Kırmızı Çembere sunulmuştur
TOBIAS: Bugün sizinle birlikte olan Ben, Tobias. Ama yanlışlık olmasın, Adamas’ın, Saint Germain’in enerjileri de Cauldre’da bedenlenmiş halde. Bugün burası çok sıkışık (yoğun kahkahalar). Biraz yer açmak durumunda kaldık. Biz Cauldre’da ve sizde enerjilerimizi bedenlerken kendi aramızda gülüp duruyorduk. Evet, biz aynı oranda sizinle de birlikteyiz. Müzik çalarken, DNA’larınızla biraz oynadık. Bir an için, sadece kendi DNA varlığınıza sahip olmanın yanısıra, içinizde bizim de bedenlenmiş olmamızın uyandırdığı hissi hissedin.
Ben Tobias için Şambra ile yeniden birlikte olmak büyük bir mutluluk. Bugün Saint Germain konuşacak. Ama ben, enerjilerimi hissedin diye….sizinkileri de ben hissedeyim diye….her zaman yaptığımız gibi, birkaç dakikayı birlikte paylaşalım diye….Şambra’nın sevgisini paylaşalım diye bugünkü konuşmayı açmak istedim.
Şambra ailedir. Şambra, bir uyanıştır. Şambra, kim olduğunun ve nereden geldiğinin farkındalığıdır. Ve size şunu söyleyeyim ki – bu muhteşem bir şey; gerçekleştirdiğiniz şeyler muhteşem. Siz şu an ilginç bir dinamiğin içindesiniz, Eski’den çıkıyor ve Yeni’ye giriyorsunuz. Ama hâlâ, Eski’nin tutunan veçheleri var. Bazı şeyler hâlâ Eski biçimlerde, tarzlarda yapılıyor.
Saint Germain bugün bunlardan söz edecek, ve içinden geçtiğiniz bazı şeyleri anlamanıza yardımcı olacak. O geçen ay enerjinin ne olduğundan, ya da olmadığından söz etti, herşeyin, tümünün bir yanılsama (illüzyon) – harika, güzel bir yanılsama – olduğunu anlamanızı sağlamaya çalıştı, ama bu öyle gerçek olan bir yanılsama ki, şimdi kalkıp da şuradaki duvara girseniz, kendinizi herhalde yaralarsınız (bazı gülüşmeler), ama aslında gerçek değildir. Acı, ıstırap, yaşamlar…. sonunda herşey bir yanılsamadır…..sadece onlardan kazanılan deneyim vardır…. anlıyor musunuz.
Yanılsamayı aşağılamayın, ve onun bir şey olmadığını söylemeyin, çünkü onun bir yanılsama olduğu gerçeğine karşın, ondan bir şey kazanılır ya da öğrenilir. O gerçekten genişlemenizi sağlar. O, varlığınızın en özünde kim olduğunuzu – bir Yaratan, sizin Tanrı ya da Ruh dediğinizle aynı şeylere sahip bir Yaratan olduğunuzu – anlamanızı sağlar. Size Yaratan’ın yetenekleri ve Yaratan’ın hakları verildi, tıpkı Kral ve Kraliçe gibi, tıpkı Yuva’daki enerji gibi. İşte siz bu muazzam deneyime, içinde bulunduğunuz bu yanılsamaya, bir Yaratan’ın ne olduğunun ve ne olmadığının daha iyi bir anlayışına sahip olmak için girdiniz. Siz tüm bu harika şeyleri öğrendiniz.
Şambra, biz uzun süredir birlikteyiz. Sanırım bunu biliyorsunuz, ve hissedebiliyorsunuz. Biz Tien Tapınaklarında birlikteydik. Biz Mesih uyanışının olduğu, Yeshua zamanlarında birlikteydik. Biz birlikte yürümek için, ya da belki de koşmak için, Yeni Enerji’ye sevinç içinde atlamak için yeniden bir araya geliyoruz. Ah, bunun zor olduğunu biliyorum. Biliyorum, çünkü hepinizle konuşuyorum. Çevrenizdeki realitede, öykünüzün bu denli bir parçası olmak zor. Bırakmak zor. Yanılsamanın nasıl iş gördüğünü anlamak zor.
Bazılarınız şöyle diyor, “Ama neden bu kadar zor? Neden bazı şeylerde bu kadar zorlanıyorum, ve tam ilerleme kaydettiğimi düşündüğümde, sanki iki adım geriye düşüyorum. Değişim için ağlayıp, dua edip duruyorum ama istediklerimi neden elde edemiyorum?”
Belki de Şambra, sadece belki, öykünüzü fazla seviyorsunuzdur. Öykünüzü o kadar seviyorsunuzdur ki, onu bırakmak belki zor geliyordur. Bunu bir düşünün. Bu Şaud’un sonuna kadar bunu bir hissedin. Kendi öykünüze nasıl aşık olduğunuza bakın. Evet, son Şambra toplantılarımızın bazısında sevgiden, aşktan söz ettik. Aşıklar için elveda demek, aşıklar için enerjilerini gerçekten salıvermek, her zaman zordur.
Geçenlerde sevginin, aşkın hiç bir bağa sahip olmadığını söyledik….anlıyor musunuz. Siz hep sevginin bir bağ olduğunu düşündünüz. Oysa bağ yoktur. O sizi hiçbirşeye bağlamaz. Sizi hiç bir biçime ya da hale sokmaz. Sevgi, aşk, istediğiniz herhangi bir biçimde, kim olduğunuzu olmanıza ve ifade etmenize izin verir. Aşk hiç bir bağa sahip değildir….anlıyor musunuz.
Siz birbirinizi seviyorsunuz. Başka bir insanı seviyorsunuz. Onlara aşık oluyorsunuz. Ve sonra ne yapıyorsunuz? Birbirinize bağlanıyorsunuz. Ve bunun normal ve doğal olduğunu düşünüyordunuz. Birbirinizle bağlar kuruyorsunuz. Birbirinizi kısıtlıyor ve sınırlıyorsunuz. Bu bir sevgi biçimidir, ama gerçek ruh özgürlüğü ve sevgi özgürlüğü değildir. Sevgi, bir bağa sahip değildir.
Bu yüzden, belki de kendi öykünüze derinden aşık oldunuz. Ve belki de, bu bağı şimdi bırakmak zamanıdır. Belki bu bağı bırakmanın yolu, o öyküyü Yaratan’ın siz olduğunuzu tümüyle kabul etmekten, tümüyle bedenlemekten geçiyordur, her an yarattığınızın sorumluluğunu tümüyle almaktan geçiyordur.
Bazen bunu görmenin zor olduğunu biliyoruz, çünkü siz “yaratı” dediğiniz şeyi deniyorsunuz. Siz – nasıl desek – gerçekte üflemeden, dokunmadan bir mumu söndürmeyi deniyorsunuz. Bunu zihninizle gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz ve mücadele ediyorsunuz, ve zorluyorsunuz. Ve sonra da geri düşüp, “Ben Yaratıcı olamam. Tobias’ın neden öyle olduğumu söyleyip durduğunu anlamıyorum” diyorsunuz.
Belki, yaratıya Eski Enerji tarzında bakıyorsunuz. Belki de enerjinizin çoğunu, öykünüzü işe yarar kılmak için harcıyorsunuz….anlıyor musunuz. Bazen istediğiniz şeyi elde edemiyorsunuz, ediyor musunuz? Bazen Tanrı’ya ve meleklere, belli şeylerin olması için dua ediyorsunuz. Belki de sadece öykünüzü büyütüp genişletmeye çalışıyorsunuz.
Belki de, içsel ruh düzeyinde daha derin bir arzu, daha derin bir anlayış vardır. Ve belki de şimdi, onu bilincinize getirmek zamanıdır. Eh, “beni bundan alıkoyan ne? Beni alıkoyan nedir?” diyorsunuz. Peki, St.Germain bugün bundan söz edecek.
Böylece Şambra, öykünüze bir göz atın. O öyküyü yerinde tutmak için harcadığınız enerji miktarına bir bakın. Geçenlerde bilge birinin, bilge bir Şambra’nın dediği gibi, “Biz öykülerimizi işe yarar kılmaya çalışıyoruz. Biz her zaman öykülerimizle çalışıyoruz. Ve öyküler iş görmediği zaman sinirleniyoruz ve kızıyoruz. Ve sonra geri gelip Dünya’ya enkarne olma döngülerini yineleyip duruyoruz.” Belki de bunu bırakmak zamanıdır. Belki de, yanılsamadan başka bir şey olmayan, sadece yanılsama olan bir öyküyü desteklemeye çalışmak için muazzam miktarlarda enerji harcamanız gerekmiyordur.
Böylece, benim enerjim bugün bu odada çok mevcut olacak. Ben Cauldre’nın ve her birinizin içinde bedenlenmiş olarak kalacağım. Ama şimdi enerjiyi değiştirelim. Ve onu Adamas’a devredelim.
SAİNT GERMAİN: Ben’im…..evet, Ben’im. Ben, Adamas enerjisiyim. Ben bugün hepinizin ve her birinizin içindeyim. Bıraktığımız yerden devam etmek üzere kendimi bu Şambra grubuna geri getiriyorum. Ben Tobias ile birleşmiş, kaynaşmış haldeyim. Ben, bugün bizimle birlikte olan diğerleriyle birleşmiş haldeyim. Enerjim her birinize daha yumuşak ve daha zarif bir halde geliyor.
Son toplantımızda dikkatinizi çekmem gerekiyordu. Farklı bir şeyin olmakta olduğunu size bildirmem gerekiyordu. Biz….. sadece kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacak enerjilerle sizi daha da beslemeye razı olmayacağız. Bir ay dolduruşa gelip, sonra daha fazla enerji ihtiyacı içinde buraya geri gelmenize razı olmayacağız. Benim, sizin dikkatinizi çekmem ve şeylerin değişmekte olduğunu bildirmem gerekiyordu. Ve bazı kişiler belki gidecektir. Belki şimdi başkaları katılacaktır. Ama biz Yeni alemlere doğru gidiyoruz. Biz, realite olduğunu düşündüğünüz bazı şeyleri savacağız.
Ben binlerce yıllık bir süredir sizinleyim. Biz birlikte yolculuk ettik. Biz yaşamlar boyu birlikte olduk. Buraya geldiğimde enerjimi tanıdınız. Ve bazılarınız sindi. Bazılarınız kim olduğumu anımsamak istemedi. Bazılarınız benimle, Tobias ile yoğun olarak çalışıyor. Siz enerjiye kabul verdiniz. Bazılarınız bir sonraki adımı atmaya hazır değildi. Ama geçtiğimiz aydan beri, şimdi anladığınızı…..olan biteni anımsadığınızı görüyoruz.
Bu çalışmayı destekleyen, sizi destekleyen çok varlık var bizim tarafta. Siz bunun (bu çalışmaların) ön saflarında bulunuyorsunuz. Yeni Enerji’ye girenler sizsiniz. Ve geri kalan hepimiz, bir destek sistemi olarak hizmet veriyoruz.
Evet, gerçekten de benim yaptığım ve sizin yapmadığınız şeyler var. Ve sizin gerçekleştirip de benim sadece hayalini kurduğum şeyler var. Ve bu yüzden, yaklaşan bu ”kuantum sıçrayışı” zamanında enerjilerimiz böylesine birbirini tutabiliyor, böylesine uyuşabiliyor.
Bu çok hassas ve çok narin bir zaman, ve dibine kadar inmek istediğimiz bir zaman. Sadece birkaç yıl kaldı. Ve bizim tarafta yılların hiç bir anlamı yoktur. Ve aslında sizin tarafta da anlamı yoktur. Çok hızlı geçip gidiyorlar. Bu paniklenecek ya da umutsuz bir durum değildir. Ama biz önemli bir enerjisel olayın meydana gelmekte olduğunu biliyoruz – yani “kuantum sıçrayışı”nın; yani toplu bilincin önemli bir bölümünün, titreşimsel enerjiyi dönüştürüp, genişleyen enerjiye geçeceği düzeye ulaşması, ve bunun, çevresindeki herşeyi etkilemesi.
Kont Saint Germain olduğum yaşamımda birçok farklı ve küçük grupla çalıştım. Onlara “ışıyan gruplarım” adını taktım. Çoğunuz bu gruplara katıldınız. Yaşantım sırasında Rosicrucians (doğaüstü felsefesini insan ilişkilerine uygulama yolunda kurulan uluslararası bir dernek) ve Özgür Masonlar gibi gruplarla çalıştım. Knights Templar (12.asırda Kudüste kurulan Şövalyeler Birliği) ile, Birliğin dostlarıyla, ve İlluminati ile….ve daha birçokları ile çalıştım.
Teorimiz şuydu; bu küçük – şimdilerde gizli olarak tanımlanan – grupları, birkaçı Amerika’da olmak üzere Avrupa’nın her yanına yaymak, ve aydınlanmış kişilere, “yürüyen üstatlar” dediğimiz kişilere sürekli bir enerji, ışıyan bir aydınlık sağlamaktı….. Ben sizin bana “üstat” dediğinizi asla duymak istemiyorum. Üstatlar, yürüyen Üstatlar sizsiniz. Bu ışıyan gruplar, o grupla ilişkide olan ya da olmayan hepinize enerji gönderecekleri konumlara yerleştirilmişti. Onlar sanki yol üstündeki bir sokak feneri ya da enerjisel bir prize takılmış fiş gibiydiler. Yani, iş zordu.
Bu grupların kurulduğunu eklemek ilginçtir. Bu gizli topluluklar, kilisenin gücü o zamanlar çok güçlü olduğu için kurulmuştu. Kilisenin otoritesi güçlüydü, ve acımasızdı, ve zorbaydı. Ve o zamanlar, enerjilerin dengesini koruyabilmek için bu gizli gruplara ihtiyacımız vardı.
Birçoğunuz bu grupların içinde yer aldınız. Sizler bu gruplar için – şimdilerin deyimiyle – enerjiyi tutanlardınız. Siz, Enerjiyi Hareket Ettirenler haline yükseldiniz. Ama enerjiyi tutanlardınız. Biliyorum, bazılarınız bu toplantı zamanlarını anımsayabiliyor, Şövalyeler Birliği toplantılarını – bu sizde bir çağrışım yapıyor mu? – Özgür Masonlar toplantılarını.
Neden Özgür Masonlar? Bu, bir anlamda aramızdaki bir şakaydı. Biz kendimize Masonlar, Özgür Masonlar diyorduk, çünkü özgür olmayan bir grup vardı. Onlar kilise tarafından kontrol ediliyordu. Ve kilise, Masonların, inşaatçıların, mimarların, enerjiyi inşa edenlerin tüm enerjisini alıp kendine saklıyordu. Onlar her bir taş işçisine, her Masona, kendileri adına anıtlar diktiriyor, tapınmak için olduğunu söyledikleri taştan kilise binaları inşa ettiriyorlardı. Ama onlar enerjiyi tutuyor ve saptırıyorlardı.
Ve, kilisenin kontrolü altındaki Masonlar özgür değildi. Ve, Avrupa’da bulunan neredeyse herkes için kendi yerini inşa etmek zordu, çünkü Masonların tümünün eli kolu kilise tarafından bağlanmıştı. Birçok yerde, kilise için yapılacak olanın dışında herhangi bir iş görmek kanunsuzdu.
Böylece, biz Özgür Masonları başlattık. Gerçek geometriler, kutsal geometriler ve enerjiler hakkında konuştuk. Çoğunuz oradaydınız. (O zamanlar) Özgür Masonlukta söz konusu olan enerjilerden bugün çok azı ya da hiç biri kalmamıştır.
Yakınlarda çıkan ve tüm amacı anlamanızı sağlayan o kitaba kadar, harika bir grup olan İlluminati, zamanla kötü bir nam saldı. İlluminati….aydınlık, parlaklık, Şambra…. aydınlık….bir ışık….kilise duvarlarını delip geçen, etkileyen bir ışık.
Cauldre bizimle kilise hakkında küçük bir tartışma yürütüyor (bazı gülüşmeler).
Ama bunun önemli olmadığını anlamanız önemlidir, çünkü bugün kilise enerjilerini tutmakta olan bazı kişilerin, bizi dinlemekte olduğunu biliyoruz. Burada sizin için (o dinleyenler için) bir mesaj vardır. Bu, nefretin ya da korkunun ya da yanlışın mesajı değildir. O size, kiliselerden olup da şimdi bizi dinlemekte olanlara – artık bırakabileceğinizi söylüyor….artık bırakabilirsiniz. Bunun bir işe yaramadığını gördünüz. Şimdi Dünya’ya gelmek isteyen Yeni bir spiritüel enerji var, tıpkı 2000 yıl önce olduğu gibi, ama bu şimdi farklıdır.
İlluminati, kilisenin sunduğu ve açıkladığı ya da yorumladığı şeylerin ötesinde bir şey olduğunu anlayan bir gruptu. Kilisenin koyduğu kuralların ötesinde olan bir şey vardı. İlluminati, ruhun, ışığın, Dünya üzerindeki her bir adamın, kadının ve çocuğun içinde olduğunu anlamıştı. O, bir kilisenin duvarları içinde değildir. Tek bir kitabın içinde değildir. Herkesin ve her bir insanın da Tanrı olduğunu insanlar ne zaman anlayacak? İnsanlar ne zaman Tanrı adına savaşmaktan, Tanrı adına o savaşları ve mücadeleleri sürdürmekten vazgeçecek? O Eski Enerjiyi bırakın gitsin.
Ben o zamanlar bu gizli toplulukların kurulması ya da cesaretlendirilmesiyle ilgilendim. Çoğunuzun içinde bu enerjiler hâlâ mevcuttur. Çoğunuz, belli bir biçimde gözünüze çarpan ve o gizli topluluklardaki günlerinizi anımsatan bir cevherin göz kırpmasına çekilirsiniz.
Gizli topluluklar, bir anlamda, Yeshua zamanında karşılaştığımız Şambranın başlangıcına kadar geri gider. Biz gizlice buluşurduk. Biz, gerçekten Mesih tohumunu buraya, Dünya’ya getirmek için, uzun zamandır uykuda olan bir bilince uyanış bilincini getirmek için Eseneler olarak, hatta Esenerler’in bir alt kolu olarak buluşurduk.
Biz çok uzun zamandır birlikte çalışıyoruz. Bizim birlikteliğimiz Atlantis’e kadar geri gider. Siz oradaydınız; Ben oradaydım. Biz tapınaklarda birlikteydik. Atlantis’in son dönemlerinde birlikteydik. Biz en iyi şeylerin ve en kötü şeylerin bazısını deneyimledik. İşte bağımız, Şambra, buradan kaynaklanıyor.
Atlantis zamanında ben bir kral değildim. Bir rahip değildim. Bir güç tellâlı değildim. Enerji sihirbazlarından biri değildim. Ben sadece esir bir oğlandım. Hepsi bu, esir bir oğlan. Asil olan sizlerdiniz. Burada bulunanların çoğu, tapınakların yüksek yerlerinde otururdu. Ve siz enerjilerin nasıl iş gördüğünü bilirdiniz.
Burada bulunanların çoğu Tien Tapınakları’ndaydı, ve siz, enerjileri kendi yapılarından nasıl kurtaracağınızı, nasıl özgürleştireceğinizi bilirdiniz, böylece hem fiziksel Dünya’da var olurdunuz, hem de çok-boyutlu alemlere gidebilirdiniz. Çoğunuz, Atlantis’in muazzam enerjileriyle çalıştı. Ve zamanı nasıl durduracağınızı biliyordunuz. Bedeni yaşlanmaktan nasıl alıkoyacağınızı biliyordunuz. Nasıl şifa vereceğinizi biliyordunuz. Maddesel nesnelere dokunmadan, onları nasıl hareket ettireceğinizi biliyordunuz. Bu teknolojinin büyük bir bölümü sonradan piramitlerin inşasında kullanıldı. Ve bazı kişilerin çok yakında buraya varacağını görüyoruz.
Herşey yanılsamayla (illüzyonla) ilgiliydi, enerji bir yanılsamadır. Siz bunu Tien Tapınakları’nda anladınız. Ben sadece, size hizmet etmek, yemeklerinizi getirmek, çöplerinizi toplamak üzere tapınaklara getirilen işçi sınıfından bir esirdim. Ben, yaşantınızı ve işinizi kolaylaştırmak için orada bulunuyordum.
Deneylerinizin tam ortasında hapsolmam da ilginçtir. Gerçekten, bir gün, enerjiyle yaptığınız bir deney sırasında, enerji anlamadığınız bir biçimde spiraller çizerken ve siz onu artık kontrol edemiyorken, ben, o küçük esir oğlan, yanlış zamanda yanlış bir kapıdan girmiş bulundum, ve o deneyin içine hapsoldum. Ben, sizin yarattığınız o enerji girdabına kapıldım ve – sizin deyiminizle – kristal bir yapının içine hapsoldum, ve içinden çıkamadım….anlıyor musunuz….ve siz de beni oradan çıkartamadınız.
Kristalin içinde sıkışıp kalmış, hepinize ve her birinize sergileniyordum (teşhir ediliyordum). Ve ben o kristalin içinde haftalarca ve günlerce ve yaşamlar boyu ve binlerce yıl yaşadım. Biz birbirimizi oradan tanıyoruz, çünkü siz bana bakarken, ben de orada, yüzümdeki o dehşet dolu ifadeyle oturuyordum. Enerjilerle nasıl çalışılacağını siz biliyordunuz. Ve ben de bunun tam ortasında bulunuyordum.
Böylece orada kalakaldım, ne ölebiliyor, ne yaşayabiliyordum, sıkışıp kalmıştım. Ve siz beni nasıl kurtaracağınızı bilmiyordunuz. Hatta Atlantis çöktüğünde bile hâlâ kristalin içinde sıkışmış haldeydim. Hâlâ sizin karmanızın bir parçasıydım. Soyunuzun bir parçası haline gelmiştim. Birbirimize bağlanmıştık. Ve bu yüzden son konuşmamda, beni şimdi böyle gören birçoğunuzu bu kadar sinirlendirdim (kahkahalar).
Ah evet, o kristalin içinde geçirdiğim uzun ve korkunç bir süreden sonra, oradan çıktım….ölmeyi istediğimde ölmedim….bağırdığımda, beni duyacak kimse yoktu…. bedenim, donmuş bir halde iptal olmuştu….zihnim ise aktifdi. Hiç kimse beni duyamıyordu, diğer alemlerde de. Sizin yarattığınız o kristal enerji, dışardaki herhangi bir enerjinin beni duymasını engelliyordu. Herşeyi kesip atıyordu. Cennetteki tek bir melek bile benim nerede olduğumu bilmiyordu. Yalnızlıktan söz ediyorum ve beni içine soktuğunuz o cehennemden! İntikam için burada değilim (kahkahalar). Paylaşmak için buradayım.
Bana nasıl bir deneyim bahşettiniz….böylesine izole olmak….ölememek…..kapana kısılmak. Öylesine bir deneyim ki, sadece kendi sesimi duymak zorunda kalmak. Öylesine bir deneyim ki, asla düşünemeyeceğiniz bir biçimde hapsolmak. Ben Atlantis’in yıkılışını….Tien Tapınakları’nın yok oluşunu….Tien’in büyük salonlarını alevlerin sardığını gerçekten izledim. Ben gerçekten okyanusun dibine battım ve orada kaldım. Bazıları benim geri geldiğimi söylüyor. Bazıları, sonradan, yüzlerce, binlerce yıl gelip geçenlere yalvardığımı söylüyor…..bu biraz da doğrudur.
Enerjilerim, beni içine soktuğunuz kristalden kurtulmak ve özgürleşmek istiyordu. Ama bu arada kendimle olmayı öğrendim. Kendimi bir yanılsamadan nasıl kurtaracağımı öğrendim. Ve kristaliniz tümüyle buydu. Bir yanılsama. Bunu anlamak, inanılmaz çok zamanımı aldı. Siz bunu binlerce yıl olarak ölçerdiniz. Cehennemdi, Şambra. Ama o sayede onun bir yanılsama olduğunu öğrendim. Öğrenmem gerekiyordu. Nasıl çıkacağımı öğrenmem gerekiyordu.
İşte, buradayım….kurtulmuş olarak. Ah, ve bugüne dek kristalleri sevdim, severim. Kıymetli taşları severim. Maddesel nesneleri alıp da onları dönüştürmeyi severim, çünkü bunun ne kadar kolay olduğunun farkındayım.
Öğrendiğim şeyleri, hepimizin yararına öğrendim. Ben, Tien Tapınakları’nda deney yaptığınız o odaya tam bir bilişle, tam bir bilişle girdim. Yanlışlık değildi. Gerçi ben yanlış zaman ve yanlış yer diyorum. Ama ne yaptığımı çok iyi biliyordum.
Sizi izlemiştim. Tien rahip ve rahibelerini çalışmalarını gerçekleştirirken izlemiştim. Sizin sahip olduğunuzu sandığım şeyi istiyordum. O iksiri istiyordum. Uzun ömürlülük istiyordum. Sağlığı ve enerjiyi istiyordum. O yüzden oraya girmem yanlışlık eseri olmadı. Gerçi böyle bir deneyimi beklemiyordum. Ama çok güzeldi.Tapınaklarda öğrendiğim şeyi, hepimiz için öğrendim. Ve şimdi bu kutsal zamana ve enerjiye, hepiniz ve her birinizle paylaşmak için geliyorum.
Siz bir anlamda, kendi kristalinize hapsoldunuz, öyle değil mi? Bir anlamda, yanlış zaman ve yanlış yerde….ama belki de mükemmel bir yerde, bir enerji girdabına girdiniz. Ve hapsoldunuz. Ve şimdi siz içerde oturuyorsunuz, ve ben dışardayım (bazı gülüşmeler). Ben bunu en büyük şefkat ve sevgiyle söylüyorum. Ama öylesiniz, hapsolmuş bir haldesiniz.
Siz hipnoza, benim hipnoz olarak anladığım ya da hipnoz diyeceğim şeye hapsoldunuz. Siz bir hipnoz halinde oturuyorsunuz….uyku anlamında ”hypno”. Derin bir uykudasınız. Hipnotize edildiniz. Bunun gerçek olduğuna ve olduğunuzdan daha azı olduğunuza inandırıldınız.
Ve biz, kendinize yaptığınız bu büyüyü savacağız. Evet, kendinize yaptığınız bu büyüyü savacağız. İçinde var olduğunuz o hipnoz halini salıvereceğiz.
Evet, bir parçanız, kristalle ilgili öykümle – kendi varlığınızın içinde, kendi yaratınızın içinde kapana kısılmış olmakla çok iyi bağlantı kurdu. Bazı günler, sanki bağırıyormuşsunuz da kimse sizi duymuyormuş gibi hissetmiyor musunuz….sanki tuzağa düşmüşsünüz gibi…..iptal olmuş bir halde….donmuş….gözler ardına kadar açık….ağız bağırıyor…..eller uzanmış…..donmuş gibi hissetmiyor musunuz? Bunun nasıl bir şey olduğunu biliyorum. Size artık hizmet etmeyen şeylere inanacak kadar hipnotize olmanın, uykuda olmanın, uyutulmanın nasıl bir şey olduğunu biliyorum.
Şimdi, bu, deneyimlediğiniz herhangi bir deneyim yanlıştı demek değildir. Yanlış değildiler. Ben, kristal hapisanemin içinde bulunduğum cansız halden bir an için bile pişman değilim. Hiç pişman değilim. Şimdi bildiğimi bilmek için binlerce yılımı daha o cehennemde geçirirdim.
Peki, birkaç dakika kadar, neden hipnotize olduğunuz hakkında konuşalım. Buna neden olan nedir? Neden böyle bir haldesiniz?
Herşeyden önce, kiliselerin etkisi var. Ben şu anda zamanımın ve enerjimin çoğunu buna harcıyorum, çünkü, dediğim gibi, kiliseler şu anda Dünya üzerindeki hastalıklı enerjilerin büyük bir bölümünü sürdürüyor. Kiliselerin enerjisi – ya da genelde dinler, çoğu dinler, tümü değil, ama çoğu – çok korku ve dualite taşıyor. Ve onlar insanlara yapışıyorlar.
Ve insanları hipnotize ediyorlar. İnsanları hipnotize ediyor, bir doğru ve yanlışın olduğuna inanmalarını sağlıyorlar. Şu anda Dünya’da öyle insanlar var ki, gerçekten bir şeytana inanıyorlar, Şeytan denilen o şeyden korkan çocuklar var. “Cennet” denilen yerin olduğuna inanan zeki, anlayışlı insanlar var. Onlar, aslında gerçekten, Saint Peter denen ve siz Dünya’yı terk ettikten sonra, uslu ya da yaramaz olduğunuza tuttuğu günlükten bakan (bazı gülüşmeler) varlığa inanıyorlar….yoksa o Santa Claus’muydu (Noel Baba)? (yoğun kahkahalar)
O inançta, Şambra, realite oluşur; gerçekten oluşur. Realite oluşur, çünkü o inanç sistemi yürürlüktedir, çünkü yaygın olan ve insanların tuzağına düştüğü o hipnoz olayı vardır. Böylece (o hipnozda) bir cehennem vardır, ve bir cennet vardır. Ve diğer alemlerle ilgili yargı vardır, çünkü diğer alemler, muhteşem potansiyellerden başka bir şeyle dolu değildir.
Deneyim mi istiyorsunuz? Diğer alemlerde, fiziksel olmayan alemlerde buna sahip olabilirsiniz. Cennete gidebilirsiniz. Cehenneme gidebilirsiniz. Ve yatıp dinlenen, yargılanmayı bekleyen, Yeshua’yı bekleyen milyonlarca ruh var. Bu zordur. Ve siz geceleri onlarla çalışıyorsunuz. Sizler, kendi inançlarına ve kendi hipnozlarına hapsolmuşlar için Acil Ambulans Servisi’nin elemanları gibisiniz. Hipnoz, perdenin her iki yanında da iş görür. Görür.
Dünya’nın kiliseleri bu korku enerjisini, bu şeytan enerjisini yaydılar. Ve o hâlâ insanlık üzerinde ağır bir yüktür. Bu oldukça yeni bir yaratı ve icattır. Bu din hipnozu aslında insanlığın sadece son altı ya da yedibin yılında ortaya çıkmıştır. Ondan önce böyle bir şeyimiz yoktu.
Atlantis’de, Lemurya’da din yoktu. Biz Tanrı kavramını bilmezdik. Biz birliği bilirdik. Sevgiyi bilirdik. Gelişmeyi (tekâmülü) ve bu tür şeyleri bilirdik.
Ama Tanrı, oldukça yeni bir icattır. Kiliselerdeki dualite bir hipnoz türüdür. Ve şu anda dünyanın her yanında milyarlarca insanı korkuyla yerinde tutmaktadır.
Siz onun bir parçası oldunuz. Çoğunuz, yaşamlarında ona sahip oldu. Siz onunla savaştınız, ve hâlâ savaşıyorsunuz. Doğru şeyi yapıp yapmadığınızı hâlâ merak ediyorsunuz. Önceki dinsel köklerinize belki de geri dönseniz mi diye hâlâ merak ediyorsunuz.
Onda bir tür rahatlık da söz konusuydu, değil mi? Onlar, sizin adınıza bazı şeylerin çaresine bakıyordu. Sizin adınıza soruları yanıtlıyorlardı. Yaşamınızı nasıl sürdüreceğinizi söylüyorlardı. Kim olacağınızı söylüyorlardı, özellikle de kim olmayacağınızı. Bu, hipnozdu. Ve o sizin üzerinizde hâlâ etkilidir. Etkili olmasının bir nedeni de, sizin hâlâ çok sevecen ve hassas ve açık olmanızdandır.
Bu din hipnozu, şu anda Dünya bilincinin büyük bir bölümünü elinde tutuyor. Ben kiliseler hakkında kötü konuşmuyorum. Sadece gerçekleri açıklamaya çalışıyorum. Ben kiliseler hakkında kötü konuşamam. Siz ve ben onların yaratılmasına yardımcı olduk. Biz onları farklı bir amaçla yarattık, özellikle de ikibin yıl önce. Biz bu tanrısal tohumu doğururken, bu Mesih bilincini Dünya üzerinde doğururken, ilk kiliselerin bazısını, insanlığın ilk yollarından bazısını yarattık.
Siz bedenlendikçe (enkarne oldukça), çok düşmanca ve zor olan bir dünyada tanrısal tohumu, Mesih bilincini korumanın çok zor olduğunu farkettiniz. Böylece, dünyanın her yanına gerçekten ışımak zamanı gelene dek, kutsal olabilecek, kutsal enerjiyi koruyabilecek, tanrısal Mesih enerjisini barındırabilecek kiliseleri inşa etmeye başladınız. Böylece, fiziksel kiliselerin inşa edilmesine yardımcı oldunuz.
Kiliselerin bazı yapılarını, yaşama tarzlarının yapılarını oluşturmaya yardım ettiniz. Ve tüm yapmaya çalıştığınız şey buydu. Ve Yeshua’nın da tüm yapmaya çalıştığı buydu, yaşama tarzları, insanların bakabileceği kurallar geliştirmek. Ama insanlar bunları kullanmak isteyip istemeyeceklerine karar verebilirlerdi, bu aydınlanma ve bilgelik parçalarına, seçimleri buysa, ulaşabilirlerdi. Ama bu enerjiler çarpıtıldı. Bu enerjiler kötüye kullanıldı.
Dünya’daki ve başka alemlerdeki enerji hırsızları kiliseleri ele geçirip, insanlığın enerjisini emip kurutmak için kiliseleri kullandılar. Ve onlar şu anda da bunu Dünya’nın her yanında yapmaktadırlar. Onlar sevgi sözcükleriyle konuşuyorlar. Ve sözde Yeshua’nın söylediği sözleri iletiyorlar. Ama nasıl davranıyorlar? Ne tür savaşlar yaratıyorlar? Yüreklerinde ne tür nefretler barındırıyorlar? Ve ruhlarında hangi korkuları taşıyorlar?
Biz bir Şambra grubu olarak aydınlık sağlayabiliriz. Biz onları değiştirmeye çalışmıyoruz. Biz sadece bunun ötesinde olan bir yolu, kiliselerden evrimleşen bir yolu göstermeye çalışıyoruz. Kiliseler insanları uzun süre hipnotize etti. Bilincin bunu bırakması çok zor – çok zor – olacaktır. Siz şu anda meydana gelen savaşları görüyorsunuz.
Farklı birkaç düşünce ve fikirlere sahip olanlar, sizin yüreğinize sevgi taşıyanlar, yaşamınızda sevgi tutumları sergileyenler, sizin için ne diyor? Onlar sizin için, “karanlık varlıklar” diyor, öyle değil mi? Onlar sizin için, “yoldan çıkanlar” diyor. Onlar, belki de şeytanın sizi ele geçirdiğini söylüyorlar. Ah, işte yine o korku çıkıyor. Bu hipnozdur. Ve dünyanın büyük bir çoğunluğu onun büyüsüne kapılmıştır.
Hipnozun başka bir biçimi de dünya hükümetlerinden geliyor. Şimdi, hükümetlerin – ki Dünya üzerinde yüzlerce farklı hükümet var – kesinlikle o insan grubunun bilincini temsil ettiğini anlamak zorundasınız. Ama o bilinç, kendi yaşam biçimi enerjisini üstlenir. Hükümet, kendi kimliğini üstlenir. Ve insanlar üzerinde bir etki sağlar. Onları hipnotize eder. Tüm olan budur Şambra – hipnoz. Biz onun kötü olduğunu söylemiyoruz. Biz sadece, bu o kadar güçlü bir inanç sistemi dizisidir ki, içinden çıkamıyorsunuz, diyoruz.
Bazen neden bu kadar zor olduğunu merak ediyorsunuz. Hükümet gerçekten inanılmaz güçte bir hipnoz sinyali yaymaktadır. Şimdi, biz küçük mekanik aletlerden söz etmiyoruz. Biz herhangi bir komplodan söz etmiyoruz.
Komplolar işe yaramıyor, çünkü çoğu insan yeterince akıllı değil (bazı gülüşmeler) – ben bir gün bu konuda konuşacağım – çünkü çoğu insan enerjinin nasıl çalıştığını gerçekten özde anlamıyorlar. Çocuk gibiler. Sanki her dakika birbirlerinin enerjisini çalmaya kalkıyorlar. Ve bunu da en toy, en saf biçimlerde yapıyorlar. Hayır, biz, hükümetlerin radyo frekanslarını ya da dalgalarını göndermelerinden, ya da sizi öldüreceği sanılan bu tür şeylerle göklerinizi kirletmelerinden söz etmiyoruz…..bu tür şeylerden söz etmiyoruz.
Hükümet bir bilinç yayıyor. Ve yineliyoruz, hükümet, kendi toplumunun ta kendisidir. Hükümet, vergi gibi şeylerin bilincini yayıyor. Vergi ödemeniz gerektiğine dair bir inanç sistemine kapıldınız, çünkü hükümet, kendi varlığını koruyabilmek adına sizden enerji alması gerektiğine inanıyor.
Hükümetin, nasıl yaşanacağına dair kuralları var. Size neyin doğru, neyin yanlış olduğunu söylüyor, ve siz de (bu tuzağa) düşüyorsunuz. Bu yaşamda bu Dünya’ya doğduğunuz andan itibaren bunun bir parçası oldunuz. “Doğru olan budur, ve yanlış olan budur.” Hatta hükümetin ne yiyeceğinize, ne yapacağınıza dair sizinle hipnotik bir bağlantısı bile var.
Size bir şey söyleyeceğim, örneğin; Şu an realitenizle ilgili herşey hipnotik bir haldir. Ona inanıyorsunuz. Tuzağına düşüyorsunuz. Sonra da nasıl çıkacağınızı merak ediyorsunuz. Size bir örnek vereceğiz. Bu, Cauldre’yı yakından ilgilendiren bir örnek.
Sigaralardaki nikotin – bağımlılık yaratmaz. Bağımlılık yaratmaz! Sigara içenler şimdi bana inanmıyor, değil mi? (gülüşmeler) Sigara içmeyenler de bana inanmak istemiyor (kahkahalar). Nikotin bağımlılık yaratmaz. Nikotin kendi başına muazzam bir hipnotik etkiye sahiptir. Uygulandığı her şeyi abartmak, büyütmek eyilimine sahiptir. Bu yüzden, eğer birisi, sigaralardaki nikotinin tehlikeli olduğunu söylerse, nikotin bunu güçlendirir ve sigarayı tehlikeli kılar. Nikotin, dünya üzerindeki yanıtlamaya hazır, tepki vermeye, karşılık vermeye hazır maddelerin en güçlülerinden biridir. O sizin inanç sistemlerinizi gerçekleştirir. Harikadır.
Şimdi, nikotinin bağımlılık yarattığı söylendiği için, buna inanan çok insan var. Bu yüzden de çok bağımlılık yaratıyor. Oysa kendi başına bağımlılık yaratan bir şey değildir. Değildir. O kesinlikle inancı arttıran, güçlendiren bir şeydir. Tümüyle budur. Ama yayılan hipnotik etki, onun kötü olduğuna, bağımlılık yarattığına, onunla mücadele etmeniz gerektiğine inanmanızı sağlar. Hipnotize olduğunuz için, sigarayı bırakıp da hâlâ onunla mücadele eden ve hâlâ onu hayal edenleriniz var.
Hükümet, yiyeceklerin, aktivitelerin, paranın, ahlâkların hipnotik etkilerinin ayarlanmasına yardımcı oluyor. Hükümet bu inanılmaz hipnotik etkiyi yaratıyor. Şimdi, ister şehrinizdeki valilik olsun, ister ulusal hükümetiniz, herhangi bir hükümet merkezine gittiğinizde bunu belirgin bir biçimde hissedebilirsiniz. Ülkenizin başkentine gidin ve orada bir süre oyalanın. Hipnotik etkiyi hissedeceksiniz. Ona inanmaya başladığınızı göreceksiniz. Tüm çevrenizdeki dualitenin yoğunluğunu, hükümetin dualiteyi her yönden şişirdiğini hissedeceksiniz.
Şimdi, öyle olmadığını söyleseler de, kiliselerle hükümetlerin bazen bu kadar aynı olmaları ilginç değil mi? Aralarında bir ayrılık varmış gibi görünmelerine karşın, birlikte çalışıyorlar.
Tekrarlıyoruz, bu bir komplo teorisi değildir. Bu sadece olmakta olan bir şeydir. Bu sadece sizin kabul ettiğiniz…..içinden çıkabileceğiniz bir dizi inanç sistemidir.
Böylece, birlikte çalışan hükümetlere ve kiliselere sahipsiniz. Bazı ülkeler kontrol ediliyor. Onların hükümetleri, kiliseleridir. Bazıları, güçlü dinsel inançlara sahip olup da öyle değilmiş gibi davrananlar tarafından süzgeçten geçirilen hükümetlere sahiptir. Böylece bu, hipnozun ikinci türüdür.
Üçüncüsüne – ki bu, gezegen üzerinde şu anda meydana gelen çok ilginç bir türüdür – iş dünyası denir. İş dünyası – ne harika bir biçim – işe gittiğiniz, ve size bir zam ya da terfi hak etmeyecek kadar değersiz olduğunuzun söylendiği her gün, hipnotize ediliyorsunuz. Size, hiç de gerçekte olduğunuz kişi olmadığınız söyleniyor. Size, herşeyin belirli bir biçimde yapıldığı söyleniyor…..belirli bir formülü izlemeniz gerektiği….belirli bir araştırma ve geliştirme dönemlerinden geçmeniz gerektiği…. ve sadece küçük bir insan grubunun fikirlere sahip olabileceği söyleniyor.
Size, oraya gelmeniz gerektiği ve belirli bir miktar para için belirli saatleri doldurmanız gerektiği söyleniyor. Şimdiye kadar en komik olan inanç sistemlerinden birinin tuzağına düşmüş bulunuyorsunuz. Size, “kazanabileceğiniz” para miktarının kısıtlı olduğu söyleniyor. Belli bir eğitime….ya da deneyime sahip olmanız gerektiğine…..ya da belki uygun (doğru) ailelerden gelmeniz gerektiğine inanmanızı sağlayan bir inanç sisteminin tuzağına düşüyorsunuz.
İş dünyasının hipnotik etkisi çok hızlı büyüyor, diğerlerinden de daha hızlı. O, dünyayı ele geçiren yeni hipnoz. Dünyanın yönetilmesini sağlıyor. İnsanları yeni sınıflara bölüyor. Yeni ahlâk standartları getiriyor. Giyim standartlarını belirliyor, nasıl giyineceğinizi, ve nasıl davranacağınızı.
İş dünyası dünyayı hipnotize ediyor. Oo, bunu çok açık bir biçimde yapıyor. Televizyonlarınızı izleyin; reklamları göreceksiniz. Belli zamanlarda belli şeylere ihtiyaç duyduğunuza inanmanız sağlanıyor. Dünyanın iş görme biçimini iş dünyası belirliyor. O şu anda insan bilincinin nabzını ve ritmini belirliyor. İş dünyası, dünyayı ele geçirmeye çalışıyor. Din enerjileri yeteri kadar kötü. Ama buna bir de hükümetleri ve iş dünyasını eklerseniz, her biriniz üzerinde hipnotik bir etkiye sahip olan çok, çok zehirli bir kokteyl elde edersiniz.
Siz ondan çıkmaya çalışıyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Ondan çıkmak için onun kendi araçlarını kullanıyorsunuz. Hipnotik etkiden kurtulmak için dinin, ya da iş dünyasının, ya da paranın araçlarını kullanmaya çalışıyorsunuz. Bu da sizi sadece daha derine gömüyor. Daha derine gömüyor. O kristalin içinde tutsaksınız. Bense buradayım; sizi görebiliyorum.
Oradan ne zaman çıkmak istiyorsunuz? Bunların tümünü ne zaman terk etmek istiyorsunuz? Yanıtlamadan önce, bazı düşünceler geçiyor aklınızdan. Oradan çıkmak istediğinizi biliyoruz. Ama bazı düşünceler var. Bu sizin yaşamınızı ne kadar değiştirecek? Öykünüzü ne kadar değiştirecek? Sizi nereye götürür?
Sizin üzerinizde etkiye sahip olan dördüncü büyük hipnozdan söz edelim. O da ailenizdir. Şimdi, bu hipnozun etki alanı – nasıl desek – çok dardır, ama çok güçlüdür. Bu, o derinliğe sahip değildir. Dinin o korku faktörüne sahip değildir. İş dünyasının o finansal kontrolüne sahip değildir. Ve hükümet hipnozlarının içerdiği diğer kontrollere sahip değildir.
Ama aile hipnozu doğrudan, çok direkt olarak size bağlanır. Bam telinize nasıl basacağını bilir. Aile hipnozunun etkisi elbette çok erken başlamıştır. Hâlâ beraberinizde taşıdığınız bazı inanç sistemlerinin, özellikle de kim olmadığınızla ilgili inançların oluşmasını sağlamıştır.
Bu size, ışıyan bir varlık olduğunuz ilk yıllarınızda pek hizmet etmedi, çünkü siz parlamaya çalışıyordunuz, ve kendinizi açmaya çalışıyordunuz. O Mesih bilincinin bu realiteye gelmesini sağlamaya çalışıyordunuz. Ve bu, ışığınızı yaymamanız gerektiğini…. alçak gönüllü olmanız gerektiğini….. küçük olmanız gerektiğini…. önemsiz olduğunuzu…..bana söylendiği gibi, öyle azametli, gururlu olmamanız gerektiğini (bazı gülüşmeler)….. kendinizden o kadar da emin olmamanız gerektiğini çabucacık bilmenizi sağlayan aile üyeleri tarafından kapatıldı, ışımanıza engel olundu.
Çoğunuz bunu – hâlâ sizinle olan bu çok güçlü hipnotik etkiyi – deneyimlediniz. O sesleri – ana/baba seslerini – hâlâ kafanızda duyuyorsunuz, değil mi? Bunların tümünü belirlemeye ve anlamaya çalışan çağdaş psikolojinin harika bir dönemi oldu. Onlar herşeyi anlamaya çalıştılar. Bu çok basittir. Bu, size, aileniz tarafından yerleştirilen hipnotik bir etkidir. Ve siz şimdi ailenizi arketipsel figürler olarak görüyorsunuz, oysa onlar sizin üzerinizde böyle bir kontrole sahipler. Bu sadece hipnozdur. Olduğu şey, tümüyle buydu.
Ailenin hipnotik etkisi başka yaşamlara kadar uzanır, geçmiş yaşamlara. Tobias, atalardan kalma karmadan söz etti. Sanırım bu konuya bütün bir oturumu ayıracak. Ben onun yanında olacağım. Atalarınızın soyunu izleyen bir karma vardır. Ve hipnozun bu türü, tüm aile ağacınızı etkiler. Ve siz de aile ağacınızın bir parçasısınız. Birkaç yaşam öncesine gidersiniz, büyükbabanızın büyük-büyükbabası ya da büyük-büyükannesi olduğunuz zamanlara. Siz, aile ağacınızın bir parçasısınız. Ve o hipnozu beraberinizde taşır ve geçirirsiniz.
Böylece Şambra, çok derinden ortak olduğunuz (içinize aldığınız) ve sanki içinden çıkamadığınız bu çok güçlü etkiler, bu hipnotik etkiler, bu inanç sistemleri var. Siz bu kristal yapının içinde tutsaksınız….onun içinde donmuş haldesiniz…. bağırıyorsunuz…. ve içinden çıkmaya çalışıyorsunuz. Siz gerçekten – hipnotik etki yüzünden – gerçekten, kendi öykünüz üzerinde çalışmayı sürdürmeye bakıyorsunuz, çünkü eğer öykünüzü düzeltirseniz, onun sizi özgürleştireceğini düşünüyorsunuz. O sizi özgürleştirmeyecektir. Özgürleştirmeyecektir. Siz, zamanını doldurmuş olan bir öykü üzerine kurmaya kalkıyorsunuz.
SİZ, OLDUĞUNUZU SANDIĞINIZ KİŞİ DEĞİLSİNİZ. Bunların tümü bir yanılsamadır. Ben, sizin yanılsamanızın öbür tarafında oturuyorum, kıkırdıyorum ve gülüyorum, sizin oradan çıkacağınızı biliyorum, bunun düşündüğünüzden, hissettiğinizden çok daha kolay olduğunu biliyorum, o hipnotik etkileri kendinizden temizlemenin çok kolay olduğunu biliyorum.
İnanç sistemlerinin kendilerini sürdürmeleri ilginçtir. Yarattığınız her şeye, bir anlamda, kendi yaşam biçimini verdiğinizden ve kendi başına yaşamını sürdürsün, kendi özgürlüğüne sahip olsun diye bıraktığınızdan, daha önce söz ettik. İnanç sistemleri de böyledir. İnanç sistemleri, kendi bütünlüklerini korumaya çalışırlar. Onlar kendi temelleri üzerine kurmaya ve kendilerini genişletmeye çalışırlar.
Ve şu anda sizde ve toplumunuzda olan da budur. Beraberinizde taşıdığınız inanç sisteminin etkisi yüzünden, hipnoz yüzünden, öyküleriniz kendini korumaya ve savunmaya ve öyküleri yapılandırmaya çalışıyor. Bu yüzden, şu anda sizinle konuşurken bile öykünüz korumaya çalışıyor. Öykünüz, söylediklerimde yanlış bulmaya çalışıyor…..ona delikler açmaya çalışıyor…..söylediklerimin sizin için değil de, bir başkası için geçerli olduğunu düşünmeye çalışıyor.
Bu sizin içindir. Size bakıyorum ve ben dışardayım. Siz içerde tutsaksınız. Ama yine de, tutsak olmanıza karşın, o sandığınıza, küçük kabuğunuza, o kristal yapınıza gelip de “Ben burada, dışardayım; Ben özgürüm” dememe karşın, hâlâ varlığınızın içinde o kabuğu korumaya çalışan bir şey – o hipnoz – var. Hâlâ varlığınızın içinde, benim nerede yanlış yaptığımı saptamaya çalışan bir şey var. O hâlâ koruyucu bir alet. Etkisinde olduğunuz hipnoz, öykünüzü daha da muhteşem hale getirmeye çalışıyor….ve kristal yapınızı daha da büyütmeye….hapisanenizi daha da hapsolunmuş kılmaya çalışıyor. Hipnozun yaptığı budur. İnanç sistemlerinin yaptığı budur.
Enerjiyi her yapılandırdığınızda, kendi bütünlüğünü korumaya çalışır. Neden? Çünkü sizi sever….onu siz yarattınız….bu öyküyü siz oluşturdunuz….siz sizi oluşturdunuz. Herşey kendini korumaya çalışır, çünkü bu, onun yapmasını istediğiniz şeydir diye düşünür. Onu, sizin adınıza bunu yapsın diye eğittiniz. İnanç sistemlerinizi, sizi sürekli korumaları için eğittiniz. Onları, daha büyük inanç sistemleri oluşturmaları için eğittiniz.
İnanılmazsınız. Küçük bir inanç yarattınız ve onun büyük bir inanca dönüşmesine izin verdiniz. Ve şimdi de içinden çıkamıyorsunuz. Çıkmak istediğinizi söylüyorsunuz ama, inanç sistemleriniz şimdi savunmaya geçiyor, tıpkı şu anda yaptıkları gibi, savunma haline geçiyorlar. Onlar, Tobias ve benim yaptığım bu şiddetli saldırıyla nasıl başa çıkacaklarını bilemiyorlar. Kaçmak istiyorlar, değil mi? Ne yapacaklarından emin değiller.
Baskı var. Bir huzursuzluk var. Siz bu mesajın şu an bitmesini istiyorsunuz (bazı gülüşmeler). Biz sizin inanç sistemlerinize konuşuyoruz. Onlar ne yapacaklarını bilemiyorlar. Şimdiye kadar onlara hiç böyle konuşulmadı. Doğru olduğunu, gerçek olduğunu biliyorlar, ama yine de anlayamıyorlar, başa çıkamıyorlar. Sizi korumaya çalışıyorlar, çünkü sizi seviyorlar, ve size hizmet etmek istiyorlar.
Şimdi, bu inanılmaz hipnotik halin içindesiniz….içinde bulunduğunuz realiteyi kabul etme ve ondan çıkamayacağınızı sanma halindesiniz….kiliselerin….hükümetlerin…. iş dünyasının….ve dinlerin…..ve ailelerin….ve arkadaşların hipnotik etkisi tarafından kontrol edildiğiniz bir halin içindesiniz. Bir bakın kendinize….o kadar hipnotize olmuş haldesiniz ki, kendinizi başka insanların gözüyle görüyorsunuz. Sizin hakkınızda ne düşündükleri sizi kaygılandırıyor. Ne hipnoz ama! Siz kesinlikle hipnotize olmuş haldesiniz, başka insanların sizinle ilgili ne düşündüklerinin sizi kaygılandırması, hipnozun gerçek bir işaretidir. Ama kaygılanıyorsunuz. Kendinize böyle bakıyorsunuz.
Bir tane daha var – delirmekten korktuğunuz zaman da hipnotize olduğunuzu bilin (bazı gülüşmeler). Acaba deliriyor muyum diye kaygılanarak çok zaman harcıyorsunuz. Neden? Sizin üzerinizde etkili olan bu hipnoz yüzünden, sizi sevdiği için tutunmayı sürdürmeye çalışan hipnoz yüzünden. “Sanırım deliriyorum, onun için de geri duracağım. Hipnotik halime geri döneceğim, çünkü normalin dışına çıkıyorum. Toplu bilincin dışına çıkıyorum. Biri beni farkedebilir (kahkahalar). Sıradan görünmeliyim” diyorsunuz.
Size şunu söyleyeyim Şambra, ben tümüyle deliyim. Böyle olduğumu size söyleyecek krallarım ve kraliçelerim ve bankacılarım ve başpiskoposlarım var. Ama onlar yine de danışmak için beni çağırdılar. Onlar, kendi kristal hapisanelerinden nasıl çıkacaklarını göstereyim diye beni çağırdılar.
Basit….onlara söylüyorum. Krallara ve kraliçelere ve prenslere ve hükümet liderlerine ve hükümdarlara şunu söylüyorum – “İçinde bulunduğunuz hipnotik halinizi bırakın. Yüzde 100 bırakın – biraz değil, azıcık değil, yüzde 90 değil – yüzde 100 – bırakın.”
Ah, ve işte meydan okuyan da bu. Siz bunu yüzde 10 yapacaksınız. Öykünüzün yüzde 10’unu bırakıyorsunuz. Ama tüm yaptığınız, onun öykünüzü daha da büyütmesine izin vermek oluyor. Hipnozun etkisiyle öykünüzü savunmaya ve korumaya ve oluşturmaya çalışacaksınız. Böyle olmak zorunda.
İnanç sistemleri…..her inanç sistemi kendini ispatlamaya ve büyütmeye çalışacaktır. Siz bu yüzden buradasınız. Siz kendi inanç sistemlerinizin bir kurbanısınız – ya da şanslı bir alıcısısınız. Yüzde 100 bırakmaya istekli olmalısınız.
Ve benim yaptığım şuydu. Bir seçime sahip değildim. Tien Tapınakları’ndaki spiralinizin içine girdikten sonra ve donduktan ve sizin tarafınızdan bırakıldıktan sonra, o enerjinin içinde hapsolmuştum. Siz ne yapacağınızı bilmiyordunuz. Beni nasıl çıkartacağınızı bilmiyordunuz. Bu yüzden de kaçtınız. Ben, karmanızın bir parçası haline geldim.
Böylece, herşeyi salıvermeyi öğrendim….herşeyi….yüzde 100. Her inanç sistemini bırakmayı öğrenmek zorunda kaldım. Ve işte hipnozun ne olduğunu böyle anladım. Biz, hipnoz denen bu şey hakkında tapınaklarda hiç konuşmamıştık. Ama tam olarak buydu – canavar gibi, şeytan gibi olabilen inanç sistemleri…..daha fazla enerjiyle beslenmek ihtiyacı duyan….gitgide daha fazla enerjiye ihtiyaç duyan…..sizin daha çok öyküler yaratmanıza….başka bir deyişle, nötr bir hali alıp, onu enerjiye çevirmenize ihtiyaç duyan inanç sistemleri.
Bu, kısır ve çılgın bir döngüdür. Bir inanç sistemi, beslenmeyi sürdürmek ihtiyacındadır. Onun için de sizin öykü yaratmayı sürdürmenize ihtiyaç duyar. Öykünüzü daha büyük hale getirmenize ihtiyaç duyar. Görüyor musunuz….bunun nasıl çalıştığını görüyor musunuz? Bu çok ilginç bir dinamiktir…..içinden çıkana kadar….içinden çıkana kadar.
Şimdi, her bir inanç sisteminden çıkmak, bu hipnoz halinden çıkmak, en inanılmaz güven düzeyini gerektirir. Herşeyi bırakmaya istekli olmanız gerekir. Salıverdiğiniz an öleceğinizi, sadece ölmekle kalmayıp, artık var olmayacağınızı da bilmeyi istemeniz gerekir, çünkü artık eskisi gibi, olmuş olduğunuz gibi var olmayacaksınızdır.
Herşeyi bırakmayı, salıvermeyi, ama aynı zamanda herşeyi de bedenlemeyi istemeniz gerekir. Aynı anda hem bırakmak, hem de kabul vermek. Bu, zayıf, isteksiz bir kalbe göre değildir. Bu, sadece yaşamlarını biraz daha iyileştirmeye çalışanlara göre değildir. Bu, benim bulunduğum yerde olmaya hazır olanlar içindir. Bu, içinde oturduğunuz realitenin o hipnotik halinden çıkmaya hazır olanlar içindir.
Realitenizi seviyorsanız, ve sadece onu biraz daha büyütmek istiyorsanız, bu kolaydır. Biz size, öykünüzü daha da büyütmeye yarayacak daha çok enerjiyi nasıl sağlayacağınızı gösterebiliriz. Çoğunuzun, çoğu insanın yaptığı budur. Sürekli kendi öykünüz üzerinde çalışıyorsun, öyle değil mi? Onu bırakmaya korkuyorsunuz. Ve hipnoz da korkunuzu doğruluyor, haklı çıkartıyor.
Şimdi, ben bunu bu noktada bırakacağım. Bir sonraki Şambra toplantısına geri geleceğim. Ve biz, hakkınız olan şeye yeniden, gerçek biçimde sahip olabilmeniz için bu tutsaklıktan nasıl çıkılacağını….ötesine nasıl geçileceğini….herşeyin nasıl bırakılacağını ayrıntılarıyla konuşacağız. Gelecek ay boyunca bir hipnoz halinde olduğunuzu anımsayın Şambra. Bunun kötü olmadığını da anımsayın. O sadece, şu an sizi tutsak eden şeydir.
Siz harika bir hipnoz altındasınız. Biz önünüzdeki birkaç hafta boyunca, nasıl hipnotize olduğunuzu kendinizin görmesine, sizi tutsak eden sistemi bırakma korkusunu kendinizin görmesine yardımcı olmak amacıyla sizinle çalışacağız. Siz, sistemi bırakmakla ilgili, sistemin içinde sadece biraz daha iyi olmak değil de, onu bırakmak, terk etmekle ilgili kendi korkularınızı göreceksiniz.
Ben şimdi Tobias’a devrediyorum. Gelecek ay boyunca türlü biçimlerde size görünmeye devam edeceğim. Ben Ben’im.
TOBIAS: Ve öyledir, sevgili Şambra, toplantımızın enerjisiyle devam ediyoruz. Ve Cauldre bazen kim olduğunu ve kanallık için sırada kimin olduğunu merak ediyor.
Biz, Saint Germain’den size enerji inançları hakkında konuşmasını rica ettik. Biz ondan, enerjinin gerçekte ne olduğundan söz etmesini rica ettik. Ve bir sonraki toplantımızda, ondan nasıl çıkacağınız hakkında, bulunduğunuz o uykudan nasıl geri geleceğiniz hakkında konuşacak.
Şu an bir uyku halinde, bir hipnoz halinde olduğunuzu eklemek ilginçtir, onun içinde o kadar rahatsınız ki, onu bırakmak isteyip istemediğinizi sorguluyorsunuz. Oysa – sizin deyiminizle – uykuda olduğunuzda, yani geceleri uyuya kaldığınızda, şimdi olduğunuzdan çok daha özgürsünüz, çok daha özgür. Çok ilginç bazı dinamikler olmakta, yoğun, çok yoğun bazı çalışmalar gerçekleştiriyorsunuz.
Önünüzdeki ay boyunca, gerçeğin ne olduğu konularıyla karşılaşacaksınız. Bu gerçek mi? Sürekli, tekrar tekrar bu sözcükleri duyacaksınız. Evet, sizi hipnotize ediyoruz! (kahkahalar) Bu sözcükleri tekrar tekrar duyacaksınız (dalga geçer gibi hipnotik bir sesle söyler) bizden. Bu gerçek mi? Bu gerçek mi? Gerçek gibi görünebilir, ama gerçek mi? Biz gerçekliğin (realitenin) dokusunun ta kendisini sorgulayacağız, böylece realitelerin nasıl yaratıldığını ve sonunda ruh özgürlüğüne nasıl kavuşacağınızı keşfedeceksiniz.
Sizi candan seviyoruz, ve birlikte heyecanlı bir yolculuk yapıyoruz.
Ve öyledir!
Sorular ve Yanıtlar
Kırmızı Çembere Sunulmuştur
Ben Adamus, soru ve cevaplara başlamadan önce birkaç kısa mesaj için geri geliyorum. Bugün soruları hem Tobias, hem de ben yanıtlayacağız.
Bugünkü konuşmamızla ilgili açıklayacağım birkaç nokta var. Öncelikle şunu unutmayın ki, fiziki veçheniz hipnoz altında kendini haklı çıkarmak için yapabileceği her şeyi –ama her şeyi- yapar. Fiziki veçheniz, hipnoz altında, yani sizin şimdi yorumlamakta olduğunuz öyküde, varlığını kanıtlamak için her şeyi yapar. Size yalan söyler. Sizin için hırsızlık yapar. Varlığını kanıtlamak için her şeyi yapar. Bunu unutmayın.
Siz, şu anda fiziki bir veçhesiniz. Tümüyle ifade bulmadınız. Ne düşünürseniz düşünün, tamamen uyanık değilsiniz. Ve uyanmış olduğunuzu düşünüyorsanız ve aklınız da size öyle diyorsa, şu anda gerçekten hipnotize haldesiniz demektir (seyirci kahkahaları). Fiziki veçheniz bu öyküyü sürdürmek için her şeyi yapacaktır çünkü o sizi sever, çünkü size hizmet etmesini siz istediniz. İşin püf noktası, buradan nasıl çıkacağınızdır? Bu nedenle bugün buradayız.
Bir sonraki toplantımıza kadar olan günlerde, kendiniz hakkında edindiğiniz inanç sistemlerine bir bakmanızı istiyorum. Fiziksel varlığınızdan başlayarak her şeye kadar olan inanç sistemlerinize…içinizde birşeyin hasta olduğuna inanıyor musunuz? Öleceğinize inanıyor musunuz? Evet, gerçekten inanıyorsunuz, değil mi? Ama düşündüğünüz gibi olmak zorunda değildir. Öykünüzü sonlandıracaksınız. Tekâmül edeceksiniz. Ama yaşamlar boyu yaptığınız biçimde ölmek zorunda değilsiniz.
Şu anda sizi şekillendiren inanç sistemlerine bir bakmanızı istiyorum. Aynaya baktığınızda neye inanıyorsunuz? Ben baktığımda bir şey görmüyorum (kahkahalar). Birazdan nedenini söyleyeceğim. Örneğin, kilonuz konusundaki inanç sisteminiz nedir? Ve ne kadar hipnotize haldesiniz? Kilonuz konusunda, zekânız konusunda ve mali durumunuz konusunda ne kadar hipnotize edilmişsiniz? Bunların tümü, sizin kendinize yaptığınız bir büyü gibidir…ve bu büyü hâlâ sürüyor…ve tabii ki kilisenin…ve hükümetin…ve ailenin…ve tüm bu şeylerin….işin de etkisiyle gücü artarak sürüyor…. tüm bu şeyler, hipnotize halindeki varoluşunuzu güçlendiriyor.
Gelecek ay bunun dışına nasıl çıkılacağını açıkladığımızda, hipnoz altındaki fiziki veçheniz kendi varlığını haklı çıkarmak için her şeyi yapacağı gibi, korkuyla da kaçacaktır. Önümüzdeki ay çok ilginç deneyimler yaşayacaksınız. Ama bu hipnozu, bu sınırlı inanç sistemlerini salıvermenin zamanıdır. Hipnozun altı-üstü budur.
Bazılarınız bunu uyguladı. Alıcılarınızın (danışanlarınızın, hastalarınızın) enerjilerini odaklamalarını sağlıyorsunuz. Onları sözde rahatlatıyorsunuz, ama içinde bulundukları durumda rahat olan hiç bir şey yoktur. Ve sonra farklı farklı enerji düzeylerinde inanç sistemleri aşılıyorsunuz. Bunu onlara kabullendiriyorsunuz. Yapmakta olduğunuz şey, enerjinin biçimlendirilmesine yardım etmektir. Geçen ay konuştuklarımızı anımsayın – enerji, ifade edilen potansiyeldir. Onların havadan, ince havadan, enerji almalarına ve bir biçime sokmalarına, kendileriyle ilgili bir inanç sistemi oluşturmalarına yardımcı oluyorsunuz.
Hipnotik mesajlarla – ya da inanç sistemi mesajlarıyla- her gün taciz edilmektesiniz, günde yüzlerce, binlerce kez. Bazıları size pek uygundur. Örneğin, belli bir biçimde araba kullanmak zorunda olduğunuza dair bir inanç sistemine sahipsiniz. Otoyoldayken hipnotize olmak istersiniz. Diğerlerinin de izledikleri bir inanç sistemini izlemek istersiniz.
Ama (bu hipnotik mesajlar), diğer zamanlarda size hizmet etmez. Size yetersiz olduğunuzu söyler. Deli olduğunuzu söyler. İşte bu anlar, bizim taraftakilerin, sizlerin ne kadar derinden hipnotize olduğunuzu bildiği anlardır. “Belki, ben deliyim.” dersiniz. “Belki, bu yaptığımı komşular beğenmeyecek. Belki, insanların beni kabullenmesi için belli bir biçimde giyinmeli ve davranmalıyım.” Bu derin hipnozdur, çok derin. İşte bu yüzden, bunu artık kabul etmek zorunda değilsiniz…seçmedikçe tabii.
Kendi geçmişim ve ünümle ilgili bir kaç soruya cevap vermek istiyorum. Kont Drakula dediğiniz enerjiyle ilişkilendirildim (kahkahalar). Gerçi – nasıl denir – enerjilerim alınıp buna bağlandıysa da, o ben değilim, değilim. Saint Germain olarak yaşarken epey gürültü kopartmıştım. Yemeden durabiliyordum, çünkü resmen havadan enerji çekebiliyordum.
Bazen çok sevdiğim çekilmiş tohumları yiyordum. Bazen de yemeğe oturup yalnızca enerjisini özümsüyordum. Pek et yemezdim, çünkü sizin…şimdi bu meseleye girmeyelim. Bu tümüyle başka bir konu. Ama, bunu özellikle seçmedikçe, katı gıdaları alma ihtiyacımın olmadığını farkettim.
O yaşamımda, size de söylediğim gibi, ölmedim. Yaşam süremde bedenlere girip çıkabiliyordum. Bunu hâlâ da yapabiliyorum.
Söylediğim gibi, kendimi asla bir aynada görmem, çünkü o bir illüzyondur. Kendinizi bir aynada görüyorsanız, o bir hipnozdur. Realite değildir. Yani, kendimi hiç bir zaman bir yansıma olarak görmem ben.
Yaşamımda epey bir gürültü çıkardım ve bu 1800’lere kadar sürdü. 1800’lerin sonlarında kişiliğime karşı bir ilgi doğdu. Ve bu, kilisenin canını o kadar sıktı ki bir öykü yaratmak istediler, benim enerjime bağlanan bir öykü. Ama bu, bir insanın enerjisini de beraberinde getirdi, benden epey önce yaşamış bir varlığın, Kont Drakula isimli insanın enerjisini. O, eline düşenleri soldurmayı seven, iğrenç ve gerçek bir varlıktı.
Kont Drakula’nın kiliseye kızgın olduğunu bilmek ilginçtir. Dindar bir ailede yetişmişti. Dindar yetiştirildi. Anne-babasını ve tanrıyı onurlandırmak ve onlara itaat etmek üzere yetiştirilmişti. Ama babasını ve sonra da annesini o kilise öldürttü. Ve bu onda tanrıya karşı –en azından kiliseye karşı- öyle güçlü ve derin bir nefrete yol açtı ki, bu inanılmaz güçlü enerji döndü ve öfke ve nefretinin ifadesinde kullanıldı. En korkunç biçimlerde binlerce insanı öldürdü.
Tuzak hâlâ işliyor. Ve –nasıl denir- kilise hipnoz enerjisinin kontroluna sahip kimileri, bu enerjiyi aldı ve benim enerjime dokudu, böylece yemek yemek zorunda olmayan bir kişi, aynada görünmeyen bir kişi, ölmek zorunda olmayan bir kişi kötü addedildi. Bu, kilisenin sahip olduğu hipnotik enerjinin bir parçasıdır.
İnsanların yapagelmekte oldukları gibi ölmemek uygundur. Çektikleri ıstırap, dünyaya tekrar geri dönmelerine neden olur. İsteseler de, istemeseler de dünya onları içine çeker. Tekrar onları emer, çünkü ıstırap çekerek ölmüşlerdir. Kiliseler yazılmasına yardım ettikleri kitaplarda, bu varlıkların başkalarının kanıyla yaşadıklarını söylerler; onlar yemek yemek zorunda değildirler. Gerçekte kim kimin kanıyla beslenip o enerjiden çekiyor, doğrusu merak ediyorum.
Öğretilerimin çoğunu, çalışmalarımın çoğunu Transilvanya bölgesinde yaptım. Ana enerji mevcudiyetimi hâlâ o bölgede tutarım. O bölgeyi gerçekten severim. Ve o bölge bir bakıma en çok zulüm görmüş bölgelerden biridir, ama çoklu-boyutlardaki alanlara gitmek için de en büyük potansiyeli taşır.
Orada çarpıtılmış, tacize uğramış inanılmaz bir tür kapı olduğunu söyleyebiliriz. Ama o yeniden açılmaya hazır. Cauldre’ye orada, bu kanallıkları, bu çoklu-boyut realitelerini öğretmek için zaman ayırdım. Çok da uzak olmayan bir gelecekte, bana orada katılmanız için bazılarınızı davet edeceğim. Evet, Transilvanya’ya geri döneceğiz. Ve o ne biçim bir gezi olacak!
Ve siz, ölümü nasıl aşacağınızı anlama noktasına geleceksiniz. Ve bu, kutsallık dışı bir şey değildir. Yani bu, kiliselerin enerjileri tarafından gerçekleştirilen basit bir çarpıtmadır ve işte bu nedenle ben bunu tartışmak istiyorum (kahkahalar).
Şimdi sorularımıza başlayalım. Burada Tobias’ın enerjilerini de alacağız.
1. ŞAMBRANIN SORUSU (Linda Internetten okuyor): Tobias, fonları havuza alırken bir-iki kuralı çiğnediğimizi farketmişsek ne olur? Bu tür fonlar 3-B kurallarını çiğnemişse ne olur? Düşünceli bir 3-B hizmetkârı, bunu Ruh’a havale eder. Bu bizi nereye götürür? Para koymak için o kadar çok yerim var ki, ama 3-B kurumları bunlara direniyor. San Diego’daki büyük Tobias kanallığını yoketmek istemem ama ne önerilebilir?
TOBIAS: Bu, sistem dışına çıkmanın, kural ve inanç sistemlerini aşmanın harika bir örneği. Kuralları çiğnemek için onları bilmek gerekir diyebiliriz. Ama yapmayı denediğin şey, enerjinin kendi kendine genişlemesine izin vermektir. Böylece, yüreğin doğru yerde olduğu sürece bu gerçekleşir. Ve belki de düzenleyicilerin ve kurallarını koyanların izleyen bakışları üzerinde olacaktır. Ama şu anda bunların nasıl aşılacağını, Saint Germain’in sözünü ettiği hipnotik engellerin nasıl aşılacağını, enerjinin kendi başına hareket etmesine izin vermeyi, sen de öğreniyorsun. Gerçekleştirdiğin budur. Bu konuda Cauldre ile biraz tartışıyoruz. Ama bu noktada konu, kuralları yıkmakla ilgilidir. Ve sistem dışına çıkmak için bunu yapmaya istekli olmalısın. Teşekkür ederiz.
Şunu söyleyelim… cevapları bildiğini…ve kurallar hakkında endişelenmekten de vazgeçtiğini göreceksin. İşte bu doğru cevaptır.
2. ŞAMBRANIN SORUSU (mikrofonda bir hanım): Size kutsamalarımı sunuyorum. 13 yaşındaki oğluma neler olduğunu söyleyebilir misiniz? Yanlış kararlar alıyor. Ve ona nasıl destek olabilirim?
TOBIAS: Yanlış karar dediğin şeye bakman önemli. Ve en temel anlayışa geri dönersek, doğru ya da yanlış diye bir şey yoktur. Bu konuda bir yargı taşıyorsun. Ve seni ebeveyni olarak seçen bir ruhu onurlandırmıyorsun. Bu varlıkları, kendi seçimlerini yaptıkları için onurlandırmıyorsunuz. Şimdi, sizin için izlemenin bazen zor olduğunu biliyoruz. Bu seçimleri nasıl ve niye yaptıklarını hiç tahmin edemezsiniz.
Ama senin kendi yargın yüzünden bu varlık daha çok isyan ediyor ve sistemin daha çok dışına çıkıyor. Tam bir şefkat duyman –tam kabul vermen, korkusuzca kabul vermen- çok önemlidir ve bırak bu varlık olsun. Bu sevgili varlıkla enerji ilişkini değiştirdiğinde, öğüt ve rehberlik için sana gelme biçimini de değiştirmiş olacaksın. Ama tam bir şefkat duyman gerekiyor. Ve bir ebeveynin, çocuğunun yanlış yaptığını düşündüğünde şefkat duymasının zor olduğunu biliyoruz. Ama belki de yanlış yapmıyorlardır.
3. ŞAMBRANIN SORUSU (İnternetten Linda okuyor): Saint-Germain, yeni bedenlenmiş biri olarak acaba niçin sahneye çıkmıyorsun? Ya da eskiden bedenlenmiş halinle Mark Twain veya Shakespeare olarak görünmüyorsun? Niye yalnızca Cauldre’nin kanallığını seçiyorsun? (kahkahalar)
Saint-Germain: Bu soruyu bir çok biçimde yanıtlayacağız. İlkin şunu söylemeliyiz ki, önünüzde aniden ışık öz olarak görünseydim çok fazla büyülenirdiniz. Tam olarak ne olacağını biliyoruz çünkü daha önce başkalarına oldu. Bu nedenle Saint-Germain olarak yaşadığı yaşamında bu varlık, oldukça düşük bir profil izledi. Partilerde sihirbazlık yapmadı ya da kendine bir isim yapmaya çalışmadı. Gizli örgütleri başlatmak ve o zamanki enerjilere yardım etmek için daha düşük bir profil izlemek zorundaydı.
Bu yüzden, hemen önünüzde belirivermem, sizi yolunuzdan çok uzağa atar. Ve biz bunu sizin yapmanıza çalışıyoruz.
İkinci yanıt ise, önünüzde bedenlendim ama inanmayı seçmediniz (kahkahalar). Teşekkür ederiz.
4. ŞAMBRANIN SORUSU (mikrofonda bir hanım): Bilmiyorum. Ne düşünüyorsun? Seni ışık ya da başka bir şey olarak gördüğümüzde aklımızı kaçırıp bununla başa çıkamayacak mıyız yani? Sanırım hepimiz bir kerecik görmek için yanıp tutuşuyoruz. Bu benim esas sorum değildi ama (daha çok kahkaha) daha iyi bir soru oldu. Görmek galiba bizi daha da güçlendirecek. Öylesine güçlüyüz ki. Tüm bunları geçtik zaten. Lütfen, kimseye söylemeyiz (yoğun kahkahalar ve alkış).
Saint-Germain: Sizinle bir-iki şey paylaşalım. Şu andaki hipnotik yapılanmanın bir parçası, gerçekten göründüğümde beni görmenizi engelledi. Tıpkı –nasıl denir- görüntümün aynada gözükmemesi gibi, uykuda olan bir insanın benim gerçekte kim olduğumu görmesi de zordur. Bu nedenle, garip ve sıra dışı yollarla görünmek zorundayım. Daha önce söylediğim gibi, Norma ve Garret ve Linda ve Cauldre’ye Paris’te taksi şöförü olarak göründüm. Ama onlardaki hipnotik yapılanma bile benim kim olduğumu görmelerini engelledi.
Bir ay önceki toplantımızda Linda vasıtasıyla göründüm. Ve siz dosdoğru ona baktınız. Ve ben onun varlığına girdim ve benim kim olduğumu yine de görmediniz. Ve odada olduğumu söyleyip, “Arkaya dönmeyin” dediğimde…. Linda diğer düzeylerde onay vermişti…toplantıdan önce epey hastaydı ve dengesi bozuktu. İlk kez böyle bir şey oldu –nasıl denir- nefes tekniğiyle iyileşmesi için sahne gerisine taşındı. Garip ama gerçek şu ki, son toplantıdan önce gerektiğine inandığınız nefes çalışması, benim senin varlığına –affedersin canım- daha da derin nüfuz etmeme yaradı (kahkahalar).
Bu nedenle soruna doğru bir cevap vereceğim. Hipnotik halden bir kez kurtulduğunuzda, beni çok açık göreceksiniz. Kanallık yapan bir kişi aracılığıyla gelmek zorunda kalmayacağım. Linda ya da başkalarının bedeni aracılığıyla varlığımı göstermek zorunda kalmayacağım. İllüzyon içinde illüzyon yaratmak zorunda kalmayacağım.
Üç santim önünüzde durduğum şu an bile beni göremiyorsunuz. Beni yalnızca Cauldre aracılığıyla duyabiliyorsunuz. Sizi kuşatan hipnotik etkiyi salıverdiğinizde, nefesimi yüzünüzde hissedeceksiniz.
5. ŞAMBRANIN SORUSU (mikrofonda bir hanım): Çok kısaca, benim sorum buradan devam ediyor. Yapabilir miyiz…bana öyle geliyor ki, öykümü salıvermek…öykümden uzaklaşmak istiyorum….kendi fizik bedenimdeyken öykümden uzaklaşmak, hipnotik etkiden çıkmak istiyorum ve sonra bir yerde “Hadi şimdi fizik bedenimden çıkayım” demek istiyorum. Bu bizim hevesle bekleyebileceğimiz bir şey midir, yoksa seni gördüğümde ben fizik bedenimde olmayacağım mı demektir?
Saint-Germain: Kesinlikle kendi bedeninde olmak isteyeceksin. Burada Dünya’da olmak büyük bir armağandır. Ve fiziksel bir halde olmak da büyük bir armağandır. İşte bu, Tobias ve benim gerçekleştirmeniz için hepinizi yüreklendireceğimiz bir şeydir – yani, fiziksel varlığınıza girip çıkma seçeneğine sahip olmanız.
Birkaçınız fizik bedenden dışarı çıktıktan sonra ona bakıp (kahkahalar) yeniden başlamak isteyeceksiniz. Ama burada önemli olan şey, bunu gerçekleştirmek için geleneksel doğum işleminden geçmek zorunda kalmayacağınızdır. Bir rahimden doğmak zorunda olmayacaksınız. Bu…bu tümüyle başka bir konu…ama biyolojik doku, içine girmeniz için sizi orada bekliyor olacak.
Ama senin soruna yanıt olarak, hayır, fizik bedenden vazgeçmek zorunda değilsiniz, tabii bunu seçmezseniz. Yeni Enerjiye geçişin tüm amacı bu –bedenlenmiş olarak kalmak, bedenli kalmak ama yine de özgür olmak. Teşekkür ederiz.
5. ŞAMBRA: Teşekkür ederim.
6. ŞAMBRANIN SORUSU (Linda internetten okuyor): Tobias, annem Mary görünüşe göre şu anda çok hasta. Kendisini, tümüyle özverili, dürüst ve sevgi dolu bir insan olarak niteleyebilirim. Bu yüzden, hastalığı çok anlamsız geliyor. Dayanmaya çalışıyorum ve daha büyük resmin ne yaptığını bildiğini umuyor ve güveniyorum. Karanlıkta olmak çok çaresizlik yaratıyor. Ve annem eğer gezegensel bir hizmetteyse, hızlı bir iyileşme istiyorum, en azından onun huzurlu olmasını diliyorum. Gerçek için çok şey feda etti. Bu fedakârlığının birazının ona geri gelmesini istiyorum. Kendisi bunu isteyemeyecek kadar hasta ve kafası karışık, yani onun adına ben istiyorum. Daha büyük resme güvenmek iyi de, bazen yalnızca insanız ve yaşam epey zorlayıcı olabiliyor.
TOBIAS: Gerçekten zorlayıcı olabilir şayet tüm şu ölüm inancını kabullenirsen. Öncelikle senden cesur ve korkusuz olmanı istiyorum ve annenin geçmekte olduğu süreci kabullenmeni, bir düzeyde bunu kendisinin seçtiğini kabullenmeni istiyorum. Senin açından bu, tam bir şefkati gerektiriyor. Ayrıca bağlantıyı serbest bırakmanı isteyeceğim. Bu varlığa o kadar bağlısın ki bir sonraki düzeye geçmesini zorlaştırıyorsun. Doğru ve yanlış konusunda çok yargın var, nasıl olması gerektiğine dair bir çok yargın var. Bunlarla Yeni Enerjiye geçmen epey zor olacak. Hâlâ eskiye tutunuyorsun.
Bu (Yeni Enerjiye geçiş), tam bir bırakışı ve tam bir kabulü gerektiriyor, hatta sevginin bile kesilmesi gerekiyor. Garip gelse de, sevgi bir bağlantıya sahip değildir. O her varlığa, her şeye, her küçük enerji parçasına ve her potansiyele özgürlük verir. Buna, bu sevgili varlığın geçmekte olduğu kutsal ve kutsanmış bir işlem olarak bakabilir misin? Ölüme son bir şeymiş gibi bakmayı kesebilir misin? Ruhun gelişiminin, biyolojiden dışarı geçiş olduğunu anlayabilir misin, özellikle de Eski Enerji’de bulunanlar için? Senden kendi inanç sistemlerine iyice bir bakmanı istiyoruz, çünkü bu soru aslında annenle ilgili değil. Seninle ilgili.
7. ŞAMBRANIN SORUSU (mikrofonda bir hanım): Selam, Kırmızı Çember’de ne çok müzik dinlediğimizi farkettim. Ve bu bana çok önemli göründü. Ve seyircilerin bir çoğu da, müziğin onlar için önemli olduğunu kabul edeceklerdir sanıyorum. Ve Saint-Germain’in müzik ve enerji hakkında bir şey söylediğini anımsıyorum. Enerji ve müzik konusunda biraz ayrıntıya girebilir misiniz acaba?
TOBIAS/Saint-Germain: Bir raddeye kadar sözedebiliriz, ancak yalnızca müzik konusunda ayrı bir celse düzenleyeceğiz.
Müzik birçok farklı düzeyde iş görür, hatta insan sesinin düzeylerinin ötesinde bile. Oo, burada biraz göksel bilime gireceğiz. Genelde insan sesi yaklaşık 20 farklı –Cauldre kanalıyla bilgi vermeye çalışıyoruz- 20 farklı düzeyde çalışır. Sesi yalnızca kulaklarınızla duymazsınız, o aynı zamanda diğer enerji düzeylerinde de iş görür. Bu aslında oldukça kısıtlıdır.
Müzik bunu katlanarak genişletir. Ve ne tür enstrümanla çalındığına ve müziğin nasıl yaratıldığına, yorumlandığına ve kaydedildiğine bağlı olarak tam anlamıyla binlerce, onbinlerce değişik enerji düzeylerinde çalışır. Yani, yalnızca kelimeleri duymakla kalmaz, değişik seviyelerde hissetmeye de başlarsınız.
Müzik çeşitli sekanslarda ve farklı kalıplarla uygulandığında, beden, akıl ve ruhun düzensiz enerjilerini yeniden düzene sokmada çok etkili olabilir. Müzik, kutsal bir enerji yaratmada kullanılabilir. Ve bildiğiniz gibi, enerjiyi paramparça etmede ve hatta onu daha da düzensiz kılmada da kullanılabilir.
Yani, içinizde müzik yapanlar ya da şu anda yorumlayanlar ya da sadece tadını çıkaranlar, çok-boyutlu enerji almaktasınız. Bunu böyle anlatmak iyi oldu, çünkü müzisyen, yani Yaratıcı, çaldığı müziğe diğer boyutlardan ve melek katlarından, hatta bizim bulunduğumuz alemlerden enerji çekmeye başlayabilir.
Yine, nasıl olduğunda….kullanılan enstrümanlar ve kayıt tekniği ve hatta playback yöntemlerinin etkisi olur. Örneğin bazen, belli bir nedenle mesajlarımızın kaydedilmesini istemeyiz. Ve belli sistemlerde playback istemeyiz, çünkü müziğin katman ve ritmini, hatta bizden gelen enerjiyi bu sistemler resmen bozarlar.
Büyüleyici bir konuya dokundun. Ve şu anda dinlemekte olanların ve burada bulunanların içinde, yeni müzikle çalışmaya motive edilen ve özendirilen kişiler var. Daha önce müziğin nasıl yapıldığı konusundaki düşüncelerinizin dışına çıkıp yeni müzikle çalışmaya başlayın. Müzik konusundaki celselerden birini pek yakında yapacağız. Teşekkür ederiz.
LINDA: Bu söylediklerin, yayındayken sorun yaşamamızla da ilgili mi?
TOBIAS: Bunun çeşitli nedenleri var. Ve bu konuda aşırıya kaçmanızı istemiyoruz. Ama yayının ulaşmaması için doğrudan uygulanan enerjiler var ve bunlar İnternet üzerinden giden enerjileri çarpıtıp bozmak için kullanılıyorlar. Ve bunun olmaması için bilinçli bir çaba var. Ve servisteki kesinti için mekanik ya da fiziksel nedenlerin tümünü gözden geçirebilirsiniz. Ancak sorun, enerjisel olarak diğer düzeylerden geliyor.
Yapacağınız en iyi şey, buna aldırış etmeden yaptığınız şeyi yapmaya devam etmektir, çünkü sizi canlı olarak dinleyemeseler de, bunu çok değişik biçimlerde sunabilirsiniz. Bunun işinizi yapmanıza engel olmasına izin vermeyin.
LINDA: Teşekkür ederim.
8. ŞAMBRANIN SORUSU (Linda internetten okuyor): İsis’in yarasının erkekler için de bir yara olduğunu düşünüyorum. Bunu erkek partnerimle konuştum ve ikimiz de yaramızı hissettik ve ağladık. Kadınların öfkesini ve erkeklerin utancını duyduk. Bu konuda bir şey söyleyebilir misiniz?
TOBIAS/Saint-Germain: Evet….son toplantılarımızın birinde bundan söz etmiştik. Ve ilk olarak şunu söylemeliyiz ki, tüm bu eril ve dişil enerji anlayışı çarpıtılmıştır. Dişil enerjiye daha yumuşak ve daha güçsüz, daha kırılgan bir enerji yaftası konulmuştur. Ve bu hiç de doğru değildir. Bu, dişil enerjiyi saptırmaya çalışan hipnotik bir inançtır.
Dişil enerji aslında daha güçlü olandır. Eril koruyucu olur. Birlikte çalışırlar ve her insanın parçalarıdırlar. Kadın vücuduna sahip olmanız, yalnızca dişil enerji taşıdığınız anlamına gelmez. Siz her ikisisiniz. Her erkek de kendi varlığında dişil enerji taşır. Çoğu bunu bastırır. Ve bu yüzden bu toplantılarda daha fazla erkek görmezsiniz, çünkü içlerinde kuvvet olarak algıladıkları şeyden daha kuvvetli olduğunu bildikleri bir şeyi baskı altında tutmaya çalışmaktadırlar. Teşekkür ederiz.
9. ŞAMBRANIN SORUSU (mikrofonda bir hanım): Selam Tobias ve Saint-Germain. Sessiz olmayı ve perde arkasında çalışmayı seven biri olarak şimdi cesur ve korkusuz olmayı ve ışık yansıtmayı seçiyorum. Ve uluslararası bir film yapım şirketini kurduğum bu günlerde, yardım ve kutsamalarınızı ve paylaşacağınız bilgiyi memnuniyetle karşılayacağım.
TOBIAS/Saint-Germain: Kutsama ve yardımlarımız, yapmayı seçtiğin her neyse… her neyse, üzerinde olacaktır. Şu üzerinde çalıştığın kavram….bir-iki önerimiz olacak. Kendini onunla sınırlama, zira şu anda farkedebileceğinden çok daha fazla potansiyel mevcut. Şunu da anla ki, konuştuğun şu anda bağlantılar yapılmakta ve geliştirilmektedir. Anla ki, yepyeni bir iletişim biçimi olacaktır –nasıl denir- alternatif realite türü şeyler.
Farklı realite diyoruz çünkü bu tıpkı filmleriniz gibidir. Bir gerçektir. Sadece bildiğin gerçekten farklıdır.
Ve bu alternatif realite yapımları –ya da bizim sevdiğimiz şekliyle “yeni ralite” yapımları ki sen de onun içinde olacaksın- bir filmden çok daha fazlası olacaktır.
Perdede görüntülenenden ya da müziğinden ya da ses efektlerinden çok daha fazlası olacaktır. Kendini bulunduğun yerlerin ötesinde hayal etmeni istiyoruz. Bu yer, hâlâ üst düzeyde geliştirilmekte olan, ve bu imal edilen realitenin tüm veçheleri arasında titreşim ya da mesaj ya da iletişim ya da enerji taşımakla ilgili bir yerdir. Ve yaptığın şey harika bir şey. Ve sen birçok yaşam ve birçok uykusuz gece boyunca buna hazırlanmaktaydın.
9. ŞAMBRA: Ve birçok harika rüya halinde. Geldiğiniz için teşekkür ederim. Hoşça kalın.
TOBIAS/Saint-Germain: Tabii.
10. ŞAMBRANIN SORUSU (Linda internetten okuyor): Sevgili Saint-Germain, oturma vizem konusunda neler oluyor lütfen açıklar mısın ve çözümü nedir? Teşekkürler, Romanya’dan biraderin Moshe.
Saint-Germain: Evet….kim olduğun hakkında sana hodri meydan dendi ve direkt olarak –nasıl denir- kimliğinde tezahür etti. Şu vize hakkında konuşuyorsun. Ve bu seni, kim olduğuna bakmak zorunda bırakıyor, Moshe. Düşündüğün kişi değilsin. Bugünkü Shoud’da tüm o hipnoz kavramını dinledin. Bak, Romanya ve Transilvanya ve tüm o bölgede çok kutsal olan enerjiyi tutmaya yardım ederek inanılmaz ve çok güzel bir iş yaptın. Ama kendi benliğini de kattın. Ve artık kendi benliğin bundan özgürleşmek istiyor. Bu yüzden sana hodri meydan dendi. Ve durman için, bu öyküyle kendini kısıtlamaman için sana yardım edeceğiz. Yapmayı çok iyi bildiğin kendi hipnozunun avı olma. Zira bu bölge seni tekrar tekrar geri çağırıyor. Seninle biraz zaman geçireceğiz, ama bir bakıma olmakta olan budur. Ve bu, sendeki tüm sorunları ve enerjileri yüzeye çıkarıyor. Ve bu, iyi bir şeydir.
11. ŞAMBRANIN SORUSU (mikrofonda bir hanım): Adamus, bugün ve geçen ay burada olduğun için teşekkürler. Varlığını bir çok kez hissettim ve benimle konuştuğunu duydum. Son altı haftadır kim olduğumuzu unutmuş olmayı, “Ben Ben’im’liğimizi” unutmuş olmayı sorguluyorum. Ve sen bugün hipnotize olmak konusunu genişlettin. “Bırak ve kabul et” dediğinde, özünü mü yoksa “Ben Ben’im’liği” mi bırak ve kabul ver diyorsun?
Saint-Germain: Sınırlılıklarını bırakmak ve “Ben’im”liği kabul. Sınırlılıkların bir bakıma, geçmiş yaşamlarındaki veçhelerin, yarattığın öykülerin tümüdür. Onlar yalnızca öyküdür, ama onların gücü elinde tuttuğuna, enerjileri tuttuğuna inanmak eğilimi vardır. Onlar sadece hikâyedir. Konu, onları özgür bırakmaktır.
Onlar bırakılmak istiyorlar. Özgür kılınmak istiyorlar. Onlar, daha önce sözünü ettiğimiz –nasıl denir- bir tür kristal ya da yapı içindeler, zaman ve uzayda dondurulmuş haldeler, ve kendi özgürlüklerini onlara senin vermeni bekliyorlar. Bunu yaptığında, sınırlılıkların ve içinde bulunduğun hipnotik durumu kabul etmen biter.
Her şeyi kabul ettiğinde…herşeyi…aklından geçen delice dediğin düşünceleri de….bir başkası….bir başka kişinin yaptıklarını kabul ettiğinde….çocuklarını kabul ettiğinde….dünyayı olduğu gibi kabul ettiğnde…olan her şeyi kabul ettiğinde…bu da seni yepyeni bir biçimde özgür kılar. Hipnozun sınırlılıklarının ötesine geçmeni sağlar.
Hipnoz, sınırlılık gerektirir.
Kabullenme, bunları atlayıp geçmeni sağlar. Yani kabullenme, ki o sıkça sözünü ettiğimiz şefkattir, tam özgürlüğün için çok gereklidir. Bu çok basittir ve bunu kafanda evirip çevirme.
11. SHAMBRA: Peki, teşekkür ederim.
Saint-Germain: Evet.
12. ŞAMBRANIN SORUSU (Linda İnternetten okuyor): Bu hayatı yalnız geçirmeyi mi planladım? Onunla birlikte mutlu olabileceğim bir adam yok mu bu dünyada? (kahkahalar). Hiç var olmayan ilişkiler, istenmeyen ya da ümitsiz ilişkiler. Kendimden hoşnut olmak üzerinde çalıştım. Ve ayrıca emekli olmadan on yıl öncesinden bugüne bir kariyere başlayamadım. Ben kimim Allah aşkına? (daha çok kahkaha)
Saint-Germain: Yalnızlık konusunda epey bir süre konuşabiliriz. Daha önce sözettiğim gibi Şambra beni hareketsiz kristalde dondurmuştu. Resmen yüzlerce bin yıl kendimle kaldım. Yani yalnızlığın ne olduğunu sen benim kadar bilmezsin.
Çabalıyorsun…ve zaten şimdiden bizimle aynı fikirde olmadığını da biliyoruz. Şimdiden bize karşı gelmeye başladın bile. Kendi öykünün üzerine inşa etmeye çalışıyorsun. Eski öyküne bir partner getirmeye çalışıyorsun. Ve sadece, öykünü biraz daha rahat hale getirmeye çalışıyorsun. Bunun yalnızca bir öykü olduğunu….yalnızca bir illüzyon olduğunu…ve artık salıverme zamanının geldiğini ne zaman anlayacaksın? Ama yine de, çok doğal olarak, ona tutunmaya çalışıyorsun.
Daha önce de söylediğimiz gibi, hipnozun etkisiyle fiziki veçhe kendini korumak, kendini haklı çıkarmak için her şeyi yapacaktır. Hatta, onsuz tamamlanmamış olduğunu söyleyip bir partneri bile kendine çekmeye çalışacaktır. Kendi için kariyerler ve tutkular yaratacaktır.
İçinizden kaçı, artık bırakma zamanı diye son yıllarda tutkusunu bıraktı? O tutku yalnızca bir öykü-kurucusu olarak hizmet etti. Bunların tümünü bırakmak zamanıdır. Zor olduğunu biliyoruz. Ama çok da basittir. Ama yine de, tekrar tekrar gelip, bırakmak zamanının geldiğini, o Eski öykülere tutunmanızın gerekmediğini size bildirmek zorunda kalıyoruz. O Eski öyküyü daha da büyük hale getirmeniz için size yardım etseydik, bize gerçekten kızardınız. Artık öyküleri bozmanın, parçalarına ayırmanın zamanıdır. Böylece gerçekten kim olduğunuzu görebilirsiniz.
LINDA: Sen kendini bir tür Şambra kurbanı olarak niteliyorsun. Bunu daha iyi anlamamıza yardım eder misin? (kahkahalar)
Saint-Germain: Gerçekten…..ve daha önceki Şaud’da, o kapıdan geçmeyi kendim seçtim diye açıkça belirtmiştim. Burada kurban olma durumu yok. Ama bu konu hakkında öyküler anlatmaya bayılıyorum (daha çok kahkaha).
13. ŞAMBRANIN SORUSU (mikrofonda bir hanım): Merhaba, benim için burada durmak gerçekten zor. Ama yapmalıydım. Ama niye bu kadar zor olduğunu gerçekten anlamıyorum. Yine de yaptım.
TOBIAS/Saint-Germain: Her ne kadar burada böyle durmak biraz rahatsız edici de olsa, senden bir dakika kadar çok hareketsiz kalmanı ve kendine izin verdiğin bir dönüşümü hissetmeni isteyeceğiz. Seni sarmalayan, seven Şambranın sevgisini hissetmeni istiyorum.
Gerçekten bu şeye saplanıp kalmadığını hissetmeni isteyeceğiz…öyle olmadığını….yalnızca zor geliyor…oysa gerçekten değildir. Sadece yanlışlar yapılmış gibi geliyor sana, ama yapılmadı.
Burada bir dakika durup, her şeyin bir illüzyon olduğunu hissetmeni isteyeceğiz. Ve herşey sana böyle olmadığını söyleyecektir. Herşey sana gerçek olduğunu söylemeye çalışacaktır, ama değildir. Bu bir illüzyondur.
Sende bulunan şu anki enerjiler gitmek istiyorlar. Dışarı atılmak istiyorlar. Özgür kalmak istiyorlar. Ama senin bir parçan orada kalmalarını istiyor. Acı çekmen gerektiğini söyleyen parçan. Ve her şeyden çok, gerçekten iyice bakarsan, gerçekte kim olduğundan korkan parçanı göreceksin. Bu yüzden etrafındaki o harika matriksi yarattın. Bu harika matriks senin dışarı çıkmamana, olduğun kişi olmamana, kendi büyünün etkisinde kalmana neden oldu. Bu yalnızca zor gibi görünüyor. Yalnızca güçmüş gibi duruyor.
13. ŞAMBRA: Ama ben iyiyim. Bu sadece insanların önünden yürüyüp, burada durmakla ilgili.
TOBIAS/Saint-Germain: Evet….ama bu sadece burada durmak ve insanların önünden yürümekle ilgili değil. Yine kim olduğuna ilişkin bir şey, dediğin gibi, saklanmamakla, kendini baskı altında ve gizli tutmamakla ilgili. Bu, başkalarının önünde durma korkusunun çok ötesine gidiyor. Bu tümüyle, kim olduğun korkusuna, kendini şimdi o kutudan çıkartma korkusuna dayanıyor.
13. ŞAMBRA: Teşekkür ederim.
TOBIAS/Saint-Germain: Evet…ve zamanın şu anında sadece burada durmak, içindeki enerjilerin değişmesine, hareket etmesine izin verdi. Ve bunun etkilerini önümüzdeki birkaç günde hissedebilirsin. Bir tür bırakış ve temizlenip arınma. Ve bu, şu anda senin için iyi bir şeydir.
13. ŞAMBRA: Ya, tıpkı…ah, şey. Belki de son iki senedir bu sorun vardı – “Hayır, insanların önüne çıkmayacağım.” O yüzden bugün çok cesurca davrandım.
TOBIAS/Saint-Germain: Gerçekten…gerçekten. (alkışlar)
13. ŞAMBRA: Yani şimdi gidebilirim? (kahkahalar)
TOBIAS/Saint-Germain: Ya da orada dikilmeyi sürdürürsün (daha çok kahkaha).
14. ŞAMBRANIN SORUSU (mikrofonda bir hanım): Selam, hayatımın son dönem olaylarına biraz ışık tutabilir misiniz ve hayatıma giren insanlara ve ayrıca, özellikle de, bir-iki gün önce olanlara ….ve bunlarla nasıl ilerleyeceğime?
TOBIAS: Yine, bu kadar şifreli olmamanı ve söyleyeceklerinden başkalarının da yararlanması için ayrıntıları paylaşmanı isteyeceğiz.
14. ŞAMBRA: Son aylarda kendimi içinde hissettiğim o kara delikle ilgili (konuşur musunuz)? Ve bu enerjiyi nasıl salıversem de yoluma devam etsem zira artık kim olduğumu bilmiyorum? Ve iki gece önce olanlar….yarı uykuluyken bir şey hissettim….ne olduğunu bilmiyorum ama yatakta üstüme abanan bir tür enerjiydi. Ve hareket edemiyordum ve korkmuştum ve ne olduğunu bilmiyorum.
TOBIAS: Şimdi senden bu baskıyı dönüştürmeni ve kendi varlığının çıkmasına izin vermeni isteyeceğiz. Burada ne oldu? Burada ne oldu? Zaten biliyorsun.
14. ŞAMBRA: Bildiğimi sanmıyorum. Kendimi kayıp eşya gibi hissediyorum. Sanki etrafımdaki her şey değişiyor ve ben nasıl ilerleyeceğimi bilmiyormuşum gibi hissediyorum.
TOBIAS: Ama, ileriye nasıl gideceğini bilmediğini söylüyorsun ama gidiyorsun. Öyleyse neden direniyorsun? Kendini bu gergin durum inancında neden tutuyorsun ve bizim seni o durumdan kurtaracağımızı mı umuyorsun?
14. ŞAMBRA: İyi olurdu! (soruyu soranın ve seyircinin kahkahaları) Onu tutmak istemiyorum. İstemiyorum…. kafam karışık.
TOBIAS: Peki seni ne tutuyordu? Neydi bu?
14. ŞAMBRA: Korku mu?
TOBIAS: Sen söyle. Bu sence içeriden mi yoksa dışarıdan mı geliyordu?
14. ŞAMBRA: Sanki dışarıdan geliyor gibi hissettim.
TOBIAS: Adamus’un söylediğine geri döneyim. Hipnoz altında fiziki veçhe kendi varlığını doğrulamak için her şeyi yapar, bir delikteymişsin gibi hissetmek, üstüne abanılıyormuş gibi hissetmek ve özgürlüğün sana verilmiyormuş gibi hissetmek, gücün tükenmiş gibi hissetmek, Yaratıcı değilmişsin gibi hissetmek de dahil. Yani, şimdi hayatında neler oluyor?
14. ŞAMBRA: Sanırım beni yeni yerlere taşıyan ürkütücü değişiklikler yapmaya çalışıyorum. Ve nasıl yapılacağını bilmiyorum.
TOBIAS: Gerçekten….ya da belki yine, kim olduğunu gerçekten bilmenin korkusu var, Eski Enerji ve Eski Sınırlılıkların ötesine geçmek için kendine izin vermekle ilintili ve gerçekte olduğun şeye dönüşmekle ilintili tüm o korkular var. Şimdi, bu grubun önünde böyle işkence içinde durduğun için sana teşekkür etmeliyiz, çünkü en çok korku yaratan şeyi diğerlerinin de anlamasına yardımcı oluyorsun….ve biz hepinizle uyku halinizde bunun üstünden geçtik. En çok korkuya neden olan şey, kim olduğunuzu hatırlamanızdır. Bu, varlığınızda öyle şiddetli bir reaksiyona neden olur ki –özellikle de siz kendinizi bu üç-boyutlu varoluş durumuna geri getirdiğinizde- yeniden donup kalıyorsunuz. Kendinize, olduğunuz şeyden daha azı olduğunuza inanma iznini veriyorsunuz. Kendinizi ele verme konusunda bu yoğun korku var, olduğunuz şey olmanın yoğun korkusu. Bu nedenle, bu korkunun neden orada olduğunu düşünmelisiniz. Olduğunuz şey olmaktan neden korkuyorsunuz? Neden? Sizin de Tanrı oluşunuz niye korkutucu?
14. ŞAMBRA: Çok ürkütücü olduğu için mi?
TOBIAS: Evet (kahkahalar)…..gerçekten, belki de bunun hepinizde ortaya çıkardığı korku, öncelikle, doldurulması gereken büyük pabuçlarla ilgilidir – yani Tanrı olmakla ilgilidir…ama sadece halihazırda bulunduğunuz hipnotik durum yüzünden….Tanrıya olan inancınızla…büyük ve güçlü olan ve her şeyi kontrol eden Tanrı inancıyla ilgilidir. Bu yüzden, o pabuçları dolduramayacağınız korkusu büyüktür.
Öte yandan, belki de Tanrı yoktur korkusu, belki de siz kozmik bir kaza sonucu burada Dünya’dasınızdır ve basit bir hayat yaşıyor ve sonra ölüyorsunuzdur ve hiç bir şey olmuyordur. Tanrı yok – bu da diğer korku.
Yani, bu iki korku senin donmana – ama aslında herkesin donmasına- neden oluyor ve sonra da kara delikler ve sizi zapteden varlıklar gibi hayali şeyler yaratmanıza neden oluyor. Ve insanların komplo teorilerine, ve sizi geri tutan tüm o diğer şeylere inanmasına neden oluyor.
Yani, Tanrı’nın ne olup olmadığına ilişkin taşıdığın tüm inanç sistemlerini ve tüm hipnotik etkileri bırakıp, Ruh’un her zaman ne olduğunu ve ne olacağını hissedebilseydin, doldurmak zorunda kalacağın pabuç olmazdı. Bu yalnızca, içindeki Tanrı-benliğini bir kez daha deneyimlemeye izin vermenle ilgilidir.
Evet, sen bu noktadayken, tüm karanlık…ve tüm öfke…ve nefret…ve tüm korkular öne çıkıyor gibi duruyor. Ve çıkıyorlar da. Ama bunu deneyimleyen yalnızca sen değilsin. Bu yüzden, bunu dönüştürmenin tam zamanıdır. Ve Adamas, bir sonraki toplantımızda, bu durumun dışına nasıl çıkılacağını herkese göstermek için bizimle olacak. Ama sen harika, harika bir konuyu gündeme getirdin. Teşekkür ederiz.
14. ŞAMBRA: Teşekkür ederim.
LINDA: Dilerseniz, son soru.
15. ŞAMBRANIN SORUSU (mikrofonda bir hanım): Çok sevgili Saint-Germain, Adamus, sorum şu – insan zekâsının genel çöküşü ve her tür doğuştan gelen sakatlıklar…geri zekâlılık …ADD (Dikkat Bozukluğu)….şu anda uygarlığımızda gördüğümüz her şey …senin sözünü ettiğin ve Atlantis’te üzerinde çalıştığımız deneylerin bir sonucu mu? Ve bu yüzden mi birçoğumuz insani yardım mesleklerine yöneldik? Ve görünüşe göre bizim yaratımız olan bunca acının karmasından ya da sorumluluğundan kurtulabilir miyiz? Bitti mi? Teşekkür ederim.
Saint-Germain: Evet….harika sorular. Şu anda biyolojideki bozukluk ve hastalıkların ana nedeni, ve –nasıl denir- insan aklının değişmesi, her ne kadar ek öğeler varsa da direkt olarak Atlantis ile ilgili değildir. Ama, şu anda daha çok, insanın kişisel karma kombinasyonu söz konusudur. Ve insanlarda kim olduklarıyla ilgili kabulsüzlük ya da öfke söz konusu olduğunda, bunu biyolojilerine aktarırlar ve biyolojilerde de bu, hastalık ya da dengesizlik olarak ortaya çıkar.
Meydana gelmekte olan bazı şeylerin bir nedeni de grup bilincidir. DNA yapısını resmen değiştirmeye çalışan gruplar var. Ve bu da biyolojide bazen bozukluklara neden olma eğilimi gösteriyor. Bazı insanlar da grup ya da aile karmasını yaşamaktalar. Ve bu da rahatsızlıkları getirir.
Örneğin AIDS olarak bilinen hastalık…. 13 iplikçikli olan kişilerin – yani sizin gay ve lezbiyen dediğiniz kişilerin- cinsel suçluluk (duygusu) daha iyi anlaşılabilsin diye insanlık adına kendilerine çektikleri bu hastalık, insanlığın cinsel suçluluk bilincinin bir tezahürüdür. Ama, daha önce de söylediğimiz gibi, artık bunu yapmalarına gerek yoktur. Enerji değişimleri ve sorunlarıyla başa çıkmanın daha başka yolları vardır.
Sözünü ettiğin zihinsel dengesizlikler bu günlerde daha çok zihinsel ya da akılsal zekâdan, Tanrısal (İlahi) Zekâya geçmekten kaynaklanan enerji değişikliği nedeniyle oluyor. Çoğu vakada, zihin adeta isyan edip kendini kapatıyor çünkü ona yüklenen yüklerden özgür kalmak istiyor. Ve bu da –nasıl denir- Eski akli becerilerin kötüleşmesine neden oluyor. Ama hazır olan insanlar için, Tanrısal (İlahi) Zekâ, zihnin bıraktığı yerden devam edecek ve ötesine genişleyecektir.
Yani, biyoloji ilginç bir şeydir. Çok hassas bir dokusu vardır. Çok, çok hassas bir organizmadır. Hastalıklara ve her türlü dalgalanmalara, oynamalara hassastır. Ama son zamanlarda sözünü ettiğimiz gibi, biyolojinin artık acı çekmek zorunda olmadığı o noktaya geliyoruz. Ve biyoloji, insanın ruhunda olup bitenlerin yükünü taşımak zorunda olmayacaktır.
Biz biyolojinin tam dengede kalabileceği o noktaya geliyoruz, tıpkı Saint-Germain’in enerjilerinde olduğu gibi. O kendini–en uygun yaşlar olduğunu düşündüğü- 30 ila 40’lı yaşlar arasındaki görünümünde muhafaza etti. Her ne kadar sahip olduğu bedeninin yaşı yüzü epey geçtiyse de, o görünümünü korudu. Ve bu, artık hepinizin yapabileceği bir şeydir. Sorun için teşekkür ederiz.
Bir soru daha alacağız.
LINDA: Tobias, Brian’ın sözünü ettiği İngiltere’deki dönüşüm gibi bir şey mi ya da….
TOBIAS/Saint-Germain: Bir soru daha almak istiyoruz, ve…sonra buna döneriz.
LINDA: Peki.
SHAMBRA SORUSU (Linda internetten okuyor): Tobias, San Diego’da Kasım 2004’te kaydedilen bolluk sunumunda sözünü ettiğiniz şu kredi kartı sahiplerinin limit meselesi bende büyük bir soru işareti oluşturdu. Akış yokken ona sahip olduklarını mı sanıyorlar? Lütfen açıkla.
TOBIAS: Şimdi o uzun kredi kartı tartışmasına girebilirdik ama, bu kartlara bizim tarafta “karma kartları” diyoruz (kahkahalar). Bunun altında yatan zorluk ya da meydan okuma şudur: gidip de birtakım şeyleri ödeyebildiğinizi düşünmek, hayatınıza bolluk getirecektir. Ama siz bolluk-eksikliği sorununu hâlâ beraberinizde taşıyorsunuz. Finansal sistemde kısıtlamalar olduğunu söyleyen hipnotik etkiyi hâlâ üzerinizde taşıyorsunuz. Bu nedenle, kredi kartıyla ödeyin ya da ödemeyin, dipte yatan mesele hâlâ orada duruyor. Aslında, sorun katlanarak yüzünüze çarpacak. Ve daha sonra bu bolluk şeylerinin nasıl aşılacağı üzerine bir başka sınıf çalışması yapacağız.
Yine de, bu kredi kartları….ah, onlar basitçe hipnozun başka bir şeklidir, size şöyle denir “alın, bunları kullanın, ve her şey bir-iki gün için harika olacak” (kahkahalar). Ama sonra canavar eskisinden de büyük olarak geri döner. Problemler böyle çözülmez. Anda olduğunuzda, bolluk önünüzde hemen tezahür eder. Dışarı çıkıp kredi kartı denilen şeyle onu cezbetmenize gerek yoktur. Teşekkür ederiz.
Ve bununla Şambra, enerjilerimizi sonlandırıyoruz. Burada, dikkatinizi ve enerjilerinizi vermenizi istediğimiz küçük bir tartışma var. Ama bizim bakış açımızdan, biz şimdi Cauldre’nin bedeninden enerjilerimizi çekiyoruz, çünkü yoruldu. Ve hepinizle birlikte çok heyecan verici bir gelecek ay geçireceğiz.
Ve öyledir!
Kırmızı Meclis’in varlıklarından Tobias, Golden, Colorado’da yaşamakta olan Geoffrey Hoppe tarafından sunulmaktadır. Tobit’in mukaddes kitabında bulunan Tobias’ın öyküsü, Crimson Circle sitesinde bulunmaktadır.
www.crimsoncircle.com. Tobias materyelleri, bedelsiz olarak dünyanın her tarafında bulunan ışık işçileri ve Shaumbra’ya, Ağustos 1999 tarihinden beri sunulmaktadır. Bu tarih Tobias’ın, insanlığın yıkım potansiyelini aşıp, Yeni Enerjiye girdiğini söylediği tarihtir.
Crimson Circle, Yeni Enerjiye geçiş yapacak ilk insan (kılığındaki) meleklerden oluşan global bir ağdır. Bu kişiler, yükseliş halinin sevinç ve zorluklarını deneyimlerken, diğer insanların da yolculuğuna, paylaşım, ilgi ve yol göstererek yardımcı olmaktadır. Crimson Circle’in sitesine her ay 40.000’in üzerinde ziyaretçi, son materyelleri okumak ve kendi deneyimlerini tartışmak amacıyla girmektedir.
Crimson Circle her ay Denver, Colorado’da, Tobias’ın, Geoffrey Hoppe kanalıyla son bilgileri sunduğu yerde biraraya gelmektedir. Tobias, kendisinin ve Crimson Council’ın (Kırmızı Meclisin) diğer semavi varlıklarının, aslında insanoğlunun kanallığını yapmakta olduğunu bildirmektedir. Tobias’a göre, onlar bizim enerjilerimizi okumakta ve biz içimizde deneyimlerken, dışardan da bakabilmemiz için, kendi bilgilerimizi bize geri tercüme etmektedirler. Crimson Circle toplantıları herkese açıktır, ama LCV takdir edilir. Katılımı gerektiren hiç bir şey ve ödenmesi gereken bir aidat yoktur. Crimson Circle, dünya çapındaki Shaumbra’nın açık sevgisi ve bağışları yoluyla bolluğu kabul etmektedir.
Crimson Circle’ın en yüksek amacı, insan melekler ve öğretmenler olarak, içsel spiritüel uyanış yolunu yürümekte olan kişilere hizmet etmektir. Bu hıristiyanlıkla ilgili bir misyon değildir. Tersine, içsel ışık, merhamet ve ilgi bulabilmeleri amacıyla, insanları senin kapına getirecektir. Kılıçlar Köprüsü’ndeki yolculuğuna başlayan bu kendine has ve değerli insan sana geldiğinde, o anda ne yapman ve öğretmen gerektiğini bileceksin.
Eğer bunu okumaktaysan ve gerçek olduğunu ve bir bağın olduğunu hissediyorsan, sen gerçekten Shaumbra’sın. Sen insan (kılığında) bir öğretmen ve bir rehbersin. İçindeki tanrısallık tohumunun bu anda ve gelecek tüm zamanlar için çiçek açmasına izin ver. Hiç bir zaman yalnız değilsin, çünkü tüm dünyada bir ailen ve çevrendeki semavi boyutlarda melekler vardır.
Bu metni lütfen ticari amaç olmaksızın ve bedelsiz olarak dağıtın.
Lütfen bu bilgiyi, dipnotlar dahil bütünüyle kullanın. Tüm diğer kullanımlar, Geoffrey Hoppe, Golden Colorado’dan alınacak yazılı onayı gerektirir. Telif hakkı 2001, Geoffrey Hoppe, P.O.Box 7328, Golden, CO 80403.e-posta: tobias@crimsoncircle.com. Tüm haklar mahfuzdur.