Tobias’ın katılımıyla, Kanallık, Geoffrey Hoppe
Kırmızı Çembere sunulmuştur
6 Haziran 2009
www.crimsoncircle.com – http://kirmizicember.org
Ve öyleydi, yüz binlerce yıl önce Tien Tapınakları’nın güzelliğinde ve dinginliğinde ve ailesinde bir anlaşma yapıldı; 2000’i aşan yıl önce Dünya’daki bu grubun, meleksel alemlerde bulunan ve rehberlik etmeye ve desteklemeye ve sevmeye yardımcı olacak varlıklarla aynı zamanda yeniden biraraya gelmesi; bu grubun tüm insanlık ve tüm yaratım için en olağanüstü ve muazzam bir değişim zamanında biraraya gelmesi kehanet edilmişti. Ve işte bugün buradayız.
Mezuniyet günü. Mezuniyet günü, sevgili Şambra, ve sizinle birlikte oturanın ben, Tobias olması ne büyük bir mutluluk. Bu, benim gitmemle ilgili değil. Benim yeniden Dünya’ya gelmemle ilgili değil. Bu gözyaşları da neden, Cauldre? Bu derin hisler de neden, Şambra? Bu benimle ilgili değil. Ben, Tobias, Adamus ve Kuthumi ve öbür taraftaki tüm melekler birkaç gözyaşı döküyor, kendi kutlamamızı yapıyoruz bugün. Bu, sizinle ilgilidir, sizin mezuniyetinizle.
Yolculuğumuz
Biz birlikte çalışmaya başladığımızda, Başmelek Cebrail’in çağrısı evrene, boyutlara yayılıp da bu değişim ve dönüşüm zamanında, bu Yeni Enerji zamanında, bir grup insanı Dünya’da olmaya ve o içinden çıkılmaz durumu ya da eskinin yavaşlayan tüm enerjilerini aşmaya çağırdığında, bu çağrı yayıldı, ve siz ona yanıt verdiniz. Dünya’ya geldiniz, ve ah, ne çabalar ve meydan okumalar ve zorluklarla karşılaştınız. Bize defalarca söylediğiniz gibi, bu bizim söylediğimiz kadar kolay değil, ve biz bunu biliyoruz. Bunu daha en başından biliyorduk. Ama Şambra, sizi cesaretlendirmeyi ve size hatırlatmayı sürdürmeliydik. Zaten orada olduğunuzu size sürekli bildirmeliydik. Herşey, sanki size karşı çalışıyorken bile, gün gün kendinize aşık olmayı size hatırlatmalıydık.
Böylece buraya, Dünya’ya geldiniz. O çağrıya yanıt verdiniz, ve biz 21 Ağustos 1999’da sizinle ne kadar çalışacağımızı bilmiyorduk. Bu tarafta bahse girdik, (kahkahalar) gerçekten. Ve bazı varlıklar… ve size hemen şunu söylemeliyim, sizinle yakından çalışanlar, daha önce Dünya’da bulunmuş, insan bedenine girmiş olan, sizinle aynı ayak izlerinden yürümüş ve aynı gözyaşlarını dökmüş ve aynı kahkahaları atmış varlıklardı. Kırmızı Meclis’te size en yakın olanlar, bunun nasıl bir şey olduğunu bilirler. Böylece onlar, bu sürecin ne kadar olacağına ilişkin bahse girdiklerinde, bahisler genelde bunun üç yaşam kadar alacağı üzerindeydi. Ben daha iyimserdim; ben bunun sadece iki yaşam süreceğine bahse girmiştim. (kahkahalar) Ve tüm o zaman boyunca sizlerle birlikte olmaya da tamamen hazırdım. Meğer hiç bilememişiz… bunun yalnızca on yıl olacağını hiç bilememişiz.
Biz bu tarihle ilgili kehanette bulunmadık; yalnızca olayla ilgili kehanette bulunduk. Bunun olacağını biliyorduk, ama sizin nelerden geçeceğinizi bilmiyorduk, ve işte buradayız, sanki başladığımızdan bu yana zamanın sadece bir dakikası geçmiş gibi. İşte bugün buradayız – mezuniyet günü; ayrılık noktası; sizi bıraktığımız bir zaman. Biz sizi salıveriyoruz ki, sizin için farklı bir biçimde çalışabilmek amacıyla enerjilerimizi yeniden uyumlayarak geri gelebilelim.
İlk, hani resmi denen Şaud’u anımsıyor musunuz? 21 Ağustos 1999 – Rehberlerin Ayrılması. Ah, bundan hoşlanmayan çok kişi oldu, ve Kırmızı Çemberi hemen anında ve oracıkta terk ettiler. Ama yeniden biraraya gelen, Tien Tapınakları’nda yaptığımız anlaşmaları anımsayan, Yeshua zamanında yeniden biraraya geldiğini anımsayan çok kişi oldu.
O spiritüel yardımcı tekerleklerin çıkartılabilmesi için, rehberlerin gittiği zaman on yıl önceydi. Ve, ah, sevgili varlıklar, şu anda bazen bu Şimdi ânında zorlandığınızı düşünüyorsunuz. Ama asıl zorluğun içinden on yıl önce geçtiniz. Bu, ruhun gerçek karanlık gecesiydi. Çok uzun zamandır sizinle birlikte olan – en candan, en yakın dostlarınızı – o meleksel varlıkları bıraktığınız zamanlar, ki onları kendi parçanız gibi hissediyordunuz. Onların siz olduğunu hissediyordunuz. Onlar, insanlığınızla tanrısallığınız arasındaki, bu yaşamda bulunan siz ile spiritüel aileleriniz – meleksel aileleriniz – arasındaki tüm enerjilerin tutulmasına yardımcı olmak amacıyla, bu çok acımasız 3B çevresinin enerjileriyle tüm diğer boyutların enerjilerini dengelemeye yardımcı olmak amacıyla yanıbaşınızda duran meleksel varlıklardı, ve gittiler. Gittiler.
Siz – o zaman, 1999 ve 2000’de – karanlık zamanların bazı en karanlık olanlarından geçtiniz, kendinizi çok yalnız hissettiniz; aslında kendinizi aldatılmış hissettiniz; size en yakın olan şeylerin yaşamınızdan çıkıp gittiğini hissettiniz. Hatırlıyorum, sizi rahatlatmaya çalıştığım, bunun planınızın bir parçası olduğunu size bildirmeye çalıştığım sayısız uzun geceler geçirdim sizinle. Yanlış bir şey yapmadığınızı bildirdim. Değişim ve evrimleşme olduğunda, insanoğlu neden yanlış bir şey yaptığını düşünür? Acaba zaman zaman acıttığı için mi? Evet gerçekten. Acaba korkutucu olduğu için mi? Kesinlikle. Ama, tüm sorumluluğu ve kendi Ben Ben’im’liğinizin tümünü kabul edebilmeniz için kendi rehberlerinizi salmak, sizin planınızın bir parçasıydı.
Bazıları için ruhsal rehberler, meleksel varlıklar, bir koltuk değneğine, bir bahaneye dönüşmüştü. Birçokları onlara boyun eğerek, “Bana şunu yapmamı söylüyorlar, ve bana bunu yapmamı söylüyorlar” dedi, ve biz bu sözlerin sizden geldiğini duyduğumuzda, biz de gitmek zorunda kaldık. Kendi sesinizle, kendi benliğinizden ve kendi ruhunuzdan konuşmadığınızda gitmemizi isteyen talebinizi onurlandırmak zorundaydık.
Bu yalnızca on yıl önceydi. Göz açıp kapama süresi kadar. Bu şekilde toplanmaya başladığımızdan bu yana bir nefes süresi kadar zaman bile geçmedi. Ve ister Kırmızı Çembere hemen katılmış olun, ister Şaudları bir yıl önce ya da beş yıl önce okumaya başlamış olun, enerjisel olarak en başından beri bağlıydınız.
Ve şimdi mezuniyet günü geldi. Siz işlemlerden geçtiniz. Salıvermeler ve dönüşümler ve bilgeliklerden geçtiniz. Kendinizi kucakladınız. Şefkati ve sevgiyi anlamaya başladınız. Sadece öyle romantik sözler olarak değil, kendinizin bir parçası olarak, yaşama biçiminizin bir parçası olarak. Siz zamanın çok kısa bir döneminde muazzam bir dönüşümden geçtiniz – ve hepiniz buna yetişemediniz. Ben şu anda burada toplanan ve bugün sizin için planladığımız küçük kutlamaya hazırlananlara, (bir zamanlar) insan biçimini üstlenmiş olanlara – Monica, Christina, ve adlar uzar da uzar – bu tarihten önce öteye geçmiş olanlara konuşuyorum. Onlar, Dünya çok zorlu olduğu için gitmediler, ama sizi çok sevdikleri için, ve sizin tarafta gerçekleştirdiklerinize kendi meleksel desteklerini katmak amacıyla bu tarafta olmak istedikleri için gittiler. Onlar bugün burada, on yıldır konuğumuz olan tüm varlıklarla birlikte toplanıyorlar. Her bir konuğumuz bugün sizin mezuniyetiniz için geliyor.
Ayrılık Noktası
Kendinizi sevmek zamanıdır. Birlikte deneyimlediğimiz, diğerlerine hiç benzemeyen bir ayrılık noktasıdır. Bunu şu son haftalarda hissettiniz, bazılarınız son gecelerde bir mezuniyet kutlamasıyla ilgili rüyalar gördü, ve sevgili dostlar, kaygılanmayın. Biliyorum, bazılarınız rüyasında mezuniyete zamanında yetişemediğini, geciktiğini, ve kutlamanın devam ettiğini gördü. Lise ya da üniversite mezuniyetinizin rüyasını gördüğünüzü sandınız. Oysa değildi. Rüyanız bu mezuniyetle ilgiliydi.
Bazılarınız, mezuniyete gelebilmek için arabasının anahtarını bulamadı. Bazılarınızın yol üstünde başkalarına yardım edeyim derken dikkati dağıldı. Ama size hemen şunu bildirmek istiyorum ki, başardınız. Buradasınız. O rüya sadece sizin kendi korkularınız, kendi kaygılarınızdı, ve bir dakikaya kadar üzerinde konuşacağımız, gerçekten hak ettiğiniz, kendiniz için oluşturduğunuz o armağanları ve deneyimleri baltalama duygunuzdu.
Bazılarınız şu son haftalarda çok derin ve duygusal bir biçimde gitmeyi düşündü, yanıtların kendinde olduğunu hissetmediğini, bir adım daha atabileceğini hissetmediğini düşündü. Ama ben tek tek her birinize hatırlatmak isterim, ister (dünyayı) terk edin ister etmeyin, ki bazılarınız önünüzdeki haftada falan terk edecek – merak etmeyin, siz zaten kim olduğunuzu biliyorsunuz; o kararı biz vermiyoruz – ama bazılarınız (dünyayı) terk edecek ve bizim tarafa gelecek, çok, çok yakın ve can olan bazıları.
Ama size hemen şunu söylemek istiyorum, siz bu kilometre taşına gelmeyi başardınız. Mezuniyet kutlamasına yetiştiniz. Şimdi artık sadece bırakabilirsiniz. Siz buradasınız. Kendinizin dönüşümüne, ruhunuzun bütünlenmesine izin verdiniz. Başardınız. Ve eğer bizim tarafa gelmeyi seçiyorsanız, sizi açık kollarla ve sevgiyle karşılayacağız. Kötü bir karar, ya da yanlış bir karar almıyorsunuz. Bir seçim yapıyorsunuz. En önemlisi budur. Kendinize bu denli katı davranmaktan vazgeçin.
Ya da, Dünya’da kalmayı ve olup bitecekleri izlemeyi – Şambra’nın nereye gittiğini izlemeyi, Adamus’un gelip de sizlerle Yeni Enerjide çalışmaya başlamasıyla neler olduğunu izlemeyi, bir yaratan olarak kendinizin tüm sorumluluğunu aldığınızı bildiren kendi bildirinizi imzaladığınızda neler olduğunu – neler olduğunu – izlemeyi seçebilirsiniz.
Bazılarınız için zordu, çünkü aslında üç yaşam boyu sürecek yoğun salıverme işlemlerinden, insan ve ruhsal benliğinizin yoğun dönüşümünden geçtiniz. Ve şu anda bu mezuniyet günümüzde birlikteyiz. Bir kutlama gününde.
Çok da uzun olmayan bir süre önce, ve çoğunuz belki bu yaşamı da içeren o yaşamları hatırlayacaktır, Yahweh adının yüksek sesle söylenemediği, gizlenmesi gerektiği, yalnızca başharflerinin – YHWH – söylenebildiği zamanlar vardı. Tanrı kelimesini bile dile getiremezdiniz, Tanrı kızacağı ve aşağıya şimşekler göndereceği için değil; öyle çok gizemli olması gerektiği için de değil. Ama, pek de uzun olmayan bir süre önce insan benliğinin kabul verip de “Tanrı” kelimesini söyleyemediği bir zaman vardı. Bir dolu başka kelime uydurmak zorundaydılar. “Ruh” kelimesini söyleyemezlerdi. “Ebedi Olan” diyemezlerdi.
Ve şimdi burada, bir kisve ya da örtü oluşturan o dört harfin arkasına gizlenmek zorunda kalmayan, Yahweh kelimesini kullanması gerekmeyen, bir grup insan var. Biz şimdi, “Ben de Tanrı’yım. Ben Gerçekten Tanrı’yım. Ben O Ben’im” diyebileceğiniz noktadayız.
Ve siz mezuniyetin neden yapıldığını mı merak ediyorsunuz? Bizim neden söz ettiğimizi mi anlamaya çalışıyorsunuz? Sadece bu farkındalık, sizin de Tanrı olduğunuz farkındalığı; sizin deyiminizle insanca bir yanılsama ya da insan gerçekliği içinde yaşadığınız ve yürüdüğünüz halde şimdi kendinize, hatta başkalarına, bunu yüksek sesle söyleyebildiğiniz gerçeği, işte bu önemlidir. Bu bir kilometre taşıdır.
Derin bir nefes alalım. Artık saklanmak zorunda değilsiniz, “Ben de O Tanrı Ben’im” demenin kaçamak terimlerini artık kullanmak zorunda değilsiniz.
Birlikte Son Bir Ziyaret
Böylece, sevgili Şambra, bugün, mezuniyetiniz için özel bir kutlamamız olacak. Ben hepinizden derin bir nefes almanızı ve genişlemenize izin vermenizi isteyeceğim. Son bir kez grup olarak benim kulübeme gidelim. Derin bir nefes alın ve kulübeye açılmanıza ve genişlemenize izin verin. Ah, biz zamanın on yılı boyunca size hazırlanıyorduk. Biz bugüne hazırlanıyorduk.
Şimdi, “Oraya nasıl gidilir?” diyorsunuz. Hayal gücünüzle. Hayal gücünüz sizin, Tanrı’nın, kendinize verdiğiniz en büyük armağanlardan biridir. Hayal gücünüz fiziksel evrenleri yarattı. Hayal gücünüz boyutları yarattı. Hayal gücüyle gerçeklik arasında bir fark yoktur. Bazen farklı tezahür etmeleri gerekir.
Burada 3B biçiminde tezahür etmediği için bunun “sadece hayal” olduğunu söyleyenler var, oysa o burada tezahür edenler kadar gerçektir. Ve siz Yeni Enerjiye ilerledikçe, fiziksel gerçeklik dediğiniz şeyle hayal ettikleriniz arasında artık bir çizgi olmadığını göreceksiniz. Tümü aynı şeydir.
Aslında, hayal gücü yoluyla fiziksel-olmayan alemlerde yaratılanların, burada, fiziksel gerçeklikte tezahür edenlerden daha gerçek olduğu söylenir. Kırmızı Çemberle ilerleyenler, Şambra olarak ilerleyenler, gerçekten hiç bir fark olmadığını öğrenecekler. Tümü aynı şeydir. Bu, şeylerin nasıl, ne zaman ve nerede tezahür etmesini istediğinizle ilgilidir.
Siz zaten bu diğer alemlerde – hayal gücünüzde – çalışıyorsunuz. Yeni Dünya’da çalışıyorsunuz, ve bunlar da çok gerçek ve siz de bunu biliyorsunuz. Şimdi, Yeni Enerjiyle ve Adamus’la çalışırken, bunu istediğiniz zaman bu gerçekliğe nasıl getireceğinizi öğreneceksiniz.
Pekâla, size harika bir kutlama hazırladığımız Tobias’ın kulübesine nasıl gideceksiniz? Onu hayal ederek. Onu kalbinizden hayal ederek. Aldığınız o nefesten hayal ederek. Hadi şimdi hepimiz oraya gidelim.
Daha önce çok kez orada bulundunuz.
Şimdi, içeri girmeden önce – şu anda kapıda duran ve sizi daha içeri sokmayan birkaç meleğin olduğunu gördünüz – dışarda toplanalım. Çok güzel. Biliyor musunuz, kulübemle ilgili güzel olan şey, nasıl görünmesini istiyorsanız hayal gücünüzü ona göre yaratabiliyor olmanızdır. Ben bugün, kendi bakış açımdan, bunun güzel bir gün olduğunu görüyorum.
Şimdi dünyanın her yanındaki Şambra’dan oluşan grubun tamamıyla kulübenin önündeki çimende toplanalım. Ha, çimenlik alan, bu arada, devasa bir alan. Devasa, ve bu güzel bir gün, tıpkı burada, Coal Creek Canyon’da ve dünyanın daha birçok yerinde olduğu gibi.
Bir an için durun ve buradaki enerjileri nefesinizle içinize çekin. Ben bu enerjileri sizin için, bu mezuniyet için hayal ettim. Onu, açan çiçeklerle, güzel ağaçlarla – kimini Dünya’da gördüğünüz kimini de daha önce hiç bir yerde görmediğiniz ağaçlarla hayal ettim. Ama onlar bugün burada ekili haldeler ve sizin şerefinize büyüyorlar.
Derin bir nefes alın… yalnızca enerjileri koklayın.
(duraklama)
Ha, havada uçan kuşlar var, çünkü ben kuşları çok severim. Gerçekten severim. Onlar, özgürlüğün bir ifadesidir. Dünya’daki son yaşamımda habire bana sataşıp duran, bir kuştu, her sabah pencere kenarında oturur, özgürlüğü hakkında şarkı söyler, hapishanemle alay ederdi. O lanet kuştan nefret ediyordum! (kahkahalar) Açtım da ve onu akşam yemeğim olarak istiyordum. Ama o kuşun bir ulak olduğunu öğrendim; Başmelek Mikail, Şambra denen bir grubun toplantısını söylemek için geliyordu, Mesih enerjilerinin – Mesih tohumunun – son yaşamımdan sonraki 50 yıldan daha az bir zamanda Dünya’ya geleceğini, ve evrenin her yanından – her türlü ruhsal ailelerden – ulakların bedenleneceğini söylemek için geliyordu. Başmelek Mikail’den gelen o kuş, sizinle yaptığım yolculuğun çok önemli bir bölümü için burada olabilmek amacıyla, fiziksel-olmayan aleme geri dönmek zamanı olduğunu, bana söylemek için geliyordu.
Yani ben kuşlara bayılırım, ve bugünkü mezuniyetinizin şarkılarını söyleyen kuşlarla gökleri doldurdum.
Bir an durup hissedin. Ha, arka planda tepeler de var. Neredeyse bir Norman Rockwell resmi gibi. İstediğim kadar iyi oldu, ve siz de bu enerjileri hissedebilirsiniz.
Ve burada, geçen on yılda konuğumuz olmuş her varlık bugün bu mezuniyet için toplanmış halde – Tesla, Jung, Başmelek Rafael, Başmelek Mikail, İsis ve Adam enerjileri, Dünya’ya gelmekte olan yeni varlıkların – Kristal Çocukların – enerjileri, Sam’in enerjileri, birkaç yıl önce toplantılarımızdan birine katılan 11 Eylül teröristleri. Ne dönüşümlerden geçtiler ama. Hayatınızdan çıkan – bu tarafa geçen ana-babalarınız ve çocuklarınız – ki toplantılarımızın birçoğuna isimsiz konuk olarak katıldılar – onlar da bugün burada. Onlar, belki de sizin daha anlamadığınız şeyi kutlamak için, olağan olarak görebileceğiniz bir şeyi kutlamak için buradalar, ayrıca biz bunu hiç de olağan karşılamıyoruz.
Bir süre önce size söyledik, bu, o yaşamdır. Ve bu yaşam aynı zamanda şimdiye kadar yaşadıklarınızın içinde belki en zoru ve en meydan okuyanı olacaktı. Büyük fark şu ki, siz bu yaşamda bilinçlisiniz. Ha, on yaşam önceki yaşantıyı, kendinizin ve ruhunuzun bir veçhesi olarak yaşıyordunuz, ama ruhsal benliğinizin pek de bilincinde değildiniz. Siz ve Ruh arasında, benliğiniz ve ruhunuz arasında belirgin bir ayırım vardı.
Bu yaşam zor ve meydan okuyucuydu, çünkü siz bilinçlisiniz. Bazen değilmiş gibi davransanız da, bilinçlisiniz. Yanıtları biliyorsunuz. Bazen bilmiyormuş gibi davranıyorsunuz, ve belki de bunca ıstıraba bu neden olmuştur. Yanıtları bildiğinizi biliyorsunuz, ama oyunun bir bölümü de bilmiyormuş gibi davranmaktı, tezahür ettiremezmiş gibi davranmaktı, bir yaratan değilmiş gibi davranmaktı, hâlâ sadece bir insanmış gibi davranmaktı. Ve en acı veren yanı da, yalnızca bir insan olmadığınızın bilincinde olmanızdır. Siz bir kurban değilsiniz; bir yaratansınız. Bir öğrenci değilsiniz; öğretmensiniz. Böylece hepimiz, gerçekleştirdikleriniz için sizi onaylıyoruz, ve ayrıca buna ek olarak, bunu anlayın ya da anlamayın, sizler yeni bilincin öncüleri oldunuz.
Bilinç şu anda zor bir şeydir, çünkü somut olmadığı düşünülür – sizin alemlerde, bizimkinde değil – çünkü onu ölçemezsiniz, çünkü onu analiz edemezsiniz, çünkü fazla değişken görünür. Çoğu kez reddedilir. İnsanlar zekânın nasıl ölçüleceğini öğrendiler, ya da en azından öğrendiklerini düşünüyorlar, ama bilinç sayıya dökülemediği ya da miktarı belirlenemediği için – bilincin oranı daha nicelendirilemiyor – onu reddetmek eğilmindesiniz.
Böylece, size bilincin öncüleri olduğunuzu söylediğimizde, lafımız bazen yanınızdan geçip gidiveriyor. Söylediğimiz şeyi gerçekten anlamıyorsunuz. Ama bir bilinç öncüsü, enerjilerle bilerek, bilinçli ve açık bir biçimde çalışan kişidir; bilincin yeni biçimlerini ve alemlerini araştıran kişidir; habire sadece aynı eski denklemler ve faktörlerle çalışmayıp da yeninin altını üstüne getiren, araştıran kişidir.
Ama bilincin yeni alemleri nerede biliyor musunuz? Dış uzayda değil. İsviçre’deki bir parçacık hızlandırıcısında saklı değil. Bir matematik formülünde değil. Bilincin yeni keşif alanları hemen sizin içinizdedir.
Siz bilincin yeni düzeylerine açıldıkça, diğer herkesin içindeki potansiyel kapının kilitleri açılır. Onlar kendi kapılarından geçmeye ya da kilidini açmaya zorlanmazlar. Insan bilinci, daha hızlı, daha yumuşak, daha basit oranlarda gelişsin diye zorlanmaz, ama potansiyel oluşturulur, ve sizin gerçekleştirdiğiniz de budur.
Ve önümüzdeki birkaç hafta içinde dünyayı terk edip de bizim tarafa geri gelmeyi seçenler – siz bu yaşamda ne başardınız diye merak ediyorsunuz. Sizler, az, çok az kişinin gerçekleştirdiğini başardınız. İnsanlığın Dünya üzerindeki binlerce yıllık sürecinde, sizler yeni potansiyelleri buraya getirdiniz. Ve evet, evet, evet, bazen bunu kendi yaşamınıza uygulamada sorunlarla karşılaştınız. Yeni Dünya’da eğitim verirken bunu uygulamak size daha kolay geliyor. Bir başkasına hizmet ederken bunu uygulamak size daha kolay geliyor. Başkalarına öğretirken ve onlara şifa verirken, onların sorunlarıyla uğraşırken bunu uygulamak size daha kolay geliyor, ve kendinize uygulamayı unutuveriyorsunuz. Ve işte bu en son, en son keşif alanıdır: Kendine uygulanan bilinç.
Bir dakikaya kadar kendinizi neden baltaladığınız hakkında konuşacağım, ama kulübemin dışında toplandığımız bu âna dönmek istiyorum… bu arada, bu çok gerçek bir yerdir. Öyle somut olmayan, havada, yok olan, görünmez bir yer değildir. Çok gerçektir. O kadar gerçek ki, duyularını açmayı öğrenenler ona gerçekten dokunabilecek, onu tadabilecek, duyabilecek, koklayabilecektir. Onlar her türlü insan duyusunu açabilecek ve nihayet kulübenin gerçek halini görebileceklerdir.
Şimdi, bu güvenli ve kutsal yerde toplanmışken, her zaman için buraya gelebileceğinizi size bildirmek istiyorum. Artık bir grup olarak burada buluşamayacağız, ama istediğiniz zaman buraya gelebilirsiniz. Kendine Şambra diyen herkes için kapı her zaman açıktır. Dünya’ya Sam olarak geri gelsem de, Tobias’ın özü, olagelmeyi sürdürecektir.
Çok yakında, sevgili varlıklar, içinizde kendi Tobias’ınızın karşılığını keşfedeceksiniz. Yalnızca bu insan bedenlenmesi olmadığınızı, benim “Benim Tobias’ım” dediğim bir parçanızın varlığını anlayacaksınız. Siz bu bağlantıyı, tıpkı Sam’in Tobias ve To Bi Wah ile kuracağı bağlantı gibi kuracaksınız.
Şimdi, içeri girelim. Biz yavaş yavaş ilerlerken fark edeceğiniz gibi, kapının dışında meleklerden ve tüm konuklardan ve sevdiklerinizden oluşan bir sıra var. Onlar bugün içeri girmeyecek, çünkü içerde size özel ve yalnızca sizin için olan bir şey var. Başka hiçbir konuk ben, Tobias ile içeri girmeyecek, sadece bu Şambra grubu. Ama biz kulübeye girerken, izin verin onlar dizilsinler. Sırtınızı sıvazlamalarına, size tezahürat yapmalarına, ve gerçekleştirdiğiniz herşey için teşekkür etmelerine izin verin.
Derin bir nefes alalım…
(duraklama)
…. Içeri giriyoruz.
Şimdi enerjilerimizi de getirelim – işte içeri girdik. Uyumlanmak bir dakikanızı alır. Enerjilerinizin uyumlanması bir dakikanızı alır, ama çok geçmeden, eh, öncelikle, içerisinin dışardan göründüğünden çok daha büyük olduğunu hissetmeye ve duyumsamaya ve görmeye başlayacaksınız. İçerisi çok büyük! Oysa siz bunun sadece küçük bir deresi ve küçük patikaları olan, kırın ortasında garip bir küçük kulübe olduğunu düşünüyordunuz. Ah, içerisi çok büyüktür.
Şambra Galerisi
Ve gördüğünüz gibi, kendinize izin verirseniz tabi, duvarlara resimler astık. Ben biraz konuşurken, sizin de burada dolanmanıza izin vereceğim, ama bu resimlerin taa Atlantis’e kadar, ilk kez birlikte toplandığımız zamana kadar geri gittiğini fark etmenizi istiyorum. Etrafta dolanırken, istediğiniz her odaya girip çıkabiirsiniz. Istediğiniz yere gitmekte özgürsünüz. Burada bol ışık var. Nereye giderseniz gidin, ışık ortaya çıkacaktır – ve bu, çok önemli bir açıklamadır. Ben o ampulleri kullanmıyorum. Burada onlara ihtiyacım yok, çünkü bir melek mevcudiyetini bildirdiğinde, oda kendiliğinden aydınlanır.
Hadi biraz etrafta gezinin ve duvardaki resimlerin bazısına göz atın. Kendi hayal gücünüzde olmanıza izin verin, sevgili varlıklar, bu resimleri hissetmenize, onları duyumsamanıza izin verin.
Burada resimler var ve hepsi de dinamiktir. Bunlar hareket eden, yaşayan, sevecen resimler. Atlantis’teki Tien Tapınakları’yla ilgili bazı resimleri görmenize izin verin. Evet, grubun enstantene fotoğrafları var, deyim yerindeyse. O zamanlar kameralarımız yoktu, ama bunlar enerjisel – ya da belki daha iyi şöyle ifade edebilirim – duvara yansımış bilinç resimleridir. Ha, ve masanın ve piyanonun üzerinde de resimler var, her yere dağılmış haldeler. Biz on yıldır hazırlanıyorduk.
Dolanırken, birlikte olduğumuz, birlikte olduğunuz resimler görüyorsunuz; Yeshua zamanlarını. Neden bu resimlerin hepsinde insanlar hep kollarını birbirlerine dolar, hep poz alır ve gülümser?
Başka resimler de var, gerçekleştirdiğiniz çalışmaların resimleri; 2000 yıl önce kendinize Şambra dediğiniz zaman yapılan toplantıların resimleri; Esenerler olduğunuz dönemin resimleri; o zamanki ailelerinizle birlikte sizi gösteren resimler; birçoğunuzun Yeryüzünün altında yaşadığı, Atlantis çöktükten sonra Dünya’nın yüzeyi kasıp kavrulurken, Yeraltında yaşadığı yaşamların resimleri. Ah, bunu tekrar hissetmenize izin verin. Inanılmaz zamanlardı.
Duvarlardaki resimler, sevgili Şambra, Eski Mısır zamanları; birçoğunuzun, birçok yaşam önce Hindistan topraklarındaki resimleri. Rahat rahat gözden geçirin. Burası, Şambra galerisidir. Sizin enerjilerinizle canlı haldedir.
Avrupa’nın muhteşem kraliyet saraylarındaki siz’in resimleri, 500, 300, 200 yıl önce. Evet, bunu hep biliyordunuz. Neden reddedesiniz ki? Neden reddedesiniz?
Yeni topraklara yelken açmış teknelerdeki resimleriniz. Evet, sizi çarpışmalarda gösteren, savaştığınızı gösteren resimlerimiz de var. Bu resimler de, filozof ve şifacılar olduğunuzu gösteren resimler kadar bu galerinin bir parçasıdır.
Yaşamlar arasındaki (sürece ait) resimleriniz bile var, sevgili varlıklar. Sık sık merak ediyorsunuz, “Ben arada ne yaptım?” İşte, bir göz atın. Yaşamlar arasına ilişkin resimler var.
Odalar dolusu canlı, his içeren renkli bilinç resimlerini görebilirsiniz; 21 Ağustos 1999’da o kızılderili çadırındaki toplantımızın resimleri. Ha, nasıl oluyor da orada kendi resminizi de görebiliyorsunuz? Orada değildiniz ki. Elbette, oradaydınız. Elbette, oradaydınız. Bedensel olarak orada değildiniz, ama orada resminizi görmenizin nedeni, enerjiniz orada olduğu içindir, enerjiniz, bu çağın Şambra grubunu yeniden biraraya getirmeye yardımcı oluyordu.
Minneapolis’te yaptığımız ilk atölye çalışmasına fiziksel ya da enerjisel olarak katılan Şambraların resimleri var; 11 Eylül 2001 zamanında İngiltere’ye giden grubun resimleri var. Evet, görüyor musunuz. İşte şurada. Bizim tüm bu zamanlarda sürekli fotoğraf çektiğimizi bilmiyordunuz. Eh, elbette çektik. Biz Şambra’nın tarihçesini derliyorduk, sadece siz gelip de görün diye değil, ama bunlar bir albüme de girecek. Yeni Dünya’nın kitaplığına girecek. Dünya’ya gelen her Kristal meleğe gösteriliyor. Sizin nasıl olduğunuzu bilmek isteyen spiritüel ailelerinizin meleklerine gösteriliyor. Anılarını anmak isteyen her birinize gösteriliyor.
Japonya, Kore’deki atölye çalışmalarının resimleri var. Çok resim var. Ah, sadece gözden geçirmenize izin verin. Siz onlara bakarken, ben de burada laflıyorum. Kauai – ah, o ilk yılı ne kadar da iyi hatırlıyoruz. Görüyor musunuz, ben de biraz duygusallaştım. Ben şu son birkaç gündür bu resimlere bakıp hazırlanıyordum. Gözlerimin biraz sulandığını söylemem gerekir.
Ha, diyorsunuz ki, arka planda kısık bir müzik fark ediyorsunuz. Eh, elbette. Bu, Şambra’nın müziğidir. Tüm atölye çalışmalarında ve tüm Şaudlarda çalınan müzikler bu. Yıllar öncesine uzanan, Mile High Church denen yerde toplandığınız zamanlardaki Şaudların resimleri; ah, sevgili varlıklar, burada, Coal Creek Canyon’da tuvaletler bozukken gerçekleştirilen Şaudların resimleri; Santa Fe’deyken, Anazasi’ler giderken, birlikte geçirdiğimiz o inanılmaz zamanın resimleri. Biraz dolanın.
Ah, onlar… buraya istediğiniz an geri gelebilirsiniz, ya da gidip Yeni Dünya’da albüme bakabilirsiniz, ama bunu bugün sizin için derlediğimizi görebilirsiniz. Etrafta çerez de var. Ne yani, melekler çerez yemez mi sanıyordunuz? Elbette yeriz. İnsan olmuş her melek, Dünya’da en çok sevdiği şeyleri hayal eder ve yaratır. Her yerde çerez var. Buyrun.
Almanya’da ve Kanada’da ve Brezilya’da, Finlandiya ve Norveç’te birlikte olduğumuz zamanların resimleri var, Hollanda’daki zamanlarımız, birçok kez Romanya’da, Macaristan’daki toplantılarımız. Dünyanın her yanında, Şambra, toplandığınız, Ruh’un adını andığınız her yerde, biz sizinle birlikteydik.
Bu toplantıların her biri, bir atölye çalışması ya da yeni bir şey öğrenmekle ilgili değildi. Bu, kendinize biraz zaman ayırmakla, neden burada olduğunuzu hatırlamakla ve insanlık için potansiyeller açmakla ilgiliydi. İşte bununla ilgiliydi.
Şambra Odası
Şimdi, istediğiniz zaman burada toplanabilirsiniz, ama ben şimdi herkesi Şambra Odası’na çağırıyorum. O büyük kapının üstünde bir tabela var – “Şambra Odası”. Lütfen bu tarafa gelin. Bu büyük bir odadır. Ha, bir amfitiyatro ya da hep toplandığınız o toplantı salonlarından değil. Şambra Odası’nda yerde yastıklar, doğal bir ışıklandırma var. Biz çok güzel enerjisel pencereler oluşturduk. Su sesi var – evet, su – damlıyor, ama o sesin nereden geldiğini anlayamıyorsunuz değil mi? Kısık bir müzik var. Renk var. Bunu sizin için oluşturduk.
Böylece, bu günde içeri girin ve rahat bir yer bulun – yatın, tepe üstü sallanın, fark etmez. Oturacak bir yer bulun. Eğer oturacak bir yer göremiyorsanız, yaratıverin. Onu hayal et, sevgili varlık. Sadece hayal et, ve o orada olacaktır.
Şimdi hepimiz küçük bir konuşma için toplanalım. Çıkışta resimleri yeniden ziyaret etme fırsatına sahip olacağız, ama görüyorsunuz, burada milyonlarca ve milyonlarca resim var, ve hepsi de sizin şerefinize.
Şimdi derin bir nefes alalım ve rahat edelim…
(duraklama)
Bu inanılmaz bir yolculuk oldu. Yolculuğun bu bölümü sona eriyor, hiç kuşku yok. Ayrılık noktası. Mezuniyet günü.
Ben artık size bu şekilde fazla konuşmayacağım. Birlikte birkaç oturumumuz kaldı, ama bu bizim son düzenli Şaudumuz. Bu, zaten bildiğiniz şeyi size hatırlatmak için son kez gelişim.
Böylece, bir dakika kadar, şu anda nasıl hissettiğiniz hakkında konuşmak istiyorum. Biz gerçekten, Dünya üzerinde insan melekler olmak için kendimize izin vermenin eşiğindeyiz. Bu, mezuniyet günüdür. Birçoğunuz diyor ki, “Peki sonra?”
Bazılarınıza hatırlatayım, liseden ya da üniversiteden mezun olduğunuzda nasıldı anımsıyor musunuz? O programı bitirdiğiniz için ne kadar da mutluydunuz, çünkü zordu. Özgür olduğunuz için ne kadar mutluydunuz, ama aynı zamanda önünüzdeki belirsizliğin, korkunun, rahatlık noktanızı kaybetmenin enerjisi ya da bilinci de vardı. Bir yanınız mezuniyetinizi kutlarken, bir yanınız da olacaklardan korkuyordu, ve işte birçoğumuzun şu anda içinde bulunduğu durum bu. Ha, buna ben de dahilim. Ben de dahilim. Benim kendi kaygılarım var – her gün giderek daha fazla insanlaşıyorum – ve siz sırada ne var diye merak ediyorsunuz.
Yolculuğun bu bölümü bitti. Kontratlar bitirildi. Artık spiritüel bir kontrat yok. Bitirildiler. Ve siz diyorsunuz ki, “Peki, sırada ne var?” Ve (o zaman) ilginç bir şey oluyor. Bir baltalama türü, bir gevşeme devreye giriyor. Bu sizin doğal bir yanınız değil, ama sonradan edinilmiş bir yanınız, çok eğitimli ve gelişmiş, o kadar ki, tam da mezun olurken, tam da başka alemlerde yarattığınız şeyi tezahür ettirirken, gelip ayağınızın altından halıyı çekebiliyor. Tam başarmak üzereyken, başaramamak.
Bu neden oluyor? Bu neden oluyor, Şambra? Kötü bir kişi olduğunuz için mi? Sadece birkaçınız. (kahkahalar) Değerli olmadığınız için mi? Hayır. Belki sınırlarınızı aştığınız için mi? Acaba fazla açıldığınız için mi? Bahanelerden biri budur. Neden, sizin başarı diyeceğiniz ya da bizim dairenin tamamlanması dediğimiz şeyin akşamına sanki (o şey) dağılıyormuş gibi görünüyor? Bunu size kim yapıyor?
Şu büyük komploların bir parçası olanlar mı? Sanmıyorum. Ruhunuz mu? Hiç sanmıyorum. O lanet eşiniz ya da partneriniz mi? Eh, evet! (yoğun kahkahalar) Çünkü onlara izin veriyorsunuz. Yani aslında onlar da değil, sizsiniz. Ama siz – nasıl desek – arkadaşlarınızın ve ailenizin gözlerinden sanki vekâleten yaşıyorsunuz, ve sizin için sınırlar koymalarına izin veriyorsunuz.
Neden Baltalama?
Neden, tam da bu Dünya’daki bu yaşamda daire tamamlanırken, sizler dairelerinizi tamamlarken – bu o yaşam, bu o ayrılık noktası, bu o yaratıcıyı/tezahür-ettireni olma zamanıyken – neden o enerji geliyor? O karanlık, soğuk, yaşamsızlık-benzeri, aldatıcı, sevgisiz, iğrenç enerji neden geliyor? Böyle bir anda neden bazılarınız kaygı ve gerginlik hissediyor? Böyle bir zamanda neden bazılarınız kaçıp saklanmak istiyor? Neden kendinize böylesine büyük beklentiler yüklüyorsunuz da, kendi beklentilerinizi bile karşılayamaz hale geliyorsunuz? Tezahür ettirmenin, anında bedeninizi şifalandırıp dönüştürmek anlamına geldiğini (düşünüyorsunuz) ve sonra da bunu yapabileceğinizden kuşku duyuyorsunuz. Hâlâ fazlasıyla insan olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Neden gerçek sevgiye, gerçek bolluğa, sağlığa, kalbinizin yaratmak istediği tüm o şeylere bu kadar yaklaşıyorsunuz da, sonra olmuyor? Neden insanlar kendilerini baltalıyor?
Bu kendi içinde bir kitaptır. Bunun tek bir yanıtı yok, ama ben size bugün yaptığım bu diploma töreninde kendi bakış açıma göre birkaç yanıt sunayım. Sanırım insanların da meleklerin de korktuğu şeylerden biri, tamamlanmadır. Bitiş, sona erme.
Bundan korkmalarının nedeni, bir kez birşeyi bitirdiniz mi, özellikle de bu sahip olacağınız tüm yaşamları kapsıyorsa, geriye ne kalır? Bunu bir kez tamamladınız mı, tutku yoktur. Dram dediğiniz şey yoktur. Önünüzde sallanan bir havuç yoktur. O zaman sık sık olan şey nedir, biliyor musunuz? Eğer hayat büyük bir daireyse, tam onu tamamlama noktasına geldiğinizde, daireyi bozuveriyorsunuz. Aslında yarattığınız şeyi bozuyorsunuz, böylece daireyi tamamlamak zorunda kalmıyorsunuz.
Bir korku var, melekler arasında bile, bunların tümü tamamlandığında, hiçlik olacağınız korkusu. Varoluşunuz bitecek (korkusu). İnsanlar cennete ya da cehenneme gitmeye inanıyor; melekler varolmama korkusuna sahip. Onlar, düzeltilecek ya da onarılacak ya da iyileştirilecek bir şey olmadığında, ulaşılacak bir hedef ya da gün için bir plan olmadığında, tırmanılacak tepeler ya da aşılacak okyanuslar olmadığında, var olmayacaklarından korkuyorlar. Ve bu, çok derin bir biçimde hepinizin bir parçasıdır.
Ben size şunu söyleyebilirim ki, ve Adamus da bunu söyleyecektir – bu doğru değildir. Ama öte yandan, buna Kuthumi’yi de dahil edersem, size doğru/gerçek olduğunu gördüğümüz bir şeyden söz edebiliriz. Siz var olduğunuz şekilde var olmaktan çıkarsınız. Yani bu korkunun ya da kaygının bir bölümü aslında yerindedir. Doğrudur. Önceden var olduğunuz biçimde asla var olmayacaksınız. Varoluş farklı bir hal alır. An haline gelir, Ben Ben’im haline. Hedefler olmaz ya da herhangi bir şeyi onarıp düzeltmeye çalışmak olmaz, dünyayı düzeltmeye çalışmak olmaz. Ve burada bulunan, kulübemin Şambra Odası’nda oturan bazı siz melekler, bu konuda zorlanıyorsunuz.
Siz değerinizi, önünüzde uzanan görevlere, kendinizle çalışmaya ya da başkalarıyla çalışmaya dayandırıyorsunuz. Yarınlarınızı, bugün yazdığınız yapılacaklar listesine dayandırıyorsunuz. Değerinizi – ki bu ister Dünya’daki diğer insanların gözünden olsun ya da spiritüel ailenizin meleklerinin gözünden ya da Kırmızı Meclisin olsun – ne başardığınıza ve ne yaptığınıza dayandırıyorsunuz. Kimliğinizi, benlik farkındalığınızı, ne gerçekleştirdiğinizden çok, daha neleri düzeltmeniz gerektiğine dayandırıyorsunuz.
Böylece kendinizi baltalıyorsunuz. Biliyorum, bugün bu odada oturanların arasında bu kişilerden çok var – ve ben yalnızca bu fiziksel odadan söz etmiyorum, ben Şambra Odası’nı kastediyorum – sizlerin kim olduğunu biliyorum. Ne yapabildiğinizi gördüm, ve birkaç yaşam önce (dünyayı) terk edebileceğinizi, kendi Üçüncü Çemberinize gidebileceğinizi, yükselişten konuşmak yerine, kendi yükselişinizin deneyimine gidebileceğinizi gördüm. Zenginliklere sahip olabilirdiniz; üne sahip olabilirdiniz – ki ikisi de öyle kötü şeyler değildir.
Herşeye sahip olabilirdiniz, ama bunun bir daireyi, binlerce yıl önce başlayan bir daireyi tamamlayacağından korktunuz. Yükselişe yönelmekten korktunuz, çünkü onun hiçbir şey olduğundan, orada hiçbir şey olmadığından, kimsenin olmadığından, yapılacak bir şeyin olmadığından, kendinizle ya da değerinizle ilgili gerçek bir anlayışın olmamasından korktunuz.
Kendinizi neden baltalıyorsunuz? Kötü olduğunuz için değil, onarmak ya da yapmak zorunda olduğunuz şeylerden ötürü değil, değersiz olduğunuzdan değil. Biliyor musunuz, komik olan, herhangi bir insanın – herhangi bir noktada her insanın – “Yeter” diyebilmesidir. O insanların en kötü suçlamalarla hapiste olması umurumda değil; onların yoksul, evsiz olması umurumda değil; onların aranan günahkârlar listesinin en tepesinde yer almaları, umurumda değil, ama sevgili Şambra, bir insan melek “Bu kadarı yeter” dediği an, herşey değişmeye başlar. Herşey arınmaya başlar, ve yükselişin gerçekleşmesi devreye girer.
Ben, birlikte geçirdiğimiz bu on yıllık deneyimden bugün mezun olan sizlere bakıyorum da, yaşantınızın yepyeni bir bölümüne geçmeye hazırlanıyorsunuz; yaratılarınızın gerçek tezahürü için Adamus ile çalışacaksınız; Yeni Enerjiyle çalışacaksınız; yeni bilincin gerçek bilim adamları olacaksınız – ve bu kelimeyi hafife alarak kullanmıyorum. Sizler fizikçiler ve bilim adamları ve araştırmacılar olacaksınız. Tanımlanamaz olanın tanımlanmasına yardımcı olanlar, Yeni Enerjinin öğretmenleri olacaksınız. Yeni Enerji işlerini, şifa yöntemlerini yaratanlar olacaksınız.
Diğer insanlar için yolu gösterenler olacaksınız, ama bugün göz atmanız gereken bir şey var, hemen şimdi. Baltalama. Tamamlanma korkusu. Ve biliyorum, zihinlerinizde, bazılarınızın şu anda zihinsel olarak bana şöyle dediğini duyabiliyorum, “Ama hayır, Tobias, ben gerçekten tamamlanma istiyorum.” Kalbinize ve ruhunuza gidin. Benliğinizin en derin yerine gidin.
(duraklama)
Tamamlanmanın anlamı, herhangi bir başka hedefinizin asla olmamasıdır, herhangi bir şeyi bir daha asla yapmak zorunda olmamanızdır, herhangi birini asla düzeltmek zorunda olmamanızdır, kendinizi asla düzeltmek zorunda olmamanızdır. Tamamlanmanın anlamı, insan bedenini aşabilirsiniz, insan zihnini aşabilirsiniz demektir. Tamamlanmanın anlamı, maddesel mallara herhangi bir ihtiyacınızın, arzunuzun ya da isteğinizin olmaması, ama istediğiniz herşeye de sahip olmanızdır. Tamamlanmanın anlamı, kendinize mutlak biçimde aşık olmak ve artık daha fazla kitap okumayı, ya da aynaya bakarken kendinize küçük, şirin cümlecikler söylemeyi gereksinmemek, bunu yaptığınız zaman boyunca da kendinizden tiksinmektir. (bazı gülüşmeler) Tamamlanma, sevgili varlıklar, kendine karşı gerçek ve sadık olmak, ve büyük bir olasılıkla da, şimdiye kadar kendinizi bildiğiniz var olma biçiminden çıkmak anlamına gelir.
Neden kendinizi baltalayıp durdunuz? Neden o sarayı inşa ettiniz de sonra yıktınız? Neden gördüğümüz diğer insanlardan ileriye gitmek için bilinçte gelişmeler – büyük bilinç sıçramaları – gerçekleştirdiniz de, sonra da karanlığın uçurumlarına düşmenize izin verdiniz. Neden?
Yanıtı size ben veremem. Ben sadece, yaptığınızı gördüğüm şeyi size gösterebilirim. Kendinizi dairenizde tamamladığınız zaman, bunun neye benzeyeceğine dair size bir söz ya da garanti veremem, ama bunun, evrimin bir sonraki dairesini başlattığını söyleyebilirim.
Bakın, daire tamamlandığında, bu daha çok bir spiral gibidir. O şimdi genişler. Şimdi büyür. Şimdi devam eder. Şimdiye kadar deneyimlediğiniz biçimde değil, değişir.
Sevgili Şambra, yaz tatili boyunca, kendinizi baltalayıp baltalamadığınıza ve neden baltaladığınıza gerçekten bakmanızı istiyorum. Bunu size yapan başka biri yok. Başarınızın akşamı gelen o karanlık, soğuk, enerji-hırsızı enerji, sizindir. Siz onu uzun süre önce içeriye davet ettiniz, ve onu içeri davet ettiğiniz gibi, dışarı da davet edebilirsiniz. Onu yarattığınız gibi, yok olmasını da yaratabilirsiniz. Bu, güzel bir spiritüel fizik kuralıdır: Yarattığınız herşeyin yok olmasını da yaratabilirsiniz.
En Önemli Kelime
Ben – tabii ki – sizi dört noktayla baş başa bırakarak gitmek istiyorum. Bu son Şaud’da sadece dört nokta.
Basitçe, tüm dünyanın ve tüm yaratının en önemli kelimesi, sendir – benlik. Benlik. İnsanlar, özellikle de, garip ama, çok gelişmiş insanlar, benlikte zorlanıyorlar. Tüm Şaudlara, on yıllık atölye çalışmalarına geri gidip bakacak olursanız, orada göreceğiniz en yaygın kelimelerin “sen” ve “benlik” olduğunu göreceksiniz. Ben sizin tümüyle kendiniz olmanızı istiyorum. Önce kendinizi düşünmenizi istiyorum. Ha, siz bunun yanlış olduğunu düşünmek üzere eğitildiniz, ama biliyor musunuz, sizi bunun yanlış olduğunu düşünmek üzere eğitenlerin kendileri, şu anda kendi cehennemlerinden geçiyorlar! (kahkahalar)
Siz kendinize baktığınız zaman, ve kendinizi sevdiğiniz zaman, içtenlikle, derin bir biçimde kendinize aşık olduğunuz zaman, ve utanmazca kendinize aşık olduğunuz zaman, bu sihir gibidir, etkisi daha çok… Cauldre söyleyeceklerimden hoşlanmadı, ama biliyorsunuz, bu benim son Şaud’um, onun için söyleyeceğim. (kahkahalar ve bazı alkışlar üzerine Tobias güler)
Önce kendinizi düşünürseniz, bunun Dünya’daki etkisi, bin Rahibe Teresa’nınkinden fazla olur.* Ve bu doğrudur. Ha, Rahibe Teresa, ıstırap çekmekten hoşlananlar için (kahkahalar) ve – özür dilerim Cauldre – ama cennete değer olmayı ıstırap yoluyla kazanmaktan hoşlananlar için harika bir simgeydi.
Şambra, bu Yeni Enerjide kendini sevmek önemlidir, çünkü önce kendiniz bunu öğrenmedikçe, herhangi başka birine nasıl şifalanacağını, nasıl dönüşeceğini, ruhuyla nasıl bütünleşeceğini, nasıl söyleyebilirsiniz? En önemli kelime, benliktir.
Kendinizi dikkate alırsınız. Sonra, birçoğunuzun gözünden kaçan bir şeyi anlarsınız – Ben O Ben’im’in arkasında yatan anlamı. Bazılarınız bu kelimeleri söylüyor, ama ne söylediğiniz hakkında hiçbir fikriniz yok, ve bu pekâladır. Saint Germain sizinle çalışacak. Onun tasarladığı, “Tedavi Edici Ben Ben’im’lik” adında özel bir kurs var. (kahkahalar)
En önemli kelime, benliktir – sen. Sen. Bu, kendini kabul etmekle ilgilidir. Şefkatle ilgilidir. Şefkat, önce kendiniz için beslenmelidir, yoksa bu dünyada anlamsız olur. Sevgi, önce kendiniz için olmalıdır, yoksa anlamsızdır. Ve aslında sevgi kelimesi… aslında onun bilinç oranına bakarsanız, artık o kadar da iyi bir kelime olmaktan çıktığını görürsünüz. İnsana özgü enerjisel bir deyim olarak, aldatmaca ve enerji hırsızlığı ve sahtelik anlamına gelmeye başlıyor.
Kendinizi gerçekten sevdiğinizde, kendinizle ilgili herşeyi kabul ettiğinizde – artık kendinizi düzeltmek için yapılacaklar listesi tutmayın. Ben bundan çok sıkıldım, Şambra. Ben sizden tüm hedeflerinizi, üzerinde çalıştığınız herşeyi, tüm programlarınızı, diğer herşeyi fırlatıp atmanızı istiyorum, çünkü bu sadece, dairenizi tamamlayamayacağınız anlamına geliyor. Her hedef, her program, yapacağınızı söylediğiniz herşey – kilo vermek, daha akıllı olmak, daha iyi görünmek, tüm bu şeyler – bitirmekle, kendinizi tamamlamakla aranızda olan boşluğu daha da ve daha da büyütür. Geri geri gidemezsiniz, ama bir boşluğu, bir aralığı çok daha büyük hale getirebilirsiniz.
Böylece, sevgili Şambra, en önemli kelime: Benlik.
En Önemli Hatırlatma
Herhangi birimizin size verebileceği en önemli hatırlatma, güvenmektir. Kendinize güvenin. Başka kimseye değil, kendinize güvenin. O güven orada. Hepsi orada – bedeni şifalandırmanın tümü, gereksindiğiniz herşey, tüm yanıtlar – yeter ki kendinize güvenin. Hâlâ güveni başka bir yere, başka birine yerleştirme eğilimi var, (enerji alanını okuyan) insanlara koşmak gibi, ya da bir şifacıya, ama gücü onlara teslim ettiğiniz bir şifacıya. Türlü yöntemlerin uygulayıcılarına, evet. Bazen, bu tür uygulayıcıların olması iyidir – yeter ki sürücü koltuğunda, asıl koltukta siz oturun, sorumluluğu alın. O zaman onlar biraz kolaylaştırmak ya da en azından daha eğlenceli kılmak açısından yardımcı olabilirler. (kahkahalar) Ve siz de onların geçimlerini sağlamalarına, uygulayıcı olarak hayatlarını kazanmalarına yardım etmiş olursunuz.
Güvende fark edersiniz ki… ah, sevgili varlıklar, siz kendinize olan güveni kaybettiniz. Siz şu – buna ne diyorsunuz – insanlık kusurları ve sorumsuzluk biçimleri falan gibi örtücü katmanları yerleştirdiniz. Bu sanki sizin üzerinizde kocaman bir katman. Kendinize güvenin, her zaman. Güvenin en basit haline geri dönün. Zihinsel güven sonuçta pek de yararlı olmuyor. Yaşantınızda bir şey olduğu zaman, biraz korkutucu bir şey, kaygıya neden olan bir şey, avuçlarınızı biraz terleten bir şey, kendinize güvenin.
Ha evet, korku hissedebilirsiniz. Ben, korku denen bu şeyi silip atacağınızı söylemiyorum. Korku, bir kez dönüştürülüp yaratıcı tezahür haline getirildiğinde, aslında harika bir şeydir.
Kendinize güvenin – mutlak güven. Bunu gerçekleştirmek zordur.
Siz kendinize biraz güveniyorsunuz. Siz kendinize, geçmiş deneyimlerden öğrendiğiniz üzere kendinizi kandırmayacak kadar güveniyorsunuz. Ama ben, sağlığınız konusunda kendinize güvenmekten söz ediyorum. Beden, yabancı bir nesne değildir. O, Dünya’da tezahür etmiş sizdir. Ona güvenin. Size güvenin. En karanlık fırtına bulutları gelse bile, size güvenin, ve o fırtına bulutlarının ille de olduğunu düşündüğünüz şey olmadığına güvenin, ve bazen güzel bir fırtına bir dolu enerjiyi temizler. Güvenin orada olduğuna güvenin. Ondan kaçmaktan vazgeçin.
Birçoğunuz, bizim pozitif/olumlu olmak dediğimiz oyunu oynuyor. Ya da, kendinize tekrar tekrar herşeyin yolunda olduğunu söyleme oyununu oynuyor, ama aslında buna hiç inanmıyorsunuz. Bazılarınız koşma oyunu oynuyor – koşuyor da koşuyor. Bir an için durun. Ne olduğu umurumda değil, ölümle yüzyüze olsanız bile. Her neyse, başka kimseye değil de kendinize güvenmeye izin verirseniz – kendinize olan güvene – zaten içinizde bulunan tüm sistemlerin size hizmet etmek üzere çalışmasını başlatır, tetiklersiniz. Güven için, korunma için, başka yerlere koşturmak zorunda olmayı bıraktığınızda; sahte bir iyimserlik takınmayı bırakıp da herşeye – karanlığa, aydınlığa, iyiye, kötüye – izin verip mutlak bir biçimde kendinize güvendiğinizde, mucizeler keşfetmeye başlayacaksınız. En basit haliyle mucizeler. Lütfen kendinize güvenin. Ha, bazılarınızla birlikte ağladım, onlarla tartıştım, birkaçınızı tehdit etmek zorunda kaldım! Kendinize güvenin.
Şimdi, kendinize güvenmediğinizi nasıl bilirsiniz? Bilirsiniz, çünkü zihniniz hemen atlar ve başlar …. Kafanızın içindeki o gevezelik başlar, ve gecenin geç saatlerine kadar kaygı içinde uyku tutturamazsınız, ve güvenmeyi unutursunuz. Onu siz yarattınız. O kendi mükemmelliğinde – Tanrı’nın mükemmelliğinde değil, başka bir yerdeki Tanrı değil – sizin mükemmelliğinizde. Onu siz yarattınız. Şimdi ona güvenin. Kendinizin her bir parçasına güvenin.
(Tobias iç çeker) Biliyor musunuz, bazen sadece görünüşte düşüyorsunuz. Bazen sadece görünüşte şeyler parçalanıyor. Ama güvenin gerçek enerjisinde, mükemmellik içinde yarattığınızı anlarsınız. Sevgili Şambra, kendinize güvenin.
Güvenebileceğiniz, Bel Bağlayabileceğiniz Şey
Üçüncü nokta: kesinlikle bel bağlayabileceğiniz, güvenebileceğiniz şey, herşeyden çok güvenebleceğiniz şey, evrim ya da değişimdir. Bunu daha önce de duydunuz – kesin olan şey, değişimdir. Geri kalan herşey belirsizdir ya da sadece geçmişin bir deneyimi haline gelir. Yaşamınız değişecektir, ya da gelişecektir diyelim. Hayatınız tekâmül edecektir, onun için şimdiden bunu kabul edin.
Evrimleşme, evet, bazen farklı bir yere taşınmak demektir. Yaşamınızda olan insanların görünümünü değiştireceksiniz. Değişim, bazen gerçek tutkunuzu bulabilmeniz için işinizi kaybedeceksiniz demektir – ama değişimi bekleyin. Siz bir değişim zamanında buraya geldiniz ve bunu biliyordunuz. Yaşamınızda değişim istediniz, ama olduğu zaman da şaşıp kalıyorsunuz.
Sevgili Şambra, dünya değişiyor, ve bununla zihinsel, fiziksel, ruhsal olarak başa çıkmada zorlanacak kişiler var. Aslında değişimle başa çıkmak konusunda sizler, bildiğimiz her türlü gruptan çok daha iyi bir durumdasınız, ama yine de ona direniyorsunuz. Onu nefesinizle içinize çekseniz, nasıl olur? Onun içinize gelmesine izin verseniz, nasıl olur? O değişimi oluşturanın siz olduğunu bir anlasanız – değişim yalnızca başka bir yerden geldiğinde korkutucudur – ama onu siz oluşturdunuz. Yaşamınızdaki değişimleri, şu anda dünyada süregelen değişimleri siz oluşturdunuz. Değişimi nefesle içinize çekin ve bırakın her zerrenize nüfuz etsin.
Şu anda… bu olacak, ama şu anda siz ona direniyorsunuz, ve bu, bilinçte bir sürtüşmeye neden oluyor, ki bu da bedeninizde rahatsızlık yaratıyor ve sadece burada, bu gezegende olmakla ilgili bir rahatsızlık yaratıyor. Değişimi kucakladığınız an, o zaman, şu anda sözünü etmeyeceğim bir şeyi anlayacaksınız. Bu konuda Adamus konuşacak, ama değişim, hiç de olduğunu düşündüğünüz şey değildir.
Kendiniz İçin En Güzel Armağan
Ve bugünkü dört noktamın sonuncusu, kendinize vereceğiniz armağan – ve siz bunu zaten biliyorsunuz, bazılarınız bunu duymaktan usandı – ama kendinize vereceğiniz armağan, nefes almaktır. Nefes almak, canlı olduğunuzu, hayatta olduğunuzu ve burada olmayı seçtiğinizi onaylar. Ve kaçınız – ellerinizi kaldırmayın çünkü sonra utanırsınız – ama kaçınız, burada olmak istediğini gerçekten biliyor? Kaçınız, yıllardır sizin deyiminizle nötr ya da kararsızlık bölgesinde yaşıyor? Kalayım mı, gideyim mi? Kalayım mı, gideyim mi?
Eh, nefes alın. Bu ya sizin son nefesiniz olur (kahkahalar) ya da, sevgili Şambra, her bir parçanızı yeniden canlandırır.
Nefes sizi kafanızdan çıkartıp tutkunuza, ruhunuza ve can’ınıza getirir. Nefes, ruhunuzun enerjisinin bu gerçekliğe, bu yaşama gelmesine izin vermek gibi inanılmaz bir şey gerçekleştirir. Nefes, enerjileri başlatır. Nefes, Yeni Enerjiyi başka alemden buraya getirmenin yoludur. Nefes, kendinize verdiğiniz bir armağandır. Nefes, ne kadar basit olması gerektiğini hatırlatır size. Tüm o karmaşık uygulamaları ve yöntemleri ve arayışları ve avlanmayı bıraktığınızda, nefese geri gelin, çünkü olmanız/yapmanız gereken budur. Nefes, Şimdi ânını buraya getirir.
Nefes, bilincinize esneklik sağlar, böylece o, yeni bilince ve yeni alemlere genişleyebilir. Nefes, her duyuyu açar, böylece siz donuk biri olmak yerine duyarlı bir insan haline gelirsiniz. Nefes sizi açar, böylece yeniden hissedebilirsiniz. Bunu yapar. Bu, dünyadaki en kolay reçetedir – nefes almak. Nefes alın ve sonra tekrar alın. Siz bizim yeni ve farklı bir şey, daha heyecanlı bir şey söylememizi istiyorsunuz, ama sevgili Şambra, herşey nefestedir. Nefeste.
Adem ve İsis
Ve bu odadan çıkmadan önce, sizi kendini baltalamakla ilgili bir düşünceyle daha baş başa bırakmak istiyorum. Bu, Şambra radar ekranından aldığımız şeylerden biridir, kendinizi baltalama, ki bu tamamlanmak için, başarı için kendinize izin vermiyorsunuz demektir, nedenlerden bir diğeri.
Ben burada biraz mecazi konuşacağım, ama aslında gerçeklik payı da büyük. Biz daha önce içinizdeki türlü farklı enerjlerden söz ettik – aydınlık, karanlık; ying, yang; eril, dişil. Biz burada İsis ve Adem öyküsüne geri gideceğiz, ki bunlar temelde içinizdeki eril ve dişildir. Ama ben bunu aynı zamanda başka bir dualite anlayışını ifade etmek için de kullanacağım, ve bu da, ruhunuzun içsel ve dışsal ifadesiydi.
Uzun zaman önce, Tüm Var Olan’ı terk ettiğinizde, ve sizi Dünya’ya getirecek yolculuğunuz sırasında Ateş Duvarı’ndan geçtiğinizde, esas ayrılığı yarattınız, ve bu da, içe bakan canı, sizin şimdi ruh, tanrısallık dediğinizi ve dışsal ifadenizi, yani boşluğa yolculuk edip gerçeklik yaratan parçanızı yarattı. Dışsal ifade, sonunda Başmelekler Düzeni yoluyla bir tamamlanma ve gerçekleştirme için Dünya gezegenine gelecekti.
Dualite kavramlarını, mecazı kullanarak, İsis ve Adem’den söz edeceğiz, ama bunların benliğin içsel ve dışsal yanlarıyla – aydınlık ve karanlık, her karşıt dualiteyle – ilişkili olduğunu anlayın.
Adem enerjileri İsis’i terk ettiği zaman, muazzam bir acı yarattı, çünkü bu iki enerji özde aynıdır. Hep birlikte olmaları öngörülmüştü. Onlar hep aşıktı. Böylece İsis ile Adem arasındaki ayrılık meydana geldiğinde, bunun sebep olduğu acıyı tahmin edebilirsiniz. Aynı zamanda bir öfkeye sebep olduğunu da tahmin edebilirsiniz, çünkü bir parçanız bir yolculuğa çıkmış ve diğer parçanızı kendi içiyle başbaşa bırakmıştı. Bu, sevgi ve ayrılığın acısına neden oldu, ama aynı zamanda bir tür öfkeye de diyebilirsiniz – “Neden gidiyorsun? Ayrılığa neden izin veriyorsun?”
Böylece, eril olanın, Adem’in enerjisi, ya da benliğin dışsal ifadesinin enerjisi, doğru zamanda ve doğru yerde yeniden biraraya geleceğinizi bilerek – her iki parçanız da bunu biliyordu – alıp başını gitti. Sizin bu parçanız – ki ona Adem enerjisi diyelim – Adem, arayış içinde çıkıp gitti. Adem yeni çözümler aramak için, ha, İsis’e olan mutlak sevgisi yüzünden gitti. Bir yer yaratmak istiyordu, ve o yer o kadar mükemmel olacaktı ki, İsis geri dönmek isteyecekti.
Böylece Adem, o mükemmel sarayı, mükemmel yuvayı, mükemmel alanı diyebilirsiniz, inşa etmeye ya da yapılandırmaya başladı.Ve onu hayal gücüyle ve yaratıcı ifadesiyle inşa ederken, bir yandan da İsis’in burayı gerçekten sevip sevmeyeceğini merak ediyordu – renkleri beğenecek miydi? Tarzı beğenecek miydi? – ve muazzam bir biçimde kendinden kuşku duymaya başladı. İsis burada rahat edecek mi diye merak etti. Bunu yalnızca kendisi için mi yapıyor, yoksa gerçekten İsis’e de uygun olacak mı diye merak etti.
İsis onu gerçekten özlüyor mu ve gerçekten seviyor mu diye merak etmeyi sürdürdü. Acaba İsis ondan kurtulmak için böyle bir entrika mı çeviriyor diye merak etti. Zaman zaman, onu tümüyle yok etmek için, köleleştirmek için, önemsiz kılmak için İsis bunu kasten mi yapıyor diye merak etti. Ve görüyorsunuz, İsis için bu mükemmel hayal sarayını inşa ederken, bu sayısız karşıt enerjiler sürekli Adem’den akıp duruyordu.
Elbette saray asla yeterince iyi olmamıştı. Ha, bana sorarsanız olağanüstü, ama Adem hâlâ üzerinde çalışıyor. Bu, asla tamamlanamayacak olan saraydır, çünkü, sevgili Şambra, Adem’in biraz dengesiz kalbinde, o, en çok, İsis’i davet etmekten ve onun da bunu kabul etmeyeceğinden korkuyor.
Bu, Adem’i kabul etmeyeceği anlamına geliyor. Bu, yeniden birleşme olmayacak anlamına geliyor. Bu, ilerleme olmayacak anlamına geliyor. Böylece, eğer sarayını inşa etmeyi sürdürürse ve sarayda sürekli değişiklikler yapıp durursa ve kendinden kuşku duymaya devam ederse, oyunu oynamayı sürdürürse, asla o soruyla yüzleşmesi gerekmeyecek: İsis’in dönmesini (sağlayacak kadar) değerli mi. Değerli mi?
Ve bu zaman boyunca İsis de merak eder durur, “Adem’e ne oldu? Neden aramadı? Belki de beni artık sevmiyor. Belki başka birini buldu. Belki beni aldattı. Belki alındı ve kuvvet toplamaya çalışıyor. Belki beni tümüyle yok etmeye çalışıyor. Belki onun için yeterince güzel değilim. Belki kendi içinde, benden daha iyi özellikleri olan bir şey keşfetti. Belki ben, Adem’in sevgisini almaya bile değer değilim. Belki ona sırtımı dönerim. Gözyaşlarımı saklarım, böylece, Adem beni çağırıyor mu, sorunuyla hiç yüzleşmem gerekmez. Ona geri döneyim diye kucak açıyor mu? Böylece, sürekli dikkatimi dağıtıp duruyorum. Bakmamak için herşeyi yaparım.”
Sevgili Şambra, bu, İsis ve Adem’in öyküsü. Aynı zamanda sizin de öykünüz. Bu, sizin içsel ve dışsal ifadenizin öyküsü. Bu, insan benliğinin ve tanrısallığın öyküsü. Belki de siz, tanrısallığınızın size burada katılmasını sağlayacak yuvayı yeterince iyi inşa etmediğinizden buna değer olmadığınızı düşünüyorsunuz, bu yüzden de evi inşa etmeyi sürdürmeye çalışıyorsunuz. Ve belki sizin tanrısallığınız, hemen şu anda merak edip duruyor, “Nasıl oluyor da ben çağrıyı almadım? Nasıl oluyor da ben, insan varoluşu denen bu kutsal yere davet edilmiyorum?” Belki de tanrısallık, onu aldattığınızı düşünüyor.
Böylece bu oyun sürüp gidiyor. Aldatmaca devam ediyor ve ayrılık da devam ediyor, çünkü ya insan tanrısallığı sevmezse, yani sevmeyiverirse, ne olacak? Ya insan, kendi en mahrem, en yakın parçasıyla hayal kırıklığı yaşarsa? Ya, tüm o yaşamlarında onca deneyime ve onca sevgiye sahip oldu diye artık kendini istemezse? Ya…?
Siz şu anda varoluşunuzun en önemli sorunlarıyla yüzleşiyorsunuz. Siz tamamlanma ve kabul verme sorunlarıyla yüzleşiyorsunuz. O büyük karanlık enerji şu anda geliyor ve diyor ki, “Ya, tanrısallık benden hoşlanmazsa? Ya, benim berbat bir ev inşa ettiğimi düşünürse? Değerli olmadığımı düşünürse? Ya, tanrısallık gelir de (geri dönmeyi) düşünebilmesi için, önümde daha en az on yaşam olduğunu söylerse?” Ve işte baltalama budur. Bu yapaydır, ve kendi Üçüncü Çemberimizde oturan bizler, bunun kendinize verebileceğiniz en büyük kuruntu ve aldatmaca olduğunu söyleyebiliriz. Ama aynı zamanda da en büyük armağandır.
Sizin Bir Portreniz
Böylece, sevgili Şambra, derin bir nefes alalım. Şambra Odası’nı terk etme zamanı. Buraya istediğiniz zaman gelebilirsiniz. Etrafta dolanmak, resimlere bakmak için istediğin zaman gelebilirsiniz. Biz Şambra Odası’ndan çıkarken, galeri bölümüne geçerken, oraya sizin için çok özel bir şey yerleştirdik.
Derin bir nefes alın…
Sizin bir portrenizi koyduk. Resimde başka kimse yok, sadece siz. Bu, binlerce yıldır yapılan bir portre. Dinamiktir. Derinliği ve boyutu var. Bu, bu insan bedenlenmesinin ve en başından beri sahip olduğunuz tüm bedenlenmelerin yüzüdür. Bu, daha Dünya’ya gelmeden çok önceki yüzünüz ve enerjinizdir.
Altında bir plaka var, ve o plaka, insan gözünün görebileceği kelimelerle yazılı değil, ama bu plaka bir enerji ifadesidir. O, sizin titreşiminizdir. Sizin rezonansınızdır. O plakada sizin şarkınız var.
Ve siz bugün giderken, biz bu portrelerin – sizin portreleriniz – her birini tek tek ana koridora asacağız, ve bu, buraya gelecek her bir başka varlığın geçeceği bir koridordur. Onlar sizin resimlerinizi görecekler, ve bu resimler sonsuza kadar burada asılı kalacak.
Bu resimler, Yuva’yı terk etmiş bir insanın, spiritüel ailelerini terk edip Dünya’ya gelmiş, sevinç ve acılardan geçmiş, ama mezun olmuş bir insanın örneği olarak asılı kalacak. Bunun gerçekleştirilebileceğini, sizlerin Bayrak olduğunu, diğer varlıklar görsün diye burada kalacaklar. Böylece biz buraya Bayraklar Salonu diyeceğiz. Ve eğer bu sözcükleri okuyor ya da duyuyorsanız, sizin de portreniz burada.
Şimdi dönelim ve dışarıya çıkalım. Geçmişin tüm konukları burada, dışarda bekliyor, kutluyor. Sizi kutluyor. Bu, benim gidişimle ilgili değil. Bu, sizin mezun olmanızla ilgili. Onlar kutluyorlar.
Ama bugünün enerjisini salıvermeden önce, bir an için duralım ve, ahh, güzelliği hissedin – güneş ışığını ve… elbette gökkuşakları da var ve aynı zamanda yağmur da yağıyor. İşte böyle de olabilir. Şambra dediğimiz bu ailenin, en başından beri gelmiş tüm konukların, vahşi hayatın, kulübemin hiç bozulmamış güzelliğinin, tüm bunların kırmızı halısının enerjisel fotoğrafını çekin.
Nereye Gidiyorsunuz?
Ve ayrılmadan önce bir sorum var. Nereye gidiyorsunuz? Sizin mekânınız nerede? Mekânınız nerede? Benim, yarattığım bu kulübem var. Onu seviyorum ve onu sahipleniyorum. Umutsuz anlarınızda, korku ve kaygı içindeyken, uzaklaşmak ihtiyacı duyduğunuzda, siz nereye gidiyorsunuz? Ben sizin nereye gittiğinizi biliyorum, ve bu her zaman güzel bir yer değil.
Bazılarınız… karanlık bir mağara hayal ediyor. Bazılarınız hiçliğe gidiyor – ve kulübeniz bu mu? Bu sizin Ben Ben’im eviniz mi? Bazılarınız kendini size ait güzel bir yerde hayal edemiyor. Bir başkasının kulübesine, başkasının boyutuna gitmek zorunda kalıyorsunuz.
Zor olduğunda nereye gidiyorsunuz? Kendinizi rahatlatmak için, yenilenmek için, nereye gidiyorsunuz? Neden kendinize bir baraka, bir bodrum veriyorsunuz? Neden hiç bir yeriniz yok, sevgili Şambra? Benim ruhumun tüm güzelliğini ve sevgisini içeren kulübeme benzer bir kulübe için yeterince değerli değil misiniz?
Biliyorum, bazen güzel bir yer yaratmak amacıyla zihinsel bir alıştırma yapıyorsunuz, ama 30 saniye sonra sıkılıyorsunuz. Ben sizin zihninizde konuşmuyorum. Ben sizin kalbinizde konuşuyorum. Geceleri nereye gidiyorsunuz? Ne yazık ki, birçoğunuz hâlâ spiritüel açıdan evsiz. Gidecek hiç bir yeriniz yok.
Her türlü araca ve her kaynağa sahipsiniz, yer kaplamıyorsunuz, ipoteğe ihtiyacınız yok, bu enerji tüketmez, herhangi bir yerden çalmıyorsunuz; o zaman, sevgili Şambra, bundan böyle sizi kendi mükemmel yuva mekânınızı yaratmaya davet ediyorum.
Bu, sizin, can’ınızın, ruhunuzun, varlığınızın yuva mekânıdır. Onu mutlak sevinç ve sevgiyle yaratın, ve mükemmel olup olmadığına kaygılanmaktan da vazgeçin. İnşa ettiğiniz şeyi yıkmaktan vazgeçin. Size ona değersiniz. Benim kulübemi kopyalamayın, çünkü o zaman gerçekten sizin olmayacaktır. Bunu kalbinizden yapın. Bu alanı yaratın. Bundan böyle sizin yuvanız olacaktır. Onu istediğiniz gibi yaratın.
Elveda
Böylece, sevgili Şambra, benim alanımdan, benim kulübemden ayrılma zamanınız geldi. Benim için hazırlık yapma zamanı. Biliyorsunuz, yapılacak bavullarım var. Önümde küçük bir yolculuk uzanıyor.
Ahh… (duygusallaşır) güldüğümüz, birbirimizi sarstığımız, gerçek mi değil mi diye merak ettiğimiz, yeni bilinci araştırdığımız bu zamanları özleyeceğim. Hem de ne çok özleyeceğim.
Hepinizle konuşmak için burada olacağım, artık bu kanal vasıtasıyla değil, ama içinizin derinliklerinde, bire-bir, siz ve ben.
Böylece, bir dakikaya kadar son sorularınız için – Tanrı’ya şükür! (kahkahalar) geri geleceğiz.
Ve öyledir.
* Vikipedi’den alıntı – Rahibe Teresa ( Gonca Boyacı) (d. 26 Ağustos 1910, Üsküp, Osmanlı İmparatorluğu – ö. 5 Eylül 1997, Kalküta, Hindistan) Makedonyalı Arnavut bir katolik’tir. Hayırsever Misyonerler Cemaati’nin kurucusudur. Hayırsever faaliyetlerinden ötürü 1979 yılında Nobel Barış Ödülü kendisine verilmiştir.
Sorular ve Yanıtlar
TOBIAS MATERYALLERİ
Geri Dönüş Dizisi:
ŞAUD 11: “Mezuniyet: Tobias’ın Son Şaud’u”
Tobias’ın katılımıyla, Kanallık, Geoffrey Hoppe
Kırmızı Çembere sunulmuştur
6 Haziran 2009
www.crimsoncircle.com – http://kirmizicember.org
Ve öyledir, sevgili Şambra, son soru ve yanıtlarımızın zamanı. Aslında ben, Tobias şimdi biraz tedirgin oldum. Bu son oturuma girerken enerjiler değişiyor, ve sorular başlamadan önce bir şeye dikkatiniz çekmek istiyorum.
Herşey gerçekten uygundur. (Tobias’ın az önce çalınan bir şarkının sözlerine göndermede bulunması, gülüşmelere yol açar) Çoğu kez, şeyleri anlamaya çalışma moduna giriyorsunuz. Şeylere zihninizle bakarken ya da analiz etmeye çalışırken, muazzam miktarlarda enerji harcıyorsunuz. Durun. Derin bir nefes alın. Herşey uygundur. Siz aslında çözümleri zaten yarattınız. O basit hale, o temel hale dönün. Sadece derin bir nefes alın. Gerçekten (bir şekilde) çözülür – yukarlarda bir yerlerde biri bunu çözdüğü için değil, başka bir Şambra bunu yapıyor diye değil – siz bunu zaten bu şekilde yarattınız.
Yaşamı anlamaya çalıştığınızda, Tanrı’yı anlamaya çalıştığınızda ya da hatta kendinizi anlamaya çalıştığınızda, şu karışık, çarpık, kafa karıştırıcı enerjye giriyorsunuz ve bu gerçekten, mükemmel güzellikte olabilecek bir günü berbat ediyor. (kahkahalar) Bazen, şeyleri oldurmak için onlara fazlasıyla odaklanmanız gerektiğini düşünüyorsunuz. İyi bir biçimde sonuçlanması için onunla hemhal olmanız gerektiğini, ve kaygı ve onu analiz etme ve ona yapışma falan gibi malzemelerinizi ona eklemeniz gerektiğini düşünüyorsunuz. Bazen, (yaratmak istediğiniz) o şeye ille de atlamazsanız parçalanacağından, ya da berbat olacağından korkuyorsunuz.
Bu Yeni Enerjiye girerken, bir yaratan/tezahür-ettiren olduğunuzdan, salıverin gitsin. Anlamaya çalışmaktan vazgeçin. Yalnızca, kendiniz için çözümü zaten yarattığınızı anlayın. Bu, bir dolu korku ve kaygıyı sizden uzaklaştıracaktır. Bedeninizi çok rahatlatacaktır, ve çözümü – sizin çözümünüzü – çok daha çabuk getirecektir.
Böylece, Şambra’nın bu son sorularına geçelim.
LİNDA: Teşekkür ederiz.
1.ŞAMBRA’NIN SORUSU (mikrofona gelen bir kadın): Tobias, ve böylece nefesle, Ben de O Tanrı Ben’im. Ve ben…
TOBIAS: Ama…
1.ŞAMBRA: Amaan… çın! Çın! (çvr. çan sesi taklidi yapar) (yoğun kahkahalar)
TOBIAS: Buna inanıyor musun? Ve yanıt vermeden önce…
1.ŞAMBRA: Üzerinde çalışıyorum.
TOBIAS: Ha evet… evet.
1.ŞAMBRA: (gülerek) Kesinlikle. Tamam.
TOBIAS: Bunu nefesinle içine almayı sürdür.
1.ŞAMBRA: Tamam.
TOBIAS: Ve o böylece yaşamının bir parçası haline gelmeye başlar.
1.ŞAMBRA: Tamam. Böylece, ben sana teşekkür etmek istedim, ve eminim tüm nefes öğretmenleri, senin Şaud’daki pazarlama dolduruşuna…
TOBIAS: Nefes için bir öğretmene gerek duyulduğunu bilmiyordum, ama dert değil.
1.ŞAMBRA: Hayır, biliyorum. Yardımcı olan biri. Yardımcı biri. Tamam. Şimdi sen şu son on yıldır bizim beden ağrılarımızdan ve sızılarımızdan şikayet etmemizi dinledin. Geçenlerde, bedenimde süregelen bu şeylerin aslında dikkatimi dağıttığını fark ettim. Ancak, bu süreç sırasında meydana gelen DNA değişimlerini de hesaba katarsak, yeni uyananlar, bedenlerimizde bizim olmasına izin verdiğimiz şeyler yüzünden fiziksel değişiklikleri daha kolay mı atlatacaklar, yoksa aynı DNA değişikliğinden geçmek zorunda mı kalacaklar?
TOBIAS: Mükemmel bir soru. Teşekkür ederiz. Yeni DNA bileşimini bütünleştirmek adına, dünyanın her yanındaki Şambra’nın ve diğer insanların gerçekleştirdiği çalışma, aslında bunu (yeni uyananlar) için kolaylaştıracaktır. Ve buna eklenecek bir başka şey de, bedensel ağrıların ve sızıların bu sürecin/işlemin doğal bir parçası olduğunu açıklayan bir dolu bilgidir, bu bilgi ister web sitesinde ister kitap halinde olsun. Bu ağrılara ne kadar direnirsen, o kadar daha ıstıraplı olur. Ve aslında değişimleri ne kadar kucaklar ve bedenlersen, eh, dönüşüm de o kadar hızlanır.
Bu öyle bir noktaya gelecek ki, insanlar… insanlar bedenin ıstırap çekmesinden geçmek zorunda kalmayacaklar. Ama şu anda, aslında Şambra’nın bu konuda hissettiği yararlardan biri de, gerçekten bir şeylerin olduğunu bilmeleridir. Bu aslında derin düzlemde değişimler olduğunun iyi bir işaretidir. Ama sorunu yanıtlayacak olursak, hayır, ıstıraplı bölüm giderek azalacaktır. Teşekkür ederiz.
1.ŞAMBRA: Teşekkür ederim.
2.ŞAMBRA’NIN SORUSU (mikrofona gelen bir adam): Merhaba Tobias. Burada olmaktan gerçekten onur duyuyorum. Bu kulağa biraz bencilce gelebilir ama, ben kişisel bir soru soracağım, çünkü Şaud’dan sonra açıkça anladım ki, bu soruyu sormak için gelmişim. Yaşamımda büyük değişiklikler olacağını biliyorum. Bu noktada ne bilmem gerekiyor?
TOBIAS: Eh, herşeyden önce, asla bencil olduğun için özür dileme. Enerji çaldığın için özür dile; başkalarını taciz ettiğin için ya da gücünü onlara teslim ettiğin için özür dile, ama asla benlik-dolu olduğun için özür dileme.
Yani sen şimdi değişimleri soruyorsun. Bunu yalnızca kendin için sormuyorsun. Bu salondaki her Şambra, bunu dinlemekte olan ya da sonradan okuyacak olan her Şambra aynı şeyi hissediyor. Ve ben senin kendine güvenmeni istiyorum, ve kuşku duymaktan ve bu kuşku oyununu oynamaktan vazgeç, çünkü hissettiğin şey, sadece seninle ilgili bir soru değildi. Herkesle ilgiliydi. Ve herkesi kapsadığı için de, sadece sana yönelik bir yanıt vermeyeceğim. (kıkırdar) Diyeceğim ki, kesinlikle, yaşamının en büyük değişimlerini (yaşayacaksın). Daha önce Şaud sırasında da dikkatinizi çektiğimiz gibi, değişimler, kesin olan bir şeydir. Değişimlere direnebilirsin, ve o zaman hayat daha az keyifli olur. Ama değişimlerin olacağını anla.
Diyorsun ki, “Ne tür?” Eh, kendinle nasıl bir ilişki kurduğun, değişime uğrayacak. Kendini, tanrısallığın diyeceğin şeyden ayrı görmek yerine; kim olduğu tanımlamak amacıyla kendini başkalarıyla ölçmek yerine, bunlara ihtiyacın kalmayacak. Yani sana kim olduğunu göstersin ya da kanıtlasın diye bu dışsal örnekleri yaratmayacaksın. Böylelikle, biraz da bilinçaltı düzeyden yarattığın tüm bu deneyim hallerini devreden çıkarmış olacaksın, ve bu sana mutlak bir özgürlük sağlayacaktır.
Özgürlük sayesinde ne tür değişimler olacağını merak etmek yerine – başka bir deyişle, bir yazgı olduğuna (inanmak) yerine – değişimler şimdi bilinçli bir seçimin sonucu olur, ve bu da çok önemli bir noktadır. Hâlâ bir dolu insan, ve hatta Şambra, hâlâ yazgıya bağımlı. Yolları üstündeki değişimlerin bir başkası tarafından planlandığını ya da oraya yerleştirildiğini düşünüyorlar. Oysa hiç de öyle değil.
Sen bu yazgı anlayışını salacak ve yaratıda çok çok odaklı bir bilinçli seçim noktasına geleceksin. Diyorsun ki, “Ay, bu harika. Bunu yapabiliyor olmak olağanüstü.” Ama aslında ben “yazgıya bağımlı” terimini kullanırken, bunu çok ciddi anlamda söyledim. Birçoğunuz – birçok insan – asla sorumluluk almamak adına yazgının yolunuzu belirlemesini tercih edecektir. Yazgının, anlaşılması zor daha yüksek bir yanınız tarafından yaratıldığını söyleseniz bile, bu, yazgıya olan inançtan ya da ona gerek duymaktan kaynaklanıyordur. Ama kişisel olarak sende, ve Şambra’da olacak en büyük değişim budur, yani bir yazgı olmadığını fark etmek. Herşey bilinçli seçimle ilgilidir.
Ama dikkat et. Bilinçli seçimle birlikte merak da devreye girer, doğru seçimi mi yapıyorum? Yaptığın seçimle dünyayı paramparça edecek kadar güçlü müsün? Herhalde. Ama bu seçimin bilinçli yanı ve seçim yapan yanı, sesini kısıp oturmak eğilimindedir, ve sen tarafsız, yansız (bir alana) girip hiçbir şey yapmaz, ve sonra da neler oluyor diye şaşıp kalırsın.
Adamus, Şambra ile, bilinçli Yeni Enerji seçimleri ve onların nasıl tezahür ettiğini izlemek, üzerine çalışacaktır. Bu, tohumları alıp da toprağa ekmekten, onları sulayıp filizlendiklerini izlemekten farklı bir şey değildir. Peki sonra? Şimdi büyümüş, gelişmiş olan bunca şeyle ne yaparsın?
Böylece, bu harika soruna teşekkür ederiz. Kendine daha çok güven.
3.ŞAMBRA’NIN SORUSU (mikrofona gelen bir kadın): Selam Tobias. Az önce bazılarımızın (dünyadan) gideceğini söylediğinde, bilinçli olarak burada kalmaya karar verdiğimizi nasıl anlarız?
TOBIAS: Eh, şu anda on binlerce Şambra’nın önünde durur ve bir seçim yaparsın, ki bu, bunu yapmanın iyi bir yolu olurdu! Bu ayrıca – nasıl desek – yaşamı genel olarak nasıl kabul ettiğinle, onu genelde nasıl gördüğünle ilgilidir.
Hemen her Şambra’nın, burada kalıp kalmamayı düşünme deneyiminden, ya da birden fazla deneyiminden geçtiğini söylemem gerekir. Düşünmüş olman seni kaygılandırmasın. Bunu düşünemeyeceğini de sakın düşünme, çünkü o zaman tezahür ettirirsin. Bir kez daha tekrarlıyoruz, yaratanların kendi yaratılarından nasıl korktuklarını görüyor musun? Bazen şöyle düşünüyorsunuz, “Ya şimdi gitmekle ilgili bir düşüncem varsa?” Ama şu anda yapılacak en iyi şey, o derin nefesi almak, ve kendin için burada kalmayı seçmektir. Dünya’daki geri kalan ve yarattığın o günlerini sevmeyi ve deneyimlemeyi seç. Başka bir deyişle, bizim gelip de seni alacağımızdan kaygı duyma. (kahkahalar)
3.ŞAMBRA: Teşekkür ederim.
4.ŞAMBRA’NIN SORUSU (mikrofone gelen bir kadın): Merhaba Tobias. Öncelikle, bunca yıldır ve birçok yaşam boyunca sunduğun dostluğa, desteğe ve sevgiye teşekkür etmek istiyorum, ve bu yaşamda karşılaşabilmeyi umuyorum. Benim sorum, cinsel enerjilerle ve son kez konuştuğumuzdan bu yana, şu son yıllardaki kendi kişisel yolculuğumla, sıradaki evrimimle, ve genel olarak bilinçle ilgili.
TOBIAS: Evet, gerçekten. Ne kadar kişisel olmamı istiyorsun?
4.ŞAMBRA: Hiç çekinme.
TOBIAS: Çekinmeyecektim zaten, ama yine de önce bir sorayım dedim. (kahkahalar) Şimdi… sen geçmiş zamanlardan, geçmiş yaşamlardan muazzam cinsel enerji deneyimlerine sahipsin. Bu konuyu çok derinden anlıyorsun. Bu senin içinde çınlayıp duruyor. Onun çok, çok karanlık yanlarını da biliyorsun – ki bu, kişisel deneyimlerinin bir bileşimi, ama aynı zamanda başkalarına bağlanmayı ya da yakın ilişkileri de biliyorsun. Bunu gücünü, etkisini biliyorsun. Bir varlık kendine aşık olduğu zaman, neler olur, biliyorsun. Böylece sen şu son yıllarda, özellikle de üç yıldır, bundan kaçındığın ilginç bir yolculuk yaptın. Ama bu sürekli geri tepiyor, öyle değil mi? Omuzuna vurup duruyor. Seni kışkırtmayı ve itelemeyi sürdüyor. Onunla ilgili rüyalar görüyorsun. Ama onu reddediyorsun. Ona bakmak istemiyorsun.
Senden yapmanı isteyeceğim şey, bu konuda çok şey bildiğini sadece kabul etmendir. Sen mükemmel bir öğretmen olacaksın. Bazı projelerini bastırıyorsun, benliğinin ortaya çıkmasına izin vermiyorsun. Neden? Neden? Buraya gelme nedenlerinden biri, SES Okuluyla da çok yakından ilişkili olan kendi deneyimlerinle öğrendiklerini başkalarıyla paylaşmaktı. Sadece yap.
Şu anda dışarda, senin onlarla paylaşacağın şeyi isteyen ruhlar var, ama sen bunu ertleme oyununu, ya da yapmamak için bahaneler uydurma oyununu, ya da belki iyi bir öğretmen olmadığın oyununu oynuyorsun. Evet, bunu çok berrak, çok net bir biçimde anlayan, ama yaralı olan devasa bir veçhen var. Ama o yaranın kendisi, o muazzam yara, öğretirken senin aynı zamanda en büyük erdemin olacak.
Ve biz, elbette, bol bol konuşuyoruz, ve sen bana sürekli “peki ama ya…” deyip duruyorsun, ve bizim birçok diyaloğumuz oluyor. Ama aynı zamanda tüm yaptığın, ertlemektir, ve ben bunu sana geçenlerde söyledim. Sen bunu sürüncemede bırakıyorsun, sonra da sana yük oluyor. Ve yük olduğunda da, başkalarıyla, işinle olan ilişkilerinin etkilenmesine izin veriyorsun, sonra da bu dip noktaya vuruyorsun ve sonra umudunu yitiriyorsun. Eh bu, var olan tutkunu izlemek kadar basit bir şeydir. Ve başarının nasıl tezahür edeceğine kaygılanmaktan da vazgeç. Nasıl olsa, senin düşündüğün biçimde zaten tezahür etmeyecek. Farklı yerlerden gelecek. Ama bu senin tutkun, ve ona geri döndüğünde parlayacaksın. Yani o kapının kilidini aç. Dışarı çıkmana izin ver.
4.ŞAMBRA: Teşekkür ederim.
TOBIAS: Biz teşekkür ederiz. Ve ben gittikten sonra bile, bunu yapana kadar seni dürtmeye devam edeceğim, (kahkahalar) ve artık bahaneler yaratma.
5.ŞAMBRA’NIN SORUSU (mikrofona gelen bir kadın): Selam Tobias. Bu sabah, seninle birlikte bir kokteyl içmek için beni ayarttığında, hangi soruyu sormam konusunda beni yönlendirdiğini düşünmüştüm. Ama şimdi anlıyorum, burada böyle durmak beni öylesine geriyor ki, aslında sen beni rahatlatmaya çalışmışın. Keşke o kokteylden biraz daha olsaydı. (kahkahalar) Ama sanki sen, benden daha çok tadını çıkartıyordun. Bana biraz sert geldi; bu neydi tam olarak?
TOBIAS: Eh, bu senin kendi benliğinin, kendi potansiyelinin bir lezzetiydi. Ve hiç de öyle fazla sert değil, ve gerçekten duyularını uyuştaracak kadar alkollü, ya da sarhoş eden bir şey de değil. (O lezzet) aslında duyularını uyaracaktır. Ama sen, birçok Şambra gibi, gerçek uyarımın etrafında dolanıp duruyorsun. Ve biliyorum, birçoğunuz bana, “Ama Tobias, ben bunu gerçekten istiyorum, senin bir Yeni Enerji yaşamı dediğin şeyi gerçekten istiyorum” diyorsunuz. Ama hepinize şunu söyleyebilirim ki, kendinizi geri tutuyorsunuz. Daireyi tamamlamaya yaklaşıyor, sonra da bırakıveriyorsunuz. Tamamlanmaya ve nail olmaya yakınlaşıyor, bırakıveriyorsunuz. Yani sen aslında azıcık kendi tadına baktın.
5.ŞAMBRA: Teşekkür ederim.
TOBIAS: Biz teşekkür ederiz.
5.ŞAMBRA: Şimdi de sorumu sorayım. (kahkahalar) Bize, Michelle ve Sasha ve Malia hakkında sahnenin arkasında neler olup bittiğini söyleyeceğini umuyordum. Yani şu ara dişi Obama’lar önümüze ne koyuyorlar?
TOBIAS: Ben senden bunu tekrarlamanı isteyeceğim. Çoğu insan anlamadı, bunu çok, çok açık dile getir.
5.ŞAMBRA: Tamam. Michelle Obama ve iki kızının bizim şimdiki senaryomuza sahne arkasından ne kattıklarını bize gösterebilir misin?
TOBIAS: Gerçekten. Bu soruyu sana geri sorayım. Bu, insanların, fazla zekâ gerektirmeyen dediği türden bir soru. (kahkahalar) Lütfen soruyu yanıtlar mısın?
5.ŞAMBRA: Aman Tobias. (kıkırdar)
TOBIAS: Şundan bir yudum daha iç! (kahkahalar)
5.ŞAMBRA: Peki.
TOBIAS: Bırak çıksın, yanıt hemen oracıkta.
5.ŞAMBRA: Tamam.
TOBIAS: Yanıtı görebiliyorum ve sonra ben kendi güncellenmiş uyarlamamı sunacağım.
5.ŞAMBRA: Pekâla. Hepimizin kendi eril ve dişilimizi bütünleştirme yolunda olduğumuz açık. Ve her ne kadar odak yine de Barack Obama ile erildeymiş gibi görünüyorsa da – ki o bunun ne şahane, ne şahane örneği – ben karısının ve kızlarının da dişiliğin eşit biçimde harika örnekleri olduğunu hissediyorum.
TOBIAS: Gördün mü, ne kadar kolay! (kahkahalar) Kesinlikle. Kesinlikle. Aynı zamanda dişilin önemini de gösteriyorlar. Dünyanın her yanından milyonlarca insan erille dişilin dengesini görüyor, gerek kadın/kızlarda gerekse Barack ile olan ilişkilerinde. Geçtiğimiz hafta, dünyanın her yanında milyonlarca insanın bir ilişkide, çok gerçek bir anlamda erille dişil önemini kavramaya başladıklarını farkında mısın? İşi gerçekleştirenin yalnızca erkek olmadığını, ama gerek erilin gerekse dişilin birlikte çalışarak bütünlük yarattığını. Şimdi, insanlar bunu iki ayrı insanda görüyor, ama bunun kendi içlerinde de olduğunu anlamaya başlayacaklardır.
Bir başka kısa not da, çok seçkin meleklerden birinin Michelle Obama ile şu anda çalışıyor olmasıdır… Prenses Di (Diana). Böylece sen bu enerjinin giderek daha çok ortaya çıktığını göreceksin, özellikle de bu yıl ve ondan sonra, ama insanlar benzerlikler görmeye başlayacaklar. Bu – bu kıyaslama – haberlerde çıkmaya başlayacak, çünkü o enerji hemen oradadır. Teşekkür ederiz.
5.ŞAMBRA: Teşekkür ederim.
LİNDA: Michelle ondan daha akıllı. (kahkahalar)
TOBIAS: Ha, ama bir kıyaslama yapılacak. (İzleyicilerden biri şöyle der, “O erkeklerden daha iyi anlıyor!” ve yoğun kahkahalar yükselir)
6.ŞAMBRA’NIN SORUSU (mikrofona gelen bir adam): Merhaba Tobias. Yıllar önce ülkemi, Hollanda’yı terk ettim. Kanallardan elimi eteğimi çektim. (Tobias güler) Ve o zamandan beri geziyor, dolanıyor, büyük keyif alıyorum. Karavanımla Orta Amerika’dan yeni geldim, buraya, Colorado’ya, ve burada kalmak istiyorum. Ve burada kalmak için bilinçli bir seçim yaptım, gerçi Temmuz sonunda buradan gitmem gerekiyor ama yine de. Herşeyin yolunda gideceği konusunda kendime güveniyorum, ama şu aralar enerjilerin nasıl çalıştığını bilmek istedim.
TOBIAS: Kesinlikle, harika bir soru. Demek sen bilinçli bir seçim yaptın. Şimdi, çok pragmatik bir düzeyde birçok engelin olduğunu zaten biliyorsun. Göçmenlik denen sorun var ve başka sorunlar da. Ve sen bir ikileme düştün, ve diyorsun ki, “Bu engelleri aşacak kadar iyi bir yaratan mıyım?” Bunlar çok güçlü engeller ve bu da şimdi bazı kuşku unsurlarını devreye sokuyor. Ve çok sık olan bir şey de onların – özellikle sen değil, ama genel olarak Şambra’nın – şöyle demeye yatkın olmasıdır, “Eh, bu benim kontrolümün dışında, böylece ben bunu Tanrı bilir kimlere devredeceğim – meleklere, varlıklara, yüksek benliğe – benden başka herkese.” Ve sonra işler yolunda gitmediğinde, o zaman öncelikle depresyona giriyorsunuz. Diğer varlıklara kızıyor, ve herşeyden de çok, kendinize olan güveni kaybediyorsunuz.
Bilinçli seçim çok basit, basit bir işlemdir, ama zihinden çıkmayı talep eder. Bilinçli seçim aynı zamanda beklentileri bırakmakla ilgilidir. Örneğin, diyelim ki, sen burada Colorado’da yaşamaktan yana bir seçim yapıyorsun. Şimdi bu, birkaç kez buraya gelmeyi – buradan gitmeyi ve tekrar buraya gelmeyi gerektirebilir. Başka yerlerde bir başka enerji ya da enerjiler oyunu sürüyor, ama bilinçli bir seçim yaptığında, kendini en sonunda burada bulursun.
Bu arada, bir süreliğine gitmek ve sonra tekrar gelmek zorunda kalırsan, gitmenin de kalmak kadar, bilinçli yaratın için yaptığın mükemmel planın bir parçası olduğunu anla. Yani herşeyin kendi mükemmel tazühürü için bir yol ya da döngüyü izlediğini anla. Bir sonuca ulaştıracak aşırı taktikler ya da özel eylemler içeren beklentileri salıver. Yalnızca o sonucun tezahür etmesine izin ver.
LİNDA: Buna katılabilir miyim?
TOBIAS: Hmmmm… piyango bileti mi aldın? (yoğun kahkahalar)
LİNDA: Sana soracağım bir sorum yok. Yanıta bir eklemede bulunacağım.
TOBIAS: Elbette. Ha! Evet, elbette.
LİNDA: Pekâla. Alexander, bir partnerin var mı?
6.ŞAMBRA: Burada teklif ettim, yani… (kahkahalar)
LİNDA: Tamam, çünkü Alexander – yani teknik olarak bekârsın, doğru mu?
6.ŞAMBRA: Evet, bu doğru.
LİNDA: Tamam, sanırım onun burada kalmasını sağlayacak bir yol bulabiliriz. (yoğun kahkahalar) Hanımlar!
TOBIAS: Böyle bir partneri kendine çekmenin en iyi yolu, sakal bırakmaktır diyebilirim.
6.ŞAMBRA: Benim sakalım var.
LİNDA: Gözlerini aç tatlım! (izleyicilerden ve Tobias’tan yoğun kahkahalar yükselir) Pekâla, hanımlar, o, burada kalmanın yollarını arıyor, anlarsınız. (kahkahalar) Hiç de kötü bir görünüşü yok.
6.ŞAMBRA: En yüksek teklifi verene. (yoğun kahkahalar) Çok teşekkür ederim.
TOBIAS: Gerçekten, teşekkür ederiz.
LİNDA: Teşekkür ederiz, Alexander.
7.ŞAMBRA’NIN SORUSU (mikrofona gelen bir kadın): Beni, şarkımın alıştırmasını yaparken duydun, ve ben bugün sana şarkımı söylemek istiyordum. Biraz gerginim ve sesim kısık, yani bunu yapıp yapmayacağımı bilmiyorum, ama senin, benim nasıl hissettiğimi bildiğini biliyorum. Sadece sana teşekkür etmek istiyorum. Geçen seneki bir Şaud’da, (dünyada) kalan bunca insanın kaldığına şaştığını söylemiştin, bu senin sayende oldu. Mizah anlayışın, tutkun, şefkatin – biz bu yüzden hâlâ buradayız. Böylece ben dinleyen herkesin, Tobias’ı ayakta alkış yağmuruna tutmasını istiyorum, hem de kalbinizin en derin yerinden. Ben, kalbimin en derin yerinden seni alkışlıyorum.
TOBIAS: Teşekkür ederim.
7.ŞAMBRA: Şimdi de sana tutkuyla ilgili sormak istiyorum. Bana yedi yıl önce konuştun ve, çok yüksek bir olasılıkla kendi tatlı yerimi bulacağımı ve ortalığı kırıp geçiren biri olacak kadar da güçlü bir tutkum olacağını söyledin. Ve ben hâlâ doğru yolda olup olmadığımı merak ediyordum, yoksa ortalığı kırıp geçirmekten korktuğum için tutkumu baltalıyor muyum?
TOBIAS: Eh, ben bunu sana soracağım.
7.ŞAMBRA: Ha, ve ben kalıyorum, bu arada. Bunu sonuna kadar görmem gerek.
TOBIAS: Pekâla, tutkunla ilgili doğru yolda mısın? Kendini baltaladın mı? Bu yedi yılda neler oldu?
7.ŞAMBRA: Bir dolu değişiklikler, ama bazen fazla yoğun olduğumu hissediyorum. Yaşam çok yoğun bir hal aldı, ve ben bazen merak ediyorum, acaba bu yoğunluğu kendi dikkatimi dağıtmak için mi yaratıyorum diye.
TOBIAS: Sanırım izleyiciler bu sorunu senin adına yanıtlayabilirler. (izleyiciler, “Evet!” der ve Tobias güler)
7.ŞAMBRA: Peki, ama bunlar bana para kazandıran işlerdi.
TOBIAS: (gülerek) İşte bu harika bir bahane, (kahkahalar) çünkü bunu diğer herkes için yapmak zorundasın, öyle mi?
7.ŞAMBRA: Çocuklarım için.
TOBIAS: Ha, biliyorum, ve bu… (yoğun kahkahalar)
7.ŞAMBRA: Onlar neredeyse yetişkin oldular.
TOBIAS: Evet, ve üç ya da dört yıl daha beklersen, o zaman, eh onlar nasıl olsa geri gelecekler. Geri dönecekler. Bu bir avuntu, dikkatin dağıtılması, ve sen bunu biliyorsun, ben de biliyorum. Bu arada tutkun, yaptığımız o sana özel sohbetlerden herhalde hatırlayacağın gibi, geziniyor, organize oluyor, ve sen onun tadına da baktın. Birazını gerçekleştirdin, ama sonra tutkunu köreltmene izin verdin. Yine de, onu canlandırıp içine atlamak istediğin an, bunu yapabilirsin. Ama dikkat et, o gerçekten gerçekleşebilir.
7.ŞAMBRA: Teşekkür ederim.
8.ŞAMBRA’NIN SORUSU (mikrofona gelen bir kadın): Tobias, bana hatırlattığın ve hislerimle bildiklerimi onayladığın için, derinden minettarım. Şimdi…
TOBIAS: Bu bizim için bir sevinçti. Sevinç.
8.ŞAMBRA: Ve ben gerçekten buraya çıkacağımı beklemiyordum, ama burada sana bir soru olduğunu biliyorum, ve bu soru SES (Seksüel Enerji Okulu) materyaliyle ilgili. Kaydettiğin ve bizim öğrettiğimiz kanallıklarda, bu materyalin bu zamanda öncelikle ya da gerçekten Şambra için olduğuna değinmiştin, ve bu birkaç yıl önceydi. Ve ben senin bu konuda şimdi nasıl hissettiğini merak ediyorum. Daha geniş bir kitlenin… SES için daha geniş bir kitlenin hazır olduğunu hissediyor musun? Ve SES hakkında bizimle paylaşabileceğin herhangi başka bir şey var mı?
TOBIAS: Gerçekten. SES materyali, elbette bildiğin gibi, kanallıklar sırasında dile getirilen sözlerden çok daha fazlasını içerir. Ve işlemin ilk bölümü… onu geri getirmesini Şambra’ya anımsatmaktı, çünkü hepimiz onu biliyorduk. Hepimiz onunla daha önce çalıştık. Böylece şu son birkaç yılda bu çok, şimdilerde Şambra bilincinin bir parçası olarak, yolculuğun pek bir parçası oldu.
İnsan biçimine geri gelmeyi seçme nedenlerimden biri de, bu öz-sevgiyle ilgili, Aliyah enerjileriyle, kendine geri dönmekle ilgili çalışmalar yapmak içindir, ve bunu da yalnızca Şambra için gerçekleştirmek değil. Yani bu, şimdi onu açmak zamanı olduğunun güzel bir göstergesidir. Onu sadece bu harika, spiritüel ailede tutmak değil de açmak. Ben, Seksüel Enerji materyallerinin bir sonraki adımlarından, ve Şambra’nın ve öğretmenlerin bunu nasıl genişletebileceklerinden söz edeceğim – kendi bazı bakış açılarımı paylaşacağım – bir konuşma – bir oturum – yapacağım. Ve biz bu materyali kesinlikle altı hafta içinde hazır edeceğiz. Teşekkür ederiz.
8.ŞAMBRA: Teşekkür ederim.
9.ŞAMBRA’NIN SORUSU (mikrofona gelen bir kadın): Merhaba Tobias. Bizim için yaptıklarına yeniden teşekkürler, ve onca kutsamalar, nimetler için de teşekkürler. Ben de buraya bilinçli olarak bir soru sormak için gelmedim, ama benim numaram söylenince, bir nedenden ötürü buraya çıkmam gerektiğini düşündüm. Yani bunun için buradayım. Sen, bizim sürdürdüğümüz sohbetlerden söz ediyorsun. Biz, bu sohbetleri temel aldığımız davranma biçimlerini daha kolay hale getirebilmek için bunları bu gerçekliğe, bu bilince nasıl getiririz?
TOBIAS: Bu soruya bayıldım, çünkü biz uzun sohbetler yapıyoruz, bazen rüya halinde ve bazen de içinde bulunduğun bu uyanıklık halinde. Tam anlamıyla bir… ben buna genişlemiş zekâ ya da genişlemiş zihin diyeceğim, ve o, tüm bu sohbetleri biliyor ve anlıyor. Bunun özünü ya da rezonansını az çok kalbinde hissediyorsun, ama insan zihni bunu aslında kesmek ya da engellemek eğilimindedir, çünkü bu, insan zihninin bilgiyi almaya alışık olduğu aynı frekans kaynağından gelmiyor.
Adamus’un ilerleyen Şambra’yla birlikte çalışırken, yapacağı şeylerden biri de, onu ayıran o kapının, o perdenin eriyip yok olması diyeceğim şey üzerinde hepinizle çok yakından çalışmak olacak, böylece siz artık sadece zihinsel analitik üzerinde değil, aynı zamanda düzenli olarak tanrısal zekâda da iş göreceksiniz. Bu, ilerlemek amacıyla Adamus’la çalışmaya gönüllü ya da istekli olanlarla çalışacağı sürecin önemli bir parçasıdır. Yani ben şimdi buna burada kısa bir yanıt vermek istemiyorum, ama bu, zihne ve tanrısal zekâya – ve bir dolu nefese – bağlanan ve şu anda kapalı olan bölgenin açılmasıyla ilgilidir. Teşekkür ederiz.
9.ŞAMBRA: Teşekkür ederim.
10.ŞAMBRA’NIN SORUSU (mikrofona gelen bir kadın): Aman Allah’ım, avuçlarım terliyor! Tobias, benim şahane sevgilim. Merhaba, ben geri döndüm! Önce, Cauldre aracılığıyla bana önerdiklerin için teşekkür etmek istiyorum. Tazmanya’dan yeni döndüm, ve sen bana bazı çok derin öğütler verdin. Ben sadece bunun için sana teşekkür etmek istiyorum.
TOBIAS: Gerçekten de.
10.ŞAMBRA: Evet ya!
TOBIAS: Bu aslında bizim okuyup da sana geri ilettiğimiz kendi öğüdündü.
10.ŞAMBRA: Ben de kendimi buna inandırmaya çalışıyordum.
TOBIAS: Evet.
10.ŞAMBRA: İkincisi, hazır hepimiz eril/dişil bütünleşmeden söz ediyorken, ben, daha önce kimsenin gitmediği yerlere gittim diyemem, çünkü kesinlikle daha önce oralara gitmiş insanlar var, ama sana SES için teşekkür etmek istedim, çünkü bu kurs enerjilerimi gerçekten hayallerimin, kalbimin hep bildiğinin ötesinde, ama gerçekten, en azından bu bedenlenme sırasında umud ettiğimin ötesinde bütünleştirmeme yardım etti. Teşekkür ederim.
Pekâla. Sen müzikten söz edip duruyorsun. Sorum şu, ben müziğimi yapmak zorundayım. Peki ama, herşeyi salıvermişken müziğimi nasıl yapabilirim? Tüm araç gerecimi sattım, ve şimdi çıktım geldim – Avustralya’da dedikleri gibi – çok formda ve görev başındayım – bilirsin, yeniden müzik çalabilmek için aletlerim olsun diye parasal kaynaklarımı birleştirmeye çalışıyorum.
TOBIAS: Gerçekten, mükemmel bir soru, ve şöyle diyelim, bu yalnızca müzikle ilgili olmasın, bunu herşey için kullanalım.
10.ŞAMBRA: Gerçekten de.
TOBIAS: Daha önce senin bir parçan olmuş şeyleri salıvermek, bırakmak – ya da bunu belki daha iyi bir terimle ifade edebiliriz – tüm o parçalarına özgürlük vermek, çoğu kez önem kazanır. Ve sen onlara özgürlük verirsin, herşeye kanat takarsın ki, yeni bir düzeye geçebilsinler.
Şimdi, eski donanımına kanat takmak, zaman zaman çok gerçek anlamda olabilir, çünkü o Eski Enerji içeriyordu. Eski kısıtlamalar ve beklentiler içeriyordu. Böylece onu salıverirsin. Özgür olmasına izin verirsin. Hemen herşeyin gitmesine ve özgürleşmesine izin verirsin. Ve sonunda geriye sadece tek bir şey kalır. Kendin. En inanılmaz şey budur. Bir süre kendini çıplak hissedersin. Tüm o eski donanımların ve eski nesnel şeylerin ya da hatta bilince ilişkin eski enerjilerin çevrende olmaması, rahatsızlık verir.
Ama salıverdiğinde ne olur, biliyor musun? Onu ruhsal çöplüğe atmazsın. Onu yoketmez ya da yıkmazsın. Tersine, yeni alemlere, yeni enerjilere gidebilsin diye; gerek duyulduğunda dönüşebilsin diye, ya da sana hizmet etmek amacıyla gelmekte olan yeni enerjilere doğrudan ulaklık edebilsin diye, ona kanat takmış olursun.
Şu anda yapılacak en iyi şey, kesinlikle hiçbir şey yapmamaktır, ve bu hepiniz için geçerlidir. Başka bir deyişle…
10.ŞAMBRA: Bunu ev sahibime söyler miydin? Şimdiden üç aylık borcum var da! (kahkahalar)
TOBIAS: Gerçekten. Ama sen burada kendine baskı oluşturuyorsun. Bu, insanların kullandığı bir Eski Enerji taktiğidir, ama muazzam bir baskı oluşturuyorlar. Ve sen bunu – bir krizi, bir dramı – bu yeni enerjilerin bazısının geri gelmesine izin vermek zorunda kalmak amacıyla oluşturuyorsun. Herşeyi, bilirsin, kendin dahil herşeyi kaybetmenin sınırlarına varacak kadar çaresiz olmana izin veriyorsun, ve sonra ne oluyor? Bu sanki sihir gibi. Çözüm ortaya çıkıveriyor. Aslında o hep oradaydı, ama yoğun bir dram, yüksek bir enerji yaratana kadar onun gelmesine izin vermeyecektin. Bu bir Eski Enerji taktiğidir, ve biz hepinizin bunu bırakmasını sağlamaya çalışıyoruz.
LİNDA: Şimdi sen bir bas gitar mı arıyorsun?
10.ŞAMBRA: Sanırım bir tane var, ama birkaç şeye daha ihtiyacım olacak. Yani bir amplifikatöre, yükselticiye ihtiyacım var, çünkü burada herkes için çalmak istiyorum, anlarsın. Ve benim paraya ihtiyacım var ve aslında… tamam, bu his bana doğru geliyor. Bu fırsat…
TOBIAS: Ha, dur … (Tobias ıslık çalar)
10.ŞAMBRA: … bana doğru geliyor.
TOBIAS: Şimdi bana öylesine zihinsel yaklaştın ki, ve bu acıtıyor.
10.ŞAMBRA: Biliyorum. Tamam, birkaç derin nefes alacağım.
TOBIAS: Heey… evet, derin nefesler, bir dolu nefes. Tutku, müziktir. Müzik tümüyle farklı olacaktır. Hatta aletler bile, daha önce kullandıkların olmayabilir. Kim bilir, kimin umurunda? Farketmez. Yaşa. Bırak tutku ortaya çıksın. Sana hizmet etmek amacını güden tüm o enerjiler – ki ben onları tüm çevrende görüyorum – bekliyorlar. Onların gelmesine gerçekten izin vermeni, dram oyununu oynamayı bırakmanı, o anlaşılması zor arayış oyununu ya da gizli hazine oyununu bırakmanı bekliyorlar. Bırak gelsinler. Sadece gelmelerine izin ver. Ne yapacağını tam olarak bileceksin.
Şambra, bazı – ve sadece sen değil sevgili varlık, ama tüm Şambra – bazen bunu öylesine dramatik, öylesine zor bir hale sokuyorsunuz ki. Kafası kesilmiş tavuklar gibi ortalıkta koşuşturuyor, kurtuluşun nerede olduğunu merak ediyorsunuz. Herşeyden önce, kurtuluş yoktur. İkincisi de, bilinçli yaratım, basitliktir ve izin vermektir ve sorumluluk almaktır – ve yaratım ortaya çıkacaktır. Hepsi bu. Senin bir – sen zihinsel atışlar yapıyorsun, şu anda bana da bunu yapıyorsun – başka bir sorun var ve yalnızca bir tanesine izin var, ve sen sorunu düşünüyor ve zihinsel atışlar yapıyorsun. Bir an için dur. O eski çözüm yoluna sapmaktan vazgeç. Farketmez. Bu her halde olacak. Tamam mı?
10.ŞAMBRA: Teşekkür ederim.
TOBIAS: Biz teşekkür ederiz.
11.ŞAMBRA’NIN SORUSU (mikrofona gelen bir kadın) : Namaste. Verdiğim değil de aldığım son seans sırasında bana sunduğun armağanlar için teşekkür ederim. Ben altı buçuk yıldır sertifikalı bir masaj terapistiydim, ama ondokuz yaşımdan beri boyun ve omuz çalışması yapıyorum, yani epey deneyimim vardı. Ve senin de dediğin gibi, biz şimdi o sevgiyi kendimize vermeye çalışıyoruz. Bu konuda biraz zorlanıyorum. Ben bavullarımı topladım ve San Antonio’ya gitmeye hazırım, çünkü bundan sonra ne olacaksa orada olacak hissine sahibim. Daha önce birkaç kez ortaya çıkan o diğer sorunla halleştiğimi sanıyordum ama, buraya gelirken yeniden ortaya çıktı. Yani ben sormam gereken soru bu mudur bilmiyorum ama, yine de soracağım. Kendimin çelişki, çatışma içinde olduğuna tanık oldum, tam anlamıyla bir vuruş timi donanımına sahip olan intikam meleği (olduğumu gördüm) ve türlü dinlerin kılık kıyafetini kuşanmış beş kişi elimdeydi ve görevim onların yolculuğunu sona erdirmek, onları düşmanın eline düşmekten (kurtarmaktı), çünkü bu insanlar var olan savaşa bir son vereceklerdi. Ve o mesajda, bana yine buna hazırlanmam söylendi. Sanırım ben bilinçli olarak oraya gitmemeyi seçtim, ama bugün yeniden gündeme geldi. Yine böyle bir durumla karşı karşıya mıyım?
TOBIAS: Gerçekten de. Sen bu bilinçli seçimi yaptın. Hâlâ buna inanmayan, seni test eden bir parçan var – sen kendini test ediyorsun. Bu, hâlâ gerçekten topraklanmadığını, dengede olmadığını, ve kendine karşı sevecen olmadığını bilen bir veçhen. Ve o, seni bıktırana dek, sen ona kabul verene dek, ya da gitmesini sağlayacak kadar öz-sevgi içeren güvenli, güzel bir alan yaratana dek, geri gelmeyi sürdürecektir. (Bu öz-sevgi alanını yarattığında) bütünleşme olacaktır. Bilinçli seçimini tekrar tekrar onaylayarak kendini kendine kanıtlamak zorunda kalmayacaksın. Bu yalnızca… bu, seninle oynayan, kafana vuran bir veçhe durumudur. Şu anda da oynuyor. Çoğu Şambra bunu görebilir ya da hissedebilir. Bu veçhe meselesi, şimdi üzerinde uzun uzadıya konuşamayacağımız kadar geniştir, ama kendini, kendi güvenli alanını anlamaya başla.
Şu anda senin enerjine bakıyorum, ve son Şaud’un sonunda bu soruyu sormuştum, nereye gidiyorsun? Senin güvenli alanın neresi? Benim kulübem var. Sen nereye gidiyorsun? Ben şu anda senin güvenli alanına bakıyorum da, sürekli koşturuyorsun. O alanı hep yeni bir yerde yaratıyorsun. Hep bir şeyden ya da birinden kaçıyorsun. Yani sen… güvenli bir alan yarattığın her sefer, o alanı yıkmak ve başka yere kaçmak durumunda kalıyorsun. Böyle yaşanmaz. Ve senin de böyle yaşaman gerekmiyor. Kendine, kimden kaçtığını sormak zorundasın. Eh, bu kendindir. Senin veçhelerindir. Yaratılan ve oynanan bu oyun, aslında sana dadanan ve eziyet etmek için birlikte çalışan türlü veçhelerinin oyunudur.
11.ŞAMBRA: Eziyet ediyorlar da.
TOBIAS: Ve bu böyle olmak zorunda değil. Burada, gerçekten veçheleri, Aspektoloji’yi anlayan insanlar var. Bu insanların, veçhelerinin sana bu oyunu neden oynadıklarını anlamana yardımcı olmalarına izin ver, çünkü şu anda bu oyunu – veçheler kazanıyor. Durum şu anda beşe iki. Ve bu oyunu oynama yollarından, ondan kaçınma yollarından biri de, sürekli kaçıp durman, ama nereye gidersen git veçhelerin yetişip oyun alanını hemen önüne getiriveriyorlar. Onlar sendir, onun için de tüm oyunlarını ve tüm taktiklerini ve tüm dalaverelerini tam olarak biliyorlar.
Kendini sevmekle başla. Aracı olmaya çalıştığım kurslar hakkında konuşmak değil de, SES ve Aspektoloji gibi seminerlerde verilen araçları kullanmak, çünkü bu araçlar, kendine aşık olmak ve kendini yeniden dengelemek ve yaratıcının kendisi olduğunu anlamak için her insanın kullanabileceği araçlardır. Teşekkür ederiz.
12.ŞAMBRA’NIN SORUSU (Mikrofona gelen bir kadın): Selam Tobias.
TOBIAS: Pekâla!
12.ŞAMBRA: Pekâla!
TOBIAS: Bunun son soru olduğunu düşünüyorsun.
12.ŞAMBRA: Herşeyden önce, son soru için bana bu (sıra)fişini veren Charles Barkley’den sana bir mesajım var, “İyi Yolculuklar” diyor. Ve ben soru sormak amacıyla fiş bile almamıştım, çünkü şimdiye kadar hiç soru sormadım. Buraya hiç çıkmadım. Ama (şimdi) buraya çıkmak ve sana bir şey sormak istedim, ve Charles beni bulup nazik bir şekilde onun fişini ister miydim diye sordu.
TOBIAS: Bu tesadüflerin nasıl meydana geldiği şaşırtıcı değil mi?!
12.ŞAMBRA: Ben sanki bir… bu… bilirsin, bu neredeyse tüm yaşamım boyunca, bilirsin, böyle oldu. Kendimi bilinçli bir Forrest Gump gibi hissediyorum. (kahkahalar) Bilirsin, hani “Oraya git”, “Ha, tamam, oraya gideyim” gibi, anlarsın, ve bu harika. Gerçekten öyle. Ve şu anda, köpeğimi gezdirmekten başka hiçbir şey yapmıyorum. Çalışmıyorum. Param var. Para sorun değil. Ve benim sorum…
TOBIAS: Ben senin, bir fırsatını bulduğunda, bunu Şambra’ya daha açık anlatmanı isterdim, çünkü onlar hâlâ anlamıyorlar. Diğer herkesle ilgilenmek, yaşamla mücadele etmek ve (sürekli bir şeylerle) meşgul olmak gerektiğini düşünüyorlar, ve sence bir sakıncası yoksa, bir süre önce öğrendiğin şeylerden birini paylaşmak istiyorum; farketmez. Sen salıverip…
12.ŞAMBRA: Ben hiçbir boku umursamadığımı düşünüyordum. Anlıyor musun? (izleyicilerden ve Tobias’tan yoğun kahkahalar yükselir) Doğrusu öyle düşünüyordum. Gerçekten.
TOBIAS: (gülerek) Hepimizin kendini ifade etme biçimi var, ama evet. Evet.
12.ŞAMBRA: Anlıyor musun, böylece yaşamında akar gidersin, ve gerçekten duymak ya da anlamak istemeyen bir insana bunu açıklamak, neden bunu yapmak isteyeyim ki?
TOBIAS: Çoğu kez insanlar ya kıskanır ya da pirelenir. (kahkahalar) Anlamazlar. Ve tabii şu anda birçoğu zihinsel notlar alıyor, belki ne kadar şanslı olduğunla ilgili ya da… ama konu bu değil. Bir noktada, bildiğin gibi, geçmişte – bu yaşamda değil de geçmişte – birçoklarının şimdi deneyimlediği deneyime sahip oldun. Dibe vurdun, ve dibe vurduğunda ne yaparsın? Eh, bırakıverirsin. Kesinlikle bırakman gerekir.
12.ŞAMBRA: Evet ya, teslim oluyorsun.
TOBIAS: Kesinlikle teslim olursun. Belki neye teslim olduğunu da bilmeden, ama teslim olduğunda, aslında kendine teslim olursun. Ve sen kendine teslim olma ya da “Farketmez. Ne olacaksa olacak. Her kimsem, zaten oyum” deme armağanını verdin. Kendine bu armağanı verdin ve hemen bu hayatına geri aktın, ve yaşamının geri kalanını da bu yol gösteren ışıkta kalarak geçirdin. Şimdi, yaşamında zorlukların olduğuna hiç kuşku yok…
12.ŞAMBRA: Kesinlikle.
TOBIAS: … ve bu zorluklar, türlü nedenlerden ötürü oluşturduğun şeyler. Ama özde, sen şu temelde düşük-stresli, akıp giden yaşamlardan birini sürüyorsun. Şimdi, “Ama o zaman kazancın da olmuyor. Sen… ‘acı çekmeden, zahmetsizce başarıya ulaşılmaz’” diyenler var. Ama bu, onların hâlâ oynadığı bir oyundur. Sen, yaşamın tadını çıkarmana izin veriyorsun.
12.ŞAMBRA: Ama öte yandan, bazı insanların çabası, ve benim çabaladığım noktalardaki çabalarım da bunun bir parçası, çünkü bu benim oynadığım bir oyun ve hepimizin oynadığı bir oyun.
TOBIAS: Ama şu çabalara bir göz atalım. Çabaların kaçı seninle ve kaçı diğer insanlarla ilgili?
12.ŞAMBRA: Eh, herhalde… benimle ilgili olanlar… eh, diğer insanlarla ilgili olanlar (kahkahalar) … hiçbiri benimle ilgili değil! (güler)
TOBIAS: Gerçekten de. Seninle ilgili olanı çok, çok az.
12.ŞAMBRA: Çok azı benimle ilgili. Ama diğer insanlarınkini üstleniyorum ki deneyimleyebilsinler.
TOBIAS: Kesinlikle. Ve onları belli bir zerafetle ve belli bir …. aynı zamanda belli bir düşmanlık ya da nefretle de üstleniyorsun. (kahkahalar) Ama…
12.ŞAMBRA: Doğru.
TOBIAS: Ama sen bunları üstlenmek konusunda bir seçim yapıyorsun, ve zamanın yüzde 75’i boyunca da bunları üstlendiğinin bilincindesin, diyeceğim. Yani bunun yaşamına gelmesine izin verdiğinin farkındasın, o nedenle de günün sonunda – nasıl desek – bunalmıyorsun.
12.ŞAMBRA: Tamam, ama insanlar çabaları, herneyse onlar, üstlenir de yaşamları benimkinden falan daha zor olursa… ama bu onların yolculuğu. Değil mi?
TOBIAS: Kesinlikle.
12.ŞAMBRA: Ve bu pekâladır.
TOBIAS: Kesinlikle.
12.ŞAMBRA: Peki. (kahkahalar) Peki! (bağırır) Tamam, yani sen gerçekten… bir anlamda insanlara, senden almak istediğine göre ve örnek olarak öğretebilirsin.
TOBIAS: Gerçekten.
12.ŞAMBRA: Ama, bak, benim şu türlü yöntemleri uygulayan insanlarla hep sorunum oldu, ve bunun iş açısından (onların kariyeri açısından) kötü olduğunu biliyorum, (kahkahalar) ama yine de söyleyeceğim, çünkü bilmiyorum, anlıyor musun, insanlar bu kişilere gidiyorlar ve belki de insanlara yararı oluyor ama, benim için bu sadece o döngünün bir parçası, çünkü (o uygulayıcıların yanından) ayrıldığın zaman yine de kendinle başbaşa kalıyorsun. Yani insanlara bunun ötesine geçip de zırvalıklardan kurtulmalarını nasıl söylersin? Benim sorum bu.
TOBIAS: Gerçekten de. Mükemmel bir soru, ve Şambra için ne harika bir içgörü. Herşeyden önce, her türlü yöntem uygulayıcısı, alıcısı ya da danışanına, ilişkilerinin daha en başında, gerçekten şifalanmak isteyip istemediğini sormalıdır. Ve bunu onlara üç kez sorun – ki bunu daha önce de dile getirdik – çünkü (bu şekilde), bir beslenme-ziyafeti arayıp da buna para da ödemeye hazır olanları hızlı bir biçimde elemiş olursunuz. Onlar, sizin enerjinizi çalmak için geliyorlar size. Öylesine bir kurban enerjisi içindeler ki, aslında şifalanmak falan istemiyorlar. Yani onlara üç kez sorun, istekliler mi… şifalanmaya, bazı yaraların dönüşmesine izin vermeye hazırlar mı.
Bundan sonra sorulacak şey, kendi şifalarının ve kendi dönüşümlerinin kişisel sorumluluğunu almaya gönüllü olup olmadıklarıdır, ve bunu da onlara üç kez sorun. Ve sonra, çok basit bir biçimde onlara şunu sorun, “Engel olan nedir?”
İşte bu noktada iş karmaşık bir hale gelir, çünkü onlar “Bilmiyorum, bu yüzden seninle konuşmaya geldim” oyununu oynayacaklardır. Ama uygulayıcı, bilge bir uygulayıcı, onların zaten bildiğini bilir. Uygulayıcının işi, alıcıların ya da danışanların, kendi yollarını engelleyen şey(ler)i açıkça görmesini sağlamaktır.
Bazı insanların, nereden başlayacağını bilemeyecek kadar dengesiz ve kafasının da karışık olduğunu, anlaman gerek. Bazısı öylesine umutsuz bir durumdadır ki, bir yardım eline gereksinim duyar, ama (öte yandan) uygulayıcı, şifayı kendisinin gerçekleştirdiğini, yanıtlara sahip olduğunu, düşündüğü an, işte gerçekten… işte o an fazlasıyla bir beslenme dinamiği devreye girmiş demektir. Uygulayıcı, Dünya’daki varoluşunu doğrulamak için ve aşmış bir guru görüntüsündeki şifacı olmaktan ötürü kendini çok gururlu hissettirecek biçimde alıcısı ya da danışanından beslenmeye başlar. Kendi yaşamı için gerçekten sorumluluk almak istemeyen, yalnızca enerji çalmak isteyen alıcı ya da danışan da, işleme dahil olmuştur. Ve bu aslında mükemmeldir, ama sorun olan durumu da gerçekten çözmeyecektir.
Yani bir Yeni Enerji uygulayıcısı her zaman bildiği bir şeye odaklanmalıdır: alıcı ya da danışan zaten yanıtlara sahiptir. Ve bir Yeni Enerji uygulayıcısı şunu da anlamalıdır: danışanlar yanıtı bilmiyormuş gibi davranmanın binbir çeşit oyununu oynarlar.
12.ŞAMBRA: Tamam.
TOBIAS: Tamam. Ama zaten farketmez.
12.ŞAMBRA: Etmez. (Tobias kıkırdar, izleyiciler güler) Teşekkür ederim.
TOBIAS: Biz teşekkür ederiz. Ve ben bir soru daha alacağım. Son soru… hepimiz için bu seansların son sorusu. Adamus soru ve yanıtlarla devam edecek mi, bilmiyorum. Belki de pek umutlanmamalısınız, ama (kahkahalar) biz bunu yıllardır yapıyoruz ve bu noktada son soruyu Linda’nın sormasını istiyorum.
LİNDA: Çok teşekkür ederim. Bu çok, çok özel bir an, muazzam bir an. Bu, on yıllık böylesine güzel toplantıların ve Şaudların ve S&Y’ların kutlaması. Ve S&Y’lar gerçekten hepimiz için inanılmaz eğlenceliydi; hepimize iyi sorular, aptalca sorular, sevecen sorular sorma fırsatı sundu, ama sen hepsiyle – hepsiyle – başa çıkmaya ve bizimle ilgilenmeye ve yolculuğumuzda bizi desteklemeye gönüllü oldun. Böylece benim sorum, şöyle bir soru olabilir, bir anlamda bizim gibi bir insan olmak üzere geri geliyorsun. Ve ben şunu bilmek istiyorum, bu yolculuğun süresince bizim yapabileceğimiz herhangi bir şey var mı… seni yolculuğun sırasında belki destekleyebilecek nasıl bir şey yapmamızı istersin?
TOBIAS: Gerçekten. Şimdi bu, uzun bir yanıt olabilir, ama bana en büyük doyumu ve sevinci verebilecek şey, şu son on yıl boyunca bu deneyimin bir parçası olmuş herkesin gerçekten bu deneyimi sahiplenmesi, ve burada, kendi Üçüncü Çemberimde oturanın yalnızca ben olmadığını, Kırmızı Meclis’in melekleri olmadığını, aslında tek tek her birinizin olduğunu anlamasıdır. Başka bir deyişle… başka bir deyişle, kesinlikle gerçekten kendi içinde bütünlenmiş sizler.
Her kanallık, her atölye çalışması, her soru ve her yanıt, sizin bir parçanızdı. Bazen, başkalarına paye vermek gibi bir eğilim oluyor. Hatta, aslında Şaudu başka Şambralar yapılandırıyor da diyorsunuz, oysa hepinizdiniz. En büyük sevincim, bunu kabul ettiğinizi ve sahiplendiğinizi ve bundan gurur duyduğunuzu, bilmek olacaktır. Ve bu, her bir, her bir parçanızda hissedebileceğiniz bir şeydir. Bu gerçekten benim en büyük sevincim olurdu.
Ve bir gün, Sam dediğim varlık aracılığıyla, bir gün Sam’in insan biçiminde bulunan sizlerle, mümkün olduğu kadar çoğunuzla karşılaşmasını, ve Sam’in gözlerinizin içine bakmasını – ki bileceksiniz, bileceksiniz – ve Sam’in, onun için ve Dünya’daki diğer insanlar için yaratılmasına yardımcı olduğunuz materyalden etkilenmesini isterdim. Böylece benim dileğim ve arzum bu olurdu.
Ayrıca, bu yolculuğun, ah, çok uzun zaman önce Atlantis’in o değerli günlerinde başladığını, birlikte çok, birçok yaşamlardan geçtiğini anlamanızı isterdim. Biz – hepimiz – birlikte yürüdük ve çok güzel biçimlerde birlikte paylaştık. Ama bir anlaşma yaptık. Biz – eh, bunu söyleyebilecek kadar ileriye gittik – bir yemin ettik. Böylece hepinizden talep edeceğim bir başka istek de, şimdi bu yemini salıvermemizdir. Bırakalım gitsin. Onu tamamladık. Buraya vardık. Yapacağımızı söylediğimiz şeyi gerçekleştirdik. Şimdi o yemini salıverelim ve kendimize, seçtiğimiz herhangi bir yoldan kendimizi ifade etme özgürlüğünü verelim.
Böylece bu tür bir toplantıdaki son isteğim – bir dakikaya kadar müziği başlatmak, sizin Kumbaya* dediğiniz şeyi gerçekleştirmektir. Hadi hepimiz elele tutuşalım. Müzik çalsın ve çalarken de, geçmişten gelen Atlantis ve Şambra yeminlerimize elveda diyelim ki, Ben O Ben’im enerjisinde ilerleyebilmek için özgür olalım.
Ve öyledir.
*(çvr: 1930 yıllarında yazıya dökülen, ama çok daha öncesine dayanan bu ilahi, 1960 yıllarında yeniden çok popüler olmuştur. Sözleri ve çevirisi şöyledir) :
KUMBAYA (Come By Here)
Kumbaya my lord, kumbaya
Kumbaya my lord, kumbaya
Kumbaya my lord, kumbaya
Oh lord, kumbaya
Someones singing lord, kumbaya
Someones singing lord, kumbaya
Someones singing lord, kumbaya
Oh lord, kumbayah
Someones laughing, lord, kumbaya
Someones laughing, lord, kumbaya
Someones laughing, lord, kumbaya
Oh lord, kumbaya
Someones crying, lord, kumbaya
Someones crying, lord, kumbaya
Someones crying, lord, kumbaya
Oh lord, kumbaya
Someones praying, lord, kumbaya
Someones praying, lord, kumbaya
Someones praying, lord, kumbaya
Oh lord, kumbaya
Someones sleeping, lord, kumbaya
Someones sleeping, lord, kumbaya
Someones sleeping, lord, kumbaya
Oh lord, kumbaya
Oh lord, kumbaya
Buraya gel Tanrım, buraya gel
Buraya gel Tanrım, buraya gel
Buraya gel Tanrım, buraya gel
Ah Tanrım, buraya gel
Biri şarkı söylüyor Tanrım, buraya gel
Biri şarkı söylüyor Tanrım, buraya gel
Biri şarkı söylüyor Tanrım, buraya gel
Ah Tanrım, buraya gel
Biri ağlıyor Tanrım, buraya gel
Biri ağlıyor Tanrım, buraya gel
Biri ağlıyor Tanrım, buraya gel
Ah Tanrım, buraya gel
Biri dua ediyor Tanrım, buraya gel
Biri dua ediyor Tanrım, buraya gel
Biri dua ediyor Tanrım, buraya gel
Ah Tanrım, buraya gel
Biri uyuyor Tanrım, buraya gel
Biri uyuyor Tanrım, buraya gel
Biri uyuyor Tanrım, buraya gel
Ah Tanrım, buraya gel
Ah Tanrım, buraya gel