ŞAUD 1: “Potansiyellemek”

KIRMIZI ÇEMBER MATERYALLERİ

(BİR SONRAKİ) Dizisi

ŞAUD 1: “Potansiyellemek” – ADAMUS’un katılımıyla

Kanallık, Geoffrey Hoppe

Kırmızı Çembere sunulmuştur

7 Ağustos 2010

www.crimsoncircle.com –    http://kirmizicember.org

Not: Adamus’un çizimleri gerek PDF versiyonunda gerekse videoda görülebilir.

Ben o Ben’im, size hizmet amacıyla burada bulunan Adamus Saint Germain (Fransızca telaffuz).

Birlikte gerçekleştirdiğimiz 12. dizi olan bu Şauda hazırlanırken birkaç kez gülümsemek durumunda kaldım. Öncelikle, bugün için seçtiği müzikten ötürü Linda’ya iltifat etmem gerekiyor. Aslında bu ilk kez… müzikten tatmin olduğum yegâne zaman oldu. (kahkahalar) Kimseyi gücendirmek istemem, ama onu duyan, ardında yatan eşsiz enerjileri hisseden ve onu seçmesi için Cauldre’yı yüreklendiren Linda oldu. Çok güzel bir müzik, senfoniyle, Sting’in sesiyle, çok çok metafizikseldi, farketmediyseniz diye söylüyorum. O müziği biraz dinlemeye çalışın. Merhaba hanımlar.

Bunu yakalayabildiniz mi? Müzik çalarken bunu anladınız mı? İndirileni aldınız mı? Hepsi buradaydı! Bundan daha önce de söz ettik – herşey, müzik çalarken bir yükleme olarak gelir; hemen içinize iner, belki kollarınızdaki tüylerin ürpermesine neden olur, neyse ki fazla kişinin kolunda bu kadar tüy yok (kahkahalar); sırtınızın ürpermesine neden olur; derin bir nefes almanıza neden olur. Hepsi hemen oradaydı.

Zihin – o güzel, güzel zihin – onu anlamaya çalışıyor, ondan kuşku duyuyor, “bunu uyduruyor olmalıyım” diyor. Bedeninizde duyumsamalar hissetmenize rağmen, onu tüm çevrenizde hissetmenize rağmen, zihniniz, “Eh, Adamus’un ne diyeceğini beklemem gerekiyor” diyor.

Ama bugün şöyle bir oyun oynayacağız: yüklemeyi aldınız. O tekil değildir; o, potansiyellerden oluşan bir yüklemedir. Az önce aldığınızdan yola çıkarak bugün hangi potansiyeli gerçekleştireceğiz? Bu konuşmayla, bu Şaud’la hangi yöne gideceğiz?

Bu size kalmıştır, tümüyle size kalmıştır. Ben, hangi oyunu oynamak isterseniz oynarım. Eğlenebiliriz. Çok gülebiliriz – ah, bu, enerjiyi salıvermenin harika bir yoludur. Çok ciddi olabiliriz. (izleyiciler “hayır” diye yanıtlar) Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır. Ben Vince’i fazlasıyla taciz edebilirim. (izleyiciler yeniden “hayır” diye karşılık verir) Hayır. Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır. Hayır. Ya da onu hafife alabiliriz. Onun üzerinde kayabiliriz. Bundan sonra gideceğimiz yere doğru kayabiliriz. Bu, bugün yapacağımız şeylerden biridir.

Yeni Dizi

Bu bizim 12. dizimiz. Oniki – az çok önemli bir sayı, David, biraz. (kahkahalar) Bir bir ve bir iki. Bu aslında… evren kendi matematiksel ritmine sahiptir. İnsanlar matematiğin 10’lu ölçeğini kullanma eğilimindeler. Evren aslında 12’den çalışır, çoğu zaman, her zaman değil. 4’lü ve 66’lı ölçeklerden ve tüm şu diğer rakkamlardan çalışan boyutlar var, ama bilinen evren hep o kendi özgün “12”sine geri gelmenin yoluna sahiptir.

Şimdi, biz gidip… bunu yapacağım. Özel bir “Adamus’a Sorun” oturumunda bununla ilgili uzun uzadıya konuşacağım, gerçi soru almıyorum; bu sadece bir “Adamus Anlatıyor” oturumudur. (kahkahalar) Ama sırf dinleyenler kendini iyi hissetsin diye buna “Adamus’a Sorun” da diyebiliriz.

LİNDA: Hayır, neyse öyle diyelim. Sanırım bu uygun – “Adamus Anlatıyor.”

ADAMUS: Ben Linda’ya bir liste veriyorum. Çok, çok yakında yapmak istediğim bir konuşma var – “ET’ler ve Melekler”…

LİNDA: Aaa, bunu sevdim.

ADAMUS: … “Gerçek Fark.” Yoktur. (kahkahalar)

LİNDA: Aaa, sevdim.

ADAMUS: Özellikle içinde yaşadığınız bu zamanda ET’lerin ve yabancı varlıkların buraya bir akını (istilası) olduğunu nasıl anlarsınız? Herhalde bazısını hissettiniz. Uzun, çok uzun zamandır olmadığı kadar fazla, ve onlar dünyayı kurtarmak için burada bulunmuyorlar.

LİNDA: “ET’lere karşılık melekler” mi dedin, yoksa… ?

ADAMUS: “ET’ler ve Melekler: Gerçek Fark.”

LİNDA: Tamam. Ooo. “Adamus Anlatıyor.”

ADAMUS: Şu an gelmekte olan bir ET ve uzaylı akını var. Şu an gelmekte olan melekler var, ve onlar ille de gezegeni kurtarmak için burada bulunmuyorlar. İlle de size yardım etmek için burada değiller. Ve ben melekler ve ET’ler hakkında Kuthumi’yle birlikte, evet, omuz omuza, bir herşeyi-anlat öyküsü gerçekleştirmek isterdim.

Yani bunu da yapalım, Linda, not eder misin…

LİNDA: Omuz omuza?

ADAMUS: Omuz omuza.

LİNDA: Bu nasıl bir şey?

ADAMUS: Bir an için kalkar mısın. (kahkahalar) Bu tarafa gel.

LİNDA: Kendimi savunmasız hissediyorum.

ADAMUS: Böylece önce… önce ben olacağım (gidip Geoff’in iskemlesine oturması üzerine kahkahalar yükselir) ve sonra Kuthumi olacak. (gidip Linda’nın iskemlesine oturması kahkahaların artmasına neden olur)

LİNDA: Getirdiğin açıklığa teşekkür ederiz.

ADAMUS: Geriye bir tek kaydetmek kalır.

Böylece, “12” hakkında da bir konuşma yapmak isteriz. Az çok önemli bir sayıdır. Bizim burada Şambra’yla olan durumumuzda, bunca yıldır yaptığımız yolculuk (göz önüne alındığında), 12 önemlidir, çünkü biz bir döngünün sonuna geliyor, yeni bir döngüye giriyoruz.

Şimdi, döngülere ilişkin şöyle bir şey var, onlar genelde ansızın başlayıp durmazlar. Biz 11’i bitirip 12’ye girmeyiz ya da 12’yi bitirip 13’e sıçramayız. Bunlar az çok üst üste binerler. Aynı anda birçok enerjiyi, birçok bilinç düzeyini bu yüzden hissedersiniz. Ama bu önemlidir, çünkü biz, bir grup olarak, konularımızı irdeledikçe, bu yıl Uyanış Kuşağı’ndan çıkacağız. Onun ötesine geçeceğiz, sonraki düzeylere geçeceğiz, ki bugün bununla ilgili konuşmak istiyorum.

Evet, uyanışın bazı belirtilerini hâlâ yaşayacaksınız. Tortuların, artıkların bazısını yaşayacaksınız. Ama bugün sözünü edeceğimiz bu yeni şeylerin de oyuna dahil olduğunu göreceksiniz.

Böylece, Cauldre, kadronun bazı diğer üyeleri, bir sonraki dizinin adını sordular. Ve ben dedim ki, “Evet.” Ve onlar dedi ki, “Adamus, bir sonraki dizinin adı ne olacak?” Ve ben dedim ki, “Evet.” Bazen insan mantığını kavramak biraz zordur. Ve Cauldre aslında biraz sinirlendi ve… (Adamus bir vantilatörü kapatır) bu aletlerden hoşlanmıyorum. Seninki kalabilir (Linda’ya). Benimki kapanacak.

LİNDA: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Sen tüm o enerjilerin saldırısına açık olabilirsin. Ben olmayacağım.

Böylece bazen insan mantığı beni zorluyor, ve Cauldre bir kez daha, “Bir sonraki dizinin adı ne olacak?” dedi. Ve ben de, “Evet, bu ‘Bir Sonraki Dizi’!” dedim. Biz bu diziye – ve ben bunun şu şekilde yazılmasını istiyorum (Adamus yazar), sonra açıklarım – “(BİR SONRAKİ),” “(BİR SONRAKİ) Dizi” diyeceğiz, çünkü hepimiz için bir sonraki düzeye geçmeyi temsil ediyor. Hâlâ burada olanlar için, ayrılmamış (bu gruptan çıkmamış) olanlar ve yolda bize katılmış olanlar için, biz bir sonraki düzeye geçiyoruz. Bu, coşturucu olacak, bazen de sinir edici. Şu anda hayal edebileceğiniz (herşeyin) ötesine geçecek. Öyleki…. Çok eğleneceğimize inanıyorum. Biz bir macerayı paylaşacağız. Yani bu “(BİR SONRAKİ) Dizi” olacak, bunu bu şekilde yazmak isterseniz.

Neredesiniz?

Böylece başlamadan önce, Linda’nın Adamus Ödülleri’yle birlikte mikrofonu alıp izleyicilerin yanına gitmesini isteyeceğim.

LİNDA: Evvet efendim!

ADAMUS: Çok az ödülü kaldı. Biraz daha sipariş etmem gerekecek. Adamus Ödülleri’yle birlikte buna hazırlanırken, bu özel ortam için bugün şık giyinen herkese teşekkür etmek istiyorum. (Adamus’un alaycı bir biçimde gözlerini yuvarlaması kahkahalara neden olur) Evet, Cauldre bana böyle ananaslı hey-dostum-naaber pijamaları giydirdi. (Adamus’un, Hawai tarzı bir gömlek giymiş olan Geoffrey’e göndermede bulunması yoğun kahkahalara neden olur)

LİNDA: “İfade Edin” diyen sendin. Bu bir ifadedir.

ADAMUS: Yolumuzda giderken ilerleme kaydediyor ve onurlandırmayı öğreniyorduk – beni onurlandırmak değil, kendinizi onurlandırmak – nasıl da ilerleme kaydediyorduk, ve sonra bunların hepsinin güme gittiğini izlemek. Ama…

LİNDA: Kaua’i seni heyecanlandırmıyor mu? Orada olmayacak mısın?

ADAMUS: Kaua’i’de bunu giymeyeceğim.

LİNDA: (gülerek) Daha beterini giyeceksin! (Adamus güler)

ADAMUS: Pekâla, Linda hazır olduğuna göre ben şimdi soruyu sorayım, şu anda nerede bulunuyorsunuz? Neredesiniz? Ama sizin şöyle bir perspektiften yanıtlamanızı istiyorum. Diyelim ki, kendiniz hakkında haber yapan bir televizyon muhabirisiniz. Yani bir dakikalığına kendinizin dışına çıkın. Televizyon muhabirlerinin bir hikâyeyi kapsamak için genelde, ne kadar, 30 ila 40 saniyeleri var. Yani bunu kısa ve öz tutun. Şu anda neredesiniz?

Şu anda nerede bulunuyorsunuz? Pekâla Linda, lütfen.

LİNDA: Memnuniyetle.

ADAMUS: Ve biz izleyicilerin arasından gönüllü olanları alacağız.

LİNDA: (birine mikrofonu uzatır) Sen gönüllü oldun! (kahkahalar)

ADAMUS: Yeni Enerji gönüllülüğü böyle işte.

GREG: Evet. Tamam. Hızlı hızlı düşünüyorum…

ADAMUS: Hızlı hızlı düşünüyorsun.

GREG: … aslında bütünlenme süreci.

ADAMUS: Neden söz ettiğin hakkında hiçbir fikri olmayan izleyicilerimiz için bu aslında ne anlama geliyor?

GREG: Şu anlama geliyor, bugün buraya gelirken, “Artık Adamus’un ne söylediği umurumda değil. Ben sadece aileyle olmak için buraya geliyorum” diye düşündüm.

ADAMUS: Mükemmel. Ona bir Adamus… iki Adamus Ödülü.

LİNDA: Hadi ama. Burada sınırlı malzemem olduğunu biliyorsun!

ADAMUS: İki Adamus Ödülü, çünkü bu, benim ne söylediğimle ilgili değil. Tek yaptığım, sizin söylediklerinizle sizi beslemek. Böylece… mükemmel.

LİNDA: Ceplerini boşalt.

ADAMUS: Bugün para yok.

LİNDA: Ceplerini boşalt.

ADAMUS: Sanırım Cauldre hepsini evde bırakmış. Bir bakalım, naneli şeker var, ama buna ihtiyacı olacak.

LİNDA: Öbür cebin.

ADAMUS: Yok bir şey. Pekâla, mükemmel, iki Adamus Ödülü.

LİNDA: Tamam, pekâla.

ADAMUS: Tamam, sonraki.

LİNDA: Başka var mı?

ADAMUS: Nerede bulunuyorsun? Kendi yaşamının muhabirisin. Nerede bulunuyorsun? Bunu kısa ve öz nasıl anlatırsın?

CAROLINE: Bugün olduğum yerde.

ADAMUS: Evet. Nasılsın? Yani bu genel şimdiki zaman çerçevesi içinde hayatınla ilgili bir raporu çok hızlı bir biçimde nasıl verirdin?

CAROLINE: Ben bugün acının üzerine çıkmayı düşünüyorum, ki bunu yarattığım açık.

ADAMUS: Haa.

CAROLINE: Ve onun ortasında sevinç ve mutluluk bulmayı.

ADAMUS: Mükemmel. Bunu düşünüyorsun, ve ben de bunu yazacağım. Güzel. O zaman bugünü seveceksin. Teşekkür ederiz. Sonraki.

3.ŞAMBRA (hanım): Ben geçişteyim.

ADAMUS: Geçiş. Yakında seni öbür tarafta görebilecek miyim? (kahkahalar)

3.ŞAMBRA: O tür bir geçiş değil. Sanki…

ADAMUS: Geçişin keyfini çıkartıyor musun?

3.ŞAMBRA: Eh bu göreceli bir şey.

ADAMUS: Doğru. Bazı şeylerden daha iyi, bazısından daha kötü.

3.ŞAMBRA: Hmm, evet.

ADAMUS: Neyle geçiyorsun ya da …

3.ŞAMBRA: Hayatımın şu son yıllarında (olagelen) beş şiddetindeki kasırgalarından, daha huzurlu bir merkeze.

ADAMUS: Aynen öyle. Peki o huzurlu merkezi buldun mu?

3.ŞAMBRA: Bazı günler.

ADAMUS: Bazı günler. Peki ya sana haber masamdan ‘huzurlu’ (yeri) büyük bir olasılıkla bulamayacağın haberini versem. Ve bu hepiniz için geçerli. Eğer huzurluluğu arıyorsanız, yanlış gruptasınız. (kahkahalar) Kesinlikle yanlış gruptasınız.

LİNDA: Kapıları kilitleyin.

ADAMUS: Huzurluluk için ilaçlar var, ama biz huzurluluğa doğru gitmiyoruz. Bunu size şimdiden söyleyeyim. Biz dinamizme, çoşkuluya, enerjiselliğe, canlılığa, inanılmaza doğru, ötenin ötesine gidiyoruz, ama bu huzurlu olmayacaktır. Tamam mı?

3.ŞAMBRA: Ben canlılığı severim. Canlılık iyidir.

ADAMUS: Canlılık, evet. Peki. Ama sen bir geçiştesin, ve o geçişin neresindesin? Bu tarafta mı, o tarafta mı?

3.ŞAMBRA: Ben daha çok canlılık tarafına doğru gidiyorum.

ADAMUS: Daha çok canlılık tarafına. Pekâla, güzel. Güzel. O zaman bugünün keyfine varacaksın, umarım. Sonraki.

JOE: Hm … (Kerri ona bir şey söyler)

LİNDA: Danışmanlık alıyor! (kahkahalar)

JOE: Ben biraz bilmiyorum’lardayım. Biraz bilmiyorum’larda.

ADAMUS: Bilmiyorum. Güzel. Bundan hoşlanıyor musun? Bilmiyorum! (kahkahalar)

JOE: Kendimi hoşnut hissediyorum.

ADAMUS: Evet.

JOE: Kendimi hoşnut hissediyorum.

ADAMUS: Hoşnut. Gerçekten mi? Gerçekten.

JOE: Eh, biraz çılgın.

ADAMUS: Adamus’a yalan söylemenin günah olduğunu biliyor musun? (kahkahalar) Ne olur, biliyor musun?

JOE: Pekâla.

ADAMUS: Peki. Hadi bakalım. Nerede bulunuyorsun?

JOE: Eh ben sadece… bilmiyorum… yenilerde yoğun bir fırtınadan çıktım.

ADAMUS: Evet. Bir yoğun… bir yoğun fırtınadan daha! Canlı yayında son dakika haberi, Joe bir başka yoğun fırtınadan daha geçiyor! (kahkahalar) Geçen yıl, Joe çok büyük fırtınaya yakalandı. Ondan önceki yıl, Joe çok büyük bir fırtınaya yakalandı. Joe, büyük fırtınalardan geçmeyi seviyor.

LİNDA: Acımasız.

JOE: Sanırım öyle.

ADAMUS: Evet, evet. Ve bu pekâladır. Bu kesinlikle pekâladır, tabi bunu kabul ettiğin sürece. Ama onu kabul etmediğin zaman, onu seçmiyormuş gibi davrandığında, işte o zaman başın belada demektir. Evet.

JOE: Evet.

ADAMUS: Evet. Peki şu anda neredesin?

JOE: Burada. (kahkahalar)

ADAMUS: Bu güzel! Bu bilgece. Bu sadece bir Adamus Ödülü değil, bir “Bay Olağanüstü” Adamus Ödülü hak ediyor.

LİNDA: “Bay İnanılmaz” Adamus.

JOE: Hey teşekkür ederim, Adamus.

ADAMUS: Hadi… ayağa kalk, buraya gel. Dünyadaki herkes seni görsün diye buraya gel. Evet, bu özel seremoni için şık giyinmiş olmana memnun oldum. (kahkahalar) Hadi bakalım. Ben senin için şunu tutarım. (Joe, Adamus’un ona verdiği paketi elinde tuttuğu için, Adamus Joe için mikrofonu tutar)

JOE: Şu anda ben… aslında, ben aslında delirdim…

ADAMUS: Evet.

JOE: … birçok farklı çılgın düzeyde, ama az önce farkettim ki, ben sadece şimdi burada olmak zorundayım. Ve ben ayrıca, sanki ebedi ve ezeli benliğim bu âna geliyormuş gibi hissediyorum. Bu, bütünlenme işlemi. Bana göre bunu anlatabilmenin en iyi yolu bu.

ADAMUS: Ama senin farketmediğin şey, bunun inanılmaz olduğudur. Sen ona kuşku açısından – kötü bir televizyon yayını açısından – ve kendine güvenmeme açısından bakıyorsun. Aslında içinden geçtiğin şeyler öyle aman aman şeyler değil. (kahkahalar) Ama bunları üstüste koyuyorsun. Onları, olması gerektiğinden fazla olan bir şeylere dönüştürüyorsun. Sanki onun içinde sıkışıp kalıyorsun. Nedenini sana sonra söylerim, ama şu anda, gerçekte kim olduğunu keşfetmeni isterdim. Hazır mısın?

JOE: Evet.

ADAMUS: Paketi açman gerek.

JOE: Ha. (kahkahalar)

ADAMUS: Evet ya. Ben sana öylesine karton bir kutu vermedim.

LİNDA: Bir tarafı zaten açık.

JOE: Bir makas falan alabilir miyim?

LİNDA: Öbür tarafı zaten açık.

ADAMUS: Bir bıçak?

LİNDA: İçinden düşecek. İçinden düşecek.

ADAMUS: Aa, Garret, adamım. (Garret Joe’ya bir bıçak uzatır)

LİNDA: O zaten açık. (kahkahalar) Adamus’a bıçak vermeyin.

ADAMUS: Bunu geçmiş bir yaşamda, seni kapı dışarı ettiğimde, yapmıştın. O zamanki bir kılıçtı. Biraz daha büyüktü. Ama… bu… (Joe, üzerinde “Bay İnanılmaz” yazan metal bir plaketi havaya kaldırınca, izleyicilerden tezahürat ve alkış yükselir)

Ve biliyor musun – işimiz bitmedi, Bay İnanılmaz – bu bir bakış açısı meselesi, ve potansiyeller meselesidir. Hangisine bakmak istersin? Hangisine odaklanmak istersin? Fırtınalara mı? O zaman onlar olacaktır. Ya da Üstat İnanılmaz’a mı? Bir insanın, senin, neden Bay İnanılmaz’a odaklanmak istemeyeceğini anlamıyorum. Fırtınalara odaklanmak daha mı eğlenceli? (birisi “Hayır” der) Evet. Evet. Kim hayır dedi? (Adamus’un izleyicilere ateş püsküren gözlerle bakması kahkahalara neden olur)

LİNDA: Suçüstü yakalandın.

ADAMUS: Haklısın. Mantıksal olarak, fırtınalara odaklanmak daha eğlenceli olmamalıydı, ama bunu yine de yapıyorsun. Yine de yapıyorsun. O belli bir enerjiye sahip, seni fırtınalara çeken bir çekime sahip. Ama aynı zamanda masanın üzerinde “Bay İnanılmaz” yazan bir plaket duruyor. Sen sana bakmak istemiyorsun, sen fırtınalara bakmak istiyorsun.

Şöyle garip bir mantık var, “Bay İnanılmaz olduğumu kabul etmeden önce fırtınaları çözümlemeli, temizlemeliyim.” Onun için de sürekli fırtınaları temizliyor ya da sürekli fırtınalarla savaşıyorsun. Sürekli yel değirmenleriyle dövüşüyorsun. Neden? Sen de Üstat İnanılmaz’sın. Ve bizim şimdi gittiğimiz yer burasıdır. Biz bu (BİR SONRAKİ) dizide potansiyellerden ve bunları yaşamınızda nasıl seçeceğinizden söz edeceğiz. Bir şey var…

LİNDA: O (sembol) gömleğinin önünde güzel duruyor.

ADAMUS: Güzel duruyor, evet.

LİNDA: Evet.

ADAMUS: Bu gömleğin değil. Pantolonun önünde belki, ama… (kahkahalar) Başımın üstünde belki, ama… (onu başının üzerinde tutması daha çok kahkahaya neden olur) Hey dostum naaber. Pekâla… Evet. Eh, bu uyuyor.

Böylece, hepinizin sahip olduğu böyle bir bağımlılık var, ve biz bunu temizleyeceğiz, fırtınalara bağımlılık, dramlara, gelişme ihtiyacına, tüm o diğer şeylere bağımlılık. Bizim artık bunlarla işimiz çoktan bitti. Bitmedi mi? Bitmedi mi? (izleyiciler “Evet” ve alkışlarla karşılık verir)

JOE: Teşekkür ederim. Çok, çok teşekkür ederim, Adamus.

ADAMUS: Seninle işim daha bitmedi. (kahkahalar) Gerçekten şunu söylemem gerekir ki, ilk kez, geçenlerde Münich’te yapılan toplantıda bunun kanıtını hissettim, Şambra’nın gerçekten ilerlemeye hazır olduğunu, bu bağımlılıktan kurtulmaya, fırtınalara odaklanmaktan vazgeçmeye hazır olduğunu hissettim. Fırtınalar gerçektir. Kişisel yaşamlarınızdaki fırtınalar ve tüm o diğer şeyler gerçektir. Bu, onları gömmekle ya da reddetmekle ya da üstesinden gelmekle ilgili değildir. Asla onun üstesinden gelemeyeceksiniz. Bu, hangi potansiyeli seçeceğinizle ilgilidir. Bu (BİR SONRAKİ) dizi tümüyle potansiyeller hakkında olacak. Benim potansiyellemekten ve potansiyellerden söz etmemden o kadar sıkılacaksınız ki…. (Adamus kusarmış gibi yapar) isteyeceksiniz. Ama bu önemlidir. Gerçekten öyledir. Bu, bilinçli bir yaratıcı olarak atılacak bir sonraki adımdır, ve o hemen buradadır.

Bu yüzden, ben senin bunu (plaketi) arabanın kontrol panelinin üstüne koymanı, ve sonra eve vardığında da komodinin üstüne yerleştirmeni isterdim, çünkü bu, senin seçebileceğin potansiyellerden biridir. Kötü haber öyküsünü seçmek zorunda değilsin. Bay İnanılmaz’ı seçebilirsin.

Ama seni bırakmadan önce sormam gerekiyor, Bay İnanılmaz olduğunu kabul edebilir misin? Bana yalan söyleme. Bugün bunu bir kere yaptın. Kabul edebilir misin ki…

JOE: Ne olursa olsun.

ADAMUS: Bay İnanılmaz olduğunu kabul edebilir misin?

JOE: Evet.

ADAMUS: Dış dünya sana bir salak olduğunu söylese bile bunu kabul edebilir misin? (kahkahalar) Bunu (dış dünya) hepiniz için yapıyor. Onu, bu şekilde yapsın diye oluşturdunuz. Tüm kanıtları oluşturdunuz – tüm dışsal kanıtları – size onu söylesin diye… o her neyse. Değerli değilsin. Salaksın. Başarısızın tekisin. Yalancısın. Sen, artık her neyse.

Soru şu, bunu gerçekten, gerçekten kabul edebilir misin, yani bu sadece bizimle burada önde duruyorken edilmiş birkaç laf olmasın, bunu gerçekten kabul edebilir misin?

JOE: Evet.

ADAMUS: Ben… yalan söyleme. (kahkahalar) Ben bunu kabul edebilirim. Gerçekten ederim. Ama örnek olarak beni kullanma. Bunu gerçekten kabul edebilir misin?

JOE: Evet! (daha yükse sesle söyler) Evet kabul edebilirim!

ADAMUS: Buna inanmıyorum. (kahkahalar) Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır. Gerçekten inanmıyorum. Buna inanmak istiyorsun. Bunu kabul etmek istiyorsun, ama…

LİNDA: Sana defol git diyebilir mi? (kahkahalar)

ADAMUS: Evet ya, evet, evet. Neredeyse keşke söylese diyeceğim. (yoğun kahkahalar)

JOE: Defol git!

ADAMUS: İşte böyle! Güzel. Şimdi, sadece sana hatırlatmak için – sadece bunu çapalamanı hatırlatmak için – lütfen gözlerini kapat. Gözlerini kapat.

LİNDA: Ben olsam yapmazdım.

ADAMUS: (Adamus, Joe’nun alnına keçeli kalemle bir işaret koyar, kahkahalar) Hepsi bu!! Sadece küçük bir şey… evet, hepsi bu. Pekâla, bu sana hemen burada kendinle yaptığın anlaşmayı hatırlatacak.

JOE: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Bu biraz ilginç görünüyor? Bununla toplumun içine mi çıkacaksın? (Kerri’nin “Hayır!” demesi üzerine kahkahalar) Pekâla, teşekkür ederiz, Bay İnanılmaz.

JOE: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Bay İnanılmaz! (izleyiciler alkışlar)

LİNDA: Alnı, çıkmaz ayın ilk Çarşambasına benzedi.

ADAMUS: Kesinlikle.

LİNDA: Çıkmaz ayın ilk Çarşambası, evet, evet.

ADAMUS: Bir dolu sorunun nereden çıktığını düşünüyorsun?

LİNDA: Alo.

ADAMUS: Pekâla, sonraki. Sırada kim var?

LİNDA: Ay dur. Steven Green’e Bay İnanılmaz olduğunu söylemiştin, ve o, bu açıklamana dayanarak o ödülü yaptı. Yani, teşekkür ederiz, Steven Green.

ADAMUS: Teşekkür ederiz Steven Green. Teşekkür ederiz. (izleyiciler alkışlar)

LİNDA: Sırada kim var? Kolay.

ADAMUS: Ben bir Bayan İnanılmaz ödülü olmadığını farkettim ve…

LİNDA: Buna sonra gelelim. (kahkahalar)

ADAMUS: Pekâla, evet. Şu anda nerede bulunuyorsun, Ricki?

RICKI: Ben çok heyecanlı bir şeyin eşiğindeyim, ve onun ne olduğunu tam olarak bilmemem farketmiyor, çünkü ben sadece… ben onun ne olduğunu keşfetme sürecinde olduğumu biliyorum.

ADAMUS: Bunlardan birini ister miydin? (bir keçeli kalemi gösterir)

RICKI: Hayır. (Adamus güler)

ADAMUS: Eşiğinde. Pekâla. Ne dediğini anlıyorum. Bu ucuz bir mazeret. Gerçekten, hepiniz için. Biliyor musun, bu sanki… bir havuç. Ve biliyorum, hissediyorsun, ama ne zamandır onu hissediyorsun?

RICKI: Bu doğru. Uzun zamandır.

ADAMUS: Uzun zamandır, teşekkür ederim. Biliyor musun, ve aslında bir atılımın, büyük bir atılımın eşiğinde hissetmeye başlamak iyiye işarettir. Gerçekten iyiye işarettir. Bu, uyanış (sürecinde) uzun bir yol kat ettin anlamına gelir, çünkü onu nihayet duyumsayabiliyorsundur. Ama onu eşikte tutmak için insanın kendiyle oynadığı bazı ilginç enerji dinamikleri var.

Eşikte olmak az çok duyusaldır. Öyle değil… pekâla, öyle. (kahkahalar) Şimdi düşünüyorum da, hemen köşeyi dönünce. Neredeyse olmak üzere. Hemen orada. Ve onun orada olması caziptir ve baştan çıkarıcıdır, ve az çok, Kuthumi’nin diyeceği gibi, az çok seksidir. Ama bir süre sonra o enerji az çok sana geri teper, çünkü o zaman depresif olmaya ve enerjisel olarak tükenmeye başlarsın, çünkü o zaman sanki, “İyi güzel de, nerede?” gibi olur. Eh, onu, oralarda bir yerlerde olacak şekilde ve orada kalacak şekilde oluşturmuşsundur, ve o da itaat edecektir. Sen ondaki dinamikleri gerçekten değiştirene kadar itaat edecektir.

Ve Ricki, ve hepiniz, hemen şunu söylemem gerekir ki, eşikte olmaktan düşünce yoluyla çıkamazsınız. Sizi kenarından itmem gerekir. Ya da siz kendinizi kenardan itersiniz. Ama bu iyidir. Iyidir. Eşikte. Ama bugün onu, senin oyununda, Yeni Enerjinle birlikte, ruhunla bütünleşmiş olarak akışta olmaya dönüştürelim. Teşekkür ederiz. Sonraki.

LİNDA: Hazır olduğundan emin misin?

EDITH: Merhaba Adamus.

ADAMUS: Selam Edith.

EDITH: Bu salonda sevinç içinde Ben o Ben’im.

ADAMUS: Evet.

EDITH: Ve bu pekâladır.

ADAMUS: Kesinlikle! Çok parlak. Bir Ödül. Bir Ödül. Bunu gerçekten kastediyor musun?

EDITH: Kesinlikle.

ADAMUS: Güzel. Sana güveniyorum. Sen bana hiç yalan söylemezsin. (bazı gülüşmeler)

LİNDA: Gerçekten mi?

ADAMUS: Evet, teşekkür ederiz. Bir kişiyi daha alalım.

LİNDA: Bir kişi daha mı?

ADAMUS: Bir kişi daha.

LİNDA: Bir bakalım hele… hah, işte. Bu güzel.

7.ŞAMBRA (hanım): Ah, ben potansiyelleri inceliyorum. Onlar bana sürekli geliyorlar. Onları araştırıyorum. Onlara bakıyorum. Onları hissediyorum. Onlarla yolculuk ediyorum. Ve karar veremiyorum.

ADAMUS: Ah!

7.ŞAMBRA: Ah!

ADAMUS: Ah!

7.ŞAMBRA: Ah!

ADAMUS: Ah, bu iyi işte.

7.ŞAMBRA: Ah! Ah!

ADAMUS: Bu çok, çok iyi. Yani, potansiyelleri araştırmak. Ve aslında, bu bir Ödülü hak ediyor diyeceğim. Potansiyelleri araştırmak.

Bazılarınız… her biriniz bunu yapmaktasınız. Bunu rüya halinizde yapıyorsunuz. Bir dolu potansiyel araştırması ya da potansiyelleme olageliyor. Bu yüzden rüyalar şu anda o haldeler. Daha canlı, daha yaşam dolu olma eğilimindeler, ve çok, çok çabuk değişiyorlar, tıpkı televizyonunuzdaki kanalları hızla değiştirmeniz gibi.

Potansiyelleri araştırıyorsun ama şimdi senin değindiğin o önemli kısım, “Hangisini seçeyim?” diyen insan kısmı devreye giriyor. O noktada devreye giren bir şey var – bir dakikaya kadar ondan söz edeceğiz – ve şöyle diyor, “Bu tehlikeli. Neden sadece birini seçeyim ki? Peki ya onu seçersem ve o yanlış olansa?” Ya da şöyle diyen başka bir yanınız devreye girer, “Potansiyelleri sadece araştırmak bile kendi başına çok ödüllendirici, neden gerçekleştirmeli ki?” Neden gerçekleştirmeli? Neden büyük “G”nin peşinden koşmalı? Ve neden gerçekleştirmek gerektiğinin sebebi şudur, çünkü bir süre sonra sadece araştırmak ve seçmemek, kahvaltıda, öğlen ve akşam yemeklerinde hep pamuk helva yemeye benzeyecektir, sanki çok fazla şeker yiyormuş gibi, ve sizi iyi hissettirecektir, ama o – yani poyansiyeller – gerçekleştirilmek, tezahür ettirilmek üzere gelmeyi gereksinir. Ve insanın Bilinç Bedeninin – zihninizin, fiziksel bedeninizin – hayatta kalabilmesi için bu tezahüre, bu gerçekleşmeye sahip olması gerekir. Buraya getirilmeyi gereksinir, aksi takdirde garip bir farklı dengesizlik haline düşersiniz. İlle de zihinsel değil, ama az çok enerjisel bir dengesizliğe. Böylece, tekrarlıyorum, bunu bugün konuşacağız. Galiba bugün çok şeyden söz edeceğiz.

Pekâla, derin bir nefes alalım. Bir sonraki adıma geçelim.

Zihin

Geçen gün İnternet ortamınızla, Şambra’yla ve dünyanın her tarafındaki başka kişilerle bir deney yaptık. Bu, aslında onu burada – burada bu Şaud’da – gerçekleştirmeden önce yapmak istediğim bir deneydi. Bu zihinle ilgiliydi, ve şu anda – şu anda – her birinizin çok güzel ama bazen de kafa karıştırıcı biçimde deneyimlediği şeylerden biri de, zihninizin ötesine geçmektir. Ve bu zor bir şeydir.

O İnternet programında radyoda söylediğim gibi, zihin büyük ölçüde programlanmıştır. Herşeyden önce, zihin programlanmaya son derece elverişlidir. Çok, birçok yaşamdır büyük ölçüde programlanmıştır – çok, birçok yaşamdır – zihni programlama, zorla kabul ettirme (beyin yıkama), sürekli bilgi ve ayarlama ve kural yüklemeler olmaktadır.

Zihin, kitle bilincine bağlanmıştı. Kitle bilinci, büyük ölçüde, insanların zihinsel aktivitelerini manipüle ve idare etmekten ve onlara hükmedip yönetmekten başka bir şey yapmaz. Kitle bilinci.

Şimdi, siz belki kitle bilincini daha muazzam bir şeymiş gibi düşünüyorsunuz. Şu anda kitle bilinci öyle bir şekilde çalışıyor ki, dokunaçları, Dünya’daki her bir insanla bağlantısı olan her bir insanı kapsıyor, aslında şimdi ET’ler ve melekler ona sızmış durumda, ve onun için de kontrol, manipülasyon çok yoğun bir halde.

İnsanlar, eh, hipnotize haldeler, kesinlikle hipnotize halde, ve her biriniz bunu biliyor ve hissediyorsunuz. Yıllardır ona başkaldıran bir yanınız var. Bu yaşamda buraya, Dünya’ya geldiğinizden beri buna başkaldıran önemli bir parçanız var. Bu, çok, birçok yaşam boyunca sürdü.

Ama yıllar önce Tobias, kitle bilincini salıvermekten söz etti, böylece siz, bunu gerçekleştirmeye başlayacak mekanikleri harekete geçirdiniz. Belli bir noktaya kadar gelirsiniz, ancak daha fazlası olması gerekiyor – bu tam doğru kelime değil –  ama atılgan, daha kararlı (olmak), o kitle bilincinden çıkmak ve kendi zihin kilidinizi açmak için daha fazla seçim (yapmak gerekiyor). Kendi zihin kilidiniz. Geçen gece bir örnek verdim. Bu bir kısır ikilem.

İşte örnek – kısır ikilemin ne olduğunu bilmiyorsanız – geçen gece kullandığım örnek. Bir binada çalışıyorsunuz, diyelim ki 20 katlı bir bina, çok güvenli, çok, çok az penceresi var. Binadaki herşey kontrol ediliyor, havaakışından enerji akışına, suya, binaya giriş çıkışlara kadar. (Duraklama, Adamus salonun arka tarafındaki yiyeceklerin tadına bakar) Hmmm… ilginç… Şambra çok ilginç şeyler yiyor. Bu bir yargı değil, sadece (öksürür) gözlemliyorum.

LİNDA: Sen az önce ne yedin?

ADAMUS: Abur cubur. (kahkahalar) İğrenç bir sıvıyla onu mideye indiriyorum. (köpüren bir içecekten içmesi üzerine yoğun kahkahalar) Günün birinde Dünya’ya gelmeyi dört gözle bekliyorum. (kahkahalar)

Böylece, bu son derece güvenli binada çalışıyorsunuz. Herşey fazlasıyla izleniyor, binayla ilgili herşey, ve siz binadan çıkmak istiyorsunuz. Binayı terk etmek istiyorsunuz, çünkü, bilirsiniz işte, kim 7/24 bir binada kalmak ister ki? Dışarı çıkmak ve en azından parkta bir yürüyüş yapıp  etrafta olan biteni görmek istiyorsunuz, çünkü o binada aldığınız, size verilen her bilginin – İnternet’iniz ya da başka medyalar aracılığıyla ulaştığınız bilgilerin – fazlasıyla kontrol edildiğini, fazlasıyla düzenlendiğini, ayarlandığını da biliyorsunuz. Bir parçanız gerçekten çıkmak istiyor, binayı gerçekten terk etmek istiyor.

Böylece, diğer insanlara sormaya başlıyorsunuz, “Nasıl dışarı çıkıyorsunuz?” Onlar da diyor ki, “Ha, kolay, gibi gibi. Bu binadan çıkışını sağlayacak bir paso almak için caddenin karşı tarafındaki binaya gitmen gerek.” (duraklama) Şu anda kahkahayı patlatmanız gerekirdi. (kahkahalar)

LİNDA: Biraz daha abur cubur ya da bir yudum içki ister miydin?

ADAMUS: İşte bu, ruhsal kısır ikilemdir, zihinsel-ruhsal kısır ikilem. Bu kısıtlamanın içinden çıkmak için yolunuzu bulmaya çalışıyorsunuz. Hepsi zihinde ortalanmış. Siz ondan çıkmaya çalışıyorsunuz. Dışarda başka bir şeyin olduğunu biliyorsunuz. Başka boyutların hemen burada – hemen burada – tüm çevrenizde olduğunu biliyorsunuz. Bunu biliyorsunuz. Buna inanmak istiyorsunuz. Onaylamalar deniyorsunuz, ve bir halta yaramıyorlar. Onaylamalar zihinseldir. Onaylamalar ve tüm şu diğer şeyler – geçen gece bununla ilgili konuştum ve şimdilik nefret dolu herhangi bir eposta almadım – ama tüm o küçük törenler (seremoniler) ve tüm o onaylamalar ve o monoton sesle yapılan tekrarlar ve tüm bu şeyler, bunlar öylesine kahrolası zihinsel ki. Bir şaka! Size yapılan bir şaka. Kristalleri belli bir şekilde uyumlarsanız, yıldızlar sıralandığında gidip dışarda durursanız, ya da her ne oluyorsa – bu büyük bir kahrolası şaka. Bunda ruhsal (spiritüel) olan hiçbir şey yok. Zihinseldir. Ruhsalmış gibi davranan zihindir, siz de bunu yiyorsunuz. Lanet olsun, bunların birçoğunu siz yarattınız! (Adamus güler) Gülmüyor musunuz? (izleyiciler vazife icabı gülerler)

LİNDA: Bir (gülün-susun) tabelası edinelim mi?

ADAMUS: Bir tabelaya ihtiyacımız var.

LİNDA: Ben bir tabela bulurum.

ADAMUS: En azından online olan dinleyicilerin benim biraz…

LİNDA: Yaa, tabii, tabii. Sana bir tabela buluruz.

ADAMUS: İşte böyle. Bu bina zihninizin simgesidir: son derece düzenlenmiş, içerden ve dışardan büyük ölçüde kuşatılmış, fazlasıyla yönetilmiş. Dışarıda bir yerlerdeki kötü güçler tarafından değil, sadece bu gezegen üzerinde meydana gelmiş olan ve birbirini izleyen olaylar tarafından. Aslında bu kitle bilincini kimse kontrol etmiyor. Sadece siz kendi beyninizi kontrol ediyorsunuz, ama bu zihin kilidinden çıkmaya çalışıyorsunuz. Bu zihin hapishanesinden, yine zihnin araçlarını kullanarak çıkmaya çalışıyorsunuz. Ve az önce, o şeyin neredeyse geldiğini hissetmekten, ve eşikte olmaktan söz etmeniz de başka bir zihin oyunudur. Zihin buna hızla uyumlanır ve, “Hadi hep eşikte kalalım” der. Vaay! Zihin hâlâ kontrolü elinde tutuyor.

Düşünmek, potansiyelleri yalnızca araştırmak ve Dünya’ya getirmemek – hepsi zihinsel şeyler. Hepsi zihinsel şeyler. Siz zihnin kendisinin yarattığı araçları kullanarak zihinden çıkmaya ya da zihni aşmaya çalışıyorsunuz. Ve bunu yapamazsınız. Bu araçlar öylesine akıllıca yaratılmıştır ki, sizi sadece daha derine gömerler. Sizi asla çıkarmayacaklardır. Sadece daha derine gömeceklerdir.

Yani numerolojiyi abartmaya başladığınızda – kutsal numerolojiniz ne… kutsal numerolojiniz birdir. Bir! Siz! Sadece siz. Olan tek kahrolası kutsal rakkam budur! (kahkahalar) Ben başka bir kelime söyleyecektim, ama hayır, Cauldre onlardan hoşlanmıyor. Ben bo…  dediğimde kötü epostalar alıyor, hm, başka kelimeler (kullanılacak).

Pekâla, ama zihniniz bir şakadır, çünkü şimdi sizi kıskıvrak bağlamıştır. Tüm o (oyunları oynar), kutsal numerolojin nedir? Üzgünüm ama – astrolojin nedir? Astrolojinin bir değeri vardır – Saint Germain olduğum hayatımda ben astroloji öğretmeniydim – bir dereceye kadar, ama şu anda insanlar çoğu zaman onu kötüye kullanıyorlar ve yanlış kullanıyorlar, ve bu onların zihinleridir. Onların zihinleri. Onun, şu zihin hapishanesinden çıkmak için, özgürleşmek için bir araç olduğunu düşünüyorlar. Oysa zihin gülüyor, “Ben seninle kalacağım bebeğim. Çıkmayacaksın. Hiçbir yere gitmiyorsun” diyor. Ve – bakın, onun ne olduğu farketmez, ben belirli bir şeyi kastetmiyorum – ama bir noktada zihin oraya girer, onu ele geçirir, manipüle eder, ve onu, daha da derine gömmek için kullanır.

O filmi gördünüz – eminim birçoğunuz görmüştür, sizin filminiz o – Matrix miydi? Matrix – çok, çok sembolikti, bu ileri geri (gidip gelmeleri), bu yapılanmayı, bu yanılgıyı, sanrıyı simgeliyordu.

Yani bir noktada soru şu… bu arada, zihinde yanlış olan bir şey yok. O bu şekilde programlanmış ve manipüle edilmişti. Özünde yanlış olan hiçbir şey yok. O inanılmazdır. Harikadır.

Böylece soru şu oluyor, onu nasıl aşarsınız? Nasıl…  kim söyleyecek?

KATHLEEN: Nefes almak!

ADAMUS: Nefes almak. Bu mükemmel bir başlangıç. Teşekkür ederiz, Kathleen. İnanılmaz bir ilerleme. İnanılmaz. İnanılmaz. Senin için “Bayan İnanılmaz” (ödülüne) ihtiyacımız var.

KATHLEEN: Aa, teşekkür ederim.

ADAMUS: Evet, evet. Onu senin için bulacağız.

KATHLEEN: Tamam.

ADAMUS: Şu anda onu sipariş ettim.

KATHLEEN: Tamam.

ADAMUS: Güzel. (kahkahalar) Şu anda üzerinde çalışılıyor.

Pekâla, nasıl… diyelim ki zihindesiniz. Şimdi, açıkçası, siz aynı zamanda tümüyle zihin değilsinizdir, çünkü bir parçanız – buna her ne demek isterseniz – ama ben ona ‘Ben’im’, ‘gerçek siz’ diyorum. Gerçek siz. O bunun doğru olmadığını biliyor. Ve herşeyden de çok, bu oyundan bıkmış durumda. Çıkmak istiyor. Patlamak istiyor. Özgür olmak istiyor.

Ama zihne, sizin üzerinizde fazlasıyla hakimiyet kurmasına izin verilmiş. Tekrarlıyorum, onu suçlamayın, o size sadece dinamikleri söylüyor. Peki ne yaparsınız?

ŞAMBRA: Oynamak.

ADAMUS: Oynamak.

KERRI: Tonlama. İçmek.

ADAMUS: İçmek. İçmek. (başkalarının da “içmek” demesi üzerine kahkahalar yükselir) Evet.

ŞAMBRA: Şarkı söylemek.

ADAMUS: Şarkı söylemek.

LİNDA: Kerri bunun için bir Ödül hak ediyor mu?

ADAMUS: Hangisi için?

LİNDA: İçmek.

ADAMUS: Ha, salonda birkaç içkici vardı. Onun için, evet, hepsine birer Ödül.

LİNDA: O kadar çok Ödülüm yok. Hadi ama!

ADAMUS: Evet, evet.

ŞAMBRA (hanım): Yaratmak.

LİNDA: Ne?

ADAMUS: Ödüller… evet.

LİNDA: Hey Allah’ım. Elimizde kalmayacak.

ŞAMBRA: Yaratmak.

ŞAMBRA: Adanmak.

ADAMUS: Hepsi güzel yanıtlar. Hepsi güzel yanıtlar.

ŞAMBRA: Güvenmek.

ŞAMBRA: Kalbini dinlemek.

ADAMUS: Kalbini dinlemek. Kesinlikle. Bunların her biri güzel bir yanıt. Daha bir tane bile kötü yanıt duymadım, ve gerekirse oraya uçarak gelirim. (kahkahalar)

LİNDA: Burada, mikrofonda biri var.

ADAMUS: Evet.

STEVEN: Linda bana mikrofonu uzatıverdi. Neden bilmiyorum.

ADAMUS: Evet. Bu gruba enginliğini – ya da sövgülerini – sunasın diye.

STEVEN: Şimdi nerede bulunuyorum?

ADAMUS: Hayır, hayır, hayır. (kahkahalar) Steven, bundan sonra önde oturacaksın. Zihin dolanıp duruyor. Bu pekâladır. Bunun için ilaçlarımız var. (kahkahalar)

LİNDA: Soru ne?

ADAMUS: Soru şu, kişi zihnindeyse, zihninden nasıl çıkar?

ŞAMBRA: Seçim yapar.

ŞAMBRA: Deneyim.

ADAMUS: Seçim. Hepsi güzel, hepsi güzel.

LİNDA: Burada mikrofonlarımız var! Burada mikrofonlarımız var!

ADAMUS: Seçim yapmak, deneyimlemek.

ŞAMBRA (erkek): Zihni yormakla, tüketmekle.

ADAMUS: Ne?! Bu aslında… aslında, bu kötü bir yanıt, ve çok iyi bir yanıt. Aslında gerçekten, gerçekten kötü bir öğüt. Ama bil bakalım ne oluyor? Sen bunu yapıyorsun. Bunu yapıyorsun. Ama sen artık bunu yapma. Linda’ya mikrofonu geri ver. Başka da bir şey söylemeni istemiyorum. (kahkahalar)

Sen aslında – sen bunun için bir Ödül almalısın. Evet ya.

LİNDA: Kötü bir yanıt için Ödül mü. Bunu sevdim!

ADAMUS: Evet kötü bir yanıttı – zihni yormak, tüketmek – ama aslında gerçekten çok doğruydu.

Pekâla, insan deneyiminin kısıtlamalarını aşmak isteyen bir insan  ne yapar?

ŞAMBRA: Zamanı yok eder.

ADAMUS: Tüke.. hayır, gerçekte ne yaparlar? Bu güzel bir yanıt, ama ne… hayır, hayır. Yanıtı şimdi ben veriyorum.

LİNDA: Scott’un bir…

ADAMUS: Yanıtı ben veriyorum.

LİNDA: Ha sen… ha, sana da bir Ödül vermem gerekiyor mu? (kahkahalar)

ADAMUS: Hayır. Ben kendimin ödülüyüm. (kahkahalar ve alkışlar) Ve her biriniz de öyle olmalısınız.

Pekâla, şimdi bu gerçekten güzel. Gerçekten güzel, çünkü genellikle olan şudur, o şeyin, adına her ne demek isterseniz, ama uyanış değil, dinamiklerine girdiğinizde, özgürleşme zamanı olduğunu bilirsiniz, zihin sınırlılık halini almıştır. Ve zihne kızamazsınız, ama o kısıtlılıktır. Çok kısıtlı yapay bir gerçekliği yaratan odur.

Ben’im, kalp, adına her ne demek istiyorsanız, oralarda bir yerlerde başka bir şeyin olduğunu bilir, ve şimdi böyle bir ikilem türüne düşmüş… Bizimle kalacak mısın? (Bir an için kapıdan çıkan Linda’ya söyler)

LİNDA: Dışarısı gerçekten güzel. (kahkahalar)

ADAMUS: O bu ikileme düşecektir, ve şimdi sürekli bir ileri bir geri giden savaşın içindesinizdir. Bu muazzam enerji tüketir.

Ama sık sık olan şudur, ve mesela Buda, Siddhartha’yla ilgili verdiğim örnekte de, o sürekli, zihni redderse, bedeni redderse, ruhun öne çıkacağını sandı. Kötü bir öğüt. Gerçekten kötü bir öğüt.

Eğer ıstırap içindeyseniz, ruhunuz neden öne çıkmak ya da tanrısallığınız neden içinize gelmek istesin ki? Bedeniniz acı içindeyse, eğer… Bazen neredeyse kulaklarınızdan duman çıkacakmış gibi oluyor, çünkü çok düşünüyorsunuz. Ama siz donanımları yakmaya çalışıyorsunuz. Donanımları yakmanın, bedeni harab etmenin, size birdenbire yeni bir beden sağlayacağını mı düşünüyorsunuz? Kesinlikle hayır. Size ölümü getirir. Eh, sonunda bu size yeni bir beden sağlayacaktır ama, pek de değil. O az çok aynı eski beden, sadece yeniden doğmuş olacaktır, ve siz aynı sorunlara sahip olacaksınız – aynı zihinsel sorunlara.

Yani aslında olan budur, yakmak, temelde zihni yok etmenin yolu budur diye düşünmek. Bunu yapmak zorunda değilsiniz. Bunu yapmak zorunda değilsiniz. Zihin düşmanınız değildir. Gerçekten değildir. Çok güzel bir araçtır, düşmanınız değil.

Zihinden Nasıl Çıkılır

Eh, tüm yapmanız gereken – tüm yapmamız gereken – ve ben bunu hemen şimdi yapmak isterim, ama bu kez geçen gece yaptığımız gibi İnternet’i kapatmamız gerekmeyecek. Elektronik aletlerin devre dışı kalmasına neden olmamız gerekmiyor, çünkü bunu çok yumuşak bir biçimde yapacağız.

Bu o kadar basit ki, aynı anda hem ağlamak hem de gülmek istiyorum. Bu o kadar basit ki, sizinle şöyle bir bahse gireceğim: zihniniz devreye girip, “Hm, hiç sanmıyorum. O bunu yapıyor… (ama) bu bana göre değil. Bunun benim için daha zor olması gerekiyor. Benim için bunun daha… onsekiz yaşamdır spiritüelliği inceliyorum, bu yüzden gerçekten daha karmaşık bir yanıtım olmalı” diyecek, çünkü bu herhalde gerçekleştirdiğiniz tüm o yorucu, sıkı çalışmayı, o ıstırabın büyük bir bölümünü, o arayışlarınızın büyük bir bölümünü yok edecektir. Bu gerçekten basittir. Hazır mısınız? (Şambra, “Evet” “Tamam” der) Tamam.

Bu, mutlak kabuldür. Hepsi bu. Mutlak kabul. Üzerinde düşünmeyin.

(duraklama)

Görüyor musunuz? Mücadele ediyorsunuz. Diyorsunuz ki, “Ama bir dakika. Peki bu nasıl iş görecek? Adamus, şunun bir çizimini yapar mısın? Şuraya bir akış şeması çizer misin, bilirsin işte, mutlak kabulü şurada gösteren ve sonra oraya geçen…” Bu, düşünmektir.

Mutlak kabul. Ben’im budur. Yaşamın nefesi budur.

Mutlak kabul – neyin? Herşeyin. Herşeyin. Bunu yapılandırmaya ve kalıba ve, bilirsiniz işte, 12-adımlık bir programa sokmaya  başlamayın. Bu şu anda sizin içindir, mutlak kabul. Vay. Vay, mutlak kabul. Bu kolay (bir çözüm), öyle değil mi? Ya da zor. Hangi potansiyeli seçmek istersiniz? (Şambra, “Kolayı” der) Kolayı. Şimdi bana öyle diyorsunuz ama, yarın sabah uyandığımızda, bu neye benzeyecek acaba?

“Kolay” diyorsunuz, ama bazen, bilinçli bir seçim yapmadığınız için, “Kolay ya” dediğiniz ve sonra da ondan uzaklaştığınız için, tüm o eski kontroller yeniden devreye giriyor, tüm o eski yollar, biçimler devreye giriyor, ve ardından, bir sonraki ay şöyle diyeceksiniz, “O kadar da kolay değildi. Aslında bayağı zordu. Bir dolu fırtınaya yakalandım. Tüm o şeylerden geçtim.” Bu gerçekten kolay olabilir. Sadece kabul.

Kabul vermede olan şudur, zihin… üzerinde duracağım bir şey istiyorum. Gerçekten şöyle uzun… Linda getiriyor…hah, işte. Bu aslında o kadar yüksek değil. (bir iskemlenin üzerine çıkar)

Zihin, kabul vermede çok zorlanır. Kabule programlanmamıştır. Sürekli analiz etmeye programlanmıştır, ve yargılamaya programlanmıştır, ve o garip akılcı yollarını dramlarla ve duyguyla ifade etmeye programlanmıştır. Kabulle ne yapacağını gerçekten bilmez. Gerçekten bilmez.

Bu yüzden, ben kabul dediğim zaman, zihin de o büyük soru işaretini yaratır. Kabul nedir? Bunun için gerçekten söze gerek var mı?  Bunu gerçekten anlamanız gerekir mi?  Gelecek altı ay boyunca alıştırmasını yapacağınız bir kabul programına ihtiyacınız var mı? Böyle bir program yaratabilirdik! Karşılığında çok para alabilirdik. Bir kabul workshopu (atölye çalışması) yapmayı gerçekten isterdim. Beş milyon dolar, garantili kabul. Bu sözde komikti.

Hayır! Bunların hiçbirine ihtiyacınız yok. Zihin, dokunaçlarıyla kabulü nasıl kuşatacağını bilmez. Peki o zaman ne olur? Baypas eder, yanından geçer. Zihin sadece bir an için bir ‘ha’ der. Sadece “Ha?” – ve onu baypas eder. O  (kabul) da doğrudan kalbe gider, doğrudan Ben’im’e, doğrudan Siz’e. Mutlak kabul. (Adamus parmağını şaklatır) İşte anında zihninizden çıktınız.

Ve bunu gerçekleştirdiğiniz anda kim aslında bayram eder, biliyor musunuz?

DAVID: Zihniniz.

ADAMUS: Zihniniz. Teşekkür ederiz. David’e bir ödül.

DAVID: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Biz teşekkür ederiz. Bugün elindeki ödülleri bitireceğiz. Sonra şöyle güzel, gerçek altın olanlardan edineceğiz.

LİNDA: Evet, vay, tabii.

ADAMUS: Böylece, evet, zihin bayram eder. Gerçekten eder. Sizin o seçimi yapıp öteye geçmenize hem gereksinimi vardı, hem de bunu istiyordu. Ve şimdi zihnin ötesine geçmenin o küçücük zerresi, bunun o minicik örneği, şimdi zihnin Bayrağı olur. O küçücük zerre.

Hadi bunu birlikte yapalım. Aandrah, buraya gelip de bir iki dakika kadar kabul nefesi yapar mısın? Hadi bunu birlikte yapalım.

AANDRAH: Tamam! Hazır olun.

Alacak mısınız? Kabul edecek misiniz? Gelin. Bedeninize yerleşin. Burada olun.

Sizi şimdi çok derin nefesler almaya davet ediyorum. Bunu alacak mısınız? Onun (Adamus’un) size sunduklarının hepsini kabul edecek misiniz?

Nefes alın. Nefes alın. Sadece kendiniz için. Derin, derin nefesler alın.

Alın. Alın ve bu nefesi, bu duyarlı, zarif nefesi kabul etmeye cesaret edin. Hissedin. Bedeninize akıyor, ve bedeniniz eriyor, gevşiyor, alıyor. Bu nefesi, bu armağanı kabul edin. Bu duyarlı, zarif bir armağan.

Nefes alın. Sadece kendiniz için nefes alın. Sadece kendiniz için.

Derin nefesler. Nefesin yavaşladığını, karnınıza doğru derinlere indiğini hissedin. İzin verin omuzlarınız gevşesin. Aşağıya akın, aşağıya, o parlak siz’in almayı beklediği özünüze akın.

Nefes alın. Derin nefesler alın. Derin nefesler alın.

ADAMUS: Teşekkür ederiz. Ve, sevgili Şambra, bu bir vaay ânıdır. Vaay. (nefes sırasında tahtaya “VAAY” yazmıştır) Tüm gereken, küçük bir kabul, biraz onu nefesle içinize almaktı ve işte – her biriniz –  her biriniz zihnin ötesine geçmenin bu küçük örneğini, bu küçük çekirdeğini ya da bu küçük zerresini yarattınız.

Sizi etkilemesi gerekmiyor. Elektriği kesmesi ya da bizi İnternet’ten kopartması ya da buna benzer bir şeyler yapması gerekmiyor. Zihnin ötesine geçmenin, Bilinç Bedeni’nin tümünde – sizin Bilinç Bedeninizin tümünde – olmanın bu küçücük örneği, şimdi zihninize o modeli ya da Bayrağı sağlıyor. Ve zihniniz diyor ki, “Nihayet.” Kendinizi özgürleştirdiniz. Zihninizi, o katı tutunmasından özgürleştirdiniz.

Bir dakikaya kadar sözünü edeceğimiz birkaç şeyin dışında şimdi hiçbir şey yapmanız gerekmiyor, gerçekten. Herhangi bir şeyi manipüle etmeniz gerekmiyor. Herhangi bir şey yapmanız gerekmiyor. Bu sadece, vaay, ve o şimdi olacaktır. Ve inanılmaz olan da budur. Ve bunu kabul edebilirseniz ve sürecin/işlemin başladığını kabul edebilirseniz – biz sadece küçük basit bir nefes aldık, süreç başladı şimdi – işte o zaman zihnin ötesine geçersiniz. Ve bunun üzerinde çalışmanız gerekmiyor, ve bu ıstıraplı da olmayacaktır. Beyninizi patlamak zorunda kalmayacaksınız. Evet, yaşamınızdaki şeyler değişecek, ama onları sevinçle karşılayın. Onları kabul edin. Bu inanılmazdır. Ve gideceğimiz yerde buna ihtiyacınız olacak.

Hızlı Bir Gözden Geçirme

Pekâla, hızlı bir gözden geçirme, hızlı bir hatırlatma yapalım. Son dizimizde – Üstatlık-Yüksek Lisans Dizisi – nereden geldiğinizi anlamanıza yardımcı olmak amacıyla, ama aynı zamanda, tabi bunu yapmayı seçerseniz, başkalarına rehberlik etmede de size yardımcı olmak amacıyla, uyanış hakkında epeyce konuştuk. Çoğunuz öyle ya da böyle bu rehberliği yapacak. Bunun derslerle ya da kelimelerle olması gerekmiyor. Sanat yoluyla, tiyatro yoluyla, bilim ve matematik ve tüm o diğer şeyler yoluyla olabilir.

Böylece biz size bir anlayış sunduk. Dalga biçimlerinden söz ettik. Ben şunu hızlı hızlı yapayım ki sizi sıkmayalım (Adamus dalga biçimlerini çizer), ama biz, tanrısal dalga biçiminizle insan dalga biçiminizin binlerce asır gibi görünen bir zamandır birbirleriyle sürekli bir gel git halinde olduklarından söz ettik. Yaklaşırlar; ayrılırlar. Bu, yaşamınızdaki birçok döngüyü açıklar, ve o döngüler farklı modellerde, kalıplarda meydana gelir, ama günlerden ya da aylardan ya da  bazen yıllardan oluşan döngüler halinde olurlar, ve bazen de döngü içinde döngülerden oluşurlar, ama farketmez, eder mi.

Siz insan ve tanrısal dalga biçimiyle gel git halindeydiniz. Sonra bu dalga biçimlerinin nihayet hemen şurada kesiştiği bir noktaya gelirsiniz. “X” noktasına, uyanış noktasına. Son Şaud’larımızın birkaçında bu bölgenin (“X”den önceki bölge), hepinizin içinden geçtiği buradaki bu dönemin, yapılanmayı yıkmak olduğundan söz ettik. Siz, ilerlemenize hazırlık yapmak amacıyla kendinizi, yapılanmalarınızı yıkıyorsunuz.

Yapılanmayı yıkmak neredeyse olmak zorundadır. Onu atlatmak çok zordur. Aksi halde, yani kendinizi, yapılanmalarınızı yıkmazsanız, o yeni gelişmiş siz için alan yaratmamış olursunuz. Nasıldı o deyim, yepyeni giysiler içindeki o eski fahişe gibi, siz de o eski sizi peşinizden sürükler getirirsiniz.

LİNDA: Güzel. (kahkahalar)

ADAMUS: Çok açık ve net. Çok açık ve net. Böylece o yapılanmayı yıkma döneminden geçersiniz, ki bu çoğunuz için gerçekten de zorludur – işinizi, ilişkinizi kaybetmek, veçhelerinizle mücadeleler, zihninizle, kendinizle mücadeleler. Ama kendinizin bazı özsel enerjilerine geri dönebilmeniz için yapılanmayı yıkmak önemliydi.

Hâlâ yapılanmayı yıkmanın arta kalan etkilerini yaşıyorsunuz, ve onu bazı zamanlarda hâlâ hissediyorsunuz, ama bu bir sonraki bölgeye – o sessiz bölgeye (“X” çevresindeki bölgeyi gösterir) giriyorsunuz. Bu “X” noktasına kaydığınızda herşey gerçekten sessizleşir. Çok sessizleşir, bazen sinir bozacak kadar sessizleşir. Dramlara bağımlı olanlarınız için, sürekli bir dolu şeyin olup bitmesinden hoşlananlarınız için, şöyle olacak, “Hani, kargaşalar nerde? Hani, dramlar nerde?” Bu çok sinir bozucudur, ve sonra, bazı dramların olmasını garanti edecek şeyi yaparsınız. Dersiniz ki, “Neyi yanlış yapıyorum?”

Sadece sessiz olduğu için, (dersiniz ki), “Bir şeyleri yanlış yapıyor olmalıyım. Ayakkabının diğer teki düşmek üzere. Biliyorum. Daha önceleri sessizliğe eriştiğimde herşey çıldırdı.” Evet, çünkü onu bu şekilde yaratıyorsunuz. Sizdeki bir şey, sessizlikten hoşlanmıyor.

Sessizlik kuşağına giriyor ve onunla başa çıkmada zorlanıyorsunuz, ama yine de onda gerçekten harika olan bir şey vardır. Sanki artık farketmiyordur. Birçoğunuz bunu deneyimledi. Farketmez. Farketmez.

Dramların gerçekten abur cuburumsu duygusal bir yiyecek  olduğunu anlamaya başlarsınız. Dramlardan sıkılmışsınızdır. Onun sizi tükettiğini hissediyor, ama oralarda bir yerlerde başka neler olduğunu da bilmiyorsunuzdur. Bir anlamda, eski dramların yerine sadece yeni ve geliştirilmiş dramlar koyuyorsunuzdur, ama sessizlik kuşağında, hiçbir dramın olmama eğilimi vardır. İşte çoğunuz buradaydınız.

Evet, hâlâ yapılanmayı yıkmanın bazı eski etkileri. Şimdi, bu grubun bilincini temel alarak gittiğimiz yer – aslında sizin olduğunuz yer, sadece gittiğimiz yer değil de şu anda bulunduğunuz yer – biz bir sonraki adıma geçiyoruz. Bir sonraki kuşağa, bölgeye giriyoruz. Bu, zihnin o eski sınırlılığını aşmak için kendinize izin vermeyi gerektiriyor.

Zihin herhalde sizin en uyumlanabilir, programlanabilir ve aslında esnek ve inanılmaz parçanızdır. Meleklerin – meleksel varlıkların – zihinleri yoktur. Onun için de bir zihnin ne kadar parlak olduğunu gerçekten anlamıyorlar.

Siz şimdi zihinle ve ruhla ve bedenle ve gnost’la ve veçhelerle ve diğer herşeyle birlikte bir Bilinç Bedenisiniz. Bu gerçekten oldukça inanılmazdır. Sahip olduğunuz şeye sahip olabilmek için öldürmeye hazır, insan-olmayan, fiziksel-olmayan varlıklar var – gerçekten, yapabilseler (yaparlardı). Çok şükür ki yapamıyorlar, onun yerine manipüle ediyorlar. Onlar işte bunu istiyorlar.

Şunu hayal edebilir misiniz? Bir an için hayal edin: bir meleksiniz, hiç Dünya’ya gelmediniz. Ama şu belli belirsiz meleksi varlık benliğinden daha fazlasına sahip olmayı derinlemesine düşündüğünüzü (tefekkür ettiğinizi) hayal edin; çok… sanki… düş ürünü gibi, sanırım bu doğru kelime; (şunu hayal ediyorsunuz) bir zihinle bütünleşmek; fiziksel biçim edinme becerisi; ve nihayet bir seçim doğrultusunda fiziksel biçimin içinde ya da dışında olabilme becerisi. Bunu deneyimlemek gerekir. Gerçekten önce onun içine girmek gerekir.

Onlar bunu istiyorlar. İstiyorlar, çünkü bu bir tür tamamlanmadır. Bir tür – onlar öyle hissediyorlar – ilerlemiş varlık halidir. Onun için insanların bu ET’ler, bu yabancı varlıklar, ve ileri uygarlıklar hakkındaki konuşmalarını duyduğumda gülesim geliyor. Fiziksel forma girip de bir zihin edinene kadar, ve buraya, Dünya’ya gelip de Ben’im’i ya da Tanrı-benliğini bütünleştirmeyi öğrenene kadar, hiçbir yerde daha ileri bir biçim yoktur. Hiçbir yerde. O sadece bir tutam zihinsel çöptür.

İleri bir uygarlıktan geldiğini söyleyen bir varlık – ben bundan son derece kuşku duyarım, ve (inanın) biraz etrafta dolandım. Bilinçli bir insandan daha ileri hiçbir şeye rastlamadım, çünkü siz bedene, zihne, ruha sahipsiniz; çünkü siz şu anda bunlarla nasıl çalışmak istediğinizi seçmeyi öğreniyorsunuz. Fiziksel mi olmak istiyorsunuz yoksa fiziksel-olmayan mı? Anlaşılabilmek için akılcı olmayı talep eden bir şey için bir an zihinsel mi olmak istiyorsunuz, yoksa tanrısal mı olmak? Peki bunların hepsinin bir karışımına ne dersiniz? İşte bu, tüm yaratımdaki en ileri canlı türüdür ve yalnızca burada, Dünya’da bulunabilir ve buna sadece doğum yoluyla Dünya üzerinde birçok yaşamın deneyimlenmesiyle sahip olunabilir.

Ohhh! Sanırım hemen bu noktada kesmeliydim! Ama bunu yapmayacağım, çünkü şimdi öteye geçebilelim diye konuşmak istiyorum. Peki ne olur? İlginç bir şey olur. Bazılarınız son zamanlarda bununla ilgili küçük bir ipucuna ya da hisse sahip oldu. Diğerleriniz ise şimdilerde bunu gerçekleştirmeye başladı.

“X”den Sonrası

Ben size aylardır, ruhla tanrısallığın en sonunda “X” noktasında kesiştiği ve sonra da içeri dışarı zikzaklar çizdiği bu fazlasıyla lineer ve yatay çizimi gösterip duruyorum. Onlar artık ayrı değiller. Onlar artık gel git halinde akmıyorlar; onlar şimdi birbirleriyle birbirleri arasında dokuma yapıyorlar. Bunun önemli olmasının tek sebebi, şimdi insan ile tanrısallığın bu güzel dokumada birlikte olması, birlikte gitmesi, asla, asla, asla bir daha ayrılmayacak olmalarıdır. Asla. Bunu iptal edemezsiniz. Geri geri gidemezsiniz, deneseniz bile.

Böylece ben bunu çok yatay bir biçimde gösterdim. “X” kuşağının derinliklerine girdikçe ve çıkmaya başladığımızda olan şudur, yatay olan… (Adamus kesişen dikey dalga biçimleri çizer) o, sizin dikey diyeceğiniz hale dönüşür. Bu biraz neye benziyor? (Bir Şambra, “DNA” der) Kesinlikle! Kesinlikle DNA’ya benzer, çünkü sonuçta DNA, tanrısal bir eylemin fiziksel kalıbıdır.

Bu bedeninizde iplikçik (sarmal) olarak görünür. Bu arada, iki taneden de fazladır. Çok vardır. Çok vardır. Bir zamanlar 12 tane olduğu biliniyordu, ve sonra, bazılarınızın bildiği gibi, erille dişilin birleşmesiyle 13üncü ortaya çıktı. Bazılarınız şu anda 15, 16, 17 farklı iplikçik taşıyorsunuz, bazısı daha aktive edilmemiş, ama tasarımda varlar. Onlar, çok, çok yakında gerçekleştireceğiniz şeyler için tasarlanıyor, yaratılıyorlar.

Böylece şimdi, tanrısallıkla insanın dansı aslında değişiyor. Aslında değişiyor, çünkü yaşamınızı yaşarken artık lineer bir yolda bulunmuyorsunuz. Bir anlamda şöyle de diyebilirsiniz, değişim olduğunda, zaman ve mekânı aşmak için tüm potansiyelleri de oluşturdunuz. Ve bu, DNA’nızla fazlasıyla derin bağlantıya sahip olduğundan, DNA’nız – şu son yıllarda DNA’nızın derin düzeylerinde gerçekleştirdiğiniz çalışma – şimdi aktive olmaya başlıyor. Aktive olmaya başlıyor, ve sizin hiçbir kahrolası şey yapmanız gerekmiyor. Lütfen hiçbir şey yapmayın. İşleme/sürece müdahale etmiş olursunuz. Hiçbir şey yapmayın. Yani bunun yataydan, lineerden, temelde dikeye dönmüş olması aslında çok önemlidir.

Enerji, o noktada farklı akmaya başlar. Yukardan (aşağıya) akar ve aşağıdan da yukarı çıkar. Bununla fazla zaman kaybetmek istemiyorum, ama geçmişte enerjiyi, yukardan dediğiniz “yerden” indirmeye çalışıyordunuz ve aşağıdan pek bir şey (yukarı) çkmıyordu. Herşey aşağıda kalıyordu, bunun da bir nedeni vardı. O enerjinin bu gerçekliğe akmayı sürdürmesine ihtiyacınız vardı. Ama şimdi, bunların tümünün buraya akmasının gerekmediği bir noktadasınız. Herşeyin sizi burada, aşağıda tutması gerekmiyor. Yukarı akmaya başlıyor.

Bunu gerçekleştirirken, bu enerjiler dans eden bu güzel hareketlerden geçerken, tabi ki birbirleriyle kesişiyorlar. Daha sonraki konuşmalarımızda bu (konu) oyun alanımıza girecek, ama o enerjiler çok ilginç bir dans yapmaya başlarlar.

Bu temel model ya da kalıp olagelirken, enerji de aynı zamanda bu kalıplardan geçmeye başlar, ve temelde tüm yönlere doğru yayılır. Zihin der ki, “Eh, er ya da geç çarpışacaklar.” Çarpışmazlar. Enerjiler her türlü şekilde hareket etmeye başlarlar, ama yıkıcı bir biçimde birbirleriyle çarpışacak ya da birbirlerinin bütünlüğünü yok edecek olan eski titreşimsel enerji yerine, onlar şimdi bu inanılmaz… ha, bunu bir dokuma olarak hayal edin. Onu, bir kozmik insan dokuması olarak hayal edin. İşte bedeninizde ve zihninizde tam olarak bu olmakta. Zihin kendini geri tutuyordu. Zihin frene basmıştı, kendi içinden nasıl çıkacağını bilemiyordu. Zihinsel araçları kullanmakla öylesine meşguldü ki, nasıl çıkacağını bilemiyordu. Biz bunu bugün az önce gerçekleştirdik. İşte bu kadar kolaydı. Tek bir kelime – kabul – biraz nefes ve sonra olmasına izin vermek.

Peki bütün bunlar neden önemli, tabii benim tahtaya yazmaktan hoşlanmamın dışında? Tahtaya yazmaktan hoşlanıyorum, çünkü dikkatiniz tahtaya gidiyor. Bazılarınız, acaba hiç oturacakmıyım diye merak ediyor, özellikle de Cauldre. Zihniniz meşgul. Zihniniz geçici olarak tüm şu anlamsız şeylere çekilmiş durumda, ve siz gerçekten onu hemen buraya getiriyorsunuz.  Gerçekten bırakıyorsunuz, buraya aksın. Salonda akış monitörlerim var. (kahkahalar) Bana yardım eden asistanlar, ve bana akışla ilgili geri bildirimde bulunuyorlar. Akıyor mu, geçiyor mu? Temelde, sunumu nasıl yaptığıma göre beni değerlendiriyorlar, ama bu meleksel varlıklar diyorlar ki, “Akıyor! Akıyor!” Ve ‘onun’ ne olduğunu merak ediyorsanız, boşverin.

LİNDA: Skorun ne?

ADAMUS: Sadece… bilinç ve enerji şimdi birlikte hareket ediyor.

LİNDA: Skorun ne?

ADAMUS: Ha, 100’e sııfır. Bu, bilinç ve enerjnin birlikte hareket etmesidir, ve herşey bununla ilgilidir. Bilincin, enerjinin, bir zamanlar iki ayrı şey olduğunu anımsıyor musunuz? Onların birlikte çalışması için elinizden gelen herşeyi yaptınız. Bilinç, kendi arzularını, hayallerini, tezahürlerini desteklesin diye enerjiyi çağırırdı, ama şimdi tüm bu olanların ışığında olmakta olan, onların artık ayrı olmak zorunda olmadığıdır. Bu gerçekten, bütünsel bilincin ve enerjinin aynı kapta, aynı teknede olmaları, aynı dinamikte birlikte olmaları diyeceğim şeydir. İşte bu, bu arada, Yeni Enerji dediğimiz şeydir. Onlar birlikteler.

Potansiyeller

Peki bütün bunlar neden önemli? Eh, bu noktada önemli, çünkü şimdi olmakta olan bir dinamik var (Adamus çizer), ve bunun sürekli devam ettiğini düşünün. Eski yatayın bir gölgesi var. Onun hâlâ bir gölgesi var – olması gerekiyor, birçok nedenden ötürü – ve şurada az çok kesişiyor. Ama o bir gölge. Bir hatırlatıcı. O, yol üstündeki küçük bir işaret.

Şimdi olan şudur, buradaki bu alanlar (kesişen dalga biçimlerinin oluşturduğu “ilmiklerin, halkaların” içi), insanla ruhun bu dansında, bunlar potansiyellerle doludur. Potansiyeller. Bir potansiyel nedir? Ifade edilmemiş gerçekliktir. Potansiyeller büyük olabilir. Küçük olabilir. Dünyevi ve insani olabilir ya da şimdiye kadar bildiğiniz herşeyi tümüyle aşan şey olabilir.

Bir potansiyel, olabileceğiniz herşey ve olmuş olabileceğiniz herşeydir. Potansiyeller… lütfen, lütfen potansiyelleri sadece gelecekte olan bir şey olarak görmeyin. Bu sınırlayıcıdır. Ben potansiyel dediğim zaman, bazılarınız şöyle düşünüyor, “Hm evet, gelecekte olacaklar.” Hayır, hayır, hayır. Bu ânın potansiyelleri nelerdir? Geçmişin potansiyelleri nelerdir? Diyorsunuz ki, “Geçmiş geçmiştir.” Hayır. Hayır, hayır, hayır, hayır. Geçmiş, sadece aktive edilmiş ya da gerçekleştirilmiş olan tek bir potansiyeldi. Geçmiş, seçmiş olduğunuz ya da bir şekilde size yolunu bulmuş olan potansiyel kadar dinamik, hatta belki daha da dinamik olan potansiyeller içerir.

Yani geçmiş aynı zamanda, sadece geçmişte kaldığı için aksi ispatlanmayan inanılmaz potansiyellerle doludur. Geçmiş… eh, aslında geçmiş artık geçmiş de değil. O düşünceyi aşmanız gerekiyor. Düşünmeyi. Geçmişin öncesiyle hiçbir ilgisi yok. Geçmiş şu anda bu salonda ve onun tüm potansiyelleri de, ve siz, düşündüğünüz kişi değilsiniz – kesinlikle değilsiniz.

Bu belli aileye doğduğunuzu ve şu belirli deneyimleri ve travmaları yaşadığınızı, ve bunun da siz olduğunu düşünüyorsunuz. DEĞİLDİR! Bu sizin tek bir potansiyelinizdir. Peki ya tüm o diğer potansiyellerseniz?

Bu potansiyeller sizindir. Başka kimseye ait değillerdir. Gidip de içinden seçtiğiniz büyük bir potansiyeller havuzunda değillerdir. Potansiyeller süpermarketinde değillerdir. Onlar sadece size aittirler. Bu da önemlidir.

Hadi derin bir nefes alalım.

(duraklama)

Burada olan potansiyeller, sizin deyiminizle çok, çok, tutarlı olan potansiyellerdir. Onlar sizin tarafınızdan yaratıldılar. Onlar sizin tarafınızdan hayal edildiler, zihninizde değil, ama kalbinizde, ruhunuzda. Onlar tarafınızdan hayal edildi ve rüya halinizde oynandı – bazısı. Ama hemen burada, ve hemen burada, ve şu ilişkili alanların her birinde (kesişen dalga biçimlerinin “ilmek” oluşturduğu alanlar) bir potansiyeller havuzu var. Onları şurada (dalga biçimlerinin dışında) yarattığınızı ve sonra buraya (dalga biçimleri alanlarının içi) getirdiğinizi söyleyebilirsiniz, çünkü kendiniz için gerçekliği burada biçimlendirmeye başlarsınız, tıpkı br çömlekçinin çamuru istediği biçime sokması gibi. Ve şu anda gittiğimiz yer burasıdır.

Bu (BİR SONRAKİ)dir. Bu (BİR SONRAKİ)dir. Ve ben (BİR SONRAKİ)nin çok belirli bir biçimde yazılmasını istedim…

LİNDA: Anladık.

ADAMUS: … böyle, çünkü bu parantezler ruhun (yaptığı) dansın simgesidir. (BİR SONRAKİ). (BİR SONRAKİ) içeri giriyor ve yalnızca potansiyelleri araştırmakla kalmıyor, onları seçiyor da, onları içeri getiriyor, ve bu herhalde karşılaşacağımız birkaç zorluktan, birkaç meydan okumadan biri olacaktır. Onları buraya nasıl getirirsiniz? Onlar (zaten) orada, ama onları buraya nasıl getirirsiniz? Biz bunu irdeleyeceğiz.

Böylece ben, potansiyellemek hakkında çok konuşacağım. Bu bir terim. Bu, aktif bir biçimde potansiyellerin farkındasınız demektir. Ve görüntünüze giren, hissetmeye başladığınız potansiyellerden hoşlanmadıysanız, potansiyellemek, sizin kendiniz için istediğiniz herhangi bir yeni potansiyeli – istediğiniz herhangi bir yeni potansiyeli – yaratmanıza izin verir.

Biz bazı grup potansiyellemeleri yapacağız, ve ben sizden bu Dizide, bu (BİR SONRAKİ) yıl, dünya için ya da sizin dışınızdaki başka şeyler için bunu sadece bir grup olarak yapmamızı isteyeceğim. Siz kendi potansiyellemenizi yaparken, kendiniz için yapın. Ve biliyorum, komutlara, yönergelere hiç uymaz, ev ödevinizi yapmazsınız ama, bunu sizden özellikle istememin nedeni, dünya için potansiyelleme yapmayı istemek gibi bir eğiliminiz olacağındandır. Bunu şu anda bireysel olarak yapmayın. Kendiniz için gerçekleştireceğiniz kendi potansiyelleme sürecinize/işleminize müdahale eder ya da zarar verir. Buraya, bu grubun önüne çıkıp da bana ve diğer herkese, kendi adınıza bir potansiyelleme Üstadı olduğunuzu söyleyecek hale geldiğinizde, gidip bunu dünya için yapmaya başlamak zamanı gelmiş olacak… dünya için ve tüm o diğer uygarlıklar için bunu siz yapacaksınız. Ama biz arada bir… biz aslında Dünya için, insanlık için, bağlantılı olan tüm şeyler için oldukça az potansiyelleme yapacağız.

Biz bunu biraz Yakın Dünya alemleri için yapacağız. Bu eğlenceli olacak. Ben Yakın Dünya alemlerinden nefret ederim. (Adamus güler) Ah, orada öyle çok çöp var ki, çok çöp var. Enerji çöpüyle kirlilik oluşmuş. Onu temizlemek benim tutkum. Ee, onu temizlemenizi sağlamak benim tutkum. (kahkahalar)

Yakın Dünya alemleri, süregelen fonksiyon bozukluklarını dışa vurmak için varlıkların öldükten sonra gittiği yerdir. Onlar, Yakın Dünya alemlerinden geçip gidildiğini unutmuş haldeler. Ya kristalin alemlere gidersiniz, ya da meleksel aile alemlerine geri gidersiniz. Onlar orada (Yakın Dünya alemlerinde) takılıyorlar, ve burası… bir zamanlar o kadar güzel, çok güzel olan bu yer, sadece bir…

Biliyor musunuz, orayı sevmememin nedeni, sizler ve ben bir zamanlar oraya gidebiliyorduk. Günlük insan yaşamının katılığından, zorluklarından uzaklaşma, ara verme ihtiyacı duyduğumuzda, orada olduğumuzu az çok hayal edebiliyorduk. Ve orası güzeldi ve sessizdi, oysa şimdi sadece çöple dolu. Artık oraya gidilmiyor, o Yakın Dünya alemlerinde yalnız olmanızı sağlayacak sessiz bir yer bulamazsınız. Pekâla, ben sizinle biraz da dalga geçiyorum.

LİNDA: Bu komik miydi?

Potansiyellemek

ADAMUS: Böylece, kendiniz için potansiyelleme yapacaksınız. Biz bir grup potansiyel…. Evet ya, çok eğlenceli ve komikti. Hatırlarsanız, geçenlerde grup olarak bir potansiyelleme deneyimi gerçekleştirdik. Şimdi, biz Dünya için enerjiden söz ettik. Hayal ettik. Dünya için yeni enerji potansiyelledik. Şu kirlilikten, Körfez’deki (Meksika) petrol yayılımından söz ettik. Bundan söz ettik, ona hangi açıdan baktığınıza bağlı olarak, enerjiye, kirliliğe ve Gaia (dünyayı) terk ettiği için, Dünya’yla ilgili insanın alacağı sorumluluklara çok dikkat çekildi. Gaia yarın gitmeyecek, o gitmekte. İnsanlar bu Dünya için sorumluluk almak zorunda.

Ve bu (petrol) yayılma, dökülme, planlanmamıştı, ama olmaması da neredeyse imkansızdı. Böylece biz biraz potansiyelleme yapmıştık – David bugün buna değindi – peki ne oldu? Eh, onlar bunu (petrolü) durdurmak için her türlü davalardan ve sıkıntılardan geçtiler. Durdurulamadı. Neden? Çünkü dünyanın bu pisliği, bu karmaşayı duyma arzusu çok fazlaydı, ve bu pislik başka pislikleri ortaya çıkardı – politik pislikleri, finansal pislikleri, hükümet pisliklerini. Bunu bilince çıkarmak için bu tür şeyler olmaya devam edecek, özellikle de gelecek birkaç yıl boyunca.

Bunu da söyledikten sonra, biz potansiyelleme yaptık. Dünyanın geri kalanına ya da herhangi bir petrol şirketine ya da dünyanın  coğrafi bir bölgesine belli bir beklentiyi ya da gündemi dayatmadık. Biz potansiyelleme yaptık. Yaptığımız şey, simyanın tüm değişim ve dönüşüm potansiyellerinin üzerine biraz peri tozu serpiştirmekti de diyebilirsiniz. Bazı gözü-kapalı zihinsel varlıklar tarafından görülemeyen potansiyellerin üzerine simya tozu serpiştirdik.

Biz bunu serpiştirdiğimizde, potansiyellerin aydınlığa çıkmasına yardımcı olduk. Şimdi, hiçbir şey seçmek zorunda kalmadık. Biz sadece onu odağa, bilince getirdik, ve sonra da uzaklaştık. Olsun diye bıraktık. Hayal ettik. Sizler çok parlaktınız. Çok parlaktınız. Doğrusu, birçoğunuzun gizlice iradenizi dayatıp şöyle diyeceğinden kuşkulanmıştım, “Aa, biz yunusları, balinaları, deniz kaplumbağlarını ve bu petrolün yayılmasından incinebilecek diğer herşeyi kurtaracağız.” Onların umurunda değil! Bu arada, onların büyük bir çoğunluğu (dünyayı) terk ediyor. Yerlerini yeni türler alsın diye birçok tür (dünyayı) terk ediyor. Onların umurunda değil. Bu insanca bir beklenti/gündem.

Böylece bu potansiyellemeyi gerçekleştirdik, ve kısa bir süre sonra, işte buradayız. Petrole ne oldu? Ona ne oldu? Okyanusun dibinde mi yatıyor? Uzaylılar gelip onu emdiler mi? (kahkahalar) Ay, şu uzaylılarla ilgili yaptığım konuşmalar yüzünden Cauldre’nın başını çok derde sokacağım. Ama biz onlardan gerçekten içtenlikle söz edeceğiz. Evet, (bu konuda) bazı çok belirli fikirlere sahibim.

LİNDA: Gerçekten mi.

ADAMUS: Gerçekten.

Pekâla, ne oldu? Kepçeleriyle onu emdiler mi? Hemen hemen hiç. Hemen hemen hiç. Hayır, yapmadılar. Buhar mı oldu? Farkeder mi? (Şambra, “Hayır” der) Hayır. Bakın, zihin devreye girip şöyle demek ister, “Peki bana tam olarak neler olduğunu söyle.” Ben size neler olduğunu tam olarak söyleyeyim. O (petrol) dönüştü. O dönüştü! Daha fazla ne bilmek istersiniz ki? Ha evet, küçük gerçekleri ve rakkamları almak isteyebilirsiniz, ama esasında o dönüştürüldü. Birazı yüzeyden toplandı. Birazı… haberleri farkettiniz mi? Her haber istasyonu (ağı) sahilin aynı bir kilometrelik bölgesinin çekimini yapıyor ve sanki tüm dünya kirlenmiş gibi gösteriyor. Sevgili Şambra, o dönüştürüldü. Simyadan geçti.

Şimdi, bilimsel olarak ne oldu? Gerçekten farketmez. Buharlaştı diyebilirsiniz. Birazı şu kimyasal seyrelticilerle ya da eriticilerle toparlandı diyebilirsiniz. Birazı okyanusun dibinde yatıyor diyebilirsiniz. Farketmez. Farketmez. O dönüştürüldü, ve potansiyellerden birini yarattığınız için teşekkür ederiz.

Kimseye sizin beklentinizi ya da gündeminizi dayatmayan bir potansiyel, ama şöyle demiş olan bir potansiyel, “Alo! İnsanlığın tüm kaynakları, Dünyanın tüm kaynakları, bunu gerçekleştirmenin çok parlak bir yeni yolu var.” O bilimsel ya da kimyasal ya da matematiksel yolun ne olduğunu bilmeniz bile gerekmiyor. Potansiyelleri hayal etme, zihinsel ayrıntılara girmez, o düzeylere girmez. Bunu yapmanız gerekmez. Bu çok yorucu, çok sıkıcıdır. Siz sadece onu hayal edersiniz. Sadece onu potansiyellersiniz, ve bu yüzden, olacaktır. Önümüzdeki altı ya da sekiz ay boyunca potansiyelleme hakkında ve onun gerçekten nasıl olabileceği, gerçekten nasıl çalışabileceği hakkında konuşmamız, herhalde ödünüzü patlatacak.

Bir tane hemen şimdi yapacağız. Önce bir tane küresel ölçekte yapacağız, ve sonra bir tane de bireysel yapacağız.Potansiyelleme, potansiyelleri hayal etmektir. Şimdi birini Dünya için, insanlık için yaptığımızda, dayatmak amacıyla bir potansiyel seçmediğimizi anımsayın. Biz sadece hayal edeceğiz, belki çoğu insan zihninin hayal edemeyeceği daha geniş, daha parlak, daha büyülü, dönüştürücü senaryoları. İnsanlar o potansiyeli hayal edemezlerse, genellikle potansiyellerle ilgili radar ekranında da görülmeyecektir.

Pekâla, şimdi derin bir nefes alalım ve potansiyelleri hayal edelim.

(duraklama)

Şimdi, şu anki insani sorunlar nelerdir, ona bakalım. Bir potansiyel hayal edin… (duraklama) Ben, olası yan etkilerini oldukça hızlı görebileceğimiz birini düşünmeye çalışıyorum. Pekâla, biraz parçacık fiziğine girelim. Ama onunla ilgili herhangi bir şey bilmeniz gerekmiyor. Fizikçi olmanız gerekmiyor.

Şu anda, enerjinin ve parçacıkların sözde gerçekliğe nasıl girip çıktığını anlama gereksinimi var. (Sözde gerçeklik derken) onlar hep gerçektir; ama sadece onları her zaman göremiyorsunuz. Ama şu anda (bu yaptığımız), bir dolu büyük bilimsel ve kozmolojisel sorunun tamamlanmasına yardımcı olurdu. Parçacık fiziği. Bakın, bir parçacık, gerçekliğe girip çıkabilir. O aslında birkaç saniyede, bir anda, büyük, sizin deyiminizle mesafeleri katedebilir. Geçenlerde bir tartışma bile gündeme geldi, ışık hızının ötesi var mı? Evet var, bu arada.

Böylece burada (parçacık fiziği) birçok akıl bunun üzerinde çalışıyor, ama çok kendi zihinlerinin içinde dönüp duruyorlar. Hadi daha büyük bir şey hayal edelim. Enerji dinamiklerinin özünde gerçekte ne yatar?

Kimya ya da matematik ya da fizik ya da herhangi başka bir şeyle ilgili bir şey bilmeniz gerekmiyor. Ve aslında en büyük mucitlerden, en muhteşem akıllardan bazısı, aslında gerçekten onun hakkında çok şey bilmiyor, ama onu hayal edebiliyorlar.

Hadi derin bir nefes alalım, ve parçacık fiziği için, enerji hareketleri için, bunun gerçekte nasıl çalıştığına ilişkin büyük, yeni potansiyeller hayal edelim. Derin bir nefes alın.

(uzun bir duraklama)

O orada. Sadece daha farkedilmedi. Bu neredeyse, enerjinin nasıl hareket ettiğinin ve aktığının ve sonra parçacıkların nasıl farklı boyutlara, farklı gerçeklik hallerine ya da farklı potansiyellik tohumlarına girip çıktığının gerçekten inanılmaz, gerçekten parlak olduğunu birisi gelip de takdir etsin diye, bu yeni ilerici yanıtların arafta oturup beklemesine benziyor.

Peki, bitirdik. Şimdi, sadece arada bir haberleri kontrol etmeli. Parçacık fiziğinde bazı büyük ilerlemeler ya da atılımlar görebilirsiniz. İşte bu kadar basit.

Bunu Kişiselleştirmek

Şimdi, bir sonraki adım, bunu kişisel düzeye taşıyalım. Kişisel düzeye taşıyalım.

Potansiyeller. Bu biraz zorlu olacak, çünkü tüm o… Ben potansiyelleri sadece sayısız toplar olarak görüyorum, milyonlarca, milyarlarca, ve her biri farklı bir potansiyeli temsil ediyor, ve hepsi de birbiriyle farklı yollardan çalışabiliyor. Potansiyelleri birleştirebilirsiniz. Onları parçalara, dilimlere bölebilirsiniz. Hangilerini istiyorsanız seçebilirsiniz. Ve zihin der ki, “Peki, bütün bunlar nasıl çalışıyor? Ve bunların hepsini nasıl anlarız?” Anlamazsınız. Onu deneyimlersiniz.  O zihni dönüştürürsünüz. Şimdilerde şu yeni (dikey) biçime geçmiş olan o lineer ya da yatay akışın ötesine geçersiniz. Yaşamınız için tüm o potansiyeller oradadır.

Uzun zamandır bu soruyu soruyor, bazılarınızı sinirlendiriyorum, ne istiyorsunuz? Sorup durmamın nedeni, bizim bu âna geliyor olmamızdı. Ne istiyorsunuz? Ve eğer potansiyelleme yapmıyorsanız, eğer hayal etmiyorsanız, ve sonra bireysel olarak sizler bir şey seçmiyorsanız ya da en azından onunla bağlantı kurmuyorsanız – evet ya, seçmek kelimesini bile kullanmayalım – gerçekten istediğiniz o potansiyelle bağlantı kurmuyorsanız, o farkedilmeden geçer gider. Tümü orada. Zenginlik, eğer sizin için bu önemliyse. Spiritüel aydınlanma, eğer bu önemliyse.

Geçenlerde Salzburg’da bir gruba konuşuyordum ve aynı soruyu onlara sordum. Ne istiyorsunuz? Ne istiyorsunuz? Bir dolu farklı yanıt, güzel yanıtlar. Onlara dedim ki, benim isteyeceğim şey, yani onların yerinde olsaydım, ki değilim, çünkü Ben o Ben’im. Birçok seçeneğim olsaydı, tüm o farklı şeylerin arasından seçecek olsaydım, şu anda ne seçerdim? Ne dersiniz, bir tatil? (güler)

ŞAMBRA: Bir bardak şarap.

ADAMUS: Bir bardak şarap. Bu kolay. Onu tezahür ettireceğim. Berraklık, netlik. Netlik! Zenginlik beni ilgilendirmiyor, sizi de ilgilendirmemeli. Onlar orada, ama net değilseniz, berrak değilseniz, onların orada olduğunu asla bilemeyeceksiniz. Aydınlanma. Siz zaten aydınlanmış haldesiniz, sadece bu konuda net değilsiniz. (kahkahalar)

Herşey orada. Her potansiyel. Bu, berrak, net olmakla ilgilidir.

Böylece yaşamınızın bu noktasında bulunuyorsunuz, geçiyor ya da ilerliyorsunuz, buna her ne demek isterseniz. Artık eşikte durup da onu sadece beklemek yok. Eşikte (yeterince kaldınız). Eşikte kalmayı, eşikte olmayı (deneyimlediniz)! Siz hemen buradasınız. Ne istiyorsunuz? (birisi “Netlik” der) O benim seçimim. Onu alamazsın. (kahkahalar) Kendiniz için ne istiyorsunuz?

İzin verin ben… hayatınızın seçimini yapmanız için dokuz dakikamız kaldı.

LİNDA: Sen zamanı dikkate mi alıyorsun?

ADAMUS: Evet. Bir randevum var.

LİNDA: Ooo!

ADAMUS: Sana ondan sonra söz ederim.

LİNDA: Kendinle mi?

ADAMUS: Yok canım. Bana bir dolu talep geliyor.

Pekâla  sevgili Şambra. (kısa bir duraklama) Sevgili Şambra, nerede kalmıştık. Ben şimdi randevumu düşünüyorum. (kahkahalar) Bu gece küçük bir, fiziksel gerçeklikte tezahür etme gerçekleştireceğim, bilmem ne demek istediğimi anlıyor musunuz. (yoğun kahkahalar)

Böylece bunlar… evet, netlik, teşekkür ederim. Ben kendi netliğimi istiyorum! Bu arada, bazılarınız bunu deneyecek olsa da, buna girerken beraberinizde getiremeyeceğiniz üç şey var. İşte bu noktada olay biraz cızırtılı, biraz pürüzlü bir hal alacaktır.

Üç şey. Birincisi – bunları yazacağım. Uyanışınıza getirilmeyecek üç şey.

Birincisi. Herhalde bunu tahmin edebilirsiniz – kuşku. İleri bilinç halinde bu pek de iyi çalışmaz. Gerçekten. O aptal bir oyundur. Kuşku, Eski Enerji titreşimindeki bir şeydir. “Kendimi onurlandıracağım, kendimden kuşku duyacağım. Kendimi onurlandıracağım, kendimden kuşku duyacağım. Beni seviyor, benden nefret ediyor.” Siz bunu az çok bir oyun olarak, az çok şeyleri hareket halinde tutmak için kullandınız, ama kuşku, Yeni Enerjide pek de güzel görünmez. Tekme tokat dışarı atılacaktır. Reddedilecektir, ve sonra siz şöyle diyeceksiniz, “Gördün mü bak, yanlış bir şey yaptığımı biliyordum zaten.” Bu, kendi-kendini-gerçekleştiren bir kehanettir. Kendinden kuşkulanmanın, sadece sürekli kuşku duymaktan başka bir anlamı, bir sonucu yoktur. Onun için, kuşkunun üstesinden gelin. Gerçekten. Bu belki de size söyleyebileceğim en önemli şeylerden biridir. Kuşku işe yaramaz.

Bununla yakından bağlantılı olan – makyo da pek iyi çalışmaz. Makyo. Makyo. Spiritüel saçmalık. Neden insanlar – neden bazılarınız – makyo’ya sahipsiniz? Çünkü kendinizden kuşku duyuyorsunuz. Peki, kendinizden kuşku duyduğunuz zaman ne yaparsınız, biliyor musunuz? Tüm şu zırvalarla ortaya çıkarsınız. Tüm o küçük klişelerle ve o küçük söylemlerle falan çıkagelirsiniz… Eh, bu saçmalıktır! Bir de kendinize spiritüel olduğunuzu söylersiniz. Değilsiniz!

Spiritüellik öylesine dün ki. Gerçekten öyle. Bu sadece, zihninizde olmanın ve diğer herkesten daha iyiymiş gibi görünmenin kötü bir bahanesiydi, çünkü sonuçta gerçekten kendinizden kuşku duyuyordunuz. Bu size yakışmıyor.

Yaşamlarım boyunca, o spiritüel liderler, spiritüel mastürbasyonlar, spiritüel yanlış-yönlendirmeler bana yetti. Neden birisi çıkıp da herkese, sen de Tanrı’sın, demiyor? İşte bu kadar. Nokta. Bitti. Öylesiniz. Bunu biliyorsunuz.

Ve bu zihinsel hale geliyor. Tüm bu spiritüel yolculuk gerçekten zihnin bir parçası haline geliyor, ve zihin de bunu büyük bir gizemli şeye dönüştürüyor. Değildir. Değildir. Gizem, aslında yalınlıktır. Tanrı yalındır. Tanrı saftır. Tanrı’yla ilgili karmaşık olan hiçbir şey yoktur. Günün birinde şöyle diyeceksiniz, “Ah Adamus, bana bunu yıllar önce Coal Creek Canyon’da söylemiştin. Senin neden söz ettiğine dair hiçbir fikrim yoktu. Şimdi anlıyorum.” Yalınlık. Tanrı budur. Bu kadar.

Böylece, kuşkuyu yanınızda götüremezsiniz. Makyo’yu yanınızda götüremezsiniz, ve ben şimdilik bunu burada bırakacağım. Üç madde yok.

LİNDA: Hadi ama.

ADAMUS: Hayır, hayır, hayır. Sadece iki tane. Bunlar… ben bunları gerçekten ele almanızı istiyorum.

Pekâla, potansiyellere girelim – sizin potansiyellerinize. Onları ben yaratmadım. Onları Tanrı yaratmadı. Hele Kuthumi kesinlikle yaratmadı. Bunların hepsi sizin potansiyelleriniz. Bir ara varlığınızın özündeki bir dinamik bunları oluşturuverdi, ortaya çıkartıverdi.

Buna bir şey daha ekleyeceğim. Ateş Duvarı’nı terk ettiğinizde, cenneti, Tüm Var Olan’ı, adına her ne demek istiyorsanız, terk ettiğinizde; saf bir bağımsız, egemen varlık olmak için terk ettiğinizde, Yuva’nın dışında – Yuva’nın dışında, İlk Çember’in dışında – size olacak herşeyin tüm potansiyellerini hayal ettiniz ve deneyimlediniz. Bu yüzden bu kadar berbat hissettiniz. Milyarlarca parçaya yarıldığınızı hissettiniz, çünkü birdenbire herşeyi deneyimliyordunuz, her zaman varolmuş potansiyellerin her birini. Her çeşitlemeyi, her tekrarı – herhangi bir anda evet ya da hayır diyeceğiniz potansiyelini, bir nefes almayı seçip seçmeyeceğiniz potansiyelini – bunların hepsini Ateş Duvarı’ndan geçerken deneyimlediniz.

Eh, belki de hepsini değil. Siz hepsini şu âna kadar deneyimlediniz.

Şimdi olan ise, ve sizin için büyük bir etmen olacak şey ise şudur, ansızın, olabilecek tüm potansiyelleri deneyimlemiş olamayacağınızı farkedersiniz, çünkü (aksi halde) öyle bir noktaya gelirdiniz ki – hadi buna Ben’im ile Yeni Enerjinin birleşmesi noktası diyelim – ne sizin tarafınızdan ne de Tanrı tarafından asla hayal edilememiş potansiyellerin olduğunu (görürdünüz). Daha hiç orada olmayan yepyeni potansiyeller. Bu asla hayal edilmemiş, hatta Tanrı kalbinin kalbinde bile (hayal edilmemiş) bu potansiyellerin bazısına yer açmak için kendi yapılanmalarınızı yıkmanız gerekiyordu.

Ufff!  Hemen burada kesmeliydik, ama bir dakikamız kaldı.

Derin bir nefes alın ve kendi Ben’im’inizin potansiyellerini, kendiniz için – yazılmış her bir potansiyeli ve şu andan sonraki her potansiyeli – hissedin ve hayal edin. Öyle uzaklarda bir yerlerdeki potansiyelleri değil, hemen buradakileri. Hemen burada bulunan, adına sen (insan) denen bu inanılmaz yaratımın potansiyellerini. Bu inanılmaz insan ve tanrısallık yaratımı, ET’lerin ve yabancı varlıkların sahip olmak istediği şeydir, ama o sizindir; bu şeye sahip olmak için ağızlarından salyalar akıyor – insan olmak, tanrısal olmak, böylesine gerçek olmak, bir zihne sahip olmak, Ben’in varoluşunu, mevcudiyetini gerçekten anlamak.

Her bir potansiyeli hayal edin. Onu hissedin.

Ben o Ben’im, ve bunu gerçekleştirirken, yaratımdaki herşeyin yolunda olduğunu bilin, ve az önce birazcık daha yoluna girdi.

Adios!

Tobias, Adamus Saint Germain ve Kuthumi lal Singh’in katılımıyla gerçekleşen Kırmızı Çember Materyalleri, Ağustos 1999’dan beri bedelsiz olarak sunulmaktadır.

Kırmızı Çember, Yeni Enerjiye geçecek ilk kişiler arasında bulunan ve Şambra denen insan meleklerden oluşan küresel bir ağdır. Onlar yükselişin sevinçlerini ve zorluklarını deneyimlerken, içlerindeki Tanrı’yı keşfetme yolculuğunda olan diğer insanlar için de bir Bayrak haline gelmekteler.

Kırmızı Çember her ay Colorado’nun Denver bölgesinde toplanmaktadır ve Adamus, Geoffrey Hoppe aracılığıyla son bilgileri sunmaktadır. Bu Kırmızı Çember toplantıları genele açıktır ve isteyen herkes katılabilir.

Eğer bunu okuyorsanız ve bir bağlantı hissediyor ve gerçek olduğu duygusuna kapılıyorsanız, gerçekten de Şambra’sınızdır. Benzer insanlar ve melekler için bir öğretmen ve rehbersinizdir. Şu anda ve gelecek tüm zamanlar için içinizdeki tanrısallık tohumunun çiçek açmasına izin verin. Asla yalnız değilsiniz, çünkü dünyanın her yanında aileniz ve çevrenizdeki alemlerde melekler var.

Bu metni, ticari olmaksızın, bedelsiz olarak özgürce paylaşabilirsiniz. Lütfen bilgiyi bütün olarak, ve bu dip notlar dahil paylaşın. Her türlü farklı bir kullanım için yazılı olarak Geoffrey Hoppe, Golden, Colorado’dan onay alınması gerekir. İletişim için aşağıdaki web sitesine gidin:

www.crimsoncircle.com

Telif Hakkı 2010 Geoffrey Hoppe, Golden, CO 80403