ŞAUD 10: “Uyanış Kuşağı – 2.Bölüm”

KIRMIZI ÇEMBER MATERYALLERİ

Üstatlık/Yüksek Lisans Dizisi

ŞAUD 10: “Uyanış Kuşağı – 2.Bölüm”

ADAMUS’un katılımıyla, Kanallık, Geoffrey Hoppe

Kırmızı Çembere sunulmuştur

5 Haziran 2010

www.crimsoncircle.com –   http://kirmizicember.org

Not: Adamus’un çizimleri gerek PDF versiyonunda gerekse videoda görülebilir.

Ben o Ben’im, hizmetinizde olan Adamus. Bu güzel günde, dünyanın her yanındaki ve gezegenin her yanındaki enerjilerin böyle biraraya gelişine hoşgeldiniz Şambra.

Sizlerle burada olmak güzel, umarım siz de aynını benim için hissediyorsunuzdur! (kahkahalar) Saat beşi çalıp da benim zamanım dolduğunda, yeniden balkabağına dönüşüp de burayı terk ettiğimde, umarım siz de benim için aynını hissedersiniz.

Pekâla Şambra, bugün konuşacak çok şeyimiz var. Açılış için amma da kasvetli bir şarkı seçilmiş! (Goo Goo Dolls’dan İris) Kulağa, sanki birisi uyanış sürecinden geçiyormuş gibi geliyor, (kahkahalar) uyanışın en kötü, en karanlık, en ağlamaklı bölümünden. O şarkıyı kim seçti, Cauldre? Ben gerçekten iyi bir klasik müzik, ya da en azından neşeli bir müzik olmasını isterim.

KATHLEEN: Beatles!

ADAMUS: Beatles, ne olursa olsun, yeter ki o olmasın! (kahkahalar) Tanrım, uyanış sürecinden geçen biri bunu dinleseydi, oradaki balkondan atlamak isterdi. (yoğun kahkahalar) Ve siz kendinizi böyle mi temsil ediyorsunuz?

Neyse… Şambra, bugün konuşacak çok şeyimiz var, biz bir soruyla başlayacağız – sizin sorunuz değil, benim. Farkettiyseniz, bu toplantılarda, bu ‘iç çember’ toplantılarında soru almaktan

pek hoşlanmıyorum.

Arada bir Cauldre benden şu diğer etkinlikler sırasında, şu İnternet gösterilerinin* bazısında soru almamı istediğinde, (onun bu isteğine) istediğim şeyi söylememi kabul ederse razı oluyorum. Ve o sevgili varlıkların bazısının yaşadığı hayal kırıklığını, engellenme duygusunu gerçekten anlıyorum, ama şunu da belirtmem gerekir ki, onların yarıdan fazlasının uyanmak gibi bir arzuları kesinlikle yok. Onlar o oyunu oynamaya bayılıyorlar. Geçen akşam bunu birisine çok anlamlı bir biçimde ifade ettiğim gibi – onlar kendi kuyruklarını kovalamaya bayılıyorlar. Ama onu yakalamak gibi bir arzuları kesinlikle yok, ve oyunun sürmesini istiyorlar.

(* Bu röportajların kayıtları CrimsonCircle.com > Community > Our Videos & Other Channels bölümünde bulunabilir)

Soruların bazısı, uzun zaman önce sormuş olduğunuz ve geçip gittiğiniz sorular oluyor. Geçen akşam onca sorunun arasında bir tanesi güzeldi, ama sevgili Şambra, yapacak bunca şeyimiz varken budalaca sorula… bunlar zaten yanıtını bildiğiniz sorular. Böylece…

(Adamus Sart’ın boynundaki kolyeyi alarak takar) Bunu yapmak zorunda olduğumu biliyordun. (kahkahalar) Bunu kesinlikle biliyordun.

LİNDA: Kulağını kopartma!

ADAMUS: Yüzüğü alsaydım, asla geri alamazdın. Hmm, hâlâ eksik bir şey var. Ben… ben şapkayı istiyorum! (Adamus’un, gösterişli pembe bir kovboy şapkasını bir hanımdan alıp başına koyması ve poz vermesi, yoğun kahkahalara ve alkışlara neden olur) Evet, Ben o Ben’im! Hakkımda ne söylendiği umurumda bile değil. (kahkahalar)

LİNDA: Ve Cauldre kesinlikle dehşete kapıldı. Resmi görsün de bak neler oluyor.

ADAMUS: Yok, o şu anda pek buralarda değil. (kahkahalar) Yani…

LİNDA: Resimleri görecek ama.

ADAMUS: Resimleri sonradan görecek, ve o zaman dehşete kapılacak. Ama… benim, ne güzel bir eşarbın var (alır). Ama ben benim, ben Colleen değilim, (Adamus, Colleen’in isim kartını eşarptan çıkartır) onun için de bunu alıkoyacağım.

Böylece sevgili Şambra… evet? (poz vermesi üzerine kahkahalar ve alkışlar) Bu, bizim yüksek bilinç spiritüel toplantımız, ve evet, ben öğretmeniniz olmak istiyorum. (kahkahalar)

Böylece sevgili Şambra, hâlâ gülebildiğinize memnun oldum. Bunu geri alacaksın – güzel şapka, harika bir şapka. Eşarp için de fazla sıcak, ama bunu sen alabilirsin sevgilim. (eşarbı başka birisine vermesi üzerine kahkahalar) Bunu alıkoyuyorum. (kolyeyi alıkoyar)

Böylece Şambra, bugünün ilk sorusu – ben yalnız değilim. Ben bugün sadece Adamus değilim. Benimle birlikte olan bir komplocu daha var. O kim olabilir? Mikrofonu hazır et, sevgilim.

LİNDA: Bu bir tahmin oyunu mu?

ADAMUS: Tahmin oyunu mu? Hiç sanmıyorum. Yanımda kim var? (birisi Kuthumi der) Kuthumi! (alkış) Kuthumi. Birkaç haftaya kadar Almanya’da yapacağımız toplantıya gelmeye hazırlanıyor. Onun için daha yakına geldi, böylece siz bugün azar azar her ikimizi de idrak edeceksiniz.

LİNDA: Hmmm, vaay.

ADAMUS: Evet, bizim deyimimizle, biraz köri, biraz da karabiber. (kahkahalar)

Pekâla, sevgili Şambra, bugün kapsayacağımız iki ana konu var – uyanış tartışmasının devamı.

Uyanış

Ben tüm şu uyanış şeyini basitleştireceğim. Arkanızdan gelecekler için bunu basit, kolay anlaşılır ifadeler haline getireceğiz. Onlar onu bu şekilde isteyecekler. Onlar, uyanışın ne olduğunun zihinsel olmayan, akılcı olmayan, lafın uzatılmadığı yorumunu isteyecekler, oraya doğru yol alırken nelerden geçersin ve nasıl sonuçlanır?

Biz birlikte bir kitap yazıyoruz. Tek tek her birinizin çok derin ve bireysel deneyimleri oldu – çok güzel, travmatik, yaşam değiştirici, dünyayı sarsan, iğrenç ve inanılmaz deneyimleri.

Biz bu şekilde toplandığımız zaman – Kuthumi, bendeniz ve hepiniz – biz birbirimize bağlanıyoruz, bu bilgeliği biraraya getiriyoruz, ve bunu sıkıcı hale getirmeyeceğiz. Hayır. O şapkayla, eşarpla, herşeyle yapılan az önceki (fotoğraf) çekimleri baş sayfada olmalı: “Böyle uyanırsınız – yoksa sadece deliriyor musunuz?” (kahkahalar)

Ama gerçekten, Şambra, gerçekten, diğer insanlar bunu bu şekilde duyma ihtiyacında değiller mi, yoksa yıllarca sürecek araştırmalardan ve yöntemlerden ve sıkıntıdan mı geçmek isterler? Belki azıcık gülmek; belki, sadece belki, yol boyunca öğrendiklerinizin, deneyimlediklerinizin, diğerler insanlara muazzam yardımı olur. Bu, içinden geçtiğiniz her türlü şeyin sıkıntısını neredeyse değerli kılmaz mı? Neredeyse mi? Azıcık mı? Yanıt, evettir. Bu nedenle buradasınız.

Böylece Kuthumi bugün bana katılıyor. Biz iki şeyden söz edeceğiz: uyanışla ilgili konuşmamızın devamı, ve sonra da bazı potansiyellere gireceğiz – ve o bölüm beni heyecanlandırıyor. Bu çok gerçektir, ve siz gelecek haftalarda ya da aylarda ya da her neyse, çevrenizdeki dünyada bunun etkilerini görebileceksiniz.

Ama başlarken, hepinizden bir ricam var, lütfen bir an için arkaya döner misiniz. (Adamus salonun arkasında durur) Teşekkür ederim. Teşekkür ederim.

Şimdi, bunu yapmanızı istememin nedeni çok basitti. Siz zaten uyandınız, yükseldiniz, buna her ne demek istiyorsanız. Siz zaten aydınlandınız. “X” noktasının zaten öbür yanındasınız. Bunu gerçekleştirdiniz. Bunu başardınız. Ve şimdi geri dönüp, bunu nasıl deneyimlediğinize bakıyorsunuz.

Bakın, ben oradayken, siz öne bakıyorsunuz. Sanki, “Bunun ötesinde bir şey var. Hâlâ yapmamız gereken bir şey var. Hedeflerimiz var. Bir şey öğrenmemiz gerekiyor. Kendimizi dövmeyi kesmemiz gerekiyor” diyorsunuz. Aslında, gerçek şu ki, siz kendi geçmişinize bakıyorsunuz. Onu nasıl deneyimlediniz? Onu nasıl deneyimlemek isterdiniz? Bunun çok güzel bir şey olduğunu düşünüyorum, Kuthumi birkaç yıl önce hemen burada bundan söz etti. Bu zaten gerçekleştirilmiştir. Bu doğal bir… (Adamus öne doğru ilerler) arkaya bakmayı sürdürmenizi isteyeceğim. Ben sadece bu tarafa doğru yürüyorum. Şaka şaka. (kahkahalar)

Bu, size rağmen gelişen doğal bir süreçtir. Hatta bazen sizinle birlikte gelişir. Kuşku, direnç, tüm o garip yöntemler ve terapiler ve diğer herşey, herşeyden de çok, sevgili Şambra, buna daha sonra gireceğiz, ama danışmanlık, işlemden geçirmeler – bunlara rağmen uyandınız. Zaten oradasınız. Zaten oradasınız.

Hadi derin bir nefes alın. Oraya nasıl ulaştığınızın potansiyellerine girmekten, bu seçimi yapmaktan başka kaygılanacak hiçbir şey yok. Ve biliyor musunuz, bu gerçekten oldukça basittir. Seçebilirsiniz. Oraya nasıl ulaştığınızı seçebilirsiniz. Şu anda öyle hissetmeyebilirsiniz. Kitle bilincinin, karanlık güçlerin, genel olarak dünyanın size karşı komplo kurduğunu hissedebilirsiniz. Ama hayır, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır. Siz kendinize karşı komplo kuruyorsunuz. Hepsi bu, ve bu pekâladır. Aslında çok da eğlencelidir. Ben yüz bin yıl boyunca kendime karşı komplo kurdum. Öyküyü duymak ister miydiniz? (kahkahalar) Kimse istemiyor mu? (Linda, “Hayır” der) Satıyorum, sattım. Pekâla.

Yani siz aslında sadece kendinize karşı komplo kuruyorsunuz. Onun için gevşemenizi istiyorum. Biz uyanışla ilgili canlı bir belge yaratıyor, dinamik, potansiyellerle dolu, enerji dolu bir belge yazıyoruz.

Böylece ilk soru şu, ve sevgili Linda, hızlı hareket edebilirsen lütfen – biliyorsun, zamanımız kısıtlı.

LİNDA: Evet, tabi.

Uyanış Nedir?

ADAMUS: Uyanış nedir? Uyanış nedir? Kim söyleyecek – ve Linda (mikrofonu ulaştırmada) gönüllü olacak.

JOSHUA: Bu…

ADAMUS: (keser) Özür dilerim, Joshua. Lütfen, başlamadan önce, mikrofonu biraz indir. Hayır, daha aşağıya. Onun mikrofonunu kapatın. Şunu birlikte yapalım. Ben o Ben’im. Biz bunu daha önce de yaptık. Ben o… (izleyiciler katılır, ancak Adamus durur ve gözlerini yuvarlar; kahkahalar)

ADAMUS: Joshua ve ben, ikiye kadar saydığımda. Bir, iki…

JOSHUA VE ADAMUS: Ben o Ben’im.

ADAMUS: Peki. Şimdi tek başına.

JOSHUA: Ben o Ben’im.

ADAMUS: Hmmm. Hmmm. İzleyiciler? (izleyiciler de tatmin olmamıştır) Şunu bir daha deneyelim. Derin bir nefes al – biliyorum, şu anda beni boğmak istiyorsun – derin bir nefes al ve bırak, anlamını ifade etmek istercesine çıksın.

JOSHUA: Ben o Ben’im.

ADAMUS: Biraz daha iyi. Biraz daha iyi. Burada seni seçtiğim için üzgünüm ama, bu her biriniz için geçerlidir. Her biriniz için… o ses, o… bunu daha sonra açıklayacağım. Anlayacak ve diyeceksiniz ki, “Ahh! Keşke bunu avaz avaz, bağıra bağıra söyleseydim.” Hadi devam et ve bunu avaz avaz söyle.

JOSHUA: (çok daha yüksek sesle) Ben o Ben’im.

ADAMUS: İşte böyle! (izleyiciler tezahürat yapıp alkışlar) Teşekkür ederiz. Bu yapılabilinir. Yapılabilinir. Pekâla, evet, uyanış nedir?

JOSHUA: Uyanış…

LİNDA: Mikrofonla lütfen.

JOSHUA: Uyanış, az önce değindiğin o yerde olmaktır, geriye baktığının farkında olmak ve o perspektife (bakıç açısına) sahip olmak.

ADAMUS: Güzel. “Geriye bakmak,” mükemmel. (Adamus yazar) “Kendine”, mükemmel. Bu aslında bir ödül hak ediyor. Ve iki tane, biri…

LİNDA: İki mi?!

ADAMUS: Biri tonlama ya da Ben Ben’im için, ve diğeri…

LİNDA: Bir dakika. Önce cebini bir boşaltır mısın? (kahkahalar) Teşekkür ederim. Ve diğeri.

ADAMUS: İçinde bir şey yok. Pekâla, mükemmel. Bu iki taneyi hak ediyor.

LİNDA: İki tane aldı. Teşekkür ederiz.

ADAMUS: Sonraki, uyanış nedir? Biz bu şey hakkında konuşup duruyoruz, ama o nedir? Bir piyango ikramiyesi mi?

PATTI: Uyanış…

ADAMUS: Ayağa kalkman gerekecek ve…

LİNDA: Lütfen doğrudan mikrofona konuş.

ADAMUS: Evet.

PATTİ: Tüm veçhelerimin, tanrısallığımın tümünün yuvaya geri dönmesi ve sonra herşeyin aynı anda dışarı yayılmasıdır.

ADAMUS: Dışarı mı yayılıyorlar?

PATTİ: Genişlemeleri.

ADAMUS: Ha, güzel, güzel. Ben sandım ki, yuvaya gelip “Gerisine boşver!” diyorlar. (kahkahalar)

PATTİ: Hayır, hayır, pardon. Genişlemek.

ADAMUS: “Biz gidiyoruz! Evi temizliyoruz! Daha sonra yine geliriz.” Mükemmel. Yani bu, bütünlenme.

PATTİ: Evet.

ADAMUS: Evet, bir ödül lütfen. Umarım bugün yüzlerce, binlerce ödül getirdin.

LİNDA: Tabi tabi.

ADAMUS: Güzel. Birkaç tane daha. Uyanış nedir? Yarı uykudayken, birisinin yüzüne bir mikrofon dayaması, uyanıştır! (kahkahalar) Ahh!

LİNDA: Kimse bugün uyumuyor.

ŞAMBRA ERKEK: Bilinç.

ADAMUS: Bilinç. Tamam. Evet, ama…

ŞAMBRA ERKEK: Farkında olmak.

ADAMUS: … bilinçle birlikte anılacak bir kelime ver bana. “Şu şu” bilinç. “Şu” bilinç.

ŞAMBRA ERKEK: Açık bilinç.

ADAMUS: Açık bilinç.

ŞAMBRA ERKEK: Bir başlangıç.

ADAMUS: Genişlemiş…

ŞAMBRA ERKEK: Genişlemiş, evet.

ADAMUS: Genişlemiş, kelimeleri boğazından geçirebilir miyim?

ŞAMBRA ERKEK: Evet.

ADAMUS: Farkındalık.

ŞAMBRA ERKEK: Farkındalık.

ADAMUS: Farkındalık. Mükemmel. Farkındalık. Şimdi, sen ileriye, kendi patikalarına bakıyorsun ve en büyük meydan okumalardan biri, en büyük sorunlardan biri, kısıtlı bilinçtir. Farkındalık yalnızca o gün ya da o hafta ya da hemen o anki yaşamında olanlardır, ama yüksek benliğin diyeceğin şeyle, Ruhla ilgili hiç farkındalık yoktur; şu anda çevrede süzülen tüm o varlıklarla ilgili hiç farkındalık yoktur; ve gerçekten tanrısallığına ilişkin hiç farkındalık yoktur – ‘tanrısallığın’ ne olduğuna ilişkin bazı kötü, akılcı kavramlar seni gerçekten karmakarışık etmiştir, ama aslında hiç farkındalık yoktur.

Sanırım, tanrısallığınızın yalınlığınız olduğunu söyleyen Tobias’dı. Ama insanlar onu karmaşıklıkları haline getiriyorlar. Tanrısallık öylesine yalın ve güzel ve saftır ki, ama tanrısallığı gerçekten karmaşık kılmaya yönelik, sanki taa uzaklardaymış da, ona ulaşmak için bir aracıya ya da uygulayıcıya ya da yardımcıya ihtiyacınız varmış gibi göstermeye yönelik bir çaba var, hatta belki de ticari bir çaba ya da dini bir çaba. Böylece, evet, farkındalık – ve bir tane daha (alalım), uyanış nedir? Uyanık olduğunuzda ne olur?

DEB: Hissetmek.

ADAMUS: Hissetmek. Hissetmek, güzel. Ben buna yine farkındalık derdim, çünkü giderek daha çok farkında olduğunda, duyarlılığa, hissetmeye, herşeyin, herşeyin duyusal farkındalığına sahip olursun. Yani bu iyi bir yanıttı. Ve bugün herkese ödül vermediysek de, yanlış yanıt yoktur. Belki birkaç tane.

LİNDA: Bana söylediğin bu değil ama.

ADAMUS: Belki birkaç tane. Bir güzel yanıt daha alalım. Uyanış nedir?

ŞAMBRA HANIM: Herşeyin mükemmel olduğuna güvenmek.

ADAMUS: ‘Bu pekâladır. Bu harikadır. Bu mükemmeldir.’  Kesinlikle. Peki bunu kitabımız için, okuyucularımız için nasıl ifade ederiz?

LİNDA: Kendine güvenmek.

ADAMUS: Güvenmek… Ben buna ‘mükemmel düzen’ diyeceğim. Bu, herşey mükemmellik içinde (demektir). Bu, toplantılarımızı şu sözlerle sonlandırmayı sevdiğim gibi, “Tüm yaratımda, siz dahil, herşey yolunda”dır. Herşeyin gerçekten bom… berbat olduğu (kahkahalar) büyük bir yalandır. Büyük bir yalan, ve herkes de buna inanıyor. Böylece, izin verirseniz, ben ona mükemmel diyeceğim. O mükemmeldir. Onun mükemmel olmasını seçmeseniz bile, o mükemmeldir, anlıyor musunuz. Peki, teşekkür ederiz. Yani mükemmellik. (Adamus yazar) Mükemmellik. Bu zeki bir grup.

Şimdi, bir dolu deneyimsiz uyanış adayları var – yani daha şimdilerde buna adım atan insanlar – ve onlar sanıyorlar ki, uyanış sizi ansızın süper-insan haline getirir ve tüm sorunlarınız ortadan kalkar, ve psişik olursunuz ve insanların geleceğini okuyabilirsiniz ve işte bu tür şeyler. Ama bildiğiniz gibi, bu bu şekilde iş görmez ve aslında bu şekilde pek iyi de çalışmaz.

Böylece, evet, uyanış. Sonraki soru. (Linda’ya döner) İzleyicilerin arasında kalabilirsin.

LİNDA: Bir yere gitmiyorum.

Uyanışınızı Ne Harekete Geçirdi?

ADAMUS: Sonraki soru. (Adamus çizer) Son birkaç konuşmamız boyunca bu “X” kuşağından söz ettik. Şimdi, zamanın ve deneyimin başlangıcından bu yana olagelmekte olan güzel bir süreci büyütüyorum (yakından bakıyorum). (dalga biçimleri çizer) Biz bu dalga biçimlerinin dansını yaptık.

Şu hoparlörü çeker misiniz? Biraz dikkat dağıtıyor. Ben iki ya da üç yanıt alacağım.

Böylece, bu dalga biçimlerinin – tanrısallık ve insan – dansını yaptınız. Onlar bir noktada birleşirler, ki şu anda olan budur. Ve biz şimdi bu sürece yaklaşıyor, onu büyütüyoruz. Bakın, geçmişte onlar hep şu şekilde gelip gittiler, ama hiç birleşmediler. Şimdi birleşiyorlar ve siz hemen şuradaki noktada bulunuyorsunuz (dalga biçimlerinin kesiştiği “X” noktası).

Ben bunu yalınlaştıracağım, ve bu belki bazı kişiler için tartışmaya açık, bazı kişiler için kuşku uyandırıcı olabilir, ama ben bu süreci/işlemi yalınlaştıracağım. İlk adım, Gülün Tohumu (Meyvesi) diyeceğim şeydir. Adım bir, Gülün Tohumu. Ve buna aynı zamanda başlangıç noktası diyelim. Başlangıç noktası.

Kendi kişisel deneyiminize göre, sürecinizi/işleminizi başlatan şey neydi? Uyanışınızı ne harekete geçirdi? (Boğazını temizler)

LİNDA: Ha, hazır, hazır, hazır.

ADAMUS: Lütfen ama!

LİNDA: Kendimi öyle kaptırmışım ki. Tamam. Harekete geçiren ne…

ADAMUS: Uyanışını ne harekete geçirdi?

KATHLEEN: Merak.

ADAMUS: Merak.

LİNDA: Mikrofonu açman gerekecek.

ADAMUS: Merak. Kimin merakı?

KATHLEEN: Benimki.

ADAMUS: Bu ne zaman oldu?

KATHLEEN: Ben Gülün Tohumu’ndayken.

ADAMUS: Bir sabah uyandın ve ansızın, “Hmmm, gerçekten merak ediyorum, acaba…” mı dedin. Ve bu aslında komik değildir; bu olur. Bu merak ansızın ne zaman uyandı içinde?

KATHLEEN: Bir çekirge kadar küçükken.

ADAMUS: ‘Bir çekirge kadar küçükken’. Gerçekten de garip bir insanca deyim.

KATHLEEN: Onunla geldim (doğdum).

ADAMUS: Peki, merak. Güzel. (yazar) Merak. Ve merakın şimdilerde ne alemde? Tatmin oldu mu, yoksa daha da mı arttı?

KATHLEEN: Herhalde arttı.

ADAMUS: Doğru. Yani merakın tatmin olmadı.

KATHLEEN: Herhalde, bazı bölümleri.

ADAMUS: Bazı bölümleri. Merak, öncesine göre daha mı büyük? Öncesine göre daha mı küçük? Bir gün uyandın ve, “Artık merakım yok. Kesinkes uyandım” mı dedin?

KATHLEEN: Hayır.

ADAMUS: Hayır, tamam. Yani – ve tekrarlıyorum, burada kimseye kusur bulmuyorum, ama sen buradasın, onun için neden olmasın – yani bir dereceye kadar hâlâ köpek kendi kuyruğunu kovalıyor.

KATHLEEN: Doğru.

ADAMUS: Merak, çok meraklı bir şeydir. Seni hareket halinde tutar. Seni oyunda tutar. Seni eğlencede ve oyalanma içinde ve hep merak içinde tutar. Ama evet, merak. Senin uyanışın. Teşekkür ederiz. Evet.

KATHLEEN: Bir şey değil.

ADAMUS: Lütfen. Ona Cauldre’nın parasından da biraz verebilirsin. (kahkahalar)

LİNDA: Hayır!  Hiçbir şey değil.

ADAMUS: Uyanışını başlatan ne oldu? Bunu okuyacak milyarlarca insan var. Yani evet, bu önemli.

JOYCE: Ha. Sanırım…

ADAMUS: Bu arada, bir dakika için kesebilirsem, ki kestim. Burada ne yaptığımızı gerçekten anlıyor musunuz? Farkında olsaydınız, anlardınız.

ŞAMBRA: Bir kitap yazıyoruz.

ADAMUS: Bir kitap yazıyoruz, ama aynı zamanda şu anda başka ne gerçekleştiriyoruz?

ŞAMBRA: Enerjiyi dönüştürüyoruz.

ADAMUS: Eh, enerjiyi dönüştürüyoruz, evet. Biz Yeni Dünya’da bir sınıf yapıyoruz! Ve tüm bu sürece hayranlık içinde bakarak burada oturan her türlü varlık var. Yani bunu yalın tutmanız gerekiyor. Onlar, dünyada yaşamak söz konusu olduğunda, öyle acaip bilgili falan değiller. Bunu hiç gerçekleştirmediler. Onlar için (bu konuştuklarımızın) tümü teoridir. Tümü alıştırmadır, ama bu inanılmaz sınıfı dinliyorlar. Ve merak ediyorlar, herşeyden önce bu uyanıştan geçmeleri gerekiyor mu diye – ki geçecekler. Başkaları bunu nasıl gerçekleştirdi diye merak ediyorlar. Ve ne olduğunu merak ediyorlar. Birisi bir gün size gelip de, “Biraz farkındalık satın almak ister miydin” mi dedi? Yoksa günün birinde sokakta yürürken yüksek bir binadan başınıza bir piyano düştü de, “Ha! Sanırım uyanma zamanı geldi” mi dediniz? Ne oldu? Sonraki. Evet.

JOYCE: Sanırım bu…

ADAMUS: Sakıncası yoksa ayağa kalkar mısın? Tüm bu genç varlıklar, Dünya’ya hiç gelmemiş bu melekler seni gerçekten görmek istiyorlar. Onlar gözlerini dikmiş bakıyorlar. “İnsanlar neye benziyor? Hmm, ha, hmmm, ha.”  Peki, evet. Böylece…

JOYCE: Sanırım yaşamın tüm dramları ve travmaları benim o kadar…

ADAMUS: Dramlar ve travmalar.

JOYCE: … kafamı karıştırdı ki, bunu yoluna koyma isteğini uyandırdı.

ADAMUS: Dramlar. Ve sen aslında tüm bu dramlardan kusacak kadar sıkılıverdin (kahkahalar) … bu Kuthumi idi. Pekâla, ben Kuthumi’nin sözlerini yazacağım. Tüm o dramlardan ve travmalardan sıkılıvermiştin. Güzel. Sonraki.

ESTELLA: Öğrenmek… mm, yok, söylemek istediğim bu değil.

ADAMUS: Derin nefes. Bu kolaydır.

ESTELLA: Ben kendimi bulmak istiyordum.

ADAMUS: Kendini bulmak istiyordun. Bu iyi işte. Güzel. Evet. Bu kavram bazen biraz aşırı kullanılıyor, ama birçok yaşam boyunca hepiniz kendinizi kaybolmuş hissettiniz – kendinizin bir adasında kaybolmuş, “Benim geri kalanım nerede?” Evet, kesinlikle. Güzel. Birkaç tane daha alalım. Uyanışınızı ne harekete geçirdi?

CAROLİNE: Ben uyanacağımı bilmiyordum.

ADAMUS: Evet.

CAROLİNE: Uyanmam gerektiğini bile bilmiyordum.

ADAMUS: Doğru.

CAROLİNE: Ve Vince bana okumam için bir kitap verdi.

ADAMUS: Ahh!

CAROLİNE: Ve bu, Shirley MacLaine’in “Out on a Limb – Dışarda Hiçbir Şey Yok” kitabıydı.

ADAMUS: Evet.

CAROLİNE: Ve benim çekirdek inancım tümüyle dönüştü, ve ben özgürleştiğimi farkettim…

ADAMUS: Evet.

CAROLİNE: … inanmak istediğim herhangi bir şeye inanabileceğimi ve geçmişte inandığım herşeyin öyle olmayabileceğini farkettim.

ADAMUS: Yani sen şimdi Vince’e minnettarsın. (kahkahalar) Evet.

CAROLİNE: Ve bu, şimdiye kadar hayatımda sahip olduğum en özgürleştirici şeydi.

ADAMUS: Mükemmel.

CAROLİNE: Ve bu neredeyse 30 yıl önceydi, ve yaşam harikaydı.

ADAMUS: Güzel. Güzel. Ve ben buraya “kitap” yazacağım, çünkü burada bazı güzel kavramlarımız var ama… evet, bir ödül vermek için geri gelebilirsin.

LİNDA: Vince de bir ödül alacak mı? (Adamus başını “hayır” anlamında sallar.) Ha, üzgünüm. Üzgünüm.

CAROLİNE: Ben onunla paylaşırım.

ADAMUS: Hayır. Ha evet, iğneyi paylaşman gerek. Evet. Ve bunları herhalde birkaç dolar karşılığında Linda’dan satın alabilirsin ama…

LİNDA: Aklına bile getirme.

ADAMUS: Evet.

CAROL: 12 yaşındayken, kilisedeydim ve meditasyon yapıyordum, ve esriklik içinde, anlaşılmaz biçimde konuşuyordum.

ADAMUS: Anlaşılmaz biçimde.

CAROL: Anlaşılmaz.

ADAMUS: Peki ne dedin? (Carol “bilmiyorum” anlamında omuzunu silkeler) Kesinlikle. O eski, “Ne halt söylediğimi bilmiyorum” hali.

CAROL: Buda ve İsa ve Muhammed dediğimi biliyorum…

ADAMUS: Evet.

CAROL: … ama bunun ne anlama geldiğini bilmiyorum.

ADAMUS: Peki o zamandan beri hiç anlaşılmaz biçimde konuştun mu?

CAROL: Hayır.

ADAMUS: Şimdi konuşmak ister misin?

CAROL: Evet.

ADAMUS: Peki. Dilini çıkartarak “Ben o Ben’im” de. (yoğun kahkahalar)

LİNDA: Sanırım ciddi. Sanırım ciddiydi!

CAROL: (dilini çıkartarak) Ben o Ben’im. (yoğun kahkahalar)

ADAMUS: Kuthumi sınırlarımı zorluyor. Hadi bunu hep birlikte yapalım. Dilinizi çıkartın ve, “Ben o Ben’im” deyin. (Adamus ve izleyiciler bunu yaparlar) Garip, ama gerçek.

LİNDA: Ne olsa yaparsınız, değil mi!

ADAMUS: Pekâla, buna bir trans, esrime deneyimi diyelim mi? Tamam. Pekâla. Linda, şimdilik yeter.

LİNDA: Bitirdin mi? Peki.

ADAMUS: Uyanışı harekete geçiren nedir? Birlikte yaptığımız çalışmayı okuyacak olanlar, gerçekten, raftan düşen kitap gibi şeylerin (olmasını) umacaklar. Şimdi, Vince’in sana kitabı vermesinin bir dolu başka nedeni vardı. Sen buna hazırdın, ama onlar, raftan düşen kitapla, yaşamı ansızın bambaşka bir biçimde değerlendirmelerine neden olan filmle, gerçekten kötü bir rüyayla, onları daha önce hiç bulunmadıkları bir düzeye götüren gerçekten çok bunaltıcı, dehşete düşüren bir rüyayla bağlantı kuracaklardır; bir eşin, sevdiğinin ölmesi; ilk kez ölüm hakkında gerçekten derin derin düşünmüşlerdir. Ölümün var olduğunu biliyorlardı, ama doğrusu üzerinde hiç düşünmemişlerdi. Araba kazası gibi bir şey olur. Onları bir tür travmaya ya da hatta komaya sokan, ama o rahat oldukları alandan sarsarak çıkartan bir araba kazasıdır bu.

Bu sadece günün birinde uyanıp da yalnız olduğunu farketmek olabilir. Ya da ansızın o bunaltıcı merakınızı farketmek olabilir. Bu tür şeyler yaşamlar boyu – yaşamlar boyu – mayalanmış, zemini hazırlamışlardır, ve siz en sonunda onunla bağlantı kurmuşsunuzdur.

Biçimin değişmesine – siz başlangıçtan beri bu şekilde (dalga biçimleri) gidiyordunuz – onun şimdi değişmesine, ve tüm dalga biçimlerinin, tanrısallığın ve insanın ve diğer herşeyin birleşmesine neden olan birçok şey var. Bu, örneğin, sizin örneklerinizi alırsak, orada bulunmak, şunu bunu yapmaktır. Kaç yaşama ihtiyacınız var? Çoğunuzun yaklaşık bin dörtyüz yaşamı oldu. Burada bulunan birkaç kişinin ikibinin üzerinde. Kaç yaşama ihtiyacınız var? Bunu hiç de ayıplamak ya da kınamak için söylemiyorum, çünkü bazen farklı görünümleri denemek, farklı kimlikler üstlenmek, Dünya’da oynamak, sadece ilginç gelir.

Yükselmiş Üstat dediğiniz, gerçekten özleriyle bütünleşmiş varlıkların ortak noktalarından biri de, süreçleri sırasında bittiğini bildikleri bir noktaya gelmeleridir. Artık Dünya olmayacaktır, artık yaşamlar olmayacaktır, artık insanlarla bildikleri biçimde bağlantı kurulmayacaktır. Artık yemek sofralarında oturulmayacaktır. Artık ormanlarda yürünmeyecektir. Artık diğer kişiyle, bilirsiniz, ‘hıı hıı hıı’ yapılmayacaktır. (Adamus’un seksi kastetme biçimi kahkahalara neden olur)

LİNDA: Pardon?

ADAMUS: Ay, bu Kuthumi’ydi! (yoğun kahkahalar) Artık bu tür toplantılar yoktur. Onlar, her Yükselmiş Üstadın içinden geçtiği bir noktaya gelirler, geri dönmeyi, birkaç yaşam daha (dünyada) kalmayı gerçekten arzularlar. Yükselişi derin derin düşünürken siz de bunu hissetmediniz mi? Evet, bu uzay gemisi Dünya’dan inmek kulağa çok hoş geliyor, ama gerçekle karşılaşıldığında – bu bazılarınızın son yaşamı – Dünya’yla ilgili, yaşamakla ilgili çok güzel olan bir şey vardır.

Herşeyin sonuçlanacağını – herşeyin sonuçlandığını, zaten olduğunu – bilerek yaşamayı hayal edebilir misiniz? Kendiniz için gerçekten istediğiniz herşeyi yaratabileceğinizi bilmek. Sağlığınız için kaygılanmamayı hayal edebilir misiniz? Ölüm için, bu tür şeylerin herhangi biri için kaygılanmamayı? Bu gezegen inanılmazdır. Dışarlarda bir dolu başka yaşam biçimleri var, birçok başkası var, ama hiç biri insan yaşam biçimi gibi değildir. Hiçbiri yükselişin kapısı değildir. Hiçbiri. Daha zeki ya da, daha bilge diyeyim, olan hiçbir yaşam biçimi yoktur. Ha, oralarda bazı zeki yaşam biçimleri vardır, ama onlar gerçekten çok bilge değildir. Onlar bunu daha öğrenmek zorundalar.

Kuthumi, toplantımızdan önce benimle konuşuyordu. Dedi ki, “Akılsal olarak çok ilerlemiş, ama aslında hiç bilgeliği olmayan, ruh adına gerçekten asla (bir şey) öğrenmemiş bir toplum hakkında bir film yapmak inanılmaz olmaz mıydı. Böyle bir şey inanılmaz olmaz mıydı?”

Pekâla, sevgili Şambra, nerede kalmıştık? Böylece bu uyanışta – oradaki tahtaya yazdığım – Gülün Tohumu noktasından önce meydana gelen birçok şey vardır. Bu arada, Gülün Tohumu (Meyvesi), Tobias’ın icat ettiği bir kavramdır, ve bu, uyanışın,  gerçeklik manzaranızda var olduğunun hatırlatılmasıdır, bilincinizin bir yerinde, istediğiniz an Yuva’ya gidebileceğinizin hatırlatılmasıdır. Siz o orada değilmiş gibi davranıyorsunuz, güle oynaya bir yaşamdan ötekine geçip duruyor, ona ayağınız takıldığında bile görmezden geliyorsunuz. Ama bir gün farkediyorsunuz ki, Yuva’ya geri dönmenin anahtarı hep oradaydı. Hep oradaydı. İşte insanlar buradan başlarlar.

Şimdi, o noktaya geldiğiniz ânı anımsayın – elinize bir kitap geçti, merak içinde uyandınız, birisi sizi, size açılım sağlayan bir sınıfa (eğitime) götürdü; bunlardan önce, belki insan yaşamına ilişkin hayal kırıklıkları oldu, belki yeniden kendinle, kendinin her bir parçasıyla olmaya derin bir özlem vardı. O derin özlem – ki bu sık sık yanlış anlaşılır – hani şu “kayıp aşk” ya da “ruh eşi” kavramları, sanki dışarlardaki başka alemlerde sizi bekleyen başka bir varlık varmış gibi, şimdiye kadar anlatılmış en muhteşem aşk öyküsüdür. Bu aslında çok doğrudur, ama o başka bir varlık değildir. O sadece kendinizdir. O sadece sizdir.

Er ya da geç… burada zamanımı dikkatle ayarlıyorum. Er ya da geç herkes bu tarafa geçecektir. Bazıları için bu çok daha sonra olabilir. Siz sadece şeylerin en uç kenarında bulunuyorsunuz. Evet, sizden önce gelen bazı Yükselmiş Üstatlar var, ama fazla değil. Siz aslında, bana göre, gerçekten, bundan geçen ilk grupsunuz. Şimdiye kadar birçok birey (bunu gerçekleştirdi), ama siz ilk grupsunuz.

Böylece, eğer bu noktadaki deneyimlerinizi hatırlayacak olursanız, çoğunuz için bu coşturucuydu; çok yoğundu; herşeyi yeniden düşünmenizi sağladı; sizi beklentilerle, sevinç ve neşeyle doldurdu. Çoğunuz, sanki sokaklarda dans etmek istediniz. Sanki bisikletinize atlayıp herkesin kapısını çalmak istediniz. Bu komikti.

LİNDA: Ha, ha, ha, ha.

ADAMUS: (İnsanların inançlarını) dönüştürmek istediniz. Sanki bulduğunuz bu coşkuyu, bu inanılmaz yeni bilgeliği herkese anlatmak istediniz. “Ben Yuva’ya gidiyorum!”  Hatırlıyor musunuz?

Böylece bu, uyanış noktasıdır. Parlaktır, kesinlikle çok parlak. Ve insanı hemen fazlasıyla araştırma inceleme yapmaya yönlendirir – ele geçirdiğiniz herşeyi, ruhsal herşeyi okur araştırırsınız – ve felsefe okursunuz, dinleri okursunuz, her yeni çağ kitabını, kanal olunmuş varlıkları okursunuz. Şu anda web sitesinde olup da bu noktada bulunan kişiler var – onlar İnternetteler – ve herşeyi okuyorlar. Takıntı halindeler. Ne yapsalar yetmiyor. Açlıkları dinmiyor. Eminim bazılarınız buralardan geçti.

Ve sonra spiritüel olursunuz. O spiritüellik rozetini ya da kimlik kartını takarsınız. Artık spiritüel bir varlık olduğunuzu söylersiniz, ve ne anlama geldiği hakkında hiçbir fikriniz yoktur, ama kesinlikle sizi iyi hissettirir. Bu size bir onur madalyası sağlar, ve ilişki kurabileceğiniz bir şey sağlar, ve size, evet, bir yolculuk yaptığınızı hatırlatır. Bu aşama belki birkaç ay, büyük bir olasılıkla birkaç yıl sürer.

Uyanış, Aşama II

Ve sonra gerçekten ilginç bir şey olur. Aşama ikiye geçersiniz. (Adamus yazar) “Ayy.” Ben buna böyle diyeceğim, “Ayy.”  Ayy! “Ne…” (Adamus yazar “Ne Bo..” Yok, öteki, “Ne haltsa.” (kahkahalar) Ya da, kendimce adlandırmaktan hoşlandığım gibi… (Adamus yazar) Cauldre bugün heceleyemiyor. “Yapılanmayı-yıkmak.”  Yapılanmayı yıkmak. Ayy, ayy, ayy. Hepiniz bundan geçtiniz, bunu yaptınız, ve onun yan etkilerini hâlâ hissediyorsunuz. Yuva’ya dönmeye hazırsınız, bu ne anlama geliyorsa. Şimdilerde bilge bir ruhsal insan haline geliyorsunuz. Hatta insanlarla farklı bir biçimde, küstah, sevimsiz, om türünden bir sesle konuşmaya başlarsınız, ve bir şey olur. Yaşamınız dağılır. Yapılarınız yıkılıyordur.

Bunun talihsizlik olduğunu söylemek istemiyorum, belki az çok gereklidir, ama bu kadar ıstıraplı olması gerekmiyor. Bu kadar eziyetli olması gerekmiyor. Bu kadar ölüme-benzer olması gerekmiyor. Bu olacaktır, çünkü bu “Ayy” bölgesinde, olduğunuzu sandığınız herşey, şimdiye kadar sahip olduğunuz her türlü inanç, parçalanmaya başlar. Bu gerçekten dönüştürücüdür; sanki herşey yıkılıyormuş gibi görünür. Eski bir binanın depremde dağılması gibi. Ve insan veçhesi bağıra çağıra ortaya çıkar, “Uyanış sürecimde neler oluyor!?”

Şimdi muazzam bir çelişki içindesinizdir. Yaşamı başaşağı giden ruhsal/spiritüel bir insansınızdır. Diğer insanlara, ne muhteşem olacağınızı söylemiştiniz, oysa şimdi hiçbir şey olmuyordunuz. (kahkahalar) Onlar da arkanızdan gülüyorlar, “ha, ha, ha”, arada bir de yüzünüze. İşinizi, eşinizi, sağlığınızı, aklınızı kaybediyorsunuz; herşey parçalanıyor. Yapılarınız yıkılıyor.

Kutlayın! (izleyicilerin arasından birisi “Yaşasın” der) (Adamus güler) Olmakta olan türlü şeyler var. Sizler şimdi uyanışın deneysel bölümünde bulunuyorsunuz. Tüm o eski dinsel değerler, tüm inanç sistemleri değişmeye ve dönüşmeye başlıyor.

Böylece, birçoğunuzun doğmuş ve büyütülmüş olan bir veçhesi var – o veçhe bu yaşamda başarılı olacaktı, ve iyi bir işi ve iyi bir ailesi olacaktı, ve insanların sizinle gurur duymasını sağlayacaktı, ve sizin de gurur duyacağınız çocukları olacaktı – ama bu ille de bu şekilde olmadı. O veçhe, bu arada, hâlâ sizden ayrılamıyor. Hâlâ orada ve diyor ki, “Hmm, şu diğer şeyleri yapman gerekmez miydi, kalkıp şu çılgın ruhsal yola baş koydun, ama şimdi dön de benim hayatıma bir bak.” Görüyor musunuz, sizin hayatınız o veçhenin umurunda bile değil; o veçhe kendi doyumu peşinde. O – sizin deyiminizle – “Leave it to Beaver”i (1950’lerde idealize edilmiş bir aileyle ilgili tv dizisini), masal kitabı türünden yaşamı istiyor. Kurgulanmış, hayal edilmiş yaşamı. Ve bazı insanlar buna gerçekten de sahipler, ama bu sadece rolünü oynayan bir veçhedir.

Yani birdenbire herşey parçalanır ve siz gerçekten çıldırmaya başlarsınız. Zihinsel, fiziksel, finansal ve özellikle de ruhsal olarak dengesiz hale gelirsiniz. Artık hiçbir şeyin anlamı kalmaz.

Veçheler – haa, bu onlar için parti zamanıdır. (kahkahalar) Onlar geri geleceklerdir. Bazısı uzun süredir, birçok yaşamdır, sizinle iletişim içinde değildi. E-posta göndermediler. Akşam yemeği için uğramadılar. Onlar çok uzaklardaydı, çünkü sizden bıktılar ve usandılar. Onun için de başka bir yere gittiler, ve ansızın eve dönme dürtüsünü hissettiler. Sizin duyduğunuz çağrının aynını onlar da duyuyorlar. Bir şeylerin kışkırtıldığını hissediyorlar, onun için de eve geri dönüyorlar. İlle de kalıcı değiller, ya, bunun gerçekten ipleri ele alabilecekleri, gösteriyi yönetebilecekleri zaman olup olmadığını görmek için, ya da, meraklı bir yanları olduğu için geliyorlar. “Belki de gerçekten eve dönüyoruzdur.” Sonra da gülüyorlar, “Kesinlikle hayır. Kesinlikle hayır.”

Ama veçheler geri gelir. Onlar, Aandrah ve On’un da size söyleyeceği gibi, dalga dalga geri gelirler. Şimdi, geri gelen veçhelere ilişkin göklere çıkartılan bir anlayış olduğunu biliyorum, yalnızca derin bir nefes alırsınız ve hepsi yuvaya geri döner gibi. Bazısı döner de. Bazısı döner. Onlar geri gelmekten mutludurlar. Ama bazısı da size acaip sinirlenmiştir. Bazısı size karşı büyük bir saygısızlık besler. Bazısı sizin aptal olduğunuzu düşünür. Ve bazısı da sadece – veçhedir; onlar yalnızca güç ve kontrol isterler. Nedenini bilmezler, sadece güç ve kontrol isterler.

Yani bu gerçekten zor bir zamandır. Bunu başardığınıza şaşıyorum. Evet ya, sen de! (gülerek) Senin başardığına çok şaştım. Bu, içinden geçtiğiniz kırılgan, ancak son derece önemli bir zamandır.

“Ayy” Kuşağı

Bir an için şunu hayal edebilir misiniz, şimdi geriye dönüp ona bu bakış açısından, bu perspektiften bakıp da şöyle diyebilir misiniz, “Biliyor musun, bu sadece yapılanmayı yıkmakla ilgiliydi. Bu sadece değişim, dönüşümle ilgili. Bu sadece tıkanıp kalmış eski enerjiyi salıvermekle ilgiliydi, böylece hepimiz tekamül edebilecek, hepimiz yükselebilecek ya da uyanacaktık,” ya da adına her ne demek istiyorsanız. Peki bunu farklı bir biçimde nasıl gerçekleştirmek isterdiniz? Bunun zaten meydana gelmiş olduğunu bildiğinize göre, neyi farklı yapmak isterdiniz? Mikrofonun izleyicilere geçme zamanı. Neyi farklı yapardınız? Hemen arkanızdaki dalgayla gelenler için nasıl bir öneride bulunurdunuz? Ve onlar bekliyorlar, bu arada. Gail?

GAIL: Ben hiçbir şeyi farklı yapmazdım.

ADAMUS: Hiçbir şeyi farklı yapmazdın.

GAIL: Hayır. Her bir şeyi deneyimlediğime memnunum, kederden tut da esrime haline kadar.

ADAMUS: Tahtama kim çizim yaptı?! (Adamus’un bazı sayfaların kullanıldığını keşfetmesi üzerine kahkahalar)

GAIL: Benim veçhem. Sanatçı olan!

ADAMUS: Yani sen hiçbir şeyi farklı yapmaz mıydın?

GAIL: Hayır. Sana karşı dürüst olmamı istiyor musun?

ADAMUS: Şimdi bir de… bana karşı dürüst değil miydin?

GAIL: Birkaç kez.

ADAMUS: Haa!

GAIL: Arada bir.

ADAMUS: Bunu biliyorum. Evet. Yani sen…

GAIL: Ben hep kucaklanmak istedim.

ADAMUS: (Adamus kıkırdar, ve sonra onu kucaklar; izleyiciler “Ooo” der)

GAIL: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Ben teşekkür ederim.

GAIL: Bir şey değil.

ADAMUS: Bu tadı sevdim.

GAIL: Teşekkürler! (kolundaki dövmeyi gösterir)

ADAMUS: Kameraya göster. (Gail kameraya döner) Evet.

Peki onlara ne derdin? Hiçbir şey mi? “Bu gizemli bir çekirge. Onu kendiniz keşfetmeniz gerekiyor.” (Adamus’un gülünç şivesi üzerine kahkahalar) Ben olsam onlara böyle derdim.

GAIL: Kalbinizin peşinden gitmeniz gerekiyor.

ADAMUS: Palavra.

GAIL: Hayır, gerçekten de peşinden gitmen gerekiyor…

ADAMUS: Kesinlikle palavra.

GAIL: Hayır, belli zamanlarda ne kadar kötü hissetsen de…

ADAMUS: Sen onlara kaplerinin peşinden gitmelerini söyleyeceksin! Onların bir kalpleri olduğundan bile haberleri yok.

GAIL: … kalbinin peşinden gitmen gerekiyor.

ADAMUS: Onlar kalbin ne olduğunu bilmiyorlar. Onların kalbi öylesine altüst ki… Kuthumi gülüyor. Üzgünüm, ama… evet…

GAIL: Ha, sorun değil.

ADAMUS: Biz kucaklaşıyoruz, biz kavga ediyoruz. Peki.

GAIL: Kendine güvenmek zorundasın. Kalbini izlemen gerek, şu anda neyle karşılaşırsan karşılaş.

ADAMUS: Ve sonra ertesi sabah kendilerini vururlar, çünkü senin neden söz ettiğine dair hiçbir fikirleri yoktur. Bu… buna söylecek bir çift lafım var. Ha, ben buna makyo diyorum. Karşılığını  İnternetten bulun. Makyo. (Adamus yazar) Tamam, sonraki. Makyo. Pekâlâ, bunu şimdi açıklamayacağım. Sizi merakta bırakacağım. Meraka bayılıyorsunuz.

Peki, lütfen, şimdi, bu kriz kuşağında bulunan biriyle birlikte oturuyorsunuz – onların yaşamları dağılıyor, intihara yatkınlar, kızgınlar, kafaları karışık, tıpkı benim gibi (Adamus aradığını bulmak amacıyla sayfaları çevirip durur.) Neler olup bittiğine dair hiçbir fikirleri yok, ve size bakıyorlar ve bir şey hissettikleri bir insan görüyorlar – anlamıyorlar – ama sizin içinizde bir şeyler hissediyorlar. Bir bilgelik hissediyorlar. Bir denge hissediyorlar. Sanki sizin enerjinizi emmek ve sahip olduğunuzu almak istermiş gibi hissediyorlar, ama siz buna izin vermeyeceksinizdir. Biliyorum, fazla hızlı konuşuyorum, ama evet. Peki (bu durumda) onlara ne dersiniz? İşlerini kaybettiler ve karıları onları terk etti, ve bankada beş paraları yok, ve az önce doktor onlara şeker hastası olduğunu söyledi. Onlara kalplerinin peşinden gitmelerini mi söyleyeceksin? (Adamus öğürür gibi yapar)

GAIL: Hayır, onlara derin bir nefes almalarını söylerim. Nefes almalarını.

ADAMUS: Peki, ve onlar da derin bir nefes alır, ve sonra (öğürür). (kahkahalar)

GAIL: Evet, sonra git kendini uçurumdan at. Bir trenin önüne atla. Yap bunu (derim).

ADAMUS: (hımlayarak) Hmm, hmm, hmm, hmm. Onlara ne söyleyeceksin?

GAIL: Herşeyin yolunda gideceğini.

ADAMUS: Hah, teşekkür ederim. İşte benim yanıtım buydu.

GAIL: Herşeyin yolunda gideceğini. Evet.

ADAMUS: Herşeyin yolunda gideceğini. Şimdi, aslında bu kulağa zırvalıkmış gibi geliyor, ama farkediyor musun ki…

GAIL: Ben bu zırvayı kendime her gün söylüyorum.

ADAMUS: Kesinlikle! Ve işte bu dürüst bir yanıt, çünkü herşeyin yolunda gideceğini biliyorsun. Haa, onların daha on yaşam için geri gelmeleri gerekebilir…

GAIL: Her zaman değil.

ADAMUS: Hayır, gerekebilir. Bu… sen zaten oradasın. Sen zaten başardın. Sen zaten oradasın. Oraya ulaşırken ne tür oyunlara dalmak, ne tür deneyimler edinmek istersen iste, senin ve benim kendi Üçüncü Çember’imizde oturmadığımızı, Üçüncü Çember penceresinden bakarak, “Hey Gail, bugün nasılsın bakalım seni yükselmiş varlık seni?” demediğimizi nereden biliyorsun?

GAIL: Eh, benim Ben o Ben’im orada olduğumu biliyor. Benim şu anda burada bulunan yanım da burada olduğumu biliyor. Ama ben kendi mekanıma geri dönüyorum ve deyim yerindeyse, dünyaya geri dönüyorum, ve herşey sanki yok oluyor.

ADAMUS: Evet.

GAIL: Gerçeklik devreye giriyor.

ADAMUS: Ama ben o yalın, “herşey yolunda gidecek” (lafını) seviyorum. Linda’ya sor. Mikrofonu Linda’ya verin.

LİNDA: Evet ya, herşey yolunda gidecek. Yolunda gidecek.

ADAMUS: Yolunda gidecek, ve bu, gerçek, dürüst bir yanıttır. Yolunda gidecek. Şimdi, sen onların  ille de olacaklarla ilgili ayrıntıları, dipnotları okumalarını istemiyorsundur. (kahkahalar) Bu daha sonra olacaktır. Ama evet, herşey yolunda gidecektir. Ve onlar sana bakacak – bu arada gerçekten sana inanmak da isteyecekler – onlar sana bakacak, “Gerçekten mi?” (diyecekler). Ve sen de, “Gerçekten. Şimdi derin bir nefes alın” diyeceksin. Ahh. Ahhhhh.

Biliyor musunuz, Şambra, herşey yolunda gidecektir! Herhangi birinizin duyacağı tek pişmanlığın şu olacağını düşünüyorum, şeylerin yolunda gideceğini farketmemiş olmanız; yolunda gitsin diye uğraşıp mücadele etmiş olmanız; hatta, herşeyin yolunda gideceğine inanma seçimini yapmak yerine, buna inanmamanız bile. Tüm bu inanılmaz süreç içinde tek pişmanlığınız, “Lanet olsun, keşke bunun daha çok keyfine varsaydım” demek olacak. (izleyiciler “evet” der) Evet ya! Herşey yolunda gidecek. (izleyicler alkışlar)

Biliyor musun? Sadece… (Linda’nın ona bir Adamus ödülü uzatması üzerine Adamus ve izleyicilerden kahkahalar yükselir) Sen iğneleyecek olursan ancak (kabul ederim). (Linda iğneyi gömleğine iğneler)

Şimdi, az önce salondaki ve online olan enerji kesinlikle değişti. Bir de başkaları için bunun neler yapabileceğini düşünün. Enerji değişir. Ah! Tüm o gerginlik, tüm o kaygı ve korkular. Biraz korkmak ve endişelenmekten başka hiçbir işe yaramayan o kaygılanmalar, ama sanırım artık bundan sıkıldınız. (Adamus salonun arkasına doğru yürür) O ileriye doğru bakmalar ve bilinmeyenden korkmalar, oysa dönüp… (Adamus boğazını temizler; izleyiciler ona doğru döner) ve sadece geriye dönüp de deneyiminize bakar ve ulaşmış olduğunuz yerden oraya nasıl geldiğinizin potansiyelini seçebilirsiniz.

Şimdi, bunu düşünmeyin; yalnızca hissedin, çünkü düşünmeniz şöyle demenize neden olacaktır, “Evet ama, yaşamın gerçeği, Adamus, bilirsin, şunu bunu yapmaktır. Ve ben çocuklarım ve işim yüzünden bunu yapamıyorum” ve falan da filan da. İşte şimdi, anında eski oyunun içine dalmış olursunuz.

Gerçekten, yani Üçüncü Çemberinizden sadece geriye bakıp, “Oraya varmayı nasıl deneyimlemek istiyorum” diyebilirsiniz. Bu, zamanda lineer olarak ileriye gitmekten daha gerçektir. Geriye dönüp kendinize bakarsanız, bunu yapmayı seçerseniz, Kuthumi de gerçekten bugün sizin tarafa geçebilir. Eğer bunu seçmeyecek olursanız, eğer hep o derin bilinmeyene doğru falan ileriye bakacak olursanız ve yükselişe giden yolunuzu işlemden geçirmek istiyorsanız… bu komikti. (kahkahalar) Yükselişe giden yolunuzu işlemden geçirmek istiyorsanız, bunu yapabilirsiniz. Ama geri dönüp de, “İşte bunu böyle yapmak istiyorum” derseniz, bunu da yapabilirsiniz. Bu biraz alıştırma gerektirir, çünkü binlerce zamandır bunu öbür yoldan gerçekleştirdiniz, ama yine de fazla alıştırma yapmadınız.

Pekâla, bu kuşakta bulunan birine başka ne söylerdiniz?

LİNDA: Hah, birini yakaladım. Burada. (izleyici konuşmaya gönülsüzdür) Hayır mı?!

MAURY: Ne diyebilirim ki?

LİNDA: Hayır mı?!

ADAMUS: Ne derdin?

MAURY: Valla…

ADAMUS: Ben şimdi Maury olacağım.

MAURY: Eyvah.

ADAMUS: Ve uyanışın trajedilerinden geçiyorum. Ben “Ayy” kuşağında bulunuyorum ve ben, oldukça yüksek bir bilince sahip ve uyanmış olan Maury ile konuşan Maury’yim. Daha çok oyum!  (Adamus kıkırdar, sonra gözlerini devirir) Ahhh, Kuthumi. Bu Kuthumi’ydi. Ben değil.

LİNDA: Çok sevimli.

ADAMUS: Sevimliydi, evet. Azıcık. On üzerinden üç eder.

Yani sen şimdi Maury’nin daha yüksek bilincisin ve insan Maury’e konuşuyorsun. Ne söylerdin, Maury?

MAURY: Valla, biliyor musun, şöyle bir güdüm var, o andaki bağlantı neyse, gerçekten onunla olmak gibi. Hissediyorum ki, bilirsin, bu öyle bir his ki… (keser, çünkü Adamus kafasını sallar, sonra gözlerini devirir, sonra kafasına “bir kurşun sıkar”, sonra bir iskemleye yığılır ve Norma’ya doğru uzanır; yoğun kahkahalar)

ADAMUS: Norma! Nefes almama yardım et! Nefes almama yardım et, Norma!

MAURY: Evet, nefes al. Derin bir nefes al.

ADAMUS: Derin bir nefes al, evet.

MAURY: Bu doğru. Genelde ilk söylediğim budur.

ADAMUS: Şimdi, gerçi ben hepinizle çok eğleniyorum ama… (Adamus tükürür)

LİNDA: Ooo! Oo! Oo!

ADAMUS: Ben işlemden geçirmelerin içine tükürürüm. Ben tükürürüm… bu, Kuthumi’ydi, pardon.

LİNDA: O benim ayakkabımdı ama. Aa!

ADAMUS: Ben işlemlerin ve yapılanmaların ve bu tür düşüncelerin hepsinin içine tükürürüm. Sen bu noktada takıldın. Başkasına da çelme takmak istiyor musun?

MAURY: Hayır. Sadece nefes al.

ADAMUS: Nefes al. Tamam. Bu güzel bir… derin bir nefes al (diyeceksin), peki sonra ne diyeceksin onlara?

MAURY: Sadece o hislerle ol (o hisleri yaşa).

ADAMUS: Olabilir. Onlar o hislerle olmaktan (o hisleri yaşamaktan) nefret edebilirler, ama evet. Ben ne yapardım, biliyor musun?

MAURY: Ne? Sen ne yapardın?

ADAMUS: Ben, ne yapacağımı biliyor musun diye sana soruyorum.

MAURY: Ha. İyi ya, ben de o yüzden soruyorum işte.

ADAMUS: Ne yapardım, biliyor musun, onlardan isteyeceğim şeylerden biri, benimle birlikte derin bir nefes almaları olurdu. O anda ille de bir şey söylemezdim; onların varlığımı hissetmelerine izin verirdim. Bu, her türlü sözden çok daha güçlüdür, her türlü terapiden daha etkilidir, haplardan çok daha ucuzdur. Böylece ben sadece onların varlığımı hissetmelerine izin verirdim, Maury’den Maury’i. (Adamus kolunu Maury’e dolar) Bu his güzel değil mi?

MAURY: Eh, bağlantının şefkati, şifanın anahtar parçasıdır. Evet, harika bir his.

ADAMUS: Evet, çok fazla kelime (kullanıyorsun). Derin bir nefes. Bu yalnızca Maury ile Maury. (her ikisi de derin nefesler alırlar) Ah! Çok daha iyi. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. (bazı alkışlar)

MAURY: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Pekâla, hızlı hızlı bir tane daha alalım.

LİNDA: Bu bir ödül kazandı mı? Ödül?

ADAMUS: Ha, evet; kesinlikle.

LİNDA: Tamam, işte burada. Bunu hak ettin. Bunu gerçekten hak ettin.

ADAMUS: Peki başka? O “Ayy” kuşağında, bu travmatik dönemde bulunanlara ne söylerdiniz?

ŞAMBRA HANIM: Buyur atla.

ADAMUS: Buyur atla!

ŞAMBRA HANIM: Buyur atla.

ADAMUS: Hiç fena değil. Buyur atla. Aandrah’nın bunu insanlara çok sevecen ve şefkatli bir biçimde söylediğini duydum. Bunu sevdim!

LİNDA: Buna bir itirazım var. Bu tıbbi bir öneri değildir.

ADAMUS: Hayır, biz sadece insanken, uyanmış biri olmaya atlamaktan söz ediyoruz.

LİNDA: (Sözlerinin) nereye gittiğine dikkat et.

ADAMUS: Şimdi, daha da dürüst olalım. Kaçınız, biraz enerji alabilmek ya da azıcık dikkat çekebilmek amacıyla uyanışın kurban-olma halini kullandı? (izleyicilerden bazıları ellerini kaldırır) Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Linda?

LİNDA: Ben… elim kalkmıştı! (Adamus ve izleyiciler güler)

ADAMUS: “Yaşamım dağılıyor. Ne yapacağımı bilmiyorum.”  Şimdi, bu doğru bir söylemdir, ama bazen, bir tür “muhtacım – besleniyorum” içerir, ben buna böyle diyeceğim. Aslında bunu söyleyen Kuthumi’ydi – muhtacım – besleniyorum. Evet, bundan hoşlanıyorsunuz. Hadi böyle tişörtler (yapalım). Bazen bu “zavallı ben” şeyi ortaya çıkar. “Zavallı ben, uyanıştan geçiyorum.”

LİNDA: Pardon ama, “Muhtacım – besleniyorum” diyen bir tişörtü kim giymek ister ki? (yoğun kahkahalar, bazı izleyiciler ellerini kaldırır)

ADAMUS: Hemen şimdi online olanlardan 18 adet sipariş aldım. Online olan kim… (kameraya bakar)

LİNDA: Muhtacım – besleniyorum mu?

ADAMUS: Muhtacım – besleniyorum? Sen bunu giyer miydin…? Görüyor musun? Oniki milyar insan anında yanıt verdi. (yoğun kahkahalar) Kuthumi’yi gelsin diye bir daha davet eder miyim bilmiyorum. Bu zor bir paylaşım, ve… Bir beden, iki yükselmiş varlık. Bu cidden zor.

Böylece, sevgili Şambra, herşey burada (“Ayy” kuşağında) dağılmaya, parçalanmaya başlar. Durum kasvetli, umutsuz görünür. Karanlık görünür. Sonuna gelmişinizdir. Bu gerçekten, yüzleşeceğiniz en büyük ölüm işlemidir, buna fiziksel ölüm de dahildir.

Bununla karşılaştırıldığında, fiziksel ölüm, güneşli bir günde parkta yapılan bir yürüyüşe benzer, gerçekten, çünkü öylesine gidiverirsiniz. Genellikle, bedeniniz gitmeden (ölmeden) günlerce önce gidersiniz. Bağlantıyı ve bilinci kaybeder, öbür tarafa uçuverirsiniz, ve ondan sonra bedeniniz ölür, ve herkes ağlar – neredeyse herkes. Ama bu daha zorludur. Bu, benliğinizin ölümüdür, dikkatle yapılandırılmış, kusursuzca tasarlanmış, ve yaşamlar boyunca bir profesyonel tarafından manipüle edilmiş olan benliğiniz. O, bazı parçalarınız tarafından sonsuz olacak şekilde tasarlanmıştı, ve ansızın öyle olmadığını keşfeder.

Ben fiziksel bedenden söz etmiyorum; ben, üretilmiş insan kimliğinden söz ediyorum. Bu robotik veçhe, insani mükemmelliğe programlanmıştı – güzel bir beden;  muhteşem bir yüz; kusursuz bir giyinme tarzı, elbette, modaya uygunluk; zenginliğin ötesinde bir zenginlik; herkesten üstün bir zekâ; sadece elini sallayarak mucizeler yaratabilme yetisi – ve, elbette, her an çukulatalı bisküvilerin kokusu.

İşte bu robotiklik – bu aslında veçhelerden oluşan bir  gruptur – dikkatle robotlara benzer bir biçimde tasarlanmış ve ortaya salınmıştır. Ve ansızın, siz ve robotlar, veçheler, tümü, bunun büyük bir yanılsama olduğunu keşfedersiniz. O insani mükemmelliğe asla ulaşamazsınız. O ulaşılmazdır. Ulaşılmaz. O statüyle asla yükselemeyeceksiniz; yükseliş, farklı meydana gelir. Uyanış, farklıdır.

Bu dönem, bu yapılanmayı yıkan “Ayy” dönemi, hızlı ilerleyenler için yaklaşık 10, 15 yıldan tutun da, 3, 4, 5, hatta daha fazla yaşam boyunca sürebilir. Yavaş öğrenenler için belki 20, 30 yaşam. Gerçekten. Birikmiş çöplerinizi, tüm o birikmiş inançlarınızı ve yanılgılarınızı ve yanılsamaları ve öfkeleri ve yaraları ve diğer herşeyi düşünün. Bunları biriktirmenin ne çok zaman aldığını düşünün. Ve bunu temizlemenin ne kadar sürebileceğini düşünün.

Biz diğer tarafta bir bahse girdik – ben kaybettim – ve bahis şuydu, meleksel varlıklarla biz… hm, bir tür, biz buna İnsan TV’si diyoruz, böyle bir şey var. Bu, ilk realite TV (belgesele benzeyen) dizilerinden biriydi, ve biz sizi izliyoruz! (kahkahalar) “Vaay! İnanılmaz! Garip ama inanılmaz!” Bu da onun kardeş programı, “Garip ama Gerçek: İnsan Düşünceleri ve Eylemleri.”

Böylece biz uyanışla ilgili bir bahse girdik: bizim deyimimizle, gerçi bu terimi sevmiyorum ama, daha fazla ilerlemiş, gelişmiş bir insanın – hadi buna, daha umutsuz diyelim (kahkahkalar) – bir insanın uyanması ne kadar sürer? Genel görüş birliği bunun 3, 4 belki 5 yaşam süreceği yönündeydi. Sevgili dostlarım, bana çokça spiritüel paraya mâl oldunuz! (yoğun kahkahalar ve alkışlar)

O bahsi kimin kazandığını biliyor musunuz? Tobias.

LİNDA: Biz kazandık.

ADAMUS: Tobias.

LİNDA: Biz kazandık!

ADAMUS: Ve kazandınız. Doğrusu, kazandınız. Ama “Hayır” diyen Tobias idi. Dedi ki, “Ben onlarla daha önce de çalıştım.” Tobias, “Ben onları Tien Tapınakları’ndan tanıyorum. Onları sevdim. Onların kokan ayakkabılarıyla yürüdüm (kendimi onların yerine koydum)” dedi. Ve yine Tobias, “Hayır, onlar bunu bu yaşamda gerçekleştirecekler, ve bu 90 yıl da almayacak. 12, 15, 20 yıl alacak” demişti. Çoğunuz bu kadar yıldır o kulvardaydınız.

Arkanızdan gelenler, eğer… aman Tanrım, zamanımız doluyor. Arkanızdan gelenler bu konuda yeteri kadar tutkuya sahiplerse, bunu 5 ya da 6 yılda gerçekleştirmeleri mümkün. Ve yılların önemi yok – sizden başkası (önemli değil). Bu zaten gerçekleştirilmişse, farketmez. Ama evet, “Bu daha ne kadar sürecek?” diyen bir yanınız da var.

Kitabımızda, biz bundan kitabımızda ayrıntılı olarak söz edeceğiz. Uyanışa neden olan kıvılcımla ilgili ayrıntıları vereceğiz, ve sonra insanlar bunun ille de bir kıvılcım olmadığını keşfedecekler. Bu, uzun süredir artan bir baskıdır. Bazen, dalga biçimlerinin sonucu olarak psişik enerji diyeceğim şey öylesine çoktur ki, psişik enerji öylesine artmıştır ki, bunu, olması için zorlar. Ve bir gün uyanış… uyanış tanımlanabilir hale gelir. Aslında (uyanış) o noktada doğmuyordur, ama bir kitabın, bir filmin, bir trajedinin, dönüşümü tetikleyen bir olayın ya da herhangi bir şeyin o noktasında tanımlanabilir hale gelir.

Buradaki bu (“Ayy”) kuşağı, bizim odaklanmak istediğimiz kuşaktır. İnsanların, içinden geçtikleri şeyin oldukça yaygın olduğunu, ve eğer bundan geçebilirlerse herşeyin yolunda gideceğini anlamalarına yardımcı olmak.

Ayrıca, ruhsal rehberlerini gerçekten kaybettiklerini, kendilerini çok yalnız hissettiklerini, artık hiçbir şeyin anlamlı gelmediğini de yapılanmanın yıkıldığı bu kuşakta yaşarlar. Bununla ilgili daha konuşacağız.

“Birleşme, Kaynaşma” Kuşağı

Şimdi, sizler sonraki adıma ulaştınız, ki ben buna birleşme-kaynaşma diyeceğim. “Birleşme.” Bu arada, bunlar net sınırlar değildir. Birinden diğerine sıçramazsınız, bunlar sanki birbirlerinin içine akarlar. Ben tabii fazlasıyla basitleştiriyorum.

Bu süreçte “Birleşme”ye gelirsiniz. Dalga biçimleri şimdi kaçınılmaz bir biçimde birleşiyordur. Birdenbire farkedersiniz ki, “Lanet olsun. Bunun geriye dönüşü yok. Oluyor.” Geri dönmek istersiniz ama dönemezsiniz. Unutmaya çalışırsınız ama, bildiğinizi unutamazsınız. Test bile edersiniz. Dersiniz ki, “Bunu silebilir miyim, iptal edebilir miyim?” Ama edemezsiniz.

Bu sonraki (adım), çok derin bir düzeyde, aslında kendinizi, tanrısallığınızı hissetmeye başladığınız birleşmedir. Kendinizi hâlâ çok insan hissedersiniz, ama ansızın berraklık halleri yaşarsınız. Bunun herhalde en belirleyici yanı, sizin ansızın yaratıcı bir dürtüye kapılmanızdır. Ezelden beri böyle bir şeye sahip olmamışsınızdır. Birdenbire, doğası gereği yaratıcı olan şeylere çekilirsiniz – müzik gibi, sanat gibi. Daha önce buna hiç değer vermemişsinizdir. Birdenbire, hep orada olmuş olan, ama hiç farketmediğiniz şeylerde bir güzellik görürsünüz.

Şimdi, “Ayy” kuşağının, yapılanmanın yıkım karmaşasından ve travmasından hâlâ çokça geçiyorsunuzdur ama, şimdi bir umudunuz vardır. Bunun gerçekten olduğuna dair kanıtlar görüyorsunuzdur. Fiziksel olmayan varlıklarla bağlantı ve iletişim kurmaya başlarsınız. Aracıya falan dönüşeceğiniz için değil, Tanrı’ya şükür, ama kendinizi ansızın diğer varlıklarla konuşurken bulursunuz. Ve onlar yanıt verir, ve siz de sonradan tabii ki bundan kuşku duyarsınız. Ama bunu tekrarlarsınız, ve bir sonraki seferde azıcık daha netleşir.

Birdenbire sis kalkıyormuş gibi görünmeye başlar, ama ertesi gün belki yine ağırlaşır. Ve ansızın yeni ve derin bir tutku hissedersiniz, ama ertesi gün sanki yine yok olmuştur. Bu garip orta kuşaktasınızdır, ve işte bu, sevgili Şambra, şu anda bulunduğunuz yerdir. Hâlâ o korkuya, o endişeye sahipsiniz. Hâlâ ölesiye utangaçsınız, biraz şok içinde, içinden geçtiğiniz bu sürecin şaşkınlığı ve huşuğu içinde. Ve onun içinden geçtiğinizi bilemediniz. Ya geri gitmeniz gerektiğine ya da onun hâlâ ulaşılacak bir hal olduğuna ya da bunların tümünü uydurduğunuza dair bir korku, bir kaygı hâlâ var.

Ama, sevgili varlıklar, bu birleşmede, siz kendi benliğinizi, o kayıp aşkı hissetmeye başlarsınız. Bu aslında daha da yoğun, daha da arzulanır bir hal alır, ve bu aşamada komik olan, kalbinizin sadece kayıp aşkınız için acıması değil, onun sizin için de acı duyduğunu hissedebilmenizdir.

Bu, kelimelerin ötesinde, anlatılamaz bir histir, yani her bir parçanızın sizi özlemiş ve sizinle ilgilenmiş olması, ve kendini sizden kopartılmış hissetmesi, ve sizin onlara geri dönmek istemenizden çok daha fazla onların size geri dönmek istemeleri. Bu, inanılmaz güzellikte bir deneyimdir. Saniyenin yüzde biri kadar sürebilir, ama farketmez. Farketmez.

Aman Tanrım – güzel içsel tanrım – zamanım azalıyor.

Böylece burada, olan bir şey var. Bu o birleşme, kaynaşmadır. Bu, bunun gerçek olduğunu bilmektir. Bu, aradığınız şeyin aslında orada olduğunu ansızın keşfetmektir. Sanki o hamleyi yapmak üzereymişiniz gibi hissedersiniz. O her neyse, onu neredeyse tadacakmış, neredeyse soluyacakmışınız gibi hissedersiniz. Buna her ne demek isterseniz – aydınlanma, farkındalık, yükseliş – o çok yakındadır, onun orada olduğunu biliyorsunuzdur. Artık öyle uzak bir hayal değildir; hemen oradadır, ama sizi hâlâ kandırıyordur. Aslında gerçekte kandırmıyordur. Sadece öyleymiş gibi hissediliyordur.

Burada, sözünü etmek istediğim bir şey oluyor, onun için lafı biraz uzatacağım, ama bunu söylemek istiyorum. Bu çok önemlidir.

Burası – bunu, başkalarıyla paylaşırken ya da onlara öğretirken (bilesiniz diye) söylüyorum – burası, aşırı derecede dikkatlerin dağıldığı bir noktadır. Hemen burası. Burası değil (“Ayy” kuşağı), ama burası (“Birleşme-Kaynaşma kuşağı). Onun tadını almaya başlarsınız – ansızın dikkat dağılır.

Dikkati dağıtan şeyler nelerdir? Ve siz bunu yanıtını verebilmelisiniz, çünkü bunu deneyimliyorsunuz. Dikkat dağıtan şeyler nelerdir? Lütfen. Linda sizi seçecek.

PATRICIA: Ben mi?

ADAMUS: Evet. Mükemmel. Mükemmel bir seçim.

PATRICIA: Dikkat dağıtan şeyler nedir? Hm…

ADAMUS: Derin nefes, aşağıya in. Dikkatini ne dağıtıyor? Benliğine geri döndüğünü hissetmeye başlıyorsun; seni ne oradan uzaklaştırırdı?

PATRICIA: Gündelik kaygılar.

ADAMUS: Teşekkür ederiz. Evet. Gündelik kaygılar. Kişisel olarak yaşadıklarından birini söyle.

PATRICIA: Mesleki ve parasal endişeler.

ADAMUS: Daha belirleyici ol.

PATRICIA: Daha belirleyici ol. Yaratıcı faaliyetler…

ADAMUS: Bir projeyi gerçekleştirmek.

PATRICIA: Bir projeyi gerçekleştirmek.

ADAMUS: Teşekkür ederiz. Evet, teşekkür ederiz. Projeyi gerçekleştirmek, o her neyse, çünkü senin mesleki ve parasal geleceğini etkiliyor.

PATRICIA: Evet.

ADAMUS: Pekâla, harika bir dikkat dağıtıcı. Harika bir dikkat dağıtıcı. Bu, gerçekten kalbinde olanı ve gerçekten orada olanı gerçekleştirmemek için sana bir bahane sağlıyor – oldukça ucuz bir bahane, bu arada. Ve geri dönüp kendine baktığını hayal edebilir misin, şöyle dediğini hayal edebilir misin, “Biliyor musun, öylesine dikkatim dağıldı ki, yazmak istediğim şey bu değildi. Değildi… öyle zorlandım ki ve öyle…”

PATRICIA: Kim zorladı? Kendim.

ADAMUS: …. metodik ki. Kesinlikle. Ve, “Kendimi bunu yazmaya zorladım, oysa yazmak istediğim bu değildi.” Belki. Yani bu bir dikkat dağılımıdır. Ansızın Ben’im’in farkındalığını, bu ne anlama geliyorsa, ama farkındalığı hayal edebilir miydin? Bu, sanki ışıkları açmak gibidir. Anlamışındır. Oradasındır. Vaay! Farketmez. Projeler ve diğer herşey yalnızca bir dikkat dağıtıcıydı. Pekâla, teşekkür ederiz.

PATRICIA: Teşekkür ederim. Adımı hatırlıyor musun?

ADAMUS: Bunu başka bir yoldan ifade edeyim.

PATRICIA: Hani bana taktığın o lâkabı.

ADAMUS: Hatırlıyorum, ama şimdi buna odaklanalım. Bunu başka bir yoldan ifade edelim.

(kahkahalar)

LİNDA: Dikkat dağıldı.

ADAMUS: Bu dikkati dağıtıyor. Sen şimdi zavallı Cauldre’nın dikkatini dağıttın. Hadi bunu başka bir yoldan ifade etmeme izin verin. Projeyle boğuşmak yerine, zaten onu gerçekleştirdiğin bir noktadan geri dönüp de ona bakacak olursan, aslında çok, çok daha kolay tezahür edebilir.

PATRICIA: Evet.

ADAMUS: Pekâla, güzel. Teşekkür ederiz.

PATRICIA: Teşekkür ederim.

LİNDA: Lâkabın neydi?

ADAMUS: Devam edelim.

LİNDA: Öyle olsun!

ŞAMBRA HANIM: Benim dikkat dağıtıcılarım, korkularım.

ADAMUS: Korkular. Güzel. Korkular. Peki ben bunları sırayla yazacağım… (Adamus yazar) Bunların bazısı, senin de dediğin gibi, gündelik. Bazısı çok duygusal. Korkular. Peki ne hakkında korku?

ŞAMBRA HANIM: Valla, günlük hayatla ilgili.

ADAMUS: Tamam. Tamamen uyanmak, hatta artık Dünya gezegenindeki yaşamla bağlantı kuramamak gibi bir korku var mı?

ŞAMBRA HANIM: Evet, ama bunun farkında değilim.

ADAMUS: Evet ya. Ama evet, korku güzel. Peki sıradan günlük yaşam korkusundaki korku neyle ilgili?

ŞAMBRA HANIM: Değişim korkusu.

ADAMUS: Değişim korkusu. Mükemmel. Güzel. Bilge bir grup var burada. Teşekkür ederiz. Başkaları sırada. Burada çok önemli biri var.

ŞAMBRA HANIM: Ben diyecektim ki, korku…

ADAMUS: Ayağa kalkmanın bir sakıncası var mı?

ŞAMBRA HANIM: Kalkarım elbette.

ADAMUS: Teşekkür ederiz.

ŞAMBRA HANIM: Başka korkularımdan bir tanesi de, bedenimin çalışmayı sürdürmeyeceği korkusu.

ADAMUS: Bu iyi bir nokta.

ŞAMBRA HANIM: Yeterli param olmayacak korkusu.

ADAMUS: Farkeder mi?

ŞAMBRA HANIM: Bu korkunun içindeyken farkedermiş gibi görünüyor.

ADAMUS: Burada bir seçime sahipsin.

ŞAMBRA HANIM: Doğru. Biliyorum.

ADAMUS: Mükemmel çalışan bir beden ya da kesin bir aydınlanma. Hangisi?

ŞAMBRA HANIM: Kesin aydınlanma. Lafı bile olmaz.

ADAMUS: Peki.

ŞAMBRA HANIM: Lafı bile olmaz.

ADAMUS: O zaman beden için kaygılanma.

ŞAMBRA HANIM: Tamam.

ADAMUS: Beden, kendi başının çaresine bakabilir. Onu ne kadar onarmaya kalkarsan, onun için o kadar çok kaygılanırsın, o otomatik olarak sana karşılık verir. De ki, “Sevgili beden, ben az çok şu önemli açılımdan, çiçek açmadan, aydınlanmadan geçiyorum. Lütfen kendi başının çaresine bakabilir misin?”

ŞAMBRA HANIM: Peki. Bu güzel. Bu harika.

ADAMUS: Oldukça da basittir. Evet. Güzel. Yani beden sorunları. Bu güzel bir soru. Bedenin, gelmekte olan o yoğun, karşı konulamaz enerjilere dayanabilecek mi? Sanırım, Gülen Ayı geçen ay buna değinmişti. Yoğunluk çok fazlaydı (dedi) – bedene değinmedi – ama yoğunluğun çok fazla olduğunu söyledi, onunla başa çıkabilir misin? Zihnin, devrelerini attırmadan onunla başa çıkabilir mi? İşte korku bu. Bedenin, DNA hatlarının yeniden döşenmesiyle, organlarının ve kanının ve hücrelerinin ve herşeyin bir değişim sürecinden/işleminden geçmesiyle baş edebilir mi?

Bu sana kalmış bir şeydir. Kesinlikle sana kalmış bir şeydir. Sen belirleyebilirsin. Diyebilirsin ki, “Sevgili beden, sevgili zihin, nasıl dengeleyeceğini biliyorsun. Bu (yetiyi) senin içine ben yerleştirdim. Kendini nasıl düzelteceğini biliyorsun. Şimdi, lanet olsun, yap bunu.” Bu kadar net, açık ol. (Adamus ağlamaklı bir sesi taklit eder) “Ah beden…” deme. Ve sonra şunu da söyleme… ben buna hiç girmeyeceğim bile. Zaman kısıtlı. Pekâla, evet. Dikkat dağıtan nedir?

RICKI: Aile ve ilişkiler.

ADAMUS: Kesinlikle. Aradığım şey buydu. Hadi buna sevdikleriniz diyelim – ya da kısmen sevdikleriniz, bazen sevdikleriniz, arada bir sevdikleriniz. Bu önemli bir nokta.

Şimdi, çocuklarınız var, eşleriniz var, uzun süredir birlikte olduğunuz insanlar var – peki bu ya artık onların yanında olmayacağınız ve onlar da sizin yanınızda olmayacaklar anlamına geliyorsa? Bu, bu noktada çok büyük, belki de bir numaralı dikkat dağıtıcıdır. Çok büyük. Ve bu onurlandırılasıdır, ama kendini de bir tür onurlandırmamaktır. Görüyor musun, onlar için belki onurlandırıcıdır, ama aslında kendini onurlandırmamaktır.

Aslında bu senaryoyu yaratan onlar değildir; senaryoyu şöyle diyerek siz yaratıyorsunuz, “Evet, ama ben yükselirsem, onlar yükselebilecek mi? Bu, onların 1000 yaşamına daha mı mâl olacak? Onların yanında kim olacak? Bunu birlikte gerçekleştirelim ya da hiç yapmayalım.”

Bu sizin seçiminiz. Kesinlikle sizin seçiminiz, ama bir an için durup, sadece bu potansiyel yerine, başka bir şeye bakmanızı istiyorum. Siz tümüyle farkında olursanız, ne olur? Bunun, onlar üzerindeki olası etkisi gerçekten ne olurdu? Diğer potansiyellerden bazısı nedir – yani ışığınız onların üzerinde nasıl parlardı? Gerçekte kim olduklarını görmelerine nasıl yardım ederek hizmette bulunabilirsiniz? Siz Bay… pardon, burada çifte olumsuzluk kullanmayayım. Siz onlar için Bayrak olacaksınız. Siz örnek olacaksınız. Ve belki – bunu bir an için derin derin düşünün –  belki de, önce sizin gideceğinize (bunu başaracağınıza) ve onların da sizi destekleyeceğine ilişkin eski bir anlaşmanız vardır. Yani önce siz gidip onlar için Bayrak olacaksınızdır. Siz önce gideceksinizdir ki, onlar da buradaki günlük işlerle ilgilenebilsinler. Yani belki, sadece belki.

Olagelen bir dolu başka dikkat dağıtıcı da var, ve maalesef, konuşacak çok şey, ama çok az zaman var. Bunu bir sonraki toplantımızda yeniden ele almak isterim. Bu kuşaktaki en büyük dikkat dağıtıcılardan biri de komik bir spiritüel kibir türüdür, ve ben onu güzel anlatabilirim. (bazı gülüşmeler) O sizin kendi ruhsallığınız, spiritüelliğinizdir. Kendinizle çok meşgulsunuz, çünkü doğrusu iyi hissetmenizi sağlıyor ve çok şey öğrendiniz. Ama o eski ruhsal değerlerinizin yapısını yıkmak yerine, onları aslında

şişiriyorsunuz. Aslında bir tür dolambaçlı bir yola ya da çevre yoluna sapıp, ansızın bir guru, o bilge kişi haline geldiniz. Ve biliyor musunuz, o pozisyonda olmak az çok güzeldir. Az çok yücelik, diğer insanlara karşı az çok üstünlük (duygusu içerir). Ve siz gerçek bir deneyim yaşıyorsunuz, ama o kuşakta kalma eğilimi vardır, çünkü diğerlerine karşı bu rolü oynamaktan az çok hoşlanıyorsunuz. Yeni bulduğunuz ruhsallığınızdan az çok hoşlanıyorsunuz. Hazır (ruhsallığınızın) meyvasını toplamış ve üstelik onu kutsamışken, neden daha ileriye gitmeli ki?

Böylece… onları güldürmek zor, Kuthumi. Böylece, şu anda çoğunuzun bulunduğu yer burasıdır. Siz, o birleşme-kaynaşma içindesiniz. Onu deneyimliyorsunuz. Onu hissediyorsunuz. O orada – dokunuşu, kendinizin fısıltısını hissediyorsunuz, şimdiye kadar hiç hissetmediğiniz biçimde. Gelecek ay, dikkat dağıtan şeylerden daha çok söz edeceğim, ama şimdi burada gerçekten varmaya çalıştığım noktaya geçmek istiyorum.

Sonraki Kuşak

Bu kuşağın da içindesiniz ya da ona varmak üzeresiniz. (“Birleşme-Kaynaşma” kuşağından sonraki ve “X” kuşağından önceki aşamayı kasteder) Buna ne diyeceğimden pek emin değilim. Belki onun adını keşfetmeme yardımcı olabilirsiniz, ama bu kuşakta,  – gerçekten, bu, kişinin geçtiği son aşamadır – felsefenin artık bir anlamı kalmamıştır. Tümü, Ruhsallıktan (Spiritüellikten) mezun olmaktır – (ruhsallığın) büyük bir bölümünün ne kadar da yapmacık olduğunu birdenbire farkedersiniz. Oun sinek kağıdı gibi olduğunu, takılıp kalmanıza neden olduğunu (farkedersiniz). Bir açıdan inanılmazdı, ama aslında nasıl da bir dolu saçmalık (olduğunu farkedersiniz). Gerçekten de öyledir. İnsanlar dizlerinin üzerine çökmüş haldeyken oturup da onlara şefkatten ve, bilirsiniz işte, üzerinde bulundukları yoldan söz etmezsiniz. Siz onlara, herşeyin yolunda gideceğini söylersiniz. Diğer herşey az çok saçma, ıvır zıvırdır. Daha sonra geri gelip akılcı olmayan terimlerle açıklayabilirsiniz.

Her neyse, bu kuşağa bazılarınızın girdiğini söyleyebilirim. Diğerleri de bu ay girecekler. O güzeldir. Tüm bu yapılanmayı yıkma şeyini geçmişte bırakır. Burada ne olduğu, Tobias’ın ölümsüz kelimelerini kullanacak olursak, farketmez. Yaşamınızda şeyler ortaya çıkar. O veçheler size cehennemi yaşatmak için geri gelirler, ve siz yalnızca derin bir nefes alırsınız ve farketmez. Kendinize o süslü püslü, küçük, klişeleşmiş ruhsal ifadeleri söylemezsiniz. Günün sözü gibi, (günün, haftanın) özlü mesajı gibi, şatafatlı söylemlere ya da bu tür şeylere başvurmanız gerekmez. Bunların hepsi şimdi çok saçma, çok yapmacık görünür; belki bir noktada yardımcı olmuşlardı, ama şimdi çok çocukçadırlar.

Burada siz… bu kuşakta, örneğin, bazılarınız bunu geçenlerde deneyimledi. Bir veçhe – bütünleştirilmemiş bir veçhe – ve hâlâ bir yerlerde varolanlar var, o büyük, kötü olanlar – ama siz onların o kadar da büyük ve o kadar da kötü olmadığını farkedersiniz – ama onlar size akılsal cehennemden bir pay yaşatmak üzere geliyorlar. Bunun nasıl bir şey olduğunu biliyorsunuz. Birdenbire zihninizden bir dolu şey geçer. Peki bu şimdi nereden geldi? “Güzel bir gün geçiriyordum, ve ansızın kendimi taciz ediyorum.”

Kuşku. Lütfen, kuşku, sadece onu kabul ederseniz sizindir. Bu kuşakta bu veçheler geri gelir ve gerçekten sizi terörize etmeye çalışırlar. Sizi gerçekten test ederler. Gerçekten uyanışa bağlı olup olmadığınıza bakarlar. Ama onlar geri gelir ve bu ansızın bir fark yaratmaz olur. Birdenbire, kendinizle yaptığınız bu akılcı/duygusal dialoğa girmez olursunuz. Ansızın, kendinizden kuşku duymaz olursunuz, ve o eski, bir kenara konmuş kelimeleri, bu eski…

Bu nasıl olur biliyorsunuz. Kendiniz hakkında kendinizi bir nedenden ötürü iyi hissetmezsiniz, ne olduğu umurumda değil – yaşlanıyorsunuzdur, yorgunsunuzdur, yanlış bir şey yapmışsınızdır, bir başkası kadar iyi olmadığınızı hissedersiniz – ve ansızın o eski kuşku şeyine girersiniz. Peki ne yaparsınız? Üzerine şeker ve şerbet döker, hatta inanmadan, “Ben o Ben’im” gibi şeyler söylersiniz. Ya da koşa koşa gider ruhsal bir alıntı falan okursunuz. Bu artık bu kuşakta işe yaramaz. İşe yaramaz, ve güzel olan da budur.

Birdenbire, dini, spiritüel metinler okumak – Kuthumi’nin deyimiyle (öğürür) – bunu bile artık yapamazsınız. Öylesine dün gibi gelir ki. Birdenbire, ruhsallık adına yapılan tüm o akılcı dialoglar çok yorucu ve çok eski gelir. Ansızın, sadece güler – tam anlamıyla kahkahalarla gülmeye başlarsınız – ve dersiniz ki, “Farketmez. Gerçekten farketmez.”

Orası bulunmak için güzel bir yerdir. Bilirsiniz, bir tür sessizliktir. Yüzlerce yaşamdır deneyimlemediğiniz bir sessizlik türüdür. Onun, yeni bir dengenin farkındalığı olduğunu da söyleyebilirsiniz. Bu, meditasyon yapmakla ilgili değildir. Dua etmekle ilgili değildir. Herhangi bir teknikle ilgili değildir. Bu kuşak belki “…sızlık”tır. Hiçliktir. Hiçbir şeydir ve herşeydir… sızlık. Hiçlik. Burada herhangi bir şeye ihtiyacınız yoktur. Ben’im farkındalığının gerçekten başlangıcıdır, onu sadece söylemek değil. Gerçek şu ki, bu kuşakta öyle bir noktaya gelirsiniz ki, artık bunu bile söylemek istemezsiniz. O sadece odur. O sadece odur. İşte bu, sevgili dostlarım, gerçekte bulunduğunuz yerdir.

Size bu genel bakışı, neler olup bittiğini anlayasınız diye veriyorum. Size, kişinin geçtiği süreci göstermek istiyorum, böylece başkalarıyla kendi kelimelerinizle, kendi tarzınızda çalıştığınızda, süreci de açıklayabilirsiniz.

Burada olan, herşeyin az çok sessiz bir güzelliğe bürünmesidir… sessiz güzelliğe. Herhangi bir çaba göstermeniz gerekmiyor. Bir anlamda hiçbir şeyi umursamazsınız, çünkü umursamak eskide kalır. Evet, para yapmak, faturaları ödemek gibi insanca baskılar hâlâ vardır. Ama bir anlamda  artık bunları umursamazsınız. “Ne olmuş. Evimi alabilirler; Ben bana (kendime) sahibim. Bundan daha iyisi olamaz.”

Şimdi, komik olan şu ki, çoğu kez bu tür şeyler olmaz. Evi kaybetmezsiniz. Sağlınızı kaybetmezsiniz. Tüm o şeyleri kaybetmezsiniz. Kazanırsınız. Kazanırsınız. Ama biz gelecek ay dikkat dağıtan şeylere geri döneceğiz, onun için sizi şimdiden uyarıyorum. Orada da bazı dikkat dağıtıcılar vardır.

Lütfen anlayın, siz bu “..sızlık” kuşağına, bu sessiz kuşağa giriyorsunuz. Bu, fırtına sonrası sükunettir. Fırtına sonrasıdır, şurada, bu yapılanmayı yıkma kuşağında meydana gelmiş olan acımasız, zahmetli çatışmalar sonrasıdır, ve bunun kalıntıları, enkazları hâlâ burada, bu birleşmede mevcuttur. Sessizlik kuşağında.

Bunu gündeme getiriyorum ki, gelecek ay bunu deneyimlemek için kendinize izin verebilesiniz. Kendinize, “Biliyor musun, hiç farketmez” deme deneyimini verin. Bu, kayıtsız, ilgisiz kalmak değildir, ve ilgilenmediğiniz, umursamadığınız anlamına da gelmez. Farketmez, çünkü herşeyin nasıl çözüldüğünü, çalıştığını biliyorsunuz. Daha öteki bölümler yazılmadan öykünün sonunu biliyorsunuz. Bu o kadar basittir ki, ve bunu karmaşık hale getiren biri….. olmalı. (kıkırdar)

Enerji Potansiyelleri

Pekâla Şambra, şimdi bir şey yapalım. Vites değiştirelim. Derin bir nefes alın.

(duraklama)

Süren bir enerji krizi var, her türlü açıdan, Dünya üzerinde bir enerji krizi var. Bu, bilinç tarafından kullanılan enerjiyle, tüm enerjilerin deposundan ortaya çıkartılan enerjiyle başlıyor. Bu, bilinç tarafından, sizin tarafınızdan, diğer insanlar tarafından ortaya çıkartılıyor.

Psişik enerjiyi, fiziksel-olmayan enerjiyi ortaya çıkarmanın eski biçimi değişiyor. Bu yüzden de dünya değişiyor. Bunu simgesel şeylerde, ya da gerçek pratik uygulamalarda görebilirsiniz. Dünya temelde eski yakıt kaynaklarını tüketmiş durumda. Ve onlar güneş ve rüzgarla oynuyorlar, lütfen, hayır. Bunlar, açık bir yarayı sargı beziyle sarmaktır. Bunlar, insanlık için bir yanıt değildir. Oyuncaktır. Şakadır. Dikkat dağıtıcılardır. Üzgünüm, ama öyledirler.

Dünya, her açıdan muazzam bir enerji kriziyle karşı karşıya. Bunların hepsi, bir sonraki düzeye geçmek için uyaran, harekete geçiren şeylerdir.

Geçen ay dediğim gibi, (Meksika) Körfezi’ndeki petrol vinçlerinden yayılan petrol; kısa dönemde çevre sorunlarına neden oluyor, ama aslında farkındalığa neden oluyor. Farkındalık – büyük bir laf. Yeryüzünü delik deşik etmeyi durdurma gereksinimin farkındalığına neden oluyor, çünkü gelecek için yanıt bu değil. Şu anda tüm çevremizde, nötr durumda bulunan enerji var, bu salonda – havada, suda, bedenlerinizde – dünyanın en büyük şehirlerinin elektriğini karşılamaya yetecek enerji var, ama kullanılmıyor. Mevcut olmadığı düşünülüyor, oysa mevcuttur. Tabii, bir noktada dünyanın da düz olduğu düşünülüyordu – ve belki de öyledir! (kahkahalar)

Pekâla, sevgili Şambra, hadi bir şey yapalım. Eğlenelim. İçe dönelim ve bu dünya için enerji potansiyellerini hissedelim.

Şimdi, bunu yapmadan önce, bazı ayrıntılara değinmek istiyorum. Diyelim ki, gelecek yıl, ya da ondan sonraki yıl, ne zaman olursa, bir yeni enerji kaynakları keşfedildi. Bunun alt yapı üzerinde – biz yapılara geri geleceğiz – insanın günlük yaşam yapısı üzerinde çarpıcı bir etkisi olur. Arabalar, ısıtma sistemleri üreten insanlar, elektrik üreten insanlar, kömür çıkartan ya da petrol pompalayan insanlar – onlar işsiz kalacaktır. Yani olmuş bitmiştir. Son. Ve bu yeni enerjiyle, ille de onu çalıştıracak birçok insana ihtiyaç duyulmaz, az çok kendi başına çalışır. Ve çok güçlüdür, aşırı güçlü. Peki, ya bu yanlış insanların eline geçerse?

Yani bu tür şeylerin hepsi ortaya çıkar. Evet, Yeni Enerji kavramı ya da anlayışı kulağa inanılmaz geliyor. Biz Yeni Enerjiyi Dünya’ya getireceğiz, ama nelerle karşılaşacağınızı anlayın. Olası etkileri anlayın – ki anlıyorsunuz, çünkü bundan geçtiniz – kendi Yeni Enerjinizin, yapılanmaları yıkan değişim sürecinin olası etkilerini anlayın.

Geriye baktığınızda, buna değer miydi? Vereceğiniz yanıt size kalmıştır.

Hadi şimdi potansiyellere girelim, ve biz sadece potansiyelleri araştırıyoruz. Potansiyellerde ilginç olan, az çok balonlara benzemeleridir (giriş bölümünden alıntı yapar). Onlar hep oradaydı; sadece insanlar onları görmediler. Saklı değillerdi, sadece görülmediler, çünkü kısıtlı farkındalıkla, gerçek potansiyelleri görmeyeceksinizdir. Ama bu grup güzel bir farkındalığa sahip, ve siz nasıl hissedileceğini öğrendiniz, ve zihinsel düşünceyi nasıl aşacağınızı öğrendiniz. Zihinsel düşünceler hâlâ önemlidir, ama siz başka bir şeyin daha olduğunu öğrendiniz.

Pekâla, bir yolculuk yapalım, hemen şuraya bir yolculuk. Tüm potansiyeller şu anda bizi kuşatıyor.

Şimdi, potansiyellemek – bu sözü uydurdum – potansiyellemek bir sanattır. (Linda yazar) Bilim değildir. Bu, alıştırma ve ustalık ve güven ve şefkat gerektiren bir şeydir, çünkü gerçek potansiyellemede, zihnin ötesine geçersiniz. Yeni Enerjiyi düşünmezsiniz. Yeni Enerjiyi görmeye çalışmazsınız; onu deneyimlersiniz. Onu hissedersiniz. Onun kalbinizde uğuldamasına izin verirsiniz. Bedeninizde titreştiğini ya da genişlediğini hissedersiniz. Bazen onunla birlikte gelen bir duygu hissedersiniz, ama bu bir düşünce değildir. Biz analiz etmeye çalışmıyoruz. Analiz etmeye çalışmıyoruz. Yeni Enerji ne gibi hissedilir?

Gözlerinizi kapatabilirsiniz – ya da kapatmayın. Ben potansiyelleme yaptığım zaman, kendi kendime biraz hımlamanın hep yararını görüyorum. Potan… bu da ne ….! (Linda’nın imlâsına kahkahalar) Söz yaratmakta kötüyüm sanıyordum! Potansiyelleme yaptığımda hımlamaktan hoşlanıyorum. (izleyiciler hımlamaya başlar) Hislerime girip düşünmememe yardım ediyor.

Yeni Enerji ne gibi (nasıl bir şeymiş gibi) hissediliyor?

(duraklama)

Dünya için Yeni Enerjinin şarkısı nedir?

(duraklama)

Nasıl bir şeymiş gibi hissediliyor?

(duraklama)

Onunla biraz dans edin.

(duraklama)

Onunla birlikte nefes alın.

(duraklama)

Yeni Enerji…

(duraklama)

Bakın, eğer düşünüyorsanız, potansiyelleme yapmıyorsunuzdur. Eğer hissediyorsanız, kendinize çekiyorsunuzdur. O potansiyeli ortaya çıkartıyorsunuzdur. Onu uyku halinden çıkartıyorsunuzdur. Onu, içinde bulunduğu dinlenme, uyuma halinden çıkartıyorsunuzdur.

(duraklama)

Bu gezegen şimdi ona, Yeni Enerjiye hazır. 20 yıl önce, 50 yıl önce hazır değildi. Böylece, arzu ve gereksinimin güzel bir karışımına sahipsiniz, ve potansiyelleri hissedebilen güzel bir potansiyelleyene – kendinize – sahipsiniz. Ve bunu yaptığınız zaman, bu arada – ha, derin bir nefes alabilirsiniz, bir an için gevşeyin – benim görüşüme göre, çekim yasasının gerçek anlamı budur. Çekim yasası, bir şeyi düşünmek, onu akılsal olarak, zihinsel olarak gelmeye zorlamak değildir. O, onu hissetmektir. O, onun o uzun kış uykusundan, ya da en azından nötr halden çıkmasına izin vermektir, ve o şimdi size ve kişisel hayatınıza çekilir. O şimdi cezbedilir, Dünya’ya yaklaşır, seçilmiş bir gerçeklik olmaya yaklaşır. Sizinle olmak için yakınınıza gelir.

Bu sanki, bilirsiniz, bir tohum gibidir. Bir tohum – çiçek ya da sebze yetiştireceksinizdir – bir paketin içindeki küçük tohum, o tohum bekler de bekler. Nötr haldedir, sadece bekler. İşte potansiyeller de böyledir. Onlar, yalnızca ekilmeyi bekleyen tohumlardır – görünmez tohumlar. Onlar bilinçle ve seçimle ekilirler, ve çiçek açmak için bu gerçekliğe gelmeyi beklerler, ve az önce yaptığınız buydu.

Eğer bunu enine boyuna düşünüyorsanız, zihninizde yapılandırıyorsanız, potansiyelleme yapmıyorsunuzdur. Düşünüyorsunuzdur, ve bu bir dereceye kadar başarılı da olur, ama fazla değil. Eğer hissediyorsanız, o zaman yaşamınıza o potansiyelleri kesinlikle çekiyorsunuzdur.

Böylece, sevgli Şambra, bu küresel (global) bir düzeyde çalışır. Siz kimseyi herhangi bir şeye zorlamıyorsunuz, ama kim bilir – bir bilim adamı/kadını gecenin bir yarısı uyanabilir ve, “Bu fikir de nerden geldi?” diyerek laboratuvara koşar ve günlerce çalışır da çalışır. Bu  nerden geldi? Sonra da, “Ben gerçekten çok akıllıyım” diye düşünür. Nerden gelmiştir? Belki de hemen buradan.

Nereye doğru gittiğimizi size bildirmek açısından söylüyorum, biz bu tür şeyleri her toplantımızda, her biraraya gelişimizde yapacağız, ve bu arada bunu kendiniz için de yapabilirsiniz. Geriye bakarsınız – bir dakikaya kadar geriye bakacaksınız – o tamamlanmışlık, yükseliş, gerçekleşmişlik, aydınlanma, adına her ne demek istiyorsanız, noktanızdan geriye bakarsınız. Geri dönüp kendinize bakarsınız ve dersiniz ki, “Ne tür potansiyelleri yaşamıma getirmek istiyorum? Hayatımda ne istiyorum?” Artık kitle biincinin merhametine kalmış değilsinizdir. Siz kendi Benliğinizsinizdir.

Ve, sevgili dostlar, hep söylemeyi sevdiğim gibi, kesinlikle, hiçbir eğer, ve, ya da amalar olmadan, yaratımda herşey yolundadır, ve yaratınızı seçen de sizsiniz.

Böylece, Ben o Ben’im, hizmetinizde olan Adamus. Bir dahaki sefere kadar, au revoir.

Tobias, Adamus Saint Germain ve Kuthumi lal Singh’in katılımıyla gerçekleşen Kırmızı Çember Materyalleri, Ağustos 1999’dan beri bedelsiz olarak sunulmaktadır.

Kırmızı Çember, Yeni Enerjiye geçecek ilk kişiler arasında bulunan ve Şambra denen insan meleklerden oluşan küresel bir ağdır. Onlar yükselişin sevinçlerini ve zorluklarını deneyimlerken, içlerindeki Tanrı’yı keşfetme yolculuğunda olan diğer insanlar için de bir Bayrak haline gelmekteler.

Kırmızı Çember her ay Colorado’nun Denver bölgesinde toplanmaktadır ve Adamus, Geoffrey Hoppe aracılığıyla son bilgileri sunmaktadır. Bu Kırmızı Çember toplantıları genele açıktır ve isteyen herkes katılabilir.

Eğer bunu okuyorsanız ve bir bağlantı hissediyor ve gerçek olduğu duygusuna kapılıyorsanız, gerçekten de Şambra’sınızdır. Benzer insanlar ve melekler için bir öğretmen ve rehbersinizdir. Şu anda ve gelecek tüm zamanlar için içinizdeki tanrısallık tohumunun çiçek açmasına izin verin. Asla yalnız değilsiniz, çünkü dünyanın her yanında aileniz ve çevrenizdeki alemlerde melekler var.

Bu metni, ticari olmaksızın, bedelsiz olarak özgürce paylaşabilirsiniz. Lütfen bilgiyi bütün olarak, ve bu dip notlar dahil paylaşın. Her türlü farklı bir kullanım için yazılı olarak Geoffrey Hoppe, Golden, Colorado’dan onay alınması gerekir. İletişim için aşağıdaki web sitesine gidin:

www.crimsoncircle.com

Telif Hakkı 2010 Geoffrey Hoppe, Golden, CO 80403