ŞAUD 4: “Bu Nasıl İş Görüyor?: 1. Bölüm”

KIRMIZI ÇEMBER MATERYALLERİ

Üstatlık/Yüksek Lisans Dizisi

ŞAUD 4: “Bu Nasıl İş Görüyor?: 1. Bölüm”

ADAMUS’un katılımıyla – Kanallık, Geoffrey Hoppe

Kırmızı Çembere sunulmuştur

12 Aralık 2009

www.crimsoncircle.com –   http://kirmizicember.org

Tüm varlığımdan, Ben o Ben’im, Egemen/Mutlak Alan’dan Adamus. Dünyama hoşgeldiniz.

Bunu tekrar söyleyeceğim. Tüm varlığımdan, Ben o Ben’im, Egemen/Mutlak Alan’dan Adamus.

Bu bildirime daha sonra geri döneceğiz, ama şimdilik burada olmak büyük bir mutluluk. (Cauldre’nın gözleri açılır) Çoğunuzu fiziksel olarak değil de enerjisel olarak görmeye alışkınım, o nedenle böyle baktığım zaman başta biraz şoke oluyorum, arkasına saklandığınız maskelerinizi görüyorum, bugün şu güzel gülümsemeleri, daha birkaç yıl önce pek de varolmayan gözlerdeki o pırıltıyı görüyorum.

Ha evet, zorluklar hâlâ var, oyunlar hâlâ var, hâlâ başa çıkılacak sorunlar, eh, artık gerçekten burada olmadığınız gerçeği var. Eski siz burada değil. Şimdi o öze dönüyor. Öze dönüyor. İki yıl önceki, beş yıl önceki siz, artık burada değil. Siz yeni bir siz doğurdunuz, ve şimdi ona alışmaya başlıyorsunuz, her düzlemde.

Hâlâ eski benliğinize geri dönmek isteyen yanlarınız var; dönememek sinir bozucu. Oraya geri dönüp de onu bulmaya çalışmanız, ve onun orada olmaması, biraz korkutucu oluyor. Ama yine de, kendinizi yeniden doğurduğunuz gerçeği çok kutlanıyor. Ve bu benlik, yeniden doğurduğunuz bu benlik… Bugün kimse benden saklanamaz. (Adamus’un dikkatle izleyicilere bakması gülüşmelere neden olur) Yeniden doğurduğunuz bu benlik, geçmiş yaşamlarınızın sadece bir devamı değildir.

Pardon, bir dakika. Cauldre’yı şu elektrikli şeylerle öyle bir donatıyorsunuz ki, bir gün onu elektrikle idam edeceksiniz… üfleyen vantilatörler ve elektrikli donanımlar. (Adamus, Cauldre’nın ceketinin cebinden elektronik bir cihazı çıkarır) Özür dileriz Bay Kuderka, ama bunu daha sonra kullanırız. Böylece… böyle daha iyi oldu.

Benim böyle geldiğim zamanlarda gerçekliğinizde ne çok gürültü olduğunu farkediyor musunuz? Benim derin bir nefes almam gerekiyor. Çevrenizdeki herşeyden, ışıklardan, vantilatörlerden, elektroniklerden gürültü geliyor, üstelik diğer insanları katmıyorum bile. Onların enerjisel gürültülerini katmıyorum. Ama çevrenizdeki tüm bu şeyleri yükleniyorsunuz. Hmm. Böylece…

Böylece, geçmiş yaşamlarınızın bir devamı değilsiniz. Bu yüzden eski kimiklerinizin üzerinde durmamanız konusunda sizi yüreklendiriyorum. İlginçtir, yeniden-bedenlenmeyi anlamanın doğası gereği, ruhun evrimini ve yolculuğunu anlıyorsunuz. Ben, gerçekten, bir-seferlik olanlara – bir-kez buraya geldiğine inananlara – acıyorum. Onlar yalnızca… (Adamus izleyicilere doğru yürür ama sonra geri çekilir) şu anda kimseyle uğraşmayacağım, bunu sonraya saklıyorum. O enerjiselliğin… (kahkahalar) beni geri çektiğini hissettim. Bu tıpkı… gürültüden söz edelim. Sırayla gidelim, Şambra’nın derinliklerine iniyoruz. (yoğun kahkahalar)

Böylece, bir-kez buraya geldiğine inananlara acıyorum, ama bu, onların şu anda seçtiği bir inanç sistemidir. Bunu oldukça sınırlı tutuyorlar. Onlar şöyle bir oyun oynuyorlar, ‘bir kez, iyi ya da kötü, ya başar ya da kırıp geç.’  Öte yandan, tekrar doğanlarda – sizlerde – tekrar ve tekrar ve tekrar doğanlarda, geçmiş yaşamınızın bir devamı olduğunuzu düşünme eğilimi var. Oysa hiç de değilsiniz. Geçmiş yaşamlarınızın veçheleri, bu yaşamınıza gelmenizi sağlayan bir enerji hareketi oluşturdular, o yaşamların hepsini salıverin, ve bir anlamda yeniden başlayın. Kim olmak istiyorsanız o olun.

Hâlâ tüm o geçmiş yaşamların çekimini hissediyorsunuz. Hâlâ, geri gidip de kim olduğunuzu ve ne yaptığınızı merak etmek kolay. Ve bu, yani sizin yalnızca ilerleyen geçmiş yaşamınız olduğunuzu söylemek, bir anlamda – buna ne diyorsunuz – yan çizmektir, kendiniz için sorumluluk almamaktır. Oysa değilsiniz. Değilsiniz. Duruma göre, birkaç yıl önce spiritüel bir ölüm – tarihsel bir ölüm ya da bir tarih ölümü – yaşadığınızı etkin bir biçimde söyleyebilirsiniz. Tümüyle hiçliği, tümüyle karanlığı, tümüyle tutkusuzluğu hissettiğiniz, unuttuğunuz – kim olduğunuzu unuttuğunuz – durumu, kendinizi yeniden türettiğiniz için kafanızda beliren o kocaman soru işaretini, “Kimim ben? Kimim ben?”, herhalde hatırlıyorsunuz. Ve kendinizi yeniden türettiğinizde, kardeşim (izleyicilerin arasında bulunan birine hitap ederek), kendini yeniden türettiğinde, ilginç oldu, çünkü bir dolu yeni özellik kattın.

Beraberinde getirmene izin verdiğin o yeni öz, o yeni öz, daha önce hiçbir yaşamda kullanılmamış olan birçok yeni araç-gerece sahiptir. Yeni araçlar, Yeni Enerji’yle nasıl çalışacaksınız gibi. Yeni araçlar, bedeninizi nasıl düzelteceksiniz gibi. Yeni araçlar, zihnin sınırlarını aşma yeteneği gibi, ki bu çok temel bir yeni araçtır – Tanrı denen, Ruh denen şu şeyi nasıl anlarsınız?

Kendinizi yeniden doğurduğunuzda, bu yaşamda bu konular üzerinde düşüneceğinizi bliyordunuz, onun için bunların tümüyle başa çıkmanızı sağlayacak mekanizmayı da içinize yerleştirdiniz. O nedenle, şu anda konuştuğumuz hiçbir şey aslında yeni değildir. Bu aslında hatırlamaktır, size hatırlatmak, zaten orada olan şeyleri anlamanıza yardımcı olmaktır. Bizim, şu bir saat civarındaki zaman süresince burada yapacağımız şey, bunları yüzeye çıkarmak, ya da, onları başka gerçekliklerde tutmak yerine bu gerçekliğe getirmek olacak.

Burada ortaya çıkan en büyük sorun şu kuşkudur, şu dırdır eden, rahatsız eden ve sürekli ortaya çıkan kuşku. Bu büyük bir sorun, ve tekrarlıyoruz, hepimiz sık sık konuşup duruyoruz. Bunu gerçekleştirebileceğinizi biliyorsunuz. Gerçekleştirebileceğinizi bliyorsunuz. Rüya halinizde konuştuğumuz zaman, biz gülüyor, siz de kıkırdıyorsunuz, çünkü bunu gerçekleştirebileceğinizi biliyorsunuz. Ama sonra buraya geri geldiğinizde, kuşku devreye giriyor. Bunlar, eh, artık gerçekte sizin olmayan ama benimsemeyi sürdürdüğünüz parçalarınızdan geliyor. Başka bir deyişle, bunlar eski inançlar, eski korkular, geçmiş yaşamlarda ya da bu yaşamda olmuş olan ama sizin gündeme getirmeyi sürdürdüğünüz şeylerdir. Bunları bu yaşamda bahane olarak, kuşku olarak gündeme getirip duruyorsunuz ama, bu şeyin aslında oldukça basit olduğunu da biliyorsunuz. Peki nedir bu şey? Biz bundan daha sonra söz edeceğiz.

Şambra Hakkında

Ama şu anda sizlerle şunu paylaşmak istiyorum, 2002’de, Kırmızı Çember’in ve Şambra’nın gerçekten sağlamlaştığı sıralarda, birçoğunuz yeniden biraraya gelme çağrısını duydu, ve Tobias bile kaç kişinin toplanacağını bimiyordu. Sadece birkaç kişi olabileceği gibi, birçok kişi de olabilirdi. Oysa bu gerçekten bir hayli insanın (biraraya gelmesiyle) sonuçlandı. Çok, çok insan Şambra olduğunu, aile olduğunu hatırladı. Onlar – sizler – Kırmızı Meclis’in katılımcılarıdır. Burada, Dünya’da buna Kırmızı Çember diyorsunuz, ama diğer alemlerde Kırmızı Meclis’in aktif katılımcılarısınız. Bilincin ve enerjinin doğasını anlama rolüne sahipsiniz ya da bunu anlama sorumluluğunu üstlendiniz.

Şimdi, meleksel alemlerde sahip olduğumuz o engin bilgelikle ve tüm o muhteşem varlıklarla, bu şeylerin tümünü anladığımızı düşünüyorsunuz. Oysa anlamıyoruz. Ha, ve bunun güzel yanı da budur. Anlamıyoruz. Biz deneyimi sizinle birlikte paylaşıyoruz.

Başka bir deyişle, Dünya’nın çok katı, çok yoğun olan bu boyutunda bilinç nasıl yanıt veriyor? Sizin bilinciniz burada nasıl karşılık veriyor? Araçlarınızdan biri olarak enerjiyi burada nasıl devreye sokarsınız? Ve biz sizinle birlikte öğreniyoruz. Siz bu bilgeliği ve bu bilgiyi Kırmızı Meclis’e geri getiriyorsunuz, ki Kırmızı Meclis daha önce Dünya’ya hiç gelmemiş bazı varlıkları içerir; Dünya’ya gelmiş, ama uzun bir süre için yeniden bedenlenmemeye karar vermiş varlıkları içerir; ve elbette sizi – bilgeliğini geri getiren insanları, meleksel varlıkları içerir.

Ama burada garip bir şey oluyor. Kırmızı Meclis’in toplantılarında bu kadar bilge olan sizler, buraya geldiğinizde bunu unutmak eğilimindesiniz. Hâlâ bunu burada unutmak eğilimindesiniz, (ve bunun nedeni) kısmen, evet, Dünya’nın bu enerjisi çok yoğun olduğu içindir, ve sizler kanalıyla öğrendiğimiz şeylerden biri de, bu yoğunluğu nasıl delip geçeceğimiz, berraklığı nasıl geri getireceğimizdir.

Sizler kanalıyla ayrıca bu geçişi tümüyle yeni bir bilinç haline nasıl getireceğimizi de öğreniyoruz – siz de bunu kendiniz için öğreniyorsunuz. Bu daha önce gerçekleştirilmedi. Arşivlerde (bununla ilgili) hiçbir şey yok. Akaşik Kayıtlar’da daha önce böyle bir şeyden geçildiğine ilişkin hiçbir şey yok. Şöyle bir çaba söz konusu, özellikle de geçmiş yaşamlar hakkında düşünmeye başladığınızda, geri gitmek isteyip şöyle demeye çalışıyorsunuz, “Peki, acaba Mısır’da nasıldı?”  Oysa o zaman aynı deneyimden geçmediniz. “Yeshua zamanında nasıldı?”  O farklı bir dönüşümdü. Şu anda içinden geçtiğinizden çok daha yavaş bir dönüşüm ve çok daha ağır bir dönüşümdü.

Siz hemen burada inanılmaz bir dönüşümden geçiyorsunuz. Bu şaşırtıcıdır. Hepimizin öğrendikleri şaşırtıcıdır. Buradaki rolümün bir bölümü de, size sürekli Kırmızı Meclis’le, kendinizle olan bağlantınızı hatırlatmaktır. O bağlantıyı unutmak çok kolaydır, meleksel alemler tarafından unutulduğunuzu düşünmek, Kırmızı Meclis tarafından unutulduğunuzu düşünmek çok kolaydır. Unutulmadınız. Hiç unutulmadınız.

Birkaç yıl önce, Tobias enerjilerinizin tümünü yeniden bir araya getirirken, ne çok kişinin yanıt verdiğine çok heyecanlandı, ve sizin öncelikle işe kendinden başlayan gerçek öncüler ve öğretmenler olma isteğinizi görmek, onu çok heyecanlandırdı. Ortaya çıkıp da kuramlara dayalı dersler vermek değil de, dönüşüm, simya – enerji simyası – deneyiminden hemen burada geçmek.

O zamanlar Tobias size katılmak üzere Dünya’ya geri geleceğini de biliyordu, ve benimle konuşup dedi ki, “Adamus, Dünya’ya geri döndüğümde devralmak ya da danışmanlık yapmak üzere (buraya) gelmek seni ilgilendirir mi?” Aslında başka bir gruptan başka bir öneri almıştım. (kahkahalar) Ve bu gerçek bir öyküdür, sevgili Şambra, aslında başka bir öneri almıştım, böylece ilk tepkim bunu yapamayacağım yönünde olmuştu, çünkü tek bir gruba, tek bir enerji türüne odaklanmak istiyorum. Bunun her tarafa dağılmasını istemiyorum, ve ben Şambra’ya odaklanmak istiyorum. Bu yüzden benim Adamus olarak birçok başka grupla çalıştığımı duymuyorsunuz. Budur, bu grup.

Tobias benimle biraz daha konuştu, bildiğiniz gibi, epey ikna ediciydi. Sanırım birazcık da ağladı, (bazı gülüşmeler) ama benimle biraz daha konuşup, beni en azından öneriyi göz önünde bulundurmaya ikna etti. Böylece ben de ona sizlerle yaptığı çalışmalardan oluşan birkaç yıllık deneyimiyle ilgili sorular sormaya başladım, ve o da bana sizlerde karşılaştığı şeyleri anlattı. Sizin zorluklarınızı anlattı, bana sizin kırılganlıklarınızı, hassaslıklarınızı anlattı, ama bana sizin emellerinizi ve arzularınızı da anlattı.

Böylece iyice düşünüp taşınmak için (kabuğuma çekildim) – “Kırmızı Çember’e mi gideyim, yoksa şu öbür gruba mı gideyim?” Aslında, tam anlamıyla değil tabii, ama aslında tüm olumlu ve olumsuz yanlarını yazdım. Bir çelişki vardı.

Şimdi, bu diğer grup çok adanmıştı. Çok resmiydi. Çok… ah, onların enerjisi öylesine sakin, huzurlu hissediliyordu ki, ve onlar çokca meditasyon ve grup çalışması yapıyorlardı, ve insana sevinç veriyorlardı. Harika, harika spiritüel sezgilere/içgörülere sahiptiler – başka bir düzlemde. Dünya’da değil. Buradan çok değişik olan harika anlayışlara sahiptiler. Başka bir deyişle, bir grup olarak geliştirdikleri, bir araya getirdikleri şeyler, başka bir boyuta yerleştiriliyordu. (Bu grupla çalışmak) oldukça kolay olacaktı, çünkü bu gruba birkaç seçim lafı ettim mi, ayaklarıma kapanacaktı. (Adamus güler) Onlar çok, çok… tapmaya bayılıyorlar, ne olursa ya da beraberinde ne gelirse – tapmaya bayılıyorlar.

Dönüp Şambra’ya baktım. (kahkahalar) Şambra’ya bir göz attım, ve Tobias ile konuşurken, ilk yıllarda benim birkaç toplantınızı – tıpkı şu anda burada yaptığımıza benzer toplantılarınızı – ziyaret etmemi sağladı; bazen duyurulan bir konuk olarak, çoğu kez de sadece arka planda kalan bir konuk olarak, ve ben size bir göz attım. (kahkahalar) “Tobias” dedim, “Tobias, bu kaba bir grup. Bu, hemen hiçbir şeye saygı göstermeyen bir grup.” (yoğun kahkahalar, tezahürat ve alkışlar) Oysa öbür gruba bir ev ödevi versem, yaparlar (kahkahalar), her gün – günde beş kez, on kez.

Bu grup… ev ödevlerini yapmadığınızı biliyorum, ve sizi bu yüzden seviyorum. (Adamus güler) Onları kendi tarzınızda yaptığınızı biliyorum. Günde 20 dakika oturup da Pakauwah’ınızla çalışmadığınızı biliyorum. Bunu yapsaydınız büyük hayal kırıklığına uğrayacaktım. Dünya’ya epostalar göndermekle fazla meşgulsünüz! (Adamus’un bir izleyiciye hitap etmesi kahkahalara neden olur) Nefese gelince – yalnızca başınız dertte olduğu zaman nefes aldığınızı biliyorum. (yoğun kahkahalar) Bu Aandrah’ı meşgul tutuyor. Yapılacak çok kurtarma çalışması oluyor.

Kalbinizde nefes aldığınızı biliyorum. Nefes almaya niyet ettiğinizi ve nefes almak istediğinizi biliyorum, ama yaşamınızın başka aktiviteleri ile fazla meşgulsünüz. Ama, nefes almayı anladığınızı da biliyorum. Onun ne olduğunu anlıyorsunuz, yani bir anlamda, şu anda derin nefesler almasanız bile, nefes alıyorsunuz. Nefes alıyorsunuz. Aandrah bunu biliyor. Aandrah bunu biliyor – yani bunu anladığınızı. Bu bir enerji akışı demektir. Yaşamak demektir. Hayal etmek demektir. Bunu bildiğinizi biliyorum.

Böylece, bu gruba bir göz atmam gerekti ve dedim ki, “Şambra’da bu kadar sinir olduğum (kahkahalar) ve kışkırtıcı bulduğum şey nedir? Ama bunu öyle bir meydan okuma olarak görüyorum ki, bu grubu üstlenmeliyim. Bu grupta, diğer grupta olmayan ne var?” Bu da, sizin gerçek olmanızdır. Sizin çok, çok gerçek olmanızdır. Bunu betimleyecek başka sözcükler de olabilir – (büyük şehirlere özgü) zorluklarla ve tehlikelerle başa çıkabilen, dayanıklı, cesur, bazen de pislik. Gerçekten, siz hayatın içine dalıyorsunuz demek istiyorum. Yalnızca onunla ilgili konuşmuyorsunuz. Bir dağın tepesinde oturup da hayatı düşünmüyorsunuz. Siz osunuz. Çok, çok, çok gerçeksiniz, ve ben bu yüzden sizinle çalışmayı seviyorum. Bu yüzden ilerlerken (dört gözle) bekleyeceğimiz çok şey var. Sizler birbirinize sahipsiniz. Biz birbirimize sahibiz.

Kalbinizde olanları bildiğimden, bizi durdurabilecek hiçbir şey yok. Bizi neye karşı durduracak? Bilmem. Ama gerçekleştirmeyi seçtiğimiz her neyse, hiçbir şey bizi durduramayacak. Ve ben bunun nereye gittiğini biliyorum.

Bu, herşeyin o muhteşem yalınlığını ansızın farkedeceğiniz bir yere gidiyor. Biz bundan daha önce söz ettik – yalınlık, yalınlık. Yalınlık, derinlikten ya da renkten ya da anlamdan yoksun değildir. Yalınlık bu özelliklere fazlasıyla sahiptir, hele birçoğunuzun yaşadığı şu kafa karıştırıcı zihinsel yaşamla kıyaslandığında. Zihinsel, dramlarla dolu bir yaşama katılmak aslında çok sıkıcıdır. Bunun bir derinliği yoktur. Genişliği, eni vardır. Lineer bir eni vardır, ama derinliği yoktur. Ve benim gerçekten duyduğum ve sizin de  yaşamınızda olsun diye haykırdığınız şey, derinliktir, anlamdır, renktir, kendinizle ve çevrenizdeki dünyayla kurduğunuz bir ilişkidir.

Şu anda gerçekten bir ilişki yok. Bir yanıt, bir karşılık var. Sizden size verilen bir yanıt/karşılık; sizin tarafınızdan çevrenizdeki dünyaya verilen bir yanıt/karşılık; sizin tarafınızdan bedeninize verilen bir yanıt/karşılık, ama bir ilişki gerçekten  yok. Ve işte biz oraya doğru gidiyoruz. O ilişki öylesine derin bir yalınlık içinde olacak ki, onu anladığınızda (Adamus alnına vurur) böyle yapacaksınız.

Ve bu aslında ıstırap ve disiplin ve alıştırmalar dolu birçok yaşamdan geçmenizi gerektiren bir şey değildir… her biriniz bundan daha önce geçti. Her biriniz bir geçmiş yaşamınızda – ister bir rahip ya da rahibe ya da haham olmuş olun, ister her biriniz, (sürekli) meditasyon yapan, dua eden biri, ya da her ne idiyseniz, olmuş olun – bunu daha önce gerçekleştirdiniz. Her türlü disiplinsizlikten, bir anlamda, kendinizi fazlasıyla disipline sokmaya – fazlasıyla disipline sokmaya – kaydınız, ve disiplini de odaklanmakla karıştırmayın; arada büyük bir fark vardır. Ama disipline girdiniz, ve bunun size içgörüler/sezgiler sağlayacağını düşündünüz. Oysa bu size disiplin yüzünden ne kadar sıkıldığınız, kendinizi disipline sokmaktan dizlerinizin ne kadar ağrıdığı, ve herşeyden de çok, disiplin yüzünden başınızın ne kadar ağrıdığı gibi şeyler hakkında içgörüler sundu. Sonra, “Disiplinin canı cehenneme. Bir daha mı, asla” dediğiniz bir gün geldi. Ve onu salıverdiniz.

Ama o zaman da bir boşluk doğdu. Peki sonra? Bu boşluğu neyle dolduracaktınız? Sonraki dalavereniz ne olacaktı? İşte şu aralar biraz böyle bir yerdesiniz. Aydınlanmaya nasıl ulaşırsınız? Yapmanız gereken bir şey yok mu? Her gün belli dizeleri (ayetleri) okumanız, ya da her gün belli bir uygulama yapmanız gerekmiyor mu? Kesinlikle gerekmiyor.

Sizinle çalışmayı sevmemin nedeni, gerçek olmanız ve bunu da az çok biliyor olmanızdır. Dikkatiniz dağılıyor, yapmanız gereken yeni bir şey olduğunu düşünüp duruyorsunuz, ve bu yeni şeyi deniyor ve şöyle diyorsunuz, “Bu işe yaramıyor. Eski şeyler gibi kokuyor. Bu, aynı eski fahişenin yepyeni bir elbise giymesine benziyor.” (kahkahalar) Biz gerçeğiz, çok gerçek.

Yani bunu biliyorsunuz, ama burada oturuyor ve diyorsunuz ki, “Ama bir şey yapmam, bir şey öğrenmem, incelemem, bir şeyle ilgili bir disiplin edinmem gerekmiyor mu?” Hayır, hiç gerekmiyor. Hiç gerekmiyor. Az önceki o bilge üstat ve müzisyenin sözleriyle (Roger Drienka’yı kasteder), “Kendi yolunuzdan çekilin. Kendi yolunuzdan çekilin,” ve bu size akacaktır. Enerjilerinizi manipüle etmeniz gerektiği… ki bu ister disiplinle ister karmaşık sistemlerle olsun… düşüncesinden çıkın, bunlar işe yaramayacaktır. Bunlar dikkat dağıtan şeylerdir.

Bu grup gerçektir – gerçek derken, burada olduğunuzu, burada yaşadığınızı biliyorsunuz anlamında. Ondan çıkmaya çalışmıyorsunuz; aslında şimdiye kadar olduğundan çok daha fazla (yaşamın) içine girmeye, çok daha fazla burada olmaya çalışıyorsunuz. Gerçeksiniz, çünkü enerjilerden kaçınmaya çalışmıyorsunuz. Iyi ya da kötü, onlardan kaçınmaya çalışmıyorsunuz. Şimdi, nihayet, hissetmeye başlamanız konusunda kendinize izin verirken çok gerçeksiniz. Hissetmeye başlamak – vaaay. Hissetmeye başladığınızda, bu çok yoğun, çok yoğun bir duygudur.

Mantıktan çıkmak, onu aşmak, devasa bir enerji dönüşümüdür. Mantık, bir dereceye kadar hâlâ hizmet eder, ama tam buradan, tam buradan ve tam buradan ve her bir parçanızla hissetmenize izin verdiğinizde, başlarda biraz yoğun, biraz bunaltıcı olur. Ama bunu yaptınız. Yaşamı hissetmenize ve kendinizi hissetmenize ve diğerlerini hissetmenize izin verdiniz.

Tüm bu hissetmeler sizi bu yalınlığın, bu derin, güzel yalınlığın gerçek anlayışına götürecektir – buradan değil (baş), ama buradan (kalp) – ve bu her türlü sözü, tüm sözleri aşacaktır… (Adamus’un, bir izleyicinin Noel Baba külâhını kapıp kendi başına koyması kahkahalara neden olur) Sakalı da ödünç alırdım ama üşürsün. (kahkahalar) … tüm sözleri aşar ve o sadece vardır. Onu (yalınlığı) açıklayamazsınız. Açıklamak istemezsiniz. Ve işte biz oraya gidiyoruz.

Evet, bana bakın (Başında külahıyla poz veren Adamus kahkahalara neden olur), spiritüel bir üstat, ama işte Şambra’da bunu seviyorum. Bunu yapabiliriz. Yapıyormuş gibi davranmak zorunda değiliz ve öyle dökümlü, debdebeli giysilere de gereksinimiz yok, gerçi biraz daha güzel bir takım elbise isterdim ama… (kahkahalar) gittiğimiz yer burası. Teşekkür ederim. (külahı gerir verir ve Linda’ya eğilir) Saçım düzgün mü?

LİNDA: Evet.

ADAMUS: (kahkahalar) Böylece, sevgili Şambra, gerçek kalalım. Çok, çok gerçek kalalım. Bu, sizin siz olma izninizdir. Diğer herkesin ne düşündüğünün hiç önemi yok. Bunu biliyorsunuz. Saçma sapan olması farketmez. Ciddi olması farketmez. İlerlerken çok, çok gerçek kalalım.

Ve şu anda derin bir nefes alalım…

Sınırda (Uç Noktada) Yaşamak

Her yerde çok ilginç enerjiler var. İlginç. Herhalde her gün sınırda, uç noktada bulunduğunuzu, hemen karşı tarafa geçebilecekmiş gibi hissediyorsunuzdur. Bu arada, birisinin bana bir yazı tahtası ve yazmak için de bir araç getirmesini isteyeceğim. Burası bir sınıf, yazı tahtasını göremiyorum… Evet. (birisi sorar “Şimdi mi?”) Şimdi, hep iyi bir zamandır. (kahkahalar) Hep iyi bir zamandır. Böylece… ve bunu getirmek için birkaç kişiye ihtiyaç olacak.

Böylece, enerjiler ilginç, ve biliyorum, öyle günleriniz oluyor ki, dengenizi kaybedecek kadar sınırda, o uç noktaya yakın duruyormuş gibi hissediyorsunuz. Bazı günler çok sıradışı ve garip oluyor. Peki neler oluyor? Eh, aslında bu yalnızca hareket halindeki enerjidir. Ve bunu tüm çevrenizdeki şeylerde hissediyorsunuz, ama kendi içinizde hissediyorsunuz. Siz şu yeniden-yapılanma işleminden geçiyorsunuz – bu bir süre önce başladı, ama şu anda yoğunlaşıyor; çok derin bir biçimde yoğunlaşıyor – ve varolan şeylerle ilgili kalıpları ve mantığı kaldırıp atıyor. Ve siz bu yüzden tam sınırda olduğunuzu ve bırakacak olursanız kayıp düşeceğinizi hissediyorsunuz. Ne olacağını bilmiyorsunuz, ama belki bir hiçliğe kayacaksınız ya da … çıldırmaktan korktuğunuzu biliyorum. Siz şimdiden çılgınsınız, bu yüzden böyle bir şey olacak diye kaygılanmayın.

Bu zaten oluyor. Ve ben ‘çılgınlığı’ bir dolu sınırlılığı, bir dolu yapılanmayı salıvermeye istekli olmanız olarak tanımlıyorum. Çılgınlık budur. Çılgınlık budur, ve çılgınlık harikadır. Biliyor musunuz, bazı… Ah, işte geliyor. (birisi bir yazı tahtası getirir) Ve onu hemen şuraya koyun lütfen.

Bazı akıl sağlığı kurumlarında, en çılgın dedikleri (kişiler) en mutlu olanlardır. Tabi hepsi değil; lütfen yanlış anlamayın. Öyleleri var ki, onlara işkence ediliyor. Sanki bir tür cehennemdeler. Ama deli diye bakılan öyle insanlar var ki, aslında gerçekten oldukça mutlular. Onları bu kurumlardan bir çıkartabilsek.

Çılgın demek, salıverdiniz demektir. Şimdi, bir kuruma yerleştirileceğinizden korkmanıza gerek olduğunu sanmıyorum, çünkü şimdilerde sadece ilaç veriyorlar. Gerçi bu da kendi içinde bir kurum ya. Fiziksel bir yer olmasa da bir çeşit hapishane. Ama siz bunlara girmeyeceksiniz. Bunlara girmeyeceksiniz. Yani böyle bir kaygınız olmasın. Biraz çıldırmanıza izin verin. Çok, çok gerçek olun.

Şimdiki Enerjiler

Dünya’daki enerjiler, özellikle de bu hafta, fazlasıyla şaşırtıcıydı. Sübtil, o ince düzeylerde çok şey oluyor, ve bu ince düzeylerde olanlar bu gerçeklikte ortaya çıkar, er ya da geç burada tezahür eder. Böylece, Dünya üzerindeki bu farklı ve büyük değişimlerin gecikmiş bir etkisi söz konusu. Bakın, şu anda meydana gelen değişimler daha sonra hava koşullarında tezahür edecek; şu anki değişimler, çıkacak haberlerde tezahür edecek; değişimler bilimi ve teknolojiyi etkileyecek – şimdiden etkiliyor.

Sizlerle önümüzdeki birkaç yıl boyunca çalışacağım diye duyduğum en büyük heyecanlardan biri de, hepimizin teknolojide bir patlamayı deneyimleyecek olmamız. Ve ben yalnızca bilgisayardan söz etmiyorum; ben tıptan, bilimden ve enerjinin – enerjinin nasıl çalıştığının – anlaşılmasından söz ediyorum.

Enerjinin nasıl çalıştığına ilişkin bugün için çılgınlık sayılabilecek, ama birkaç yıla kadar genel kabul gören makalelerin yazılacak olması ilginç değil mi. Enerjinin gerçekten anlaşılmasında büyük bir eksiklik var. Şu anda Dünya’da bilinenler öylesine ilkel ki. Neredeyse komik. Ama önümüzdeki birkaç yıl içinde enerjiyle ilgili çok daha derin bir anlayış olacak, ve bu sizin yaşam sürecinizde olacak, ve bizim hemen burada – sizin hemen burada – gerçekleştirdiğimiz çalışma sayesinde olacak.

Ve siz, evrenin nasıl çalıştığına ilişkin o büyük bilimsel keşifleri açıklayan bu makaleleri okuduğunuzda, “Eh, biz bunu on yıl önce ele aldık. Bunu uzun süredir biliyorduk” diye düşüneceksiniz. Tezahür etmesi sadece biraz zaman alıyor.

Böylece, dikkatinizi birkaç şeye çekmek istiyorum. Çıldırdığınızı sandığınız günlerde, çıldırmıyorsunuz. Bu, güzel derin bir nefes alıp kendinize teşekkür etme zamanıdır. Güzel, derin bir nefes alın ve bu konuda yalnız olmadığınızı bilin. Çıldırmıyorsunuz. Parçalanmıyorsunuz. Yeni toprakları, yeni bölgeleri, yeni boyutları araştırıyorsunuz. Bunları sürekli kendi içinizde, dışınızda araştırıyorsunuz.

Oslo

Çılgın bir haftaydı. Büyük bir bölümünü Oslo’da geçirdim. Orada bazı aktivitelerim vardı. Oslo civarında oynarken bir kediden tutun da, bir kont, bir kapıcıya kadar herşey oldum. Elbette, bildiğiniz gibi hafta başında orada Abraham Obama’ya (Abraham Lincoln ile Barrack Obama arasındaki bağlantıya göndermede bulunur) Nobel Barış Ödülü verildi. Ve bu çok gerçektir. İlginç bir deneyimdi, ve bu yalnızca bunun bir parçası olmak amacıyla orada toplananlardan oluşmuyordu; sadece politikacılardan ve seçkin kişilerden oluşmuyordu .

Orada, kendilerine Şambra demeseler de, sizin bilinç ve anlayış adına gerçekleştirdiğiniz çalışmaları aynı düzeyden sürdüren insanlar vardı. Orada, şöyle diyeyim, aslında orada olmayan varlıklar vardı. Başka bir deyişle, Dünya’ya gelen ve Yükselmiş Üstat olan varlıklar vardı – bazısı zaten Dünya’da bulunuyor, bu yakınlarda doğdular – ama bu olaydan büyük heyecan duyan bazısı da kısa bir süre için kendine bir beden tezahür ettirdi. Bu olaya katılmak amacıyla başka alemlerden gelen bazı varlıklar da insan görünümünü üstlendi.

Bu, muhteşem bir etkinlik oldu, ve yalnızca bir barış ödülü vermekle ilgili değildi. Bu gerçekten insanlık için şu anda bir değişimi işaretlemekle ilgiliydi. İnsanlık adına bir değişim gerçekleştirmek – bir süredir sizin ve size benzer başka insanların gerçekleştirdiği çalışmaların bir sonucuydu bu. Oraya davet edilen siz olmalıydınız. O koltuklarda oturan ve Dünya’ya yeni bir bilincin getirilmesine yardımcı olduğunu söyleyen, siz olmalıydınız. Siz, Abraham Obama gibi bir varlığın Dünya’ya gelip de çok büyük bir ulusun başkanı seçilmesini sağlayan bilincin getirilmesine yardımcı oldunuz.

Bu, bu arada, herhalde bildiğiniz gibi – bu deyimden hoşlanmıyorum ama – Büyük Beyaz Kardeşlik/Birlik’in (Great White Brotherhood) arzusunun tamamlanması, gerçekleşmesidir. Bizim bu birliğimiz eski bir Atlantisli kulüptü. Beyazla hiçbir ilgisi yoktu ve o kadar büyük de değildi. (kahkahalar) İyiydi, büyük değil. Ama yeni umut ülkesinin Amerika olması arzulanmıştı, yüzlerce yıl önce – Avrupa’daki enerjiyi sıkışıklıktan çıkartamadığımızı, hâlâ güçle, açgözlülükle ve dinle ilgili çok fazla insanca sorunlara sahip olan oradaki farklı ülkeler arasında o şefkati ya da kabullenmeyi sağlayamadığımızı bildiğimizde – bu Birleşik Devletler yeni Atlantis ya da yeni umut olarak tasarlandı.

Şimdi, yıllar sonra, elbette benim perspektifimden, çünkü Avrupa’daki politikayla çok uğraştım, böyle büyük bir ulusun liderinin bu kadar spiritüel olduğunu görmek, hem kendi hem de karısı – bunu açıkça gösteremiyorlar, tıpkı, eh, bunu başkalarıyla yaptığınız tartışmalardan biliyorsunuz; ama çok yakında bunun çok daha açık olacağı bir zaman gelecek – ama spiritüel bir varlığın, şefkatli bir varlığın, Zenci bir insanın – (zenci olması) bir fark yaratması gerektiğinden değil, ama yarattı – ve genç, oldukça genç bir insanın bu ortamda olduğunu görmek, çok ilham vericiydi. Fazlasıyla ilham vericiydi. İnsanlık için yenilenen bir umut beslememi sağladı. Sizden umutluyum; insanlık içinse bazen kuşkuluyum.

İnsanlık yüzde 95 iyiliktir. Yüzde doksanbeş iyiliktir. Ama öyle bir yüzde beş var ki, bu ister iyilik içermeyen bir bireyin yüzde beşi ya da nüfusun yüzde beşi olsun, insanların içindeki o engin iyiliğe gölge düşürüyormuş gibi görünüyor.

Oslo’daki bu toplantıda hepimizin gerçekleştirdiği çalışmanın – dünyayı kurtarmak değil, ama kendimiz olmak, Ruh’u Dünya’ya getirmek – sonucunu gördüm. Ruh’un başka bir yerlerde olması değil, ama ruhu çok gerçek bir biçimde, çok dürüst bir biçimde ve çok hissedilen bir biçimde Dünya’ya getirmek – işte bunu gördüm.

Oslo’da deneyimlediğim şeye pek de hazırlıklı olmadığımı söylemem gerekiyor. Daha çok çatışma, daha çok dram olacağını düşünmüştüm. Ben gerçekten karanlık güçleri bekledim, tabii onlara böyle demek isterseniz, ama olumsuzluğun (negatifliğin) orada olacağını, bunun katılımcılardan kaynaklanacağını bekledim. Ya da, çoğu kez negatiflik – negatif enerjiler – tıpkı burada yıllar boyunca gördüğümüz gibi, bu kadar çok ışığın toplandığını gördüğünde (böyle yerlere) çekilir.

“Negatif” Enerjiler

Biz böyle toplandığımız zaman, özellikle de enerjilerinizin bu kadar istikrarlı, sağlam olmadığı ilk günlerde – enerjileriniz umut vericiydi ve çok yüksekti, ama bu kadar sağlam, dengeli değildi – karanlık enerjiler tüm çevrede toplanırdı, bir anlamda beslenmek için; bir anlamda iyiliğinizin aslında o kadar da iyi olmadığını kanıtlamaya çalışmak için; enerjinin sıkışmasını sağlamaya çalışmak için. Onlar daha iyisini bilemiyorlar. Gerçekten bilemiyorlar. Onlar – bu enerjiler, ister psişik ister insan olsun – daha iyisini bilemiyorlar. Sabah uyanıp da negatif olmaya çalışmıyorlar. Sadece böyleler, ve onlar kendi tuzaklarına, kendi kalıplarına ve kendi zindanlarına düşüyorlar.

Ama Oslo’da olup da (olan biteni) görmek, bana yeniden umut verdi, o kadar ki, bazı –siz onlara Üstat diyorsunuz – ölü olan bu varlıklarla bir toplantı yaptık. (Etkinlikten) sonra bir toplantı yaptık ve sizinle yaptığımız çalışmaları nasıl yeniden düzenlememiz gerektiği hakkında konuştuk, çünkü (herşey) çok hızlı gidiyor. Sizlerle şimdi farklı bir hızda çalışmamız ve farklı konuşmamız gerekiyor. Farklı konuşmamız – şimdiye kadar olduğundan çok daha gerçek bir biçimde, çünkü siz şimdiye kadar olduğunuzdan daha gerçeksiniz.

Bu son toplantının sonucu olarak farkettik ki, sizin negatif, karanlık dediğiniz, her neyse, ama sizin kadar nazik olmayan bu varlıklar ya da güçler, dünyayı ayağa kaldıracaklar, az çok son bir ‘Yaşasın!’ (ya da Oley!) gibi. Değişimin eli kulağında olduğunu biliyorlar. Biliyorlar, ve ben “onlar” derken – bu organize bir grup değil – yalnızca negatif, olumsuz bilinci kastediyorum. O öylesine sıkışık bir halde ki – bilinç çok sıkışıp kalmış halde. Bir anlamda o sıkışıklıktan çıkmak için çağrıda bulunuyorlar, ama tıpkı kuduz bir köpek gibi. Onlara yardım etmeye kalkarsanız, sizi ısıracaklardır.

Ama (herşey) bu kadar hızlı değiştiği için, onların karşılık verme şiddetinin artacağını, (ortalığın) kızışacağını da biliyoruz. Ve bu, dediğim gibi, onların son Yaşasın’ı olacak; bu, Dünya mutlak bir işbirliği ve çokça kabul çağına, ve güç yanılsamasını anlamayanların sonu olacak, ve finans ve hükümet gibi şeylerin enerji dinamiğindeki şiddetli dengesizliklerin sonu olacak çağa girmeden önceki son ‘yaşasın’ olacak.

Sizin canavar diyeceğiniz şeyin dikkat çekmeye çalışacağı, canavarın müzakereler, pazarlıklar yapmaya çalışacağı birkaç yıl daha var, ve bunu, gelecek birkaç yıl içinde çokça göreceksiniz ve, evet, 2012’nin sonuna kadar. Benim deyimimle bu canavar, kendi pozisyonları için pazarlık edecek. Unutulmak istemiyor. Yaptığı savaşın artık gerçek olmadığını biliyor. Burada, Dünya’daki yerinin hızla yok olduğunu biliyor. İnsanlar ona tahammül göstermeyecek – iyi insanlar, şefkat besleyen insanlar. Bu canavara artık tahammül gösterilmeyecek, böylece o da taktiğini değiştirecek. Onun geçmişteki taktikleri, savaş gibi ve suç ve manipülasyon gibi ve korkuyu kullanmak gibi şeylerdi. Ve daha geçen hafta farkettik ki, o da kaybettiğini farketmiş. Dünya üzerindeki tüm savaşlar ona hiçbir şey kazandırmayacak. Böylece o da pazarlığa başlayacak.

Pazarlıkları, kendi yerini korumak, kendi kimliğini korumak için yapacak. Ve en azından benim çalıştığım ve aslında sizin çalıştığınız alemlerde biz pazarlık etmeyeceğiz. Pazarlık yok. Pazarlık yok, ve bu kazanmak istediğimizden değil. Bunun kazanmakla hiçbir ilgisi yok, ama insanların kendileri için seçtiği şeylerle ilgisi var. Neden pazarlık edelim ki… siz kendi ışığınızla karanlığınızın dengesi hakkında kendinizle pazarlık ediyor musunuz? Hayır. Hiç etmiyorsunuz. Karanlığı yok etmeye çalışmıyorsunuz. Karanlık dediğiniz şeyi bütünlemeye ya da anlamaya çalışıyorsunuz. Pazarlık yok.

Böylece ben, başlıkları okuduğunuz zaman neler olduğunun ve neden olmaya devam ettiğinin farkında olmanızı istiyorum. Şimdilerde aslında oldukça az sayıda çok aydınlanmış varlıklar değişik hükümet görevlerinde bulunuyor, ve yakınlarda meydana gelen finans sisteminin çöküşüyle birlikte – ve bu arada, bu sistem çöktü. O hâlâ ayaktaymış gibi davranılıyor ama, parçalandı. Parçalanan, sistemin çökmesine neden olan şey, senin ve senin ve senin (Adamus elindeki bir kalemle insanlara dokunur) finansal sisteme duyduğun güven eksikliğidir. Onu birarada tutan tek şey güvendi, ve o eski sistemde artık güven yok. Ve şu an olmakta  olan şudur, siz yepyeni bir sistem geliştiriyorsunuz.

LİNDA: İnsanlar kaleminle dokunmanı istemiyorlar.

ADAMUS: Onlar dokunulmaya bayılıyor. (kahkahalar) Böylece başka alemlerde rüya halinde konuşup diyeceğiz ki, “Sana dokunuldu mu? Bana dokunuldu. Evet. Adamus beni gerçekten seviyor!” (kahkahalar)

Yani ben bunun farkında olmanızı istiyorum, çünkü insanların sizinle pazarlık etmeye çalıştığını göreceksiniz – aileniz, arkadaşlarınız, size iş verenler. Danışanlarınız, müşterileriniz sizinle pazarlık etmeye başlayacak. Böyle olan eski çatışmalar (yumruklarını birbirine vurur) şimdi böyle olmaya çalışacak (parmaklarını konuşuyormuş gibi hareket ettirir). Ha, ve onlar kuvvetli olacak, pazarlıklarında tehditkâr olacaklar, ama pazarlık etmeyin. Etmeyin, çünkü pazarlık ettiğiniz zaman, onları kendi içlerindeki ışığı anlama deneyiminden yoksun bırakırsınız. Bir süreliğine sıkışıp kalmalarına bahane yaratmış olursunuz.

Zaten pazarlık edilecek ne var ki? Kendi, Ben O Ben’im Varlığınızdaysanız, pazarlık edilecek hiçbir şey yok. Verilecek hiçbir şey yok. Vazgeçilecek hiçbir şey yok. Bu yüzden, pazarlıkların farkında olun, tamam mı? Mükemmel.

Norveç’teki Gökyüzü Işıkları

Oslo – gökyüzünde ışık. Bu neydi? Şimdi bu ilginç, ve ben… (Adamus saate bakar) Bu bugün uzayabilir. (kahkahalar) Bu ilginç. Gökyüzündeki o ışığa ne sebep oldu?

ŞAMBRA: Biz.

ADAMUS: Biz. Bu doğru yanıt. Biz. Gökyüzündeki ışık – spiral (biçimindeki) ışığı gördünüz. Hemen hepiniz resmini gördünüz; Şambra grapevine eposta ağına konan ilk şey buydu, ve bu iyi. Böyle olması gerekir. Haberdar ol, hisset, çabucak anla; çünkü enerjiler hâlâ oradaydı. İster epostayı iki saat sonra almış olun, ister iki gün sonra, enerjiler hâlâ oradaydı. Ahh, çok, çok güçlüydüler.

Peki bu neydi? Bu, bilinçle ilgiliydi. Bilinci görmekle. Hepsi bu. Bilinci görmek. Parlak güzel bir kapı, aydınlanmış, tezahür etmiş.

Şimdi, ilginç olan, o kapının zaten orada olmasıydı. Şunu demek istiyorum, o kapı, o bölgede ve Dünya’nın her yanında gerçekleştirilen bazı çalışmaların sonucu olarak geldi. Yani o kapı oradaydı. Ama ilginç olan şu ki, yakın zamana kadar değil fotoğrafını çekmek, insanlar onu göremezlerdi bile. O hep oradaydı, ama algılanmıyordu. Tıpkı şu anda çevrenizde varolan enerjiler gibi, siz onları algılamıyorsunuz.

Böylece bu parlak şey nihayet bilince geldi. Farkındalığa geldi. Gördüğümüz, sizin gördüğünüz önemli şey buydu. Fotoğrafı çekildi. O orada. Nedeni, o sırada Norveç’te meydana gelen yoğun aktiviteler ve sizlerin de daha Nobel töreninden çok önce oraya bağlanmanızdı. Yani enerjiler hepiniz tarafından yaratıldı, bir açılım, bir işaret – sizin kendinize verdiğiniz işaret. Uzaylılar tarafından değil, ille de başka bir boyuttan değil, gerçi başka bir boyuta bir yol da açtınız.

Şimdi – ve işte bu noktada ilginç olmaya başlıyor – şöyle diyenler var, “Yok canım, gerçek şu ki, bir Rus füzesi yoldan çıkmış. Kontrolden çıkıp spiraller çizerek yolundan sapmış, ve bu parlak şeye, yakıt buharından çıkan ışık neden olmuş,” ama kimse onun ortasından çıkıp gelen mavi ışını açıklayamıyor. Ama bu (açıklanamayan mavi) ışın hariç, sadece Ruslardı işte – ah, sorumluluğu Ruslar’a atın. (güler) Sizi eğlendirmekten çok, kendimi eğlendiriyorum. (kahkahalar)

Peki şimdi, füze nedir? Farketmez. Farketmez! Ve diyelim ki bir füzeydi, füzenin dengeden çıkıp yolundan sapması bir simge değil miydi? Dünya artık askeri güce tahammül göstermeyecektir. Askeri güç işe yaramaz. Ah Tanrım, işe yaramaz. Binlerce yıl – milyonlarca yıl – bize bunun işe yaramadığını gösterdi. İşe yaramaz.

Yani bir füze olsaydı bile, ki değildi, bir füze olsaydı bile, spiral halinde kontrolden çıktığı gerçeğini, ve Eski Enerji’nin artık iş görmediği gerçeğini gösteriyor ya da simgeliyor.

LİNDA: Cauldre’nın boğazı kurudu. (bir içecek uzatır)

ADAMUS: Kurudu.

Her neyse, konudan saptım. Oslo – güzel şeydi, ve biz bu hafta orada devam edeceğiz. Şu zirve var, küresel ısınma zirvesi – buna küresel ısınma demekten nefret ediyorum. (Adamus iç geçirir) Isınıyor; soğuyor. Rüzgarlı oluyor; sakin oluyor. Denizler yükseliyor; denizler alçalıyor. Bunların hepsi doğru. Çok değişken. Bu konferansta şimdi olan şudur, biz küresel girişimlerden söz ediyoruz. Aslında gerçekte yaptığımız şey, Dünya’nın artık size ait olduğu farkındalığını oluşturmaktır. Gaia gidiyor, güle güle; siz mirası, sorumluluğu alıyorsunuz. Dünya’ya ne yapıyorsunuz? Dünya’ya ne yapıyorsunuz?

Aslında Dünya’ya gerçekten o kadar da zarar veremezsiniz. O kendini onarır. Yüzbin, ikiyüz yıl, ve normale döner. (kahkahalar) Nükleer saldırı – farketmez. Sadece enerjidir ve er ya da geç dönüşür. İnsanlar gitmiş olabilir, ama Dünya burada olacaktır.

Ama şu anda, Gaia gidiyorken olan şudur – ki o tek tek her birinizi onurlandırıyor ve siz de bu güzel ruhu onurlandırıyorsunuz – Gaia giderken, sorumluluk size geri geliyor. Dünya’yla ne yapacaksınız? Dünya o kadar da hassas değil. Başka bir deyişle, Dünya, kendini tümüyle temizlemenin ve dengelemenin yoluna sahiptir – tıpkı sizin yaptığınız gibi. Evet, ona zarar vermeyi deneyebilirsiniz, ama Dünya kendini onaracatır.

Ama şu anda bu, meşaleyi insanlara geçirmek gibidir. Kendinize nasıl davrandığınızın simgesidir. Şeyleri nasıl tezahür ettirdiğinizin, gerçeklik içinde nasıl yaşadığınızın simgesidir. Yani bu büyük girişim aslında küresel ısınmayla ilgili değil, sorumluluk almakla ilgilidir. Bu, Ben O Ben’im’i olmakla ilgilidir. Bu sorumluluğu devredeceğiniz Toprak Ana’nız artık yok, peki ne yapacaksınız? Bu sorumluluğu devredeceğiniz ruhsal rehberleriniz artık yok,  devredeceğiniz geçmiş yaşamlarınız artık yok, devredeceğiniz gurularınız ve Üstatlarınız artık yok, peki siz ne yapacaksınız?

Rüyalar

Rüyaların ne alemde, Kathleen?

KATHLEEN: İyi. Çok canlılar. Bir dolu sembol ya da yazı var.

ADAMUS: Senin rüya görmediğini sanıyordum.

KATHLEEN: Rüya görüyorum, sadece hatırlamıyordum.

ADAMUS: Ve şimdi hatırlıyorsun.

KATHLEEN: Yeşil ayakkabılar ve mor paltolar hatırlıyorum.

ADAMUS: Mükemmel. Mükemmel.

KATHLEEN: Karayip korsanları.

ADAMUS: Yatağa girmeden önce ne yediğine dikkat et, ama mükemmel. (kahkahalar) Mükemmel. İyi. Ve bu iyi, çünkü yine de rüya görüyormuşsun. Orada sadece bir blokajın vardı, ve bu şekilde rüya gördüğüne gerçekten inanmana izin vermiyordun. Bir yanın rüyalardan korkuyordu, bir yanının rüyalardan kafası karışıyordu, ve bir yanın şu harika oyunu, boynu bükük insan oyununu oynuyordu, oysa değilsin.

Rüyaların sana – bu arada, ayakkabılar yolculuğunla ilgilidir – rüyaların sana, gerçekte kim olduğunu hatırlatacaktır. İlle de kim olmuş olduğunu değil de, gerçekte kim olduğunu, anlıyor musun. Rüyalarının bir bölümü sana olağanüstü olduğunu hatırlatacak. Öylesin. Verecek, sunacak çok şeyinin olduğunu hatırlatacak,. Ve ben şimdi senin enerjine bakıyor ve diyorum ki, “Neden küçük çocuklara ders vermiyorsun?” Küçüklere neden öğretmiyorsun? Çünkü onlarla doğrudan ilişki kurabilirsin. Onlar, insanların sahip olduğu o örtücü-katmanlara sahip değiller. Ama sen daha kendine inanmıyorsun. Rüyaların seni gerçekten kim olduğuna açacak.

Ve lütfen, bunun, geçmiş bir yaşamında mistik bir kraliçe olduğunu – ki herhalde öyleydin – düşüneceğin anlamına geldiğini de varsayma, ama rüyalar seni tüm potansiyellerine, tüm Tanrı vergisi yeteneklerine, tüm enerjilerine açacak, ve bu da senin ödünü patlatacak. Ve sonra, bu günlerden birinde, yakında, gördüğün çok, çok garip bir rüya hakkında konuşacağız, ve ben sana şimdi yaptığımız konuşmayı hatırlatacağım.

Pekâla, nerede kalmıştık? Oslo. Evet, gerçekten de. Küresel ısınma. Kendiniz için sorumluluk almak.

Rüyalar. Rüyalar. Ben bunu tekrar tekrar yineleyip durdum ve yinelemeyi de sürdüreceğim. Rüyalarınız çok, çok önemli. Başka alemlerde gerçekleştirdiğiniz çalışmalar, rüyalarınızda kendiniz için yazdığınız mesajlar, farkındalıklar.

Eğer rüya halinizde Yeni Dünya’da ders vermek gibi bir şey yapıyorsanız, bunu neden burada yapmıyorsunuz? Eğer başka alemlerde, travma geçirmiş spiritüel ailelerle çalışıyorsanız, neden burada insanlarla çalışmıyorsunuz? Eğer enerjilerinizi başka meleksel varlıklarla birleştiriyor ve burada öğrendiğiniz en yüksek prensipleri temel alan yeni evrenler yaratıyorsanız, nasıl oluyor da bunu burada yapmıyorsunuz? Nasıl oluyor da basit bir okul açmıyor ya da bir kitap yazmıyor ya da kendinizi ifade etmiyorsunuz?

Kuşku. “Kimse onu okur mu? Ya en iyi satanlar listesine girmezse?” Bu şeylerin hiçbirinin önemi yoktur. Rüyalarınız sizi gerçekte yaptığınız şeye açacaktır. O nedenle sizi yatağınızın başucunda bir not defteri tutmaya davet ediyorum – yalvarıyorum. Rüyalarınızı yazın. Biliyorum siz Şambra’sınız, ve şimdi kafanızı sallayacak ve daha sonra da bana kazık atıp yazmayacaksınız, ama bu paha biçilmez bir şeydir. Üstelik eğlenceli de.

Böylece… rüyalar. Geçen ay demiştim ki, hatırlayasınız diye 11/11 tarihinde birlikte bir rüya deneyi yapalım. Birlikte bir rüya deneyi yapalım, ve yaptık. Yaptık. Ve ben şimdi size iltifat ediyorum, sevgili dostlar, ama bir deney söz konusu olduğunda, ona ilk siz atlıyorsunuz. Ev ödevini pek sevmiyorsunuz, ama deney oldu mu, hemen atlıyorsunuz.

Böylece bu rüya deneyini yaptık, ve binlerce ve binlerce ve binlerce Şambra buna katıldı, o kadar çok (kişi katıldı ki) başa çıkabilmek için ek yardım almamız gerekti. Bireysel rüyaların hepsine girmeyeceğim, ama birinin ilgilenip de bunu bir tür günlük haline getirmesini, günce kitabı türünden bir şey derlemesini de çok isterdim. O insanlarla bireysel olarak çalışıp arkasında yatanı daha fazla anlamalarına yardımcı olmak isterdim.

Peki bu rüyalarda neler oluyordu? Bu hem bir grup rüyası, hem de bireysel bir rüyaydı. Herşeyden önce, hepsi aynı zamanda olmak zorunda değildi. Semavi epostamıza sizden gelen ilk soru şuydu, “Saat kaçta? Ben dünyanın başka bir yerinde yaşıyorum. Bu, Almanya saatiyle 6’da mı olacak, yoksa Japonya saatiyle 6’da mı?” Farketmez. Biz zamanı aşıyoruz. Bu nasıl olsa oluyor. Zaman öyle bir yanılsama ki. Aslında güzel bir araç, ama çok aldatıcı bir yanılsama.

Biz birlikte bu muhteşem deneyi yaptık, ve bu deneyim tümüyle, zihin ile zihni aşan şeyler arasında şu anda meydana gelen çatışmayla ilgiliydi. İçinizde meydana gelen çatışma şudur, zihni, günbegün yaşamınızın rehberi ve yargılama aracı, ve odağınızı Dünya’da tutma, sizi burada sağlam, dengede tutma aracı olarak mı kullanmak, yoksa, hadi buna tanrısal zekâ diyelim – gerçek siz, tam siz – her ne diyorsak, kendini buna açmak mı. Zihnin tam şurada (başını gösterir) olduğunu söyleme eğilimindesiniz –  beyin orada, ama zihin her yerde – ama zihni belirli bir yer ve şeyle ilişkilendirip şöyle demek eğilimindesiniz, “Peki nerede bu tanrısal zekâ?”  Her yerde. O, özünüzde olandır ve herbir parçanıza – her düşünceye, bedeninizin her parçasına, her anıya ve her potansiyele örülmüştür. O her yerdedir.

Böylece şu anda içinizde böyle bir çatışma, bu ikisi arasında böyle bir çekişme var – aslında o mücadele sadece zihinden geliyor – ve siz de bunu çözümlemeye çalışıyorsunuz. Kendinizle pazarlık etmeye çalışıyorsunuz, ve işte rüya da bununla ilgiliydi. Siz, sizinle pazarlık eden zihninizle pazarlık ediyorsunuz. Bununla nasıl başa çıkacağız? (Biz) ilerlerken, zihin nasıl bir rol oynuyor?

Zihin şu anda sizinle pazarlık etmeye çalışıyor. O hâlâ önemli olmak istiyor. Hâlâ kabul görmek, onaylanmak istiyor, onun için de diyor ki, “Chad, söyle bana, ben yaşamında nasıl bir rol oynayacağım? Sen spiritüelsin – bunu şimdi görüyorum,” diyor size zihin. “Biliyorum, geri adım atmayacaksın. Seni geri çevirmeye çalıştım. Senin geri dönmeni istedim. Geri dönesin diye seni sınavdan geçirdim. Geri adım atmayacaksın. Şimdi benim için ne yapacaksın? Bana hangi pozisyonu, hangi ünvanı, ne tür bir otorite, ne tür bir güç vereceksin? Ben senin için çalıştım,” diyecek zihniniz, “senin için sürekli çalıştım, uzun zamandır. Ve şimdi lanet olsun, (sen) ilerlerken (ben de) biraz saygıyı da hak ediyorum. Bu yeni sende bir rolüm olsun istiyorum. Hayatının belli bölümlerini kontrol etmek istiyorum. Herkesin, benim hâlâ burada olduğumu bilmesini istiyorum. Kontrol istiyorum. Güç istiyorum, ve sen bunu bana borçlusun.” Oynanan oyun bu. Tabii bunu abartıyorum. Ama oynanan bu, ve gerek birey olarak gerekse grup olarak rüyanız bununla ilgiliydi. Bu rüyayı hem ayrı ayrı hem de birlikte gerçekleştirdik.

(Linda’ya hitap eder) Nasılım?

LİNDA: Harika.

ADAMUS: Su?

LİNDA: Çok isterdim.

ADAMUS: Ben zamandan söz ediyorum, mesajımdan değil. Mesajımın harika olduğunu biliyorum! (kahkahalar) Zaman.

LİNDA: 28 dakikan var.

ADAMUS: Yok, yetiştiremeyiz. Ama yine de yapalım. Böylece… ben üstelik… bu daha ısınma bölümüydü, konuya daha giremedim bile! Ama eğleniyoruz.

Böylece… teşekkür ederim, teşekkür ederim. (izleyiciler alkışlar, Adamus güler)

Sevgili Şambra, rol yapmayı öğrenin, lütfen. Rol yapmayı öğrenin. Ben bunu hep yapıyorum. Bu yaptığım muhteşem bir rolden başka bir şey değil, ve bundan gurur duyuyorum.

Yaratıcı bir varlığa bu rol yapma yeteneği bahşedilmiştir, oysa siz bu insan yüzüne öylesine kilitleniyorsunuz ki, kendinizi ciddiye almanız gerektiğini ve rol yaparsanız gerçek olmayacağını düşünüyorsunuz. Hayır, hayır. Rol yapmak sizi bağımsızlaştıracak. Rol yapmak seni Edith’den bağımsızlaştıracak. Ve bu özgürleştiricidir, ve o zaman Edith’i seveceksin, ama bu seni, kendinle ilgili sahip olduğun o anüs (anal) odağından bağımsızlaştıracak. Bu harika bir şeydir, özgürleştiricidir. Bir dene, Bonnie. Rol yapmayı dene. Rol yapmayı dene. Hepiniz, rol yapmayı deneyin. Biraz çılgınlaşın. Bunun genişletici olduğunu göreceksiniz, ayrıca kendinizi iyi hissettirir. Hannibal biliyor. Kesinlikle. Bu, yaşamın tadını çıkarmanızı sağlar. Rol yapmayı deneyin.

Şimdi asıl konuya geri dönelim. Rüya deneyi, o büyük rüya deneyi, süregelen bu mücadeleyle ilgiliydi. Zihniniz diyor ki, “Eyvah! Şeyler değişiyor. Benim rolüm ise kesinlikle değişiyor.” Bu sanki, birilerinin gelip de size işinizin bittiğini söylemesine benzer. Ne diyorsunuz ona, şu pembe kağıdı, elinize tutuşturuyorlar, ya da işten atılıyorsunuz. İşten atılmak – Britanyalı’ların İngilizcesiyle.

LİNDA: Kovulmak.

ADAMUS: Kovulmak. Evet, bu kulağa çok gaddarca geliyor. Kovulmak. Kovulacağıma, işten atılmayı yeğlerim. (kahkahalar) Hatta ‘yol verilmiş’i bile yeğlerdim, ama kovulmak, bilmiyorum.

Böylece bu, patronun gelip de sana işinin değiştiğini, işinin belki de tasfiye edildiğini söylemesine benziyor. Peki ne yaparsınız? Pazarlık etmeye başlarsınız. “Daha küçük bir ofisim olabilir,” ya da sizlerin durumunda, daha küçük bir bölme. Size bir bölme değil de bir ofis verildiğinden emin olun. Maaşınızı azaltacaksınızdır. Rütbenizi düşüreceksinizdir. Aslında bunların hiçbirini istemiyorsunuz ama pazarlık ediyorsunuzdur. İşte zihniniz de şu anda bunu yapıyor. Eski zihin pazarlık ediyor, peki siz ne yapacaksınız? Ona ne vereceksiniz?

ŞAMBRA: Çukulata.

ADAMUS: Çukulata. Çukulata, evet. (kahkahalar) Ben bu yüzden Şambra’yı seviyorum. (Adamus güler, kahkahalar yükselir) Şu öbür grup, ve ben asla onların adını açıklamayacağım, ama şu öbür grup ona sevgi ve rahatlık ve beslenme falan verirdi… ama hayır, Şambra ona çukulata veriyor. (kahkahalar)

Siz pazarlık etmeyeceksiniz, umarım, çünkü zihin, insan zihni, hep orada olacaktır. O bir yere gitmiyor. Bir yere gitmiyor. Bir zamanki rolünü üstlenmeyecek. Aslında daha iyi bir rol üstlenecek, ona daha uygun bir rol, sizler için büyük nimetleri olacak bir rol. Ama o artık gemiyi yönetmeyecek. Siz yöneteceksiniz. Üstelik ben “tanrısal zekâ” bile demeye cesaret edemiyorum, çünkü siz hemen gidip zihni yeni bir biçimde yeniden yaratacak ve bunu da bir bahane ya da kaçış olarak kullanacaksınız. Yöneten, sorumluluk alan, siz olacaksınız, ve rüya da bununla ilgiliydi.

Bu bireysel tabanda meydana geliyor; bu bir grup tabanında meydana geliyor, çünkü bir grup olarak hepiniz şu anda genişliyorsunuz. Hepiniz öteye geçiyorsunuz. Zihin ölmüyor, dönüşüyor. Bildiğiniz ve kullandığınız zihin, bilinen tüm gerçekliklerden silinmiyor; o bütünleniyor. Bütünleniyor. O, o birçok, birçok, birçok araçlarınızın ‘bir parçası’ haline geliyor.

Böylece, derin bir nefes alalım…

(duraklama)

…ve bir sonraki bölümümüze geçelim, ki burada şunu (kalem) ve yazı tahtasını kullanacağım.

Bu Nasıl İş Görüyor?

LİNDA: 22 dakikan var.

ADAMUS: Yirmi-iki… Buna “Bu nasıl iş görüyor” diyoruz. Nasıl iş görüyor? Ve biz burada bazı çok basit fizik kurallarından geçeceğiz. Ve siz bunu karmaşık hale getirmek isteyeceksiniz, ve ben bunu bugün özellikle yapıyorum ki, bunu enerjisel olarak ya da bir bilinç düzeyinde alıyor musunuz, yoksa bunu zihinsel olarak inceden inceye inceliyor musunuz, göreyim.

Bu o kadar basit olacak ki, onu karmaşık hale sokmak isteyeceksiniz, ama yapmayın. Bu nasıl iş görüyor? Pekâla.

(Adamus bir nokta ve çevresine de bir daire çizer) Bu sizi temsil ediyor. Evet, enerjisel olarak böyle görünüyorsunuz.

LİNDA: Yaramaz görünüyor.

ADAMUS: Yaramaz değil. (kahkahalar) Nereden çıkartıyorsun, bilmiyorum. (yoğun kahkahalar) Yaramazı çizebilirdim ama çizmeyeceğim.

LİNDA: Bunu düşünen bir tek ben değilim. (kahkahalar)

ADAMUS: Ben olmak kolay değildir! (yoğun kahkahalar)

Bu, sizin bir simgeniz. Bu bir simge – kadim bir simge. Şu anlama geliyor, bu (nokta) Kaynaktır, bu sizin geldiğiniz yerdir, sizin şimdiki ruhsal benliğiniz. Bu dışardaki daire, Ateş Duvarı’ndan tutun da genişlemiş bilincinize kadar herşeyi temsil ediyor. Ama bu sizin bir simgeniz. Çok, çok basit. Buraya bir çöp adam da çizebilirdim ama, bu sizi daha iyi temsil ediyor. Bu (nokta), Tüm Varolandır, ve bu (daire), sizin gerçekliğe uzanan ifadeniz.

Şimdi, bu bilinçtir. Ben buraya (dairenin içine) bilinci temsilen bir “C” (consciousness) koyacağım, ve bu sizsiniz. Siz tanrısal bilinçsiniz. Siz ruhu olan bir varlıksınız. Hiç kimse o ruhu sizden alamaz. Ruhunuz bilinçtir. Bilinç farkındalıktır. Fiziksel bedeniniz, zihniniz, anılarınız ve diğer herşey olmasa bile, siz yine de farkındalıksınız, çünkü kendinizin hep farkında olacaksınız. Herşeyi sıyırıp atsanız bile, hatta Ateş Duvarı’ndan hiçliğe geçtiğiniz o zamana geri gitseniz bile; ve korkutucu olan yanı da buydu –  hiçlik içinde kendinin farkında olmak. Ama bu aynı zamanda onun harika bir yanıdır, çünkü sizin yaratmaya başlamanıza neden oldu.

Böylece, bu sizsiniz. Bilinç enerji kullanır. Enerjiyi çağırır. Kendi arzularına dayanarak enerjileri kendine çeker. (Adamus daireye doğru oklar çizer) Bu, kendini bilmek için olabileceği gibi, kendini ifade etmek, kendinle oynamak, kendin için öğrenmek, herşey için olabilir. Ama çok derin bir içsel düzeyde, o enerjiyi çağırır.

Resim 1

Enerji temelde nötr bir yerde, hareketsiz bir yerde oturan potansiyeller, olasılıklardır. Onlar burada, nötr topraklarda oturuyorlar (Adamus bir kutu çizer, içine de “N” (nötr) yazar) ve çağırılmayı bekliyorlar. Enerji hareket ve dürtü/uyarımdır. Enerji bilince yaşam solur. Bilinç, bu nedenle, onu çağırır, onu devreye sokar ve kullanmaya başlar. Bu kadar basit.

Şimdi, elinizdeki bu enerji bilince katılır ve onunla bir şeyler yapmak ister. Yaratmak ister. Bunu da tezahür ettirerek gerçekleştirir. Onun için şuraya, aşağıya bir kutu koyacağız – (tezahür ettirmeyi temsilen) ona “M” (manifesting) diyeceğiz. Ve onu bir kutuya koyuyorum, çünkü o gerçek anlamındadır. Bu az çok tezahür ettirmenin evrensel simgesidir.

Resim 2

Enerjiler şimdi sizin tezahürünüze sanki enerji ışınları gibi inerler. (Adamus, “bilinçten” “tezahüre” dalgalı hatlar çizer) Bu bölgede (dalgalı hatların olduğu bölgede), bilinçten tezahürünüze – yani tezahür ettirmeye, bir şeyi bir tür gerçekliğe getirmeye – enerjiyi çektiğinizde, farklı bir takım unsurlar devreye girer. Zaman ve mekân devreye girer.

Bazen dersiniz ki, “Bilincim şu belli şeyi istiyor, ama o buraya inmiyor. Tezahür etmiyor. Neyi yanlış yapıyorum?” Hiçbir şeyi yanlış yapmıyorsunuz, çünkü fiziksel olmayan bir düzlemde tezahür ettiriyor olabilirsiniz. (Adamus bir üçgen çizer) Başka bir deyişle, siz buna diğer alemler diyorsunuz, yani başka boyutlarda tezahür ettiriyor olabilirsiniz. Ama enerjiyi her çağırdığınızda, bir yerlerde tezahür ediyordur.

Resim 3

Diyorsunuz ki, “İyi de, nasıl oluyor da burada (“M” kutusu), hemen burada tezahür etmiyor? Bu nasıl oluyor,” diyorsunuz, “ben kumarhaneye gidip kazanmak istiyorum, ve bu tezahür etmiyor.” Hemen şuradaki bölgede (“bilinç”le “tezahür” arasında) çok şey oluyor – zaman, mekan, başka insanlar. Başka insanlar – onların enerjileri ve niyetleri ya da amaçları – aslında o tezahürü yavaşlatabileceği gibi, engelleyebilir de.

Ayrıca burada anahtar olan unsurlar da var. Bu sözlere özellikle dikkat etmenizi istiyorum. (Adamus çizimin yanına yazmaya başlar) Arzu ya da tutku var, ya da – bunu nasıl söyleyelim – niyetiniz, amacınız, etki ya da güçlülük… bu tam doğru kelime değil, Cauldre. Sizin… sizin arzunuz – bunu gerçekleştirmeyi ne kadar arzuluyorsunuz? Kuvvetlilik. Kesinlikle parlak bir kelime – kuvvetlilik.

Resim 4

Aslında bunlar, yaratmak istediğiniz şeye enerjiyi çektiğiniz andan, onun tezahür etmesine kadar geçen bu çok önemli sürede devreye giren en önemli unsurlardır. O başka bir düzlemde, başka bir boyutta tezahür edebilir – oralarda bir yerlerdedir. Kumarhanede kazanmayı arzuladıysanız, belki burada değil de başka bir yerde meydan gelebilir.

Arzu, tutku, istediğiniz şeyin kuvvetliliği (şiddeti) etkileyicidir, ve bu, yaşamınızdaki en büyük farkı oluşturacaktır. Ben, buradaki güzel dostum için bir unsur daha ekleyeceğim – yalınlık. Yalınlık büyük bir fark yaratır.

Şunu hissetmek için bir dakikanızı ayırabilir misiniz… (diyelim ki) ruhunuzun bir arzusu var, ruhunuzun yaratmak istediği bir şey var, ama sonra zihniniz devreye girip onu karmaşık hale getiriyor. Ve kuşku duyan zihindir. Ruhunuz aslında hiç kuşku duymaz; zihin duyar. Bunların hepsi, burada çizdiğimiz şu felaket çizimdeki şeylerin yoluna çıkar, ama siz (bu çizimi) anlıyorsunuz ve ben çizmeye bayılıyorum.

Böylece bunlar anahtar noktalar (kelimeleri gösterir), ve siz bu noktalarda kırık not alıyorsunuz. Eh, herkes kırık not alır, ama siz de kırık not alıyorsunuz.

Saklanıyorsunuz. Korkuyorsunuz. İki nedenden ötürü korkuyorsunuz. Biri, yarattığınız zaman eleştirileceğinizi ya da yargılanacağınızı söyleyen geçmiş deneyimlerdir. Siz de bu yüzden bir tür daha aşağı bir yaratma haline giriyorsunuz. Kalabalığın pek de gözü önünde olmak istemiyorsunuz. Başka insanların arasından sivrilmek istemiyorsunuz, çünkü yargılanabilirsiniz. Eğer yargılanacak ya da eleştirilecek olursanız, hatırlayın, bu yalnızca enerjidir. Onu sadece içinize emin, içinize soluyun – o yalnızca enerjidir. Eleştiri – harika bir şeydir. Kahvaltınızda eleştiri olmalıydı. (kahkahalar) Onu içinize alın; o sadece enerjidir. İşte burada zorlanıyorsunuz.

(Linda’ya döner) Nasıl gidiyorum?

LİNDA: Ha, 12 dakikan kaldı.

ADAMUS: Oniki dakika. İyi.

Şimdi, diyelim ki, burada, Dünya’da yine de bir şeyi tezahür ettirdiniz. Bir şeyler tezahür ettirdiğiniz açıktır. Bir şeyler yaratıyorsunuz, istediğiniz sıralamada olmayabilir, ama buraya bazı şeyleri indiriyorsunuz. Şimdi, bu tezahür, her ne ise – tezahür, cebinize para, bir ilişki, eğitiminiz, herhangi bir şey olabilir – farketmez. Fiziksel ya da fiziksel-olmayan bir şey olabilir. Tezahür. Ve siz az çok hayal kırıklığı yaşarsınız, çünkü aslında olabileceğini bildiğiniz şey olmamıştır.

Bu arada, ağırdan alan, gönülsüz yaratıcının, gönülsüz tezahür ettiricinin sorununu da ele almak gerekir, çünkü bir yanınız eleştiriden korkuyor, bir yanınız, ne kadar gerçek, ne kadar net, berrak ve basit ve güçlü bir şekilde tezahür ettirebileceğinden korkuyor. Kendi düşüncelerinizden korkuyorsunuz. Biz bu nedenle şu anda düşünceleri yeniden-yönlendiriyor, gerçek hislere geri dönüyoruz, çünkü… Cauldre komik bir örnek verdi, üstelik bunu daha önce farketmemişti bile. (Geoffrey’nin oturumun başında anlattığı bir öyküye göndermede bulunur) Böylece geçen gün bir köprünün altından geçer ve şöyle düşünür, “Tanrım, buradan bir tren düşseydi, ne olurdu,” ve ertesi gün bir tren düştü. Bu oldukça korkutucudur! Peki bunu o mu yarattı? (Onun düşüncesi) kesinlikle katkıda bulunan bir kıvılcımdı. Başka unsurlar da devredeydi. Kabul, başka unsurlar da vardı, ama, düşüncenizle bir treni raydan çıkartabilir misiniz? Kesinlikle. Kesinlikle.

Böylece şu düzlemde (enerji bölgesinde) meydana gelen bir geri-çekme vardır – şöyle diyen bir geri-çekme, “En iyisi yapmayayım, çünkü kendime güvenmiyorum. Dünyayı havaya uçurabilirim” – kazara elbette, (kahkahalar) isteyerek değil – ama bir tek kötü düşünce… Ve siz şu filmleri de izliyor ve o çılgınca fikirlere kapılıyorsunuz. Bu filmler bazı çok garip düşünceleri uyarıyor. Diyorsunuz ki, “Cehennem yaratacağıma hiç yaratmam daha iyi.” (duraklama) Bu komikti. (bazı gülüşmeler)

Böylece şimdi şurada (tezahür alanında), aslında gerçekten tezahür ettirmek istediğiniz şeyle ilgili, genellikle sadece bir çatlak tezahür ettiriyorsunuz, ama şurada tezahür ettirirsiniz.

Şimdi, işte bu noktada küçük bir sorunla karşılaşıyoruz. Tezahür etmiş olan herşey – yani bilinç bir enerjiyi kendine çekmiş, onu bir gerçekliğe getirmiştir – hareket etmek zorundadır. Akışı sürdürmek zorundadır. Tezahürünüz, yaratınız – bir kitap, çocuklarınız, ne olursa olsun – akmayı sürdürmek zorundadır. Akış, buraya (“bilinç” bölgesine) getirdiğiniz enerjinin doğal parçasıdır. O enerjinin nasıl aktığını görüyor musunuz? O, devam edip buraya (“tezahür”den) akmak istiyor.

O, kısıtlanmamış bir akış içinde bunu gerçekleştirirken de kendini yeniden-yönlendirir ya da yeniden-biçimlendirir. Yaratınız gelişmeyi sürdürür ve kendini öyle bir noktaya kadar uyumlar ki… keşke burada yazacak biraz daha yerim olsaydı, aşağıya geçelim. (Adamus bir daire çizer) Ben sizin yaratınızı ya da tezahürünüzü bir daireyle simgeleyeceğim, tekrar orjinal haline geri döner. Orjinal, yani asıl haline geri döner.

O, uygun akışla, akmayı sürdürür. Genişlemeyi sürdürür. Orijinal,  tezahür ya da yaratım, hiç, hiç durmaz. Genişlemeyi sürdürür, ve böyle olması da gerekir. Ruh böyledir. Sizin doğal haliniz budur.

Ama hayır, siz onu hemen şurada (“tezahür” kutusunu gösterir) durduruyorsun, genellikle, çünkü onu kontrol etmeye çalışıyorsunuz, tembelleşiyorsunuz, o tezahürün kendi ifadesine sahip olmasına güvenmiyorsunuz, ve ona sahip olduğunuzu düşünüyorsunuz. Şöyle düşünüyorsunuz, “Eh, onu ben yarattım, onun için de ona sahibim.” Hayır, değilsiniz. Ah hayır, değilsiniz. Onu yarattınız, bundan gurur ve sevinç duyabilirsiniz, ama her yaratım özgürleştirilmelidir, serbest olmalıdır. Ve serbest olduğunda, dönüp sizi besler. Size geri verir. Yaratımınızı özgür bıraktığınızda, öğrendikleri ya da gerçekleştirdikleri her güzel şey, her genişleme, her ifade size zaten geri gelir. Bu, onun size tekrar tekrar vermeyi sürdürdüğü armağandır.

Bunun kanıtı mı? Ruh’un kendisi ve siz. Ruh dedi ki, “Andy, yürü git. Yürü git. Seni kontrol etmek istemiyorum. Seni fazlasıyla seviyorum. Ne olman gerektiğini ya da olmaman gerektiğini sana söylemeyi istemeyecek kadar seviyorum seni. Hadi Andy ilerle. Ne istiyorsan onu yap, ben hep yanında olacağım.”

Ve Ruh’un güzelliği şuradadır ki, onun (Andy’nin) öğrendiği ve hissettiği her şeyi, güzel ya da yıkıcı olan her şeyi, Ruh da hisseder, Ruh da bilir. Ruh ipleri çekmez. Siz bir kukla değilsiniz. Ruh dedi ki, “Yürü git. Yürü git ve en sonunda ben kimsem o ol, ama kendine özgü ifadenle. Olduğum her şeyi ol, kendi biçiminde.”

Ruh size Kendinin yüzde 20’sini vermedi. Ruh size Kendinin yüzde 80’ini vermedi. Ruh size yüzde 100’ünü verdi. Ve hiçbir koşul olmaksızın, hiçbir kısıtlama olmaksızın, ve hiçbir iade şartı olmaksızın. (duraklama) Bu komikti. (bazı gülüşmeler)

Böylece bu noktada olan şudur, tıkanıp kalırsınız – kontrol, korku, yaralar, tembellik, sorumluluk almamak, fazla bunalmak – ve o zaman bu yaratım, bu tezahür, çılgına döner. Enerjinin akmayı sürdürmesi gerekir, ve siz olsanız da olmasanız akacaktır. Akacaktır.

Ve akması gerektiği zaman komik şeyler yapar – yani enerji yapar. Nasıl akacağı umurunda değildir. Bir anlamda bilinciniz de aynı şekildedir. Genişlemeyi sürdürmesi gerekir. Nasıl olacağı umurunda değildir. Yükseği ya da aşağıyı bilmez; sadece bilir. Cenneti ya da cehennemi bilmez; sadece olandır. Akmayı sürdürmesi gerekir.

Resim 5

Ve akmayı keserse ve onu kısıtlayıp durursanız, patlayacaktır. Paat! (Adamus çizimin üstünü karalar) Zorunlu kalırsa, büyük bir felaket yaratacaktır. Onun umurunda değildir.

Kendini o şekilde ifade edecektir – yani siz kendinizi o şekilde ifade edeceksinizdir. Ve bu, dramdır, az çok eğlencelidir – bir ya da iki kez olduğunda, ama milyonlarca kez olduğunda değil. Patlayacaktır. Ve birçok insana olan da budur, ve bu dünyada şu anda bu kadar çok akıl hastalığıyla ilgili sorunlarımızın olması da bu yüzdendir.

O, zihinde sıkışıp kalıyor. Çıkmak istiyor. İnsan aklının enerjileri şu anda umutsuzca genişlemek istiyor. Ah, tanrı bilir, birkaç milyon yıldır aynı kafa yapısına sahibiz, ve Atlantis’deki kafa yapısına sahip olduğumuzdan bu yana da birkaç yüzbin yıl geçti. Ve, sevgili tanrım, zihin – zihin genişlemek istiyor. Gerçekten istiyor. Zihninizde şu çatışma olsa da, onun altında bu genişleme arzusu yatıyor.

Enerjiyi Hareket Ettirmek

Böylece bugünün sorusu şudur, o enerjiyi özgürleştirmek için ne yaparsınız? Araştırıp, incelemek mi? Hayır. Birkaç kez engelin çevresinden dolanmak mı? Biraz işe yarar. Yaptığımız birkaç şey vardır, ve bu çok basittir. Diyeceksiniz ki, “Adamus, neden zamanımın bir buçuk saatini harcadın? Ne olduğunu bana baştan söylesen ya,” ama burada başka çalışmalar oluyor.

Böylece, yapılacak birkaç basit şey var. (Adamus’un elinde bir bardak su vardır ve izleyicilerden birine takılır) Bugün üstüne dökmeyeceğim. (kahkahalar) Bir kez vaftiz olman yeterli.

Yapabileceğiniz birkaç şey var, ve ben, çeliştiğim bir kaynağa geri gideceğim ve onu burada kullanacağım, çünkü onun birçok doğru yanları da var. Ben kutsal yazılara geri gideceğim. Kutsal yazılar.

Başlangıçta söz/kelam vardı. Bunu hepiniz biliyorsunuz, ama ne anlama geldiğini biliyor musunuz? Başlangıç. Bu kötü bir çeviriydi. Kötü bir çeviri. Ve gerçekten ne anlama geldiğine bakacak olursanız, başlangıç nefestir. Aandrah bunu biliyor. Başlangıç nefesti. Öyle olması gerekiyordu. Ruh sizi yolladığı zaman, bunun nefesle olması gerekiyordu. Bu aslında Ruh’un şimdiye kadar aldığı ilk nefesti. Ruh size tüm sevgisini verene kadar, nefes yoktu. Bu nedenle, O her ne idiyse, Oydu. Bu nedenle o ifade değildi. Ruh’un ifade etmesi gerekiyordu, kendini açması ve deneyimlemesi gerekiyordu.

Böylece Ruh bir nefes aldı… (Adamus derin bir nefes alır) … ve bu nedenle, siz varsınız. Başlangıçta nefes vardır. Başlangıçta nefes sözü yarattı. Ah şu çeviriler, pek iyi değiller… binlerce yıl. Belki ben yeni bir İncil yazarım (Adamus güler) doğru düzgün çevirisiyle birlikte. Ama şu anda zaten yapacak çok işim var.

Böylece elimizde nefes ve söz var. Söz nedir? Eh, söz ifadedir. Söz, ortaya konan ifadedir. Ve siz nefesi biliyorsunuz, ve biz ondan yeterince konuştuk, ve Aandrah nefes almayı sürdürmeniz için burada konumlanmış halde. Peki ya söz? Söz.

LİNDA: (alarm saatini taklit eder) ding ding ding ding ding ding.

ADAMUS: Şimdi zamanı gibisi yoktur. (kahkahalar) Yok gerçekten, onlar (izleyiciler) kesinlikle büyülenmiş haldeler. Şimdi kessem, büyük hayal kırıklığına uğrarlar. Biz sonuna kadar gitmek zorundayız. Birkaç dakikaya bitiririz.

LİNDA: Senden sonra bir partimiz var.

ADAMUS: Parti şu anda oluyor. Parti budur. (izleyiciler alkışlar)

Böylece… böylece, söz. Söz.

Söz kapana kısıldı. Kapana kısıldı. Söz sizin içinizde kapana kısıldı, ve onu birkaç dakikaya kadar oradan çıkartacağız. Ve bununla kastettiğim şudur – ve biz bundan birkaç Gizem Okulu’nda söz ettik ve etmeyi de sürdüreceğiz, ama şu anda onunla ilgili konuşmak istiyorum – sizi dinlediğim zaman, biraz kızıyorum. Size konuştuğumda ve şöyle dediğimde, “İstediğin nedir? Ne olmasını istiyorsun? Ne seçiyorsun?” Ve ben o küçük sesi duyuyorum, o minicik sesi. Ses şiddetinden söz etmiyorum; ben yoğunluktan ve tutkudan ve arzudan söz ediyorum. Ne oldu ona? Ve onu sesiniz yoluyla ifade etmeyecekseniz, kim inanır size? Ruhunuz değil. Ruhunuz sizi duymaz. (Adamus ateşli konuşmaktadır) Ve ben bağırmaktan söz etmiyorum. Ben, gerçek ve özgün olmaktan ve onun çıkmasına izin vermekten söz ediyorum.

Siz zihninizden gelen sözler konuşuyorsunuz, ve onlarda kalbiniz yok. İstekleriniz ve arzularınız var, ama yoğunluk/coşku yok. Diyorsunuz ki, “Ama nasıl yaratacağımı bilmiyorum.” Hayır (bilmiyorsunuz), çünkü kendinizi açmanız gerekiyor ve bu sesle başlar. Sesiniz sihirli olduğundan değil. Ama bunu oradan yapamazsanız, bu çok basit temel yerden onu ifade edemezseniz, Ruh sizi nasıl duyacak? Veçheleriniz sizi nasıl duyacak? Canınız sizi nasıl duyacak? Canınız sizi duyamıyor.

İnsanca sözleri usul usul söylüyorsunuz, ve canınız sizi duyamıyor. O sizi duymak istiyor, sizi bilmek istiyor, ama siz saklanıyorsunuz. Saklanıyorsunuz.

Başka insanlar sizi nasıl duysun? Yani demek istiyorum ki, kulaklarıyla duyuyorlar ama, buradan o küçük sözlerle çıktığında sizi duymuyorlar. Size inanmıyorlar. Neden kimsenin size tepki vermediğine mi şaşıyorsunuz? Neden dost kazanamadığınıza ve insanları etkileyemediğinize mi şaşıyorsunuz? (kahkahalar) Sizi duymuyorlar ve siz de sizi duymuyorsunuz. Ve bana şöyle diyecek  olursanız yalan söylemiş olursunuz – “Ah Adamus, evet, kendi derinliklerimi haykıracağım.” Belki ağlıyorsunuz, mızmızlanıyorsunuz, ama onu gerçekten ortaya çıkarmıyorsunuz.

Ve insanca bir sesle konuşup tutkunuzu buna katamadığınız zaman, işte bu enerjiyi baskılar. Tüm o enerji ve potansiyeller tıkanıp kalır ve bu farklı yerlerde kapana kısılır, ve er ya da geç patlar. Peki patladığı zaman ne olur? Eh, çığlık atarsınız. Bağırırsınız. Gerçeksinizdir ve ifade ediyorsunuzdur, ama bu genellikle çok geçtir. O zamana kadar genellikle epey zarar vermişsinizdir. Ha, bunu her zaman düzeltebilirsiniz, ama zaman kaybıdır.

Ben sizi duymaya başlamak istiyorum, yalnızca dudaklarınızın kıpırtısını değil, sadece konuş, konuş, konuş değil. Sizi duymak istiyorum, bu yalnızca bir fısıltı olsa bile, böylece gerçek olduğunu bilirim. (çok tutkuyla konuşur) – “Tüm varlığımdan, Ben O Ben’im!” Bunun kuşku duyulacak bir yanı var mı? Bugünü bu sözlerle açtım, “tüm varlığımdan, Ben O Ben’im” ve ben bundan sevinç duyuyorum ve bunu kutluyorum ve gizlemiyorum.”

Bazılarınız – hatta ben, anlamını tam veremediğiniz sürece bu kelimeleri kullanmanızı bile istemiyorum – en kutsal sözleri söylerken “Ben O Ben’im” diyorsunuz. (Adamus donuk bir biçimde konuşur) Gerçekten mi? Hiç sanmıyorum. Kendinizi zihinsel olarak ikna etmeye çalışıyorsunuz – “Ben O Ben’im.”

Hayır. Ben O Ben’im! Bu tutkudur. Bu arzudur. Bu yoğunluktur ve bu, dağları devirir. Bu buraya, nötrden buraya ışıyan muazzam enerji çeker, sadece damlayan değil, ama parlaklık ışıyan enerjler tezahürünüze iner, ve sonra da kükrerler. Hareket ederler, ve gerçektirler. Evet, bir treni rayından çıkartabilirsiniz. Bunu yapmayacaksınız, çoğunuz yapmayacak. (kahkahalar) Uzun vadeli bir zarar vermeyeceksiniz, bu kesin.

Böylece – nefes; nefes almak zorundasınız – ama ses. Ses.

Şimdi biliyorum birçoğunuz şöyle diyor, “Ama benim pek güzel bir sesim yoktur.” Ben tonal kaliteden söz etmiyorum. Ben, kendinizi açmaktan söz ediyorum. Ifade. Onun çıkmasına izin vermek. Hepsi içinizde oturuyor. Onun çıkmasına izin vermek. Bu ayrıca ruhunuzu, canınızı, bilincinizi, kapılarınızı, her şeyinizi açmanın simgesidir. Bırakın çıksın. Bırakın çıksın.

Son Gizem Okulu’nda, Ruh’un sesini anlayan kişilerin bizimle olması ilginç bir tesadüf değil midir? Anders ve Cacina tesadüfen oradaydılar. Bu bir tesadüf değildi. İçinizde olan ve sıkışıp kalmış o enerjileri açıp akmasına izin verebilmeniz için Ruh’un sesini kullanmanızdan söz ettiğim bugün, kutlanan yetenekli bir şarkıcının tesadüfen burada olması, ilginç ve garip değil mi? Hannibal’in tesadüfen burada olması şaşırtıcı değil mi?

Grubun önüne çıkacağı için, çığlık atmanızı ve açılmanızı sağlayacağı için Hannibal’in bu kadar heyecan duyması şaşırtıcı değil mi? Ve bunun nasıl yapılacağını bilen biri varsa, o da Hannibal’dir. O nedenle, lütfen sevgili dostum Hannibal Means’e hoşgeldin diyelim; o sizin açılmanızı sağlayacak. İlle de belli bir ses çıkarmak, tonlama yapmak değil – açılmak. Açılmak. Şu an hayvansı bir açılma (gerçekleştirmek). Tonlamayı sonra öğreneceksiniz, ama (şimdilik) hayvansı bir açılma.

Beni izle. Öne gidiyoruz. Lütfen. (Hannibal Adamus’u izleyerek salonun önüne gelirken izleyiciler alkışlar)

Şimdi, tek tek her birinize açılmanız için meydan okuyorum. Bırakın çıksın. Kaygılanmayın, online olan 20.000 kişiden başka kimse dinlemiyor. (kahkahalar) Ve evde olan sizler. Haykırın, çığlık atın. Aslında burada daha kolay, çünkü hepimiz biraradayız. Onlar evdeler ve kocaları diğer odada (kahkahalar) ve en ilkel, en ilksel düzeyden inleyen, çığlık atan özgürlüğün sesini duyacaklar, ama olsun. Pekâla… mikrofon?

LİNDA: Mikrofona ihtiyacı var mı?

HANNIBAL: Mikrofon yok mu?

ADAMUS: Bu sana kalmış. Sana kalmış.

Ben Cauldre’yı bir an için uzaklaştıracağım ve geri kalanınız da çığlık atacak.

HANNIBAL: Pekâla, hepimiz bunu dik oturarak yapacağız, derin bir nefes alacağız, ayaklar yere basıyor. Karından nefes alıyoruz. Derin bir nefes. (Hannibal bağırarak sesler çıkarmaya başlar) Ağzınızı açın!

(Hannibal ve izleyiciler yaklaşık 45 saniye kadar çığlık atmayı sürdürür)

Wow!

ADAMUS: Ben hiçbir şey duymadım. (kahkahalar) Bir kez daha. Bir kez daha.

HANNIBAL: Bir kez daha!

ADAMUS: Bu sefer çok derinden gelsin. Çığlık taa ayaklarınızdan gelmeye başlasın.

HANNIBAL: Bunun için ayağa kalksanız iyi olur. (izleyiciler kalkar) Derin, derin nefes. Derin, derin nefes. Daha derin. Ve…

(Hannibal ve izleyiciler yeniden çığlık atmaya başlar, bu kez daha yüksek sesle, yaklaşık 65 saniye)

ADAMUS: Mükemmel. Mükemmel. (izleyiciler alkışlar)

LİNDA: Teşekkür ederiz Hannibal.

ADAMUS: Şimdi – şimdi enerji hareket ediyor. Enerji hareket ediyor. Bu başka bir önemli noktadır, enerji hareket ediyor – onu baskılamayın. Baskılamayın. Bırakın o… o yankılanıyor. Yankı yapıyor. Özgürleşti, ve ben sadece sesin enerjisinden söz etmiyorum. Açıkçası, ses harika şeyler yapabilir, ama siz derinlere inerek sıkışıp kalmış şeylere ulaştınız – derinlere – ve şimdi bırakın bu yukarı çıksın.

Şimdi, lütfen, bırakın akmaya devam etsin. Onu kontrol etmeyin. Sınırlamayın. Ondan kaçmayın. Gerçekten çok derinlere gömülmüş bazı sorunları yüzeye çıkartabilir, ama onu şu anda bastırmayın. Bırakın o enerji hareket etmeye ve akmaya devam etsin.

Yarın sırtınız ağrıyabilir, çünkü o enerji yukarı akarken, omurganızdan yukarıya fırlarken, orada saklanmış olan eski şeyler – sevgili öğretmen, orada saklanmış olan o eski şeyler – bazı zayıf nokatalara ya da daha hassas noktalara vuracaktır. Bu, sırtınıza  vurabilir anlamına geliyor. Öyle bir yukarı fırlayacakki, yarın  burunla ilgili bazı sorunlar, küçük bir sinüs sorunu falan olabilir. Bu pekâladır. Pekâladır. O şimdi hareket halindeki enerjidir.

Onu orada tıkalı halde tutmak istemezsiniz. Onu baskılamak istemezsiniz. Temizlecektir, ve enerji nihayet salıverildiğinde, temizlendiğinde; o bir yaşam döngüsüne sahiptir, genişlemesini ya da ifadesini bir düzeye kadar sürdürür, ve sonra bir noktada saf enerjiye geri döner.

Ama bu şimdi farklı. Burada sıkışmış olan ve şimdi akan o enerji, ille de oraya, nötr alana geri gitmez – ve bunu açıklamak biraz zor – burada kalır (çizimin bilinç ve tezahür bölgesini gösterir). Sizinle kalır. Nötüre geri döner ama sizinle kalır.

Ve sonra, tıpkı sizin yaptığınız gibi, o büyük “N”ye – (New Energy) Yeni Enerjiye – çağrıda bulunur.

Yeni Enerji burada, ama sizi duymuyor. O ulaşılır halde, ama onu istediğinizi bilmiyor. Saklandığınız zaman, yaratımlarınızı sakladığınız zaman, ruhunuzu sakladığınız zaman, Yeni Enerji neden gelmek istesin ki? Şimdi, onu serbest bırakırsanız, akmasına izin verirseniz – ki bunu nefes yoluyla, ses yoluyla, ve bir şeyle daha yapabilirsiniz ama, bunu konuşmak için geç oldu, bunu bir sonraki oturumumuzda yapmamız gerekecek…

LİNDA: DJ geldi.

ADAMUS: Kesinlikle. Yani duydu! O sizin şarkı söyleyebildiğinizi şimdi duydu ve biliyor. (kahkahalar) Ve bu gece, şarkı söyleme gecesi. Serbest bırakın. Bırakın çıksın, ve sadece müzikal yanı değil. Şarkıları öyle mekanik söylemek değil. Bırakın çıksın, demek istiyorum. Bırakın sökülsün, çünkü ruhunuz sizi duymak istiyor, ve duyamıyor. Gerçekten. Gerçekten, gerçekten, gerçekten duyamıyor. Siz kendinizi Tanrı’dan saklayabilirsiniz. Kendinizi herşeyden gizleyebilirsiniz. Tanrı’nın herşeyi bildiği, herşeyi gördüğü (fikri) nereden çıktı bilmiyorum. Sanırım, ödünüzü patlatmak için bunu rahibeler çıkardı. Ama bu doğru değil. Herşeyden saklanabilirsiniz, ve özellikle de kendinizden saklanmakta çok iyisiniz.

Birçok…

LİNDA: Bitirirken…

ADAMUS: Hayır, bitirirken değil (kahkahalar), ama özetimizin bu ilk bölümünde (yoğun kahkahalar) birçok Şambra – ve Tobias bu konuda konuştu – birçok Şambra gidecek, başka bir yere, ve hayır duamız onlarla. Bu, doğru ve yanlışla ilgili değil, ama onlar, gideceğimiz yönün yoğun olacağını biliyorlardı. Artık saklanılmayacağını biliyorlardı. Burada artık saklanamazsınız. Onu kapatabilirsiniz, lütfen. (bir kapı açılır) Donduruyorsunuz…

LİNDA: Evet efendim.

ADAMUS: Artık saklanmak yok. Bunu çok uzun bir süre yaptınız, ve başka alemlerde bulunan bizlere çağrıda bulunuyor, ihtiyaç ve arzu ve istek listelerinizi iletiyor, sonra da neden işe yaramıyor diye şaşıyorsunuz. Eh, çünkü kendinizden saklanıyorsunuz, ve bu nedenle ruhunuzdan da saklanmış oluyorsunuz. Yeni Enerjiden saklanıyorsunuz, herşeyden. Şimdi bunu nefesle dışarı çıkartalım.

Nefes, canlı olduğunuzu kanıtlar, yaşamak istediğinizi kanıtlar. Nefes, enerjinin, hareketini sürdürmesini sağlar. Ses – yalnızca fiziksel ses değil, ama sesinizin enerjisi – ruhunuzun ifadesidir. Ve sesinizi açtığınız zaman, ruhunuz da sizi duyabilir. En sonunda siz de kendinizi duyacaksınız. Siz bir sis perdesi içinde dolanıyordunuz. Kendinizi bile duymuyorsunuz.

Sözler söylüyorsunuz, ama bu zihinden geliyor. Yapılanmış haldeler. Dillerin içinde neredeyse hiç enerji yok. Ben bu nedenle Cauldre’nın – ben onunla kelimelerle konuşmuyorum. Onlar anlamsız. Onlar palavra. Küçücük parçaları ve kırıntıları çekip çıkartıyor ve bunları sözcüklerle konuşuyorsunuz, ve neredeyse hiçbir anlamı olmuyor. Ve ben, şimdi bunu da yapmanız için size meydan okuyacağım. Sinir edici olabilir, ama eğlenceli de olabilir. ve biliyorum, ev ödevinizi yapmayacaksınız, onun için de gelecek ay geri gelip bu konu hakkında konuşmam gerekecek. Ama en azından bir kez – bu gelecek ay en azından bir kez olsun – benimle sözsüz konuşun. Ve bu meydan okuyacaktır – yoksa okumayacak mıdır. Yoksa okumayacak mıdır.

Bu aslında çok, çok basittir. Aslında özünüzde ya da köklerinizde ya da başlangıçta, biz söz kullanmadık. Benimle konuşun. Kendinizle ilgili bir öykü anlatın. Uydurulmuş bir öykü de olabilir, çünkü uydurma diye bir şey yoktur; gerçek bir öykü de olabilir. Bu önümüzdeki ayda, bana söz kullanmadan bir öykü anlatın.

Ve diyorsunuz ki, “İyi de, kelime, söz kullanmadan (bunu nasıl yapabilirim)?”  Ahhh, ah, ah, ah, çekirge, (kahkahalar) bunu sen keşfedeceksin.  Ve sonra, karşılık olarak ben de sizinle sözsüz iletişim kuracağım. Ve aslında benim kurduğum iletişimi almak size herhalde daha kolay gelecektir. Sizinle iletişim kurduğumda, bu bir biliş olarak gelecektir. Bunun zor yanı şudur, siz o sözlersiz olabilecek misiniz – dilin sözleri. Başka bir deyişle, Ruh’un gerçek sesini kullanmanız gerekecek, ki onun dili (lisanı) yoktur. Dili yoktur.

Biz şimdi onu ortaya çıkarmak üzerinde çalışacağız. Biz bilinçli tezahür, tasarlanmış tezahür üzerinde çalışacağız. Sizin yaptığınız şu sisli, bulutlu, bulanık şey değil. O sadece bir tepkiydi. Biz şimdi – benim bir buçuk dakikam kaldı – biz şimdi tasarlanmış bilinçli tezahür gerçekleştireceğiz.

Kendi sesinizi dinleyin. Başka insanlara konuşurken kendi sesinizi dinleyin. Ve ben, kendi sesinizi dinleyin derken sizi utandırmaya çalışmıyorum, ama onun ne kadar zayıf olduğunu farkedeceksiniz. İçinde otorite yoktu. İçinde güven yoktu. Çok sığ.

Çocuklarınıza ve eşinize ve özellikle de birlikte çalıştığınız insanlarla nasıl konuştuğunuza kulak verin. Çok dikkat edin sesinize. Şiddetine değil, ama yoğunluğuna. Emreden bir ses değil, ama bu yalınlıkta bir ses ve arzu dolu bir ses. Ne çok şey sakladığınızı farketmeye başlayacaksınız.

Böylece, sevgili, sevgili Şambra, Oslo’ya geri dönme zamanım geldi, orada birazdan kahvaltıda bir görüşmem var. Bir kedinin kahvaltısı pek güzel olmuyor (kahkahalar), ama sadece enerjiyi hareket halinde tutmak adına herşeyi yapabilirim.

Ve unutmayın: kendinize güvenin, çünkü tüm yaratımlarınızda herşey yolunda.

Ben O Ben’im, Egemen/Mutlak Alan’dan Adamus.