ŞAUD 6: “2011 ve Ötesi için Araçlar”

KIRMIZI ÇEMBER MATERYALLERİ

(BİR SONRAKİ) Dizisi

ŞAUD 6: “2011 ve Ötesi için Araçlar”

ADAMUS’un katılımıyla, Kanallık, Geoffrey Hoppe

Kırmızı Çembere sunulmuştur

8 Ocak 2011

www.crimsoncircle.com –   http://kirmizicember.org

Ben o Ben’im, Profesör Adamus Saint Germain, hizmetinizde. Yeni yıla başlamanın ne mükemmel bir yolu bu – nihayet, güzel bir fincan çay. (kahkahalar) Rengi ve üretimi güzel bir kravat ve bir kez olsun uygun bir şarkı (Yoham’ın “Makyo”su). (kahkahalar) Gerçi ‘deli saçması’ kelimesini çıkarmış olmalarına biraz şaşırdım. (yoğun kahkahalar) Saçma olmadan makyo nasıl olabilir ki? Şarkı öylesine nazik, öylesine yumuşak ki.

Pekâla sevgili dostlar, hadi birlikte güzel derin bir nefes alalım. Bugün kapsayacağımız çok konu var. Burada olmak bir mutluluk.

Günün erken saatlerinde Cauldre beni bulamadı, oysa buradaydım. Çoğunuz bunu hissedebildiniz, ama o hissedemedi. Şapka, Patti. Bunun geleceğini biliyordun. (Patti ona büyük beyaz şapkasını uzatır, kahkahalar)

Pekâla, bugün ilk kez online olarak dinleyenler için, bu sizin ti… (birisi resim çeker) teşekkür ederim. Bu sizin tipik spiritüel toplantılarınız gibi değildir, tanrıya şükür, çünkü o tipik spiritüel toplantılar, ah, onlar bir dolu makyo’ya, bir dolu çarpıklığa ve dikkat dağıtıcılara sahiptir. Ve eğer bu sizi rahatsız ediyorsa, hemen şimdi bağlantıyı kesebilirsiniz, çünkü bu, bugün konuşacağımız şeylerin daha sadece başlangıcıydı.

Eğer… (ekranda kendi görüntüsünü görür ve hayranlıkla bakmak için durur, yoğun kahkahalar ve alkışlar) İzleyiciler – sadece dinlemek üzere bağlantı kurup da görüntüye sahip olmayanlar için söylüyorum – onlar bugün olağanüstü güzel görünümlerini alkışlıyorlar. (Adamus güler)

Pekâla, sevgili Şambra… (şapkayı Patti’ye geri fırlatır, kahkahalar)

ŞAMBRA (hanım): Neredeyse oluyordu.

ADAMUS: Şunu deneyeceğim. (başka birinin şapkasını alır)

SUSAN: Alacağını biliyordum.

ADAMUS: Peki… Dave? (Dave bir resmini çeksin diye poz verir, kahkahalar) Teşekkür ederim.

ŞAMBRA: Pek bir Fransız tarzı. (şapka bere tarzıdır)

ADAMUS: Pek Fransız. Peki, sevgili varlıklar, eğer geleneksel bir spiritüel toplantı bekliyorsanız, bu onlardan biri değil.

LINDA: Şapkalarla işin bitti mi?

ADAMUS: Hayır, hayır, hayır, hayır. Bu sürüp gidecek… Ve, Linda’nın beni paradan mahrum ettiğini size söylemem gerekiyor, şu beş dolarlık buruşuk banknot hariç. Onun için bunu hemen elden çıkartacağım. Kutsanmıştır. Temizlenmiştir. Ona daha önce nefesimi üfledim. Ve siz bayım, bu sizin için. Sizin için. (banknotu genç bir delikanlıya verir, izleyiciler onaylayıp alkışlar)

Şimdi, artık param kalmadığına göre, onu bana bugün siz vereceksiniz. Evet, evet. Çantalarınızı açın. Cüzdanlarınızı açın. Sadece…

LINDA: Adamus ödüllerim var.

ADAMUS: Aa, işi berbat ettin. (Adamus kıkırdar) Bu sizin tipik spiritüel toplantınız değil.

Şambra, bu grup, dinleyen biri, siz o tipik spiritüel varlıklar değilsiniz. Neden? Çünkü siz bir dolu söylemlerden geçtiniz, ve bir dolu eğitimden geçtiniz, ve onlar bir dereceye kadar işe yarar ama en sonunda, o dışarda bir yerlerde değildir. Bunu herhangi bir inanç sisteminde, herhangi bir yapının içinde ya da organizasyonda, kuruluşta bulamayacaksınız. Onu herhangi bir kitabın içinde bulamayacaksınız, ve bunu zaten keşfettiniz. Onun için buradasınız. Buradasınız, çünkü onun tam burada olduğunu biliyorsunuz, Elizabeth. Tam içinizde. Tam içinizde, Kathleen. O tam burada.

Onun çıkmasına izin vermek için, onu açmak için buradasınız, bu Tanrı-varlıklar topluluğunda bir araya geldiniz. Bugün günümüze tam olarak bununla başlayalım. Günümüza aamyo ile başlayalım. Aamyo ile.

Aamyo mutlak kabul ve kendine güvendir, sizin de Tanrı olduğunuzu bilmektir, ama onu akli bir anlayıştan uzaklaştırarak, birkaç klişe laftan uzaklaştırarak, gerçekten hissetmektir, kesinlikle, her biriniz. Sizler olmak-isteyen Tanrılar değilsiniz. Sizler eğitim gören Tanrılar değilsiniz. Belki Tanrı olduğunuz gerçeğini saklayan Tanrılarsınız, ama gerçekten öylesiniz.

O Zaten İçinizde

Gereksindiğiniz her şey, istediğiniz her şey, yaratmayı seçtiğiniz her şey, her ânın her potansiyeli zaten sizin içinizde. Ben, onun fiziksel bedeninizin içinde olmasından söz etmiyorum, gerçi aynı zamanda orada da bulunuyor. Ben onun bilincinizde olmasından söz ediyorum. Bilinciniz, farkındalığınızdır, ama farkındalığınızın büyük bir bölümü kapatılmıştı, bilerek, ve aslında bunun bir nedeni vardı.

Bu bir hata değildi, Gülen Ayı. Hiç hata değildi. Öğrenmenin ve gelişmenin ve genişlemenin ve sadece insan olmanın neye benzediğini hissetmenin bir parçasıydı. Hatta, çok zor bir durumdan geçen bir insan olmanın neye benzediğini hissetmenin.

Ve biliyor musun, Gülen Ayı, işe yarıyor, değil mi? Sen bunu anlıyorsun. O meydan okuma ve zorluk hâlâ var, ama canın kadar sevdiğin, ama belki de seni geri tutan ve belki eşini de geri tutan bir ilişkiyi salıvermenin ne büyük bir nimet olduğunu anlıyor musunuz? Ve, Gülen Ayı, hâlâ ne büyük bir sevgi var, farkediyor musun, öyle derin bir sevgi ki, ruhsal düzeyden her ikiniz de, Ben’i keşfedesiniz diye, uzun süredir saklanan içinizdeki o Tanrı’yı keşfedesiniz diye insan düzeyinde koptunuz. İşte bu, inanılmazdır. Bu sevgidir, çok, birçok yaşam boyunca birlikte olan ve birbirine yeminler edip sözler veren iki insanın, birbirini bırakacak kadar  sevebilmesi. Ha, acıtıyor, biliyorum.

Kalıplarınızın ve yaşamınızın ve tarihinizin bu kadar parçası olmuş şeyleri bırakıvermek zordur, ve siz bunu mutlak sevgiden ötürü bırakıyorsunuz. Hiç… hadi bunu yapalım. Bu şeylere izin vermekle, ruhun size beslediği sevgiyi hayal edebilir misiniz? Bunların hiçbiri bir ceza değil. Bunların hiçbiri hata değil, ve bugün burada bulunan her birinize ve dinlemekte olan her birinize şu mesajı bir iletebilsem. Hatalar yoktur.

Bizim yapacağımız şey – şimdiden yaptığınız şey – insan veçhesiyle ruh arasındaki, canınızla insanlığınız arasındaki sinerjiyi anlamaya başlamaktır, ve şimdi onlar birbirlerine örülürken, şimdi birlikte dans ederken, dinamikleri ve bütün bunların nasıl işlediğini anlamaktır. Ah, bu, bunun için inanılmaz bir yıl olacak. İnanılmaz bir yıl.

Bir Aamyo Ânı

Ama şu anda, bir aamyo ânı yaşayalım. Biliyorum, hepiniz meşguldünüz, zorlandınız, merak ettiniz, kuşku duydunuz ya da sadece günlük faaliyetleriniz içinde koşturup durdunuz, ama hemen şimdi bir aamyo ânı yaşayalım.

Aamyo ânı, sadece kendine sevgi içinde güvenmektir. O erdemin, o lütufun özüdür. O, kuşkuyu bıraktığınızda olur. Kendinizi sevdiğinizde olur. O aamyo ânında herşeyin zaten orada olduğunu, sadece ortaya çıkarılmayı gereksindiğini farkedersiniz. DNA’nızın her bir parçası… ah, DNA’nın büyük bir bölümü saklıydı ya da bulunmaz haldeydi, doğru zamanda ortaya çıkmayı bekliyordu, açılmayı bekliyordu, ve şu anda bir çoğunuzun içinden geçtiği şey budur – DNA’nızda değişim, biyolojinizde değişim, manyetiklerinizde değişim.

Onunla savaşmak yerine ona şu anda sadece izin vermeye ne dersiniz? Yanlış olan nedir diye merak etmek yerine, bir an için bu ânın mükemmeliyetini anlamaya ne dersiniz?

Aamyo ânımızda şimdi derin bir nefes alalım…

(duraklama)

Tek bir yanlış yola bile girmediğinizi, hiçbir şeyi yanlış yapmadığınız biyolojinizde hiç hata olmadığını, hiç yanlışlık olmadığını bildiğinizi hayal edebilir misiniz? – Ah evet edebilirsiniz, hayal edebildiğinizi biliyorum. Sadece, herşeyin gerçek mükemmeliyetine dair farkındalık yoktu.

İnsan ve Ruh birleşip kaynaşırken, ki şimdi bunu yapıyorlar, kendinize, Ruh – içinizdeki Tanrı – dediğinize güvenmeye başlayacaksınız, ama o aslında gerçekten de bulunmaz bir haldeydi. İnsan ve Ruh birbiriyle kaynaşırken, hiçbir şeyle ilgili savunma, koruma ya da direnme içinde olmanız gerekmediğini farkedeceksiniz. Mikroplarla ilgili kaygılanmanız gerekmiyor. Kötü düşünce dediğiniz şeylerle ilgili kaygılanmanız gerekmiyor. Kendi kendinizi imha etmekle ilgili kaygılanmanız gerekmiyor. Hele cehennemle ilgili kaygılanmanız hiç gerekmiyor. Siz zaten orada bulundunuz. (kahkahalar) Pek de büyük bir mesele olmadı.

Çevrenizdeki dünya için kaygılanmanız gerekmiyor. Birçoğunuz dünya için kaygılanarak endişesine endişe katıyor. Onlar iyi olacak. Atlantis’in sonunda bir anlamda dünyayı parçaladınız. Ama bakın, hâlâ buradasınız! Sihir. İnanılmaz. (kahkahalar) Çünkü gerçekten, Ruh’un her şeyin içinde ve sizin içinizde olan kısmı kendini hep yeniler, hep genişler, hep yeniden-dengelenir.

Ama, biliyorsunuz, insan veçhesi yolun bir yerinde, meydana gelen o doğal dengelenmeye güven duymaz oldu ve ona inanmaktan vazgeçti. Bir dolu beyin yıkama ve hipnoz ve bu tür şeyler oldu, ve bu sizi güvenmekten uzaklaştırdı.

Bu ilginç bir deneyim oldu: Kendine güvenmemek nasıl bir şey? Sabahları korku içinde uyanmak nasıl bir şey? Geceleri yatağa girip de bazı geceler gözünü bile kapatmaktan korkmak nasıl bir şey? Çünkü bazen gözleri kapatmak, onları açık tutmaktan daha meydan okuyucudur. Birçoğunuz, gerçekten tümüyle uyuşmuş bir halde, her şeyi tümüyle silerek, ortaya çıkmasına izin vermeyerek yatağa giriyorsunuz, ya da girdiniz, oysa aslında geceki rüyalarınız güçlü yaratıcılık ve anlayış ve bilgelik alanlarıdır. Ama bu beyin yıkama kendinize güvenmemenize ve geceleri oraya çıkmaya korkmanıza neden oldu. Kendinizin gerçek parçalarından korkmaya programlandınız. Bu oldu ve artık bitti. Oldu ve bitti – en azından bu grupta.

Hadi bir aamyo ânı yaşayalım. Derin bir nefes alın.

Kendinize güvenin. Siz de Tanrı’sınız, ve bu konuda inanılmazsınız.

(duraklama)

Yaşama Yaşam

Ve bu ânı, kendi yaşamınıza nefesinizle hayat vermek için de kullanalım. Artık kendini geri tutmak yok. Artık şeyler nasıl olabilirdi diye merak etmek yok, ama gerçekten yaşamınıza nefesinizle hayat vermek, gerçekten yaşamın tadını çıkarmanıza izin vermek. Ve onun sunacağı o kadar çok şey var ki. Sunacak çok şeyi var.

(salonun arkasındaki yiyecekleri kontrol eder) Sadece nefes almaya devam edin. Ben… mmmm, mmmm, mmmm. Siz şu anda Şa-daarlıyor olmalısınız, ben yiyorum. Şa-daar, Şa-daar. (ağzı dolu konuşması gülüşmelere yol açar) Açım. Son zamanlarda çok sıkı çalıştım, ve eğer farketmediyseniz, ortalıkta bir dolu enerji var.

Pekâla derin bir nefes alalım. Nefesinizle yaşamınıza hayat verin. Nefesinizle potansiyellerinize hayat verin. Potansiyeller her yerdeler. Baloncuk gibiler. (çevresine bakınır) Benim (sabun köpüğü) baloncuk makinama ne oldu?

LINDA: Suzy kaldırdı.

ADAMUS: Ha, tamam o zaman, ama… Evet, burada size potansiyellerinizi göstermek için bir baloncuk makinamız olacaktı. Onlar (potansiyeller) baloncuk gibidir, Yeni Yıl baloncukları gibi.

Peki o potansiyellere nefesinizle hayat verin. Yaşamınızdaki milyarlarca potansiyele, hepsi sizin için sıraya dizilmiş, sizin için sizin tarafınızdan yaratılmış, sizi bekliyorlar. Onların sadece farkında değildiniz. Bir dizi çok sınırlı potansiyelin farkındaydınız. Onlar uçsuz bucaksızlar. Bir dakikaya kadar bundan söz edeceğiz.

Sadece derin bir nefes alın. Nefesinizle yaşamınıza hayat verin.

Bakın, çoğu insan bunu yapmaz ve yapamaz. Gerçekten. Bunu – ne diyorsunuz buna – muggle arkadaşlarınızın (kahkahalar) bazısıyla deneyin. (çvr.: J.K.Rowling’in Harry Potter romanlarında, sihrin, büyünün gücüne sahip olmayan insanlar için kullandığı terime göndermede bulunur) Onlara, kendi yaşamlarına nefesleriyle hayat vermelerini söyleyin. Ha, her şeyden önce sizinle akli, zihinsel olmaya çalışacaklar. Sizi zihinsel olarak işin içine katmaya çalışacaklar. “Hayır, hayır, hayır. Sadece nefesinle kendi yaşamına hayat ver” deyin. Ve sonra ne sattığınıza şaşacaklar. Hava.

Çoğu insan bunu yapamaz, çünkü kendi hayatlarına yeterince güvenmiyorlar. Daha büyük bir yaşamla, daha muhteşem bir hayatla başa çıkabilirler mi, bilmiyorlar. Neden? Şu anda sahip olduklarıyla zar zor başa çıkabiliyorlar. Bunun neye benzediğini biliyorsunuz. Orada bulundunuz, onu yaptınız… bitirdiniz. Böylece onlar nefesleriyle hayata hayat veremezler. Ama siz verebilirsiniz. Siz nefesinizle yaşama ve tüm potansiyellere hayat verebilirsiniz.

Herşeyin ne kadar mükemmel olduğunu farkediyor musunuz? Seni orada arkada görmektense burada görmek güzel. (genelde mutfakta olan Sandra’ya hitap eder) Bu sefer gelip seni buraya sürükleyecektim. Artık saklanamazsın. Sen ve ben bir anlaşma yaptık. Yani ben yaptım, sen de ona uyacaksın. (kahkahalar) Bu yıl saklanamazsın.

En azından şöminede bir ateş yakabilir miyiz? Baloncuklar yok ama belki şöminede ateşimiz olur. Doğal odunları koymuşsunuz oraya. (Birisi ateşi yakmak üzere hareketlenir)

Böylece, çoğu insan kendi yaşamına nefesiyle hayat veremiyor. Bunu yapmak istemiyorlar, yapmaktan korkuyorlar, ve açıkçası, bunu yapsalardı, öylesine muazzam bir değişim dalgası yaratmış olurlardı ki, onunla gezegenden çıkıp gitmeden baş etmede çok zorlanırlardı. Ama siz, sevgili Şambra, nefesinizle yaşama hayat verebilirsiniz. Buna Şa-daar deniyor. (Adamus bir nefes alır ve verir) Hmm, o sosun içinde sarmısak var. Öyle olsun. (insanlara doğru nefes vermeye başlar, kahkahalar) Buna uygun adamı biliyorum. (gidip Garret’e doğru nefesini üfler, o da kalkıp Adamus’a doğru üfler, ve biraz güreşirler, yoğun kahkahalar) Ben de bir an için beni öpecek sandım! Bu, yaşam deneyimimde kağıda dökülecek bir şey olurdu.

Başka Bir Grubun Enerjileri

Pekâla, sevgili Şambra, Cauldre beni önceleri hissetmedi, ve bunun büyük bir olasılıkla iyi bir nedeni vardı. (Salonun arkasında durmuş araç gereçlere bakarken gitmesi işaret edilir) Ha, nefesimi sana üflememi mi istiyorsun, Jean? Ha, gerçekten. Yapmamı istiyorsan yaparım. Yalvar bana! (Jean’i taciz etmesi kahkahalara neden olur)

Cauldre beni hissetmedi. Neden? Çünkü bugün burada bazı başka enerjiler var. Sanırım bir anlamda bununla gurur duymalısınız, ama bu diğer enerjiler, genelde buradaki toplantılarımızdan birinde olabilecek enerjilerden değil. Bir süre oldukça soyutlanmış haldeydik. Sessizce, huzur içinde, dışarıdan fazla bir müdahale gelmeden kendi işimize bakıyorduk. Ama saklı kalmak zordur. Biz – sizler – dışarıdan bazı dikkatleri üzerimize çektik.

Tam anlamıyla, insan biçimini üstlenmiş, ister inanın ister inanmayın ama kendine spiritüel – çok spiritüel, çok küstahça spiritüel, haklı olarak spiritüel – diyen bir grup var. Bunun da nasıl bir şey olduğunu hatırlıyor olabilirsiniz. Ama onlar, hangi grupların iyi ve hangi grupların kötü olduğunu belirleme sorumluluğunu üstlenmişler. Ve bu, birlikte olmak üzere davet edildiğim grup değil, başka bir grup.

Bir ipucu, matriks kelimesini kullanıyorlar. Ünvanlarında değil, ama birçok çalışmalarında. Neyse, onlar hem yargıç hem jüri olduklarına karar verdiler, ve sizlerin birer musibet olduğuna karar verdiler. (izleyiciler tezahürat yapıp alkışlar) Evet ya. Bunu nefesle içinize çekin.

Böylece onlar toplantılarını, meditasyonlarını yaptılar, öyle diyorlar, sizin için, çünkü bu grubun çokça karanlık enerji ve bir dengesizlik yarattığını hissediyorlar. Eh, yaratıyorsunuz. (kahkahalar) Yarattığınız o karanlık enerji, aslında artık yaşamınızda size hizmet etmediği için salıverdiğiniz şeyler – kendinizle ilgili hoşlanmadığınız, kendinizle ilgili kabul etmediğiniz, ve korktuğunuz şeyler – ve bunu salıveriyorsunuz. Böylece dışardan bakan birine sanki çokça duman, kara duman yayıyormuşunuz gibi görünüyor. Ama siz de ben de biliyoruz ki bunu saldığınız zaman saf ve doğal bir hale geri döner.

Onlar sizin bir tarikat, bir kült olduğunuzu da düşünüyorlar, size bazı mesajların verildiğini ve buna uymanız gerektiğini. Bunun, burada gerçekleştirdiğimizin tam da tersi olacağını söylerdim. Sizi yapmanız için cesaretlendirdiğimiz bir şey varsa, o da olduğunuz Tanrı’yı keşfetmek, bilmek ve deneyimlemektir. Kurallar yok. Kurallar yok. Yöntemler yok. Aslına bakarsanız, sizler yöntemleri darmadağın edenler oldunuz, ve sorun da burada.

Özellikle bu grup, yöntemler ve sistemler olmadan herhangi birinin nasıl spiritüel olabileceğini anlamıyor. Tabii, bazı içsel enerjiler doğrultusunda kendi yöntemlerini ve sistemlerini satmayı sürdürmeleri gerekiyor, ama gerçekten şuna inanıyorlar; herhangi bir grup buna nasıl sahip olmaz? Nasıl olur da yaşamınızda sıkı bir düzene, eğitime sahip olmazsınız? Kendinizi disiplin altına almanız gerekirdi. Günde X dakika meditasyon yapmanız ve mumlar yakmanız ve yeni sistemler satın almanız ve tüm o geri kalan şeyleri yapmanız gerekirdi. Böylece onlar bugün bize enerjisel bir saldırıda bulunuyorlar, planlı, bilinçli, enerjisel bir saldırı.

Üstüne üstlük, bunu yaptıkları zaman, başka alemlerden, ille de bu grupla bağlantılı olmayan ama dramlara çekilen ve, “Güzel, eski moda iyi bir çatışma olacak” diyen enerjileri de kendilerine çekiyorlar.

Birkaçınız bunu günün başında hissetti, sevgilim.

LINDA: Biliyorum.

ADAMUS: Birkaçınız dün, ya da buraya gelirken bazı hisler deneyimlemiş olabiirsiniz, ama böyle toplandığımız zaman garip bir şey olur. Biz bir kalkan yaratmıyoruz, çünkü aslında onların yapmanızı istediği şey budur. Etrafımızda beyaz ışıktan bir kaplama yaratmıyoruz, çünkü buna gerek yok. Gerçek şu ki, siz, Şambra, şu anda bizi dinleyenler, hatta ilk kez buraya bağlananlar, bunu şefkatle içinize soluyacağınızı anlıyorsunuz. Fiziksel saldırı artık bir çatışma ya da artık gidip de saklanmanızı gerektirecek bir şey değildir. Onu nefesinizle içinize alırsınız, o sadece enerjidir.

Şimdi, onlar enerjiyi saldırgan bir biçimde size fırlatıyorlar, ama siz onu o şekilde kabul etmek zorunda değilsiniz. O sadece enerjidir, nefesle içinize alırsınız. (Adamus derin bir nefes alır) Bunu yaptığınız an, siz – insan bedeninde bulunan bir simyacı olarak – o enerjiyi dönüştürürsünüz. Ona tutunmanız bile gerekmez. Sadece bırakırsınız gider. Kendi potansiyellerinize, dünyanın geri kalanına ya da her ne ise, akmasına izin verirsiniz. Yani bunun bugün olması ilginç.

Ama işte buradasınız, onu yalnızca nefesinizle içinize çekiyorsunuz. İşte buradasınız, sadece aslında o enerjinin sizi desteklemesine izin veriyorsunuz. Bu önemli bir nokta, bu yılda ilerlerken çok önemli bir nokta. Eh, yaşamınızın geri kalanı ilerliyor, geri kalan sonsuzlukta. Bu enerjileri kendinize çekersiniz. Gerçekleştirdiğiniz çalışmayla… ateş için teşekkürler. Gerçekleştirdiğiniz çalışmayla… ben neden bir ateş istedim? (Bir Şambra, “dönüştürmek için” der) Ah, sizi seviyorum! Bunu ilk kim söyledi?

PATTI: Ben.

ADAMUS: Bir ödül hak ettik mi? (kahkahalar) Evet ya. Bana para vermen gerekiyor.

LINDA: İşte, işte, işte, işte.

ADAMUS: Şaka yapıyorum.

LINDA: Ödüllerin var. Senin ödüllerin var.

ADAMUS: Evet, evet. Buyur al.

LINDA: Bir Adamus ödülü hak ettin.

ADAMUS: Buyur al, bir Adamus ödülü. Evet, evet.

PATTI: Susan bunu aynı zamanda söyledi.

SUSAN: Tamamdır, bende bir tane var.

ADAMUS: Sende yalnızca bir tane mi var?

SUSAN: Sadece bir tane var, ve bir tane de evim için gereksiniyorum.

ADAMUS: Ha, buyur al, sevgilim. Evet. Evet, enerjilerin dönüşümü çok önemlidir.

Pekâla, sevgili Şambra, hadi derin bir nefes alalım ve bunu aklımızda tutalım.

Aslında bunu kendinize siz çekiyorsunuz, ve inanılmaz olan da budur, çünkü göze çarpmaya başlıyorsunuz. Bu (grup), çoğu spiritüel gruba göre çok farklıdır.

EDITH: Dalga geçme.

ADAMUS: Dalga geçme, diyor! Bana Aşikâr Olanın Üstadı mı demiştin? (kahkahalar) Bu benim diğer adım, teşekkür ederim.

Önemlidir, çünkü şu son on yıldır az çok saklanıyordunuz, gösterişli olmamaya, göze çarpmamaya çalışıyordunuz. Artık değil. Ve bu, bu yıl giderek daha fazla ortaya çıkacak, hazırlıklı olun. İnsanlar sizi hedef alacaklar. Hiçbir şeyi savunmanız gerekmiyor. Hiçbir şeyle çatışmanız, savaşmanız gerekmiyor. O sadece enerjidir. Sadece derin bir nefes alırsınız.

Kırmızı Çember’in, Şambra’nın tüm şu yanlış şeyleri, tüm şu kötü şeyleri yaptığını söyleyenler olacak. Sizi türlü şeylerle suçlayacaklar, ve bu bazı düğmelere basacak, gerek bireysel gerekse grup olarak. Bazı temel sorunlarınıza parmak basacak.

Temel Sorunlar

Temel sorunlar nelerdir? Temel sorunların bazısı nelerdir? Birisi size bir grup ya da bireysel olarak yaptıklarınız hakkında ne söyleyebilir? Evet.

ŞAMBRA (hanım): Para.

ADAMUS: Para, kesinlikle. Evet, buna hazırlıklı olmak isteyebilirsin (Linda’ya söyler). Para. Onlar grubu, buradaki şirketi, para peşinde olmakla suçlayacaklar. Peki yanıt ne? Eveet! (kahkahalar ve alkış) Peki bunun nesi yanlış? Tabii, aldatıcı ya da dengesiz bir biçimde yapılmadıkça, ama buna asla izin verilmeyecektir, hatta bu, herhangi birinizin seçeceği bir potansiyel bile değildir. Ama bu büyük bir sorun. Para.

Ama hatırlayın, bunun gündeme gelmesinin iyi bir nedeni olur, çünkü Şambra’nın içinde hâlâ para sorunu var. Sanırım bunu Linda’dan duydum, bir bolluk semineri vermek üzere programa mı alındım?

LINDA: Evet! Nefesimizi tuttuk bekliyoruz.

ADAMUS: Ha! (Adamus sarmısak kokulu nefesini yeniden üfler) Evet bekliyorsun. (kahkahalar) Böylece, sarmısak ve çay! Şimdiden söyleyeyim, bu gece akşam yemeğinde Cauldre’nın yanına oturmayın.

Peki, para bir sorun. Sorun olan başka ne var?

MARY: Kontrol.

ADAMUS: Güzel. Nerede? Bunu kim söyledi? Mary, lütfen. Kontrol, kesinlikle.

LINDA: Lütfen ne?

ADAMUS: Bir Adamus ödülü.

LINDA: Ha peki.

ADAMUS: Önce onu kutsayayım.

LINDA: Ha al. Keseyi kutsa. Buyur al.

ADAMUS: O zaten Mary tarafından Mary için kutsandı.

Pekâla, evet, güç ve kontrol. Geçmişte hepiniz bunun için suçlandınız. Hepiniz geçmişte gruplara liderlik ettiniz. Ve bir dereceye kadar da… eh, o güç ve kontrol baştan çıkarıcıdır. Ha, tıpkı sıcak bir yaz gününde içinde votka bulunan Kool Aid gibidir. (çvr.: Kool Aid – ABD’de şeker ve suyla karıştırılan bir çeşit tozla elde edilen soğuk içecek) Çok baştan çıkarıcıdır. Cinsel enerji dinamiklerinin bir parçasıdır, ve güce sahip olanlar hep daha fazlasını isterler. Sahip olduğunuz güçle asla yetinmezsiniz.

Yıllar önce Tobias güç ile ilgili ne söylemişti?

KATHLEEN VE DİĞERLERİ: O bir yanılsama.

ADAMUS: O bir yanılsama. Teşekkür ederiz.

LINDA: Bir ödül hak etti mi?

ADAMUS: Onları saçmaya başlayabilirdim… evet, evet. Sanırım Kathleen bir tane alacak.

KATHLEEN: Teşekkür ederim.

ADAMUS: O bir yanılsama. Güç diye bir şey yok. O yapaydır, uzun zaman önce meleksel alemlerde yaratıldı ve yaşamın nasıl yapılandığının büyük destekçilerinden biri olarak Dünya’ya getirildi, ama güce ihtiyaç yok. Güç bir kuvvet dinamiğidir, ve siz bu Yeni Enerjide hiçbir şeyde kuvvete gerek olmadığını öğreniyorsunuz. Bağlantı kurulabilen bir akış var, ama güce gerek yok. Negatif yok, pozitif yok. Bunların hepsi eski yanılsamalardır.

Nerede kalmıştım?

EDITH: Temel sorunlar.

ADAMUS: Temel sorunlar. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Şu mora bayıldım. Pekâla başka temel sorunlar? Düğmenize ne basar?

LARRY: Yargılama.

ADAMUS: Yargılama, insanların seni yargılaması. Kesinlikle. Kesinlikle. Peki bu neden temel bir sorun? Neden acıtıyor? (Yanıt) kolay.

LARRY: Farklı olmak istemiyorum.

ADAMUS: Kendini yargılıyorsun. Larry bir Adamus ödülü alacak. Evet, çünkü biliyorsun. (Adamus güler) Evet. Profesör. Kesinlikle! Ama bunda bir yanlışlık yok. Bunu iyi bir amaç uğruna yapıyorsun… bir amaç uğruna yapıyorsun. Evet. Bu arada, bunu yapmanın farklı bir yolu var, ama sen bunu bir amaç uğruna yapıyorsun.

Kendini yargılama, eleştirel yaradılış. Yolun bir yerinde bedenlenmiş Tanrı olmak istediğinizi söylediniz, ve yine yolun bir yerinde bunu, önce mükemmel bir insan olmak gerektiğiyle karıştırdınız. Mükemmel insan diye bir şey yoktur. Bu asla, asla, asla, asla ulaşamayacağınız bir hedeftir. Neden? Çünkü ona yaklaştığınız an, mükemmel olmanın yeni bir kriterini bulacaksınız. Asla mükemmelen akıllı olmayacaksınız, Tanrı’ya şükür. Akıllı olmak istemezsiniz, hayır. Bilge olmak istersiniz. Sezgisel. Ama o mükemmel bedene yaklaşık üç ila beş yıldan fazla sahip olamazsınız. Sonra gider. (kahkahalar) Topluma göre. Asla o mükemmel işe, mükemmel eşe, hele mükemmel aileye sahip olmayacaksınız – daha fazlasını söylememe gerek var mı? – ama insanlar böyle bir kovalamacaya giriyorlar. Oynadıkları bir oyun bu. Asla olmayacak.

Peki, başka bir temel sorun nedir? ‘Onlar’ ne söyleyebilirler?

EDITH: Amaç. Bundan nefret edersin.

ADAMUS: Bu yıl diğer insanların size söyleyebileceği temel sorunlar nelerdir, çünkü bunu söyleyecekler. Size gerçekten ne dokunur?

KERRI: Özü sözü bir olmak.

ADAMUS: Özü sözü bir olmak. Oldukça yaklaştın. Oldukça yaklaştın.

ŞAMBRA (erkek): Tanrı olduğum.

ADAMUS: Bu…

JEAN: Çıldırdığını (söylemeleri).

ADAMUS: Teşekkür ederim. Jean bir ödül alacak. Çıldırdığınız! Evet, bunların hepsi de ilişkili, ama “sen çıldırmışın” (demeleri) herhalde size herşeyden çok dokunacak. Hezeyan içindesin, hayal görüyorsun (demeleri). Çıldırıyorsun (demeleri). Yine programlarından, huysuzluk nöbetlerinden ya da heveslerinden birine falan kapıldın (demeleri). Özellikle de çıldırdığınızı söylemeleri. Bu neden can sıkıcı?

ŞAMBRA (hanım): Doğru da ondan.

ADAMUS: Çünkü doğru. (yoğun kahkahalar) O öbür grubun içeri sızacağını biliyordum. Ama bu kadar çabuk olacağını düşünmemiştim!

Zihnin Ötesi

Evet, bu, temelde canınızı gerçekten sıkıyor, çünkü bazen kendiniz bile bunu sorguluyorsunuz. Çünkü aslında bu gerçek oluyor, ama ben bunu farklı kavramlarla ifade edeceğim; siz aklınızı kaçırıyorsunuz, ve bu iyi bir şeydir. Tam anlamıyla aklınızı kaçırıyorsunuz, çünkü aklın, zihnin güzel bir şey olduğunu farkediyorsunuz, ama o, önceden programlanmış bir sabit disk gibi. Sınırlı, oysa çok daha fazlası var, ve her biriniz bunu hissedebiliyorsunuz. Bunu kalbinizde biliyorsunuz.

Bu, zeki ya da akıllı olmakla ilgili değil. Ben’i olmakla ilgili. Sezgisel yaradılış, kuantum uzaklıkları kadar zihnin ilerisindedir. Gelen bilişler, enerjisel olarak Akaşik Kayıtlarla, ki bunlar her şeyin sadece küçük bir parçasıdır, bağlantı kurabilme becerisi, kitle bilinciyle ve gelecekteki potansiyellerle bağlantı kurabilme yeteneği, asla zihinden gelmeyecektir. Bilinç Bedeninden gelecektir, fiziksel beden, zihin, ruh, gnost – her bir siz parçasının birleşmesi olan – Bilinç Bedeninizden.

Böylece birisi, “çıldırıyorsun” dediğinde öyle bir kaygı oluyor ki – (çünkü) bu size sanki yoldan çıkıyormuşunuz ya da hayal içinde yaşıyormuşunuz anlamında söylenir – sizi aşağılamanın ne güzel bir yolu, çünkü bu anında zihninize gider ve siz de anında “Acaba o ilaçlara devam etse miydim?” diye sorgulamaya başlarsınız. (kahkahalar)

Şu anda, şimdiye kadar olduğundan çok daha garip düşüncelere sahipsiniz. Doğru mu? (Şambra, “Evet” der) Ama o düşüncelere eleştirel yaklaşıyorsunuz. Evet ya, bu uzun süredir oluyordu. (Garret’i kastederek) Ama ona bir bakın şimdi! Ona bir bakın şimdi, ne parlak bir örnek.

Şimdiye kadar olduğundan çok daha çılgın düşünceleriniz var, ama hâlâ onlarla mücadele ediyor, onları düzeltmeye çalışıyor, nereden geldiklerini ya da size neler olduğunu sorgulamaya çalışıyorsunuz. (Size) hiçbir şey (olmuyor). Sadece kendinizi açıyorsunuz. Zihninizden çıkıyorsunuz.

Bütün düşüncelerinizin tüm temelleri değişiyor, ve şu anda doğal olarak meydana gelen bu değişime izin vermeye ya da onunla akmaya gönüllü olmazsanız, bu sürecin parçası olan enerjiler eski düşünme işlemlerinizi tam anlamıyla yıkacaktır. Bu gerçi heyecan vericidir ama, bunu bu şekilde yapmak zorunda değilsiniz. Bu şekilde yapmak zorunda değilsiniz. Sadece, eski zihnin değişmekte olduğunu anlamanız gerekiyor. O genişliyor ve siz çok ötelere geçiyorsunuz, onun için de düşünceleriniz ya normalden daha çılgın olacak; tanımlaması şimdiye kadarkinden çok daha zor olacak; şöyle demek daha uygun, onları anlamak ya da kavramak daha zor olacaktır.

Şu ara gelip geçeni kavramak çok zordur. Sonra da şaşıyorsunuz, “Bütün bunların anlamı ne? Biliyorum bir şeyler gelip geçiyor. Bu çılgın düşüncelere kapılıyorum, ama daha büyük bir şey gelip geçiyor, ama anlamıyorum.” Neden anlamıyorsunuz?

KATHLEEN: Çünkü zihinselsin.

ADAMUS: Çünkü zihinselsiniz. Zihni aşan şeyi kavramak için zihninizi kullanmaya çalışıyorsunuz.

Bu arada, sizi bildiğimden beri, ki bu uzun bir zaman, Tanrı’yı anlamaya çalışmak için de zihninizi kullanıyordunuz. Zihni kullanıp anlamaya çalıştığınız o… Zihin asla Tanrı’yı kavrayamaz. Böylece zihnin yaptığı şudur, onu anlayabilmek için Tanrı’yı kendi dışına yerleştirir. Onu cennete ya da başka bir yere yerleştirir. Onu dışarda bir yere yerleştirir ki analiz edebilsin ve parçalara ayırabilsin ve anlamaya çalışabilsin.

Siz bunu yaşamlardır yapıyordunuz, ama hâlâ işe yaramıyor. Hâlâ işe yaramıyor. İnsanlar ortaya bazı tanımlamalar atmaya çalıştı, ama bu gerçekten pek de işe yaramıyor. Bugün bilinçle ilgili sorunlardan biri de bu. İnsanlar artık Tanrı’nın eski anlayışına inanmıyorlar. Eskiden bu anlayışla sorgusuz sualsiz içtenlikle geçinip gidiyorlardı, çünkü onlara deniyordu ki, eh, “(kabul etmezsen) yanacaksın.” Onun için de bu anlayışa katılıyorlardı. Ama artık katılmıyorlar. Bu da bilinçte devasa bir karışıklığa yol açıyor. Bir deprem – az önce dünyanın bir yerinde bir deprem olduğunu mu hissettim? Sanırım hissettim, o zaman o kelimeleri kullanmamalıydım – bir değişim depremi oluyor bilinçte.

Yani zihin Tanrı’yı kendi dışında bir yere koyuyor ve hâlâ onu anlayamıyor. Ve sonra belli bir noktada zihin gerçekten kendi içine çöküyor ya da gerçekten kendine saldırmaya başlıyor, çünkü öfkeli. Sinir içinde. Onu anlayamadı, bu yüzden de kendine düşman oluyor. Ve işte siz de o zaman çıldırdığınızı düşünüyorsunuz, oysa aslında çıldırmıyorsunuz. Sadece yapıları yıkıyor, ve aslında evrimleşiyorsunuz. Yeni zihine evrimleşiyorsunuz.

Bu yıl beni çok heyecanlandırıyor ve özellikle de sonraki yıl. Bunlar bizim birlikte geçireceğimiz en önemli yıllarımız, çünkü asla bu kadar çok fırsat ve asla bu kadar çok kargaşa, kaos olmadı. Bunlar elele giderler, öyle değil mi? Evet, sadece enerjidirler. Bu bazılarına kaos gibi, her şey parçalanıyormuş gibi görünecek; sizin için ise bir fırsattır.

Pekâla, hadi derin bir nefes alalım ve bunu hissedelim.

Hedeflere Karşı İzin Vermek

Pete, bir Yeni Yıl kararı aldın mı?

PETE: Hayır.

ADAMUS: Sen bir Yeni Yıl kararı aldın mı?

SUSAN: Evet.

ADAMUS: Neydi? Şu mikrofonu buraya alalım.

SUSAN: Hiçbir şeyden korku duymamak.

ADAMUS: Hiç korku duymamak. Güzel, mükemmel.

ADAMUS: Sen bir Yeni Yıl kararı aldın mı? Hayır. Sen bir Yeni Yıl kararı aldın mı?

ŞAMBRA (hanım): Aldım.

ADAMUS: Peki neydi?

ŞAMBRA (hanım): İsteyerek, bile bile yaşamak.

ADAMUS: İsteyerek yaşamak. Güzel. Başka var mı? Başka var mı? Karar yok. Karar yok. Mary’i dene.

MARY: Saklanmaktan vazgeçmek.

ADAMUS: Saklanmaktan vazgeçmek. Peki. Güzel. Kaç kişi bir Yeni Yıl kararı aldı? (birkaç kişi) Kaç kişi almadı? (birçok kişi) Vaay! Güzel. Bu grubu seviyorum. Onu seviyorum! (kahkahalar) Onu seviyorum. Eğer bir Yeni Yıl kararı aldıysan, Mary, at gitsin. At gitsin. Hayır. Bu o eski oyun. Oraya bir şey koyarsın…

MARY: Kararı bugün aldım.

ADAMUS: Yine de onu atarsın. Nasıl olsa neredeyse her şeyi atacaksın. Çünkü farketmez, uygulanamayacak. Eğer bir Yeni Yıl kararı aldıysan, daha başlamadan kaybedeceksin. Doğru mu? O kararları kaç kez aldın da işe yaramadı? Burada bulunan insanların çoğundan bir ipucu edin – artık hedefler yok. Artık hedefler yok, onlar gerçekten sıkıcı. Pek de işe yaramıyorlar. Üzgünüm, ama yaramıyorlar.

Bana öyle kuşkuyla baktığın için sorumu sana yöneltiyorum, Eesa’lı Linda. O yeni girişiminde, hani The Awakening Zone’da, bir hedef var mıydı? O nasıl oldu? (çvr.: Linda ve Geoffrey, Lee Carrol, Dr.Meg Blackburn Losey, Norma Delaney ve Garret Annofsky gibi tanınmış isimleri de yanına alarak The Awakening Zone (Uyanış Kuşağı) adında, muktedir insanların uyanışına odaklanan uluslararası bir radyo yayını başlattı. http://www.awakeningzone.com/Home.aspx )

LINDA: Sadece izin verdik.

ADAMUS: Duymadım.

LINDA: (daha yüksek sesle) Sadece izin verdik.

ADAMUS: Yine de duyduğumu sanmıyorum.

LINDA: Sadece izin verdik!

ADAMUS: İzin verdiniz. Sadece izin verdiniz. Aslında yaptığınız şey, bir potansiyeli devreye sokmak ve onun farkına varmaktı. Siz potansiyelleri… çünkü biraz – şöyle diyebilir miyim – stres vardı, farklı bir şey yapma gereğini doğuran bir stres. Doğru mu?

LINDA: Evet.

ADAMUS: Kesinlikle. Yani o stres yüzünden değişiklik istedin ve sonra da izin verdin. Peki ne olur? Daha önce hiç görmediğin potansiyeller – ki onlar hep orada duruyordu, hep orada duruyordu, sen yarattın onları – o potansiyeller ansızın görünür oldular. Ve farkında olduğun için, bazı rehberlikler aldığın için, arzun olduğu için, onlar ansızın devreye girdiler. Bir hedef hiç olmadı. Bu yeni girişim için bir iş planı hiç olmadı. Tüm Şambranın ve ileride Şambra olacakların, tüm o küçük daha doğmamış Şambraların (kahkahalar ve izleyiciler “Ayy” der) bilincine bir bağlantı vardı. Çok tatlı. (çvr.: daha doğmamış Şambraları kasteder)

Yani sen/siz bunların hepsiyle bağlantı kurdunuz ve o potansiyel birdenbire ortaya çıktı, ve bununla ilgili biraz korkmuş da olabilirsin, ama onu nefesinle içine aldın, ve kabul ettin ve izin verdin, çünkü o potansiyelin senin ve hepinizin olduğunu biliyordun. Böylece o ansızın tezahür etmeye başlar, ve işte bu noktada eğlenceli olmaya başlar, çünkü… doğru değil mi, Michelle? O noktada eğlenceliydi – o uzun saatler, dışardaki Eski Enerjiyle çalışmalar, ama onlarla verimli bir biçimde nasıl çalışacağını öğrenmek. Yumruğunu vurmanın ve kızmanın ve başkalarını suçlamanın pek de iyi iş görmediğini öğrenmek. Ama derin bir nefes almak ve hepsinin sadece enerji olduğunu farketmek. Derin bir nefes almak ve o enerjinin ona hizmet etmek için orada olduğunu farketmek. Evet, sana, ona hizmet için (Alain’e söyler). (bazı gülüşmeler) Sana, arkada oturan kişiye hizmet için oradalar. Derin bir nefes almak ve onu farketmek, ve o sonra başka bir akışa geçer. Gerçekten yapabileceğinizi düşündüğünüz şeyleri aşar, çünkü siz yapabileceğiniz şeyleri düşünüyordunuz. Birdenbire farkedersiniz ki, bu gerçekten işe yarıyor.

Bir dereceye kadar, evet, sizin meydan okuma diyeceğiniz şeyler vardır, ama çok geçmeden o meydan okumalar artık meydan okumaz olur; onlar kepçeler dolusu ve kovalar dolusu ve depolar dolusu enerjidir ve sadece sizi bekliyordur. Sonrası eğlenceli olmaya başlar. Sonrası inanılmaz olmaya başlar. Ve sonra, sonuca ilişkin gerçekten bir beklentiniz ya da gündeminiz olmadığı için, başka bir deyişle, en sonunda nasıl görünmesi gerektiğini belirlemediğiniz için, yaratınızın kendi hayatını üstlenmesine izin verir, ve ona nefesinizi üflersiniz. Onu kontrol etmeye, yönlendirmeye, idare etmeye çalışmazsınız; sadece nefesinizle kendinizi ona üfler ve sonra da genişlemesine sadece izin verirsiniz.

Yaratıcılığın coşkusu, yaratınızı bırakmakta yatar. Bunu bir düşünün çünkü… hayır, bunu düşünmeyin. Düşünmenizden nefret ediyorum. Onu bir an için hissedin. Yaratıcılığın coşkusu bir şey yaratmada ve sonra da onu bırakmada yatar. O hâlâ sizindir, ama onu kontrol etmeniz gerekmez. Bu mutluluktur, onu sadece izlemek ve büyüdüğünü hissetmek. Gündemi ya da beklentiyi salıvermek, ama onun gelişmesine de izin vermek.

İşte bu sizin Tanrı, Sonsuz Olan dediğinizdir, Sonsuz Olan’ın ezelden beri en büyük sevinci sizi bırakmaktır. Gitmenize izin vermek. Deneyimlemek istediğiniz her şeyi deneyimlemenize izin vermek, Edith, ve bunda mutlak bir sevinç duymak. Sizi kontrol etmeye çalışmak değil. Tanrı sizi kontrol etmeye çalışmak istemezdi.

EDITH: Hayır, Tanrı istemezdi.

ADAMUS: Ve sen de Tanrı’nın seni kontrol etmesine izin vermezdin. (kahkahalar) Hayır, hayır, hayır, hayır.

EDITH: Bu Tanrı bundan hoşlanırdı.

ADAMUS: Evet. Ama bir kontrol yok. Ruh’tan inen kurallar yok. Yazgı yok. Tanrı’nın sonuçla ilgili bir beklentisi ya da gündemi yok. Doğrusu, Ruh’un umurunda değil. Hiç takmıyor. Biz az sonra bunu ele alacağız. Ben bir şarkı istiyorum. Buna biraz önce Hannibal buradayken başlamıştık, ama Ruh hiç umursamaz.

Şimdi, bunu söylüyorum ya, o öbür grup, enerjisel olarak burada bulunan grup, “Görüyor musun, demiştim sana. Görüyor musun?” diyecek. Bu tür şeyleri kullanmak istiyorlar. Tanrı umursamaz. Ah, bu büyük bir manşet olurdu. Evet. “Grup, Tanrı’nın Umursamadığına İnanıyor. Hiçbir Şey Farketmiyor.” Ne garip bir grup. Evet. Çıldırmış olmalılar, ve paranızı almak istiyor olmalılar.

LINDA: Onlara gerçekten manşetler sunarak destek olman gerekiyor mu? (kahkahalar)

ADAMUS: Kesinlikle! Kesinlikle. Neden? Eh, manşetleri ben yazacağım. O lanet hikayeyi onlar için ben yazacağım, çünkü bu sadece enerji, ve size doğru geliyor. Ve size teslim edildiği o çirkin küçük ambalajdan onu çıkartabilirsiniz, ama o sadece enerjidir. Seninle ilgili kötü bir şey söylüyorlar, David – ve söyleyecekler – onu iç. Evet, ye bitir. (David onu içip bitiriyormuş gibi yapar, kahkahalar) Evet. Evet, şimdi böyle diyorsun, ama… (yoğun kahkahalar) Oo!

DAVID: Doğru.

ADAMUS: Pekâla, sevgili Şambra, bunu bu yıl bekleyin. Onların, “Sen aklını kaçırmışın. Çıldırmışın. Ne yaptığını bilmiyorsun. Kanıtla. Bana referanslarını ver. Referansların neler?” demelerini bekleyin. Kathleen, senin referansların neler?

KATHLEEN: Sadece ben olmak.

ADAMUS: Teşekkür ederim. Kesinlikle. “Ben o Ben’im.” Bu senin kartvizitinin üzerinde yazmalı.

KATHLEEN: Ve bu yüzden ben hep olacağım.

ADAMUS: Aynen… bunu makyo’laştırma. Ben o Ben’im. (kahkahalar) Kartvizitinin üzerine neden kocaman bir pislik koymayasın! Hayır, onu temiz tut. “Ben o Ben’im.”

Pekâla, sevgili Şambra, önünüzdeki yıla bir göz atalım. Ama bunu yapmadan önce, ben tek bir yorumda bulunmak istiyorum. Yeni bir Şambra belirtisi, yeni uyanış belirtisi, en büyüğü… (birisi elini kaldırır) Evet?

CHRIS: Doğrusu, benim bazı sorularım var, Adamus’un söylediği bazı şeylerle ilgili. Sen Adamus’sun, değil mi? (kahkahalar) Yani Adamus’un yaptığı bazı alıntılar… demek istiyorum ki, bu benim buraya ilk kez gelişim, ama…

ADAMUS: Ben o Ben’im. Kim olduğumu bilmiyorum, ama bu çok kafa karıştırıcı.

CHRIS: Benim… yani demek istiyorum ki… benim aşina olduğum…

ADAMUS: Evet. Gelip geçen o karanlık güçler olabilirdim…

CHRIS: … Başmelek İsrafil (Raphael), bunu onaylar mıydın. Benim Başmelek İsrafil ile tanışık olduğumu onayla, lütfen.

ADAMUS: Evet. Evet.

CHRIS: Tamam.

ADAMUS: Elbette.

CHRIS: Gerçekten mi? Bunu onayladın.

ADAMUS: Farketmez.

CHRIS: Farkeder.

ADAMUS: Farketmez.

CHRIS: Sana farketmiyor mu? Tamam, her neyse, konu şu, sanki bu Dünya’nın dışında yeni Dünyalar var gibi çalındı kulağıma.

ADAMUS: Evet.

CHRIS: Ve onlar uzayın başka bir yerinde mi?

ADAMUS: Hayır.

CHRIS: Hayır mı?

ADAMUS: Hayır.

CHRIS: Ha. Yani tüm yeni Dünyalar bu Dünya’nın sırtına mı yüklendi?

ADAMUS: Hayır.

CHRIS: Yani bana doğru dürüst bir yanıt vermeyeceksin.

ADAMUS: Veriyorum.

ŞAMBRA (hanım): Evet veriyor!

ADAMUS: Yeni Dünyalar ille de fiziksel değiller, ama bu fiziksel gezegenin enerjisel niteliklerine sahipler. Bilinç niteliklerinin bazısına sahipler. Onlar…

CHRIS: Yani bu Dünya yaratımının yeni alemleri bu fiziksel biçimin içinde mi mevcut?

ADAMUS: Yeni Dünyalar sizin fiziksel evreninizde değil. Bu (fiziksel evren) tüm boyutların sadece bir dilimidir.

CHRIS: Peki Dünya’yı yuvaları olarak gören ve burayı terk etmekte olanlar mı var?

ADAMUS: Evet.

CHRIS: Peki ya ben gitmek istemiyorsam ve bu kulağa… bu kulağa çılgın bir fikir gibi geliyor…

ADAMUS: Evet.

CHRIS: … ve sen insanları manipüle ediyor da…

ADAMUS: Ha, ediyorum.

CHRIS: … bunun iyi olduğuna inanmalarını sağlıyorsan, oysa onları ve/veya atalarının soyundan gelenleri aslında (Dünyadaki yaratımdan) (kelimeler net değil) yok ediyorsan.

ADAMUS: Aman Tanrım!

CHRIS: Ve böylece sen… sen …

ADAMUS: Evet. Hayır, dur bir dakika.

CHRIS: Güvenilirlikten söz ettiğinde…

ADAMUS: Evet, biz tüm ataları yok edeceğiz.

CHRIS: … ve bu insanlara çılgın diyen insanlar…

ADAMUS: Burada olduğum sürece ataları yok edeceğim. Bu en büyük…

CHRIS: E hayır, bu bana uymuyor. Sen benim ya da atalarımın üzerinde bir otoriteye sahip değilsin.

ADAMUS: Hayır, hayır. Değilim, ama sana şunu söyleyeyim, ataların tümüyle…

CHRIS: Çünkü ben onları biliyorum. Onlarla konuşuyorum. Onlarla birlikteyim. Böylece senin öteyi hissedenler ortalamana giriyorum.

ADAMUS: Aynen, aynen.

CHRIS: Ve sözünü ettiğin bazı şeyler, Adamus…

ADAMUS: Evet.

CHRIS: … kaygılandırıcı…

ADAMUS: Evet!

CHRIS: …ve bu insanlar yanılsama içinde kaybolmuş gibiler.

ADAMUS: Kesinlikle. (yoğun alkış)

CHRIS: Yani ben doğrulamış oluyorum …

ADAMUS: Evet. Evet. Evet. Ben aslında…

CHRIS: … o cümlenin tamamıyla ve seninle apaçık bu konuda konuşmakla…

ADAMUS: Evet.

CHRIS: Sadece, bu insanlar ve onların atalarının soyundan gelenler için senin onları aldatman ve, bilirsin işte, şeylerden sıyrılman şansızlıkken, böyle bir anlayış ya da yorum nasıl alkışlanır, anlamıyorum…

ADAMUS: Evet.

CHRIS: … çünkü burası onların yuvaları ve sen, meleksel varlıkların onu ellerinden aldığını ileri sürüyorsun ya da ima ediyorsun.

ADAMUS: Ama şunu yapalım… şunu yapalım…

CHRIS: Ben buna katılmıyorum.

ADAMUS: Ki bu pekâladır. İzleyiciler arasında bir anket yapalım. Herkesin… eh, özgür iradeniz yok. Üzgünüm, ama özgür iradeye sahip değiller. Bu seni gerçekten sinirlendirecek.

CHRIS: Eh, bu yanlış.

ADAMUS: Evet ya. (kahkahalar)

CHRIS: Gerçek insanlar olarak onlara iftira atmış olabilirsin…

ADAMUS: Evet.

CHRIS: … ama gerçek bir insan değilsen, yani o insan (Geoffrey) senin hayatını miras aldıysa ve sen öbür dünyadaysan, neyin doğru neyin yanlış olduğunu söyleyen varlıkların batağında kaybolmuşundur.

ADAMUS: Evet.

CHRIS: Yani bunu görüyorum, demek istiyorum.

ADAMUS: Evet, ve umarım… umarım bu, yani özgür iradeye sahip olmaman, seni sinirlendiriyordur.

CHRIS: Ve ben oldukça… ben oldukça… Belki ben de kuruntu yapıyorum ama bir varlıkla birlikteyim…

ADAMUS: Aa hayır, hayır, hayır.

CHRIS: …bu bedene doğmuş bir varlıkla.

ADAMUS: Evet.

CHRIS: Ve sen esasında onu (Geoffrey’i) hayatından kopartıyorsun ve onun adına bir hayat sürüyorsun. O neden öğrenip de bilgeliği bizim için gözler önüne seremiyor.

ADAMUS: Sana şunu söylemem gerekir ki Chris, bu kanallık bittiği an, ben bedenden çıkıp gidiyorum.

CHRIS: Yani bu sanki…

ADAMUS: Hiç öyle bir arzum yok…

CHRIS: Ben kanallık yapmadım ama birçok varlıkla birlikteyim, bu sanki daimi olarak başkasının bedenine girmiş bir varlıktan geliyor.

ADAMUS: Evet.

CHRIS: O zaman da senin verdiğin, kulağa kötü gelen bilgiler ediniyorum.

ADAMUS: Öyledir! Öyledir!

CHRIS: Ve bu sanki…

ADAMUS: Kesinlikle öyledir, nereden baktığına bağlı.

CHRIS: Yani o zaman sen bir anlamda bunu sahipleniyorsun ve doğru bir şekilde bunu kötü olarak yaftalamak diye tanımlayacaksın, Adamus.

ADAMUS: Evet.

CHRIS: Yani, tabii sen sadece…

ADAMUS: Kötü nedir? Şer nedir? Ve bunu yapmadan önce kötü’yü bir hecele (harflerine bir bak).

CHRIS: Her türlü şey olabilir… evrimsel durumların işlemini temel alan birçok şey olabilir. Evrimsel bir evrim olsa bile, ki kötü/şer o evrimde sadece işkencenin bir dengesi olabilir.

ADAMUS: Kötüye tersten bak. Kötüye tersten bak. Nedir? (izleyiciler “Yaşamak” der. Çvr: kötü/şer = evil, tersten okunduğunda live = yaşamak) Kötü enerji ya da karanlık enerji nedir?

CHRIS: Yani gerçeği çarpıtıyorsun. Gerçekliği manipüle ediyorsun…

ADAMUS: Hayır, aslında, Chris, ben…

CHRIS: (Esinlenme) kapsamını (genişletiyorsun)…

ADAMUS: Ben insanları sinirlendirmek, harekete geçirmek, esinlendirmek, kızdırmak isterim. Onların hepsi bana daha önce kızdı. Çoğu hâlâ kızgın.

CHRIS: Soruları yanıtlamamak kabul edilebilirdir, ama…

ADAMUS: Evet.

CHRIS: … seninle bu söyleşiyi sürdürmeye ihtiyacım yok.

ADAMUS: Evet.

CHRIS: Sadece sorup bilgi almak istiyorum…

ADAMUS: Evet, çünkü bu konuda çok zihinsel olabiliriz. Bunu şuna indirgememe izin ver.

CHRIS: Bana söyleme. Bana söyleme. Sorularımı bitirdim. Sen onu yanıtlamadın.

ADAMUS: Aa hayır, hayır, hayır.

CHRIS: Yanıtlamaktan kaçınıyormuş gibisin.

ADAMUS: Bu… a-a-a-a-a, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır.

CHRIS: Ben sana bir soru sordum. Sen onu yanıtlamıyorsun.

ADAMUS: Peki başta dedim ki, burada ortaya çıkan bir enerji var. O sevgi ve kabul görüyor. Bir saldırı hissi yok. Zihinsel bir tartışmaya girme isteği var. Bunlar önemli değil. Önemli olan tek şey – ee (durur) – önemli olan tek şey Ben o Ben’im’dir. Senin de Tanrı olduğun. Sen de Tanrısın.

CHRIS: Aldatmaca. Sen sanrıdan ve yanılsamadan söz ediyorsun.

ADAMUS: Bu günlerde ne kadar da anında tezahür ettirdiğimizi görüyor musunuz? (izleyiciler “evet” der) Peki. Ve böylece…

CHRIS: Yani hepsi sana katılıyor mu?

ADAMUS: Umarım öyle değildir.

CHRIS: Yoksa başka bir yere mi gönderilecekler?

ADAMUS: Umarım öyle değildir!

CHRIS: Öldükten sonra mı Dünya’ya yuva diyebilecekler? Bu mudur?

ADAMUS: İstedikleri kadar sık geri gelebilirler. Kaç kişi geri gelmek istiyor? (birisi “ben değil” der) Az kişi. Az kişi. Kesinlikle onların seçimi. Kesinlikle onların seçimi, evet. Ya da – bu kelimeden pek hoşlanmıyorum, Chris, ama – Yükselmiş Üstatlar olabilirler. Ve bunların hepsinin anlamı, egemenliğini, Ben o Ben’im’i kabul etmektir. Kimseye, hiçbir inanç sistemine, hiçbir arzuya minettar olmamak.

Sana şunu söyleyeyim: Amaç makyodur. Her türlü amaç, her türlü tutku, her türlü hedef, Eski Enerjidir. Eski bir düşünme biçimidir. Şimdi, bana göre…

CHRIS: Sen uzaylı bir yabancı varlıksın, öyle değil mi? (yoğun kahkahalar) Burası senin yuvan değil.

ADAMUS: Ben Dünya üzerinde çok, birçok hayat yaşadım. Ve hayır, aslında uzaylı varlıklarla pek ilgilenmiyorum.

CHRIS: Yine de sen busun.

ADAMUS: Bazı karşılaşmalarım oldu…

CHRIS: Dış uzaydansın, değil mi?

ADAMUS: Tıpkı senin de olduğun gibi, eğer böyle tanımlamak istiyorsan.

CHRIS: Temsil ettiğin senin hayatın değil.

ADAMUS: Yoo, benim hayatım.

CHRIS: Hayır. Hayat hakkına doğuştan sahip olan bu insan (çvr:: Geoffrey’i kasteder), yani, bilirsin, bir insan olarak yaşayan ama gözleri köreltilerek kendi yaşamını deneyimlemekten ve onu kendi başına yaşamaktan…

ADAMUS: Bunu eşine sorman gerekir.

CHRIS: … gerçek bir insan gibi (yaşamaktan) alıkonuyor.

ADAMUS: Bunu eşine sorman gerekecek. Yeni Enerjide, Chris,  bir varlık konuşmak için geldiğinde…

CHRIS: Ahlâka ve ahlâki değerlere ne oldu?

ADAMUS: …. çok çabuk gelir ve sonra çıkar giderler.

CHRIS: Eğer enerji, insan davranışında ahlâki değerlerin söz konusu olmadığı enerjiyse, o zaman sadece, sanki en iyi suçlu kim meselesi var. Kim onu hiç ahlâki değerler olmadan en iyi şekilde kaldırabilir (meselesi var), tabi özgürse ve sadece enerji söz konusuysa.

ADAMUS: Güzel. Peki, şimdi, o düşünceye tutun. Dediğim gibi – bizi dinlemekten vazgeçebilirsin.

CHRIS: Hayır, hayır. Vazgeçmeyeceğim.

ADAMUS: Tamam. Daha önce de dediğim gibi, bu yıl bunun olacağını bekleyebilirsiniz, ve size kötü ya da şer diyenler, parası için burada olduğunuzu söyleyenler olacak…

CHRIS: Söz konusu olan onlar değil. Söz konusu olan (parayı kendilerine getiren) insanlar.

ADAMUS: E, benim sıram, senin değil. Senin değil. Para ya da kontrol için burada olduğunuzu söyleyecek kişiler olacak. Bu, aamyo meselesine geri geliyor. Aamyo, kendini kabul halidir, başka kimseyi değil. Başka kimseyi değil. Kendine güvenmektir.

CHRIS: Neye güvenmek?

ADAMUS: Artık yeter. Yeter.

Kendine güvenmek. Nefesle Ben’i içine almak.

Pekâla, tamam, devam edelim.

Şimdiki ve Gelecek Enerjiler

2011 epey kargaşalı olacak. Dünyada bir dolu dikkat dağıtıcı şey olacak. Şimdiden bunu gazetelerde okuyorsunuz – Cauldre bu konudan söz etmemi istedi – gökten kuşlar düşüyor, suda balıklar ölüyor, ve bunlar olmaya devam edecek. Olmaya devam edecek.

Tobias bundan çok, birçok yıl önce söz etti, Dünya’yı terk edecek türler olduğunu söyledi. Bunun küresel ısınma ya da uzaylıların bir komplosu ya da bu tür şeyler olduğuna ilişkin bazı kaygılar olacak. Yani bununla ilgili birçok komplo teorileri olacak. Cauldre bundan söz etmemi istedi. Peki neler oluyor?

Eh, binlerce yıldır Dünya’da olup da Gaia enerjisinin bir parçası olan ve bir amaca hizmet etmiş olan, bir enerji dengesini tutan türler var. Onların zamanı doldu, onlar burada olmayı seçmiyorlar, ve daha da önemlisi, yeni türler için yer açıyorlar.

Peki ne oluyor? Başka alemlerden, sadece dış uzaydan değil, ama başka alemlerden gelen yeni enerjiler var. Bunlar tam anlamıyla Yeni Enerjiler, geçmişte deneyimlediğiniz titreşimsel enerjilere hiç benzemiyorlar. Yani bu sadece daha büyük hacimli Eski Enerji değil. Onlar yepyeni Yeni Enerjiler. Onlar tam anlamıyla ışık frekansında geliyorlar, ama çoğu kez fiziksel gözlerinizle göremeyeceğiniz bir (ışık) tayfında.

Ama ben epey bir süredir gökyüzünde ışıklar görmeye başlayacağınızı söyleyip durdum, hem gündüz hem gece, görünen ışıklar olacak. Bunlar uzaylılara ait gemilerin ışıkları gibi olmayacak. Gökyüzünde hareket eden küçük nesneler olmayacaklar, ama göğü aydınlatacaklar. Şimdiden bunun bazı örnekleri oldu, ve bu Kuzey Işıkları değildir. Bunlar farklı görünecekler.

Bu Yeni Enerjiler, esasında ışık dalgalarına binmek üzere kendilerini yeniden biçimlendirerek buraya geldiklerinde, bu, bu varlıkların (kuşların, balıkların vs) çoğu için bir şok yaratıyor, çünkü havadaki ve Yeryüzündeki manyetiğin özelliklerini değiştiriyor, Dünya’da olan şeylerin bir dengesini tutan, şeyleri birarada tutan manyetik özellikleri değiştiriyor. Böylece bu enerji ışınlarından ya da enerji dalgalarından biri geldiğinde, tam anlamıyla manyetik güçleri anında dengeden çıkartıyor – ki özellikle kuşlar ve balıklar buna karşı çok hassaslar, yönlerini çoğunlukla onunla buluyorlar, ve belleklerinin büyük bir çoğunluğu da bu manyetik dalgalarda diyebilirsiniz – dengeden çıkartıyor ve öyle yoğun bir travma yaratıyor ki, onları öldürüyor. Ve bunun olduğunu daha çok göreceksiniz.

Bu sadece kuşlarda ve balıklarda olmayacak. Ve bu, bu arada, bir noktada dünyanın her yanında olmayacak. Bunlar farklı zamanlarda, farklı yerlere gelen ışınlar olacak. Başka türleri de etkilediğini görmeye başlayacaksınız, ve insanlar bunun dünyanın sonu, Kıyamet olduğunu söylemeye başlayacaklar. Her türlü komploları suçlamaya başlayacaklar, ama siz bunun uygun olduğunu anlayın. Bu, gelmekte olan Yeni Enerjinin bir parçasıdır.

Sizi etkileyecek mi? Dengeden çıkartacak mı? Büyük olasılıkla hayır, çünkü aslında insanın manyetik sistemi, ve DNA’nın manyetizmayla ilişkisi, aslında hayvanlardaki kadar hassas değil. Ancak, bunu söyledik ama, sizin DNA’nız herhangi bir bilim insanının, herhangi bir araştırmacının bildiğinden çok daha girifttir, karmaşıktır. DNA’nız çok karmaşıktır. Şu anda bir çiçek gibi açıyor, kendinin hep orada olmuş olup da kapalı olan bölümlerini görünür kılmak, ortaya çıkarmak için açılıyor.

Yani bir anlamda zamanlama mükemmel, çünkü Yeni Enerji dalgaları geliyor ve sizin eski kısımlarınızı, ya da Eski Enerji kısımlarınızı pek etkilemeyecekler; aslında DNA’nızın yeni parçalarını ya da ortaya çıkmakta olan parçalarını uyaracak ve canlandıracaklar. İşte o noktada onu nefesinizle içinize alırsınız. Balıklar ve tavuklar ve penguenler ve diğer herşey için kaygılanmak yerine, o noktada onu nefesinizle içinize alırsınız. Bir takım koruyucu giysiler giymek ya da bu dalgalara direnesiniz ya da onları geri püskürteseniz diye birinin size sattığı kristalleri ya da mücevherleri ya da cici bicileri almak yerine, onu sadece nefesinizle içinize alırsınız. O sizin enerjinizdir. Onu siz yarattınız. Yeni Enerji, titreşimsel değil, ama genişleyicidir; o sizin için burada.

2011 çok yoğun bir yıl olacak – bundan geçen haftaki oturumumuzda söz ettik (bakınız, CC’nin sitesinde 2011 – Intense and Personal) – çok yoğun; yaşamlarınızda olağandışı şeyler ortaya çıkacak, düğmelerinize basacak. Çok yoğun olacak, ama yine de aşina olacak, çünkü bunlar sizin içinden geçtiğiniz şeyler.

2012’ye doğru yol alan 2011, yeni bir şey yapmak için her biriniz için şimdiye kadarki en iyi zaman olacak, şimdiye dek en iyi zaman. Biz bundan çok kez söz ettik. Hayatınızda yapmak istedikleriniz için şimdi daha fazla enerjiye erişebilir haldesiniz, daha fazla enerji geliyor. Eski sistemleri altüst edecek, ama siz zaten bundan geçtiniz. Bunu zaten deneyimlediniz, onun için o potansiyelleri nefesinizle içinize çekebilirsiniz. Bu sizin için şimdiye kadarki en iyi zaman.

Tobias bundan birkaç yıl önce söz etmeye başladı. Dedi ki, “Şimdi  saklanmayın.” Evet, çevrenizdeki herşeyin yapısı yok oluyormuş gibi görünse de, o aslında sadece enerjidir. Sadece enerji. Birisi size öfkelenirse, birisi sizi bir şeyle suçlarsa, sizi terk ederse, o sadece enerjidir ve her şey uygundur. Her şey uygundur.

Yaratıcı olmak için şimdiye kadarki en iyi zaman. Gülmek ve hayatın tadını çıkarmak için şimdiye kadarki en iyi zaman.

En Büyük Uyanış Belirtisi

Biraz önce sözünü ettiğim şeye geri geleyim. Şu an, insanların içinden geçtiği en büyük Şambra belirtisi – uyanış belirtisi – nedir? En büyüğü.

KERRI: Meteliksiz olmak. (yoğun kahkahalar)

ADAMUS: O hep gündemde. Ama bunu belirttikten sonra, belirttikten sonra, sevgilim, sen ve ben birçok konuşma yaptık. Sen başarılısın. Sen başarıyı kanıtladın. Başarıyı sadece merak etmen gerekmiyor, sen onu kanıtladın. Bazı çok iyi nedenlerden ötürü farklı yollara saptın, ve meteleksiz olduğuna ilişkin bir algın var. Aslında değilsin. Aslında oldukça iyi durumdasın. Ama, sevgilim, muazzam yeteneklerin var. Sen… güçlü demek istemiyorum. Sen kararlısın. Kararlı. Şimdi bunu gerçekleştirmek için – bu yıl, sonraki yıl – ne büyük bir fırsat.

KERRI: Beni suyun altında tutabilir misin…

ADAMUS: Tutacağım.

KERRI: …. kısa bir süre için?

ADAMUS: Evet, kısacık bir süre için, sadece 12 dakika ya da daha fazla.

Böylece bu inanılmaz bir zaman, ama şu anda duyduğumuz en yaygın Şambra belirtisine – uyanış belirtisine – bağlanıyor. Peki nedir bu? (“güven,” “yalanlar,” “aynalar,” “kafa karışıklığı,” “öyle çok var ki,” “oyalanma” gibi birçok yanıt gelir)

En çok duyduğumuz – duyduklarımın arasında en çok yaklaşan oyalanmaktı – herşeyden çok duyduğumuz, Şambra’nın, “Şu anda ne yapmam gerekiyor?” demesi. İlk duyduğumuz – “Ne yapmam gerekiyor?” sonra da şu geliyor, “Eh, meteliksizim, onun için zaten bir şey yapamam.” Ama bu şu ara büyük bir mesele. “Ne yapmam gerekiyor?” Ve burada bulunanlarınızın büyük bir çoğunluğu bunu merak ediyor. Herkes değil, ama birçok kişi. “Ne yapmam gerekiyor?”

2011 bunu keşfetmek için iyi bir yıl. Aslında bunu düşünmeniz gerekmiyor. Analiz etmeniz ya da bu tür bir şey yapmanız gerekmiyor. O size gelecektir, eğer istekliyseniz, gönüllüyseniz. O, orada olan bir potansiyel.

Siz bu soruyu tekrar tekrar sorup duruyordunuz – “Ne yapmalıyım? Tutkum ne? Gerçeğim ne?” Tüm bu şeyler değişme ve evrimleşme halindeydi, çünkü siz bir Eski Enerji bilincinden çıkıp yenisine giriyordunuz, ve bu sürekli değişim halinin olması gerekiyordu. O bu yıl size gelecek. Size gelecek. Ve onu destekleyen tüm enerji de size gelecek.

Bu yıl – buna ne diyorsunuz –  dört ayak üstüne düşmek. Adını siz koyun… Bu yıl sizin için o yıl olacak…

ŞAMBRA (hanım): Ayağını gazdan çekmeden devam.

Uygulama Yılı

ADAMUS: Evet, diyeceğim ki bu bir… (yazmaya başlar) popüler bir deyimi çalacağım – çünkü çalmaktan hoşlanıyorum – bu bir uygulama yılıdır. Bu şu anda kullanılan sosyal bir terim. Bilgisayardaki en gözde şey uygulamalar. Uygulamalar. Sizin uygulamalarınız farklı. Herşeyden önce, “uygulayın” anlamına geliyor. Uygulayın. Onu uygulayın. Ama bunun ötesinde – bir benzetme kullanacak olursak – sizin için erişilir halde olan Yeni Enerji uygulamaları, bir ambar dolusu uygulamalar var; öyle uygulamalar ki, sizi tam anlamıyla zihninizden çıkartacak ve bilgiyi nasıl algıladığınızı ve aldığınızı ve kullandığınızı genişletecek; yoksunluk bilincini tam anlamıyla aşmanızı sağlayacak uygulamalar. Onlar sizin uygulamalarınız. Onları siz tasarladınız, siz yapılandırdınız, onlar sizindir.

Öyle uygulamalar ki… aamyo’da olmanızı ve bedeninizin kendini iyileştirmesine izin vermenizi sağlayan güzel bir uygulama. Bunu hayal edebiliyor musunuz, bedeninizin kendini iyileştirmesini? Dışardan hiç yardım olmadan, hiç müdahale olmadan. Bedeniniz kendini iyileştirebilir. Biraz nefes yapmanıza, güzel bir çay içmenize izin veren bir uygulama – genelde bana kahve ya da Pepsi veriliyor, şimdi çay verildi. (Bir yudum alır) Ve, sadece derin bir nefes alıp, “Sevgili beden, kendini yenile, gençleştir. Ben buradan (kafa) işine karışmayacağım, çünkü nasıl olsa her şey makyo. Kendini yenile. Sana hizmet edecek enerjiyi içine al” demenize izin veren bir uygulama. Tüm enerji size hizmet eder. Enerji Üstada hizmet etmek ister. Enerji tek tek her birinize hizmet etmek ister.

Bunu gerçekleştirmenize izin veren bir uygulama – bir uygulama var bu yıl. Onu siz tasarladınız, bu arada. Siz yarattınız. O uygulama, enerjiyi başınızdan savmak yerine, onu hak etmediğinizi söylemek yerine, enerjinin size hizmet etmesine nihayet izin vermenizi sağlayacak. Uygulama şunu söylüyor, “Enerji, Üstada hizmet eder.” Evet.

Yani bu, uygulama yılıdır, onun için uygulamalarınızı birbirinizle paylaşmanız sizin açınızdan hoş olurdu – ücretsiz yazılım, kopyalanır yazılım ya da eğitim yazılımı (olarak). Ama bu yıl, bunların tümünü uygulamaya başlayacağınız, Yeni Enerjiyi yaşamınızda uygulamaya başlayacağınız yıldır. Eski’den çıkıp yeniyi devreye sokma dönüşümünden geçiyordunuz.

Dört Yeni Tişört

Şimdi, çok ruhsal ve gelişmiş bir grup olduğumuz için, bir sonraki konuya geçmek istiyorum, ve bunu biraz da Kuthumi’den ödünç alıyorum – Kuthumi Lal Singh, (burada hizmet veren) karakterlerden biri, çok ruhsaldır. Ben bu yıl dört tane tişört istiyorum. Dört yeni tişört. Evet, ya da araba etiketi ya da … ama dört tane yeni.

İlki, (yazmaya başlar) ve sen bu işte iyisindir, Sart. Birkaç tane uydurabilirsin… Işıldadığını görüyorum. Siz ikiniz bir iş anlaşması peşindesiniz! (kahkahalar) Şimdiden oluşturuyorsunuz. Bugün sizler daha buradan çıkmadan ön siparişleri alıyorsunuz. (Adamus yazar “Ben”) Ben bir komisyon alacak mıyım?

SART: Hiç sanmıyorum. (kahkahalar)

ADAMUS: (yazmayı sürdürür “Potansiyelim”) Ben Potansiyelim. Haa! Bazı insanları tedirgin edeceksiniz, ki bu iyidir. Tedirginlik iyidir. Bazı enerjileri harekete geçireceksiniz. “Ben potansiyelim derken ne demek istiyorsun?” “Ben potansiyelim.” “Ben potansiyelim” kendi yaşamınızın… kendi yaşamınızın.

Potansiyellik Baloncukları

Etrafta süzülen öyle çok potansiyel var ki – keşke o küçük baloncuk (sabun köpüğü) makinam burada olsaydı – ama bir baloncuk makinasının burada olduğunu hayal edin. Onu fişe soktuğumu ve şimdi her yerde baloncukların uçuştuğunu hayal edin. Bunu hayal edebilir misiniz? Oldukça güzel görünüyor, değil mi? Her yerde baloncuklar.

Yerde sabun köpükleri. Olsun, onlar sanal sabun köpükleri. (kahkahalar)

Pekâla, potansiyeller, önceden gördüklerinizden çok daha fazla. Potansiyelleri yaşamınıza nasıl çekersiniz? (birisi “nefesle” der) Nefesle. Bu iyiydi. Güzel. Ama biraz daha pratik olayım – genelde değişim korku ve umutsuzluk ve ıstırap yüzünden istenir.

Bu doğru. Yaşamınızdaki birçok değişimi harekete geçiren bu oldu. Eski biçimlerden sıkıldınız, böylece bu sizi Crimson Circle Awakening Network (Kırmızı Çember Uyanış Ağı)na has potansiyellere getirdi. Bu kötü bir şey değildi, ama “(İnsanlara) nasıl ulaşırız? Nasıl açılırız? Nasıl paylaşırız?” diyen o kuruluştu, ve bu sizi, gerçekten zaten orada olan potansiyellere götürdü, ama onlar buradaki şu makinadan ortaya püskürtülmüyordu, ne demek istediğimi anlıyor musunuz. Onlar sıkışıp kalmıştı… Sıkışıp kalmıştı – bunu bu Yeni Enerjide hayal etmeniz gerekiyor – bu makinada sıkışıp kalmışlardı. Şu anda odayı dolduran tüm o baloncuklar gibi püskürmüyorlardı, tamam mı?

İşte potansiyellerin birçoğu buna benziyor. Makinada sıkışıp kalmış haldeler. Makinanın içinde olan sadece sabun, ve onlar potansiyel olarak yolunuza çıkmadılar. Şimdiye kadarkinden çok daha fazla potansiyel olacak – ya da bunu farklı şekilde söyleyeyim – siz daha fazla potansiyellerin farkında olacaksınız.

Bu iyi haber. Kötü haber ise şu, yolunuza çıkan, farketmeye başlayacağınız potansiyeller, diğer potansiyellerden farklı görünecekler. Dualite özelliklerine sahip olmayacaklar. Dualite – aydınlıkla karanlık arasındaki eski mücadele. Yeni potansiyeller dualite içermiyor. Buna ihtiyaçları yok. İyi/kötü, eril/dişil içermiyorlar. Birlikte bütünleşmiş haldeler. Bu yüzden de belki size biraz yabancı, biraz korkutucu görünecekler. Eski biçimlerinize, tarzlarınıza tutunmak isteyeceksiniz. Kendini geri çekme, tutunma eğilimi olacak.

Sizi potansiyelleri en azından hissetmeye davet ediyorum. Onları siz yarattınız. Onlar sizin. Var olduğunuzdan beri sizin potansiyeller alanınızdaydılar. Şimdi var olmaya başlıyorlar, ama onlarla belki biraz bunalabilirsiniz. Şimdiye kadarkinden daha fazlası olacak.

Doğru ya da yanlış yok, bu arada. Çoğu kez, Şambra, donup kalıyorsunuz. Diyorsunuz ki, “Yanlış kararı almaktan korkuyorum.” Siz de Tanrı’sınız. Tanrısal bir varlıksınız. Yanlış karar alamazsınız. Vaay!

Pekâla, yani şimdiye kadarkinden daha fazla potansiyel. Soruya geri dönelim, potansiyelleri kendinize nasıl çekersiniz? Potansiyelleri kendinize nasıl çekersiniz? Bunun büyük bir bölümü değişim istemekle gerçekleştirilir, çünkü eski biçimden bıkmışınızdır. Başka? (izleyicilerden “seçmek”, “hayal gücü”  gibi yanıtlar gelir) O kelimeyi şurada duydum.

SUSAN: Hayal gücü.

ADAMUS: Hayal gücü. Ah, senin şu şapkan daha gün bitmeden o ödüllerle dolacak. Hayal gücü.

Hayal gücü, zihninizden çıkma, zihninizi aşma becerisidir. Hayal gücü zihin tarafından anlaşılamaz bile. Gerçekten hayal ettiğinizde zihnin o kadar ötesine gidersiniz ki, o artık ne yorum yapabilir, ne anlayabilir ne de analiz edebilir. Bu oldukça korkutucudur, çünkü bırakıveriyorsunuzdur. Bırakıveriyorsunuzdur. Ama bırakmıyorsunuz, çünkü o enerjileri ve o potansiyelleri hissedebiliyorsunuz. Onları düşünmeniz gerekmiyor. Onları aydınlık ve karanlık, doğru ne ya da yanlış ne diye analiz etmeniz gerekmiyor. Onların özünü hisseder ve bunun sadece bir deneyim olduğunu anlarsınız. İşte şimdi onu tutmaya hazırsınızdır. Ona binip gitmeye hazırsınızdır.

Böylece potansiyelleri değişim arzusuyla ya da şimdiye kadar hayal ettiğinizin çok ötesine geçerek, renk tayfını aşarak, fiziksel nitelikleri aşıp düşleyerek kendinize çekersiniz. Bizim kristalin alemler dediğimize düşlersiniz. Bu, potansiyelleri daha çok farketmenizi sağlar ve onları size çeker.

Çok önemli bir nokta var, ben baloncuk makinasının önünde duruyorken – ve baloncuklar şimdi her yerden çıkıyorken, tüm potansiyeller ortaya çıkıyorken – Şambra’yla ilgili büyük bir soru geliyor gündeme. “Ya o potansiyeli kaçırırsam? Ya piyangoyu kazanacaktıysam?” diyebilirsiniz. “O hiç tanımadığım, bana para gönderecek akrabamın telefonunu kaçırmasaydım da cevaplasaydım, ama orada değildim ve telesekreter de bozuktu” –  çünkü elektronik aletlerinizin çoğu bugünlerde bozuluyor. Peki ne olacak? O potansiyeli kaçırdınız.

DAVID: Döner dolaşır geri gelir.

ADAMUS: David bir Adamus ödülü alacak, ve…

LINDA: Benim cüzdanımdan mı korkuyorsun?

ADAMUS: … bir de kucaklanacak. Bir de kucaklanacak. (David’i kucaklar)

DAVID: Teşekkür ederim. (alkışlar)

ADAMUS: Böylece o döner dolaşır geri gelir. Onu asla kaybetmezsiniz. Diyelim ki, makinadan çıkan o baloncuk patlayıverdi, sözde sabun olarak yere düştü. O kaybolmamıştır, sevgili dostlar. O potansiyel geçici olarak farklı bir boyuta gitmiş, var olmaktan çıkmış olabilir. Bu arada, bu fizik (kurallarına) çok benzer. Farkındalığa giren ve çıkan ya da fiziksel gerçeklik gibi görünen şeyden çıkıp giden parçacıklar (partiküller) vardır, ama sonra geri gelirler. Hepsi geri gelir.

Bir potansiyeli kaçıramazsınız. Korkmaya eğilimli olabilirsiniz – “Ya onu kaçırırsam? Ya doğru zamanda doğru yerde olmam gerekiyorsa?” Doğru yer ve doğru zaman sizsiniz. Onun için gevşeyin. Ağırdan alın. Derin bir nefes alın. O potansiyel kesinlikle geri gelecektir. Potansiyeller yok edilemezler. Yok edilemezler.

Bu bizi ilginç bir felsefi makyo tartışmaya götürüyor. Yeni potansiyeller yaratılabilir mi?

DAVID: Evet.

ADAMUS: Evet. Evet.

DAVID: Bir daha. (bir daha kucaklanmak ister)

ADAMUS: (gülerek) Burada açgözlü bir beyimiz var! (kahkahalar) Yakın zamana kadar ‘hayır yeni potansiyeller yaratamazsınız’ demek zorunda kalırdım, ama içinden seçeceğiniz o kadar çok potansiyele sahiptiniz ki, gerçekten farketmezdi. Onlardan çok az yararlanılıyor. Ama doğrusu geçenlerde yeni potansiyeller yaratma işlemini/sürecini başlattınız. Bunu yapmak zorundaydınız, çünkü önceleri sahip olduğunuz her potansiyel – bir tanesi dışında – her potansiyel temelde Eski Enerji dualitesinden geliyordu – aydınlığa karşı karanlık, eril/dişil. Yani sahip olduğunuz her potansiyel ondan yaratılmıştı.

Orada tek bir potansiyel, tek bir küçük sabun köpüğü vardı ki, ona Yeni Enerji deniyordu, ve o hep sizinleydi. Ruhunuzun tüm tarihi boyunca o oradaydı, ama yakın zamana kadar canlanmadı. O Yeni Enerji potansiyeli aslında size şimdi daha fazla potansiyellerin potansiyelini sundu. Tıpkı o cin gibi, üç arzunuz vardır, ama bunda istediğiniz kadar çok arzunuz olabilir. Onları siz yaratıyorsunuz. Bunlar sizin potansiyelleriniz. Bu sizin hayatınız; onunla istediğinizi yaparsınız. Bunlar sizin potansiyelleriniz.

Böylece buna derin bir nefes alalım.

Siz potansiyelsiniz. Siz, Ben potansiyellerisiniz.

Sonraki Tişört

Pekâla, sonraki tişört. Hazır mısın, Sart? (Adamus yazar “Ben o Ben’im”) Ben o Ben’im. (yazar, “çünkü ben…” birisi, “Çünkü umursamıyorum” der) Kâfiyeli olsun, lütfen. (yazısını bitirir, kahkahalar) “Ben o Ben’im, Çünkü Hiç Takmıyorum.” Şimdi, bir dolu insanın, gerçekten, bu tişörtü giydiğinizi gördüklerinde tüyleri diken diken olacak, ama olsun, yine de giyin. “Ben o Ben’im, çünkü hiç takmıyorum.”

Sevgili Şambra, taktığınız zaman, kelimenin tam anlamıyla Ben’i engellersiniz. “Umurumda değil. Ruh’un umurunda değil” bildirisini kabul etmek birçok insana zor gelir. “Eh, umurumuzda olması gerekiyor…” (derler).

LINDA: Sadece tercümeler açısından soruyorum, “Takmıyorum” ile “Umursamıyorum” aynı anlama mı geliyor?

ADAMUS: Benzer.

LINDA: Sadece tercümeler açısından.

ADAMUS: Benzer, ama hepsi aynı kategoride toplanabilir. “Takmıyorum.” “Umursamıyorum.” Alo, Tobias’ın Büyük Piramit’teki favori sözleri – “Farketmez.” Farketmez. Farketmez. İnsanlar umursama kapanına yakalanıyorlar. Aslına bakarsanız, bu onların yaşama nedenlerinin bir parçası haline geliyor. Bir şeyi umursamaları gerekiyor. Bir tutkularının olması gerekiyor. Bir misyonlarının ve sebeplerinin ve amaçlarının olması gerekiyor. Bu onların devam edebilmelerini sağlıyor. Onları çok erdemli kılıyor.

Sonuçta, gerçek Ben Varlığı’nda, farketmiyor. Gerçekten etmiyor. Ben hiç takmıyorum. Farketmez, çünkü herşey mükemmeliyet içinde. Her şey yoluna girer. Siz de Tanrı’sınız. Onunla mücadele etmekten vazgeçin. Onunla ilgilenmekten vazgeçin.

Şimdi, tekrar, bu birçok insanı kızdıracak, ama “balıklar ölse de, gökten kuşlar düşse de, takmıyorum.” Gerçekten! Onu omuzlarınıza yüklemeniz gerekmiyor. Yunusları ya da balinaları ya da ateş karıncalarını – evet ya, zavallı ateş karıncaları – ya da yatak böceklerini (kahkahalar) kurtarmanız gerekmiyor. Bunlar sizin nedenleriniz değil. Bunlar sizin nedenleriniz değil ve doğrusu, neden-sonuç etkisine maruz kalırsanız, her nedeni sırtlanmanız gerektiğini düşünürseniz, kendinizi iyi hissediyorsunuz. Kendinizi önemli hissediyorsunuz. Dünyayı kurtarıyorsunuzdur – evet ya, siz ve Lancelot, dünyayı kurtarıyorsunuz – ama bu aslında gerçekten sadece dualiteye katkıda bulunuyor. Eski sorunlara katkıda bulunuyor.

LINDA: Geoffrey ne dediğini duyuyor mu?

ADAMUS: Oo evet, evet. Oo evet.

Pekâla, Ben o Ben’im, çünkü hiç takmıyorum. Ben o Ben’im, çünkü herşeyi olduğu gibi kabul ediyorum; herşeyi içinde bulunduğu mükemmel varoluş haliyle kabul ediyorum.

Toplum içinde giymek için ne şok edici bir tişört ama. İnsanlar diyecek ki, “Ama biliyor musun, umurunda olmalı. Politika umurunda olmalı. Çevre umurunda olmalı.” Hayır, çünkü aslında potansiyel bir bilinç değişimiyle çok daha etkili olursunuz, dramlara kapılmadan. Hiçbir drama kapılmadan.

Böylece bu diğer tişörttü. Üçüncüsünü az sonra, gitmeden önce söyleyeceğim, ama böylece, sevgili Şambra… dördüncüsü de var, evet, ama bugün sadece üçünü ele alacağım. Birini saklıyorum.

Sorular ve Yanıtlar

Böylece, sevgili Şambra, soru ve yanıtlar için birkaç dakikamız var. (izleyiciler şaşırmıştır) Onları yanıtlamaktan mutluluk duyacağım, ama biz onları zaten yanıtlıyorduk, yine de burada soru ve cevap yapmadığımızdan bu yana bir buçuk yıl geçti. Ve sizin neler olacağına dair birçok sorunuz var, onun için birkaç tanesini almaktan mutlu olacağım.

LINDA: Şimdi mi?

ADAMUS: Gece yarısına kadar bekleyebilirdik!

ALAYA’NIN SORUSU: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Evet.

ALAYA: Onca baloncuk varken, etrafta süzülen onca potansiyel varken, hangisini seçeceğini nasıl bilirsin? Nasıl… yani o kadar çok var ki bazen insanın kafası karışıyor demek istiyorum.

ADAMUS: Evet, ve yanıt nedir? Ben soru ve yanıt yapacağız dedim, onları yanıtlayacağım demedim. (kahkahalar) Evet, bunun yanıtını bilmek isterim.

ALAYA: Aslında, yanıtı aldım aslında.

ADAMUS: Böylece tüm o potansiyellere sahipsin…

ALAYA: Ve aslında yanıt geldi, çünkü…

ADAMUS: Evet! İnanılmaz değil mi!

ALAYA: Evet, ve eh, diğerleri patlayacak ve biri görünür olacak ya da ortaya çıkacak.

ADAMUS: Evet.

ALAYA: Ve onunla devam edeceksin.

ADAMUS: Kesinlikle, ve…

ALAYA: Teşekkür ederim!

ADAMUS: İstediğin herhangi birini seçebilirsin. Ve aslında seni çok geniş bir yelpazeyi denemen için yüreklendireceğim, çünkü, “en büyük en altın fırsata sahip potansiyeli seçeceğim” demek yerine, hepsini dene. Bu 41 çeşit lezzeti aşan bir şey, ve sen yalnızca bir tanesiyle sınırlı değilsin. Aslında aynı zamanda birçok potansiyeli deneyimleyebilirsin. Hepsini ille de bu fiziksel gerçeklikte gerçekleştirmezsin, ama onları deneyimlemeye başlarsın.

Şu anda, aynı zamanda rüya gördüğünü de farkediyorsun. Bir yandan çok uyanık bir halde burada duruyorken, başka boyutlarda çok faal olan başka parçaların var. Senin aracılığınla onlar da potansiyelleri deneyimlemeye başlayabilirler.

ALAYA: Ve baloncuk makinası hiç durmaz.

ADAMUS: Baloncuk makinası…

ALAYA: Bilirsin, o… ve tek bir baloncuk…

ADAMUS: Baloncuk makinasının arada bir sadece tek bir baloncuk üflediği yanılsamasını yaratabilirsin, ama aslında hiç durmaz.

ALAYA: Ve bir baloncuk seni bir başkasına sürükler.

ADAMUS: Kesinlikle.

ALAYA: Ve bir başkasına genişler.

ADAMUS: Kesinlikle.

ALAYA: Ve baloncuklar içinde baloncuklar olabilir.

ADAMUS Kesinlikle! Ah, şahane! (yoğun alkışlar) Ve işte bu hayatın sevincidir!

ALAYA: Aslında eğlenceli olabilir.

ADAMUS: Bu, hayatın sevinci, neşesidir. Ve hiçbir baloncuk seni incitemez, ister inan ister inanma, çünkü hiç takmıyorsundur. (kahkahalar) Şeyler ancak umursadığın zaman incitir.

ALAYA: Güzel. Evet, evet, evet.

LINDA: (Adamus ödül dolu çantayı omuzuna takmaya çalışır ama eli ayağına dolaşır) Pek beceremiyorsun.

ADAMUS: Kaşkol için fazla sıcak, teşekkür ederim, ama burası sıcak.

ALAYA: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Evet, çok sıcak.

ALAYA: Evet.

ADAMUS: Evet, ama şu şapkayı denemek isterdim. Evet, teşekkür ederim. Eh, pek oturmadı. Evet, evet, evet. Onun (Cauldre) büyük bir kafası var. Evet.

Böylece, mükemmel. Mükemmel bir yanıt. Teşekkür ederiz.

ALAYA: Bunun üzerinden geçme fırsatına ben teşekkür ederim.

ADAMUS: Evet.

LINDA: Sonraki soru.

ADAMUS: Çanta bozuldu. (onu kapatamaz, Linda’ya geri verir)

LINDA: Çok iyi, aferin.

ADAMUS: Peki tamam, sonraki soru. Harika. Evet.

2.ŞAMBRA’NIN SORUSU (erkek): Ben buradayım. Kendi gerçekliğimi – bizim kendi gerçekliğimizi yaratıyorum.

ADAMUS: Evet.

2.ŞAMBRA: Biliyor musun, potansiyellerimize bir kez eriştik mi, istediğimizin o olduğuna karar veriyoruz, sonra şeyler olacağını düşündüğümüz şekilde meydana gelmiyor ya da istediğimiz biçimde olmuyorlar.

ADAMUS: Evet.

2.ŞAMBRA: Ve biz merak içinde kalıyoruz, “Eh, o şekilde olmadıysa, belki böyle yarattım” diyoruz.

ADAMUS: Evet.

2.ŞAMBRA: Ama bir başka yanımız da diyor ki…

ADAMUS: Bu senin kontrol ettiğin.

2.ŞAMBRA: Evet, bilirsin, bir taraf diyor ki, “Eh, o yöne gitmediyse belki bunu yarattığın içindir.” Öbür taraf da, “Hayır, ben ama gerçekten o yöne gitmesini istiyordum” diyor.

ADAMUS: Evet.

2.ŞAMBRA: Yani sürekli bir mücadele var ve… off.

ADAMUS: Evet. Evet, ve bu mükemmel, mükemmel bir gözlem. Peki yanıt?

2.ŞAMBRA: Ve yanıt herhalde hiçbir şeye takmamız gerektiği. (yoğun kahkahalar ve alkışlar)

ADAMUS: Bir açıdan, evet. Harika bir açıdansa, bir şey yarattığında, hangi yöne gittiği farkeder mi – insan veçhene farketmesi dışında – gerçekten farkeder mi? Aslında etmez. Sonuç olarak etmez. (Önemli olan) ifade ve yaratım sevincidir.

Hayal kırıklığı, insan veçhesi ona bir değer ya da beklenti yükleyip “Böyle görünmesi gerekir” dediğinde gelir. Peki açık, özgür, beklentisiz bir yaratımı denemeye ne dersin, çünkü “Hiç takmıyorum. Yaratırken eğleniyorum ve onun açılmasına ve genişlemesine izin veriyorum, kendi yoluna gitmesine izin veriyorum.”

Şimdi ilginç bir fırsata sahip olursun, bu yaratımın, ona üflediğin hayat nefesinle birlikte kendi yaşamını, ki o senin yaşamının bir parçasıdır, kendi akışını ve kalıplarını nasıl üstlenmeye başladığını izleme fırsatına sahip olursun. Onun zihne ya da insani beklentilere göre biçim alması gerekmiyor. Bir anlamda zihnin hayal edebileceğinden çok daha geniş, çok daha muhteşemdir. Bu yılın en büyük meydan okumalarımızdan biri bu olacak diyebilirim, yani zihinde kısıtlanmış olan şeylerin ötesine geçmek, elbette zihinle birlikte, tüm Bilinç Bedeni’yle birlikte hareket etmek, ama genişlemek. Teşekkür ederiz.

Peki şunu bir dene, özellikle de enerjiler şu ara bu kadar yüksek ve bu kadar güçlüyken. Şunu bir dene – bir yaratım (gerçekleştir) – ve sonra onu kontrol etmeden sadece bırak açılsın ve genişlesin. Sadece bırak gitsin. Bu, şuna benzerdi; küçük bir oyuncak yelkenli alıp onu göle bırakırsın, ve “Öbür tarafa gitmek zorundasın,” ya da “Adaya gitmek zorundasın” diyerek onu telepatinle, altıncı hissinle zorlamaya çalışmak yerine sadece, “Bu benim yaratımım. Nereye gidiyoruz?” dersin ve sonra onu izlersin, ve tüm bu zaman boyunca da onun kendi mükemmel yolculuğunu yapacağını anlarsın. Mükemmel yolculuk, onu deneyimlerden geçirebilen, fırtınalı sulardan geçirebilen, ya da karaya oturtan ya da, Tanrı korusun, şimşekle ya da gökten düşen kuşlarla batıran bir yolculuktur. Ama bu, yani kötülüklerden ya da başkalarından ya da ona zarar verileceğinden kaygı duymadan onun nasıl geliştiğini izlemek, ruhunun güzelliğinin ve bilgeliğinin bir parçasıdır. Bu konuda bir daha hiç kaygılanman gerekmez, gerçekten. Gerçekten. Peki, güzel, sonraki soru.

LINDA: Kimse onlardan ellerini kaldırmalarını istemedi. (kahkahalar) Soru sormak isteyen?

JEAN: Merhaba Adamus. Mark Twain’in geçenlerde yayınlanan kısaltılmamış otobiyografisinde ne kadar etkin oldu?

ADAMUS: Evet. Ve yanıt nedir?

JEAN: Tamamına mı? (birisi, “Onu o yazdı!” der)

ADAMUS: (güler) Sadece, zamanıydı diyeyim. Aslında, herhangi bir şeyi etkilemem gerekmedi, çünkü gerçekten umurumda değil. Ama potansiyeller uygun zaman ve mekânda enerjilerle buluşur. Böylece zamanı geldiğinde, ortaya çıkar.

Bu aslında güzel bir nokta, çünkü bu yıl tam anlamıyla topraktan birçok şey çıkacak. Bu… WikiLeaks’den söz ediyorsunuz, onunla ilgili ne düşünürseniz düşünün, o sadece şeylerin açığa çıkma zorunluluğu için bir araçtır. Gizlenmiş, saklanmış olan şeyler – aldatmacalar, yalanlar – ortaya çıkmak zorundadır. Ortaya çıkmak zorundadır. Bu yıl bunu çok göreceksiniz. Bazısı biraz şok edici olacak, insan olarak sizin için, ama ifşa edilen kuruluşlar için şok edici olacak. Bu daha da fazla çatışmaya ve anlaşmazlığa neden olacak. Bu da yeni bilince, bir Ben bilincine geçerken ateşi körükleyecek. Peki, mükemmel. Güzel soru, teşekkür ederiz, Jean. Güzel yanıt.

TRISH: Merhaba. Ben şunu anlamakta zorlanıyorum, ben ne hissediyorum ya da bende olan biten nedir, yoksa acaba bir başkasının enerjisini mi üzerime alıyorum. Bunu nasıl ayırt edebilirim?

ADAMUS: Evet. Ve yanıt nedir?

TRISH: Bilmiyorum. Onun için soruyorum.

ADAMUS: Hayır, bilmen gerekir.

TRISH: Biliyor muyum?

ADAMUS: Evet, kesinlikle. Onun için mikrofonu eline aldın, çünkü zaten biliyorsun.

TRISH: Bildiğimi sanmıyorum.

ADAMUS: O zaman ben sana sorayım. Senmişim gibi davranayım. Ben Trish’im ve sen Adamus, ve ben sana gelip diyorum ki, “Bilemiyorum. Ne yapmalıyım?”

TRISH: E bilmiyorum!

ADAMUS: Evet. Sana ait olanı nasıl bilirsin? Soruyu soruyorum.

TRISH: Anlıyorum.

ADAMUS: Neyin bana ait ve neyin kitle bilinci olduğunu anlamıyorum. Çevrede dolanan bir dolu düşünce var. Şu anda bu odada düşünceler var. Şehirlerden gelen düşünceler var ve havada olan ve her yerde olan düşünceler var. Hangisinin bana ait olduğuna dair artık hiç bir fikrim yok.

TRISH: İşte böyle hissediyorum. (kahkahalar)

ADAMUS: Hayır, senin sözde Adamus olman gerekiyor – bilge ve akıllı. (kahkahalar) Ve ukalaca bir şey söylersin. Evet. “Hiç takmıyorum” demen gerekiyor.

TRISH: Hiç takmıyorum! (kahkahalar)

ADAMUS: Güzel, ve… Ben hiç takmıyorum – şunu da kullanacağım, farketmez – ve aslında sana ait olan yegâne düşünceler senin seçtiklerindir. Diğer herşey sana ait değildir, veçhelerinin, geçmiş yaşamının, atalarının kıvır zıvırları, akıp gelen diğer herkes – şehir, havaalanları, hükümet, politikalar, uzaylılar ve kötü melekler dahil. Onlar sana ait değil. Şu anda onların ve benim de bombardımanım altındasın. Tüm bu enerjilerle bombardıman ediliyorsun. Sana ait olan yegâne düşünceler senin seçtiklerindir.

Her yerde psişik manipülatörler var, kötü düşüncelere sahip olduğunu düşünmeni sağlayacak kasti psişik saldırılar var. Farketmez, ama bazen önem taşıması eğlencelidir. Enerjilerle insan bilincine tam anlamıyla saldırıda bulunan gruplar var.

Önceden sözünü ettiğim o grup kendini tam anlamıyla spiritüel bir grup olarak adlandırıyor, ve cennetin sancağı altında iş görüyor – bu bazen büyük bir sancak oluyor – ama felsefi olarak insanların kendi egemenlikleriyle, bağımsızlıklarıyla baş edebilecek kadar bilge ya da akıllı olduklarını düşünmüyorlar. İnsanların hâlâ öğrenmeleri gerektiğine inanıyorlar. İnsanlarda doğuştan getirdikleri kusurlu bir şey olduğunu, bu yüzden de kontrole, yapıya, organizasyona, liderliğe ve hipnoza ihtiyaç duyduklarını düşünüyorlar. Sürekli olarak kasti planlı sinyaller gönderiyorlar, ve siz de onları alıyorsunuz. Ama … mmmm mmmm mmmm. (durup birisini kucaklar ve öper, kahkahalar) Ama neden? Ama neden?

Böylece, değerli olmadığınız, hazır olmadığınız, insan doğasında kusurlu bir şeyin olduğu, geçmişte yanlış yaptığınız, ve onu beraberinizde taşıyıp durduğunuz gibi sinyallerin içinize girmesine izin veriyorsunuz. Bu grup kendini gayet spiritüel görüyor. Sürekli matriksden söz ediyorlar. Matriks kusurludur ve siz onun bir parçasısınızdır ve onlar sizi kurtaracaktır. (Adamus tükürür) Halıda Suzy, yerde değil.

Peki, soruna geri gelelim. Senin olan yegâne şeyler seçtiklerindir. Seçtiklerin. Ve istediğin her şeyi seçebilirsin. Çılgın düşünceler ya da garip düşünceler ya da her türlü şeyi seçebilirsin, ama sana ait olan yegâne şeyler senin olanlardır.

Sonraki Tişört

Şimdi, bunu da söyledikten sonra ben şimdi üçüncü tişörtü ele alacağım ve birini de daha sonra, çünkü o bu konuya bağlanıyor.

Üçüncü tişört. Hazır mısın Sart?

SART: Hazırım.

ADAMUS: Onlara sahip olmazsın, sen sadece…

SART: Ben sadece…

ADAMUS: Onların çıkmasına yardımcı olursun.

SART: Sadece herkesin çıkmasına yardım ederim.

ADAMUS: 2011 için … bunlar tişörtler üzerinde (yazılı) çok spiritüel söylemler. (yazar) Bilge ol … (ne yazdığını saklaması kahkahalara neden olur) “Bilge Ol, Aza İndirge.” (ya da Bilge Ol, Minimize Et)

LINDA: Cehennemin üzerimde buz tutması gerekecek. (çvr: asla olmayacak ya da olamayacak şeyler için kullanılan bir İngilizce deyim)

ADAMUS: Tutacak. (yoğun kahkahalar) Hem de nasıl, ve sonra bana gelip diyeceksin ki, “Adamus, cehennem buz tuttu. Ne yapacağım? Ve ben sana ne diyeceğim, sevgilim?”

LINDA: (alaycı komik bir sesle) “Geoffrey’i dinlemeliydin.”

ADAMUS: Bunu asla söylemem. Beni dinlemeliydin (derim)! Şöyle derim, “Cehennemin buz tutmasına sen sebep oldun; buzu da sen eritebilirsin.” Ben kendimi kristalin içine, zindanıma soktum; oradan da kendim çıkardım. Yani ben bunu diyeceğim.

Bilge ol, aza indirge. Sizler gerçekten size ait olmayan tüm o fazladan düşünceleri beraberinizde taşıyıp duruyorsunuz. Onlar gerçekten, gerçekten size ait değiller. “Bu ben olmalıyım” diyen oyun zihinde sürüp gidiyor. Bu bir veçhe oyunu, öyle değil mi, Aandrah? Bir veçhe oyunu. Bu kitle bilinci. Hipnoz. Tüm bu saçmalıklar, ve size ait değiller. Size ait değiller. Bu yüzden bazı inanç sistemlerinizden kurtulmanız konusunda size meydan okudum ve, umarım, sizi kızdırdım. Onlar makyo, aşırı yük.

Bu yıl çok yoğun olacak – ve harika, ama yoğunluğu çok fazla bir yıl olacak – tüm o yedek yükler aslında… onları ya bırakacaksınız ya da sizden kopartılacaklar – sizin tarafınızdan, ama bilinçli siz tarafından değil, akıllı siz tarafından.

Onun için, bu yıl ve özellikle gelecek yıl, bilge olun, aza indirgeyin, çünkü gelip size hizmet etmek isteyen tüm o enerjiler var, onlar size hizmet etmeye hazırlar, sevgilim. Beraberinizde taşıdığınız onca dağınıklık onca çöp varken – fiziksel çöp, duygusal şeyler – size yollarını bulamazlar.

Bazılarınız … sen değil, Elizabeth, sen hiç değil, ama bazılarınızın eski yaraları var, ve bu yara izleri, bu duygusal izler sanki bir onur madalyasıymış gibi onlara tutunuyorsunuz. Bırakın gitsinler, onlar artık gerçekten size ait değiller. Ya da ateşe atın; dönüştürün onları. Oraya biraz odun atmamız gerekiyor. Dönüştürücü ateşimiz harını biraz kaybetmeye başladı. Simya için büyük bir ateş yakmamız gerekiyor ki hortlakları korkutsun. Hayııır, hayııııııır! (kahkahalar)

Böylece ben önce çevrenizdeki fiziksel şeylere … öğelere bir bakmanızı isteyeceğim. Mutfağınızdaki alet edevatın kaçını gerçekten kullanıyorsunuz? Kaç tane fındık kıracağına gerçekten ihtiyacınız var? Senin koleksiyonunu kastetmiyorum (Linda’ya), ama… (kahkahalar)

Kaç tane yumurta dilimleyicisine gerçekten ihtiyacınız var? Bir bakın. Biriktirdiğiniz şeylere bir bakın. Dolaplarınıza, elbiselerinize bakın. Garajınıza bakın. Bu – evet, üzgünüm, bunu gündeme getirmemeliydik – ama bu, bu şeyleri elden çıkartmak isteyeceğiniz bir zamandır. O şeyleri bırakın gitsinler, çünkü bu yıl yeterince enerji dolanıp duracak. Ve ayrıca bu duygusal, fiziksel, enerjisel çöplerin birikintisine sahip olursanız, yeni şeyler iyi bir şekilde  gerçekten gelemez. Bekler. Ona yer açılana kadar sabırla bekler. Yani uzak durur. Bu yıl aza indirgeyin.

Mantığınız diyeceğiniz şeyi, düşünme tarzınızı minimize edin. Durumları analiz edip düşünme biçiminizde çok eski kalıplara sahiptiniz. Bu bir labirent gibi olmaya yatkın. Zihin, şeyleri karmaşık hale getirmeyi sever. Neden?  Eh çünkü o zaman orada olması için bir nedeni vardır. Bu yüzden karmaşayı bilerek yaratır. Basitleştirin onu. Düşünmenin daha basit bir yöntemi var.

Hayatınıza bir sorunun, bir problemin girdiği her sefer, özellikle gelecek ay, bir an durun. Geri dönüp ondan nasıl geçip gideceğinizi eski şekilde düşünmeyin. Nasıl geçip gideceğinizi hissedin. Eski biçim çok dağınık, enerji açısından çok verimsiz, muazzam miktarlarda enerji tüketiyor ve sizi çok yoruyor. Ve çok yorgun olduğunuzda, bazen hâlâ gidip başka insanlardan enerji çalmaya yatkın oluyorsunuz. Ve bunu yapmaya ihtiyacınız yok, çünkü her şey içinizde. Her şey tam burada.

İki soru daha, ve sonra dördüncü tişörtümüzü ele alacağız.

LINDA: Soru sormak isteyen var mı?

ŞAMBRA (hanım): Sanırım korkuyorlar.

LINDA: Sormaya korkuyorlar. Ne yaptığını görüyor musun!

ADAMUS: Hayır, hayır, hayır. Arkada biri var.

JOE: Sana mı yoksa kaybolmuş çılgın bir veçheye mi yoksa bir uzaylıya mı yoksa Marc’a mı konuştuğumu nasıl bilirim?

ADAMUS: Evet. Pekâla. Peki.

JOE: Ya da Sart’a.

ADAMUS: Eğer bir İsviçre aksanı varsa, herhalde Marc’dır. (kahkahalar) Ve yanıtın nedir?

JOE: Hmm, hiç takmıyorum.

ADAMUS: (güler) Ha, hayır, sonraki. Yanıtın nedir? Çevrede dolanan bir varlığın…

JOE: O sadece vardır.

ADAMUS: … Yükselmiş bir Üstat mı yoksa bir pislik mi – ölü bir pislik – olduğunu nasıl bilirsin? Ben mi yoksa Linda mı olduğunu nasıl bilirsin?

JOE: Sanki o anda kendime ne söylüyorsam oymuş gibi hissediyorum ve sanırım bazen ne ise odur diyorum, ve bazen de sanki bir labirentin içinde kayboluyorum.

ADAMUS: Peki bu bileşim neden?

JOE: Bu çılgınlık nereden geliyor (diyorsun), ne demek istediğimi biliyorsun, hani senin şu çılgın düşünceler ya da …

ADAMUS: Doğru. Bazı temel şeylere geri gidelim. Sen Tanrı’sın. Sen egemensin.

JOE: Elbette.

ADAMUS: Yani seçen sensin. Yoksa o George Bush’muydu?

LINDA: Hayır, o karar veren.

ADAMUS: O karar veren. Kesinlikle.

JOE: O karar veren.

ADAMUS: Ama aynı şey. Böylece – sen seçensin – burada ilginç bir şey oluyor. Zihin numara yapıyor, “Kime konuştuğumu bilmiyorum. Adamus olup olmadığını bilmiyorum. Bilmiyorum ki acaba… belki de Kuthumi’dir.” Belki de bugünün olayı budur. Bu gerçekten Kuthumi’dir de ben Adamus’muşum gibi davranıyordur. Hayır, o zaman “Namaste” derdim. Ağzımdan kaçıverirdi. Engel olamazdım. (kahkahalar)

ŞAMBRA (erkek): Az önce dedin ya.

ADAMUS: Kesinlikle. Peki o zaman nasıl bilirsiniz? Çünkü bir aamyo halinde mutlak güvene sahipsinizdir. Seçtiğiniz zaman tam olarak onu elde edersiniz. Onu elde edersiniz. Eğer kafası karışık olmayı seçerseniz, çoğu insanın yaptığı gibi – “Valla hiç bilmiyorum. Yanıtı bilmiyorum. Kafam karışıyor. Ne yapacağımı bilmiyorum” – eh, o zaman tam olarak onu elde edersiniz. Ve sonra gerçekten kafanız karışır ve kimin konuştuğunu bilmezsiniz ya da senin aracılığınla kimin konuştuğunu bilmezsin. Artık neye inanacağını bile bilmezsin.

Seçtiğin zaman, kiminle bağlantı kurmayı, kiminle konuşmayı seçiyorsun? Marc’la mı? (Marc başını sallar) O zaman ikiniz bir süreliğine arka odaya geçebilirsiniz.

JOE: Peki ama ben (şöyle düşünüyorum), benimle konuşurken İngilizce mi konuşuyorsun, yoksa…

ADAMUS: Kesinlikle hayır.

JOE: Bunu anlamıştım.

ADAMUS: Fransızca.

JOE: Yani bana söylediğini düşündüğüm şeyi kendime söyleyen… yorum mu yapıyorum senin söylediklerine… (kahkahalar)

ADAMUS: Ben seninle konuştuğumda – Cauldre etrafta olmadığı zaman, sadece sen ve ben varken – biz kelime kullanmıyoruz, sen ve ben. Melekler İngilizce ya da Fransızca ya da herhangi bir (dil) kullanmazlar – bazısı Fransızca konuşur ama yeterince değil – ama biz hislerle ve enerjiyle konuşuruz. Kelimelere ihtiyaç yoktur. Ve aslında kelimeler bir mesajı gerçekten çarpıtıyor, gerçekten kısıtlıyor.

Ben seninle hiç kelime kullanmadan, çok güzel bir şeyi kalpten paylaşabilirim. Ama sonra bunu kelimelere indirgemem gerekir sanırım, zihnin anlayabilsin diye. Ama şu anda sana çok ______ bir mesaj yolladım. Ve eğer onu almana izin verirsen, ne olduğunu bileceksin. Ama zihin devreye girip, “Eh, onun bana kesinlikle hayran olduğunu gerçekten söylediğine emin değilim” diyor, oysa dedim. Ama çok onurlandırıcı güzel bir Namaste tarzında. (Adamus güler)

Pekâla, sevgili Şambra, zaman doldu. Bir soruyu daha çabucak ele alalım ve sonra sıra dördüncü tişörtümüze gelecek.

LINDA: Şurada bir el kalktı.

ADAMUS: Bir tek sen varsın, oğlum.

CHRIS: Demek istiyorum ki, ben…

LINDA: Bekle, bekle, bekle. (mikrofonu getirir)

ADAMUS: Soru, ve sen yanıtlayacaksın.

CHRIS: Ben… Doğrusu, ne istersem onu yapabiliyorum. Ama ne duyduğum hakkında biraz kaygı duyuyorum. Belki şeyleri yanlış yorumluyorum, ama burada seni iyi niyetle kabul ediyorum. Ve sen iyi olursan, ben de o kabul halinde kalırım.

ADAMUS: Ben ne iyi ne kötüyüm, bunu söylemem gerekir.

CHRIS: Ve bu, neyin gerçek olduğuyla ilgili.

ADAMUS: Sorun neydi?

CHRIS: Neyin gerçek olduğuyla ilgili. Eğer iyiysen, burada seni kabul ederim. Eğer değilsen, burada kabul görmezsin.

ADAMUS: Adamus mu… yoksa Tobias mı…

CHRIS: Adamus. Ve Gregory’nin (çvr: Geoffrey’i kasteder) kendi olabilmek için daha fazla özgürlüğe ihtiyacı var. Yoksa adı bu değil miydi, Geoffrey, Gregory?  Bizim fikrimiz bu, yani, bilirsin, biz gerçek insanlara saygı duyarız.

ADAMUS: Evet.

CHRIS: Ve soru da senin için pek soru sayılmaz. Soru şu, senin kötü olduğun doğruysa ve ben bunu umursuyorsam, ne yapacaksın? Ne dediğimi anlıyor musun?

ADAMUS: Hı hııı.

CHRIS: Ve eğer senin iyi olduğun doğruysa, ve iyi niyetle buradaysan, o zaman aslında insanların, bu yaratımın kuşlarını ve balıklarını umursamalarını önerirdin, o zaman bu, senin iyi olduğunun işareti olurdu. Ama bu tür şeyleri görmezden gelmek?

ADAMUS: Kötü.

CHRIS: Bana göre…

ADAMUS: Evet.

CHRIS: … yani ilettiğin şeylere dayanarak.

ADAMUS: Evet. Ve izin ver … sorunu yanıtlayacağım, ve iki dakikamız var.

CHRIS: Bu bir soru değil, daha çok bir davet.

ADAMUS: Tobias – ve Cauldre, Gregory, Geoffrey bunu paylaşmamı istiyor – Tobias yıllar önce, 1997’de, ilk kez Cauldre’ya geldiğinde, ilk kez Cauldre’ya geldiğinde, ve tabii, o kanallık yapan biri değildi, o zamanlar spiritüel bile değildi, ama Tobias ansızın Gregory’e – Geoffrey, Cauldre, adına ne demek isterseniz, bir uçakta görünür. Varlığını çok bilinir kılar. Geoffrey hemen, “Işıktan mı, karanlıktan mı geliyorsun?” (diye sorar). Ve Tobias’ın yanıtı, ki sanırım başka bir tişörte de bu yazılabilir, “Buna sen karar vermek zorundasın” idi.

Eğer sana ışıktan geldiğimi söylersem, yalan söylemediğimi nasıl bilebilirsin? Eğer sana karanlıktan geldiğimi söylersem, ödünü patlatırım. Yani karar senin. Sen karar vereceksin. Ben ışık mıyım yoksa karanlık mı?

EDITH: Sana bir seçenek sunuyor.

ADAMUS: Kötü müyüm? İyi mi? Farkeder mi? Bu, insanların oynayıp durduğu eski bir dualite oyunu – ayırmak, bölmek, ışık, karanlık. Her şeyin özünde, sevgili dostum, sevgili oğlum – ben oğul kelimesinin altını çiziyorum, ne demek istediğimi anlıyorsan – ışık (aydınlık) ve karanlık yoktur. (Chris bir şey söylemeye başlar) Bitti. Işık ve karanlık yoktur.

Dördüncü tişört mükemmelen buna bağlanıyor. Dördüncü tişört, hazır mısın Sart?

SART: Evvet!

ADAMUS: Tüm yaratımda her şey yolunda, bu yüzden, hadi bir kutlama yapalım. (izleyiciler alkışlar)

Ve Ben o Ben’im, Egemen/Mutlak Alan’dan Adamus. Adios amigos.