ŞAUD 8: “Bilinç Dalgaları”

KIRMIZI ÇEMBER MATERYALLERİ

Üstatlık/Yüksek Lisans Dizisi

ŞAUD 8: “Bilinç Dalgaları”

ADAMUS’un katılımıyla, Kanallık, Geoffrey Hoppe

Kırmızı Çembere sunulmuştur

3 Nisan 2010

www.crimsoncircle.com –   http://kirmizicember.org

Not: Adamus’un çizimleri PDF versiyonunda görülebilir.

Ben o Ben’im, Egemen/Mutlak Alan’dan Adamus. Farkındalığa hoşgeldiniz.

Oturumumuza başlarken, birlikte derin bir nefes alalım. Bugün Linda’dan zamanı ayarlamasını isteyeceğim. Uzun sürmeyecek. (kahkahalar) Saat sekiz olduğunda bana haber verin. (yoğun kahkahalar, çünkü Şaud genelde saat 17:00’de biter)

Böylece, sevgili Şambra, işte buradayız. Birlikte bir oturum daha yapıyoruz, son kez birlikte olduğumuzdan bu yana deneyimlenen bir güzel ay daha geçti.

Cauldre ve Linda’nın az önce belirttiği gibi, deneyimleme zamanına geçiyorsunuz, tüm o eski, tüyler ürpertici işlemden geçirmelerin ötesine geçip – umarım – deneyime giriyorsunuz, ve bugün (kesinlikle) bir deneyim olacak. Doğrusunu isterseniz, bunu size garanti ediyorum – para iadesi garanti! Kesinlikle. Eğer bu harika oturumumuzun sonunda edindiğiniz bilgiden memnun kalmazsanız; eğer çok tatmin edici, yaşam değiştirici, fikirleri alt üst edici, sevinç dolu ve sonuçta muhteşem bir şey edinmediyseniz…

LİNDA: Uslu olsan iyi edersin.

ADAMUS: … Linda’dan paranızı geri isteyin. (kahkahalar)

LİNDA: Uslu olsan iyi edersin.

ADAMUS: Bu Linda (Kayıt masasındaki Linda Hanson), o değil (Linda Benyo). Burada hiçbir şey yok, herşey orada. (yoğun kahkahalar) Evet, gerçekten, para iade garantisi. Pete, burada olabilmek için kaç para ödedin?

PETE: Yirmibeş.

ADAMUS: Aydınlanma, sevinç, kahkaha ve kızgınlık deneyimi için burada olmaya yirmibeş dolar. Yirmibeş dolar! (kahkahalar) Peki, yiyecek için daha ne kadar ödemeleri gerekiyor, Kerri?

KERRI: Hiçbir şey.

ADAMUS: Hiçbir şey! 25.00 dolara beni ve yiyecekleri ve bugün kişisel ve dönüştürücü bir şey alacağınızın para iadeli garantisini alıyorsunuz.

Ve bu, online dinleyen hepiniz için de geçerli. Bugün burada olmak için ne ödediniz? Hiçbir şey mi? (Adamus’un bir video kamerasına başını uzatması kahkahalara neden olur) Hiçbir şey mi? Bu inanılmaz Şambra grubuna katılıyorsunuz ve – tamam, kendi yiyeceğinizi getirmek durumundasınız ama… ve hiçbir şey ödemediniz, öyle mi. Bir hayır duası etmediniz mi? Bu inanılmaz kadroya bir teşekkür notu göndermediniz mi? Burada bulunmak için birkaç euro ya da yen ya da won ya da dolar vermediniz mi? Bunu hemen şimdi değiştirelim.

Eğer burada olacaksanız, bir şey vermeniz gerekiyor. Aylar önce sözünü ettiğim gibi – sadece bir hayır duası. Sadece küçük bir hayır duası. Daha da iyisi, bu kadroya bir e-posta göndermeye ne dersiniz. Cauldre ve Linda’ya değil, onlar bir dolu e-posta alıyor, ama Kırmızı Çember kadrosuna, ve o eğitimleri veren öğretmenlere, ve tüm o inanılmaz çevirmenlere ve yorumculara, web sitelerini hazırlayanlara. Bir mektup gönderin. Bir e-posta gönderin. Onu… neydi e-posta adresi?

LİNDA: crimsoncircle.com

ADAMUS: Ha, crimsoncircle.com’daki “birisine”. Kameranın fotoğrafını çekmesini isteyebilir ve şuraya yazabilirsiniz…

LİNDA: Michelle, neydi adres?

MICHELLE: info@crimsoncircle.com.

ADAMUS: info@crimsoncircle.com. Bugün dinleyen herkes, takasınız budur ve para iadesi garantilidir. Bugün söyleyeceklerimizden hoşlanmazsanız, size e-postanızı geri göndereceğiz. (yoğun kahkahalar) Bu, Yeni Enerjidir. Spiritüel aydınlanmanıza garanti veriyoruz.

LİNDA: İnanılmazsın!

ADAMUS: Yani onu…

LİNDA: Bunları söyleyip duruyorsun ama, Geoff onaylıyor mu?

ADAMUS: … ohoo, o başka yerlerde şimdi. Uyuyor. Uzun uçak yolculuğu sonrası saat farkından ötürü sersemlemiş halde. (kahkahalar) İdareyi ben aldım. (Adamus güler) Bugün neler yapacağız, neler!

Pekâla, sevgili Şambra, cidden, biz bunu birlikte gerçekleştiriyoruz. Bunu birlikte gerçekleştiriyoruz. Bu eğlenceli, zaman zaman zahmetli, zorlayıcı da olabiliyor, ve biliyorum bazılarınızı biraz kızdırıyorum ve – bunu yapmaya çalışıyorum. Yapmaya çalışıyorum, çünkü bana biraz kızdığınız zaman enerjiler hareket ediyor. Ama bugün burada bulunan bu gruba teşekkür edin. Birçoğu, burada olmak için ve sizin (kameraya başını uzatır) katılmanızı sağlayacak bu inanılmaz güvenli alanı gerçekten yaratmak üzere enerjilerini (buraya) katmak için çok uzaklardan geldiler. Ve eğer şu anda canlı yayını izlemiyorsanız, bunu sonradan okuyor ya da izliyorsanız, sizlere de hitap ediyorum. Bir teşekkür gönderin, bir hayır duası gönderin, çünkü birlikte gerçekleştirdiğimiz herşeyin gelişmesini ve genişlemesini ancak bu şekilde sürdürebiliriz. Bu, yoldan sapmak isteyenlerin, ucuza takılmak isteyenlerin grubu değildir. Bu grup, bugün kendiniz için göreceğiniz ve deneyimleyeceğiniz gibi, gerçekten Yeni Enerjiye geçiyor.

Böylece, derin bir nefes alalım…

(duraklama)

… yolculuğumuza başlarken – Şimdi anında başlayan ve genişleyen bir yolculuğa, daha yüksek farkındalık ve bilinç düzeylerine yapılan bir yolculuğa, bir yolculuk ki…. bu arada, bir an için kesmem gerekiyor. Bazılarınız şu anda kesinlikle şok içinde. İlle de burada bulunanlar değil, sizler bundan daha önce geçtiniz (kahkahalar), yani büyük bir bölümünden. Ama bazılarınız kesinlikle şok içinde. “Bu spiritüel bir toplantı mı?!” Hayır. (Adamus kıkırdar) Hayır, üzgünüm. Web sitesinde başka bir yere gidin. Bu, bilincin ve farkındalığın toplantısıdır. Bazılarınız, böyle kutsal bir toplantı yaparken biraz şamata yapmamıza da şoke oldu.

Yüzlerce yıl önce Gizem Okulları nasıldı biliyor musunuz? Çok güzel müzik yaparken, arada da kavgalar ve saç çekmeler ve bağırış çığırışlar olurdu, ve…

LİNDA: Birisi şimdiden çıkıp gitti. Umarım gurur duyuyorsundur. (kahkahalar)

ADAMUS: Saçların çekilmesi ve … arasında, müzik çalardı. Nefes yapardık, çokça nefes, ama biz gerçek olurduk, ki bunu herhalde artık biliyorsunuz. Gerçeklik olmayan bir spiritüellik ya da bilinç, çok sahtedir, çok sahte. Yani biz burada gerçek oluyoruz – değil mi? – her açıdan. Tam ifadeye izin veriyoruz ve onların ne düşündüğü hiç de umurumuzda değil. Evet, evet! Kesinlikle! (izleyiciler alkışlar) Ve yeniden hoşgeldin, evet. Evet. (birisinin tekrar salona girmesi üzerine kahkahalar)

Hangi Sese Kulak Veriyorsunuz?

Pekâla, bugün soru ve yanıt yapmaya karar verdim.

LİNDA: Ne?!

ADAMUS: Bunları bir süredir yapmıyorduk, onun için… (izleyicilerin arasından bir kişi alkışlar) Alkışlayan bir tek sen olacaksın, çünkü soruları ben soracağım (kahkahalar), sen yanıtlamaya kalkacaksın, ama sonra ben sana gerçek yanıtı vereceğim.

LİNDA: Ha, biz bunu iyi biliriz!

ADAMUS: Adamus’un soru ve yanıtları budur.

Pekâla, bugünün ilk sorusuyla başlıyoruz. Dışarısı ne alemde? Bir bakayım. Güzel… çok güzel bir gün. (Adamus’un dışarıya çıkıp gözden kaybolması kahkahalara neden olur)

LİNDA: Ayakkabı da yok. Bu iyi işte.

ADAMUS: Güzel bir gün. Pekâla, üzerinde derin derin düşüneceğiniz ilk soru şu, kimin sesine kulak veriyorsunuz? Kimin sesine kulak veriyorsunuz?

ŞAMBRA: Kendiminkine.

ADAMUS: Kendiminkine. Kulağa hoş geliyor. Tamam. Tibor, kimin sesine kulak veriyorsun?

TIBOR: Seninkine.

ADAMUS: Ahh! Ödül… Adamus Ödülü. Artık resmi Adamus Ödüllerimiz var. Hiç yanıt vermemek, yanlış yanıt vermektir, ama çok az kişi Adamus Ödülünü hak eder. (Linda Tibor’a bir Adamus Ödülü uzatır) Buyrun. Ve herkes görebilsin diye ambalajını açmak ister miydin?

LİNDA: Bunu kutsayacak mısın ya da bir şey yapacak mısın ya da onu öpecek misin?

TYVER: Aa, kesinlikle.

ADAMUS: Hm, merak ânı. Ve işte – Adamus ödülü.

LİNDA: Bir As. (iskambil kağıtlarındaki birli)

ADAMUS: Bir as. Linda bir tanesini şimdi kaldırıp kameraya tutacak. (Linda as biçimindeki yaka iğnesini kameraya tutar)

ADAMUS: Joyce, sen kimin sesine kulak veriyorsun?

JOYCE: Seninkine.

ADAMUS: Benimkine mi? O yanıt alındı, ama iyi bir yanıttı. Evet. Kerri, her Allah’ın günü, Kerri, günden güne, sen kimin sesine kulak veriyorsun?

KERRI: Maalesef çok fazla sese.

ADAMUS: Çok fazla sese! Bir Adamus Ödülü daha.

LİNDA: Bende sadece… kısıtlı malzememiz olduğunu hatırla.

ADAMUS: Hm, gerekirse, bugün verecek fazlasıyla abur cuburumuz var. Teşekkür ederiz. Evet. Sırada kim var? Siglinde, sen kimin sesine kulak veriyorsun?

SIGLINDE: Ruh’unkine.

ADAMUS: Ruh’unkine. Ruh kim, Siglinde? Dur oraya geleyim, acaba mikrofonu da alabilir miyiz? Buyur.

Pekâla, Siglinde. Siglinde, ruhun sesine kulak verdiğini söyledi. Tamam, ama Ruh nedir?

SIGLINDE: Hepimiz.

ADAMUS: Hepimiz. Yani sen hepimize kulak veriyorsun.

SIGLINDE: Az çok.

ADAMUS: Az çok. Bu aslında oldukça iyi bir yanıt. Linda bugün Adamus Ödülleriyle cimrilik ettiği için, biz de Cauldre’nın cebine bakalım ve… (Adamus’un bir tomar parayı elden geçirmesi kahkahalara neden olur) … bu, beş dolarlık bir yanıttı. (Adamus bir beş dolarlık banknotu Siglinde’ye uzatır, alkışlar ve kahkahalar)  Aman Cauldre, bunu sonra masrafa geçersin. Yeter ki (mâli) denetçiler görmesin.

Pekâla, kimin sesine kulak veriyorsunuz? Mikrofon lütfen.

LİNDA: Kamera görüntüledi nasıl olsa. Denetçiler için kaygılanman gerekmiyor.

ADAMUS: Kimin sesine… (Adamus boğazını temizler) Mikrofon?

LİNDA: Ah! Ben kayboldum.

ADAMUS: Sen kimin sesine kulak veriyorsun?

MARY SUE: Ben kendi sesime kulak veriyorum, ve sen de benim bu yanılsamamı yıkacaksın, değil mi?

ADAMUS: Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır.

MARY SUE: Tamam.

ADAMUS: Ben hiçbir yanılsamayı yıkmam. Sadece onların içine bir dolu kuşku yerleştiririm. (kahkahalar) Edith… Edith, sen kimin sesine kulak veriyorsun?

EDITH: Kendi tanrısal sesime.

ADAMUS: Ve o tanrısal sesi nerede buluyorsun?

EDITH: İçimde.

ADAMUS: İçinde. Yani ben bir cerrah olsaydım, seni kesebilir ve …

EDITH: Hayır…

ADAMUS: Haa.

EDITH: … hayır, hayır, çok bilmiş. (kahkahalar)

ADAMUS: İçindeki kendi tanrısal sese kulak veriyorsun. Ona nasıl erişiyorsun?

EDITH: Sessizleşmem gerekiyor.

ADAMUS: Sessizleşmen gerekiyor. Ve sonra da tanrısal sesini mi duyuyorsun?

EDITH: Şanslıysam.

ADAMUS: Ve şansın ne sıklıkta yaver gidiyor – yani sesleri dinlemede? (kahkahalar)

EDITH: Hm, eh…

ADAMUS: Senin yerine ben yanıtlayayım – hemen hiç. Kırk yılın birinde, üstelik bu bile sık sayılır – umarım benim yanıtlamış olmamın sence bir sakıncası yoktur; sen haklıydın, ama ben daha haklıyım – çok, çok ender.

Sue, sen kimin sesine kulak veriyorsun?

SUE: Eh, o anda en çok bağıran veçheye. (kahkahalar)

ADAMUS: En çok bağıran veçheye! Bu kulağa gerçekten hastalıklı geliyor, ama ona bir Ödül ver, (kahkahalar) çünkü doğru! Kesinlikle doğru.

Pekâla, ve beyefendi, siz kimin sesine kulak veriyorsunuz?

ŞAMBRA (erkek): Çok fazla ses var.

ADAMUS: Çok fazla! Bu doğru. Bu da tıpkı veçheler gibi.

ŞAMBRA (erkek): Ve sonunda kalp alanına. Ve o anda hangi ses yükseliyorsa, ona.

ADAMUS: Kalp alanını dinleyebilir miyim? (Adamus kulağını bir an için adamın göğsüne koyar, kahkahalar) Duyduğum tek şey, güm-güm, güm-güm. Ama bu dinlemesi güzel bir ses. (Linda’ya döner) Salonun öbür tarafı.

LİNDA: Koşarak gidiyorum.

ADAMUS: Evet.

LİNDA: Aa, lütfen, bırak da senin için koşayım!

ADAMUS: Sonra da tahtaya yazacaksın.

LİNDA: Ha, iyi!

ADAMUS: Ama bizim fazla zamanımız yok, onun için yürürken acele etmelisin.

LİNDA: Kölen olayım!

ADAMUS: Pekâla, Joep. Joep, sen kimin sesine kulak veriyorsun?

JOEP: Bir sürüsüne.

ADAMUS: Bir sürüsüne. Evet, evet.

JOEP: Evet.

ADAMUS: İyi yanıt. Sanırım bu bir Adamus Ödülü hak ediyor. Evet, teşekkür ederiz. Tamam. Ve son olarak… Vince, sen kimin sesine kulak veriyorsun?

VINCE: Zihnimin gevezelik eden o küçük parçasına.

ADAMUS: Kesinlikle. Tamam, bu (yanıt) zaten alınmıştı, onun için sana Ödül yok. Sanki biraz gereksiz bir ifadeydi, ama doğruydu.

Pekâla, sevgili Şambra, yolumuzda ilerlerken, bu önemli bir noktadır: Hangi sese kulak veriyorsunuz? Ve genelde olan şudur… tahta başına, lütfen.

LİNDA: Lütfen ama, dur acele edeyim.

ADAMUS: Alt başlık – haa, yeni ve temiz bir sayfa.

LİNDA: Ee, elbette.

ADAMUS: Sesler.

LİNDA: Ne renk istersin?

ADAMUS: Sen seç. Bir seçim yapmak için insan olmak… (kahkahalar)

LİNDA: Ben çok netim ve bir seçim de yapabilirim.

ADAMUS: Pekâla, sesler. Genelde, veçheler. Veçheler, bildiğiniz gibi, veçhedir.

LİNDA: Bir “s” mi yoksa iki mi? (çvr: veçhe anlamına gelen aspect kelimesi için sorar)

ADAMUS: A-s-p-e-c-t … a-s-p-e … evet. Yani genellikle veçhelerin sesine kulak veriyorsunuz. Bunlar psişenizin ya da benliğinizin parçalarıdır. Geçmiş yaşamdan gelme olabilirler, bu yaşamdan olabilirler, aslında var olduklarını bilinçli olarak bilmediğiniz parçalarınız olabilirler – ama onlar sizin parçalarınızdır. Her biri kendi gündemine, kendi beklentisine sahiptir.

Onların gündemi, en sonunda size geri dönmektir, ama bunun olabilmesi için, yerine getirilmesi gereken birçok koşul vardır, onun için de kendi sınırlı gündemlerine göre davranır ve sürekli gevezelik ederler.

Şimdi, bir anlamda onların ses tonundaki farkı ille de ayırt etmezsiniz, çünkü hepsi zihniniz yoluyla geliyor ve bu yüzden de hepsi kulağa aynı geliyor. Ama herhangi bir anda yüzlerce veçhe konuşuyor olabilir. Ki konuşuyorlar da. Onlar sürekli gevezelik ediyor. Yapacak başka şeyleri yok. Meslek sahibi değiller. Uyumazlar. Çocukları yok, sizden başka. Bu komikti. Onlar – buna ne diyorsunuz – 7/24 sizin üzerinizde çalışıyor, sizi manipüle ediyorlar. Sonuçta geri gelecekler, ama şu anda bu oyuna takılmış haldeler. Böylece sesler de sürekli devam edip duruyor.

Çoğu kez, psişenizin o engin gürültüsünü bastırarak kendilerini duyurmak adına birbirlerini iteleyip kakalıyorlar. Böylece sesler giderek yükseliyor. Peki siz ne yapıyorsunuz? Bu hileli bir soru değil, ne yaparsınız? Larry?

LARRY: Çıldırırım.

ADAMUS: Larry çıldırıyor. Evet. Peki ne yaparsın? Tüm o sesler konuşup duruyor, sen çıldırıyorsun, peki çıldırdığında ne oluyor?

LARRY: Ortalık sessizleşiyor.

ADAMUS: Hayır, hayır, tüm sesler susmuyor. Bir Adamus Ödülü alamayacaksın.

LARRY: Lanet olsun!

ADAMUS: Almana ramak kaldı – almak üzeresin – ama hayır, çıldırmaya başladığında şöyle bir şey oluyor, sen – diğer herkesten söz etmiyorum – ama sen dikkatini dağıtıyorsun. Bir dolu dikkat dağıtıcı şey ve bir sürü de bahane buluyorsun – seni azarlamıyorum, ama azarlıyorum da – bu sesleri susturmak için bir dolu dikkat dağıtıcı şeye ve her türlü şeye (başvuruyorsun).

Bazılarınız içki içiyor olabilir. Bazılarınız çok dramatik davranabilir, çünkü dramatik davrandığınızda sizin sesiniz ansızın veçhelerinizin sesinden çok daha yüksek çıkar. Ama sürekli bir tımarhane durumuna sahipsiniz. Her taraftan gelen sesler, sesler, sesler. Ve sizin gerçekten yapmaya çalıştığınız şey, bu sesleri susturmaya çalışmaktır. Ama yapamıyorsunuz, yapabiliyor musunuz?

Ah, sevgili Şambra, çok azınız şimdiye kadarki meditasyonlarında gerçekten sessizleşebildiği noktaya ulaştı. Bu bir suçlama değil, ama iyi meditatörler değilsiniz. Ama siz Şambra’sınız, yani… ama birçoğunuz bunu denedi, ve o sesleri kesme çabasındasınız. Ve aslında şeyleri gerçekten kesebilmede, hani neredeyse başarılısınız da, çünkü kendinizi izole ediyor, soyutluyorsunuz. Gürültü hâlâ oradadır ama, siz yokmuş gibi davranıyorsunuz. Yani, gürültü her yerde.

Şimdi, veçhelerinize ek olarak başka gürültüler de var. Onlar nereden geliyor?

ŞAMBRA: Ana-baba kayıtları.

ADAMUS: Ana-baba kayıtları. Mükemmel. Bu bir Ödül bir de dolar eder. (kahkahalar) Cauldre’den beraberinde çok daha fazla bozukluk getirmesini isteyeceğim. (yoğun kahkahalar)

LİNDA: (Bunu söyleyen) kimdi?

ADAMUS: Bu salonu her ay dolduracaksınız.

LİNDA: Peki yanıt tam olarak nedir?

ADAMUS: Ana-baba kayıtları. Ana-baba kayıtları.

LİNDA: Ha, ana-baba kayıtları.

ADAMUS: Ana-babanın sana söyledikleri.

LİNDA: Haa.

ADAMUS: Onlar (kafanızın içinde) tekrar ve tekrar ve tekrar çalar durur. Onlar zihin denen, beyin denen içsel sabit sürücüde (hard disk) kayıtlıdır. Hatırlayacağınız gibi, beyin bir bellek cihazıdır. Anıları depolar ve tekrar ortaya çıkartır. Yani bir şey yapmayı düşünürsünüz ve ana-baba kayıtları ortaya çıkıverir. Çocuğunuzu – çocuklarınızı – yetiştirirken, ana-baba kayıtları ortaya çıkar. Böylece onlar sürekli devrededir.

Peki başka, başka hangi gürültüler sürüp gidiyor?

ŞAMBRA: Kiliseler. Öğretmenler.

ADAMUS: Kilise ve öğretmen kayıtları. Kilise ve öğretmen.

LİNDA: Kilise ve öğretmen. (yazar)

ADAMUS: Buna “Vaiz/Öğretmen Kayıtları” diyelim. Vaiz/Öğretmen kayıtları. Durmadan sürer gider – “Sonsuza kadar cehenneme mahkûmsun.” Bu, bir şey yapmak için uzun bir zaman. Ya da öğretmen sürekli tepenizdedir, daha çok çalışmanız, daha çok öğrenmeniz gerektiğini söyler durur. Ders çalışmak sizi… en iyi ders çalışma biçimi nedir biliyor musunuz? Kitabı yere koyun ve üzerine oturun. Nefes alın. Nefes alın, ve bilgiyi içinize emeceksinizdir. (kahkahalar) Ve bunu beyninizle değil, enerjisel varlığınızla gerçekleştirin. Onu içinize emeceksiniz, ve özünü alacaksınız. Size bir saat sonra (o kitapla ilgili) bir test verseler, bilgiye dayalı yanıtları yazabilecek misiniz? Hayır, ama özünü anlamış olacaksınız.

Pekâla, başka hangi kayıtlar devrede?

KATHLEEN: İnanç sistemleri.

ADAMUS: Ama kimin inanç sistemleri?

ŞAMBRA: Bizimkiler? Veçhelerinki?

ADAMUS: Bu yine veçhelerle ilgili. Evet.

ŞAMBRA: Kitle bilinci.

ADAMUS: Aradığım şey buydu, kitle bilinci. Ne kadar (ödül) istiyorsun?

ŞAMBRA (hanım): Herhangi bir şey.

ADAMUS: Yaka iğnesi mi, dolar mı, yoksa bir öpücük mü? (yoğun kahkahalar)

ŞAMBRA (hanım): Öpücüğü alayım. (Adamus onu öper, yoğun kahkahalar ve tezahürat)

ADAMUS: Bu işe bayılıyorum! (yoğun kahkahalar) Pekâla… ve Kathleen’e geri gelelim. Evet, sen …. ne demiştin?

KATHLEEN: İnanç sistemleri.

ADAMUS: İnanç sistemleri. Ama bu çok karışık, dallanıp budaklanmış bir örgü – inanç sistemleri – çünkü nereden geliyorlar?

KATHLEEN: Her yerden.

ADAMUS: Her yerden. Her yerden – veçhelerinizden ve kitle bilincinden ve vaizlerinizden ve öğretmenlerinizden ve diğer alemlerden. Diğer alemler birçok inanç sisteminin ve (bu inançlara göre) davranmanın sebebidir. Çevrede dolanıp duran o varlıklar – senin çevrende değil, ama benim neden söz ettiğimi biliyorsun – birlikte çalıştığınız insanların, gelecek atölye çalışmalarımızda üzerinde konuşacağımız insanların çevresinde (dolanan varlıklar).

Aa, Cauldre bana fazla hızlı konuştuğumu söylüyor, ama biliyor musunuz, rahatlıyorum, çünkü geçenlerde yaptığımız Asya gezimizde o kadar yavaş konuşmam gerekti ki, kabız oldum. (kahkahalar) Ben değil, Cauldre oldu. Ama o… bu…

LİNDA: Bu senin kitap okumana nasıl yardımcı oldu?

ADAMUS: FB. (kahkahalar) (FB= Fazla Bilgi)

LİNDA: Bu senin kitap okumana nasıl yardımcı oldu?

ADAMUS: Böylece, çevrede dolanan ve özellikle de dengesiz insanları etkileyen varlıklar var.

Şimdi lütfen eve koşup, yatağa girip, yorganı da üzerinize çekip o noktada hangi varlıkların sizinle birlikte olmaya çalıştığını anlamaya kalkışmayın, çünkü biliyorsunuz ki, çok kolayca, böyle varlıklar varsa, ne yaparsınız?

ŞAMBRA: Tekme tokat girişiriz.

ŞAMBRA: Oradan çıkar gideriz.

ADAMUS: Onları dövmek, öbür yöne koşmak. Hayır, hayır, hayır. Hayır, bilinçli bir seçim yaparsınız. “Hayatımdan çık git.” Açık olun, net olun. Çekingen, ürkek davranmayın. Onları işlemden geçirmeye kalkmayın. Net ve açık olun. “Hayatımdan çık git, şimdi.” Onlara ihtiyacınız yok, ve eğer varsa, (o zaman) gereksindiğiniz bir şey var demektir, ki bundan Haziran’da söz edeceğiz. Terapi.

Böylece tüm bu sesler konuşup duruyor, ve bir an durduğunuzda, çünkü yaşam çılgın, çok bunaltıcı bir hal almıştır, ruhsal olarak yıkılır ve şöyle dersiniz, “Lütfen, herhangi bir yerden, bir şeyden gelecek bir yardıma ihtiyacım var!” Ve hâlâ bir dolu ses duyuyorsunuzdur ve hâlâ karman çormansınızdır. Peki ne yaparsınız?

ŞAMBRA: Nefes.

LİNDA: Alış verişe gideriz.

ADAMUS: Nefes almalısınız, ama siz… siz alış verişe gidiyorsunuz, evet ya, ya da kabuğunuza çekiliyorsunuz. Kabuğunuza çekiliyor ve kendinizi kısıtlıyorsunuz, çünkü artık hangi sese kulak vereceğinizi bilmiyorsunuz. Bu arada, ben kimseyi suçlamıyorum, ama sizin anlamanıza yardım etmeye çalışıyorum, çünkü siz de bir dolu başka insanın anlamasına yardımcı olacaksınız – hangi sese kulak veriyorsun.

Gerçek Ses

Gerçek ses, Bilinç Bedenidir. O, kapsayıcı bir sestir, ve sadece tanrısal da değildir. Son toplantımızda da sözünü ettiğimiz gibi, siz bir anlamda tanrısal olanı ayırıp, bir yerlerde spiritüel bir dolaba kapattınız, kapısını kilitlediniz ve sonra da dolabın nerede olduğunu unuttunuz. Yani ben Bilinç Bedeninin yalnızca tanrısal olduğunu söylemek istemiyorum. O aynı zamanda insanidir. Aynı zamanda zihinseldir. Aynı zamanda gelecekteki potansiyelleriniz, ve hiç farkedilmemiş ve gerçekleştirilmemiş geçmişin ya da dünün potansiyelleridir.

Biliyorsunuz, daha önce de üzerinde konuştuğumuz gibi, geçmişte size bazı şeyler oldu, ama bu çok sahtedir, çünkü diyelim ki şöyle bir deneyim yaşarken… araba kazası diyecektim ama, bu şimdi zihninize yerleşir ve bu gece bir kaza yaşayabilirsiniz. Onun için bunu demeyelim. Diyelim ki, geçmişte çok, çok hasta olduğunuz bir durum yaşadınız. Ha, şimdi de bu gece hastalanmanız gerektiğini düşüneceksiniz. (kahkahalar)

Neyse, diyelim ki çok hastalandınız, şimdi, yaşamınızda çok hastalandığınız ve neredeyse öldüğünüz bir dönem olduğuna inanıyorsunuz. Ve bunu şimdi meydana gelmiş bir olay olarak kaydediyorsunuz. Sanki bir gazetede yayınlanmış gibi, ve o neyse odur. Haberdir. Tarihtir, ama aslında hiç de değildir. O, birçok potansiyelden, çok canlı ve gerçek potansiyellerden biriydi. O, sizin bu gerçeklikte tezahür ettirdiğiniz potansiyeldi, ama başka gerçekliklerde fiziksel-olmayan biçimlerde tezahür eden birçok potansiyeliniz de vardı. Üzerinde düşündüğünüz – bir düzlemde onları düşündüğünüz – ama hiç gerçekleştirilmemiş çok, birçok başka potansiyeliniz vardı. İşte gerçek tarihiniz (ya da geçmişiniz) budur – potansiyelleriniz – olduğunu ya da meydana geldiğini düşündüğünüz şey değil.

Ama ben… sen şimdiden paranın karşılığını aldın. Şimdiden. Şimdiden. Yani korkma (Linda’ya hitap eder), herhangi bir talep geleceğini sanmıyorum. Ve online olan sizler (kameraya başını sokar), bu kadroya o teşekkür mektuplarını yazmaya başlayın.

Böylece, o gerçek ses, ve şimdilerde ortaya çıkan, sizin gerçekten hissedebileceğiniz o ses, Bilinç Bedenidir. Bilinç, farkındalıktır. Biz geçen ay sizin Bilinç Bedeninizden söz ettik – tam şu ânın Ben Ben’im’inden. Dün önemli değildir. Geçmiş yaşamların hiç ilgisi yoktur.

Geleceğin potansiyelleri üzerine aslında sadece şu anda düşünebilir ya da tefekkür edebilirsiniz. Onları derin derin düşünmek için gelecekteki potansiyellerinize gitmezsiniz. Gelecek aylarda size olacak ya da meydana gelecek çok potansiyeller var, Elizabeth – harika şeyler, bu arada. Ama onları tefekkür etmek için geleceğe gitmezsiniz. Onları hemen burada tefekkür edersiniz. Ama o sese – O Sese – güvenebilmeniz gerekir, ve sık sık geçmişe gitmenizin ya da geleceğe yansıtmanızın nedeni, Şimdi ânında o sese güvenmediğiniz içindir. Bu şaşırtıcıdır. Şaşırtıcı.

Böylece bugün yapacağımız şey, o sese güvenme işlemini başlatmaktır. Ama tüm diğer seslerin nereden geldiğini anlamanız gerekiyor – kitle bilinci, uzaylılar, fiziksel-olmayan varlıklar.

LİNDA: Uzaylılar mı?

ADAMUS: Elbette, uzaylılar – herkesin arada bir uzaylılara biraz gereksinimi vardır – ve hayaletlere, hortlaklara. Hortlak – bu kelime hoşuma gidiyor. Hortlak. Onlar her yerdeler. Ve aslında komik olan, şu anda salonda da hortlaklar olabilir. Bugün yoklar. Ama – yoklar – hortlaklar, hayalettir, ölmüş olanlar, aylak aylak Dünya’da gezinen, salıvermemiş olanlardır.

LİNDA: Sen hangi kategoriye giriyorsun? (kahkahalar)

ADAMUS: Ha… Muhteşem. Yükselmiş. Üstat.

LİNDA: Oooo! Peki benim neyim eksik? Ha! Yeni bir kategori. Ha!

ADAMUS: Evet, ve, ha, sesler – Adamus’u da oraya ekle.

LİNDA: Ha, Büyük Yükselmiş Üstatlar.

ŞAMBRA: Ben o Ben’im.

ADAMUS: Evet, öylesin.

ŞAMBRA: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Evet. Böylece şimdi gerçekleştireceğimiz şey, Bilinç Bedeninizin, farkındalığınızın sesinin farkındalığına girmektir. O bir dil konuşmaz. Bunu hepimiz biliyoruz. Biz tanımsızlıktan, kelimelerin olmamasından söz ettik. Ses aslında yanlış terimdir, ama burada kullanabileceğimiz en yakın kelime bu, ama o, andaki histir, biliş. Ses budur.

Kafanızın içinde sesler, kelimeler duymayacaksınız. Belki kalbinizde, yüreğinizde bir şey hissedeceksiniz, ama şöyle bir şey hissedeceksiniz… ben bunu tanımlamak için, Cauldre’nın bağlantıya geçme tanımını – ben şu ‘kanal’ kelimesinden nefret ediyorum – ama Cauldre’nın bağlantı moduna geçme tanımını kullanacağım. Bala benzer, altın, sıcak, tatlı bir enerji akar, başın tepesinden ayaklara kadar bir ürperme olur. Işte ses budur. Ve bu, orada olduğunuzun bilişidir, ve hissettiğiniz ya da farkına vardığınız ya da kulak vereceğiniz şey budur, daha iyi anlatacak kelimeler bulamadığımız (için böyle söylüyoruz).

O, insan halinizin niteliklerine sahip olabilir de, olmayabilir de. Bu ses kısmen insanlığınızdır, onun için birazını duyabilirsiniz, ama o Bütünlüğünüz, Tamlığınızdır. Tam bir güven – kendinize güven – gereksinir, çünkü olan şudur, Bilinç Bedeninin, Ben Ben’im’in sesine kulak vermeye başladığınızda, diğer seslerin her biri de yükselmeye başlayacaktır. Neden? Çünkü anne ve baba için sessizlik zamanıdır. Sizin için sessizlik zamanıdır, ve bu da onlar için kendi gündemlerini dayatmaya başlama, pozisyonlar için rekabete başlama, kendi dengesizlikleri her neyse sizi ona göre davranmaya zorlama fırsatıdır.

Böylece ansızın bir ses akışı başlar, ve o noktada siz kendinize Ben’im’i, kim olduğunuzu anımsatırsınız. Bir… küfredebilir miyim?

LİNDA: Aa, lütfen ama.

ADAMUS: Peki. Edemem, bir…

LİNDA: S’li kelime yok. S’li kelimeyi kullanma.

ADAMUS: Aa, asla, asla, asla, asla, asla.

LİNDA: Bu, çok kişiyi incitiyor.

ADAMUS: Hayır… nazik kelimeyi kullanacağım. Ben Ben’im’le ilgili sahtecilik yapmazsınız.

LİNDA: Hadi ama, o kelimeyi kullanabilirdin.

ADAMUS: Hangi kelimeyi?

ŞAMBRA: Bok.

ADAMUS: Hayır, (o kelime) iki heceli.

LİNDA: Bok (shit) iki heceli mi?

ADAMUS: Önüne bir inek koyarsan oluyor.

LİNDA: Haa! (bullshit) Bok, zırva.

ADAMUS: Evet, evet, evet. Gördünüz mü, şimdi kelimeyi o söyledi, ben değil. (kahkahalar) Ben bir gruba konuşurken asla pis bir dil kullanmam.

LİNDA: Hizmetinizdeyim! (kahkahalar)

ADAMUS: Ama biliyor musunuz, bazen, “Ben o Ben’im” dediğinizde – biz bunu dünyanın her yanında Şambra gruplarıyla yaptık. Onlara şunu söylettim… hadi bunu hemen burada yapalım. Tamam. Ben sizden, bir dakikaya kadar, “Ben o Ben’im” demenizi isteyeceğim.

Üçe kadar sayınca – bir, iki, üç:

İZLEYİCİLER: “Ben o Ben’im.”

ŞAMBRA: Elhamdülillah.

ADAMUS: (güler) Bu bir (oyunu) canlandırma grubu değil! (kahkahalar) Eh, ya da belki öyledir. Belki de öyledir.

Yok, bu aslında beklenenden daha iyiydi. Bir kez daha deneyelim, ama birazcık daha gerçek, birazcık daha cesaret, birazcık daha siz olsun içinde. Üçe kadar sayınca, ve bunu bir ödeme yapmayan web yayını dinleyicleri için yapalım. Üçte – bir, iki, üç:

ADAMUS VE İZLEYİCİLER: “Ben o Ben’im.”

ADAMUS: Oldukça iyi. Oldukça iyi. Hâlâ buna inanıp inanamayacağınızı merak ediyorsunuz, ama aslında inanmaya başlıyorsunuz. Mükemmel.

Böylece, o gerçek sese kulak verme sürecinde kendinize anımsatırsınız “Ben o Ben’im. Ben o Ben’im.” O zaman o diğer sesler biraz sakinleşirler. İlle de gitmezler. Onları kesmiş olmazsınız, ama onlar ansızın kulak verirler. Kulak verip derler ki, “Bu da neydi? Marc’ın söylediği neydi? Ben gerçekten Marc’ın ‘Ben o Ben’im’ dediğini mi duydum?”

Şimdi, buna daha pek inanmazlar ama, onların bir yanı, içlerindeki o ışık, inanmak ister. Onun için bir an durur ve dediğinize tekrar kulak verirler… (Adamus Marc’a doğru eğilir)

İZLEYİCİLER: “Ben o Ben’im.”

ADAMUS: Ben bunu Marc’ın söylemesini istemiştim, ama iyiydi. (kahkahalar) Ve böylece…

MARC: Benim çok sesim var. (Adamus ve izleyiciler çok güler) Marc’ın akıllılığı için, espri yeteneği için bir ödüle ihtiyacımız var.

LİNDA: Ona ödülü sen mi vermek istersin?

ADAMUS: Hayır, hayır. Resmi verici sensin.

LİNDA: Mutlu oldum.

ADAMUS: Espri yeteneği için.

LİNDA: Hizmetindeyim.

ADAMUS: Böylece tüm bu sesler bir an için durur ve tekrar, ne dersin Marc…

MARC: Ben o Ben’im.

ADAMUS: Evet. Ve onlar bir an için sessizleşir. Her an saldırmaya hazırdırlar ama, bir an için sessizleşirler. Gerçekten gerçek sesinizi, Bilinç Bedeni sesinizi, farkında olan sesinizi duymaya başlamanız, işte bu kutsal güvenli alanda olur.

Bunu hemen şimdi deneyelim. Burası güvenli bir alan – tanrım, umarım. On yıldır buradayız, öyle büyük kazalar olmadı. Yani burası güvenli bir alan. Zaman zaman tüm o seslerin sizi taciz ettiğini biliyorsunuz, ama şimdi gerçekten Ben Ben’im’i farketmeye başlıyorsunuz. Çiftliği onların yönetmesine artık izin vermiyorsunuz, liderliği geri alıyorsunuz. Kendinizi geri alıyorsunuz. Ben o Ben’im’i geri alıyorsunuz.

Böylece biz şimdi, zihniniz bir şey yaptığını sansın diye arka planda biraz müzik çalacağız, ve ben sizden çok cesur olmanızı ve farkındalığınızı açmanızı isteyeceğim. Kulaklarınızla dinlemeyin, Bilinç Bedeninizle, tüm varlığınızla dinleyin. Kendinizi dinleyin, kendinizi hissedin ve kendinizi bilin.

Arkadaşımız John’dan çok güzel – çokboyutlu katmanları olan ve çok yardımcı olacak –  bir müzik koymasını rica edeceğiz. Hadi derin bir nefes alın…

(Anders Holte’nin “Lemurya’dan Yuvaya Dönüş”ü yaklaşık 5 dakika kadar çalar)

(Adamus bir dakika daha sessizlik içinde kalır)

ADAMUS: Derin bir nefes alın… gevşeyin.

Gevşeyin.

Vaay. Ben bu grubun tamamından çok, çok etkilendim. Müzikal kompozisyon ya da tonlama, Almanya’dan Anders Holte’ye aitti. Birçoğunuz onun çalışmalarına aşinasınız. Ve dinlediğiniz ses, o tonlama değildi. O aslında daha çok bir dikkat dağıtıcıydı.

LİNDA: Tuvaleti kullanma. (Adamus’un erkekler tuvaletine yönelmesi kahkahalara neden olur)

ADAMUS: Aslında yaptığınız şey, zihninizin ona odaklanmasıydı, böylece siz de gevşemeye başlayabildiniz…

LİNDA: Yapma!

ADAMUS: … o sessiz hale girebilesiniz diye. (bir tuvaletin sifonu çekilir) Ve… ohh… (yoğun kahkahalar)

LİNDA: Utan!

ADAMUS: Böylece, tonlama devam ederken, siz de bırakabildiniz, biraz gevşediniz, ve sonra müzik kesildi…

LİNDA: Fermuarın çekili mi?

ADAMUS: Tüm o sesler az çok sessizleştiğinde, müzik kesilip de herşey sakinleştiğinde ve ortalık sessizleştiğinde, bir dakika kadar gerçek bir sessizlik yaşadınız. Ve öyle yüksek bir ses duymadığınızı farkettiniz. Bu gerçekten iyi bir histi. İşte bu o büyük sestir. Bilinç Bedeni sesi.

Şamata yok, doğru mu yaptınız kaygısı yok. Gördünüz mü, işimiz bitti sanıyordunuz, ve aslında, artık ev ödevinizi yapmadığınız için, benim yeniden başlamamı beklediğiniz için gevşediniz. O an, o kısacık an, içinizdeki gerçek sesin yükseldiği andı.

O size ne yapacağınızı söylemez. Lütfen, lütfen, lütfen onun size hangi arabayı satın almanızı, tatil için nereye gideceğinizi ya da bu tür şeyleri söylemesini beklemeyin. Bunlar, birisinin ya da bir şeyin size ne yapacağınızı söylemeye ihtiyaç duyduğunuz çok eski günlerdi. Onun bunu yapmaya gereksinimi yok, bunu yapmak istemez. O sadece sizinle olmak ister. Işte en büyük ses budur – sizinle olmak isteyen kendiniz. Bu oldukça katı gerçeklikte kendini şimdi o kadar güvenli hisseder ki, yalnızca sizinle olabilir. Gereksindiğiniz tek ses odur. Mesajlara ihtiyacınız yok. Tanımlanmış yanıtlara ihtiyacınız yok. Kulak vereceğiniz şey budur.

Anders’in bu çokboyutlu tonlama kompozisyonu, buna girmenin harika bir yoludur. Web sitenizde onu bulabileceğinize inanıyorum. (Lemurian Homecoming, Shaumbra Shoppe’de var) Ama bunu ya da başka bir şeyi (şarkıyı, müziği) seçin, o hale girmek için harika bir yoldur, ve sonra da sadece o sessiz güvenli alana izin verin. O gerçek sesi duymaya, hissetmeye başlayacaksınız.

Farkındalık ve Yeni Potansiyeller

Şimdi bugün soracağım bir sonraki soruya geçelim. Ve, ‘İsa çarmıhta öldü mü?” sorusunu yanıtlayacak mıyım diye merak edenleriniz var. Paskalya zamanı. Paskalya Aandrah. Dünyadaki yüzlerce Şambra bunu bilmek istiyor. Zamanımız olursa bu soruyu belki yanıtlarım. Belki yanıtlarım. Büyüleyici bir yanıt bu.

Pekâla, benim… eh, aslında hepimizin bir randevusu var. Size söylemeyi unuttum. Ve, biliyorsunuz, saat beşte diyelim, gitmemi gerektiren şey – hadi altı diyelim (kahkahalar) – şu anda bir şey üzerinde çalışıyor olmamız. Herhalde bilmiyordunuz. Sen biliyordun (Linda’ya hitap eder), çünkü kendini çok kötü hissediyordun, ve bunun seninle ilgili olduğunu düşünüyordun, oysa değil. Değil. Aaa, şarkı söylüyorum! (kahkahalar) (Adamus şarkı söylemeye başlar) Hmmm, bu seninle ilgili değil! (yoğun kahkahalar)

Yani biz şu anda bir şey üzerinde çalışıyoruz, çünkü yaptığımız şey bu. Yaptığınız şey bu. Derin bir nefes alın ve ben size onun ne olduğunu açıklayayım. Doğrusu, yarın için, Paskalya için, bir terör saldırısı planlanıyor. Evet, mantıklı. Kutsal dini ayinlere kargaşa katmak – dikkat çekmek. Bu haber olur. Büyük bir haber olur. Ve kutsal bir bayramda, hangi din olursa olsun, terör eyleminde bulunanlara yazıklar olsun, çünkü bu kutsal bir bayramdır. (Bayramda) ister yaşayanları ister ölüleri onurlandırıyor olun farketmez, bayram kutsaldır. Ama üzerinde çalışılan bir plan var, ve onun için benim daha erken buradan ayrılmam, gidip teröristlerle çalışmam gerekiyor – onları yüreklendirmek değil, elbette – ve siz de onlarla çalışıyorsunuz.

Peki, büyük oranda değerli insan hayatını yok etmeyi planlayan bir grup teröristle çalışırken ne yapıyoruz? Gidip onlara bağırıyor muyuz, Steve.

STEVE: Hayır.

ADAMUS: Onlar için dua mı ediyoruz, Marilyn?

MARILYN: Eğer istersen.

ADAMUS: Eğer… hayır, bana bir dolar ver. (yoğun kahkahalar) Bana bir dolar ver. Onun adına bana bir dolar ver! (Marilyn’in erkek kardeşine hitap eder, yoğun kahkahalar) Öyle ya da böyle bunu kârlı bir şirkete dönüştüreceğim. (kahkahalar) Hayır, onlar için dua etmezsin, çünkü bu senin gündemin/beklentin. Bu senin şefkat eksikliğin… Üzgünüm, ama bundan bir dolar kazandım.

Peki gidip onların üzerinde psişik enerjiler mi kullanırız?

ŞAMBRA: Hayır.

ADAMUS: Hayır. Hayır, hayır, hayır, hayır. Peki ne yaparız?

ŞAMBRA (arkadan bağırır): Onurlandırırız.

ADAMUS: Tamam. Biz…

ŞAMBRA: Şefkat duyarız.

ADAMUS: Şefkat.

LİNDA: Bir liste istiyor musun?

ADAMUS: Tabii.

EDITH: Bir kiralık katil tutmak daha iyi olurdu. (yoğun kahkahalar)

ADAMUS: Bana… cüzdanını istiyorum! O lanet şeyin tümünü istiyorum! Herşeyi istiyorum! (yoğun kahkahalar) Aandrah, yarın meşgul müsün?

AANDRAH: Evet.

ADAMUS: Benim bir seansa ihtiyacım var.

Pekâla, şefkat. Kesinlikle. Şefkatle yaklaşırsınız – aslında yaklaşırız. Ve biz şu anda oradayız. Bir yanınız şu anda o planlamada, teröristlerin yaptığı o toplantıda. Biz oraya genişlemiş bir farkındalık haliyle gireriz. Başka bir deyişle, bu şeylerin olması gerekmiyor. Yazgı yoktur. Biz oraya daha büyük potansiyellerin farkındalığıyla gireriz. O potansiyelleri onlara zorla kabul ettirmek için değil, talep etmek için değil. Ama bu şuna benzer bir şeydir, armağanlarla dolu kocaman bir sepetle içeri girmek ve şöyle demek, “Buum – bunun yerine, şuna ne dersiniz? Annene kızıp da dünyayı havaya uçurman gerektiğini düşünmek yerine, kendini sevmeye ne dersin?” “Tanrı budur ve bunlar da kurallar, ve bunları izle, yoksa seni öldüreceğiz” demek yerine, “Sen Tanrısın, şimdi o şekilde davran” diyen bu potansiyele, bu armağan sepetine ne dersiniz.

Böylece biz oraya çok genişlemiş bir farkındalık haliyle gireriz, ve belki, sadece belki, onlar bunu özümserler. Bunu hissederler. Belki gruptan bir kişi ya da beş kişi bir an için durur ve der ki, “Bir şey hissediyorum. Bir ses duyuyorum. Bir şey hissediyorum, ve, biliyor musunuz, sesimizi duyurmak için gerçekten yapmak istediğimiz şey bu mu?” Tüm yapmak istedikleri budur, seslerini duyurmak. “Belki de şeyleri havaya uçurmamız gerekmiyor, ama belki, sadece belki, kendimize bir bakmaya başlasak, bireysel olarak, tek tek, bu terörist-olma kostümünü kuşanmış olsak bile, belki de, kendimizi değiştirerek dünyayı değiştirmeye başlayabiliriz; kontrolü ve öfkeyi aşarak, ve geçmiş yaşam veçhelerimizin o çirkin kafalarını çıkartarak şeyleri havaya uçurma isteklerini aşarak.”

Böylece Şambra, içeri girdiğimizde, ki şu anda bunu gerçekleştiriyoruz, son dakika planlarının üzerinden geçen bu teröristlerin toplantısına girerken, biz bu şefkatle giriyoruz. Bu arada, kendinizle de aynı şekilde başa çıkarsınız, çünkü – (Linda’ya hitap eder) lütfen sayfayı geri çevir, seslerin olduğu sayfaya gel – bu sesler teröristlerdir. Bunlar teröristlerdir. Aandrah? Evet. Onlar şeyleri havaya uçurmaktan hoşlanıyorlar mı?

AANDRAH: Evet.

ADAMUS: Bazen evet. Evet. Bazen sadece o hipnotik etkiden hoşlanıyorlar. Bazen sadece çokça ağlamaktan hoşlanıyorlar, ama evet, bazısı da içinizde şeyleri havaya uçurmaktan hoşlanıyor. Bunu (kafaya işaret eder) havaya uçurmaktan. Bu kolay bir hedeftir.

Pekâla, konumuza geri dönelim. Gerçekten yarın için bir şey planlayan bir terörist grubu var. Ve biz de burada oturuyor ve o enerjinin, o tıkanıp kalmış öfke enerjisinin, kontrol enerjisinin, dönüştürülebileceğini söylüyoruz, zorla değil, ama şefkatle ve onurlandırmayla, kol güreşiyle ve pazarlıkla değil, ister inanın ister inanmayın. Biz… ben hiç pazarlık etmem.

Eğer Ben Ben’im’i gerçekten anlıyorsanız, pazarlık yoktur. “Ben Ben’im. Ben bununla pazarlık etmeyeceğim. Ben o Ben’im, ne daha fazlası, ne daha azı.” Böylece biz oraya varlığımızla giriyoruz, ve varlığımız onlar tarafından hissedilsin.

Peki ne olur? Eh, birkaç farklı senaryodan biri. Yarın uyanırsınız ve bazı çok kötü haberler vardır. Elbette, hiç biriniz aslında o potansiyeli istemezsiniz. Çoğu insan istemez. Ya da yarın bazı ilginç haberler vardır. Bir grup terörist, planlarının son aşamasında aptalca bir şey yaptı. Planladıkları ters gitti. İç çamaşırlarındaki bombayı patlatamadılar. (bazı gülüşmeler) Bunu da hiç anlamayacağım. (kahkahalar)

Şunu demem gerekiyor, teröristler… (Linda’ya döner) ses sayfasına geri gidebilir misin.

LİNDA: Zevkle.

ADAMUS: Teröristler çok da akıllı değiller. Gerçekten değiller. Sesleri çok çıkıyor ama hiç akıllı değiller, hiç. Hiç. Yani bu da bir başka bir potansiyel. “Hükümet yetkilileri ….. planını ortaya çıkardı, boşluğu doldurun. “Son dakikada önlendi.” İşte o zaman yüzünüzde büyük bir gülümse belirir ve “Tanrım, amma da iyiyiz!” dersiniz. (kahkahalar) Üstelik hiçbir şeyi zorlamamız da gerekmemiştir. Sadece Şimdi anındaki farkındalığımızı alıp oraya yerleştirmişizdir. Inanılmaz! Sihir! Aslında, hiç de sihir falan değil, o kadar basit ki, hiçbir gizemli yanı yok.

Ya da üçüncü senaryo: hiçbir şey. Hiçbir şey. Hiçbir haber yoktur. Yarın hiçbir şey olmaz. Herhangi bir başka gün gibi gelir ve gider, çünkü plan bir düzeyde öylesine bozuluvermiştir. Öylesine bozuluvermiştir, o küçük ayrıntı ya da ayrıntılar ne olursa olsun. Ya da belki bu grubun lideri ansızın bir kalp krizi geçirmiş ve yere yıkılmıştır. Buna biz sebep olduğumuzdan değil, ama biliyor musunuz, sevgili Şambra, sizde olduğu gibi bu kadar çok kalp enerjisi olduğu zaman, ve onu yaydığınız zaman, birisinin kalbi etkilenebilir. Onlarda gerçekten kapatılmış enerjiler varsa, (bu enerjiyi yaymanız) onu ansızın, fazlasıyla hızlı açabilir.

Böylece hiçbir şey okumazsınız, hiçbir şey olmamıştır, ve sonra da merak edersiniz, “Acaba Adamus bunların hepsini uydurdu mu? Çünkü hangi senaryo olursa olsun, Adamus haklıydı. Hangi senaryo olursa.” Böylece benim için iyi olan senaryo, suikastın önlenip haber olmasıdır. Herkes için kötü olan senaryo, bu planın işlemesi ve teröristlerin varlığımızı hissetmemesidir. Ve aslında en iyi senaryo, eh, bunu en iyi olarak değerlendirmeyeceğim ama, kendimi iyi hissedeceğim senaryo, hiçbir şeyin olmaması, planlarının suya düşmesidir, çünkü bu bana bilincin gerçekten genişlediğini söyler. Bilinç, hoşgörüsüzlüğü hoş görmeyecektir.

LİNDA: Bu iyi.

ADAMUS: Tüm bu Eski Enerji kontrolünün devam etmesine izin vermeyecektir.

LİNDA: Bunu yazabilir miyim?

ADAMUS: Evet. Ne söylediğim hakkında hiçbir fikrim yok ama…

Böylece, sevgili Şambra, bir dakikamızı (buna ayıralım) isterseniz. Bunun üzerinde çalışıyoruz – hepimiz (kameraya söyler). O teşekkür mektuplarını yazmayı kesebilir ve şu anda derin bir nefes almak için bir dakikanızı ayırabilirsiniz. Dünya güzel bir yer. Gerçekten öyle. Onu deneyimlemek gibisi yoktur. Meleksel alemlerde gerçekten yükselemezsiniz. Dünya’da bulunmaktan ötürü iyileşmek, kendinize gelmek için oraya gidebilirsiniz (kahkahalar), ama yükselemezsiniz. Yaşamların arasında oraya saklanmak için de gidebilirsiniz, ama asıl burasıdır. Bu çalışmayı gerçekleştirdiğimiz yer, hemen burasıdır.

Ve terörist olan insanlarla, candan, şefkatli ve farkında olan insanlar arasındaki bu savaş, eskinin güçleriyle yeninin bilinci arasındaki bu savaş, yalnızca Dünya’yla ilgili değil, biliyor musunuz. Bu aynı zamanda başka alemlere de dokunuyor ve büyük etkilere neden oluyor. Öyle meleksel alemler var ki… bugünlerden birinde melekler hakkında konuşacağım. Ben size meleklerle ilgili işin aslını anlatacağım ve bu sizin sanabileceğiniz kadar havai bir şey değildir. (bazı gülüşmeler) Bu inanılmaz bir şeydir, ama gerçekten kendini geri tutan meleksel varlıklar var. Onlar, sebebi her neyse, yaratımın ilerlemesini istemiyorlar. Buna değineceğim. Ben gitmeden şu yapılacaklar listesine yazar mısın…

LİNDA: Ha, tamam.

ADAMUS: … bir melek atölye çalışması gerçekleştireceğiz ve adına da (dramatik bir sesle) “Melekler – İyilik Güçleri ya da Kötülük Güçleri” (kahkahalar) gibi bir şey diyeceğiz.

LİNDA: Buraya ne yazmamı istiyorsun, Melek Atölye Çalışması mı?

ADAMUS: Melek Atölye Çalışması adı şimdilik yeterince iyi. Ben pazarlamaya yardımcı olmaya ve şeyleri hareket halinde tutmaya çalışıyorum. Bu yüzden bugünkü bu atölye çalışmasında para iadesi garanti ediyorum.

Bu noktada parasını geri isteyen biri var mı?

ŞAMBRA: Hayır.

ADAMUS: İyi. Daha bitirmedik.

Pekâla, şimdi farkındalığımızı, şefkatimizi şu enerjiye, o terör grubunun bilincine genişletelim. Sadece orada olun. Derin bir nefes alın ve sadece orada olun. Ders vermek yok. Sesinizin onlara gevezelik etmesi gerekmiyor, tıpkı başka seslerin size gevezelik etmesini gereksinmediğiniz gibi. Sadece orada olun, her bir parçanız…

(duraklama)

Bilgeliğiniz…

Bunca yıldır bilinç ve enerjiyle ilgili öğrendikleriniz…

(duraklama)

Bunları beraberinizde getirin.

Kendi içsel mücadelelerinizle ilgili bildikleriniz, değirmenlere karşı dövüşmekle ilgili bildikleriniz, bunun gerçekten nasıl da sadece büyük bir yanılsama olduğu.

En sonunda kendinizi sevdiğinizde ve kendinize güvendiğinizde, herhangi bir teröre gerek kalmadığını nasıl bildiğinizi. Şeyleri ilerletmek amacıyla şeyleri havaya uçurmanızın gerekmediği.

Sadece orada olalım, şu an.

(duraklama)

Herhalde tahmin ettiğiniz gibi… anladığınız gibi… bu grup yalnızca gezegendeki coğrafi bir yerde faal değil. Onlar fiziksel-olmayan alemlerde faal. Doğrusunu isterseniz, fiziksel alemlerde faaliyet gösteren insanlar, başka bir alemde bulunan ve seslerini, gündemlerini insanlara yansıtan varlıklar tarafından manipüle ediliyorlar da diyebilirsiniz.

Hadi tüm alemlerde orada olalım… gerçek Ben Ben’im varlığında.

(duraklama)

Ve şimdi yumuşak yumuşak geri gelip buraya odaklanalım, ama aslında bir yanınız hâlâ oradadır. Ve, sonuca ilişkin bir beklentinin olmamasını da hatırlayın. Beklenti yok. Bir beklenti yarattığınız an, olaya bir dengesizlik yerleştirmeye başlarsınız. Bu nedenle, sonuca ilişkin bir beklenti yaratmayın; o neyse odur.

Hadi derin bir nefes alalım, ve burada çalışmaya devam ediyoruz, ama orada da bir faaliyet sürüyor. Bir sonraki toplantımızda bundan söz etmeyi sabırsızlıkla bekleyeceğim.

İpler Kimin Elinde?

Pekâla, bir an için bu noktada vites değiştirelim. Ve ben size, yaşamınızın ipleri kimin elinde diye soracağım. Linda’dan mikrofonla etrafta koşturmasını isteyeceğim.

LİNDA: Zevkle.

ADAMUS: Pekâla, hemen şuradan başlayacağım. On ile, Garret’le başlayalım. Yaşamının ipleri kimin elinde?

GARRET: Çoğu kez, bağırıp çağıran veçhelerimin.

ADAMUS: Çoğu kez veçheler… bu çok dürüst yanıt için teşekkürler. Kesinlikle. Güzel. Linda, bu kez sen seç.

LİNDA: Tamam. Elini kaldırmak isteyen biri var mı? Buna cesaret eden biri?

ADAMUS: Yaşantınızın gerçekliğini kim yaratıyor? Ve evet, bu hileli bir soru.

LİNDA: Hepsi.

ADAMUS: Gerçekliği kim yaratıyor?

MARY: Çoğu kez zihnim.

ADAMUS: Zihnin, evet, bu iyi bir yanıt. Birkaç Adamus ödülünü yanında taşımak isteyebilirsin, çünkü içimdeki his bana bunun planladığımdan da iyi olacağını söylüyor. Böylece, bazen bu zihnin oluyor.

LİNDA: Ödül kazanan var mı?

ADAMUS: Evet, Mary. Mary bir ödül alacak. Pekâla, ipler kimin elinde? Senin yanıt vermek istediğini biliyorum. (Jane’e hitap eder) Bugün çok parlıyorsun.

JANE: Teşekkür ederim. Oradaki (tahtadaki) liste işte. Hepsi aynı.

ADAMUS: Oradaki liste. Evet, bu iyi. Bu yanıt bir anlamda verildi, onun için sana ödül veremiyorum, ama haklısın. Yani ben seni milyonlarca, belki de milyarlarca insanın önünde utandırmayacağım. Evet.

ŞAMBRA (hanım): Ben. İpler benim elimde. Kendi gerçekliğimi ben yaratıyorum.

ADAMUS: Sen yaratıyorsun. Gerçekten mi?

ŞAMBRA (hanım): Evet.

ADAMUS: Gerçekten mi? Biyolojik ana babanı sen mi seçtin?

ŞAMBRA (hanım): Evet.

ADAMUS: Gerçekten mi? Ne zaman?

ŞAMBRA (hanım): Bu gezegene gelmeden önce.

ADAMUS: Gerçekten mi?! Bunu hatırlıyor musun?

ŞAMBRA (hanım): Hayır.

ADAMUS: Orada seninle birlikte kim vardı?

ŞAMBRA (hanım): Bu çok iyi bir soru işte.

ADAMUS: Ama sen diyorsun ki, bu gerçekliği sen yaratıyorsun, yine de…

ŞAMBRA (hanım): Burada, aşağıda. Burada, aşağıda.

ADAMUS: Burada, aşağıda.

ŞAMBRA (hanım): Evet.

ADAMUS: Peki, ama bu biyolojik anne ve babanla başlamadı mı?

ŞAMBRA (hanım): Ha tabi.

ADAMUS: Tamam. Ama hatırlamıyorsun.

ŞAMBRA (hanım): Onları seçtiğimi hatırlamıyorum, ama seçtiğimi biliyorum.

ADAMUS: Seçtiğini düşünüyorsun.

ŞAMBRA (hanım): Doğru.

ADAMUS: Ama seçtiğini bilmiyorsun, aksi halde diğer meleklerle birlikte yapılan toplantının nasıl bir şey olduğunu ve biyolojik ana babanı nasıl seçtiğini bana söylerdin. Sen senin…

ŞAMBRA (hanım): Eh, güzel bir öykü uydurabilirdim.

ADAMUS: Evet. Doğum için Rüya Yürüyüşü kursunu al. Bir dolu tatmin edilmemiş arzulara dayanarak, tekmeler savurarak ve bağıra çağıra şu kanaldan (ya da tüpten) Dünya’ya geri emildiğini anlayacaksın. Bunu söylemekten nefret ediyorum ama, bu bilinçli bir seçim değildi.

ŞAMBRA (hanım): Evet, peki.

ADAMUS: Tüm sevgim ve şefkatimle, ama bunu sen seçmedin.

ŞAMBRA (hanım): Tamam. (Linda’nın Adamus’a bir ödül uzatması üzerine kahkahalar yükselir)

ADAMUS: Ben para istiyordum! İpler kimin elinde? Greg?

GREG: Maalesef, bazen bürokrasi oluyor.

ADAMUS: Evet, bürokrasinin elinde ipler. Onlar ipleri çekip duruyor, ama sen de küçük bir kukla gibi buna inanıyorsun. (Adamus, iplerle oynatılan kuklalar gibi dans eder) Evet.

LİNDA: Ne tatlı! Şunu bir daha yapsana.

ADAMUS: İpleri olan küçük bir kukla gibi, çünkü son sözü bürokrasi söylüyor diyen bir inanç sistemine inanıyorsun.

GREG: Her zaman değil.

ADAMUS: Bu yaygındır. Her zaman değil. Hayır hayır. Çoğu kez. Hiç de her zaman değil, ama bu iyi bir gözlem. Pekâla.

LİNDA: Bir ödül alacak mı?

ADAMUS: Pek değil, hayır. Hayır. Ödüller, gerçekten herkese “ooo” ve “aaa” dedirtenler için. Burada birini elini kaldırıyor.

LİNDA: Ha, çok iyi. Siz cesur birisiniz, beyefendi.

ADAMUS: İpler kimin elinde?

TIBOR: Aklıma ilk gelen, bunu bilmediğim oluyor. Kesinlikle bilmiyorum, ama…

ADAMUS: Bu iyi. Hemen bu noktada kes. Ona bir ödül ver. Ama şimdi devam edebilirsin. Evet, devam et.

TIBOR: Ama bunu anlamaya çalışmamı salıverdiğim zaman, çünkü “ben bilmiyorum”u anlayamazsın, o zaman sanki birlikte-yaratıyormuşuz gibi görünüyor. “Ben bilmiyorum”u ne kadar salıverirsem, hepimizin beraberce ne yaşamak ve deneyimlemek istediğimizi ortaya çıkarmamıza o kadar izin vermiş oluyorum. (Birisi “Vaay” der)

LİNDA: Nerelisin?

TIBOR: Kaynak.

ADAMUS: Kaynak! (Adamus güler, izleyiciler güler ve alkışlar) Ben bir şuradaki masamıza gitmek istiyorum.

LİNDA: Aman Allah’ım.

ADAMUS: Bu insanlar hemen hiç dahil olmuyorlar. Pekâla, aranızdan herhangi biri yanıt verebilir. İpler kimin elinde?

MICHELLE: Bilinç Bedenimin.

ADAMUS: Bilinç Bedeninin. Peki, güzel. Mikrofon sende kalsın çünkü devam edeceğiz. Pekâla, Bilinç Bedenin. Tamam, ama Bilinç Bedenini daha sadece bir ay önce duydun.

MICHELLE: Hmm, evet.

ADAMUS: Peki 2010’un Şubatına kadar yaşantındaki tüm diğer deneyimler, onlar nereden geldi? İpler kimin elindeydi?

MICHELLE: Veçhelerimin.

ADAMUS: Veçheler. Evet, evet. Bu iyi.

MICHELLE: İpler veçhelerimin elindeydi, ama Bilinç Bedeni gerçekten bana uygun/doğru geldi.

ADAMUS: Doğru.

MICHELLE: Yani bana göre bu, Bilinç Bedenim.

ADAMUS: Bu iyi bir yanıt, ama daha hiç biriniz ona inanmıyorsunuz. Daha hiç biriniz onu deneyimlemiyorsunuz.

LİNDA: Bu yine de bir ödül hak etmiyor mu?

ADAMUS: Ha, pek değil. Üzgünüm, bir dahaki sefere. Evet.

RICKI: Beni kontrol etmelerine izin verdigim, cevremdeki insanların…

ADAMUS: Evet. Çevrendeki insanlar.

RICKI: … elinde ipler.

ADAMUS: Kesinlikle. İpler ellerinde. Pekâla… Nancy?

NANCY: Ne?

ADAMUS: (gülerek) Nancy, Kathy. Ben sadece bu masaya dikkat çekmek istiyorum. Bu insanlar size hizmet etmek için çok çalışıyorlar, pekâla, yaşantınızda ipler kimin elinde?

NANCY: Ben tam diyecektim ki, bu ne yaptığıma bağlı. Örneğin işteysem patronların.

ADAMUS: Doğru, kesinlikle.

NANCY: Evdeysem, bilirsin işte, her ne yapıyorsam. Torunlarımın.

ADAMUS: Doğru, peki.

NANCY: Herşey ne yaptığıma bağlı.

ADAMUS: Güzel. Güzel. Dürüst bir yanıt. Kathy?

KATHY: Ego.

ADAMUS: Ego. Ego, peki ego nerede?

KATHY: Şunların hepsi (tahtadaki listeyi gösterir).

ADAMUS: Hepsi bunlar. Peki, güzel. Güzel yanıt.

Bu arada, seni düzeltmek amacıyla değil ama bunu hep yapıyorum. Ego kötü bir şey değildir. Ego aslında “Ben gidiyorum. Ben genişliyorum, ben deneyimliyorum” teriminden türemiştir. Ama zaman içerisinde ego kötü bir kelimeye dönüştü, ama çok egonun olması aslında harikadır. (Adamus’un poz vermesi kahkahalara neden olur)

LİNDA: Tanrı’ya şükür.

ADAMUS: Siz egoyu olumsuz olarak düşünüyorsunuz, yani birinin bencil olması, tümüyle kendini düşünmesi, ben-odaklı olması gibi. Ama bir çizgi vardır – ince bir çizgi, ama yine de çizgidir – kesin bir biçimde ben-odaklı olup başka insanların enerjisinden beslenmek ya da enerjilerini çalmakla, kendini farkında olmak ve kendi içinde bütün olmak, yani kimseden enerji çalmayı gereksinmemek arasında bir fark vardır. Kendini o kadar farkında ve öylesine kendine aşıksındır ki, çalmayı gereksinmezsin. Kendin için bahaneler uydurmayı gereksinmezsin. Kendinle ilgili hiçbir kuşkun yoktur, onun için de açıkça ve neşeyle ifade edebilirsin. Kendini geri tutman gerekmez. Işte bu ego harika bir şeydir. Ben Ben’im’in ifadesidir. Evet, buradan birkaç kişiye daha soralım. Siglinde?

SIGLINDE: Fiziksel beden bir ya da iki ipi çekeleyip duruyor.

ADAMUS: Kesinlikle. Fiziksel beden birçok ipi çekeliyor. Kesinlikle. Gerçekten harika bir gün geçiriyorken bir ağrı ya da sancı, biyolojinin sesi öne sıçrayıverir ve bağırıp çağırarak güzel bir günü berbat eder. Evet. Aleya?

ALEYA: Benim için bu, kendime ne derece güvendiğime bağlı. O anda kendime ne kadar güvendiğim, veçhelere mi kabul verdiğime…

ADAMUS: Doğru.

ALEYA: … ya da Ben Ben’im’ime mi kabul verdiğime bağlı.

ADAMUS: Pekâla. Kesinlikle. Çok dürüst bir yanıt. Evet. Bazen güven eksikliği yüzünden diğerlerinin ipi ele geçirmesine izin veriyorsun. Aslında bazı günler birinin ipleri çekelemesi daha kolay gelir (Adamus kukla gibi dans eder) ve sen…

LİNDA: Bunu kaçırdım. Yürüyordum. Tekrar görebilir miyim?

ADAMUS: … birisinin ipleri çekmesi ve (tekrar dans eder) … Cauldre bundan hoşlanmıyor.

LİNDA: Gerçekten mi?!

ADAMUS: Hayır, hayır.

ŞAMBRA (erkek): Bunu öyle bir söylüyorsun ki, sanki başkaları tarafından etki altında bırakılmaktan söz ediyorsun. Nasıl oynatılıyorsun, ipler kuklacının mı elinde? Düğmelerine kim basıyor? İçindeki o dingin sese bakınmak ve giderek daha çok, bildiklerine dayanan seçimler yapmak, daha iyi olmaz mıydı?

ADAMUS: Aa, sanırım şimdi eve döneceğim! Dersi bitirmeme gerek kalmadı, ama bazı ilginç çizimlerim var. Yani evet, iki küçük ödül. Evet.

LİNDA: Aa, Tanrı aşkına.

ADAMUS: Ama ben bunu biraz farklı ifade edeceğim. Daha iyi değil, sadece farklı.

EDITH: O altın olanından istiyor.

ADAMUS: Yakında onu da sunacağız.

Pekâla, ben şimdi bazı çizimler için tahtaya gideceğim. Soru şu, ipler kimin elinde? Ve bana “hiç kimse” deseydiniz, ben de size yalancı demek zorunda kalacaktım.

EDITH: Bu yeni bir şey olmazdı. (yoğun kahkahalar)

ADAMUS: (gülerek) Ona bir şey verin! Herhangi bir şey! Evet, teşekkürler. Ah, bu bana günlerce sürebilen eski Gizem Okulları’mızı çok hatırlattı. Hatta bazılarınız o kadar sarhoş olurdunuz ki, ertesi sabah kendinizi berbat hissederdiniz, ve bazen de sadece saf güzellik ve sevinç olurdu. O günleri özlüyorum, ama burada bunu yeniden gerçekleştiriyoruz.

Böylece zaman zaman… reddediş (inkar) içinde olan birçok yeni çağcı var, ve iplerini çeken kimsenin olmadığını söylüyorlar. Ve ben de onlara soruyorum… bunu size yapamazdım. Sizi biraz dürtmeye kalktığımda bana o küfürlü yanıtlarınızdan birini veriyorsunuz. Ama, sevgili Şambra, bazen şöyle yanıtlar oluyor, “Hiç kimse (iplerimi çekmiyor). Kendi gerçekliğimi ben yaratıyorum.” O zaman ben de diyorum ki , “Gerçekten mi. Yani senin belli yeteneklerin ve becerilerin var, peki onları nereden edindin?” Ve o çok da gerçekçi olmayan diğer insanlar şöyle diyor, “Eh, onları ben yarattım.” Gerçekten mi. Ve onları yarattığını hatırlıyorsun. “Eh, hayır, ama onları ben yarattım.” Ve, bilirsiniz, “Gerçekliğimin yaratıcısı benim” diyenler var. Ve ben de, “Gerçekten mi? Ve yarattığın bu mu?!” diyorum. Bu komikti. (kahkahalar) Sık sık bu çok gizemli, ezoterik yanıtları duyuyorum, ama gerçek yaşamda uygulanmıyorlar. (Bu yanıtlar) gerçek değil.

Bilincin Dalga Biçimleri

Böylece, kalan dakikalarımızda, ki bu saatler olabilir, ipleri kimin çektiğini tartışmak ve kendi sorumu – çoğunuzun kafasını sık sık karıştıran soruyu – yanıtlamak istiyorum, bir insan özgür iradeye sahip midir? Biz bunu bugün burada yanıtlayacağız. Paranızın karşılığını alacaksınız. Bir insan özgür iradeye sahip midir?

EDITH: İnsanlar özgür iradeye sahipler.

ADAMUS: Sahipler mi?

GARRET: Çok pahalı bir seçim. (kahkahalar)

ADAMUS: Ben şimdi çizim yapacağım. Yani çizeceğim, ve bunların hepsi semboliktir. Gerçek olarak almayın, ama size göstermenin iyi bir yoludur. Kaynağınız bir yolculuk yapıyor. Benliğiniz bir yolculuk yapıyor. Ve biz son konuşmamızda Bilinç Bedeninden söz ettik, ama Bilinç Bedeninin – ben bunlara dalga biçimi diyeceğim – farklı dalga biçimleri ya da yaptığı farklı danslar var. Ruhunuzun bir dalga biçimi var. Bu çok güzel bir dalga biçimidir. Bunu kelimesi kelimesine almayın, bu semboliktir. (Adamus bir dalga biçimi çizer)

Ruhunuz bu yolculuğu yapıyor, ve kendi birkaç arzusu var. Arzular çok kolayca özetlenebilir. Asırlardır sorduğunuz o eski soruya, “Ben kimim?” sorusuna yanıt olarak ruhunuz, benliğiniz, kendini bilmek istiyor. Keşfediyor. Kendini bilmek istiyor ve bunu üç X’ler – üçlü X – dediğim şeyle gerçekleştiriyor – ki bunlar deneyim, genişleme ve ifadedir. (çvr: experience, expansion, expression kelimeleri ex ile başladığı için Adamus üç X’ler diyor)

Ruhunuzun, tanrısallığınızın, adına her ne demek istiyorsanız, gerçekleştirmek istediği budur. O orada beraberce dans ediyor, beraberce süzülüyor. O yalnızca kendini bilmek, ve deneyimlemek istiyor. Ve genişlemeyi sürdürmek istiyor. Ruhun sevinci budur, genişlemek. Geri geri yürümek işe yaramaz. Nötrde kalmak ya da belli bir süre aynı yerde kalmak, sonunda patlamaya neden olur. Güüüm olur! Bir şeyin enerjiyi hareket ettirmesi gerekiyor. Böylece o (ruh) genişlemek ister ve o sevinci ifade etmek ister. O sevinci sadece kendi içinde bilmek ve sonra ifade etmemek, eh, gerçekleşmemektir. Böylece o ifade etmek ister – şarkı söylemek, müzik, kitap, bir iş, kötü bir ilişki, bir sağlık sorunu yoluyla. Bunların hepsi ifadenin bir biçimidir ve ruhunuzun dalga biçimlerinin gerçekleştirdiği de budur.

Başka bir dalga biçimine daha sahipsiniz – hadi buna insan diyelim. İnsan dalga biçimi şuna benzer bir şeydir. (Adamus ilkinin karşısına başka bir dalga biçimi çizer) Aslında şu anki farkındalığınızın çok büyük bir bölümünü kaplayan o insan parçası tümüyle farklı bir dans etme ve arzulama haline sahiptir. Birçok beklentisi, gündemi vardır, çünkü genellikle ruhu görmez ve kendi başına davrandığını sanır. Bu yüzden de çok savunmacı, çok izole olur, ve hayatta kalmak gibi şeyler ister. Bu, yani hayatta kalmak, eski bir Lemurya programıdır. Dünyaya gider ve orada kalırsın – biyolojiye girersin, çünkü o zaman bazı deneyimler edinebilirsin – ama orada kalırsın. Böylece hayatta kalırsın. Bu, eski programlamadır.

Umarım biz o hayatta kalma programlamasını yok edebiliriz, çünkü o gerçekten her açıdan acı veren bir şeydir. Hayatta kalmanız gerekmiyor; yaşamanız gerekiyor. Yani o (insan parçası) hayatta kalmak istiyor. Bir dereceye kadar, rahatlık ve zevk istiyor.

Zevk faslı eski Atlantis programlamalarından geliyor. Herkese programlanmış olan bir zevk merkezi var. Neden? Çünkü günün sonunda insanlar küçük bir ödül aldığında – biraz seks, biraz alkol, biraz takdir, her neyse, biraz güç – o zaman insanların gerçekten çok sıkı çalışmasını ve inanılmaz faaliyetlerde bulunmasını sağlarsınız. Yani bu rahatlık ve zevk bölümü – bunu okuyamıyorsanız, pardon.

LİNDA: İyi değil ama idare ediyor.

ADAMUS: Bunu biraz daha kameraya doğru çevir. Rahatlık ve zevk de, bıraktığımızı, salıverdiğimizi görmek istediğim programlamalardandır. Günün sonunda (ödül olarak) küçük bir bisküvi almaya ihtiyacınız yok. Artık şekerleme almaya koşullanmış laboratuvar fareleri değilsiniz. Şeker harika bir keşifti, uzun zaman önce, ve şeker aslında… bu noktada söylediğim şeye dikkat etmem gerekiyor. Eh hayır, gerekmiyor. Şeker, bir dereceye kadar hipnotik bir örtücü-katmanın enerjisini içeriyor. Ben şimdi şeker kötüdür demiyorum, ama şeker içinizde enerjisel olarak, biyolojik değil, bir şey tetikliyor ve kendinizi iyi hissettiğinizi sanmanıza neden oluyor. Çocuklara şeker verilir, neden? Seslerini kessinler diye. Şeker onlara iyi gelmez. Onları enerjisel bir çılgınlık haline sokar. Ama şeker hipnotik bir uyuşturucudur. Bunu yazabilirsin, “Adamus dedi ki, şeker hipnotik bir uyuşturucudur.”

Böylece insan hayatta kalmayı, zevk almayı, rahatlık gereksinir, ve bu daha sonra kontrol ve güç gibi başka enerjilere yol açar. İnsan bunlara bayılır. Bu, kimliğini oluşturmasına yol açar. Bu, egonun olumsuz/negatif yorumudur. Hadi buna kimlik diyelim. Eski programlamadır.

Böylece bu insan dalgası sürekli kendini pekiştirmeye çalışır. Ruh – o ruh kısmı – kendini anlamaya çalışır; insan kendini güçlendirmeye çalışır.

LİNDA: Bunu (tahtaya) yazmalısın.

ADAMUS: Bunların hepsi kaydediliyor.

LİNDA: Peki.

ADAMUS: Böylece, insan sürekli kendi kimliğini pekiştirmek zorunda, ve aslında kimliğin gerçek genişlemesine ya da keşfine izin vermiyor. Kimliği kısıtlamak ve fazlasıyla sınırlamak istiyor.

Böylece siz bu dalga biçimlerine sahipsiniz ve normal olarak güzel, doğal bir şey meydana gelir. Ruh dans eder, insan dalga biçimleri dans eder, ve onların doğal olarak birbirlerinden uzaklaşarak aktıkları zamanlar olur. Bunu gerçekleştirdikleri zaman, aslında güzel bir şey olabilir, çünkü bu insan kendi keşiflerinin derinine inebilir. Ruh daha da genişleyebilir. Bu genelde güzel bir şeydir. Ve sonra bu ayrılık neredeyse bir cezbedici ya da bir mıknatıs gibi davranır, ve onları yeniden birbirlerine yakın hale getirir.

Ve sonra yine bir açılım olur, insan kendi deneyiminin daha da derinine dalar, ruh da kendi kutlamalarında ileriye gider, ve bu  sürekli böyle ileri geri yaşanır durur. Bu…

LİNDA: Bunu müzikle yapabilir miydin?

ADAMUS: Bu gerçekten… bu gerçekten bir danstır.

(duraklama, Adamus Linda’yla dans eder)

ŞAMBRA (erkek): Şarkı söyleyerek takılın. (yoğun kahkahalar)

ADAMUS: Bu gerçekten bir danstır – birlikte, ayrı; birlikte, ayrı. Aynı zamanda nefestir de. Bu dalga biçimini, bu dansı hissedebilirsiniz.

Burası çok sıcak.

LİNDA: Cauldre’nın bir şey içmesi gerekiyor.

ADAMUS: Lütfen kapıyı açın. Mmm. Burada yarattığımız enerji. Böylece onlar birlikte bu güzel dansı yapıyorlar.

Şimdi, sonuçta olan şudur, ve siz şimdiden bunun yanıtını biliyor olabilirsiniz. Pekâla, ruh şurada, (Adamus çizer) ve sonra insan da şurada, ve onlar bir noktada birbirlerine değerler. Bir noktada kesişirler. Şunu büyütmem gerekecek. (yeniden çizer) Onlar kesişir. Ve sonra, birbirleriyle sürekli kesiştikleri, artık ayrı olmadıkları noktada, dans değişir. Ve hemen şuradaki bu nokta (kesiştikleri nokta) kritik faktördür. Bu, yer sıfır noktası farkındalığıdır. Başka bir deyişle, eski dansı, eski geçmişi salıvermişsinizdir. Şimdi dans birlikte yapılıyordur.

Uyanış işleminin/sürecinin başlangıcı, şurasıdır. (dalga biçiminin üzerindeki bir noktayı gösterir) Burası, uyanışınızın meydana gelmeye başladığı yerdir. Sizi artık az çok biraraya getirmeyeceğini ve sizi yeniden uzaklaştıracağını hissettiğiniz bir momentum olur, ama şöyle hissetmişinizdir, “Aman Tanrım, onlar birleşiyor.” Bu, birçok şeyin sonucudur – travma, depresyon, tutku eksikliği – tüm bu şeyler insan tarafında bir momentum yaratmıştır, ki bu da bilincinize inen bir spiral yaratmış ve bu noktadan geçmenizi sağlayan desteği vermiştir. Ve, bambaşka bir yerde bir dalga biçimi olmuş olan ruhunuz, “Ben iniyorum” demiştir. (kahkahalar) “Ben hızla (aşağıya) dalacağım. Artık yukarlarda, bu düş ürünü eterik düzeylerde kalmayacağım, ben Dünya’ya gidiyorum. Ben seninle olacağım.” Ve Ben Ben’im’in bu güzel yer sıfır noktasında, siz birleşmişinizdir.

Buna yeniden değineceğim, ama dikkatinizi çok, çok ilginç bir şeye çekmek istiyorum, çünkü Paskalya zamanı. (Linda’nın kulağına bir şeyler fısıldar) Derin nefes.

Böylece… (Adamus çizer)

LİNDA: Aman Tanrım.

ADAMUS: Bu nedir, Şambra?

ŞAMBRA: Bir balık.

ADAMUS: Bir balık sembolü. Ve bunu kim kullanır?

ŞAMBRA: Hıristiyanlar.

ADAMUS: Ve mantıksal açıklaması nedir?

ŞAMBRA: Balıkçı.

ADAMUS: Yeshua’nın bir takım balıkçıları olduğu. Kesinlikle değil! (kahkahalar) Lanet olsun!  Kim bir balığı sembol olarak seçer ki??! Yeshua, bununla ne demek istemişti? Bu bir örtücü-katmandır. Bu, sürekli devam eden o danstır. Balık tutmakla hiç ilgisi yoktur! Bu, bütünleşmekle ilgilidir. Bu noktada (Adamus dalga biçimlerinin kesiştiği noktayı gösterir) yeniden birleşmekle ilgilidir.

Ah-h-h! Ve Yeshua bunu biliyordu. Yeshua aynı şeyi açıkladı. Onun böyle güzel bir kağıdı yoktu, toprağa yazdı. O, havarilerine ve duyacak kulağı olan başkalarına aynı şeyi açıkladı, ve Mary Magdalene hemen onun yanıbaşında durup bu çok şaşırtıcı işlem sırasında olan bitenleri daha ayrıntılı bir biçimde açıkladı. Ve Yeshua, birinin balığa dönüştürdüğü bu sembolü kullandı, o birleşmeyi imgeleyen ve benim burada gösterdiğim sembolü kullandı. Birleşme – o dans – en sonunda onu yeniden biraraya getiren. İşte siz bu noktadasınız. Olan biten budur, ve buradan (kesişme noktasından) ilerlerken artık farklı dalga biçimleri olmaz. O bir Bilinç Bedenidir.

Paranızın karşılığını aldınız mı?

İZLEYİCİLER: Evet.

ADAMUS: Elbette! Elbette!  Benim – bizim – zihinsel dengesizlik oturumuma katılacak olanlar için bu, tartışmamızın biütünleyici bir parçası olacak, çünkü zihinsel bir dengesizlikte, Greg, bu şekilde birlikte dans eden dalga biçimleri, değişken ve doğru düzgün çalışmaz bir hal alırlar. (Adamus  yükselip düşen düzensiz dalga biçimleri çizer) Ve kitle bilinci ile suçluluk veçhelerinin sesinden etkilenen insan dalga biçimi bu şekilde düzensizlik göstermeye başlarsa – güzel bilgiler veriyorum – o zaman ruhun dalga biçimi de şöyle olmaya başlar, (birbirinden çok uzaklaşır) ve çok geçmeden de birbirlerini kesinkes kaybederler. İnsanoğlu sinir krizine, zihinsel hastalığa, bunalıma, çoklu kimliklere ve zihinsel dengesizliğin yaşandığı tüm o diğer sebeplere düşer. Hepsi de zihin odaklıdır, ama ruhla insanın yaptığı o dansın doğal ritminde bu bir ruhsal çöküntüdür.

Pekâla, biz bunu çok daha ayrıntılı konuşacağız. Ben bunun nasıl – bu çizimlerde bunu fazlasıyla basitleştirdim – ama olan şudur, bunlar asıl dalga biçimleri ya da bilinç dalgalarıdır. Bu, bu konuşma için iyi bir başlıktır – Bilinç Dalgaları.

Şimdi, bu konuya gerçekten daldığımızda, bir dolu veçheniz olduğunu göreceksiniz. O veçheler de kendi kalıplarına sahipler, ve sizde onlardan milyonlarca ve milyarlarca var. Ben onları nokta nokta olan bir çizgiyle göstereceğim, çünkü o kadar vurgulanmış ya da öne çıkmış halde değiller – yoksa öyleler mi?

Peki, bu insan dalga biçimi ne zaman kesintisiz bir çizgi olmaktan çıkar da noktalı bir çizgiye dönüşmeye başlar, ve veçhenin dalga biçimi de ne zaman ele geçirmeye çalışan, hükmetmeye çalışan noktalı bir çizgi olmaktan, kesintisiz bir çizgiye dönüşür? (Adamus çizer) Şimdi elinizde gerçekten karmakarışık olmuş bir insan vardır. Biz, onlara nasıl ulaşıp da yeniden dansa, dalga biçimlerine geri gelmelerine yardım edebileceğimiz hakkında konuşacağız. Ve bu basittir. Gerçekten basittir.

Şimdi, gerçekten ben bunları oldukça lineer dalga biçimleri olarak çizdim. Bu duvarın tamamının ve tüm bu duvarların yazı tahtası olmasını isterdim. Bu olağanüstü olmaz mıydı, Suzy. (kahkahalar)

Şimdi, bu dalga biçimleri gerçekte benim çizdiğim gibi sadece düz çizgiler değildirler. Bunlar aslında, hadi bir daha, basit bir betimlemeyle… şu Kaynak (Adamus bir nokta çizer) … onlar aslında genişleyen bir spiral gibidirler. (noktanın çevresine bir spiral ekler) Ve o spiralin içine bakacak olursanız, danslar devam etmektedir, ama tüm bu zaman boyunca Bilinç Bedeni de açılmaktadır, bazen çok karmakarışık bir halde, kargaşa ve travma dolu halde, bazen herşeyin çökeceği yanılsamasıyla. Ve zaman zaman bu yanılsama çok gerçektir. Çöküverir. Aslında çökmez, ama bilinç kapıyı kapatır ve genişlemenin çöktüğü yanılsamasını yaratır. Sanırım neden konuştuğumu biliyorsunuz.

Gerçekte bu spiral bile pek doğru değildir, çünkü o dans, ona gerçekten bakacak olursanız, sanki bir tür… (Adamus büyük bir yuvarlak spiral çizer) Büyük bir daire gibidir, büyük bir top, ve top genişliyordur. Top farkındalıktır, ve dışarıya genişlemeyi sürdürür, siz Ben Ben’im noktasına gelene kadar açılmaya devam eder.

Özgür İrade?

Şimdi, orada başka bir şey daha olur. Sözünü ettiğim o kesişme noktasında başka bir şey daha olur. Top ya da spiral, kendi spiralimsi yoluna devam etmez. O herzamanki genişlemesine devam etmez, ve biz bundan bir sonraki oturumumuzda söz edeceğiz. Ama bu soruyu önceden yanıtlamak istiyorum – zamanımın dolduğunu görüyorum – ama bu soruyu sizin için yanıtlamak istiyorum. Siz üzerinde derin derin düşünebilirsiniz, ve bunların herhangi biriyle aynı fikirde olmanız da gerekmiyor. Ben sadece soru soruyorum. Sadece soru soruyorum. Tüm tartışmalarımızda, tüm bireysel konuşmalarımızda, ben sadece soru soruyorum.

Ama soru şu, bir insan özgür iradeye sahip midir? Önceden çizdiklerime geri gideceğim. Soru şu, insanın özgür iradesi var mıdır ya da az önceki soru, “İpler kimin elinde?”  İpleri kim çekiyor? Biyolojik ailenizi kim seçti? Siz değil. Siz daha doğmamıştınız. Onu nasıl seçmiş olabilirdiniz ki? Yetenekleriniz ve becerileriniz, astrolojiden mi kaynaklanıyordu? Tanrı mıydı? Bir grup melek miydi? Ruhsal rehberleriniz miydi? Yüksek benliğiniz miydi? Kapsayıcı ruhunuz muydu? Sadece yazgı ve alın yazısı mıydı? Yalnızca beş para etmez kötü şans mıydı? İpleri kim çekiyor? Ve bu asırlardır sorulan eski bir sorudur. Ve yanıt, eh, olguya bağlıdır. Bilincin neresinde bulunduğunuza ve ipleri kimin çektiğine bağlıdır.

Ruh kendi şarkısına sahiptir. Irmağa akar, dalgalara biner. Bir anlamda umurunda değildir, çünkü ruh, tanrısallığınız, deneyim kazanıyordur. O genişler ve ifade eder, ifade etmek, bağırıp çağırmak anlamına gelse bile. O ifade eder. Bir sağlık sorunu, bir ifade biçimidir. Ve ruh geçinip gider. Sizi göz ardı ettiğinden değil, ama onun gereksinimleri farklıdır. Arzuları, tutkuları farklıdır.

İnsan şurada, aşağıdadır, hayatta kalmak için ve kimliği için mücadele eder. Ve evet, şöye demek istiyorsunuz, “Eh, gerçekliğimi ben yaratıyorum.” Ama bu aslında doğru değildir, çünkü gerçekliğinizin büyük bir bölümü bu dalga biçimi (ruh) tarafından, zihinsel sağlık atölye çalışmamızda sözünü edeceğimiz başka dalga biçimleri tarafından, burada, tanrısal düzeyde olup da sizin farketmediğiniz başka dalga biçimleri tarafından yaratılıyor ya da etkileniyor. Doğrusu, deneyiminizin büyük bir bölümünü hiç de siz yaratmıyorsunuz. Hiç.

Ve, insanların özgür iradesi var mı sorusunun yanıtı. Hayır, yok. İnsanlar kesinlikle bu özgür iradeye sahip değiller. Sahip olsalardı, tümüyle farklı olurlardı. Bir şeyin etkisi altındalar. İpleri bir şey tarafından çekiliyor. Karma? Eh, elbette, ona inanıyorlarsa. Din? Kesinlikle. İplerini çeken tüm şu diğer şeyler. İnsanlar güçlü bir biçimde özgür iradeye sahip olduklarını sanmak istiyor ve bunu talep ediyorlar – “İstediğim zaman işimi bırakacak iradeye sahibim.” Eh, değiller. “İstediğim yerde yaşama iradesine sahibim”, ama değiller. Büyüdükleri yere yakın yaşarlar. Aloo! Ana ve babalarının yanıbaşında!

Yani aslında, hayır, insanların özgür iradesi yoktur. Gerçekten yoktur. Umarım bu sizi biraz deli eder, çünkü hep özgür iradeniz olduğunu düşündünüz.

Siz tanrısal iradeye sahipsiniz. Tobias size bunu yıllar önce söyledi, ve bu, unuttuğunuz mesajdır. Duymak istemediniz, gerçekten. Tobias dedi ki, “Tanrısal irade vardır.” Spiritüel dalganızın, spiritüel dansınızın iradesi, aslında insan iradesine böyle (parmağını şaklatır) baskın çıkacak. Anında. Ve bu, yaşantınızda olmuş olan birçok şey için geçerlidir. Ruhunuz o olumsuz/negatif deneyimleri size zorla yamamıyor, ama ruhunuz için, tanrısallığınız için, aptalca insani maskaralıklardan ve umutsuzca kontrol etme, zevk alma, bir kimliği yerleştirme ve hayatta kalma girişimlerinden çok daha önemli olan şeyler vardır.

Farketmez!  Ruh hayatta kalacaktır, ölüm yoktur. Yeshua bunu çarmıhta kanıtladı. Ölüm yoktur. O, sizin günahlarınızın kefaretini ödemek için ölmedi. Sizin için ve günahlarınız için ölmedi. Hey Allah’ım. Bu ne bencillik, yani Yeshua’nın sizin için öleceğini düşünmek. Yeshua öyle bir noktaya geldi ki – ve bu kolektif bir bilinçti, onun için de biraz farklı (bir durumdur) – ama Yeshua, “Ben balık tutmaya gidiyorum. Ben kesişmeye gidiyorum. Yaşamışım, ölmüşüm, umurumda bile değil. Bir insan olarak kendi hapishanemde olmaktan bıktım usandım. Kendimle olmamaktan bıktım. Bu ikisinin hep ayrı olmasından bıktım. Yeniden kendimle olmak istiyorum” dediği noktaya geldi. Ve, güüm! Kesiştiler. Aaa, ben cross mu dedim? (çev: İngilizce’deki cross kelimesi fiil olarak karşılaşmak, kesişmek, karşıdan karşıya geçmek vs gibi anlamlara gelirken, isim olarak da çarmıh, haç anlamlarına gelir.) (Adamus’un parmaklarını haç şeklinde çaprazlaması kahkahalara neden olur) Cross mu dedim?!

Onlar birleştiler. Cennet ve Dünya birleşti. Tanrısallık dalga biçimiyle insan dalga biçimi en sonunda kesişti.

Peki, Yeshua çarmıhta mı öldü? Hayır. O, çarmıhta canlandı. Fiziksel bedenin bir anlamı yoktu. Bunu kesişme noktasında bildi. Bu arada, bu simge yüzlerce, yüzlerce yıl sonra bir hipnoz, ıstırap biçimi olarak seçildi – “O sizin günahlarınız için öldü.”  Hiç sanmıyorum. Hiç sanmıyorum. Sizin günahlarınız için kimse ölemez. Ama bu aslında şu kesişme noktası – karşılaşma, birleşme – anlamındaydı, ve sonraları ıstırabın ve acının ve suçluluğun ve kontrolün ifadesi olarak kullanıldı.

Böylece, sevgili dostlar, Yeshua çarmıhta uyandı, ve o anda fiziksel bedeni salıverdi, ki bu arada, 2.000 yıl önce bunu bu şekilde yapmanız gerekiyordu. Şimdi bunu bu şekilde yapmanız gerekmiyor. Fiziksel bedeni salıverdi ve gerçekten canlandı. Neşe içinde Mary Magdalene ile birlikteliğini sürdürdü. Fiziksel bir bedeni olmamasına rağmen ortak çocukları oldu. Güzel çocuklar. Evet, bir bedeniniz olmasa bile seks yapabilirsiniz. Çok doğru. Bazen daha bile iyi seks yaparsınız. (Linda’ya bakar) Her zaman değil. Her zaman değil. (yoğun kahkahalar) Her zaman değil.

LİNDA: Sen bir dâhisin.

ADAMUS: Pekâla Şambra, bugün birçok konuyu kapsadık. Gerçekten zaman geldi. Şu teröristlerle çalışmayı sürdürelim – yok, çalışmak değil, onlarla olalım, ve bugün çok konu işledik. Çok konu. Bir sonraki toplantımızda, o kesişme noktasına geldiğinizde o küreye, o büyüyen, genişleyen benliğe gerçekte ne olduğu hakkında daha fazla konuşacağız. Ama bu arada, o Şaud’u yeniden dinleyin ya da yeniden okuyun, çünkü büyük bir parçanız genişlemiş bir halde buralarda değildi, ama şimdi yeniden okuyarak ya da dinleyerek (benliğinizi) bu düzeye geri indirin.

Sözünü ettiğimiz gibi, deneyimlerimiz sürecek. Biz yeni ve farklı bir şeye giriyoruz. Bundan herkes hoşlanmayacak, ister inanın, ister inanmayın. Sebebini hayal bile edemiyorum ama bundan herkes hoşlanmayacak. Bu, spiritüel yolda olan herkes için yenilir yutulur bir şey olmayacak, ve bu pekâladır. Öyle olması da gerekmiyor. Biz burada, bazı eski inançlardan, başka başka inançlardan çok farklı olan şeylerden söz ediyoruz. Bu konuştuklarımız onları doğru ya da yanlış kılmaz, ama bildiğiniz gibi, uzun zaman önce toplandığımızda dedik ki, “Biz gerçekten bazı yeni topraklar keşfedeceğiz.”  Ama yeni toprakları keşfettikçe, onun sadece basit, temel gerçek olduğunu görüyoruz, basit temel sağduyu.

Böylece, yaşamlarınıza döndüğünüzde, kaygılanmanız gerekmediğini, kuşkulanmanız gerekmediğini anımsayın. Tüm yaratımda herşey yolunda.

Bu nedenle, Ben o Ben’im, hizmetinizde olan Adamus.

(izleyiciler alkışlar)

Tobias, Adamus Saint Germain ve Kuthumi lal Singh’in katılımıyla gerçekleşen Kırmızı Çember Materyalleri, Ağustos 1999’dan beri bedelsiz olarak sunulmaktadır.

Kırmızı Çember, Yeni Enerjiye geçecek ilk kişiler arasında bulunan ve Şambra denen insan meleklerden oluşan küresel bir ağdır. Onlar yükselişin sevinçlerini ve zorluklarını deneyimlerken, içlerindeki Tanrı’yı keşfetme yolculuğunda olan diğer insanlar için de bir Bayrak haline gelmekteler.

Kırmızı Çember her ay Colorado’nun Denver bölgesinde toplanmaktadır ve Adamus, Geoffrey Hoppe aracılığıyla son bilgileri sunmaktadır. Bu Kırmızı Çember toplantıları genele açıktır ve isteyen herkes katılabilir.

Eğer bunu okuyorsanız ve bir bağlantı hissediyor ve gerçek olduğu duygusuna kapılıyorsanız, gerçekten de Şambra’sınızdır. Benzer insanlar ve melekler için bir öğretmen ve rehbersinizdir. Şu anda ve gelecek tüm zamanlar için içinizdeki tanrısallık tohumunun çiçek açmasına izin verin. Asla yalnız değilsiniz, çünkü dünyanın her yanında aileniz ve çevrenizdeki alemlerde melekler var.

Bu metni, ticari olmaksızın, bedelsiz olarak özgürce paylaşabilirsiniz. Lütfen bilgiyi bütün olarak, ve bu dip notlar dahil paylaşın. Her türlü farklı bir kullanım için yazılı olarak Geoffrey Hoppe, Golden, Colorado’dan onay alınması gerekir. İletişim için aşağıdaki web sitesine gidin:

www.crimsoncircle.com

Telif Hakkı 2010 Geoffrey Hoppe, Golden, CO 80403