ŞAUD 3: “Vizyonerlere”

KIRMIZI ÇEMBER MATERYALLERİ

e2012 Dizisi

ŞAUD 3: “Vizyonerlere”

ADAMUS’un katılımıyla, Kanallık, Geoffrey Hoppe

Kırmızı Çembere sunulmuştur

5 Kasım 2011

www.crimsoncircle.com –    http://kirmizicember.org

Ben o Ben’im Adamus olmaktan gururlu. Toplantımıza hoşgeldiniz.

Bugün konuşacak çok şey var, bir dolu gülümseyen yüz – başınıza  gelecekleri bilmiyorsunuz! (kahkahalar) – kapsayacağımız çok şey var. Linda, ne olursa olsun, beni 16.50’de kes. Beni kes, yeter.

LINDA: Tamam.

ADAMUS: Yeter, çünkü herşeyi bu bir buçuk saate sığdıramazsak, bunu yapmayalım daha iyi. Öyle değil mi, Bonnie? (kahkahalar)

BONNIE: Evet.

ADAMUS: Evet. Evet. (Burada önemli olan) enerji; kelimeler değil. Bir araya gelme; o uzun sıkıcı konferans değil. Güzel bir kılıç (bir kostüm giymiş olan Mary’e hitaben)

MARY: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Evet, teşekkür ederim. (kılıcı alır)

Pekâla, ve John, ne olursa olsun, eğer Linda beşe on kala beni kesmezse, mikrofonun sesini kes.

JOHN: Sorun değil.

ADAMUS: Hemen kesiver, (kahkahalar) ama bir dakika önce değil.

Duyusallık

Böylece bu bizim aylık spiritüel toplantımız. Ve güne başlarken benim soracağım soru şu, (bedensel, fiziksel) duyusallığınız ne alemde? Bunu sevdim (kılıçla oynar). Duyusallığınız ne alemde? Biz bir mikrofon gereksineceğiz lütfen, hadi.

EDITH: Seks.

ADAMUS: Ben seks demedim, Edith!

EDITH: Demediğini biliyorum.

ADAMUS: Bu sadece ikimizin arasında! Ben duyusallık dedim! (kahkahalar)

LİNDA: (Edith’i kucaklar) Çok üzgünüm. Hiç rahat yok, Edith. Hiç rahat yok.

ADAMUS: Duyusallık. Senin duyusallığın ne alemde?

JOSHUA: Son zamanlarda zayıf tarafında bulunuyorum.

ADAMUS: Zayıf tarafında. İyi.İyi. Dürüstlüğünden ötürü teşekkür ederiz. Neden? (sessizlik) Ha! Neden olduğunu biliyorsun.

JOSHUA: Herşeyden önce, bu benim seçimim, ama işte dikkat eksikliği.

ADAMUS: Belki… belki – özür dilerim, Aandrah – belki biraz fazla mı düşünüyorsun, ha? Bu çok duyusal bir günü berbat ederdi. Hadi ama. (kılıcı etrafında sallayıp durur, Linda’nın geçmesine izin vermek için durur, kahkahalar) Pekâla, teşekkür ederiz. Teşekkür ederiz.

Senin duyusallığın ne alemde? Güzel bir eşarp – bu kılıca bayıldım! (kahkahalar) – güzel bir eşarp. Senin duyusallığın ne alemde?

JOYCE: Doğa olduğu sürece iyi diyeceğim. Gerisinden emin değilim.

ADAMUS: Güzel. Güzel. Doğa – çok, çok duyusaldır. Tüm o titreşimler, tüm o hisler, oradaki tüm o yaratıklar, ormanın o enerjisi. Ha, bunu geri alabilirsin, geçici olarak (kılıcı Mary’e geri verir). Kesinlikle.

Senin duyusallığın ne alemde?

LİNDA: Oooo…

ADAMUS: Aaaa… Evet.

1.ŞAMBRA (hanım): Gerçekten harika.

ADAMUS: Gerçekten… iyi, iyi, iyi. Kesinlikle. Ve benimki de şimdi biraz bir şey yiyince daha iyi olacak. (salonun arkasındaki yiyeceklere bakar) Siz bana aldırmayın; toplantınıza devam ediverin. Çukulataların hepsini neden aldınız?

LİNDA: Biliyor musun, elimizde ne varsa o, ve hemen hiç çukulata olmadığını farkettin mi?

ADAMUS: Ve hiç çukulata yok. Bu büyük bir hayal kırıklığı.

LİNDA: Kimse çukulata getirmiyor. Bunun neden böyle olduğunu bilmiyorum.

ADAMUS: Evet. Güzel. Eh, daha sonra biraz getiririz. (Bagel dolu bir tabağı alır – çvr: Bagel, açma formunda simite benzer bir hamur işi, türlü çeşitleri vardır, susamlı, soğanlı, tarçınlı gibi) Acıkıyorum! Bizim öbür tarafta yiyeceklerimiz yok. (kahkahalar) Güzel bir yemek için buraya gelmem gerekiyor! Teşekkür ederim, Linda. Ellerini oradan uzak tut.

LİNDA: Sorun değil.

ADAMUS: (bir ısırık alır) Mm. Mm. (kahkahalar) Online dinleyenlere (söylüyorum), biz bir kahve molası veriyoruz. (kahkahalar) Sandra…

LİNDA: Ve ağzın doluyken konuşuyorsun.

ADAMUS: … Orman Perisi… umurumda değil. Bu benim ağzım değil ki! (kahkahalar) Aptal görünen o, ben değil! (Cauldre’dan söz ediyor)

LİNDA: Hele bir ağzını şapırdat, o zaman Geoff olmadığını bilirim. (kahkahalar)

ADAMUS: Ve Orman Perisi, kahve kremalı olsun lütfen. Teşekkür ederiz. Pekâla… enerjilere bana hizmet etmelerini emrediyorum, ki siz de bunu yapmalısınız.

Ben şu anda duyusal doğanızı sorguluyorum – duyusal doğanız ne alemde, nasıl? – çünkü çoğu zaman onu bastırıyorsunuz. Onu aşağıda tutuyorsunuz. Ya onu hak ettiğinizi düşünmüyorsunuz, ya da onun bu gezegende sıkışıp kalmanıza neden olacağını düşünüyorsunuz. Ve olmayacaktır. Olmayacaktır. Yükselmiş Üstatların yükselmeden hemen önce duydukları en büyük coşku, çok duyusal olduklarını farketmeleriydi.

Siz bu gezegende – hemen burada – başka hiçbir yerde yapamayacağınız şeyler yapabiliyorsunuz. Bir tabak dolusu bagel yiyemezsiniz. Evrenin başka hiçbir yerinde bagel olmadığını garanti ederim. Sadece burada.

EDITH: Gerçekten!

ADAMUS: Gerçekten. Kesinlikle. (Sandra ona kahve getirir) Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Senden güzel bir Orman Perisi oluyor.

Bu Dünya gibi, bir yandan kahveni yudumlarken bir yandan da böyle bir web yayını yapabileceğin başka hiçbir yer yok. Gülümseyebileceğin ve gülebileceğin ve yanağını başka bir insanın yanağına sürtebileceğin (yanağını Linda’nın yanağına sürter) ya da böyle şeyler yapabileceğin hiçbir yer yok. Duyusal yaradılışı bastırmak gibi bir eğilim var.

Melekler, doğaları gereği, çok, çok duyusaldırlar. Renk ve sese bayılırlar. Dokuya ve sanata bayılırlar. Duyusal deneyim sağlayan herşeyi severler. Ve ben sadece “cinsellik”ten söz etmiyorum, ki o da çok bu gezegene özgü bir şeydir. Güzel bir fiziksel, ruhsal, enerjisel birleşmeyle bir araya gelmeniz. Bu ister kendi kendinize, ister bir eşle olsun, farketmez.

Böylece, bugüne başlarken soruyorum, duyusallığınız ne alemde? Çünkü bu kesinlikle enerji düzeyinizi etkileyecektir. Gerçekten etkileyecektir. O duyusallığı bastırdığınız zaman, duyularınızı – fiziksel ve ruhsal duyularınızı – dışlayıp engellediğiniz zaman, bu, temelde enerji akışını kapatır. Eğer zihinsel moddaysanız – yani bir dolu düşünme ve işlemden geçirme yapıyorsanız – gerçekten çok yorulacaksınız, çünkü o doğal akışı engellemişsinizdir. O tüm enerjiler Alan’ına, daha fazlasını istediğiniz mesajını yayamazsınız. Burada (kafa) çok kısılı kalırsınız, bedeniniz de o zaman tembel, uyuşuk hale gelir, zihniniz de o zaman fazla düşünmeye yatkın olur. Hepiniz bu deneyimi yaşadınız – “Bana neler oluyor?” – analiz eder, dibe vurur ve anlamaya çalışırsınız “Yanlış olan ne? Yanlış olan ne? Yanlış olan ne?”

Eh, yanlış olan, sahip olduğunuz her duyu ile kendinize duyusal bir varlık olma iznini vermemenizdir; kendinizi yaşama öylesine verirsiniz ki, kaybolmanız umurunuzda bile olmaz, çünkü kaybolmayacaksınızdır. Gerçekten kaybolmayacaksınız. Kendinizi kendinize öylesine verirsiniz ki, Ben’im’e öylesine verirsiniz ki, gerçekten nereye gittiğiniz ya da ne olduğu umurunuzda olmaz, çünkü kendi içinizde, ve bundan ötürü de başkalarıyla, çok duyusal bir yolculuk yapıyorsunuzdur.

Kendi içinize dalmaya kesinlikle bir direnç var. Sanki (şöyle algılanıyor), “Eh, bu kulağa bencilce geliyor.” Sanki diğer herkes için herşeyi yapmanız gerekiyormuş gibi geliyor. Kesinlikle hayır, ve biz bugün türlü yollardan bundan söz edeceğiz.

Kendinizi kendi içinizde olmaya o denli bırakmak, çılgınca ve delicesine kendinize o denli aşık olmak – işte gezegeni değiştirecek olan budur. Bu gezegendeki deneyim için aslında size sevinç veren budur. Kesinlikle.

Neden Buradasınız?

Pekâla, sonraki soru. Mikrofon elde, gitmeye hazır.

LİNDA: Hazır bekliyorum.

ADAMUS: Sonraki soru. Ha, burada yeni olanlara soracağız. Şu ön sıranın hepsi benim için sıraya dizilmiş! Ahhh evet! Güzel hanımlar, hepsi de ilk kez buraya geliyor, kamera şu tarafta, bir tane de orada var, olur da kaçmaya kalkarsanız (kahkahalar) dünyadaki herkes sizi görebilir. Pekâla, neden buradasınız? Sıradan gideceğiz. Neden buradasınız? Mikrofon, ve bir sakıncası yoksa ayağa kalkar mısınız.

VİLİ:  Eh, söylendiği gibi, yeni hamlelerde bulunma zamanı gelir, ve ben hep burada olmak istedim. Ve bu benim ilk kez gelişim, ve ben yeniden ilk kezler (yaşadığım) bir zamandayım. Yeni deneyimlere başlıyorum ve…

ADAMUS: Evet. Neden burada, Dünya’dasın, demek istiyordum. Bugün neden buradasın, değil! (kahkahalar) Demek istiyorum ki…

VİLİ: Ha, o mu!

ADAMUS: Ben geniş bir soru soruyorum. Ben… bir dakika. Ben… (kameraya gidip mimikler yapar, kahkahalar) Bir daha deneyelim. Şu son bölümü keselim.

VİLİ: Hadi yeniden başlayalım.

ADAMUS: Hadi yeniden başlayalım. Sevgilim – şunu bir an için alabilirsem (mikrofonu Linda’ya uzatır) – sevgilim (hanımın elini öper), neden buradasın?

VİLİ: Eğlenmek için, çokça.

ADAMUS: Bu harika işte! Bu şahane – eğlenmek için. Farkediyor musun ki daha beş yıl önce, sen, birçok kişi, bunu söyleyemezdiniz?

VİLİ: Hayır, hiç söyleyemezdik.

ADAMUS: Bunu söyleyemezdiniz – “Eğlenmek için buradayım.” Güzel. Üstelik bunu söylerken herhangi bir “ama” da yoktu. “Ama’lar” yoktu. Eğlenmek için buradasın. Teşekkür ederiz.

VİLİ: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Pekâla…

LİNDA: Sonraki.

ADAMUS: Neden buradasın? Bu toplantıda, ama aynı zamanda bu yaşamda?

PİLAR: Ben senin en büyük hayranınım.

ADAMUS: Aa, en büyük hayranım. Bu… (Linda’ya döner) Bugün hiç Adamus Ödülü’n var mı? (kahkahalar)

LİNDA: Tabi tabi!

ADAMUS: Bu o kadar kolay ki, ama zor hale getiriyorlar.

PİLAR: Ben sana aşıktım…

ADAMUS: Doğru kelimeyi söyle…

PİLAR: Ben yüzyıllardır sana aşığım. (izleyiciler “ooooo!” der, bazı alkışlar) Ama bunu biliyorsun.

ADAMUS: Ha, biliyorum. Biliyorum. Ah! Peki, toplantıyı şimdi sonlandırabiliriz! (Adamus güler, izleyiciler de güler)

PİLAR: Hadi başbaşa olabileceğimiz bir yere gidelim!

ADAMUS: Bir şişe Tekila’mız var… (kahkahalar) Peki benim dışımda, neden buradasın?

PİLAR: Eh, yaşamın tadını çok çıkartıyorum. Burada olmak hep bir sevinç oldu. Ve sanırım, biz birçok açıdan ayrıcalıklıyız, çünkü, eh, bir dolu melek sıraya girmiş bizi bekliyor, yani buradan gidelim diye, öyle değil mi?!

ADAMUS: Evet. Evet.

PİLAR: Yani, bu bir ayrıcalık.

ADAMUS: Bir ayrıcalık. Güzel.

PİLAR: Ve biz keyfini çıkartıyoruz.

ADAMUS: Evet.

PİLAR: Ve, tabii, biz oraya da ulaşıyoruz, yükselmeye, şu garip şeye. Herkes oraya ulaşmak istiyor.

ADAMUS: Çok garip!

PİLAR: Ve öbür taraftakiler de buna şaşıyorlar. Oraya ulaşmak için Dünya’ya gelmek zorunda kaldılar.

ADAMUS: Evet.

PİLAR: Evet ya, bir de bu.

ADAMUS: Evet. Gariptir, geçenlerde bir grupla yükselişi konuştuk. Gruba sorduk, “Yükseliş nedir?” Soruyu yanıtlayamadılar. Biz de dedik ki, “Bunu ne kadar istiyorsunuz?” Eh, kesinlikle istiyorlardı. Ama dedik ki, “Peki sizi tutan ne?” ve bilmiyorlardı. Yani böyle bir yükseliş açmazı var. Bundan başka bir günde söz edeceğiz. Ama bu açmaz kesinlikle var. Yani sen eğlenmek için buradasın.

PİLAR: Evet.

ADAMUS: Peki eğleniyor musun?

PİLAR: Kesinlikle, her bir gün.

ADAMUS: İyi. Her bir… harika. Güzel. Teşekkür ederiz.

Ve biliyor musunuz, biz salonda mikrofonla dolanırken ben makyo makyo deyip duracağım. (birisi “Hah, işte!” der) Hah, işte!

PİLAR: Hayır, bu makyo değildi.

ADAMUS: Hayır, hayır, hayır. Bu çok iyi geldi, çok iyi. Ben sadece diğerlerini uyarıyorum. (kahkahalar) Sonraki. Sevgilim, sen neden buradasın?

KATA: Sanırım bu sevinç dolu rol yüzünden, ama buna bir şey ekleyeceğim: aşk hikâyem yüzünden.

ADAMUS: Aşk hikâyen.

KATA: Evet.

ADAMUS: Kiminle?

KATA: Kendimle.

ADAMUS: Ah!

KATA: Çocuklarımla.

ADAMUS: Ah!

KATA: Yaşamla.

ADAMUS: Evet.

KATA: Bu aşkı giderek daha açmak, kendi içimde ve, evet, diğer her yere.

ADAMUS: Güzel. Mükemmel.

KATA: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Aşk, ve ben (saydıklarının başına) önce kendini koyma biçimini sevdim, çünkü, ah, şimdi ayrıntılara girmemize gerek yok ama kendini sevemezsen, gerçekten başka birini sevemezsin.

Aşk Hakkında

Biliyor musunuz, aşk hakkında bir şey (diyeyim) – geçenlerde Fransa’da bundan söz ederken harika bir zaman geçirdim – aşk hakkında bir şey (diyeyim), çok ilginç. Bildiğiniz şekliyle aşk yoktu. İlk Çember’de, Tüm Var Olan’da, Tanrı’da aşk yoktu. Tanrı ilk zamanlarda aşkı hiç bilmezdi. Siz meleksel ailelerinizle birlikteyken, aslında gerçekten melekler arasında sevgi, aşk yoktu. Şefkat ve ilişki ve karşılıklı ilişki gibi şeyler vardı, ama siz Dünya’ya gelip de onu keşfedene kadar, aşkı hemen burada Dünya’da keşfedene kadar, yaradılışın hiçbir yerinde sevgi, aşk yoktu. İnanılmaz.

Şimdi, Tanrı’nın sizi hep sevdiği öğretildi size. Tanrı, sizler aşkın ne olduğunu anlayana kadar aşkı bilmedi. Ve siz aşk denen şeyi hissettiğiniz, ve onu Ruh’a yansıttığınız ya da geri ışıdığınız an, Ruh aşık oldu. Ruh onu size geri yansıttı, ve bu büyük aşk ilişkisi şimdi devam ediyor. Onu arada unutuyorsunuz, ama bu – sizden Ruh’a giden ve Ruh’tan size geri gelen aşktır. Ama bu hemen burada bu gezegende yaratıldı.

Bu, Dünya’yı böyle inanılmaz kılan şeylerden biridir. O aşk,  Pleiadiaslılarda ya da Arcturiaslılarda ya da ruhsal ailenizde ya da başka bir yerde yaratılmadı, dostlarım. O hemen burada yaratıldı. Ve şimdi her düzeyden, Yakın Dünya alemlerinde, başka boyutlarla ve hatta başka gezegenlerle paylaşılıyor, yayılıyor.

Burada neler olduğuyla neden bu kadar ilgileniyorlar diye merak ediyorsunuz? Kendilerini neden buraya yansıttıklarını ya da ışınladıklarını, arada bir de küçük uzay gemileriyle gelmeye çalıştıklarını. Çünkü sevgi denen o şeyi merak ediyorlar. Onun buradan çıktığını biliyorlar, ve şimdi onlar da ona sahip olmak istiyorlar.

Öğrenecekler. Öğrenecekler. Sizden öğrenecekler, ve kendileri için öğrenecekler. Ama, evet, sevgilim, Kata, aşk, ah, inanılmaz bir şey. Onun kapanına bu kadar kısılmak, onun yüzünden bu kadar incinmek, bu kadar derinine dalmak inanılmaz bir şey.

Ama çoğunlukla, kendini sevmenin ne demek olduğunu çok, çok az insan biliyor. İnsanlar kendilerine katlanıyorlar. Kendileriyle acaip bir ilişkileri var, ve yine de aşkı arıyorlar ve yine de başka insanlarla aşkı yaratıyorlar. Ama bu gezegende ne olacak biliyor musunuz… ben konunun dışına çıkıyorum ama bunu yapmaya bayılırım. Bu gezegende olacak olan şudur, bu gezegen aşkı yarattı, aşkı paylaştı ve aşık oldu. Bundan sonra bu gezegende olacak olan, ve şimdiye kadar tüm yaratımda başka hiçbir yerde gerçekleştirilmemiş olan, kendilerini sevmeye başlamak üzere buraya gelmiş varlıklar için (olacak). Bu, bir sonraki sınır. Bir sonraki evrim. Bir sonraki spiral, ama öyle bir spiral ki… (çizmek için bir marker aranır)

LİNDA: Aaa, marker yok mu? Hay Allah!

ADAMUS: Hayal etmemiz gerekecek.

LİNDA: Yok, yok. Geliyor. Yolda. Koş, Forrest, koş! (Larry bir marker getirir)

ADAMUS: Öyle çok da talepkâr değilim. Basit bir fincan kahve, bir marker, mutlu kalmak için gereksindiğim yegâne şeyler! Böylece, deneyimlerinizin büyük bir spiral gibi olduğu ve genişlemeye devam ettiği, deneyimlemeyi ve bunların tümünü paylaşmayı sürdürdüğünüz söylenebilir.

Ama içinden geçtiğiniz bu uyanışın belli bir noktasında garip bir şey olur. Spiral kendi içine döner – ve o zaman bir hologram oluşturmanız gerekirdi, tahtaya onu bu şekilde yazamıyoruz – ama siz sanki bir kapıdan, kendi içinize açılan bir kapıdan geçersiniz. Ve orada asla yalnız olmazsınız, çünkü kendinizi bulmuşsunuzdur, ama kendinize aşık olduğunuzda herşeyle ve diğer herkesle ilgili içten bir anlayışa sahip olacaksınız.

Bu, gerçekleştirilecek en zorlu şeylerden biridir, kesinlikle; en zor şeylerden biridir, ve ben hepinize bakıyorum da, siz kendini sevme deneyiminden geçtiniz ya da geçiyorsunuz. Ah, zaman zaman ne kadar da meydan okuyucu, ne kadar da zor. Ve sonra başlıyorsunuz onu anlamaya çalışmaya – “İyi de, kendimi nasıl severim?” Hah, işte anında kaybettiniz. Geri dönün, biraz uyuyun, daha sonra gelin. (Adamus kıs kıs güler)

Neden Buradasınız?

Güzel. Şimdi şu “Neden buradasınız?” sorusu büyük bir soru. Aslında o kadar da zor değil. Biz bugün buna gireceğiz. Çok basit, ve sonra siz onu gerçekten hissetmeye başladığınızda, işte o zaman karmaşık olmaya başlıyor. Ama burada olma sebebiniz aşktır.

Bu gezegene duyduğunuz aşk, bu gezegene duyulan mutlak aşk. Ve biliyorum, birçoğunuz yıllarca bu gezegenden şikayet etti, ve ben payıma düşenden daha fazla şikayet duydum… bu sözde komikti.

LİNDA: Ha ha ha. Ha-ha, ha ha ha.

ADAMUS: … bu konuda payıma düşenden fazlasını. (birisi yüksek  sesle güler) Teşekkür ederim! Teşekkür ederim! Ama aslında komik olan şu ki, burayı bir kez terk ettiniz mi, özellikle de buradaki son anlarınızda, yaşamınızın son günleri ya da haftalarında, birdenbire bu hayatı harika kılan şeylerin tümünü, burada olmaktan duyduğunuz sevgiyi hatırlamaya başlarsınız, ve sonra, lanet olsun, buraya yeniden geri dönmeyeceğinize dair istediğiniz kadar yemin etmiş olun, güm, geri gelmişinizdir – çünkü onu seviyorsunuz. Çünkü ona aşıksınız.

“Neden buradasınız?” sorusu, büyük bir soru. Diyeceğim ki, sizlerle çalışmanın benim açımdan en büyük zorluklarından biri, gerçekte kim olduğunuzu görmenizi, neden burada olduğunuzu, burada ne yaptığınızı anlamanızı sağlamak.

Şimdi, biz o eski söylemlerin, “Kötü karma yüzünden buradasın. Geçmiş bir yaşamda yanlış bir şey yaptın ya da her neyse, ve şimdi bunun kefaretini ödemek zorundasın” gibi söylemlerin bazısını epeyce aştık. Tanrı’ya şükür o engellerin üstesinden geldik. Hiç kimse – hiç kimse, ister bu salonda olun, ister dinliyor ya da herhangi bir yerde olsun – karma yüzünden burada değil, tabii o karmaya inanıyorsanız başka.

Bir çoğunuz, başkalarına bakmak üzere burada olduğunu hissetti. Başkalarına. Bu gerçekten burada olmak için kötü bir sebep, çünkü onlar o ya da bu şekilde canınıza okuyacaklardır. (kahkahalar) Okuyacaklardır. Eh, bunu başka şekilde söyleyeyim, Cauldre bana parmağını sallayıp duruyor. Er ya da geç sizi düş kırıklığına uğratacaklardır. Eğer başka birisi için burada olmanız gerektiğine ilişkin bir gündeminiz varsa, onlar er ya da geç sizi düş kırıklığına uğratacaklardır. Ve bunu yapmak zorundalar. Yapmak zorundalar, herşeyden önce, sizi ilk ve son kez özgür bırakmak, ve kendi egemenlikleri, bağımsızlıkları adına da kendilerini özgür bırakmak için.

Yani, birçoğunuz hâlâ şu “benim diğer herkes için burada olmam gerekiyor”la mücadele ediyorsunuz. Bazılarınız – ben az sonra bunu ele alacağım – ama çoğunuz hâlâ … umarım bugün bundan geçer gideriz. Siz o eski rolünüzle buradasınız, Tobias’ın yıllar önce sözünü ettiği bir rol, ve onu üstünüzden pek atamıyorsunuz. Onu üzerinizden pek atamıyorsunuz, çünkü gerçekten, gerçekten neden burada olduğunuzu tümüyle anlamış, ya da hissetmiş değilsiniz. O yüzden de o eski fikre, bir enerji tutucusu – bir enerji tutucusu – olduğunuz fikrine tutunuyorsunuz, çünkü bunu çok uzun bir süre yaptınız.

Dağların içinde ya da yer altında ya da ormanların derinliklerinde bir yerde yaşayan tam anlamıyla gruplar var – gizli gruplar. Onlar, onlarca ve onlarca yüzyıldır (varlıklarını) sürdürüyorlar, ve bu gezegen için enerjiyi tutuyorlar. Zikirler yapıyorlar. Dua ediyorlar. İnsani zevklerin çoğundan kendilerini mahrum ediyorlar – bunlar kesinlikle duyusal insanlar değil – ve birçoğu hâlâ, aslında pek de anlamamalarına rağmen, dini düzenlerde bulunuyorlar. Onlar din yüzünden orada olduklarını sanıyorlar, oysa aslında enerji tutucuları olarak orada bulunuyorlar. Onları Kudüs’ün tüm çevresinde bulabilirsiniz. Camilerde ve tapınaklarda, yerli kabilelerde, dünyanın her yanındaki yerli gruplarda bulabilirsiniz.

Onlar bunu bir kuşaktan ötekine gerçekleştirip duruyorlar. Bu enerji tutucu gruplara yeniden bedenlenip duruyorlar, ve uzun bir süre için de harika bir amaca hizmet ettiler. Uzun bir süre boyunca sizler bu enerji tutuculardan biriydiniz. Uzun zaman. Bir yaşamdan ötekine, aslında.

Peki ama, ne için tutmak? Ne için tutmak? Birkaç yıl önce Mısır’a gittik, ve Tobias, hâlâ tapınakların taşlarında, hâlâ toprağa gömülü, hâlâ fiziksel biçim içinde dolanan insanların çoğu ile birlikte olan enerjilerden söz etti. Ve dedi ki, “Bu enerji tutucuları binlerce yıldır burada bulunuyor.” Kimse şu soruyu sormadı, “Neyi tutuyorlar?! Ne için? Ne için?”

Eh, bazısı diyecek ki, “E onlar barış/huzur için enerjiyi tutuyorlar.” Eh, çuvalladınız, çünkü barış/huzur yok. (Adamus kendi esprisine güler)

LİNDA: Ha, ha, ha, ha, ha, ha, ha. Ha, ha. Bir Adamus Ödülü’nü hak ettin! Heeey!

ADAMUS: Evet, kendi esprime gülüyorum!!

LİNDA: Bu çok komikti! Ha, ha, ha. (ona bir Ödül verir)

ADAMUS: İlk ödülüm! Teşekkür ederim! Teşekkür ederim. Ben konuşmaya devam ederken onu üzerime iğneler misin?

LİNDA: Seve seve.

ADAMUS: Ama ne için tutmak? Ne için tutmak? Ve bazılarınız hâlâ böyle bir hipnoz türü, örtücü-katman türü içindesiniz. Son zamanlarda, hâlâ doğa için enerjiyi tuttuklarına inanan gruplarla bazı çok ilginç tartışmalar yaptık. Hiç sanmıyorum. Doğa gayet iyi idare edebilir.

LİNDA: İşte oldu.

ADAMUS: Teşekkür ederim. Vaay, çok hoş.

Yani siz hâlâ bu roldesiniz, ve dediğim gibi, bu zaman zaman zordur. Bana en çok meydan okuyan şey, sizin gerçekten ne için burada bulunduğunuzu, neden burada olduğunuzu görmenizi sağlamak.

Bu arada, o duyusal, ruhsal korsanlar olduğunuz için de, enerjiyi tutmak aslında gerçekten sıkıcı, ve pek de ileri bir aşama değil. Bir de ilginç olan şu ki, birçoğunuz bu rolden vazgeçmede zorlanıyorsunuz, çünkü eğer bunu yapmazsanız dünyanın çökeceğini düşünüyorsunuz. Dünya her halûkârda çökebilir, bunu yapsanız da yapmasanız da, ama önemli olan şu ki, şimdi bir şekilde hizmet etmek isteyen başkaları var – bu Dünya’da belki fazla (ya da sizin kadar) deneyimi olmamış insanlar. Onlar şimdi bu rollere bürünüyorlar. Yani siz, bir açıdan, onları bir sonraki enerji tutucuları olmaktan alıkoyuyorsunuz.

Dünya her zaman enerjinin tutulmasını bir dereceye kadar gereksinecek – belki daha iyi bir kelime “enerji dengeleyicileri” olurdu – çünkü bilinç böyle bir sıçrama yaptığı zaman, bilinç gerçekten hareket edip genişlediği zaman, çünkü şu anda öyle bir dinamik var ki, bir dengeyi ya da bir referans noktasını koruyan bir şeyin olmasını istiyor. Ama sonra, belli bir zamanda, bu da değişir ve sonraki grup o dengeyi tutmak için devreye girer.

Ama ne için tutmak? Eh, tümüyle çıldırmaktan alıkoyacak momentumu sürdürmek amacıyla tutmak. En çok da – yerliler açısından, binlerce yıldır bunu gerçekleştirmekte olanlar açısından – enerjiyi doğru zaman, doğru grup için tutmak. Dünyanın bilinci, bir grup insanın egemen/bağımsız varlıklar, Üstatlar olabileceği, aydınlanabileceği, ve yine de fiziksel bedende kalabileceği bir yere gelene kadar enerjiyi tutmak. Onlar enerjiyi, yeterli bir kitle ya da yeterince sayıda insan gerçekten kendilerine duydukları aşkı ve şefkati geliştirdikleri ve bu gezegen için gerçek yeni Bayraklar haline geldikleri zamana kadar tutarlar. İşte bunun için enerjiyi tutuyorlar.

Ve bu sizsiniz. Ve görmediğiniz de bu, ve benim arada bir başıma vurup da “Bunu neden görmüyorlar?” demek zorunda kalmam da bundan. Ve ben bunu kendime çok sordum. Bunu neden görmüyorsunuz?

Eh, birçok nedeni var. Bir tanesi, sizin hâlâ o enerji tutucusu rolünde kısılıp kalmanızdır, ve bir enerji tutucusu, hâlâ o arenada oynuyorsa, gerçekte kim olduğunu göremeyecektir.

Bir dolu neden de, buna inanamamanızdır. Hayal bile edemiyorsunuz. Diyorsunuz ki, “Kim, ben mi?! Gerizekâlı küçük ben mi?! Bu kadar iyi olsaydım, Adamus’un sözünü ettiği o çok gelişmiş varlık olsaydım, parmağımı şaklattığım an bir fincan kahve beliriverirdi.” Görüyor musunuz? Ve böylece kendinizi bazı gerçekten garip standartlarla ölçüyorsunuz, çünkü o şeyler sonuçta hiç de önemli değildir.

Ama diyorsunuz ki, “Bu kadar aydınlanmış olsaydım, ben…” (Adamus’un kahvesini Garret’in üzerine dökecekmiş yapması üzerine Linda nefesini tutar) Buna cesaret edemezdim. (Adamus kıs kıs güler ve izleyicilerden kahkahalar yükselir)

GARRET: Evet ederdin!

ADAMUS: Edemezdim.

GARRET: Evet ederdin!

ADAMUS: Diyorsunuz ki, “Bu kadar aydınlanmış olsaydım, borsanın yarın ne yapacağını tam olarak bilirdim.” Doğrusu aydınlanmış bir insan borsanın ne yapacağını umursamaz. Aydınlanmış bir insan gerçekten başka birinin düşüncelerini okumayı umursamaz, çünkü tüm düşüncelerin yüzde 95’i çöptür. Aydınlanmış bir insan aslında temelde hiç (bir şeyi) umursamaz, Şimdi ânında olmaktan mutlak bir sevinç duyar.

Böylece bugünkü konuşmamızda gerçekleştirmek istediğim şeylerden biri, şu eski enerji tutma rolünün ötesine geçmektir. Siz, yunuslar adına enerjiyi tutmak için burada bulunmuyorsunuz. Hayır, bulunmuyorsunuz – ya da balinalar için ya da maymunlar, yılanlar, herhangi başka bir şey için. Gerçekten (onun için burada) değilsiniz. Bunu yapacak olan başkaları var. Siz gezegen için, Yeshua’nın geri dönüşü için enerji tutmuyorsunuz, çünkü o geri gelmeyecek. Olanları gördü ve dedi ki, “Geri gelmem gerekmiyor.”

Gaia’nın enerjisini tutmak için burada bulunmuyorsunuz. O gidiyor! O gidiyor, çevrenin sorumluluğunu almanızı istiyor, ki bu bedeninizi de içerir, fiziksel çevrenizi de içerir, ama o gidiyor. Onun enerji tutucularına ihtiyacı yok. Buradan çıkmasını sağlayacak enerjiyi itenlere ihtiyacı var, çünkü onu burada tutmaya çalışan enerji tutucuları fazlasıyla var! Onu itip kapı dışarı edecek kişilere ihtiyacı var, ki böylece insanlar ilk ve son kez bu gezegen için sorumluluk alabilsin.

Böylece buna derin bir nefes alalım.

Belki bugünün sonunda kendinizi birazcık farklı, birazcık gerçekte kim olduğunuzu, benim sizi gördüğüm gibi görürsünüz. Ve belki biraz da rahatsız hissedersiniz, çünkü çok muhteşemdir, ama neden olmasın? Çok görkemlidir, ama siz busunuz. Çok şaşırtıcıdır, çünkü olandır. Umarım, günün sonunda, derin bir nefes alır ve kendinizden kuşku duymaktan ve gerçekten neden burada olduğunuzu merak etmekten vazgeçersiniz. Evet coşku için, evet aşk için, ama çok, çok muhteşem bir şey de var.

Neden Buraya Geldiniz

Bu arada, artık ruhsal aileleriniz adına burada bulunmuyorsunuz. Bu zorlu bir konu, ya da zorlu bir konu olmalıydı. Biliyorsunuz, birçoğunuz bu gezegene meleksel spiritüel aileleriniz adına geldiniz. En sonunda onları özgür kılacak bir şeyi öğrenmek için geldiniz. Kozmosta herşey sanki büyük bir durma noktasına gelmişti, büyük bir… bu sanki bir çamur havuzu gibiydi. Az çok yoğunlaşmış ve artık hareket edemez haldeydi, ve siz buraya ne olduğunu öğrenmeye geldiniz.

Buraya bir dizi yaşamlardan geçmek için geldiniz, olayların bazısını az çok yeniden yaşadınız. Bunlar fiziksel biçim halinde değildi, ama fiziksel biçim sizin bambaşka bir anlayış edinmenizi sağladı. Bilin bakalım ne oldu? Buraya ruhsal aileleriniz için geldiniz – bunu yapmanız çok cesurca, çok hizmete yönelik, çok asildi. Gerçekleştirdiğiniz çalışma, ruhsal ailelerinizle yaratımdaki enerjiyi özgürleştirdi. Bu yüzden şimdi bu gezegene ya da Yeni Dünya’ya gelmek isteyen bu kadar çok varlık sıraya girdi. Onlar  özgürler. (Enerji) yeniden hareket ediyor. İşiniz bitti. (Adamus güler) Vay! Şimdi ne olacak? Meleksel işsizlik. (kahkahalar) (birisi, “işsizlik maaşı” der) Evet. Evet, çekler uzun zamandır gelmiyor.

Kesinlikle, ve bu zorlu bir nokta, çünkü bu gerçekten buraya gelme nedenlerinizden biri. Kendinizi buna adadınız, ve bittiğinde, sanki “İyi de şimdi ne olacak? Ben ne yaparım?” gibi hissediyorsunuz.

Bu çok derin bir düzeyde. Zihniniz bunu farketmeyebilir, ama siz farkediyorsunuz. Böylece garip şeyler olma eğiliminde – yeniden askere yazılmak, yeniden bir hizmet kuruluşuna yazılmak rüyaları gibi, etrafta amaçsızca dolanıp birinin yardımınıza ihtiyacı var mı diye bakınmak gibi, oysa yok. Biliyor musunuz, bu sanki işi bitirmenin sonuçları gibi bir şey.

Böylece diyorsunuz ki, “O büyük kutlamaya ne oldu? Gerçekleştirdiğim çalışma için yapılacak o büyük kutlamaya ne oldu? Ruhsal ailelerim şimdi özgür.” O kutlamayı sonra yapacaklar, ama şu anda sizi yalnız bırakmak istiyorlar. Ne gerçekleştirdiğinizi biliyorlar, ama şu anda, size zaman vermek istiyorlar, kendiniz için.

Bu bir yolculuktu. Bunu gerçekleştirmek bir dolu savaşa, birçok sınava ve çileye, sıkıntıya mâl oldu, ve onlar şu anda sadece kendiniz için, kendinizle başbaşa, zamana ihtiyacınız olduğunu biliyorlar.

Derin bir nefes alalım.

Siz özel bir grupsunuz, ve ben bunu başka gruplara söylemiyorum, tabi bana çok iyi para verirlerse, başka. (kahkahalar) Bunu başka gruplara söylemiyorum, ve biliyorsunuz ki, öyle olduğunu hissedersem, kesinlikle makyo ile dolu olduğunuzu da söylerdim. Bunu ilk ben söylerdim. Bunu size söylemekten zevk alırdım, zevkin de ötesinde. Fırsatları kolluyorum! (kahkahalar) Onları bulup çıkartıyorum!

Siz çok özel bir şey için buradasınız, yani keyif almaya ve yaşamı sevmeye ek olarak, ve sırf bunlar için de – neden olmasın ki? Oldukça zor hizmetlere birçok yaşamınızı adadınız. Neden kesinlikle tadını çıkarmayasınız ki? Eh, nedenleri sıralayabilirdik ama ben bunu mecazi olarak soruyorum. Neden olmasın?! Neden olmasın?

Siz çok özel bir grupsunuz, ve ister bugün ya da yarın ya da belki gelecek yıl, umarım bunu – ne kadar özel olduğunuzu – farkedersiniz. Ben sevgili Linda’dan bir alıntı okumasını istedim – isteyeceğim – ve sizin de onu hissetmenizi isteyeceğim. Ve yavaş ve dramatik ve duyusal bir şekilde oku. Neden olmasın? Ve evet, okuyor.

LİNDA (az çok tutkulu bir sesle okur): “Çılgın olanların, uyum sağlayamayanların, isyankârların, bela çıkartanların, kare deliklerde yuvarlak çiviler olanların, şeyleri farklı görenlerin, şerefine. Onlar kurallardan hoşlanmaz, ve mevcut duruma saygıları yoktur.” Böyle iyi mi?  “Onlardan alıntı yapabilirsiniz, onlarla hemfikir olmayabilirsiniz, onları göklere çıkartabilir ya da aşağılayabilirsiniz. Ancak onlara yapamayacağınız tek şey, görmezden gelmektir, çünkü onlar şeyleri değiştirirler. İnsan ırkını ileri doğru iterler. Ve birçokları onları çılgın olarak görse de, biz dahileri görürüz. Çünkü dünyayı değiştirebileceğini düşünecek kadar çılgın olan insanlar, dünyayı değiştirenlerdir.”

ADAMUS: Kesinlikle. Çok güzel. Sizin için, Şambra için ne kadar da geçerli. (bazı alkışlar) Dünyayı değiştirebileceğine inanan çılgınlar, çünkü – sadece değiştirmiş olmak için değil – çünkü dünyanın değişimi istediğini biliyorlar. Dünya diyordu ki, “Biz hazırız.” Böylece siz de öne çıkıp dediniz ki, “Ve o değiştirilebilir. Bu olabilir, kesinlikle, ve bu yüzden, olacaktır.”

Bugünün Konuğu

Güzel bir alıntı. Aslında sizinle ilgili olarak yazılmamış. Size uygulandı. Kim yazdı? (birisi “Steve Jobs” der) Steve Jobs. Kesinlikle. Kesinlikle.

Şimdi, Steve Jobs bir aziz değil.

LİNDA: Şimdi bunu Steve Jobs gibi okumamı ister misin?

ADAMUS: Pardon?

LİNDA: Şimdi bunu Steve Jobs gibi okuyayım mı?

ADAMUS: Hayır, hayır, hayır. Steve Jobs bir aziz değildi. Hiç de aziz değildi. Farkında olmayanlar için – Steve Jobs, Apple’in yaratıcılarından, kurucularından biri. Steve Jobs dünyayı değiştirdi. Ha, o ilginç, ilginç bir karakter, o kadar ilginç ki, başka varlıklarla sahneyi paylaşmaya bayılmayan ben – hepinizi kendime istiyorum, Tobias gibi değil, onun hep bir konuğu vardı – Bay Jobs’un bugün bizimle olmasını istedim. (izleyiciler “Aaaa” sesleriyle karşılık verir) Ve o hemen kabul etti, hiç tereddüt etmeden.

Böylece derin bir nefes alalım.

O şimdiden burada, ve herhangi birinize  budala demeyeceğine söz veriyor. (kahkahalar) Ama benim diyebileceğimi söylüyor. (Adamus kıs kıs güler)

Hadi Steve Jobs’u içeri davet edelim. Evet, bu az çok tarihi bir an, çünkü ben genelde bunu yapmam ve bir alışkanlık olmasını da amaçlamıyorum. Ama toplantının başında dendiği gibi, o az çok Şambra’ydı, az çok enerjilerle bağlantı halindeydi. Şu anda gülümsüyor. Eğer istiyorsanız, onu duyumsamak için gözlerinizi kapatabilirsiniz ya da açık tutun, ama o salonda dolanıyor. Şu anda Çiçekler Köprüsü’ne falan gitmek ya da başka bir şey yapmak niyetinde değil. Hâlâ etrafta dolanmaktan fazlasıyla keyif alıyor. Gerçekleştirmek istediği çok fazla projesi, çok fazla şeyi var, çok fazla ortaklıklar.

Şimdi, Steve’in Budist olduğu söyleniyor. Sanırım öyle olduğunu söyleyebilirsiniz. Şu anda sanki kafasını sallıyor ve diyor ki, “Hem öyleydim hem değildim, aslında öylesi ya da böylesi umurumda değildi,” ama bu az çok uygundu. Böyle bir özdeşleşmeden hoşlanıyordu.

Ona göre, Budizm pek de ruhsal bir yolculukla ilgili değildi. Budizm onun için meditasyon, perhiz, disiplin, reddediş vasıtasıyla enerjisini idare etmenin bir yoluydu. Yalınlıkla ilgili, kesinlikle, bazı içgörüler sunuyordu, ve bu herhalde Budizm’de herşeyden çok sevdiği şeydi – zarafet ve yalınlık, yaşamın Zen’i, o güzel yalın zarafet. Böylece o bununla bu şekilde bağlantı kurdu.

Ama aynı zamanda, bildiğiniz gibi, Steve biraz sinirli olmaya da yatkındı. Aslında siniri biraz da daha azına razı olmak istemeyişindendi. Kendinden ve etrafında çalışanlardan en fazlasını talep ederdi, ama bu zaman zaman öfkeye dönüşürdü. Yani Budizm kısmı, onun kendi dengesine ve kendi merkezine geri gelme yeriydi.

Geçenlerde öte tarafa geçtiğinde, çoğunuzun okuduğu o basit kelimeleri söyledi, “Aah vay canına! Aah vay canına! Aah vay canına!” Sanki neredeyse ruhsal bir orgazm gibi, çünkü az çok öyleydi. Neye “aah vay canına” diyordu? (birisi “Bize” der; bir başkası “Hayat” der, ve bir başkası “Kendine” der) Kendine. Güzel. Bunun için bir Adamus Ödülü alacaksın. Kendine! Kendiyle karşılaştı – yaptığı içsel çalışma sayesinde çok yakın, çok, çok, çok yakın olan benliğiyle (karşılaştı). O hemen oradaydı. Böylece öte tarafa geçtiğinde, anında kendiyle karşılaştı. “Aah vay canına!” İnanılmazdı.

Çoğu insan öte tarafa geçtiğinde bu tür bir deneyime sahip olmaz. Adeta o büyük uzun tünelden geçmek zorunda kalırlar, ve kendi pişmanlıklarına bakarlar ve kendi büyükanneleri de hâlâ onları azarlıyordur ve işte böyle şeyler. Ama şunu söylemem gerek, sevgili dostlarım, öteye geçtiğiniz zaman, o “aah vay canına”yı yaşayacaksınız. Fark edeceksiniz – ve belki bunun olması için öteye geçmeniz bile gerekmez – ‘Siz’in nasıl hemen şimdi, hemen orada olduğunu farkedeceksiniz. Taa oralarda bir yerlerde değil, ama o, aah vay canına, hemen burada.

İşte Steve’in “aah vay canına”sı buydu. “Ben hemen buradayım.” Ve o Ben’im’de, fark ettiği o aah vay canınada, onu benliğinden ayıran şeyin ne kadar ince olduğunu farketti, o kadar inceydi ki – püffff! – sadece üfleyebilirdi ve o yıkılıverirdi. İnsan veçhesiyle Ben’im-liği arasında işte bu kadar ince bir perde. Bu kadar ince.

Ve sonra çok güldü, çok, çok güldü – ama bedeni ölmüştü, onun için kimse görmedi – ama o çok güldü ve dedi ki, “Biliyor musun, şu nefesi almış olsaydım, ve bir an için gevşemiş olsaydım, o ‘aah vay canına’nın şu anda burada olduğunu fark ederdim. Ama fazlasıyla araştırıp incelemeye çalıştım, ve kendi canlı yükselişim için mekanikler ve sistemler geliştirmeye çalıştım ve işe yaramadı. Yoksa eğlendim, ama harika olmaz mıydı,” diyor şimdi Steve, “şu ‘aah vay canına’yı fiziksel gidişimle yüzleşmeden çok önce gerçekleştirebilseydim, harika olmaz mıydı. Şimdi ânındaki o ‘aah vay canına’yı.”

Böylece ben bugün Bay Jobs’u buraya davet ettim, ve o sizin gerçekleştirdiklerinize hayran kaldı. Ne yaptığınızı biliyor, çünkü biz konuştuk, ve şu anda duyumsayabiliyor da. Gerçekleştirdiklerinizin öncü doğasına muazzam bir hayranlık duyuyor. Ve birkaç şey söylüyor, ki Cauldre’ya doğrudan bunlara kanallık yaptırmayacağım, ama onun adına ben konuşacağım.

Steve’in Katkısı

Steve birkaç şey söylüyor. Herşeyden önce, “Ne yaptığınızı farketmenize izin verin. Kim olduğunuzu reddetmekten vazgeçin, çünkü değerli yılları – kendi değerli yıllarınızı, ama bu gezegen için de değerli yılları – harcarsınız. Kim olduğunuzu reddetmekten vazgeçin. Bırakın ihtişamınız ortaya çıksın. Bir binanın tepesine çıkıp da ihtişamınızı haykırmanız gerekse bile, bırakın ortaya çıksın. Kendinizi bir odaya kilitleyip de ihtişamınızı hissetmeniz gerekiyorsa, o zaman öyle yapın. İhtişamınızı reddetmekle kimseye hizmet etmezsiniz. Bu kötü bir oyundur. Gerçekten kötü bir oyun! Çıkmaz sokak olan bir oyun. Bu bir, ah, aptal bir” – evet, tamam, işte söylüyor Steve – “O oyunu oynarsanız budalasınız.” (kahkahalar) “Budalasınız”, diyor. Tamam, peki… ben senden çok daha sakinim, Steve!

Böylece, bunu da söyledikten sonra, devam edelim: “Sizler bu gezegenin vizyonerlerisiniz, ama bunu kendinizin vizyoneri olarak gerçekleştirirsiniz.” Vizyon ya da öngörü, Bay Jobs’un kendine verdiği en büyük armağanlardan biriydi. Gerçi o buraya bu vizyonla geldi, ama onun ortaya çıkmasına da izin verdi.

Vizyona, hissetme yetisine izin verdi, en küçük ayrıntısına kadar değil, ama genel olarak; o bilinci evrimleştirecek şeyi hissedebilme yetisine izin verdi – (bu) masaüstünüzde bir bilgisayar (olarak ortaya çıktı). Bir seferinde, komunist ülkelere bilgisayarlar göndermek konusunda Birleşik Devletler hükümetiyle büyük, büyük bir tartışmaya girişti. Ve elbette, o sonsuz bilgelik yoksunluğu içindeki hükümet dedi ki, “Bunu yapamazsın, çünkü onlar tüm bu güçlü araçlara sahip olurlar.” Oysa Steve’in vizyonu diyordu ki, “Bunu yapmalısınız, çünkü bu herbir insana kendi masaüstünde kendi egemenliğini, bağımsızlığını sağlar. Dünya’ya erişimlerini sağlar. Hakikati açığa çıkartır. Onların muktedir insanlar olmalarını sağlar. Ve muktedir insanlar olduğunda, duvarlar olamaz; eski politik yapılar olamaz; ve enerji dengesizlikleri olamaz. Mac’leri gönderin!” (bazı gülüşmeler, Adamus kıs kıs güler) Onun şirketi için küçük bir reklam koydum araya. (kahkahalar)

Sahip olduğu hayal etme becerisi, insanların daha sonra  bilgisayarları sadece bazı yazılım programları için, ve bir şeyler yazmak için kullanmayacağını, bunun ötesine geçeceklerini de kapsıyordu. (Ona göre) Bilgisayar, bağlantı kurmanın merkezi noktasıydı – insanların kendileriyle ve ikincil olarak da dış dünyayla kurdukları bağlantının; müzikleriyle; yaratıcılıklarıyla; fotoğrafları ve sanat çalışmalarıyla; tüm veçheleriyle. Masanızın üstünde oturan o küçük kutu aslında sizi veçhelerinizle bağlayan, herşeyi çok gerçek bir zamana oturtmanıza, harekete geçirmenize, veçhelerinizle – sanat veçhelerinizle, geçmiş yaşam veçhelerinizle – duyusal bir deneyime izin veren çok parlak bir araçtır aslında – bunu daha sonra hissetmeye çalışın – ama o bir bağlantı noktasıdır.

Ve önemli olan o donanım parçası değil, ama o parçanın temsil ettiği potansiyeller ve neler yapabileceği, ve Steve bu vizyona sahipti. Dedi ki, “Ha, bu arada, sonra insanlar İnternetten müzik satın alabilir ve bağlantılar kurabilir ve kitaplar okuyabilir ve daha bir dolu şey yapabilirler, ama bunlar muktedir kılan araçlardır,” ve o bu vizyona sahipti.

Pekâla, ikinci olarak, kendiniz için bir vizyona sahip olmanızı istiyor. Fazla yaşlı değilsiniz, hiç biriniz. Hiç biriniz. O bedenin ne kadar yaşlı olduğu umurumda değil. Zamanınızın azaldığı yıllara girdiğinizi düşünmeniz umurumda değil. Aslında, o yıllar öngörülü olmak için en güzel yıllardır, çünkü bol bol deneyiminiz olmuştur. Oldukça iyi bir merkezi dengeye sahipsiniz şimdi. Ama aynı zamanda bir dolu da kuşkuya sahipsiniz, ve düşünüyorsunuz, “Of, bu çok enerji (gerektirir).” Hayır.

Vizyoner varlıkların çokça enerjiye ihtiyacı yoktur. Bu yorucu değildir. Zihinsel varlıklar yorulur. Yorulurlar. Yapısal varlıklar yıpranır, tıpkı yapısal parçaların ve makinaların yıpranması gibi. Yapısal insanlar yıpranır, ama vizyonerler yıpranmaz.

“Kendiniz için sahip olduğunuz vizyon nedir?” diye soruyor Steve, ben soruyorum. Sizin vizyonunuz nedir? Yaşam ırmağında akıp hangi lanet şeylerin olacağını merak etmek mi? (Adamus güler) Merhaba Crash (Dave’e hitaben). Kendin için sahip olduğun vizyon nedir – bir şey olsun da ona tepki vereyim diye mi bekliyorsun? Eh, bu sorumluluktan kaçmaktır. Özür dilerim (bir izleyiciye hitaben). Bu sorumluluktan kaçmaktır. Çoğu insan bu şekilde yaşıyor. “Ben bekleyeceğim, neler olacağını göreceğim, ve sonra tepki vereceğim.” Evet. Ya da bir vizyonunuz olur – devasa bir bilinç mıknatısına benzeyen bir vizyon – ki bu vizyon sonra meyve vermek için tüm kaynakları, onun olmasını sağlayacak enerjiyi, insanları, kendine çağırır.

Şimdi, Steven, kaynakları devreye sokmakla ilgili çok şey öğrendi. Ama küçük bir sorunu vardı, bazılarınızın belki ilişki kurabileceği bir sorun. O kılıca tekrar ihtiyacım var. Steve savaşmaya bayılıyordu. Aslından bundan zevk alıyordu, ki bazılarınız da alıyor. Dövüşü seviyorsunuz.  Bu size kendinizi gerçek hissettiriyor. Kılıcınızı, bıçağınızı güzel ve keskin tutuyor. Ama bu şekilde olması gerekmiyor. Mücadele etmeniz gerekmiyor. Kitle bilinciyle ya da – bunu nasıl söylesek – aynı aydınlanma ya da bilinç düzeyinde olmayan insanlarla çatışmaya girmeniz gerekmiyor. Eleştirdiğim için hiç değil, ama gerçekçi olduğum için, öyle insanlar var ki, sadece birkaç yaşamdır ya da belki birkaç yüz yaşamdır buradalar. Onlar… onlar sizin gibi genişlemiyorlar. Hayatınızda buna hoşgörü göstermek zorunda değilsiniz.

Onlar sizin iş ortaklarınız olmayacak, tabii vizyonunuz bu değilse. Onlar sizin iş ortaklarınız olmamalılar. Sizinle aynı vizyon, mükemmellik, tutku derecesine sahip olanlarla çalışmak gibi bir vizyonunuz olabilir. Farklı düzeyde bulunanlarla çalışarak ya da ilişki kurarak dünyayı kurtarmanız gerekmiyor. Onlar neredeyseler oradalar. Kendinizle ilgili bir vizyona sahip olduğunuz zaman, uzun dönemde onlara daha büyük iyilik yapmış olursunuz.

O vizyon nedir? O vizyon nedir?

(duraklama)

Herhangi biriniz buradaki enerjinin çok ilginç bir hal aldığını hissedebiliyor mu? Hm. Evet. David, kılıcımı alabilirsin. Excalibur, David. Excalibur.

Pekâla, güzel. Şimdi, böylece Steven günün geri kalanında bizimle olacak, ve diyor ki, herhangi birinizle, dinleyen herhangi biriyle, burada bulunan sizlerle, bir süre için, bir dereceye kadar tartışmaya açıkmış. Şu anda etrafta oynayıp eğleniyor.

Bu Gezegen

Devam ediyoruz.  Kendi vizyonunuza bakarken, burada ne yaptığınıza bakarken, bu gezegeni bu kadar özel yapan bazı şeyleri de düşünün. Dediğim gibi, sevgiyi, aşkı. Aşk şimdi diğer alemlere girdi, ama burası hâlâ onu başka hiçbir yerde olamayacağı gibi deneyimleme yeridir. Artık kendinize duyduğunuz aşk. Kendinize duyduğunuz aşk.

Çok gelişmiş, entellektüel, ruhsal açıdan aydınlanmış varlıklarla dolu o başka muhteşem gezegenlerin olmadığını ne kadar söylesem azdır. (Öyle gezegenler) Yok. Burasıdır. Bu belki kötü haber ama, burasıdır. Hâlâ o yer(ler)in dışarda bir yerde olduğunu düşünmeyi istemek gibi bir eğilim var. O hemen burada bu andadır – tüm gezegenlerin içinde en evrimleşmiş gezegen ya da boyut (burasıdır). En çok.

Başka konuşmalarda da değindiğim gibi, akılsal olarak daha ileri gezegenler var, ama sevgiden yoksun, duyusal deneyimden yoksunlar. Sahip olabileceğiniz tüm akıl, tüm zekâ nedir? Nedir? Hiçbir şeydir. Çıkmaz sokaktır. His olmadan, içinde bulunduğunuz bu çok yoğun, çok gerçek, çok hissi gerçekliğin bu inanılmaz deneyimi olmadan, o aklın, o zekânın tümü nedir ki? Hiçbir şeydir.

Böylece, sevgili dostlarım, bu gerçekten tüm gezegenlerin içinde en aydınlanmış olanıdır. Hayvan alemiyle bitki alemini ve insan alemini birleştiren tek gezegendir, tek gezegen. Başka hiçbir yerde bu niteliklerin tümüne sahip olan başka bir gezegen bulamayacaksınız.

Burası, çok fiziksel, çok gerçek biçimde, gerçekten kaybolabileceğiniz – kesin kaybolabileceğiniz – ve nasıl çıkılacağını gerçekten hatırlamayacağınız tek gezegendir. Az çok kayboluyormuş oyununu oynayıp da aslında kaybolmadığınız bazı başka boyutlar var. Eğer kaybolmak istiyorsanız, kendinizi yeniden bulmak zorunda kalacak kadar kaybolmak istiyorsanız, o yer burasıdır. (o sırada bir çocuk elektrik düğmesini bulmuş ve ışıkları açıp kapamaya başlamıştır; kahkahalar) Kesinlikle.

Ve burası Gaia tarafından tohumlanmış olan tek gezegendir, tek gezegen. Gaia diğer gezegenleri de dolaşıp tohumlamadı. Sadece Dünya’yı. Bu bazı görkemli, inanılmaz deneyimlere götürür.

Bu, sizin bildiğiniz şekliyle – nasıl desek – yeniden bedenlenmeyi (reenkarnasyon) barındıran tek gezegen. Diğer gezegenlerde yaşam gücü az çok tekrarlanır, az çok yenilenir, ama burası gerçek ölümün ve yeniden bedenlenmenin olduğu tek gezegendir. Bu gezegeni bu denli inanılmaz kılan çok, çok şey var, ve ben yakında bu konuda bir kitap yazmayı umuyorum.

Pekâla, sonraki konumuza geçelim, şunu lütfen… (marker’i Linda’ya uzatır)

LİNDA: Evvet efendim.

ADAMUS: … tahtaya biraz bir şeyler yazalım.

Peki şimdi – buna ne diyelim – gezegenin karşılaştığı sorunlar demeyelim, ama… hadi değişen bir gezegenin koşulları hakkında konuşalım. Değişen bir gezegenin koşulları.

Değişen Bir Gezegenin Koşulları

Bildiğiniz gibi, şu anda çok şey oluyor. Bunu hissediyorsunuz. Bedeninizde, zihninizde hissediyorsunuz; dışarda çok şey oluyor; bu gezegende bundan sonra neler olacağına dair bir dolu kaygı var; şu anda 2012’ye girerken bir dolu dram oluşuyor. Biz tam anlamıyla… biz takvim olarak 2012’de değiliz; enerjisel 2012’deyiz şu anda. Bu bir anlam ifade ediyor mu? (izleyiciler “Evet” der) İyi. İyi.

Başka bir deyişle, takvim aslında fark etmiyor. Tüm o değişim silsilesi, ve sonra arkasında yatan enerjiler ve haberlerde ortaya çıktığını gördüğünüz şeyler şimdiden meydana geliyor. Ama hadi  değişen bir gezegenin meydan okumalarından ya da koşullarından konuşalım biraz.

Nüfus

Önce nüfustan söz edelim. Bugünün başında buna değinildi – yedi milyar. Bu gezegenin nüfusu yedi milyar. Bu gezegen esasında, hani şu 100. çekirge misali şeye ulaşıp da herşey parçalanmaya başlamadan önce yaklaşık 10 milyarla baş edebilir. Peki bu gezegen ne yapacak? 10 milyara ne zaman ulaşacaklar? Aslında şeylerin gidişatına bakınca (bu rakkama ulaşmak) çok yıl almayacak.

Bu, gezegeni bekleyen devasa bir sorun. Bunun bir numaralı sorun olmasının iyi nedenleri var diyeceğim. Ne kadar çok insan olursa, o kadar fazla sisteme ve yapıya ihtiyaç doğar, o kadar fazla kural koymak gerekir, egemenliğe/bağımsızlığa daha az izin çıkar, çünkü giderek azalan kaynaklar vardır. Peki ne olur? Nüfus neden böyle artıyor? Yani, bilirsiniz, insanların şeyi yapmasından başka. (kahkahalar) Neden? Neden?

JOSHUA: Buraya çok fazla melek gelmek istiyor.

ADAMUS: Herkes buraya gelmek istiyor, ve bu, Dünya üzerindeki insanları heyecanlandırıyor, sonra o şeylerini yapıyorlar ve daha çok bebek oluyor. Ama evet, kesinlikle. Giderek daha fazla varlık buraya gelmek istiyor. Böylece bu nüfusa rağmen neredeyse sanki bir saldırı söz konusu – buraya gelmek isteyen varlıkların saldırısı. Ve, biliyorsunuz, sevişme eyleminin ortasında, birisi korunmayı  unutuveriyor, çünkü, bilirsiniz, buraya gelmek isteyenlerin enerjisindeki tüm o belirsizlik yüzünden. Ve insanlar, “Hay aksi, unuttum… bak şimdi ne oldu. Beklenmeyen bir çocuk” diyorlar. Ama evet, kesinlikle.

Buradaki durum böyle, peki bunu rahatlatmanın yolu?  Yeni Dünyalar. Birden fazla. Biz bundan, melekler bu başka yerlerde Dünya deneyimine sahip olabilsinler diye bu yeni dünyaları oluşturmaktan uzun uzadıya söz ettik. Bu yeni dünyalar ille de fiziksel değil, ama çok gerçekler.

Yeni Dünya’nın modelleri ya da kalıpları sizler tarafından yapılandırılıyor. Diyorsunuz ki, “Bunu yaptığımı hatırlamıyorum. Saçma, ben kendi odamı bile temizleyemiyorum! Yeni bir Dünya nasıl oluşturabilirim ki?!” (kahkahalar) Kapıyı biraz açabilir miyiz. Birisi ısınmaya başladı – burası çok sıcak. Tamam. Teşekkür ederiz.

Pekâla, nüfus. Yeni Dünyalar. Bu, gerçekleştirdiğiniz şeylerden biridir. Yeni melekler için bu yeni yerlerin gelişmesine yardımcı olmak. Sadece bu değil, siz orada eğitim de veriyorsunuz. Orada eğitim veriyorsunuz.

Finansal

İkincisi, finansal (durum). Finansal. Of, ne karmaşa ama; ne kadar da hoş bir karmaşa var bu gezegende. Sahip olduğunuz finansal sistem yaklaşık 500 yıllık. Parçalanalı epey oldu. Yunanistan ya da İtalya ya da diğer ülkelerin herhangi birinde neler olacağı hiç farketmez. Bu Dünya’daki finansal sistemin yenilenme zamanı çoktan geldi geçti. Çoktan geçti. Aslında, şimdiden çökmüş halde. Hepimiz buradayız. Siz hâlâ yemek yiyor, yakıt alıyor ve zaten yaptığınız şeyleri yapıyorsunuz. Bu iskemlelerde oturmak için paralar ödüyorsunuz, oysa… (birisi bir yorumda bulunur, kahkahalar) Evet, o onu almalı. Evet. İşte bu kadar. İşte bu kadar. Bugün kolay biriyim. (kahkahalar) Siz gülüyorsunuz, ben ödül veriyorum.

Yani bu, türlü açılardan, olması gereken bir şeydi. Bir dengesizlik vardı, ve bir – benim deyimimle – haksız dağılım vardı. Ve bu öyle büyük bir komplo falan değil, ama… finansal enerjiyi akışta tutma, hep akmasını sağlama yetisi, dengeden çıkmıştı.

Şu anda olan ise şudur, belli bir insan grubu kendi iflasını keşfediyor. Bu sizlersiniz. (kahkahalar) Finansla ilgili kendi hüsranlarını, bollukla ilgili kendi hüsranlarını (keşfediyor), tıpkı sizin yaptığınız gibi. Sizler bunu oldukça ilginç ve güzel bir yoldan yaptınız, oldukça yeni bir durumu keşfedeseniz diye bundan kişisel olarak geçtiniz. O parasal enerjiyi yaşamınızda bloke ettiniz, ve bunu yaparken de gerçekten iyi bir iş çıkardınız. Bolluk arızası için bir Adamus Ödülü almalıydınız. (kahkahalar)

Peki sonra ne olacak? (birisi Steve Jobs’a değinir) Evet ya, “Steven” haklı. Bugün buradaki konuşmamızı birazcık etkiliyor.

Peki sonra ne olacak? Sonra ne olacak? Eh, o enerjilerin yeniden akmasını sağlamak zorunda olduğunuzu öğreniyorsunuz. Onları hareket ettirmeniz gerekiyor. Kendi içinizde yeni bir dağıtım yapmanız gerekiyor, ilk önce de ona sahip olabileceğinize, onun kötü olmadığına kabul vererek. O sizi bir yirmi yaşam daha burada tutmayacaktır. Bu yaşamın geri kalanından çokça keyif almanıza yardımcı olacaktır. Kesinlikle.

Böylece genel bilince yardım etmenin bir yolu olarak, ama bunu da çok kişisel bir düzeyde alarak bir dolu şaşkınlık ya da korku sorunundan, ve diğer herşeyden geçtiniz. Peki şimdi ne yapacaksınız? Şimdi ne yapacaksınız? Oturup piyangoyu mu bekleyeceksiniz? Para perisini mi? Beni mi? Ne yapacaksınız? Ne yapacaksınız? (türlü yorumlar gelir, David “Yaratmak” der) Yaratmak! Kesinlikle. Teşekkür ederiz, David. Ve o bir… eh, herhalde zaten bin tane Adamus Ödülü’n olmalı, ama kesinlikle, yaratmak. Ve siz arkadakiler, eğer üşüdüyseniz kapıyı kapatabilirsiniz… dışarı çıktıktan sonra. (kahkahalar)

Biliyor musunuz, söylemem gerekiyor ki, başım dertte. Bugün gerçekten başım dertte. Sandım ki nazik ve saygılı olup sahneyi biriyle paylaşacağım. Ama şimdi herşeyi kendilerine istiyorlar. (kahkahalar) Belki de kanal olacak birini arıyordur. (Adamus ve izleyiciler güler)

Pekâla, nerede kalmıştık? Ha, finans. Kendi finansınız, paraya ilişkin kendi sorunlarınız – bunların tümünden geçtiniz, ve şimdi yapacağınız şey, sadece yaratmaya başlamaktır. Yapmanız gereken tek şey bu. Yaratmak. Hepsi bu. Gerçekten. Gerçekten gidebileceğiniz sınıflar falan yok, tabii… ben herhalde bir sınıf vereceğim, ama ona gitmek zorunda değilsiniz. (kahkahalar)

SART: Kaç para olacak bu?

ADAMUS: Çok! Çok! (kahkahalar) Evet. Bolluk garantisi verilecek aksi halde paran yaşamının sonunda iade edilecek. (yoğun kahkahalar)

Basit bir şey – yaratmak. Bu hem sizin için hem de bu Dünya için geçerlidir – yaratmak.

Steven Jobs harika bir yaratıcıydı – harika bir yaratıcı, birçok fikri, birçok vizyonu vardı – ama sorun şuydu, bildiğiniz gibi, onu burada nasıl gerçekleştirirsiniz? Nasıl üretirsiniz? Bu, üzerinde düşünülecek bir şey. Onu nasıl üretirsiniz? Eh, kendinizi iyi insanlarla, verimli enerji sistemleriyle işte o zaman uyumlarsınız. Ve Steven’in meşhur olan yönlerinden biri de, kalitenin olmayışına duyduğu tahammülsüzlük, tutkunun olmayışına duyduğu tahammülsüzlüktü. Başka bir deyişle, buna kendi içinizde tahammül göstermeyin. Kendi içinizde yan çizmeyin. Kendiniz için artık en iyisinden azına razı olmayın.

Ve bunu yapıyordunuz. Bazılarınız bunu yadsıyacak, ama kesinlikle yaptınız – “Eh, bu yeterince iyi.” Hayır, değil. Hayır, değil. Gerçekten en iyinin daha azını hak ediyor musunuz? Şunu demek istiyorum, kendinize karşı dürüst olun, yani kendinize ya da size en iyisinden daha azını verir miydiniz? Kesinlikle hayır. O zaman bunu yapmayın. Buna hoşgörü göstermeyin.

Ve birkaç yıl önce dediğim gibi, başkalarıyla pazarlık etmeyin. Sizin için neyse odur. Kalitesizlikle pazarlık etmeyin. Hepiniz yaşamınızın kaliteli olmasından yola çıkıyorsunuz – sevgiyle ve şu güzel, duyusal doğanızla, ve sonra başka insanlarla yaptığınız pazarlıklar yüzünden kendinizi bundan çekiyorsunuz. Bunu bağışlayıveriyorsunuz. Yapmayın! Yapmayın! Sakın yapmayın. Ve, tekrarlıyorum, 25 yaşında olmanız, 50 ya da 80 yaşında olmanız umurumda bile değil. Asla geç değildir. Asla geç değildir.

Yiyecek

Listemizdeki sonraki konu – evet, finansal – sonraki. Ben buna, hadi buna yiyecek diyelim. Aslında tarım, ama yiyecek. Bu gezegenin yüz yüze olduğu bir yiyecek sorunu yok – bu gezegende açlıktan ölen tek bir insan olmamalı, hiç olmamalı – gezegenin karşı karşıya olduğu bir dağıtım sorunu var. Hemen şu salonda yiyecek yetiştirebilirsiniz – inanılmaz yiyecekler, gıdası olan yiyecekler. İçinden besin değeri alınmış yiyecekler değil, ama gıdası olan, üstelik tadı da güzel yiyecekler. Evet, tadı Dorito gibi olabilir ve yine de yüksek bir besin değerine sahip olabilir. Olabilir. Gerçekten olabilir.

Ama ne oluyor? Çoğu kez politik yapılar yüzünden dağıtım kesiliyor. İşte onun için gezegende açlıktan ölen insanlar var. Neden? Açlıktan ölmek üzere olan insanları kontrol etmek daha kolaydır. Karınlarında bir sürü yiyecek olduğunda, birdenbire, akılları başlarına geliverir. Birdenbire, özgürlük ve egemenlik ya da bağımsızlık ve Mac bilgisayar gibi şeyler isterler. Böylece… (kahkahalar) İki etti, Steve. İki etti. Bugün hakkın üç. Bu kadarlık para verdin. (kahkahalar)

Yiyecek ve dağıtım; gezegen 10 milyara yaklaşırken, biz hükümet kontrollerini kaldırmadıkça, biz engelleri yıkmadıkça, ekip biçilmediği halde para ödemekten vazgeçmedikçe, bu sorun daha da vahim bir hal alacak.

Ülkeler ve hükümetler arasında başka ne tür kanunlar ya da duvarlar yaratılacak umurumda değil, ama tüm gıda düzenlemelerinin ve tüm gıda tarifelerinin ve ithalatların ve kısıtlamaların kaldırılması gerekiyor. Bu gezegende herhangi bir açlıktan ölümün olması gerekmiyor. Ve eğer varsa, bu doğrudan liderlerin hatasıdır. Liderlerin hatası.

Yiyeceği her yerde yetiştirebilirsiniz – dolabınızda, bodrumunuzda, terasınızda, her yerde. Ve enerjisel kısıtlamaların bazısı kaldırıldığında, şirketler tohum geliştirmeye daha çok yatırım yapacak – daha besleyici olan ve daha az su gereksinen ve tüm o kimyasal gübrelere ihtiyaç duymayan, enerjisel olarak böceklere ve bitlere dirençli, ve enerjisel olarak mikroplara, mantara dirençli tohumlar. Ve bu hemen burada, dostlarım. Hemen burada.

Ve, ödün vermeyen ve geri adım atmayan bir vizyoner grup var, ve onlar diyor ki, “Bunu önce kendimiz için imgeleyeceğiz – önce kendimiz için. Şu aptalca diyetleri bırakacağız.” O aptalca diyetlere (perhizlere) devam ettiğiniz zaman, bu bir gıda dağıtım sorunu olur. Evet, bu diyetleri deneyen her biriniz, yiyecek vasıtasıyla enerjinin doğru dağılmasını kısıtlayan hükümetlerin yaptığı lanet şeyin aynını yapıyorsunuz. Evet! Hah! Ver bana… (kılıcı tutar ve  etrafta sallamaya başlar) sadece… (kahkahalar) İşte böyle, hah!

Böylece, kendiniz için o gıdaların bedeninize girdiğini, sahip olduğunuz tüm o çılgın kısıtlamalar olmadan Bilinç Bedeni’ni verimli bir biçimde beslediğini imgelerseniz, ve bedeninizin onu olması gerektiği gibi ve nasıl yapılacağını bildiği gibi işlemden geçirmesine izin verirseniz, bu doğal akışa izin verirseniz, onu kendi içinizde yaratırsınız ve bu kitle bilinciyle de paylaşılmış olur. Ve o zaman bu tür şeyler de azalmaya başlar.

Din

Listedeki sonraki konu. Aa, bunu yazmam gerekiyor. Din. Din. Ben dine karşı değilim. (kahkahalar) Ama, tıpkı finansal sistem gibi, o da uzun zamandır değişmedi. Siz bu gezegende en az altı, yedi bin yaşındaki, daha da eski değilse, dinsel bir inanç sistemi, dinsel bir bilinç içindesiniz. Fazla değişmedi. Gerçekten değişmedi. Grupların adları değişti, liderler değişti, ama o değişmedi.

Dinler zihinseldir, insan işidir, ve dinlerde Tanrı’yla ilgili çok, çok az şey var diyecek kadar ileri gideceğim. Çok az şey. (birisi “Oley!” der) Çok… evet ya, oley. (bazı alkışlar ve tezahürat) Ver onu bana… bana o kılıcı ver! Evet! (Adamus yeniden kılıcı sallar, kahkahalar) Çok az. Ve…Arrghh!! (kılıcı David’e geri verir) Teşekkür ederiz, David. Sen kılıç tutucususun bugün.

Bunu, bu değişen gezegenin en önemli koşulları arasına koymamın nedeni, değişmesi gerektiği içindir. Birkaç önemli şey var, ve siz bunu biliyorsunuz ve hissedebiliyorsunuz, çünkü içinden geçtiniz.

Herşeyden önce, dinler bugün oldukları gibi, erille dişil arasındaki o dengesizlikle – o dramatik, muazzam dengesizlikle – var olamazlar. Olamazlar. Onların kiliselerde bile o koşullara sahip olmalarını akıl almaz. Aynı şekilde, sadece dişile – sadece İsis’e – dayalı bir dine de sahip olamazsınız. İsis bunu zaten yapmazdı ama yapamazdınız. Bu, erille dişilin dengesiyle ilgili, çünkü bunlar birarada Tanrıdır, Ben’im’dir. Birini dışlayamazsınız.

Dinler, bir dolu etkili konuşmaları, kuralları, dengesizlikleri yüzünden, şu anda olması gereken bilinç patlamasını geri tutuyorlar.

Ve ikincisi de, dinlerin listede olmalarının sebebi, sizinle Tanrı arasında bir aracı vazifesi görmelerinden ötürü. Tanrı hemen buradadır. Şunu demek istiyorum, hemen… (parmaklarını göğsüne koyar) hemen burada. Buradan buraya gitmek için bir aracıya ihtiyacınız yok! (eliyle kafasını sonra kalbini gösterir, kahkahalar) Sadece güzel derin bir nefes alıp kendi kafanızdan çıkmanız gerekiyor. Ama bu aracıya sahip olmak, tüm o yan yollara sapmak zorunda kalmak, ki her türlü kurallara ve dualara ve düzenlemelere ve ıstıraba ve diğer herşeye sahipsiniz, tümüyle dikkatinizi dağıtıyor, sizi tümüyle yoldan çıkartıyor. Ve bu öyle bir yol ki, çıkması zor, çünkü bir dolu hipnozla, bir dolu cinsel enerjiyle yüklü. Öyle. Bir dolu korku ve eski inanç sistemleriyle yüklü.

Bu durumlarla burada olan şudur, çiçek açmaya, açılıp ileri atılmaya hazır bir bilinç var, bu şeyler onu dinle geri tutuyorlar. Peki bunun sizinle ilgisi ne? Aslında kendi kurallarınızın dışına çıkarak, kendi abartılı konuşmalarınızın dışına çıkarak, oldukça iyi bir iş başardınız. Bazılarınızda hâlâ makyo’nun, o ruhsal palavralarınızın kalıntıları var, ama o makyo’da olduğunuz zaman, biz oldukça iyi tartışmalar yapıyoruz, özel olarak, ve bazen de gruplarla. Bunların tümünün büyük bir saçmalık olduğunu fark etmeye başlıyorsunuz. Gerçekten öyle.

Ruhsallık (spiritüellik) o kadar basit ki. Herhangi bir şey öğrenmeye, araştırıp incelemeye ihtiyacınız yok. Kurslara para dökmenize ihtiyacınız yok. Bir guruyu takip etmeye ihtiyacınız yok. O guru herhalde herhangi birinizden daha az aydınlanmıştır, ama o büyüye sahip çünkü sizin – aa, Steve budalalığınız diyor (kahkahalar) – (çünkü) guru hayranlarından para ve güç ve hayranlık çekmeyi beceriyor.

Ben diyorum ki, Steve’in söylediği şeye rağmen, diyorum ki, bunun nedeni, birçok insanın – sizler değil – ama birçok insanın o sorumluluğu almaya pek hazır olmamasıydı. Onun için kiliselere takılıyorlar. Siz aslında bunu aşarak örnek alınacak bir iş, harika bir iş çıkarttınız.

Listedeki sonraki konu – şu koşulların. Ve beni (saat) 18.00’de durdurun. Daha ileri gitmek istemiyorum… (kahkahalar)

Enerji

Enerji. Enerji. Bu, bu gezegende devasa bir sorun. Devasa. Belki de listede birinci sırada olmalıydı, ama herşey de birinci sırada olamaz ki. Enerji.

Dünya’ya delikler deliyorsunuz, ve Dünya da bunu özellikle sineye çekmeyecektir. Geçen gün bir soru soruldu, Dünya’yı deldiğinizde  ve bir deprem olduğunda, küçük bir deprem olsa bile, ikisi arasında bir bağıntı var mı? Steve? Hadi canım! Bunu bilmek için Reed College’den terk olman gerekmiyor, “Hadi ya, evet ikisi arasında bir bağıntı var.”

Pekâla enerji. Devasa bir sorun. Sadece gerçek değil, aynı zamanda sembolik bir sorun. Petrol bitiyor. Ve türlü şeyler yapmaya çalışıyorlar – kayaları eziyorlar ve birazını onlardan çıkartacaklarını, ve bunun bir süre daha idare edeceğini umuyorlar. Güneş panelleri kuruyorlar. Birileri zengin oluyor, çok sayıda insan enerji üretmiyor, benim alçakgönüllü görüşüme göre. Ya da rüzgar türbinleri. Bu güzel bir çaba, ama aslında israf, çünkü o enerjinin geleceği yer orası değil.

O, zaten burada olan unsurların basit simyasından gelecek. Temel şeyler, ışık gibi ve karbon gibi ve atomik yapı gibi, ve sonra da bunu sadece farklı, şimdilerde yapılandan farklı bir biçimde dönüştürmek.

Bu Eski Enerji  tam anlamıyla, yani tam anlamıyla demek istiyorum, Eski Enerji, eski dinazor kemikleri, sizin kemikleriniz. Benzin falan alırken bunu hiç düşünüyor musunuz – “Bu benim kemiklerim, başka bir yaşamdan!” (kahkahalar) Bununla mı süreceksiniz arabayı? Aaah! Veçhelerinizin sizi sevmemelerine hiç şaşmamalı! (kahkahalar)

Böylece, enerji bu gezegende bir sorun, ama aslında değil. Aslında değil, ve şaşırtıcı olan da bu. O atılımın olmasına şu kadarcık kaldı (küçücük bir mesafeyi gösterir) Soru şu, bilinç o atılım için hazır mı? Tüm unsurlar orada. Bir dolu laboratuvar çalışması yapılıyor, bir dolu güzel kuramlar var, bazı çok Yeni Enerjilerle, temiz enerjiyle, göreceli ucuz enerjiyle, ve nükleer enerjinin tersine gezegeni havaya uçurmayacak ya da birçok kötü artığı geride bırakmayacak enerjiyle ilgili hemen şu anki Şimdi zamanında kayıtlara geçen patentler var. Çok kolay ve ucuz (enerji).

Onun gerçekten hemen burada olduğunu söyleyebilirsiniz. Ama soru şu, nüfus ve finansal sistem ve dinler ve diğer herkes bununla baş edebilir mi? Soru bu. Birdenbire dışardaki tüm o güç hatlarını indirebilseniz, arabanızdaki o eski motoru çöpe atabilseniz, Eski Enerji dağıtımını destekleyen tüm o altyapıdan kurtulabilseniz, ne olurdu?

VINCE: İşsizlik.

ADAMUS: Kesinlikle! Teşekkür ederiz, Vince. Yoğun bir işsizlik. Ve yalanları kadar değerli hangi politikacı işsizlik ister ki? (kahkahalar) Hiç istemez! Çünkü işsiz insanlar iyi seçmenler değildir. Hayır, iyi seçmen değildirler. Kimseye ya da hiçbir şeye sadakat borçları yoktur.

Böylece tam anlamıyla öyle bir bilinç var ki – bu bir komplo teorisi değil, ama onu destekleyen merkezi bir organizasyona ya da gruba sahip olmayan bir bilinç, Dünya bilincinin parçası olan bir bilinç – bu konuda geri duruyor. Bu biraz garip bir şey. (O enerji) hazır, ama gezegende bildiğiniz şekliyle süren yaşamı değiştirir. Herkes enerji açısından egemen ya da bağımsız olurdu. İnanılmaz. Şu anda var olan o kirlilik düzeyleriyle, ve tabii bununla elele giden o yeşilci politikalarla da uğraşmanız gerekmezdi. Ve bu (enerji) var, dostlarım. Var.

Eğer bu enerji bağımsızlığı olsaydı, tüm destekleyici altyapıyı değiştirirdi. Aslında, alçakgönüllü görüşüme göre bu, gezegende eşi benzeri görülmemiş yeni bir yaratıcılık düzeyine götürürdü. İnsanlar, sizin gibi insanlar ve fikirleri olan başkaları ortaya çıkardı – şimdi ansızın, ucuz, neredeyse bedava, temiz enerjiye sahip olurdunuz – neler yapabilirdiniz? İnanılmaz olurdu.

Pekâla enerji konusu: bu bir dünya sorunu. Peki ne yapacağız? Kılıcımızı çekip, eskide kalmak istediği için gerçekten geri tutan bu kötü bilincin üzerine mi yürüyeceğiz? (izleyiciler “Hayır” der) Hayır. Hayır, gerçi eğlenceli de olabilirdi ama. (kahkahalar) Ama hayır. Dönüp kendi enerjimize bakarız.

Siz hâlâ Eski Enerji kullanıyorsunuz, ve ben burada fosil yakıtından söz etmiyorum. Ben ışık enerjisinden, kozmik enerjiden, onu bedeninize getirme, beyninizde işlemden geçirme, yaşamınızın bolluğuna katmanız biçiminden söz ediyorum.

Yeni Enerji hemen burada. Bu kılıca bayılıyorum! (kahkahalar) Yeni Enerji hemen burada, hemen şimdi. O… özür dilerim… o şu anda omuzlarınızda. Etrafınızda asılı. Hemen burada, başlarınızın üstünde. Hemen orada, ama onu buraya getirmiyorsunuz. Neden? Çünkü bilmek istiyorsunuz ki… önce kitabını okumak, sonra seminerine (workshop) gitmek, sonra da bir garanti istiyorsunuz, ve sonra yine de ona tedbirli yaklaşıyorsunuz. Diyorsunuz ki, “Tamam, Yeni Enerjiyi duydum, ama, bana önce bildiklerini bir anlat bakalım.” E şimdi anlattım ya. (bazı kahkahalar) Hepsi bu.

O yenidir. Tümüyle farklı iş görür. Titreşimsel ya da karşıt enerjilere dayanmaz. O genişleyicidir. İlişkisel değildir.

Eski Enerji ilişkiseldir. Her zaman kendini daha önceki bir deneyimle ilişkilendirir. Kendini o şekilde inşa eder. Yeni Enerjiye tümüyle ilişkisel-olmayan deniyor. Onunla bugün bir şey deneyimlersiniz, size belli bir sonuç verir, ve sonra yarın tümüyle farklı bir biçimde hareket eder. Ve siz derin bir nefes alır şöyle dersiniz, “Buna hazır mıyım, bilmiyorum. Şeylerin oldukça öngörülebilir olmasından hoşlanırım, ama şu anda olduklarından birazcık daha güzel olsunlar.”

(Linda ona zamanı gösterir) Lanet olsun! Birisi saatleri değiştirmiş! (kıs kıs güler) Peki, teşekkür ederim.

Pekâla, ne yapmalı? Siz vizyonerlersiniz. Vizyonerlersiniz. Kendiniz için Yeni Enerji deneyimini imgelediniz, zihninizle değil, zihinsel işlemle değil, ama temelde onu seçerek, kaybedecek neyiniz var diyerek. Kaybedecek neyiniz var? Tıpkı Bay Jobs’un yaptığı gibi, “Şu küçük müzik aygıtlarını ortaya koymakla kaybedecek neyim var? Kaybedecek neyim var? Neden olmasın? Ha, benim hakkımda kötü şeyler yazacaklar,” diyor, “ama zaten yazacaklar. O zaman neden ortaya koymayayım, ve iş görecek olursa, o zaman hakkımda gerçekten güzel şeyler yazabilirler.”

Böylece, sevgili dostlarım, kendi enerjiniz açısından, eskiden kurtulun. Yeniye izin verin. Yaşamınızın bir parçası olmasına izin verin.

Çevre

Listedeki sonraki konu… Offf! Bunu çabuk çabuk yapmam gerekiyor. Tamam.

Listedeki sonraki konu – çevre. Öyle çok büyük bir endişe değil ama bir gözümüzü üzerinde tutmamız gerekiyor. Gaia muazzam bir kendini arındırma, kendini dengeleme becerisine sahip. Ancak bu çoğu kez insan yaşamına mâl oluyor – yüzlerce, binlerce, milyonlarcasına. Atlantis’e bakın. Gaia nasıl arınacağını biliyor, ama o gidiyor. Soru şu, çevreyi nasıl temizleyeceğinizi siz biliyor musunuz?

Şimdi, çevreye yardımcı olacak büyük bir şey, Eski Enerjiyi bırakmak ve parasal durumların eski biçimlerinden çıkmak olurdu. Bunun muazzam bir etkisi olurdu. Ama bu gezegen o on milyarlık nüfusa yaklaşırken, bunun, çoğu insanın farkettiğini sandığımdan daha büyük bir çevresel etkisi olacak.

Vizyonerler olarak bunu kendi benliğinizle ilişkilendirebilirsiniz. Bu sizin fiziksel varlığınız, öncelikle, kendi bedeniniz, ve burada soru şudur, kendinizi nasıl temizler, arındırırsınız? Kendinize nasıl bakarsınız? Öyle garip diyetlerle değil. Ve aslında Bay Jobs da – tüm o tuhaf diyetlerin tuhaf bayı da – bunu onaylıyor ve bu, bununla ilgili değildir. Bu, kendinizle başbaşa biraz sessiz zaman geçirmenizle, bedeninize kendi arınmasını yapmasına, kendine bakmasına izin vermenizle ilgilidir. O bu zekâya sahiptir. Nasıl yapılacağını bilir. Sadece bunu gerçekleştirmesi için vereceğiniz izni gereksinir.

O kanseri temizleyecektir, sıkışıp kalmış eski enerjiyi temizleyecektir. Hatta, sonradan kullanılmak üzere enerjiyi depolamış kısımlarını bile temizleyecektir. Onları temizleyip atacaktır, ki bu başlarda biraz kullanışsız ya da zorlayıcı hissedilecektir, çünkü bedeninizde artık enerji için depolara ihtiyaç duymaz olursunuz. Yeni Enerji çokça Şimdi’dedir, böylece tüm o eski depo yerlerini gereksinmezsiniz.

Eğitim

Bu arada, biz burada bir liste geliştiriyoruz – ve ben şu anda çok, çok hızlı konuşuyorum, pardon çevirmenler; onlar gülüyor – çünkü biz bu listeyle çalışacağız. Sırada olan sonraki konu ki bu önemli bir konudur ve birinci sırada olması gerekirdi, ama herşey de birinci sırada olamaz – ya da olabilir – eğitim.

Bu gezegendeki eğitim – ona gerçekten katkıda bulunanlardan özür diliyorum – ama eğitim aslında felaket bir halde. Ve bunu, öğretmenlerin tutkusunu, onların hizmet etme arzusunu kastederek söylemiyorum, ama kullanılan yöntemler yüzünden söylüyorum. Bu yöntemler lineer. Zihinsel. Ve bu ilginçtir, çünkü öğrendiğiniz gibi, zihinsel aktivite kendi başına uzun süre dayanmaz. Zihin kendini unutuverir. Öğrendiğiniz zihinsel şeylerin hepsini unutuyorsunuz, ama duygusallık ya da dram, yaşam deneyimi, araçlar, bu gibi şeyleri hatırlıyorsunuz. Zihinsel şeyler, püfff, gidiverir. O kadar önemli değildir.

Şu anki eğitim zihinsel aktivitelere odaklanıyor, çok, çok zihinsel. Elinizi bir kitabın üzerine koyarak ve onun özünü hissederek, oturup da kitabı yutmaktan çok daha fazlasını öğrenirsiniz, gerçekten. Ona gömülürseniz, okur, hisseder, gözlerinizle görür, zihninizden geçmesine izin verir, ama aynı zamanda katılımcı olursanız, gerçekten çok şey öğrenebilirsiniz. Gerçek öğrenme budur.

Böylece kendiniz için, vizyonerler olarak, dünyayı değiştirme potansiyeline sahip kendinizin vizyonerleri olarak, hepinize meydan okuyorum, sadece eğitim sistemine kusur bulmayın. Bu işin kolay yanıdır. Herkes yapabilir. Çok kolaydır. Ama yeni öğrenme (biçimi) nedir? Yeni öğrenme (biçimi) sizin için nedir? Çocuklarınız için değil, başka Şambralar için değil, bazı okullar için değil, ama sizin için. Öğrenme şeklinizin yeni biçimi nedir? (izleyiciler, “Deneyim”, “Potansiyeller”, “Sezgi”, “İmgeleme” vs gibi yanıtlar verir) Yukarıdakilerin tümü. Yukarıdakilerin tümü. Ve ben buna bir şey daha ekleyeceğim – içine almak, içine çekmek. Onun zihinden geçmek zorunda kalması değil de, enerjisel olarak onu içinize alma becerisi. Dediğim gibi, bir kitabı alıp enerjilerini içinize çekebilir, soğurabilirsiniz.

Şimdi, zihniniz diyecek ki, “İyi ama, biliyorsun, sonra ben sana bir sınav vereceğim ve sen, bilirsin işte, kitaptaki herşeyle ilgili olguları ve rakkamları falan bilebilecek misin?” İlgisi yok! Kesinlikle ilgisi yok. Olgular unutulur. Olgular unutulur.

Yeni eğitim sezgiyle ilgilidir. Bir hisle, bir deneyimle ilgilidir. Özle ilgilidir, olgularla değil. Ve şöyle de komik bir şey olur, birisi bir kez onun özünü almaya başladı mı… (tekila şişesini eline alır, kahkahalar) zamanı geldi mi?

Şundan, bu tekila şişesinden onun özünü çıkartıp alabilir ve onu hissedebilirsiniz, ve biz bunu bir dakikaya kadar elden ele geçireceğiz – açılmış ya da açılmamış olsun, farketmez – onu hissedebilirsiniz. Ha, eh hadi açıverelim ve bir yudum almak isteyen herkese dağıtalım lütfen. Biz burada öğreniyoruz. Eğitimimiz bu. (kahkahalar) (izleyiciler “Yaşasın” diyerek karşılık verir, birkaç alkış) Evet, böylece herkes için bardak temin edebilirsek ve elden ele dolaştırabilirsek lütfen, ve David, şişenin tepesini kesmek için şu kılıcı kullanabilirsen lütfen. (kahkahalar) Evet.

Hayır, cidden, ve ben bunu biraz şaka yollu kullanıyorum, yani bunu öğrenmeye bir örnek olarak kullanıyorum. Onu bardağa dökmeden önce, şişeyi ve şişedeki tekilanın özünü hissedin. Onun özünü hissettiğinizde, gerçekten hissin içine dalın. Yani basitçe özünü hissetmek, demek istiyorum. Zihinsel olmayın; sadece hissedin. Sonra, bardağa azıcık koyun ve şişeyi yanınızdakine geçirin ki o da bir yudum alabilsin.

EDITH: Sen onu bir yudum almadan hissedebiliyor musun?

ADAMUS: Kesinlikle. Kesinlikle, ama bir yudum alacaklara ya da gerçekten bardağı dikecek olanlara (diyeceğim ki), önce özünü hissettiğiniz zaman, deneyimin birdenbire farklı bir hal aldığını, daha doyurucu olduğunu keşfedeceksiniz. Öğrenmek de aynı şekilde… öğrenmek de aynı şekilde. Bir kitap tıpkı bir tekila şişesi gibidir. Onu hissedersiniz. Özünü hissedersiniz.

Sonra, kitabı okuduğunuz zaman, çok daha fazlası olur. Ondan çok daha fazlasını alırsınız. Gerçek öğrenme sistemi budur – öz ve deneyim. Şu anda eğitim sadece olgular ve rakkamlardan oluşuyor, oysa öz ve deneyim (olmalı).

Pekâla, hemen listemize devam ediyoruz. Neredeyse bitirmek üzereyiz, ve sonra ben bunların hepsini parlak bir noktaya getireceğim.

Liderlik

Liderlik. Liderlik. (birisi ellerini çırpmaya başlar) Aa, ellerini şimdiden çırpma. Bu acıtacak. Güzel. (izleyiciler tekilayı bardaklara doldurmaya başlar)

EDITH: Önce Adamus. (birisi Adamus’a birazcık tekila uzatır)

ADAMUS: Linda’ya ver.

GARRET: Burada fazla bir bardak var. Fazla bardak var.

ADAMUS: Burada birkaç bardağa daha ihtiyacımız var lütfen. Sadece birkaç dakikamız kaldı. Yapacak çok işimiz var.

Pekâla, liderlik. Liderlik. Şu anda… (Linda tekilanın tadına bakar ve suratı buruşur, kahkahalar) Özünü hissetmedin!

LİNDA: İnsanın gözü yuvasından uğruyor.

ADAMUS: Özünü hissetmedin. (kahkahalar) Öylece yuvarlayıverdin. Duyusal bir deneyim yap onunla. Duyusal bir deneyim edin. (Adamus bir yudum alır) Ahhh… ooo, bu iyi geldi. Gördün mü? Bu çok duyusaldı. Şunu bir daha deneyeyim. (bir yudum daha alır)

LİNDA: Ben deneyeceğime sen dene.

ADAMUS: Ah! Güzel. Bu yüzden on dakika önce haber verin, herşeyi kesin dedim, çünkü sarhoş olacağım. (kahkahalar) Bunun geleceğini biliyordum.

Liderlik. Şu anda dünya üzerinde – bu dünyada – gerçekten iyi liderler yok, bu ister iş dünyasında, ister hükümetlerde ya da başka yerlerde olsun. İnsanlar lider olmak üzere öne çıkmaya korkuyor. Bay Jobs kendi açısından az çok bir liderdi. Birkaç şeyi herhalde farklı yapardı, ama o bir vizyonerdi ve en azından kendine liderdi.

Bu gezegende kimlerin liderlik etmesini istediğinizi, gerçek Bayrakların kimler olduğunu, ister hükümette ister dinde ya da iş dünyasında, düşünecek olursanız, şu anda fazla kişinin olmadığını görürsünüz. Bu değiştirilebilinir. Bu, sizlerin kendinize lider olmanızla değiştirilebilinir. Hadi canım. Hah! Hadi canım! İşte bu yüzden bunun önemli olduğunu söyledim. Bu herhalde… din (dersinizden) “A” alırken, kendine-lider-olma (dersinizden)  herhalde “C-“ ya da daha aşağı bir not alırsınız. Bu konu sıralamada alta düşenlerden. Liderlik etmenize izin vermediniz. Bir dolu veçheniz var ki, eh, sanki mülteci kampını idare eden tutsaklar gibiler. (bazı gülüşmeler)

Tüm o faaliyetler devam edip duruyor, ama sorumlu aslında kim? Bir anlamda ona direniyorsunuz. O sorumluluğu almak istemiyorsunuz. Başkalarını suçlamak daha kolay. Başkalarını izlemek, takip etmek daha kolay. Onun için de liderlikten kaçınıyorsunuz.

Ben sizden şimdi imgelemenizi istiyorum, kendi liderliğinizi imgelemenizi. Bu nasıl hissediliyor, yani kendine liderlik etmek, kendi benliğin olmak? (Linda ona yeniden zamanı gösterir) Biz bu şeyler için zaman tutmamalıyız. Bunun Şimdi ânında, çok akışkan olmasına izin vermeliyiz.

Böylece, kendinin lideri olmak – bu zor bir konu, çünkü siz mutlak şekilde kendinize güveniyor değilsiniz. Seçimlerde aday olsaydınız herhalde kendinizi seçmezdiniz. Kendi lideriniz olmanın gereklerini yerine getirebileceğinizden emin değilsiniz, onun için de hep öteliyorsunuz. Başka birine, başka bir şeye, başka bir zamana öteliyorsunuz. Şu anda bile öteliyorsunuz, diyorsunuz ki, “Eh, Adamus’un söylediklerini anlıyorum, ama bunu yarın düşünürüm,” ve düşünmüyorsunuz. Yani bir liderlik eksikliği (ya da yoksunluğu) var. Bu sanki (eksik donanımlı) bir gemi gibi… (birisi “Pusula” der; diğer bir kişi “Dümen” der) yukarıdakilerin hepsi. Dümeni olmayan, yelkeni, yekesi, motoru, hiçbir şeyi olmayan bir gemi gibi. Öylece akıp gidiyor.

Bayraklar Olmak

İşte değişen bir gezegenin sorunları, ya da koşulları diyelim, bunlar. Bunların hepsi şu anda oluyor, ve bunların hepsi eşzamanlı olarak içinizde oluyor. Bağlantıyı görüyor musunuz?

Siz, bunları kendi içinize alarak, kendinize liderlik etmeyi geliştirerek, Yeni Enerjiyi içinize alarak, bolluğa izin vererek, bugün sözünü ettiğimiz herşeyle gezegeni değiştirebilir, ya da bu gezegendeki insanların istediği değişime katkıda bulunabilirsiniz. Bu, dışarı çıkıp da bazı politik eylem komitelerine katılmakla ya da bazı enerji tutucu gruplardaki üyeliğinizi yenilemekle ilgili değildir. Bu, listedeki şeyleri kendiniz için gerçekleştirmekle ilgilidir. Sizin için.

Bunu gerçekleştirdiğiniz zaman, bir Bayrak yaratılır. Daha sonra kitle bilincine yayılacak bir model ve bir enerji yaratılır. Bu, kitle bilincinin bir parçası, değişimleri gerçekleştirmeye istekli olanlar için kitle bilincinde yeni bir kanat haline gelir.

Bakın, bu şeyleri gerçekleştirmekle, doğrudan gezegeni değiştirmezsiniz, ama gezegene, kendini değiştirebilmesi için – öne çıkmak isteyen herkes için, bunu gerçekleştirmek isteyen herkes için – o araçları ya da formatı ya da özü sağlamış olursunuz.

Belki bu gezegen olduğu yerde – Eski bir Enerjide – kalmaya ve gerçekten, meydana gelmeye hazır şu bilinç patlamasına sahip olmamaya karar verecek. Ve bu olabilir. Ama belki de, sizlerin gerçekleştirdiği çalışma, burada bulunma sebebiniz, şu büyük bilinç atılımı için o son kıvılcımı, o son itici gücü sağlayacak. O büyük atılım için.

Ama kapanış konuşmamı yapmadan önce, çünkü birisi beni zaman açısından zorluyor, şu saydıklarımın hepsini aşan, aslında daha yüksek önceliği olan iki başka sorunu daha gündeme getireyim. Bunları anlamak biraz daha zor. İki sorun, ve bunu kendi içinizde göreceksiniz, ya da belki gezegenin bir sorunu ya da koşulu olarak göreceksiniz.

İki Şey Daha

Herşeyden önce, bu zihinsel bir çağ. Atlantis’deki zihinsel aktivitenin zirvesi. O aktivitenin zirvesi Atlantis’de olmadı; şu anda burada meydana geliyor. Şeyler zihinsel hale geldi, çok az yaratıcılık, çok az vizyon var. Herşey zihinde. Zihin bir noktaya kadar harikadır, ama çok sınırlıdır. Çok, çok sınırlıdır.

Siz çok zihinsel bir ağa sahipsiniz, ve zihinsel bir ağ – bilinç ağı – kendi içinde kalır. Ensesttir, ve bir ensestlik durumunda ne olur biliyorsunuz. Eninde sonunda birçok rahatsız edici kalıba neden olur. Neden? Çünkü eninde sonunda kendini havaya uçurmak ister, o sınırlandırılmış ağın içinde kalmaya tahammül edemez.

Elinizde, süregelen çok zihinsel bir kitle bilinci var. Bir şey onu oradan çıkarmak zorunda, yoksa ya havaya uçacak ya da içine doğru patlayacak, ikisinden biri. Böyle devam edemez.

Şu anda kişisel olarak sizde olan budur. Kendi zihin ağınızdan çıkıyorsunuz, ve bu bir cehennem, çünkü bunu kendi zihin ağınızdan gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz. Ve işe yaramayacaktır. Dışsal etkinin başka bir yerden gelmesi gerekiyor. Bu sizin tanrısal zekânızdır. Sizin Siz’inizdir. Sizin Ben’im’inizdir. Aydınlanmaya giden yolunuzu düşünemezsiniz. Zihinden çıkış yolunu hiç düşünemezsiniz. Böylece zihin çağı birinci sırada yer alıyor.

Bununla yakından bağlantılı olan, hipnozdur. (birisi saati ayarlar) Saati biraz geri alabilirdin. (kahkahalar)

Böylece ikincisi hipnoz – ve biz bundan, bir sonraki toplantımızda söz edeceğiz – ama insanlık şu anda temelde hipnoz edilmiş halde, ve buna da bayılıyorlar. İstediler ve aldılar. Kendileri adına düşünmüyorlar ya da kendileri adına eylemde bulunmuyorlar ya da kendileri adına yapmıyorlar. Tembel ve uyuşuk oldular. Ve onlara “Öylesine hipnotize edildiniz ki” deseydim bile – size demiyorum, onlara deseydim – “Çok hipnotize edildiniz” deseydim bile, devam etmelerini sağlayacak azıcık bir şaklabanlık olduğu sürece, azıcık zevk aldıkları sürece, yüzlerinde sadece o koca sırıtma olurdu.

Yani hipnoz büyük bir sorun. Hipnozu nasıl aşarsınız?

ŞAMBRA 2 (hanım): Seçim.

ADAMUS: Seçim. Teşekkür ederiz. Teşekkür ederiz. Bugün bir ödül aldın mı? Şimdi bir tane alacaksın. Bu çok parlak. Ah evet.

LİNDA: Bir tane daha alacak mı? Bir tane daha alacak.

ADAMUS: Bir tane daha. Seçim. Vizyonerler olarak bu gezegen için bunu, işte bu şekilde gerçekleştirirsiniz – kendiniz için bir seçim yaparak. Seçimlerle çalışarak.

Böylece, sevgili dostlarım, şu azalan dakikalarımızda bunu bir özetleyelim şimdi.

Derin bir nefes alalım.

Vizyonerler Olmak

Neden buradasınız? Umarım, sevinç gibi şeyler içindir, çünkü bu gezegene çok zaman ayırıyorsunuz. Birçok yaşamı feda ettiniz, çok şey verdiniz. Umarım, bu yaşamda sadece tadını çıkartabilirsiniz. Bu enkarnasyonun (bedenlenmenin) duyusal doğasının keyfini çıkartırsınız.

Bunu yaparsanız, kendinizi gerçekten ona gömerseniz, gerçekten kendinizin saf yalınlığına dalarsanız, aslında tüm bu fiziksel gerçekliği beraberinizde  götürebilecek ve asla bir daha onun içinde sıkışıp kalmayacak, kapana kısılmayacak ya da onda kaybolmayacak, ve tüm yaratımda nereye giderseniz gidin onu hep deneyimleyebileceksiniz. Fizikseli anında tezahür ettireceksiniz, sadece bunu yapabildiğiniz için; ama asla içinde sıkışıp kalmayacaksınız.

İkincisi. İkincisi, size sordum, neden buradasınız? Buradasınız, çünkü vizyonerlersiniz. Siz vizyonerlersiniz. Tıpkı Steve Jobs’un kişisel muktedirlik aygıtlarının vizyoneri olması gibi, siz de egemenliğin, bağımsızlığın vizyonerlerisiniz. Egemenlik, bağımsızlık vizyonerleri. Bu sizinle başlar. Tüm zamanınızı gezegeni ve üzerindeki herkesi mutlu olarak ve herkesin birbiriyle iyi geçindiğini ve büyük bir bayram havası estiğini imgelemeye harcamayın. Bunu kendiniz için imgeleyin. Kendiniz için düşleyin.

Bolluğu düşleyin. Enerji akışını düşleyin. Bugün sözünü ettiğimiz şeylerin tümünü düşleyin. Bu, kendiniz için yapıldığında, kitle bilincinde bu yeni boyutu yaratır ki, o da yaşamını değiştirmeye gönüllü insanlar için bir potansiyel olur, her seferinde bir insan için. Bu gezegeni değiştirme potansiyeline sahip olur.

Bu Dünya gezegeninde enerji tutucuları olarak uzun zaman geçirdiniz. Onu candan sevmeyi öğrendiniz. Onun zorlukları olduğunu bilmeyi öğrendiniz. Burada uzun bir zaman geçirdiniz. Bir enerji tutucusu olmanın her türlü eski kalıntısını salıverebilirsiniz. Ve biz – Steve Jobs, Adamus Saint Germain, Kuthumi, ki ortada dolanıp gülüyordu – sizi bugün vizyonerler olmaya davet ediyoruz. Bu nedenle buradasınız – kendiniz adına bu yeni gerçekliği düşlemek için, ve sonra da bunu diğer herkesle paylaşmak için. Gezegeni değiştirecek olan budur.

Böylece, zamanım doldu. John Kuderka bu mikrofonu kapatmayı sorguluyor.

Böylece, çabuk çabuk şu ünlü sözleri söyleyeceğim: Tüm yaratımda herşey yolunda.

Vizyon içinde olun. Teşekkür ederiz.