KIRMIZI ÇEMBER MATERYALLERİ
e2012 Dizisi
ŞAUD 4: “Yaşam Tasarımcıları”
ADAMUS’un katılımıyla, Kanallık, Geoffrey Hoppe
Kırmızı Çembere sunulmuştur
10 Aralık 2011
www.crimsoncircle.com – http://kirmizicember.org
Ben o Ben’im, Profesör Adamus Saint Germain, ASID.
Şimdi, bazılarınız ASID’in açılımının American Society of Interior Designers (Amerikan İç Tasarımcıları Derneği) olduğunu düşünebilir. (kahkahalar) Ben bir tasa-… ben bir Amerikalı’ya, hele bir iç tasarımcıya benziyor muyum? Hayır, bunun açılımı, Angelic Society of Illuminated Designers’tir, (Meleksel Aydınlanmış Tasarımcılar Derneği), ASID, ve bugün yaşam tasarımı hakkında konuşacağız. Güzel bir tasarım, sevgilim. (“Fransız Devrimi” tarzında giyinmiş bir hanıma hitaben)
SUSAN (hanım): Teşekkür ederim.
ADAMUS: Gururum çok okşandı. Güzel, çok güzel. Burada Şambra’yla birlikte cennetteyim. Cennetteyim – hele o kostümleriniz! Ha, biliyorum bazılarınız kostüm giymemiş, ama yine de harika kostümler. (kahkahalar) Bugünkü süsleriniz, takılarınız! Kalbimi şakıtıyorlar. Kılıcım geri geldi. Teşekkür ederim, sevgilim. Evet.
MARY: Mutlu Noeller.
ADAMUS: Ve mutlu… ah mükemmel! Tüm yaratımda herşey yolunda. Ayyy! (Adamus’un kılıcı kendine saplıyor gibi yapması kahkahalara neden olur)
Böylece bugün, evet, ASID – Meleksel Aydınlanmış Tasarımcılar Derneği – ve siz de olabilirsiniz. Siz de olabilirsiniz.
Bugün, önce… çok latif (Linda’ya) Cauldre’nın sana aldığına bak. (kolyesini işaret eder) Mm-mm-mm-mm-mmmm. Evet. Bunun bir yakın çekimini istiyoruz (kameramana söyler). Evet. (Cauldre) çok değerli değil mi? (kahkahalar ve Adamus kıs kıs güler) Bana bir tokat atacaktı ama bu sadece onu acıtır! (yoğun kahkahalar) Kanal olmanın harika yanı da bu işte.
LİNDA: Evet, o değerli.
ADAMUS: Kesinlikle.
LİNDA: Bunu onayladığın için teşekkür ederim.
ADAMUS: Böylece bugün yaşam tasarımı hakkında konuşacağız, ama bunu yapmadan önce çabuk çabuk birkaç mesajımız var. Herşeyden önce, Cauldre’yı bu sabah saat dörtte uyandırdım. Neden? Çünkü uyuyordu! (kahkahalar) Konuşmak için harika bir zaman, ve ona dedim ki, dedim ki, “Cauldre, Linda” dedim, “Bu yıl Şambra’ya bir Noel armağanı vermek istiyorum. Onlara özel bir şey vermek istiyorum.” Ve Cauldre anında, “Para mı?” dedi (kahkahalar) Dedim ki, “Hayır. Hayır, para değil.” Dedim ki, “Şambra herşeyden çok ne istiyor?” O yine, “Para” dedi. “Hayır” dedim. (kahkahalar) “Yanıt istiyorlar!” Dedim ki, “Onun için bugün programımızın ikinci yarısını soru ve yanıtlara ayıracağım!” (izleyiciler “Yaşasın!” diye karşılık verir)
Böylece, sevgili Linda, insanların nereye eposta atabileceğini tahtaya yazar mısın…
LİNDA: Tamam.
ADAMUS: … ki sorularını gönderebilsinler. Biz Internet’ten soru alacağız. Mm-mm-mm. Buraya (kameramana hitaben), buraya (kamera ona doğru döner), işte böyle. Bugün Internet’ten soru alacağız, yani yazmaya başlayın – İngilizce lütfen. Yazmaya başlayın, anlamlı olduğundan emin olun, bir sayfadan az olduğundan emin olun, ve onun bir beyan değil de bir soru olduğundan emin olun. Bugün soru alacağız.
Aslında ben soru ve yanıtları seviyorum, ama konuşacak – benim konuşacağım – o kadar çok şey var ki buna zaman ayırmak zor oluyor. Ama bugün, tüm o zorlu çalışmalarınıza karşılık özel bir Noel ikramiyesi olarak benim tacizime maruz kalacaksınız. (kahkahalar)
Bugün ikinci olarak, bunu daha önce yapmadım, ama bugün…
LİNDA: Şunu duyurabilir miyiz…
ADAMUS: Ha, evet. Lütfen.
LİNDA: Pekâla. Adres şöyle, speak.angels@gmail.com.
ADAMUS: Ve herkes soru gönderebilir.
LİNDA: Herkes.
ADAMUS: İstediğiniz soruyu.
LİNDA: Ve benim bilgisayarım açık ve beklemede.
ADAMUS: Hazır yani.
LİNDA: Evet.
ADAMUS: Peki şunu bir daha tekrarlar mısın?
LİNDA: speak.angels@gmail.com
ADAMUS: Ve şu adresi de güzelce kamerada görüntüleyebiliriz. Burada yapımcı olmaya bayılıyorum, pardon Jean.
Pekâla, ikincisi, bunu geçmişte hiç yapmadık, ama ben… (Adamus bir fincan kahveyi devirir, Linda nefesini tutar)
LİNDA: Harika!
ADAMUS: Olamaz! Sedona Journal’in üzerine döktüm. Olamaz! Eh bu fazlasıyla… (derginin sayfalarını çevirir) Burada bir dolu seçkin kanallar olduğunu görüyorum. Hmm. Bir bakalım, Cauldre, senin resmin nerede? Burada Lee Carroll, Steve Rother, Pepper Lewis var, ama Cauldre, senin resmin yok.
LİNDA: Aaaaa.
ADAMUS: Neden yok acaba! Senin…
LİNDA: Kötü çocuk.
ADAMUS: …makalelerinden birini de göremiyorum burada.
LİNDA: Kötü çocuk, kötü çocuk… (şarkı söyler bir sesle)
ADAMUS: Belki, sadece belki birileri Adamus’tan hoşlanmıyordur. (kahkahalar)
LİNDA: (hâlâ şarkı söyler gibi) Onlar kötü oğlanları istemiyorlar!
ADAMUS: Böylece… (dergiyi yere fırlatır ve tükürür; yoğun kahkahalar, izleyiciler tezahürat yapar) Evet, onu Noel ağacının altına koyun! (kahkahalar) Ve şu içeceği dökmem de tümüyle kazaydı.
Bugün içecekten söz ediyorken, içecekten söz ediyorken, hadi biraz şarap açalım. Noel zamanı! Kutlama zamanı! (izleyiciler “yaşasın” diyerek karşılık verir, bazı alkışlar) Ve neden olmasın? Böylece, lütfen, ekibe söylüyorum, iyi şaraplardan olsun – sonra yapılacak parti için ayrılmış ucuz şaraplardan değil, iyi şarap, daha sonra nasıl olsa iyisini kötüsünü ayırt edemeyeceksiniz – şurada arkada duran o iyi şaraplardan. Arkada böyle birkaç şişe var sanıyorum.
LİNDA: Sana bir iyilik yapayım.
ADAMUS: Ve iyi değil, iyi şarap demem gerekiyor. Bu… ve bu arada, birkaç tane getirin. Bu bir Yahudi düğünü değil. (yoğun kahkahalar) Ama şunu demek istiyorum, bakın İsa’ya neler oldu. Düğüne gitti. Orada sadece küçük bir kâse (içecek) vardı ve hızla tükendi. İsa’nın suyu alıp da küçük bir dönüştürme işleminden geçirmesi gerekti.
Biz Şambra’yız. Bugün için çokça şarabımız var. Evet. Yani onu ortaya çıkartın – kadehleri, şarabı – ve üzgünüm Fransız şarabı değil ama iş görür. Ben ne yapacağımı biliyorum! Üzerinde elimi gezdireceğim ve Fransız şarabı olduğunu varsayacağım. (kahkahalar) Sadece varsayacağız!
Pekâla Şambra, şarap ortaya çıkarken, hazırlanırken… (birisi “Yaşasın!” der) Yaşasın.
LİNDA: Ekip sana yardım etmeye çalışıyor.
ADAMUS: Sahnemden uzak dur. (yerdeki dergiyi iter) Hm.
Yaşam Tasarımcıları Olmak
Devam edelim, ben bunu daha önce yapmadım, ama Yaşam Tasarımcıları olmak, aydınlanmış tasarımcılar olmakla ilgili bu özel Şaud’da bu fırsatı kullanmak istiyorum – ve yaptığınız budur; tüm yaşamınız bir tasarımdır, güzel bir tasarımdır – bu Şaud’u, onun enerjilerini, onun umutlarını, onun potansiyellerini, Güney’de bulunan “L.H.” adındaki kişiye adamak istiyorum. Kimden söz ettiğimi tam olarak biliyorsun, çünkü, L.H., sen diğer herkesin deneyimlediklerinden fazlasıyla geçmektesin, ama aşırıya kaçıyorsun. Bunu muazzam bir biçimde gerçekleştiriyorsun. Ve, en karanlık zamanlarda, şarap içmeyi hatırla. (kahkahalar) Ve ayrıca şunu da hatırla, ki birçoğunuz bunu zaten biliyor, bu arınma işleminde, salıvermekle… (Suzy ona bir kadeh şarap getirir) Teşekkür ederim sevgilim. Dur-dur-dur, canım. (elini öper) Ve gerçek bir beyfendi terli dudaklarını eline sürmez. Sadece yaklaştırır.
Pekâla, şerefe! Ve ben seninkinin gelmesini bekleyeceğim. Senin kadehin gelince, ilk kez bir Şaud sırasında gerçek bir Şambra kadehi kaldıracağız. Olur mu?
LİNDA: Tabi.
ADAMUS: Tabi, tabi. Tüm şu arınma sürecinde, şu insani duruma girdiğinizi anlamanız gerek – elbette tasarlanmış şekilde, ama sonra bunu tasarladığınızı unutuyorsunuz – bu insani duruma giriyorsunuz, ve öyle bir noktaya geliyorsunuz ki, ne kadar zor olursa olsun, bazı salıvermeleri, sizin arınma dediğinizi gerçekleştirme zamanı geliyor. Bu, kimliği bırakmaktır, ve insana sanki ölüm gibi gelir. Sanki karanlığın en karanlığı gibi gelir. Aslında değildir. Bu bir yanılsamadır. Şimdiye kadar size hizmet etmiş bir kimliğin tıkalı enerjilerinden kendinizi kurtarmak, kendinize verebileceğiniz en büyük nimet ve armağandır, ama sizin tarafınızdan, o tasarımcı tarafından, yaratılmış çok daha muhteşem olan bir şey var; siz, hayatınızın tasarımcısı.
İlginç, çünkü siz Yaşam Tasarımcılarısınız, ve bunu da çok ilginç bir biçimde gerçekleştiriyorsunuz. Kendinizi bölüyorsunuz. Sizin o özünüzü alıyor ve sonra parçalara ve kısımlara bölüyorsunuz, ya da parçaları ve kısımları salıveriyor, bırakıyorsunuz. Bir parçanız burada, insani deneyim içinde. O muhteşemdir. Ölüm gibi şeyleri unutursanız, ya da neden burada olduğunuzu unutmakla ilgili şeyleri, bütün bunları saf dışı bırakabilseydiniz, bu yaşam deneyimiyle gerçekten dans edebilirdiniz. Ama bir tasarımcı olarak, bu şeyleri, ölüm denen şeyi, hastalık denen şeyi, yoksulluk ya da yoksunluğu tüm o yaşam tasarımının bir parçası olarak onun içine yerleştirdiniz. Oysa şimdi bu yüzden kendinize kızgınsınız (kahkahalar), ama o çok, çok, birçok yaşam ve deneyimden sonra oraya gömüldü.
Yani siz o salıverme sürecindesiniz. Ya da belki aslında salıverme değildir. Belki aslında kabul etmektir. Bu aynı şey değil mi? Tümüyle kabul vermek, tasarımın nasıl olması gerektiğini düşünmeyi, sanki kendi başına bir yaşam süren o tasarımı şimdi geri getirmeyi salıvermek değil mi?
Çok parlaktınız, sizi mutlak biçimde hatırlamaktan alıkoyan şu perdeyi oluşturdunuz, ama o perde bir yanılsama. İnce, ince, çok ince. Aandrah’nın diyeceği gibi, “O yarım nefes ötede.” Ama o yarım nefesi almaya gönüllü müsünüz? Gerçekten bu kadar gözüpek ve cesur olmaya gönüllü müsünüz? Çünkü bunu yaptığınız zaman herşey değişecektir.
İnsanlar kendi yaratımlarının kumaşına, değişime direnmeyle ilgili o şeyi dokudular, “Ben sadece insanı (insan veçhesini) birazcık daha iyi hale getirmek istiyorum” diyen o şeyi dokudular. Ama gerçekten değişmeye gönüllü müsünüz? Bu, Frankfurt’ta, Yaşam Rüya Yürüyüşü’nde de sözünü ettiğimiz gibi herşeyi kapsar – ilişkileri, işleri, kimlik duyunuzu – öz-değer değil de kimlik – hatta sağlığınızı, herşeyi. O kimliğin ötesine geçmeye gerçekten gönüllü müsünüz?
O kimliğin mevcudiyeti yok olmayacak. Sadece yaşamınızda, tasarımınızda farklı bir gerçeklik çapası üstlenecek. Biz bugün gerçeklik çapaları hakkında konuşacağız.
Böylece yaşam tasarımınız birçok farklı açıdan çok parlaktı. Siz ruh denen şu şeye sahip olduğunuzu düşünmekten hoşlanıyorsunuz, ve biz gelecek yıl onun bile ötesine geçeceğiz – ruhun ötesine, kesinlikle – çünkü o basamaklardan ya da sıçrama tahtalarından biriydi. Ama sahip olduğunuz ve sizin belki de ruhunuz dediğiniz şey, bilgeliğinizdir. Bilgeliğiniz.
Bilgeliğiniz hemen buradadır. Hemen burada. O hemen burada ve burada (insanlara kılıcıyla dokunur) ve hatta… (David’in, altına sağlam kışlık ayakkabılar giydiği Mısırlı kıyafetine bakar) Bunlar gerçek Mısır tabanları mı?! (bazı gülüşmeler) Bunlar ne böyle?
DAVID: Mısırlı Colorado.
ADAMUS: (güler) Mısırlı Colorado. Pekâla… nerde kalmıştım, David? Kafam çok karışıyor. Ha evet, evet. Ha evet.
Böylece ruh denen bu şeyi bile yarattınız – onu illa kategorize edeceksek, yaşam tasarımının bir parçasıdır – o aslında sadece bilgeliğiniz. Bilgeliğiniz.
Bilgelik, deneyimlerinizi damıtmanın, en iyinin en iyisini sıkıp çıkarmanın, deneyimlerinizin dramlarına ve travmalarına ve olumsuzluklarına odaklanmamanın sonucudur, bir portakalı alıp da suyunu çıkarmak gibi, bilgeliği sıkıp çıkarmak. İşte bu ruhtur.
Ve o aslında hiç orada olmadı. (kılıcıyla tavana vurur)
LİNDA: Yapma şunu.
ADAMUS: O aslında hiç… ee, yukarda biri var. (kahkahalar) Dışarı çık! Ah.
Yani, aslında bir ruh hiç olmadı. Gerçekten hiç olmadı. O muhteşem altın melek hiç olmadı. Biz o terimleri kullandık, çünkü evrimin bir parçası, spiralin bir parçasıydı. Ama şimdi bunun bile ötesine geçerek bilgeliğinize, gerçek bilgeliğinize, deneyimlerinizin damıtılmış haline giriyoruz.
Damıtmak
Ben “damıtmak” kelimesine bayılıyorum – arıtmak, özüne indirgemek, bilincin simyasına sahip olmak. İlginçtir ki şu ara Kihak projemizde damıtmayla çalışıyoruz, ve ben aslında düşündüğümden daha fazla dirençle karşılaşıyorum.
Kihakçılar sözde günlük tutacaklardı. Yarısı tutmadı. Hm. Tuttuklarını söylediler ama tutmadılar. Diğer yarısıysa sayfalar dolusu yazarak fazlasıyla meşgul, takıntılı ve neredeyse günlük tutmaya bağımlı hale geldi. Zihinden yazıyorlar, kimsenin, hatta ruhlarının bile, bilgeliklerinin bile umursamadığı her bir küçük ayrıntıyı yazıyor, sanki tüm bu kelimeler vasıtasıyla zihinsel bir patlamayla devam ediyorlar… (kameraya poz verir) Teşekkür ederim. (kahkahalar) Hızlı olman gerekiyor! Senin bir resmini ne zaman çekeceklerini bilmen gerekiyor. O fotoğrafı ne zaman çekeceklerini hiç bilemiyorsun. Facebook’da kötü bir fotoğraftan daha kötüsü olamaz. (kahkahalar) Yasaklanmalı, yasadışı ilan edilmeli. Bilmiyorum. Gördüğüm bazı… seninki değil. Seninki çok hoş. Bugün çok hoş bir kıyafetin var. Evet, evet. Mısır’da harika bir zaman geçirdik, evet. (Mısırlı kıyafetine bürünmüş birine hitaben) Ne çok güzel kıyafet var. Eh, harika insanlar. (bazı gülüşmeler ve Adamus güler)
Pekâla, şu damıtmayı seviyorum, çünkü onu özüne indirgiyor. Böylece Kihakçılardan günlüklerinde damıtma yapmaları istendi. Haftada üç kez günlüklerine yazmaları gerekiyor. Bu iyidir. Kendinle bağlantı kurmanı sağlar.
Sonra onu damıtmalarını istedim – haftada üç kez 25 kelime ya da daha azı – ve zorlanıyorlar. Oysa ben bunun kolay olacağını düşünürdüm. Öğretmeniniz, “2500 kelimelik ya da 25 kelimelik bir dönem ödevi yaz” dese, hangisini seçerdiniz? (birisi “Yirmibeş!” diye bağırır) Çoğu kişi böyle düşünürdü, ama onlar yine de kendileri hakkında damıtılmış bir işlemle yazmada zorlanıyorlar. Ama ben onlardan bunu yapmalarını istiyorum – üzgünüm, Kihakçılar – bunu yapmalarını istiyorum… Şaraba ne oldu? Ha, hazırlanıyor. Ha harika, harika. Hazır olduğunda bana haber verin, çünkü sabırsız bir şekilde kendiminkini bekliyorum.
SUZY: Buraya arkaya koyacağız, isteyen gelip alsın.
ADAMUS: Aaa hayır, hayır, hayır, hayır, hayır. Bu… bunun isteyip istememekle hiç ilgisi yok. Dağıtın! Dağıtın! Evet, tabii.
SUZY: Çocuklar var burada.
ADAMUS: Onlar da dağıtsın! (kahkahalar)
LİNDA: Bekle, bekle, bekle. Bekle. Bekle, bekle. Bir…
ADAMUS: Umurumda değil!
LİNDA: İnsanların gidip alabileceğini söyleyen bir kural var. (toplantı salonunun kurallarından söz ediyor)
ADAMUS: Ben kurallar ve kanunlar hakkında ne söylüyorum? Size ait değiller!
LİNDA: İzin ver de…
ADAMUS: Ne, yoksa bu İnternette mi?! Aa. (kahkahalar)
LİNDA: Evet. Yani şarap istiyorsan, lütfen, istiyorsan (orada) var.
ADAMUS: Lütfen, bunu benim yapmam gerekiyorsa yaparım.
LİNDA: Keser misin!
ADAMUS: Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. (birisi ona şarap kadehleri uzatır, o da dağıtmaya başlar) Hadi şunu yapıverelim. Hadi yapıverelim. Teşekkür ederim… Ah, tüm o kurallar, tüm o kanunlar, tüm o… aman tanrım. Bugün bundan söz edeceğiz – yaşam tasarımı. Üzgünüm. Sarhoş olmayacaklar, sadece biraz çakırkeyif olacaklar. Bu da benim kanallığımı, benim yanıtlarımı çok daha iyi yapacak. (kahkahalar) Çok daha iyi. Sıraların arasındaki geçitte dans edeceğiz. (birçok izleyici şarabını almaya gider)
Pekâla, damıtmak. Damıtmak… sözsüz, lütfen. Şarap içmek için ne kadar konuşmak gerekiyor? Nil (nehrinin) üzerinde bir gece harika bir örnek yaşadık. Hatırlıyor musunuz?
Çok güzel bir ortamda dışarda oturuyorduk. Güneş batıyordu, gemi sakin sakin Nil’in üzerinde süzülüyordu. Ben, hep yaptığım gibi, sunumum için ayağa kalktım, ve izleyicilere baktım – dünyanın her yanından 108 Şambra – ama yanlış olan bir şey vardı. Bir şey korkunç yanlıştı. Ortada (oturanların ortasında) bir geçit yoktu. Ortada bir geçit olmazsa etrafta nasıl dolanabilirim?! İskemleler birbirine yapışık dizilmişti.
Şimdi, bu kabalık için kimseyi suçlamıyorum. Dedim ki, “Şambra, hadi burada bir şey deneyelim. Bir şey yapalım. Zihinden çıkalım. Derin bir nefes alın. Derin nefesler alın. Biz konuşmadan – tek kelime etmeden – bir şey yapacağız, ve bunu da bir dakikadan az zamanda yapacağız.”
Şimdi, anlamanız gerekir, biz bir gemide dışarda bulunuyorduk. İki tarafta da fazla yer yoktu. Ama dedim ki, “Ortada şu genişlikte bir geçit yaratacağız. Bunu tek kelime etmeden yapacağız.”
Bir dakikadan çok daha az bir zamanda, bir geçit ortaya çıktı, ve kesinlikle düzdü, öndeki bir iskemle dışında. Kesinlikle düzdü. Bu, geziye katılanların umarım hiç unutmayacağı bir örnekti. Yumuşak ve kolay bir biçimde gerçekleştirilmişti. Lak lak yoktu, konuşma yoktu, tartışma yoktu, beyin yoktu. Sanki sihir gibi oldu. O geçit ansızın ortaya çıkıverdi. Bu, zihninizden çıkmanın nasıl bir şey olduğuna örnektir. Derin bir nefes alır, onu hayal edersiniz, ve bu nedenle de gerçekleşir.
Pekâla, şarap dağıtıldığına göre… bir bardak Linda için, lütfen.
LİNDA: Elbette.
ADAMUS: Kesinlikle. Biz alamayız eğer… kırmızıyı alır.
LİNDA: Hayır, hayır. Şimdiden anladılar…
ADAMUS: Ha şimdiden… ha, güzel, güzel.
LİNDA: Benimle ilgileniyorlar. Şanslıyım.
ADAMUS: Böylece Şambra, bugün yaşam tasarımı hakkında konuşacağız.
Buna şimdi derin bir nefes alalım.
Yaşam Tasarımı
Yaşam tasarımı ve başka şeyler. Yaşam Rüya Yürüyüşü (geçenlerde yapılan bir atölye çalışması) – Frankfurt’taki Yaşam Rüya Yürüyüşü – gerçek bir deneyimdi. Şu Yeni Enerji deneyimlerinden biriydi. Şeyleri anlatmaya kelime bulamadığınız zaman, sadece “Yeni Enerji” deyin.
EDITH: Diyoruz.
ADAMUS: Bu bir… diyoruz. (kıs kıs güler) İnanılmaz bir deneyimdi, ve önemli noktalardan biri, o çok basit, kolay nokta, Kuthumi’nin aydınlandıktan sonraki yaşamıyla ilgili yaptığı konuşma, sunumuydu – güzel, çok güzel bir sunumdu; yaklaşık iki yıl yatakta yatarak içinden geçtiği zihinsel/akılsal çöküntüden sonra, günün birinde nihayet kalkıp da yaşamaya karar vermesi.
Şimdi, bu biraz meydan okuyucudur, çünkü Yükselmiş Üstatların çoğu – yükselmiş olan o 9.000 falan – aydınlanırlar ve birkaç gün, belki hafta, belki de bir ya da iki yıl sonra fiziksel bedenlerini terk ederler. Bu yoğun, ağır ortamda kalmak fazlasıyla zordu. Aydınlandıktan sonra kitle bilinciyle yaşamak çok zordur, bu katı kütlede olmak çok zordur – bedeni acıtır, bilinç için de çok zordur – ve Yükselmiş Üstatların birçoğu sanki aydınlanma hallerinin dışına emiliyormuş gibi hissettiler, gerçi bu olmazdı, ama sanki basınçlı su altında havasız bırakılarak işkence edilmeye benzer bir etki olur. Sanki bu olacakmış gibi hissedersiniz.
Bu yüzden birçoğu gitti. Kuthumi değil. O aydınlanmasından sonra Dünya’yı çok, çok, birçok yıl boyunca katetti. Ve gittikten sonra yaptıklarının öyküsünü anlattı (Frankfurt’ta). Şambra’ya şu öğüdü verdi – çok basit, çok parlak. Dedi ki, “Bu o kadar kolay ki…” – ah, ve Aandrah bu yalınlığı, bu damıtımı, bu bilgeliği anlayacak. Ah, şerefe. (izleyiciler “Şerefe” der, Adamus bir yudum şarap alır) Ah, yeni bir yıla. 2012 – aman tanrım.
Böylece Kuthumi dedi ki, “Bu çok basit.” Onu özüne indirgeyerek dedi ki, “Bu, herhangi birinizin, ‘Evet, ben aydınlandım’ demesi kadar basit. ‘Ben aydınlanmak istiyorum’ değil, ‘ben aydınlanacağım’ değil, ‘Belki bir gün, onu araştırıp öğrenmem gerek’ değil. ‘Ben aydınlandım.’” İşte bu. İşte bu. Şu anda bırakıp gidebilirsiniz – “Ben aydınlandım” – çünkü bunu söylediğiniz an, olmaya başlar. Onu hissettiğiniz an, o da enerjileri kendine çekmeye başlar. Birden, bunu hissederken – “Evet, aydınlandım” – buna inanmaya başlarsınız. Bunu yaşamaya başlarsınız. Herkes inanır. Sokağa çıkıp insanlara söylemeye başlarsınız.
“Edith, evet, ben aydınlandım,” ama bunu öylesine bir sesle söylersin – “Evet, ben aydınlandım” – az çok soğukkanlı… “Evet ben aydınlandım,” sanki “Siz aydınlanmadınız mı?” der gibi, ve onlar inanırlar, Edith. İnanırlar ve birdenbire huşu içinde bilmek isterler “Bunu nasıl gerçekleştirdin?” Ve sen derin bir nefes alırsın…
EDITH: Facebook. (kahkahalar)
ADAMUS: (gülerek) Facebook. Aydınlanma budur. Onlara dersin ki, Edith, “Onu seçiyorum” dersin.
EDITH: Hah!
ADAMUS: Bundan sonra ne olduğu farketmez. (Linda mikrofonu getirir) İster… teşekkür ederim. (mikrofonu alır ve mikrofonla konuşmaya başlar, sonra Linda’ya geri verir, kahkahalar) İster sonunda yollarını Crimson Circle’e bulsunlar, ister kendi başlarına kalsınlar, ya da yollarını başka gruplara bulsunlar, ölü olsunlar ya da kendilerini Yeni Dünya’da bulsunlar, farketmez. Ama dersiniz ki, “Ben bunu seçiyorum! Sonra geri çekildim. Aydınlanma benimle olabilsin diye, her bir küçük ayrıntı için kaygılanmak yerine, kendi yolumdan çekildim. Nereye gitmeli ki, İnternet’e mi? Hangi gruba ait olmalıyım? Ne öğrenmeliyim? Farketmez.” Bunu seçtiğiniz an, o olur. Olmaya başlar. Kendini yaratmaya başlayıverir.
Şimdi, başınızı belaya soktuğunuz nokta şudur, ve yaşam tasarımındaki dersimiz şudur – Adamus ASID. Bunu sevdim. Kartvizitimde yazmasını isterdim. Tabii ki bir kartvizitim yok, çünkü bana vermediler, ama belki şimdi (verirler).
LİNDA: Zavallı sen.
ADAMUS: Ben olmak zor. (bazı gülüşmeler, Adamus kıs kıs güler)
Böylece, bu yaşam tasarımı sürecinin bir bölümü şudur. Yaşam tasarımınız kesinlikle parlaktır. Diyorsunuz ki, “Ne?” O kesinlikle parlaktır. Kendinizi nasıl böldüğünüz, kısımlara ayırdığınız, bir parçanızı unuttuğunuz, ve bu yüzden kendinizi deneyimlediğiniz – kesinlikle çok parlaktı. Parlak. O kadar parlak ki, bilgelik dediğimiz şey, ruh, öz, o yaşam tasarımının bir parçası olarak sizinle, şu anda sizinle çalışıyor, şöyle demenize rağmen, “Bilmiyorum. Ruhumla hiç konuşmadım. Benim çok, birçok isteğime ve talebime yanıt vermiyor. Piyangoyu kazanmadım. Biraz yaşlanıyorum. Yani tüm şu ruh şeyini anlamıyorum.”
Yaşam tasarımına bir bakın – ve aslında onunla işbirliği içindesiniz, onun bir parçasısınız – ama bilincinizin farkında olduğu şeyleri aşan unsurlar var, ve bu iyi bir şeydir. Tanrı’ya şükür, bu iyi bir şeydir.
Şu anda herşeyi yöneten insan veçhesi – insan benliğinin o kısıtlı farkındalığı – olsaydı, bir dolu oyuncağı ve çevredeki en hızlı bisiklete sahip olan yedi yaşında bir çocuk olurdunuz. (kahkahalar) Oracıkta kalırdınız. Bu olurdu, çünkü herşeyi kontrol eden insan benliğiniz derdi ki, “Yedi yaşında biri için bu kadar.” Oyuncaklar, Xbox ya da o şeylere her ne diyorsanız, ebeveynlerin hiç kural koymaması, evi istediği gibi kullanmak, ebeveynlerin aslında size hizmet etmesi, el pençe sizi beklemeleri, ki bu zaten bu günlerde böyle, hızlı, herkesinden daha iyi bir bisiklet. O yaşlardan bunları hatırlıyor musunuz? Bu kadardı! Doruk nokta buydu. Bu kadardı! Ruhsal nitelikler üzerinde derin derin düşünmediniz. Yaşam deneyiminiz gibi şeylere bakmadınız. Çoğu zaman andaydınız, ama çok da kısıtlı bir farkındalık içindeydiniz.
İyi haber şu ki, o yaşam tasarımı planı bilgeliğinizle devam ediyor – ediyordu – ve bilgeliğiniz dedi ki, “Hayır, o en hızlı bisiklete sahip olmayacaksın, çünkü o bu güzel planın bir parçası değil.” Bir parçası olduğunuz o yaşam tasarımı – siz onun bir kuklası hiç değilsiniz; onun bir parçasısınız, aktif bir parçası – ama o yaşam tasarımı planı dedi ki, “Biz devam edeceğiz. Biz üçüncü ve dördüncü sınıfa gidip mezun olacağız, üniversiteye gideceğiz. Tüm o şeyleri yapacağız.” Neden? Deneyimin bir parçası. O muhteşem yaşam deneyiminin bir parçası, duyusallığın bir parçası. Ayrıca, yaşamın da bir parçası – yaşamın önemli bir parçası – çünkü bu yaşam, Tobias’ın dediği gibi, hiçbirine benzemiyor.
“Geçmiş Yaşamlar”
Bu yaşam geçmiş yaşamlarınızın sadece bir uzantısı değil, geçmiş yaşamlarınızın sadece bir devamı değil. Değil. Ben bunu Frankfurt’ta söyledim, ve bazı kişiler alındı, dedim ki, “Geçmiş yaşamlarınız siz değildir.” Değildir. Hiç değildir. Bunun üstesinden gelin. Hiçbiri önemli değildir. Yarısı uydurulmuştur. Yarısı makyo zırvadır. Gerçekten öyleler. Diğer yarısı, Yeshua ya da Musa ya da Kleopatra ya da Mary Magdalene ya da her neyse, ilişki kurduğunuz arketipsel enerjilerdir.
Onlar gerçektir, ama değildir de. Başka bir deyişle, yaşadığınız tüm şu deneyimin aktif bir parçasıdırlar, ama insanın – sınırlı insanın – yaptığı şu şey var. Diyor ki, “Ben Mary Magdalene idim,” sanırım kendini biraz değerli kılmak için. Eh, evet, Mary Magdalene’nin bir parçasıydın, bir dolu başkasıyla birlikte küçük bir parçası, ama Mary Magdalene değildin. Mary Magdalene değilsiniz.
Geçmiş yaşamlarınız değilsiniz. Onlar ruhunuzun kuzenleridir. Onlar sizin erkek ya da kız kardeşleriniz ya da kuzen-kuzinlerinizdir, ama siz değiller. Ve bunu (bu anlayışı, düşünceyi) ne kadar erken bırakırsanız, kendinizi de o kadar erken özgürleştirir, yüklerinizden kurtarır, o geçmiş yaşamların zırvalıklarının üstesinden gelirsiniz. Bazısı hâlâ dışarda dolanıyor, yani şu geçmiş yaşamlar, travmatize, aktif bir halde yeni bir ikâmetgâh, yeni bir ev arıyorlar – sizi. Hâlâ… kendilerini özgürleştirmediler ve o parlak haliyle ruh da onların bunu yapmasına izin veriyor. Diyorsunuz ki, “Ruhun bu yaptığı gerçekten budalaca. Ruh onları neden geri çağırmıyor, neden geri gelmelerini sağlamıyor?” Eh, bunu yapamazsınız. Bir yaratıcı kendi yaratımlarını geri gelmeye zorlayamaz. Onları sadece geri gelmeye davet edebilirsiniz.
Böylece dışarda dolanan bu geçmiş yaşam veçhelerinden çokça var – travma içinde, terörize olmuş, Dünya’yı sanki uykuda gezer gibi arşınlıyorlar – ama onlar siz değiller! İnanılmaz olan budur. Onlar siz değildirler. Ruhunuzun başka bir ifadesidirler, yani ilişkililer, ama örneğin siz kuzen ya da kuzinlerinizin sadece bir uzantısı olduğunuzu hissediyor musunuz? Hayır! Siz tümüyle farklısınız. Eşsizsiniz. Siz sizsiniz.
Bu yaşama kadar, yaşamlar arasında kesinlikle bir bağlantı vardı. Bir tür devamlılık söz konusuydu. Ama sonra, ruh yaşam planı ve yaşam tasarımının parlaklığıyla der ki, “Ben kendimin farklı olan, sadece başka bir yaşam daha olmayan ifadesini yaratacağım.” Neden? Neden? Eh, çünkü diğer yaşamları gerçekleştirmekten yorulmuş, sıkılmıştır, ve, eh, kendini özgürleştirmek için bir şey gereksindiğini farketmiştir.
Ruh, siz – siz – tüm o diğer geçmiş yaşamlar için, tüm o diğer insanlar için, kendiniz için Bayrak olduğunuzu farketti. Kendinizin bütünlenme noktası sizsiniz. Kendinizin aydınlanma noktası sizsiniz, o diğer yaşamlar değil. Buda olmuş olsaydınız bile – o yaşam değil. Bu yaşam, hemen burada.
Bütünlenme noktası sizsiniz. Yıllar önce Tobias’ın dediği gibi, kendinizin, ruhunuzun belirlenmiş, atanmış yükseliş adayı sizsiniz, bunu gerçekleştirmek için ruhunuz size katılmak üzere buraya gelir. Bilgeliğiniz gelir. Bilgeliğiniz gelir. Hepsi budur. O büyük şaşaalı melek varlık değildir, üzgünüm Bonnie. (kahkahalar, çünkü Bonnie melek kıyafetine bürünmüştür) O sizin bilgeliğinizdir, başka alemlerden gelir – hatta bu başka alem bile değildir, sadece hayali bir engeldir – ama o Bilinç Bedeninize emilir.
O size varır, gelir, ve bunu gerçekleştirdiğinde ilginç bir şey olur. O ruhun diğer geçmiş yaşamları için bir Bayrak haline gelirsiniz. Örnek olursunuz. Siz, örnek olarak, onların özgürleşmesine yardımcı olursunuz. Bir bıçakla ortada dolanıp da onları tutsak eden zincirleri ya da ipleri kesmeyeceksiniz, ama sizin örneğiniz onları o iplerden kurtaracak.
Siz, ruhunuzun – bilgeliğinizin – bazı enerjilerini özgürleştirirsiniz de denebilir. Kendinizi, geçmiş yaşamlarınız olduğunuz yükünden kurtarırsınız, ve bunu yaptığınızda, tüm o enerjiyi, tüm o bilinci bütünlersiniz. Size gelen bilgeliğe ezilerek damıtılırlar. Bilgelik sizin için gelir.
Sizler Yaşam Tasarımcılarısınız – çok parlak Yaşam Tasarımcıları. Bunları biraraya getirmede parlaksınız. Çok sık kendinizden kuşku duyuyorsunuz. Bu gelecek yıl, herşeyden çok, o kuşkuyu bırakmayı öğreneceksiniz. Sizlerin de ASID – yaşamın aydınlanmış tasarımcıları – olduğunuzu göreceksiniz.
Şimdi, gözlerinizi açıp da bunu görmeye başladığınızda, fark şu olacak ki, kafanızdan çıkabildiğinizi göreceksiniz, ki bunu 20 yıl önce gerçekleştirmek çok zordu. Biz bunu şimdi gerçekleştiriyoruz. Siz bunu şimdi gerçekleştiriyorsunuz – zihinden çıkıyorsunuz, olmasına izin veriyorsunuz.
Fark şu ki, siz insani cehennemden geçtiniz. Zor şeylerden geçtiniz. Daha zoru olamazdı, öyle değil mi, LH? Daha zoru olamazdı. Peki geriye ne kaldı? Yaşamın tadını çıkarmak! Ne olursa olsun! Neden olmasın ki? Kuralları salıverin. Sizi daha önce bağlamış olabilecek herşeyi salıverin.
Çok parlak Yaşam Tasarımcıları, kendinizi hemen buraya, hemen şimdi yerleştirmede parlak, ve yapmanız gereken hiçbir şey yok. Parlak olan kısım bu. Yapmanız gereken hiçbir şey yok – mantralar yok, zikirler yok, kristaller yok… şunun (derginin) her bir sayfasını hatmetmek, onu okumak yok – bunların hiçbiri yok. (kahkahalar) Bunların hiçbiri zerre kadar yok! Okumalar yok, hiçbir şey yok.
Derin bir nefes alırsınız; bir Yaşam Tasarımcısı olduğunuzu farkedersiniz. Bunların tümünün doğal olduğunu farkedersiniz. Tümü doğaldır. Biz bundan çok kez söz ettik. Nasıl aydınlandığınızı deneyimlemek için zamanda geri geri yürüyorsunuz, ve şimdi sadece derin bir nefes alıp “Evet,” dersiniz (Şambra Adamus’la birlikte söyler) “Ben aydınlandım.” Evet, bunu belli bir yaklaşımla, biraz rol yaparak söylemeniz gerekiyor. Evet, ben aydınlandım. Evet! Ben aydınlandım. Evet! Evet! Hey! Evet, ben aydınlandım! (kahkahalar)
Ve birdenbire – bunu bir gülümseme ve kahkahayla söylersiniz – birdenbire, o değişir. Herşey – enerji, içeri gelen bilgeliğin miktarı, insan benliğiyle bilgelik arasındaki yeniden-birleşme ya da yeniden-biraraya gelme – ve gelir ve der ki, “Vay canına! Sonunda aydınlandığını kabul ettiğini duyduğuma sevindim. Artık (aydınlanma) yolunda değilsin. Artık aydınlanma peşinde değilsin. Artık umurunda değil. Sadece, ‘Evet, ben aydınlandım!’” Neden olmasın? Hadi hayatın tadını çıkartalım.
(birisi Adamus yürürken giysisine takılmış bir şeyi alır) Aa, ben de beni okşamaya çalışıyorsun sandım. (bazı gülüşmeler)
Pekâla Şambra, bununla birlikte derin bir nefes.
Bir Sonraki Yaşam
Ve hazır bundan söz ediyorken, bir sonraki yaşam – yani biz burada yaşam tasarımından konuşuyoruz – bir sonraki yaşam, neye benzeyecek? Ah, şöyle dediğinizi hissedebiliyorum, “Bir sonraki yaşam derken ne demek istiyorsun?! Bu kadar işte! Artık sonraki yaşam falan yok. Kırmızı Çember bununla ilgiliydi sanıyordum. Çıkış kapısıydı. (kahkahalar) Adios ve elveda. Burada olmak güzeldi, gittiğim için mutluyum. Gaia, aşağıda tüm geri kalanlarla eğlen. Ben buradan çıkıp gidiyorum.” Gerçekten mi? Gerçekten mi?
O seçimi yapabilirdiniz, ama bilgeliğinizin böyle düşündüğünü sanmıyorum. Eh, bilgeliğiniz düşünmüyor, ama hissediyor. Gelecek yıl böyle hissedeceğinizi sanmıyorum. Neden? Çünkü farketmeye başlayacaksınız ki, bir sonraki yaşam… Ben bunu söylediğim zaman size şöyle oluyor, “Aman Allah’ım, yeniden doğmak mı. Neye benzeyeceğim? Ne kadar akıllı olacağım? Cebimde ne kadar param olacak? Son beş yaşamdır sahip olduğum o lanet ebeveynlerin aynına mı sahip olacağım?! (kahkahalar) Yine onlar olmasın! Ve erkek ve kız kardeşler! Neden habire geri gelip duruyorum?!” Belki de onlar size geri geliyordur.
Bir sonraki yaşam. Ya tümüyle farklıysa? (birisi “Yaşasın!” der; izleyiciler güler) Senin, her günün keyfini çıkartan biri olduğunu görebiliyorum.
Ve işte ipucu. Yükselmiş Üstatlar şimdilerde geri geliyorlar, ve onlar fiziksel beden içinde geri geliyorlar, ama farklı geri geliyorlar. Peki ya seçim yaparak fiziksel beden içinde geri gelebilseydiniz – ebeveynlerinizi, durumunuzu seçerek – ama öyle aptalca insani seçimler değil, “Ben şu piyangoyu kazanacağım” gibi seçimler değil. Bu budalaca bir seçim. Bu, bir insan için duyduğum en budalaca seçim. “Piyangoyu kazanmam gerekiyor.” Piyango kazanmayı isteyerek kendi enerjinizi, benim enerjimi boşa mı harcayacaksınız? Bu aptalca. Üzgünüm. Bugün buraya gelirken benzin istasyonuna uğrayanlarınıza söylüyorum, ve siz… üzgünüm! Bu aptalca. Neden? Diliyor ve umut ediyorsunuz. Piyangoda oynadığınız zaman kitle bilincindesiniz. Tüm o umutsuz aşağılık insanlarla rekabet ediyorsunuz… Bu gerçek! Üzgünüm. Onlar yırtmaya bakıyor… onlar değil – onlar (kameraya bakarak) yırtmaya bakıyor – … hepiniz değil. Şimdi bunu söylediğim an aranızdan iki kişi alındı.
LİNDA: İkiden fazla.
ADAMUS: Ama bu doğru! Hadi… diyorum ki, berraklığı, netliği arttıracağız. Biz ısıyı arttıracağız. Gördüğümüz anda makyo olduğunu söyleyeceğiz.
Pekâla nerede kalmıştım? Ha, piyango. Budalaca. Ruhunuz, bilgeliğiniz umursamaz. Onun aslında iyi bir tasarımı vardır. Üç milyon dolarla kendinizi yok edeceğinizi biliyor. Ki edersiniz. Kendi kendinizi yok edersiniz. (Çünkü) şu anda insanların sizin üzerinizden gerçekleştirdiği her türlü beslenmeyi sadece arttırmış olursunuz. Şimdi sizden beslendiklerini mi düşünüyorsunuz? Bir de üç milyon dolarınız olduğunda kollarıya sizi kuşatan ahtapotları görün. O zaman bununla ne yapacağınızı bilemeyeceksiniz. Dünyanın en kötü yatırımını yapacaksınız.
1.ŞAMBRA (kadın): Eğlence olsun diye!
ADAMUS: Ama eğlence…
1.ŞAMBRA: Eğlence!
ADAMUS: Yaklaşık bir yıllık eğlence.
1.ŞAMBRA: Yaşamlar boyunca çuvallayıp durdum, birkaçını daha (gözden çıkarabilirim)!
ADAMUS: (gülerek) Sadece birkaç tane daha! O zaman en kötü yatırımları yapacaksın, çünkü inanılmaz parlak olduğunu düşünerek paranı bazı dalaverelere koyacaksın, oysa yatırımını nereye yapman gerek? (izleyiclerden birkaçı “Kendine” der) Kendine. Teşekkür ederim, oysa paranı koyacağın son yer burası olacak. Sonra gidip saçma sapan şeyler alacaksın, ama bu iyidir, aslında. Spor arabaları, buna benzer birkaç şey daha, ama kendini gerçekten sevmediğin için, o spor arabayı çarpacaksın, ve ev yanacak, ve tüm o diğer şeyler (meydana gelecek). Ve o zaman üç milyon doların olmayacak. Borçlanacak, iflasını isteyeceksin, ve kime öfkeleneceksin? (izleyiciler “Sana” der) Bana! (kahkahalar) Kesinlikle. Bana! Ve diyeceksin ki, “Ben…”
Biz her gece rüyalarınızda bundan geçiyoruz. Her gece bu çekişmelerden geçiyoruz, bu… hadi buna tartışma diyeyim. Bana öfkeleneceksin. Diyeceksin ki, “Neden bana söylemedin? Sözde kâhin olacaksın.” Ben bir kâhine benziyor muyum?! (kahkahalar) Eeee. Hayır, ben bir kâhin değilim!
Gelecek yıl için tek bir öngörüde bulunacağım – herkes şu öngörü şeyine bayılıyor – gelecek yıl için büyük öngörü, 2012 için. Bu konuda bir dolu yanıltıcı söylem var. 2012 hakkında bir dolu yanıltıcı söylem var, bu arada. Uzanın, o enerjinin birazını algılayın, çünkü dışarda bu enerjiden çokça var. Bu kaos enerjisi. Çılgın bir enerji, ama fazlasıyla var. Nefesle içinize çekin, onun içine uzanın, birazını alın, yapmak istediğiniz bir şey için onu hayatınıza sokun. Onu kendiniz için alın. Piyangoyu kazanmak için değil, ama sadece… piyango için kaygılanmayın; enerji orada olacaktır. Uzanın ve birazını alın, çünkü dışarda fazlasıyla mevcut.
Gelecek yıl için öngörü – gerçekleşmesi yüzde 100 garanti – şeyler değişecek. (kahkahalar) Bunu okumanıza gerek yok (dergi) – arkasını tutuyorum (Linda’ya hitaben) – onu ya da herhangi başka bir şeyi ya da hatta benim söylediklerimi okumanıza gerek yok – ben herkese dokunduruyorum – şeyler değişecek gelecek yıl. Diyorsunuz ki, “Ne gibi değişimler? Hadi bana ne olacağını söyle.” (Adamus iç geçirir) Lindsay Lohan rehabilitasyona girecek. (kahkahalar) Kim Kardashian bir kızla nişanlanacak. Evet, ve bu böyle sürer gider. Kimin umurunda?
Gelecek yıl şeyler değişecek. Yoğunlaşacak. Daha kaotik bir hal alacak. Daha da büyüyecek. Onlar… gerçekten sıkışmış – sıkışıp kalmış – insanlar için zorlu bir yıl olacak, çünkü 2012’de gelecek olan enerjiler, değişim enerjileridir. Bu uzun zaman önce öngörüldü, ona değişim yılı deniyor.
Değişim kötü değildir. Değişim harika olabilir. Siz giysilerinizi her gün değiştiriyorsunuz, bu iyi bir şey. Değişim tümüyle kötü değildir. (Adamus kıs kıs güler) Ha, bunun komik olduğunu sandım. Belki onlar öyle sanmıyor.
Pekâla, konuya geri gelelim, bir sonraki yaşamınız. Peki ya bir sonraki yaşamınız belki de tümüyle fiziksel olmazsa? İstediğiniz zaman burada olabilseydiniz? Doğumdan geçmeseydiniz. Tobias örneğini izleyerek doğumdan geçmeseydiniz. Hatta burada yerleşik olmasaydınız? Benim yaptığım gibi yapsaydınız? Ara sıra bir köpeğe giriyorum. Gerçek bir köpeğe, öyle… onlarla birlikte yürüyüş yapmama izin veriyorlar, ara sıra bir kuşa, asla bir balığa değil, ya da birkaç günlüğüne fiziksel bir insan yanılsamasını tezahür ettiriyorum. Buna sadece birkaç gün katlanabiliyorum. Sonra başım ağrımaya ve midem bulanmaya başlıyor ve farkediyorum ki, “Aa, ben amma da insan gibi davranıyorum” ve o zaman o yanılsamayı buharlaştırıp yok ediyorum.
Ama bunu yapabilseydiniz ne olurdu? İstediğiniz zaman burada olmak; aynı anda, aynı zamanda Yeni Dünya’da olup ormanlarda gülüp oynamak, yunuslarla yüzmek. Neden olmasın? Yeni Dünya’da harika yunuslar var, onları oraya siz yerleştirdiniz. Bulutların üzerinde süzülmek. Bunu hep yapmak istediniz. Yeni Dünya’da yapabilirsiniz. Bir bulutun üstünde süzülüverirsiniz. “Ah, doğup büyüdüğüm yerden beni bir görebilselerdi. Vay! Süzülüyorum. Öylesine süzülüyorum.” (Adamus’un süzülüyormuş gibi yapması üzerine kahkahalar)
Peki ya gidip de, bilirsiniz işte, kendi küçük evreninizi yaratabilseydiniz? Büyük olması gerekmiyor. Bunun kadar büyük olması gerekmiyor ama yaratıverseydiniz. Bir sonraki yaşamınızda bunların hepsini aynı zamanda gerçekleştirebilseydiniz? Hiçbir şeyde sıkışıp kalmasaydınız? Bir sonraki yaşamınız olsaydı ve kuşku kelimesi ya da hissi ya da hatta farkındalığı bile olmasaydı? Kuşku farkındalığınızda bile olmasaydı. Birisi gelip de size “Aa, bundan kuşku duyuyorum” deseydi ve siz de, “Bunun anlamı nedir bilmiyorum. Kuşku kelimesini hiç duymadım” deseydiniz. Ve onlar size açıklamaya çalışsaydı. “Yine de ne anlama geldiğini bilmiyorum. Bana tümüyle yabancı.” Ya bir sonraki yaşamınız buysa? Nasıl istiyorsanız öyle.
Buradaki yaşam bazı inanılmaz, inanılmaz şeyler sunmuyor mu? (izleyiciler “Evet” der) İyi günler gerçekten iyi değil mi? (izleyiciler yine “Evet” der) Ve kötü günler… gerçekten iyi, evet ya, evet. Harika değil mi… (Linda’yı öper) sadece başka bir insana dokunmak ya da kendine dokunmak? Ormanda bir yürüyüş yapmak. Geçenlerde Şambra’yla yaptığımız bir konuşmada dedim ki, “Ne yapmayı seviyorsunuz?” Çok güzeldi. “Atımla ve köpeğimle ormanda yürümek.” Yemek yapmak en rağbet görendi. O grupta ne vardı bilmiyorum, hepsi yemek yapmak istiyordu. Yemek yapmak sizi uyarıyor mu?
LİNDA: Hı hıııı. (bazı kişiler “Hayır” der ve bazısı da “Evet”)
ADAMUS: Uyarmalı. Uyarmalı. (Çünkü) duyusal. Duyusal. Önce… her duyusal deneyimde onu koklamalı ve görmeli ve duymalısınız. Sonra yemelisiniz, ve o zaman onu saf dışı bırakabilirsiniz. Bir insan olmanın ne (harika) bir deneyimi!
Bütün bunları, Şambra, gelecek yıl bir değişim yılı olacağı için söylüyorum, ama değişimleri kendiniz için buyur edin, kesinikle buyur edin. Kendiniz için. Belki hâlâ biraz fazla gergin olan, biraz fazla zihinsel olan, o çok eski kısıtlayıcı enerjide biraz fazla bulunan, hâlâ anlamaya çalışan bir dolu insan için böyle olmayacak, ve siz gelip sadece, “Evet, ben aydınlandım. Ben aydınlandım, çünkü bunu seçtim” diyeceksiniz. Yani, gelecek yıl, sizin için inanılmaz enerjiler olacak. Onları nefesinizle içinize alın.
Dramlara, başlıklara, komplo teorilerine takılıp kalmayın. Gelecek yıl, şimdiye kadar duyduğunuzdan çok daha fazla komplo teorileri duyacaksınız. Herşey bir komplo teorisi olacak. Zaten az çok öyle, ama aptalca teoriler. Ve ben bunu daha önce de söyledim, hükümetlerin başındaki insanlar, pardon, ama dünyayı ele geçirmelerini sağlayacak iyi bir komployu gerçekleştirecek kadar akıllı değiller. Herşeyden önce, bunu neden isteyesin? Neden isteyesin? Dünya’yı ele geçirdiğinde eline ne geçecek? O iflas etti. Bir dolu hastalık var. Bir dolu savaş, açlıktan ölen insan, budala insan var. Bunlardan çok var dışarda.
Yani birçok komplo teorisi duyacaksınız. Ha, benim hakkımda da duyacaksınız. Ben onlara bayılıyorum. Onlara bayılıyorum. O sadece enerji. Şambra hakkında duyacaksınız. Şambra. Şu anda birinin – senin orada olduğunu biliyorum – (kameraya bakar) izlediğini, bu grup ve yaptıklarıyla ilgili notlar aldığını bilmiyor musunuz. Sonra burada söylenenlerden küçük bir kısmını alıyor ve İnternet’te yayınlıyor, burada… burada olup biten gizli şeylerden söz ediyorlar. Merhaba! İnternet’te olduğumuz zaman, yayın yaptığımız zaman – kamera sağı solu tarıyor – ne kadar gizli olabilir ki?! Buraya girmek için öyle gizli saklı bir şifreye bile ihtiyacın yoktu. Biz buradayız. Onun için kalemini bırak. Bu – kamera izleyicileri tarıyor – çok sevecen, çok ruhsal ve kesinlikle aydınlanmış insanlardan oluşan bir gruptan başka bir şey değil. Buna komplo mu diyorsun? Ben buna Dünya üzerindeki en muhteşem şey diyorum. Böylece… (yoğun alkış)
Soruları almadan önce bir sonraki konu için beş dakikam var. Soru geliyor mu?
LİNDA: Evet ya, evet.
ADAMUS: Herhangi bir yorum alıyor musun?
LİNDA: Hayır, sadece dünya kadar soru. Senin bana yardım etmen gerekecek, gerçekten kişisel olanları mı yoksa daha geniş perspektifli soruları mı istiyorsun? Çünkü içinden seçilecek çok soru var.
ADAMUS: Kişisel olanları seviyorum. Onlar iyi. Farketmez. joe@conspiracy.com (joe@komplo.com)’dan eposta var mı? (kahkahalar) “S..tir git, Adamus! S..tir git!” (Adamus kıs kıs güler, izleyicilerden kahkahalar yükselir)
Ah, sevgili Şambra, Frankfurt’ta çok eğlendim. Hepiniz oradaydınız, o ya da bu şekilde. Yaşamı sadece sizin gerçekleştirebileceğiniz biçimde kutladık, ve bunu cidden kastediyorum. Beni isteyen şu öbür grup… sadece siz bunu gerçekleştirebilirsiniz. Çünkü bir guru aramıyorsunuz, türlü türlü yapısallıklar peşinde değilsiniz, anti-yapısalsınız, ki bu iyidir, biz gerçekten hareket edebiliyoruz. Gelecek yıl uçacağız. Biz… biz, sizler, gelecek yıl kendinizi yeni bir düzeye geçireceksiniz.
Pekâla, sonraki konu, çok önemli. (Linda’ya) Yazmanın sence bir sakıncası var mı yoksa meşgul müsün orada?
LİNDA: Hayır, hayır, sadece (soruları) hızlı hızlı gözden geçirip değerlendiriyordum.
ADAMUS: Güzel. Sonraki konu, gelecek yıl için çok önemli.
LİNDA: Tamam.
2012
ADAMUS: Tamam. Bu yıl, yeniden-düzenleme yılıydı. Biz yılın ilk aylarına yeniden-düzenlemeyle ilgili mesajımızla, konuşmamızla başladık. (daha fazla bilgi için “Gerçekliğini Yeniden-Düzenle”)
LİNDA: Bayım? Bir kez daha, eğer soru göndermek istiyorsanız speak.angels@gmail.com adresine gönderebilirsiniz, diyebilir miyiz.
ADAMUS: Tamam. Güzel.
Şimdi, biz bu yıl yeniden-düzenleme hakkında konuştuk. Yeniden-düzenlemek, çevrenizdeki dışsal şeylere olan odağınızı ya da merkezinizi değiştirmeniz anlamına gelir – yer çekimi, kutupluluk, dualite, elektromanyetikler, olağan manyetikler, ışık ve enerji başta gelenler. Siz bu şeylerin hepsine bağlısınız – onlara bağlı olma seçimini yaptınız – çünkü bu başlıca unsurlara olan bağlantılar, bu fiziksel gerçeklikte bir deneyim edinmenize izin veriyor. Onlar sizi az çok bir hologramda tuttular. Sizi odaklı tuttular, ama aynı zamanda da sınırlı tuttular – (ki bu) yaşam tasarımın bir parçasıydı.
Böylece bu geçen yıl, bu çeşitli koşullar içindeki yönünüzü değiştirmek için kendinize izin vermenizle ilgiliydi. Neden? Çünkü onlar da zaten değişiyordu. Neden? Çünkü bilinciniz değişiyor. Yani temelde siz manyetiklere, yer çekimine, enerjiye, ışığa, Dünya’ya, havaya, suya, tüm bu şeylere yeniden uyumlanmak için kendinize verdiniz.
Sonuçta bunun DNA’nız üzerinde bir etkisi oldu. DNA, bir yıl önce olduğu şey değil. Tobias birkaç yıl önce, birisinin bir denek olup DNA’sını test ettirmesini, ve on yıl sonra yeniden test yaptırmasını istemişti. Maalesef, kimsenin bunu yaptığını sanmıyorum. Ama yapsaydınız, hatta bir yıl önce gidip DNA’nızı analiz ettirip sonra yeniden analiz ettirseydiniz, farklı çıkacaktı. Şu anda olduğundan farklı olacaktı. Bu olmakta, herkese değil, fazla insana değil, ama olmakta, çünkü buna izin veriyorsunuz.
Şimdi, yeniden-düzenlemede, şeylere odaklanma ya da uyumlanma biçimini değiştirirsiniz. Bu bir ışını alıp odağını değiştirmek gibidir – yoğunluğunu, o ışını hareket ettirmeye yarayan enerji miktarını, ışığın nereye vurduğunu, ışığın hangi şiddetle vurduğunu. Böylece odağınızı ya da yönünüzü değiştirdiniz.
Bunu da aslında, yan etki dediğiniz şeylerin en azıyla gerçekleştirdiniz – hastalanmak gibi, çıldırmak, bedeninize türlü şeylerin olması gibi, kaşıntı, kızarıklık ve başka rahatsızlıklar. Birçoğunuz o eski “bana neler oluyor” şikâyetiyle doktora gitti. Doktor dedi ki, “Bir şey bulamıyoruz. Hiçbir şey bulamıyoruz.” Ya da sadece, “Tamam, şunlara bir şey verelim. Al, şuradaki (kafadaki) şey için sana bir ilaç.” (Adamus kendi esprisine güler) Bunun güzel olduğunu düşünmüştüm. “Fiziksel olarak hiçbir şeyin yok.”
Böylece birçok değişimden geçtiniz, ve bunlardan da oldukça zarif biçimde geçtiniz; şimdi bu gelecek yıl bir sonraki düzeye geçiyoruz. Siz, gerçeklik çapası denen şeye sahipsiniz. Ta-taam. Gerçeklik çapaları. Bunlar içerden geliyor, dışardan değil. Geçen yıl dışarısıydı, ama bunlar sizin gerçeklik çapalarınız.
Gerçeklik Çapaları
Onlarca, binlerce – kim bilir, milyonlarca – gerçeklik çapasına sahipsiniz. Beş duyunuz gerçeklik çapalarının büyük bir bölümünü oluşturuyor. Şeylere bakmanın, şeyleri duymanın, koklamanın, şeylere dokunmanın, tadını almanın belli bir yoluna sahipsiniz. Bunlar hepsi çapalar olup sizi… ben şimdi bir resim çizeceğim. Teşekkür ederim. Bunların hepsi… teşekkür ederim. Teşekkür ederim. (bir insan figürü çizer, çevresinde “çapa noktaları” vardır) Bunların hepsi sizin gerçekliğinizi, kendinizi çapalamanın yolları. Sizi, odak dediğiniz şeyde tutuyor. Bir boyutta tutuyor. Belli belirsiz ileri geri giderek sizin az çok burada (figürün çevresine bir daire çizer) kalmanızı sağlıyor. Ben bitirdim, sevgili Linda.
Bu gerçeklik çapaları, odanızdaki eşyaların düzenlenme biçimidir. Feng Shui değildir, bir gerçeklik çapasıdır. Onu oraya yerleştirirsiniz, ya da sizin adınıza oraya yerleştirilmiştir; hergün bunu düşünün ya da düşünmeyin, tüm bu şeylerde belli bir kalıp ya da düzen vardır. Yeni yerinizi inşa ederken, “Hadi iskemleyi şuraya ve kitaplığı da buraya koyalım” dersiniz. Bunlar gerçeklik çapaları haline gelir.
Ve her ne kadar önemsiz gibi görünseler de, aslında, hiç de önemsiz değildirler, çünkü birisi odaya girip de iskemleyi üç santimetre çekse, gözleriniz ya da zihninizle bunu hemen farketmeyebilirsiniz, ama o odada bir rahatsızlık duygusu olacaktır. “Bu odaya ne oldu? Adaçayı ile tütsülemem ya da bir Feng Shui uzmanı çağırmam gerek.” Hayır. Bu sizin birazcık değişen çapanızdı.
Aracınız, arabanız gibi şeylerle çapalarsınız. Bazen eski bir arabayı elden çıkartıp da yenisini alırken üzülürsünüz. O bir çapaydı. Şimdi, o yeni çapayı hızla yaşamınıza uyumlarsınız.
Duygularınız devasa bir gerçeklik çapasıdır. Duygularınız – kızgınlıklarınız, mutluluklarınız, kahkahalarınız, dengesizlikleriniz. Dengesizlikleriniz, ister inanın ister inanmayın, kulağa dengesiz gibi gelse de çok dengelidir. Onlar tam olarak onları koyduğunuz yerde çapalanırlar. Dengesiz duygular dalgalanıp sallanmazlar ve tüm o dengesiz diyeceğiniz şeyler de. Onlar çok sıkışmıştır. Onlar, sizin dengesizlik dediğiniz kolonlar ya da direklerdir. Ama oradadırlar. Çapadırlar.
Yaşamınızın ilk yıllarındaki deneyimler çapalardır. Gittiğiniz okullar, öğretmenleriniz, bunların hepsi gerçekliği algılamanın yollarıdır. Bunların hepsi o gerçeklik algısında kalmanın yollarıdır.
İnsanlar o çapaları hareket ettirmekten hoşlanmaz. Ama, sevgili Şambra, teknelerindeki çapalar hakkında korsanlar ne düşünür? (birisi “Arrrgh” der) Arrgh. İyi bir korsan, “Çapalar hanım evlatları için” derdi. “Çapalar, hiçbir yere gitmek isteyenler için” derdi iyi bir korsan.
Böylece bu gelecek yıl gerçeklik çapasını bırakmakla ilgili olacak. Onun yerine… teşekkür ederim. (Markeri Linda’dan alır) Onu başka bir çapayla değiştirmek yerine (bir çapa çizer), yani sizi aşağıda tutacak bir şeyin yerine bir sensör konacak. Dijital bilgisayarlar falan olarak düşünün. Algılayan bir mekanizma, sanki algılayan bir kolu uzatıyormuşunuz gibi de diyebilirsiniz, ama hep değişen. Bir çapa Dünya’ya tutunuyor ve sevgili yaşamı sürdürüyor, öte yandan diğer herşey değişmeye çalışıyor – sular, rüzgar, diğer herşey.
Bu sensörler – gerçeklik sensörleri – aslında sizin için araştırma aygıtları olacak. Onlar çevreyi, sizin durumunuzu, gerçekliğinizi duyumsayacak. Size geribildirim sağlayacaklar, ama buradan değil (kafa). O burada (beden) olacak, farklı potansiyellerle ilgili geribildirimler, duyusal geribildirimler hissedecek.
Gerçeklik sensörleriniz birçok açıdan gözlerinizin yerini alacak. Gözlerin yerini alacaklar ve bazı fiziksel duyularınızın da, ya da şöyle diyelim, onlara ek olarak (iş görecekler). Sizi çekebilecek farklı şeyler duyumsayacaklar; deneyimler. Sizi uyaracaklar da, karşılaşmak istemeyebileceğiniz belli şeyleri ikaz edecekler. Gerçeklik sensörleriniz siz ve bilgeliğiniz, siz ve ruhunuzla birlikte yönetilecek. Bilgelik şu anda geliyor. O oynamak istiyor. Yapacak bir şey istiyor, onun için de bu gerçeklik sensörlerinin yaratılmasında bir rol oynayacak.
Bu yıl için farkedeceğiniz en büyük simgelerden biri elinizdir, çünkü o gerçeklik sensörlerinin simgesel hatırlatıcısı olacak. Ellerinizde bazı harika ısı duyumsamaları ve güzel karıncalanmalar olmaya başlayacak, olumlu karıncalanmalar – öyle uyuşukluk gibi değil, olumlu karıncalanmalar. Bunlar gerçeklik sensörlerinizin simgesi olacak. Bunlar gerçeklik sensörlerinin kendisi değildir, ama her zaman size hatırlatacaklar. Biz çapaları, gerçeklik çapalarını kaldırıyoruz.
Potansiyellere, yarına bile gerçeklik çapalarınız vardı. Onları oraya atıyor, oraya ekiyor ve diyorsunuz ki, “Deneyimleyeceğimiz potansiyel budur.” Püfff! Ona üfleyin yok olsun. Gelecek yıl, ve şimdiden sonra, farklı olacak, çünkü siz geçmişe dayalı, şimdiye kadar ortaya çıkmış şeylere dayalı potansiyeller seçiyordunuz.
Kendinizi kısıtlıyordunuz, örneğin ben “Bir sonraki yaşamınız neye benzeyecek?” dediğimde, “Aman! Yine mi” diye düşünüyorsunuz. O gerçeklik çapasını yok edin. O çapa ‘fiziksel beden, kısıtlamalar, başka insanların zırvaları’ idi. Böylece onu yok eder ve yerine gerçeklik sensörünüzü koyarsınız, bilim ya da matematik gibi ya da diğer türlü şeylere çapalanmadan, yaşamın ne olabileceğini duyumsarsınız. Başka bir deyişle, yaşamın ne olabileceğini düşler ya da imgelersiniz. Yeni Dünya’da olup da bir bulutun üstünde gülüp oynayabilir miydiniz? Burada, bu Dünya’da tam zamanlı, yarı zamanlı, herhangi bir zamanda olabilir miydiniz? Bu herhangi bir şey olabilir. Böylece bu sensörler dışa açılırlar. Ama şunların (eski çapaların) yok olmaya başlaması gerekiyor. Onları yukarı çekmek zamanı. Önünüzdeki yıl civarında gelecek değişimlere yelken açmak zamanı.
Ben yıl boyunca gerçeklik çapalarından daha söz edeceğim. Onları ektiğiniz zaman size hatırlatacağım. Bana gittiklerini söylemenize rağmen, onları arka odada, dolapta sakladığınızı hâlâ görebildiğimi size hatırlatacağım. Neden? Çünkü onlar rahattır, çünkü onlar tanıdıktır, çünkü bir fırtına çıkarsa güvenli bir liman bulabileceğinizi bilirsiniz. O çapayı atıverirsiniz.
Ama, sevgili Şambra, bir kasırga geliyorsa ve limanda da bir tekneniz varsa size ne söylerler? Size ne söylerler? Birkaç çapa daha atmanızı mı? Hayır. Fırtınaya doğru gitmenizi, ve gelecek yıl bizim gideceğimiz yer de orası, fırtınaya doğru gideceğiz. (bazı alkışlar) Neden olmasın? Neden olmasın?
Sorular ve Yanıtlar
Böylece, soru ve yanıtları alalım. Şimdi, bununla küçük bir oyun oynayacağız. Linda soruyu okuyacak ve biz hepimiz yanıtı hissedeceğiz. Elbette, yanıtlama işini ben yapacağım, ama hepimiz onu hissedeceğiz, çünkü yanıtı zaten biliyorsunuz. Epostayı göndermiş olan kişi yanıtı zaten bilecek. Ve, bu arada, evet, bu gruptan da birkaç soru alacağız, ama online dinleyen tüm o harika varlıkları onaylamak istiyoruz. Biliyorum, bazen orada kendi başınızaymış gibi hissediyorsunuz, ama değilsiniz. Hemen burada bizimle birliktesiniz. Böylece, bilgisayarınızın başında İnternet’te olduğunuza dair gerçeklik çapanızı bırakın; gelin ve hemen burada bize katılın.
LİNDA: Tamam. Bunların çoğu çok kişisel sorular.
ADAMUS: Farketmez.
LİNDA: Farketmez, tamam.
ADAMUS: Rastgele. Farketmez.
LİNDA: Tamam.
ADAMUS: Farketmez.
LİNDA: Tamam. Rastgele.
ADAMUS: Evet.
1.SORU: Ellerimde deneyimlediğim sedef hastalığını nihayet iyileştirip salıvermek için daha ne yapmam gerekiyor? Birçok gıdayı (yediklerimden) çıkardım, bu işe yaradı ama yüzde 100 iyileştirmedi. Neden seçtiğim zaman bu deneyimi salamıyor ya da aşamıyorum?
ADAMUS: Elbette. Güzel, Güzel soru, çünkü hepiniz yaşamınızda bazı sedef hastalığına ya da bir şeye, bazı küçük durumlara sahipsiniz. Lütfen ona konuş. Ona konuş. Bu durum sana ne söylemeye çalışıyor? Yanıt verecektir. Sana yanıt verecektir.
Genelde, birkaç şey birden söz konusudur. Bu, bedeninde oluşmuş bazı çok toksik (zehirli) enerjileri salıverme yöntemidir, ve çok ölümcül bir hastalığı olmaktansa ellerinde biraz sedef hastalığı olması çok daha iyi. Doğru değil mi? (izleyiciler “Doğru” der) Doğru. Yani nedenlerden biri, bir salıverme biçimi olması.
Şimdi, bir noktada şunu söylemen gerek, “Hâlâ ne salıveriliyor, ve bu neden uzun zaman alıyor? Bu yavaş işlemi neden tutmaya devam ediyorum?” Neden tümünü salıvermiyorsun? Neden sadece, “Evet, ben aydınlandım” demiyorsun. Aydınlanmayla birlikte sedef hastalığı uzun süre orada kalamaz. Ona yer yoktur.
Diğer şey, az önce değindiğim gibi – eller. Böylece nedenlerden biri de, hepiniz için, elleriniz yoğunlaşacak. Tırnaklarınızda bile değişiklikler farkedeceksiniz, sıcaklıklarında. Birçoğunuzun soğuk elleri var. Sizin değil bayım (David’e). Sıcak eller. Sıcak eller. Ben sadece elini sıkmak istemiştim. Birçoğunuzun soğuk elleri var. Onlar ısınacak, ve sonra da neden bu kadar sıcaklar diye merak edeceksiniz. Yoksa bir şeyiniz mi var? Acaba bir doktora gitmeniz gerekiyor mu? Hayır. O sizin gerçeklik sensörünüz, gerçeklik sensörünüzün hatırlatıcısı iş başında.
Böylece, ama herşeyden de çok, bir deri döküntünüz varsa ya da birçoğunuzun hâlâ mide/karın sorunları var, çünkü, sadece bunu basit tutmak için söylüyorum, birçoğunuz hâlâ yaşamında bazı CEO sorunlarına tutunuyor.* Başka bir deyişle, insanların sizden beslenmesine izin veriyorsunuz, ve hâlâ kurbanı oynuyorsunuz. Karnınız size diyor ki – şu CEO’nun olduğu yer karın bölgesidir – karnınız size diyor ki “Kendini sev. Kendini sev.” CEO virüsüyle savaşamazsınız, ama kendinizi sevebilirsiniz, ve karın/mide sorunu yok olur.
- “CEO” Tobias’ın cinsel enerji virüsünden söz ettiği “Cinsel Enerjiler Okulu”nun kısaltılmışıdır.
Şu anda Şambra’ya nasıl tanı koyacağını bilen bir doktor yok – bir tane var, belki birkaç – Dünya’da böyle çok az doktor var. Çok az. Çok az, ve (Linda’ya dönerek) umarım bu (sana) ilham verir – yok, ilham olacak – Dr. Doug ile yapacağın program için. Şimdi… tıbbi şeyleri geçelim. Gerçekte neler olup bittiğinden konuşalım.
Şu anda doktorların tanı koyma biçimi zihinsel. Çok sınırlı. Yanlış değil, sınırlı. Senin şu anda içinden geçtiğin şey, tıbbi kitaplarda yazılı olan şeylerden çok farklı. Şu programı neden kullanmamalı da… kapıyı biraz açabilir miyiz? Burada çokça sıcaklık üretiyorsunuz. Çok sıcak, ve bir dakikalığına biraz da şurayı açalım, orayı. Offf! (ekip kapıları açar)
Böylece, ne harika bir platform… ve ben o programa geleceğim, Cauldre artık radyo programında kanallık yapmayacağım dese de. Bu makyo’dur. (kahkahalar) Ben programa geleceğim, ve Şambra’ya nasıl tanı konulacağını konuşacağız. Adil mi?
LİNDA: Ayın ilk Çarşambası awakeningzone.com’daki Astrodoc programından mı söz ediyorsun? (kıkırdarlar)
ADAMUS: Evet, neden herkesi arayıp haber vermiyorsun?
LİNDA: Douglas Davies – Dr. Douglas Davies’in yaptığı program mı?
ADAMUS: Kesinlikle. Hadi bunu – eğer sen ve Astro Doktor kabul ederseniz – tıbbi (konulardan) uzaklaşalım. Şambra tanısı hakkında konuşalım. Gerçekte neler oluyor? Gerçekten neler oluyor? Bakın, işte bu muazzam bir hizmet olurdu.
Pekâla, sedef hastalığı – derin bir nefes al. O neden orada? Neden hâlâ rahatsız ediyor? Sana ne söylemeye çalışıyor? Ve bunu ben sana söylemek istemiyorum. Bu durumun sana ne söylediğine bir bakmanı istiyorum. Sedef ne yapıyor? Belirtileri ne? Kuruluk, kaşıntı, rahatsızlık. Yani onu ele alırken bunları temel olarak kullan. Yaşamında rahatsız olan bir şey var, dikkat isteyen bir şey. O kuru. Nefese ihtiyacı var. Ellerine nefes al. Doğru mu? Güzel.
Ay, burası çok soğuk! O kapıları kapar mısınız? (kahkahalar) Ben insanmışım gibi davranıyorum. Hayır, o arkadakini açık tutun.
Pekâla, sonraki soru, arkasından da stüdyo izleyicilerimizden bir tane alacağız – bizim harika stüdyo izleyicilerimizden.
LİNDA: Tamam, şimdi, bu soruda adı geçen birinin adını söylememen gerekiyor.
2.SORU: Geçen ay arkadaşın – (adı) “R” ile başlıyor – dedi ki, Romanya, Macaristan, Polonya ve Paris iki yıldan az zamanda dünyadan yok olacak.
ADAMUS: Cık, cık, cık, cık.
2.SORU (devamı): Bu kanal, 2012’nin sonunda neredeyse Avrupa’nın tamamının tümüyle sular altında kalacağını söyledi. Bunu nasıl yorumlayacaksın? Sen bize eğlenin diyorsun ve Ra-… şu kanallığı yapılan diğer varlık bize bir sığınak inşa etmemizi söylüyor. Bize gerçeği söylemek boynunun borcu.
ADAMUS: Teşekkür ederim. Pekâla, ve bu tür mesajlardan daha çok olacak. Gelip gidecekler. Peki ya foton kuşağı? Kaçınız oniki, onbeş yıl önce o büyük foton kuşağına hazırlanmak için paralar harcadı?
LİNDA: Cauldre, elini kaldırır mısın? (gülüyordur ve izleyiciler de güler)
ADAMUS: Ve bu zırvalık neden var? Çünkü insanlar onu okumaktan hoşlanıyor, çünkü o zaman dram oluyor, komplo teorisi oluyor. O zaman, “Aman tanrım! Polonya, Rusya, diğer heryer haritadan silinecek” diyebilecekler.
Şimdi, ara sıra tarih iyi bir şey olabiliyor, çünkü size bu şeylerin olmadığını söylüyor. Gerçekten olmuyor. Ve en üzücü şey de, bir şeyi ortaya koyduğunuz zaman, kim olursa olsun, bu gruptaki herhangi biri dahil, biraz hesap verme sorumluluğu da olmalı. Bu şeyleri ortaya atıyorlar çünkü insanlar inanıyor. Yutuyorlar. Büyüleniyorlar ve bunlara iyi paralar ödüyorlar. Bu da iyi bir otantikliğin daha azına sahip olan insanların bunu yapmaya devam etmesine neden oluyor. Onları pek suçlayamazsınız. Onların önüne oturup da iyi para verenleri suçlamalısınız.
Bu gezegende meydana gelen değişimler var. Dünyanın geri kalanı bu ülkelerin haritadan silinmesi gibi gülünç şeylere endişelenirken, azıcık aydınlanmış herkes için bu, yaşayacağı, seveceği, yaratacağı, bir iş kuracağı, yaşamın keyfini çıkartacağı, bir kadeh şarap içeceği en güzel zamandır. Bu doğru. (Bu gülünç şeylere endişelenmek) yaşamın neşesini yok ediyor. Aslında bunu yapan insanlara şu CEO virüsünün fazlasıyla bulaştığını bile söyleyebilirsiniz. Ben bunu kasten yaptıklarını bile söyleyemem; ona yakalanmışlar. Kanal olduklarını düşünüyorlar – oluyorlar da, ama saçmalıklara. (kahkahalar) Hayır, yani makyo demek istiyorum. Öyle. Bir şeye kanal oluyorlar, ama o nedir?
Birisinin kanallık yapıyor olması onun iyi olduğu anlamına gelmez. Benim burada duruyor olmam doğru olduğum anlamına gelmez. Sadece, umarım sizi esinlendirmek, umarım arada bir sizi sinirlendirmek anlamına gelir – biliyorum, birçoğunuz “Lanet olsun Adamus!” dedi, ama umarım bu o eski gerçeklik çapasını biraz gevşetmiştir – umarım sizi güldürmek, umarım sizin Tanrı olduğunuzu hatırlatmak anlamına gelir. Başka hiç kimse değilsiniz. Siz de Tanrı’sınız – kendi Tanrınız, kendi egemen/mutlak varlığınız. Böylece…
LİNDA: Rastgele sorular var. Şurda oldukça iyi bir tane var.
ADAMUS: Harika.
3.SORU: “Sana ait değil” ile “Onu ben kendim tasarladım” arasındaki farkı nasıl bilirim?
ADAMUS: Bu iyi bir soru.
LİNDA: Evet, iyi bir soru.
ADAMUS: Bu iyi bir soru ve yanıt nedir? Neyi seçiyorsan. Neyi seçiyorsan. Farketmez, o şeylerin herhangi biri (farketmez). Bunu farkettiğin bir noktaya gelirsin.
Biz bu yıl bilinçli olarak tasarlamaya odaklanacağız. Büyük bir bölümü bilinçdışı meydana geliyor gibi görünüyor. Aslında değil, ama şu oluyor, bilgeliğiniz ara sıra diyor ki, “Hatırla… en hızlı bisiklete sahip olan yedi-yaşındaki-çocuk olarak sıkışıp kalacağını hatırla.” Ve bilgeliğin… eh, bu yüzden bilgelik, bilge olduğu için. Ve o der ki, “Şunu aşmak için devam edelim.”
Böylece bu bilgelik – ben onu yaşamınıza damlayan şu güzel, altın renginde, tatlı bala benzer öz olarak görüyorum – içinize gelirken… ve o geliyor. Aslında burada; sadece ona gözlerinizi açmanız gerekiyor. O bilgelik içinize dolarken, kendinize dair inandığınız herşeyin, beş aşağı beş yukarı – ama diyeceğim ki yaklaşık yüzde 90’ının size ait olmadığını farkedeceksiniz. Diğer insanlarla ilgilidir, kitle bilinciyle, veçhelerle, geçmiş yaşamlarla ve onun geri kalanıyla ilgilidir. Size ait değildir. Yaklaşık yüzde 10’u senindir. Bu senin seçtiğindir. Hatta şu anda kafanızdan geçen düşünce bile, aslında siz onu seçene kadar size ait değildir.
Maalesef sanki önceden tanımlanmış bir otomatik pilotla iş görüyorsunuz. “Eh, hepsinin bana ait olması gerekir,” yani hepsinin size ait olmasını seçerken sanki öntanımlı (bir seçim yapıyorsunuz). Biz bunda daha ayırt edici, daha odaklı olacağız, ve diyeceğiz ki, aslında o düşünceler gerçekten size ait değil. O çılgın düşünceler – size ait değil, beyninizden gelmiş olsa bile. Beyninizden gelmiş olsa bile, size ait değil, taa ki siz, o egemen varlık, onu seçip de şöyle diyene kadar, “Bunu sevdim. Bu hissi, bu düşünceyi sevdim. Bu benim.” O zaman tüm o diğer çılgınlıklar gitmeye başlar, çünkü dikkat ya da enerji çekmiyordur. Gitmeye başlar, ve o zaman bilinçli bir Yaşam Tasarımcısı olduğunuzu çok farkedersiniz, ASID’in itibarı yerinde bir üyesi olduğunuzu çok farkedersiniz. Peki, güzel, teşekkür ederiz. Sonraki.
LİNDA: Sonraki.
4.SORU: Neden sevebileceğim ve beni sevecek bir adam bulmak için kendime izin vermiyorum?! Sevgiler ve yaptıkların için de çokça minnettarlık.
ADAMUS: Ben seni seviyorum. (kahkahalar) Dileğin anında gerçek oldu! Şimdi, sen seninle yatacak birini istediğini söylemedin, sadece seni seven bir adam bulmak dedin. Ben seni seviyorum. (kahkahalar)
LİNDA: Kolay.
ADAMUS: Ve bu tür soruları buraya göndermekten vazgeç, Linda.
5.SORU: Gönüllü…
LİNDA: Kes şunu. (ona dilini çıkartır, Adamus da yiyecekle dolu ağzını açarak gösterir) Offff! Bu çirkindi!
ADAMUS: Brokoliydi. Çirkin değildi.
LİNDA: Bunun bir karesini görse Cauldre’nın kâbusu olurdu.
ADAMUS: O bir yerlere gitti. (kahkahalar)
LİNDA: Ha iyi.
ADAMUS: Sanırım Avustralya’da. Oraya nasıl gitti? (yoğun kahkahalar) Hızlı hızlı. Zaman azalıyor.
5.SORU (devamı): Şimdilerde dünyanın her yanında insanların yaptığı şu protestolar ve ayaklanmalar hakkında biraz konuşmak ister miydin? Bana öyle geliyor ki, insanlar yaşamlar boyu süregelen o çokça ve geniş çaplı enerji beslenmelerine ve dengesizliklerine uyanmaya başlıyorlar.
ADAMUS: Neden bana bir soru soruyor ve sonra da bana yanıtını veriyorsun? Anlamıyorum. Bu, Yeni Dünya’da, bilirsiniz, tartışılması gereken şeylerden biriydi. İnsanlar neden soru sorar – ilk kısmı neydi?
LİNDA: Ben zaten sonraki soruya geçtim.
ADAMUS: Hayır, hayır. Tamam, ilk kısmı “Ayaklanmalar hakkında konuşmak ister miydin?” idi. Ben evet diyecektim. Bunu şimdi mi yapayım yoksa daha sonra mı? (izleyiciler “Şimdi” der) Evet, ve ama sonra devam ederek kendi sorularını yanıtladılar. Çok ilginç. İnsanlar – sanırım bunu Kuthumi söylemişti – aptal, çok aptal varlıklar. Hiç anlamı yok.
Ayaklanmalar – şu anda o kadar açık ki. Herşeyin ortaya çıkması gerekiyor. 2012, şeylerin ortaya çıkacağı bir yıl olacak. Dünyanın sonu değil, ama şeylerin ortaya çıkacağı yıl. (Şeyler) Yukarı itiliyorlar ve zorlanıyorlar.
Dünyanın her yanında bir huzursuzluk var, ve olmalı da. Olmalı. İster bir kilise ya da okul olsun, ister iş dünyası, ya da herhangi bir şey, insan meleklere baskı yapan her türlü duvarların inmesi gerekiyor. Bunun şiddetle olması gerekmiyor. Aslında bu kadar öfkedense, sizin sevgi ya da şefkat diyeceğiniz şeyle daha kolay gerçekleştirilebilir, ama onlar bazı ilkel yöntemler kullanıyorlar. Buna medya deniyor. Hepsi bu, medya. (bazı gülüşmeler) Hayır, hepsi bu – bu komik değildi – ama olan biten bu. Sadece medya. Medyanın manipüle edilmesi, ve medya da onları manipüle ediyor. Ama bu pekâladır, çünkü eski sistemlerdeki – finansal sistemler, hükümet sistemleri – aksaklıklara, bozukluklara dikkati çekiyor. İlginç. Bu tür dramları gazetelerde giderek daha fazla göreceksiniz, örneğin, belki önde gelen ve muhteşem geçmişi olan bir antrenör birdenbire tutuklanıverecek. Tutuklanacak.
Bilge bir insan grubu tarafından seçilen bilinç potansiyeli Dünya’ya geliyor, ve o bu yalanlara hoşgörü göstermeyecek. Artık gizli saklı gündemlere hoşgörü göstermeyecek. Şimdi, göreceğiniz şey – çok ilginç, kısa duvarınızın arkasında durun; Tobias’ın en sevdiğim mesajı – bu yıl kısa duvarınızın arkasında durun ve olan biteni gözleyin, çünkü şimdi iyi niyetle yola çıkan şu işgalci gruplar var. Onlar değişim ihtiyacını, şeylerin ortaya çıkması gerektiğini hissediyorlar, ve şimdi ne oluyor? Hadi onların saf niyetli olduğunu varsayalım, ama birdenbire, o CEO (cinsel enerji virüsü), o diğer enerjiler – sürüngenler (olarak bilinen varlıklar) ve bunların geri kalanı – devreye giriyor ve bunu kullanmaya başlıyorlar.
Yani aslında şu işgal hareketlerinde, onların kendi içinde, gidip de onlarla biraz zaman geçirecek olsanız, şu anda toplumun genelinde görülenden daha fazla tecavüz olayı var. Daha fazla hırsızlık var, daha fazla uyuşturucu var, daha fazla taciz var. Onlar polisi ya da kötü ebeveynleri suçluyorlar ya da neyi suçlayabilirlerse onu, ama bu aslında… şöyle söyleyelim, onlar saf bir niyetle yola çıkıyorlar, ama şu enerji geliyor ve onlar ne olup bittiğini anlayacak kadar farkında değiller ya da yeterince aydınlanmış değiller. Ve birdenbire, virüs onlara bulaşıyor. Ve birdenbire öne çıkmalarına neden olan o çok saf sebep iltihap kapıyor. Ve sonra şeyler gerçekten çirkin olmaya başlıyor, ve sonra da şiddet oluyor.
Siz farklı bir potansiyel yaratabilirsiniz, ama onlar bunu sadece seçebilir. Pekâla, güzel. Teşekkür ederiz.
6.SORU: Bu yıl aydınlanmış daha çok insanla bağlantı kuracak mıyım?
ADAMUS: Bu yıl aydınlanmış daha fazla insan üretmeyeceğiz, üzgünüm. (kahkahalar) Kotamız bu kadar. Bu yılki oranımız bu, onun için kapabildiğini kap. (kahkahalar)
Aydınlanmış daha çok insanla bağlantıda olmak istiyor musunuz? (izleyiciler “Evet!” der) O zaman bunu seçin, ve o zaman olacaktır. O zaman olacaktır. Evet.
7. SORU (Tiffany’den gelir): Bir sorum var.
ADAMUS: Mikrofon, lütfen.
TIFFANY: Sen bir sonraki yaşamdan söz ediyordun…
ADAMUS: Evet.
TIFFANY: … Yeni Dünya bulutlarında oynamaktan ve eğlenmekten…
ADAMUS: Evet. Evet, evet.
TIFFANY: … ve sonra da tüm o şeyleri yapabilmekten.
ADAMUS: Doğru.
TIFFANY: Benim merak ettiğim şu, bunu bu yaşamda yapabilir miyiz?
ADAMUS: (iç geçirir) Haa!
TIFFANY: Çünkü ben bunu şimdi gerçekleştirmek istiyorum.
ADAMUS: Sen benim kapanış konuşmamı tümüyle piç ettin (kahkahalar), üstelik yarım saat erken. Sence şimdi bu beni nasıl hissettirdi?! (kahkahalar) Ben kraliyettendim. Ben yükseldim. Melek çevrelerinde az çok iyi tanınırım, ve sen benim can alıcı noktamı mı çaldın??!
TIFFANY: Ben aydınlandım.
ADAMUS: Sen aydınlandın. Teşekkür ederiz. (Adamus kıs kıs güler, izleyiciler alkışlar) Teşekkür ederiz.
Kesinlikle. Kesinlikle. Biz sadece zamanda geri geri yürüyoruz. Biz, saat beşe üç varmış gibi yapıyoruz ve sadece geri geri yürüyoruz ve ben kapanış konuşmamı hemen şimdi yapıyorum. Ha… yani, birini başından nasıl atarsın. Yani, evet, kesinlikle. Neden beklemeli ki… kafam tümüyle allak bullak oldu… (kahkahalar)
Neden bir sonraki yaşamınızı bekleyesiniz? Ya da, daha iyi bir yanıt, bir sonraki yaşamınıza neden hemen şimdi başlamıyorsunuz? Hemen şimdi. (bazı alkışlar) Neden olmasın? Bana neden yapamayacağınıza dair tüm o bilimsel sebepleri sıralamayın. Yapabilirsiniz. O eski çapa noktalarından kurtulun, sevgili korsanlar. Onlardan kurtulun ve hemen şimdi başlayın. Kesinlikle.
Şimdi, bunu da söyledikten sonra, izin verin, çünkü birçok şeyin biçim almaya ve değişmeye başlaması gerekiyor. Ve ben kısıtlama demiyorum, ama biraz sabırlı olun, çünkü hâlâ uzun zaman önce tasarlanmış fiziksel bir sisteme sahipsiniz. Çevrede hâlâ çokça kitle bilinci var. Bu biraz zaman alır, ama aslında, şu anda şimdiden çalışıyor. Aynı anda Yeni Dünya’da da bulunuyorsunuz. Şu anda burada otururken, bana gülümserken, bana ne yaptığınızı bilirken (bazı gülüşmeler) yaklaşık onyedi rüya görüyorsunuz. Sanki potansiyelleri araştırıyorsunuz.
Birçok şey oluyor. Şu anki soru şu, bu şeylerin meydana geldiğini bildiğiniz yere açılan bilinç ya da bilinçteki değişim ne kadar sürecek? Bu denklem, ve bunu gelecek ay için not ediyorum Linda bana hatırlatırsa, bu denklem… kuşkudan-genişlemeye oranının formülüdür, Einstein’in formülüne benzer, ki o formülde ona yardım etmiştim (bazı gülüşmeler), ama o formüle benzerdir. Biz, sözünü ettiğimiz kuşkudan-gerçekliğe formülüne sahibiz.
Böylece, konuşmamızın sonuna geldik, Mutlu Noeller, sonra görüşürüz. Hayır! Biz zamanda geri geri yürüyeceğiz. Tamam, böylece şimdi (konuşmanın) sonunda değil, ortalarında bir yerlerdeyiz. Ama ben çapalarımı bıraktım, kapanış konuşması yapmam gerekmiyor.
LİNDA: Peki. Başka bir soru?
ADAMUS: Buradan, ve sonra Edith’e geri döneceğiz.
LİNDA: Tamam.
8. SORU: Neden, Adamus, UFO’lar hakkında konuşmuyorsun? Geçmişte onlardan konuşacağını söylemiştin.
ADAMUS: Çünkü onları sevmiyorum! (kahkahalar) Çünkü midemi bulandırıyor, ve sonra kusan Cauldre oluyor, ben değil. (kahkahalar) Çünkü Tobias onlar hakkında konuştu, ve dedi ki – yazacağım – dedi ki, uzaylılar bir yalan. (yazar A LIE) (çvr: “alien” yabancı varlık ya da uzaylı anlamına gelir, “a lie” bir yalan anlamına gelir) Alien. A lie. Evet, o zaman dinlemiyordunuz. Onlar bir yalan. Onlar şu büyük “insanlar gerizekâlıdır” teorisinin bir parçası.
Başka bir kozmosta şu çok zeki varlıkların olduğuna inanarak, ki o çok zeki varlıklar yok, burada kendinizi yadsıyorsunuz. Birisinin gelip sizi kurtaracağını ya da anal incelemeler yapacağını düşünüyorsunuz, ikisinden biri, ya da bir anal inceleme yapıp sonra sizi kurtaracağını. (kahkahalar) Bu bir yadsıma biçimidir. Ve zaten farketmez. Onlar önemsiz. Başka boyuttan varlıklar, genelde doğaları fiziksel bile değil, onlar burada. Şunun üstesinden gelin. Yabancı varlıklar ya da uzaylılar fiziksel değiller. Onlar bir çeşit… onların farklı bir özü var, ama fiziksel bir beden üstlenmiyorlar.
Dolanırken kazara buraya gelenler buradan nefret ediyor. Nefret ediyorlar, ve yoğun olduğu için, ve onlar da bu yoğunluğa alışık olmadığı için, Dünya’nın ne berbat olduğuna ilişkin hikâyeler evrenin geri kalanına, yaratımın geri kalanına yayılıyor ; çünkü Dünya’nın enerjisel bir çekimi var, sadece fiziksel yer çekimi değil, ama insanları ya da varlıkları, yabancı varlıkları içine emen bir bilinç çekimi var. Onları içine emiyor. Buraya emiliyorlar, sonra da yabancı varlık olduklarını unutuyorlar ve insan olduklarını düşünmeye başlıyorlar. Ve sonra ana-babaları, bilirsiniz, o şeyi yaptıktan sonra doğuyorlar, ve fiziksel bir bedene giriyorlar, ve şimdi sizinle aynı teknede oluyorlar, ama onlar teknenin arkasında bulunuyor. Birçok hayat yaşamaları gerekiyor, sonra bir gün bir araba kazası oluyor, bayılıp bilinçlerini kaybediyorlar ve uyanınca da, “Benim burada olmamam gerekiyordu. Ben bir uzaylıyım! Ben başka bir yerdenim! Lanet olsun, burada ne işim var benim?!” diyorlar. Ve sonra falcılara gitmeye başlıyorlar, ve psişik kişilere falan gitmeye başlıyorlar, ve o psişik kişiler onların tüm dramlarının, bilirsiniz, uzaylı ırklar kapanına kısılıyorlar.
Ha, bu arada, bu kulağınıza kendi öykünüzmüş gibi geliyor mu? Öyledir! O yabancı varlıklar ya da uzaylılar sizlersiniz! (kahkahalar) Sizler UFO’larsınız! Buraya ait değilsiniz! Sıkışıp kaldınız. Bugün sizlerle çok eğleniyorum. Cauldre biraz – ne diyor – sakinleşmemi söylüyor, ama neden? Neden? Hayır, hayır.
LİNDA: Sonraki soru?
ADAMUS: Hayır, uzaylılarla işim bitmedi. (bazı gülüşmeler) Yani, Dünya ile çok, çok ilgilenen bazı yaşam güçleri var. Onlar sizi izliyor – uzaktan; aptal değiller. Uzaktan izliyorlar. Araştırma araçları gönderiyorlar. Araştırma araçları gönderiyorlar.
LİNDA: Yani doğru mu? South Park haklı mıydı?
ADAMUS: Evet. O farklı bir araştırma. Onlar enerji gönderiyor, eh, siz onlara ışınlar, dalgalar diyorsunuz, ve bazen de onları çevrede dönen ışıklı metal gemiler olarak algılıyorsunuz. Onlar çoğu zaman fiziksel değildir. Ama bu sizin çapanız. Anlamak için onu fiziksel hale sokmanız gerekiyor. Böylece gözleriniz onu etrafta süzülen metal gemiler olarak görüyor.
Onlar metal gemileri uzun zaman önce bıraktılar, çünkü onları buraya göndermek iyi metalleri harcamaktı. Böylece şimdi şu az çok ışıktan oluşan araştırma araçlarını kullanıyorlar. Onlar daha ileri değiller. Teknik olarak, evet, sizin sahip olmadığınız birkaç şeye sahip olduklarını söyleyebilirsiniz, ama daha ileri değiller. Aslında, Dünya’dan daha ileri hiçbir yer yok.
O kadar ileri olsalardı, zaten aşağıya inip size, “Sen de Tanrısın, şimdi diğer herşeyin üstesinden gel” derlerdi. Böyle derlerdi. Derlerdi ki, “Neyi arıyorsun? Onu (aradığını) yaşamaya başla.” Onlar sizin sahip olduğunuz ve onların olmadığı bir şeyle ilgileniyorlar. Bu onları büyülüyor. İlgilerini çekiyor. Onu imal etmek, paketlemek, belki başka gezegenlere satmak istiyorlar, ve buna sevgi deniyor. Sevgi. Aşk.
Sevgi burada keşfedildi, burada yaratıldı ve burada deneyimlendi, hemen burada, Dünya’da. Sevgi başka bir gezegenden gelmedi. Hatta sevgi Tanrı’dan bile gelmedi. Tanrı, sizde meydana gelene kadar sevgi hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Hiçbir şey. Ruh bunu nasıl bilebilirdi? Ruh sizinle bağlantıyı biliyordu, ama Ruh sevginin ne olduğunu bilmiyordu. Şimdi biliyor, sizin sayenizde, deneyimledikleriniz sayesinde. Ve onu deneyimlediğinizde, içinizde o büyük dalgalanmayı hissettiniz ve kendinizi bir an öbür boyutlara ve Yuva’ya geri genişleterek dediniz ki, “Seni seviyorum sevgili Tanrı”, sanki kendinize “Ben kendimi seviyorum” der gibi. Tanrı bunu hissetti, sevgiyi daha önce hiç hissetmemiş, sevginin ne olduğunu hiç bilmemiş olan Tanrı, kendinden geçti ve dedi ki, “Ben de seni seviyorum. Sevginin ne olduğunu bana gösterdiğin için teşekkür ederim.”
Bu diğer yaşam güçleri, bu sizin deyiminizle çok ileri, zeki yaşam güçleri, sevginin ne olduğunu bilmiyorlar. Onu istiyorlar, onu analiz etmeye çalışıyorlar. İşte yarattığınız bu sevgide sinsi olan bu. Sevgi kanınızda değil, ve onlar bazen kanı da analiz ediyorlar. Orada değil. Beyninizde değil, Tanrı’ya şükür. Bu aşk orada değil. Bu aşk kalp denen organda hapsedilmiş değil, ya da derinizde. Onu hapsedemezsiniz ya da baskı altında tutamazsınız, bir şarkıya ya da kitaba yazsanız bile.
Sevgi, aşk, tüm yaratımda tespit edilemez yegâne cevherlerden biridir. Onu analiz edemezsiniz, onu ölçemezsiniz, onu tespit edemezsiniz; onu sadece deneyimleyebilirsiniz.
Böylece, yabancı varlıklar ya da uzaylılar? UFO’lar? Tüüü! (tükürür, bazı gülüşmeler) Evet, güzel. Şimdi benim hislerimi biliyorsunuz, biliyorsunuz. Değerli olan, ahh, insandır.
Ve insanların bu şeylerle dikkatleri öyle çok dağılıyor ki, ister kurtarıcı (gibi gördüklerinden) ister arzulanacak bir şey (olduğunu sanmalarından). Oysa değildir. O hemen buradadır. Hemen buradadır. Bu iskemlelerde oturuyor. İnternet’ten dinliyor. Onun olduğu yer burasıdır. Bu yüzden ben buradayım ve bu yüzden siz buradasınız. Bu yüzden hayat, yaşamak hakkında konuşuyoruz – hayatı kesinlikle yaşamak. Böylece, teşekkür ederim.
LİNDA: Mikrofon Edith’de.
ADAMUS: Kesinlikle.
EDITH: Eh, biz bir zamandır bütünlemekteyiz, ve sen bunu bu kanallıkta gündeme getirdin. Ve benim, geri gelmek istemeyen geçmiş yaşamlarımızla veçhelerimiz – bütünlenmiş veçhelerimiz – arasındaki farkla ilgili küçük bir açıklamaya ihtiyacım var. Fark nedir ve biz şu son birçok yıldır ne gerçekleştirdik?
ADAMUS: Evet. Senin dışardaki parçalarının – dışardaki parçacıklarının ya da özlerinin – miktarını düşünecek olursan, muazzamdı. Ruhun için bu bin ya da daha fazla yaşamdı. Sonra her bir insan deneyimini ve onun sahip olduğu tüm parçacıkları – milyonlarca ve milyarlarca, bazısı burada Dünya’da – birçoğu burada – bazısı başka alemlerde – alırsın.
Yani burada onları bütünler, toplarsın. Onları zorlamazsın, ama – doğrusunu istersen, bu işte çok iyi gidiyorsun – birçok veçheyi bütünlersin. Bunu tek bir yaşam süresinde gerçekleştirmeye çalışmayı kim düşünebilirdi, hatta kim arzulardı? 50 yıl önce buna çılgınlık olarak bakılırdı. Hatta dün bile! (kahkahalar) Bir süre önce bunun delilik olduğu düşünülürdü, çünkü enerji farklı çalışıyordu ve bilinç daha katıydı. Ama siz, ve dünyadaki başka kişiler, dediniz ki, “Hayır, biz bütünleyeceğiz,” ve bu, hiçbir şeyi zorlamamak anlamına geliyordu – tam tersi. Bütünlemek, kabul vermekle ilgilidir, zorlamakla değil. O veçheleri yuvaya dönsünler diye dövemezsiniz. Onları zorlayamazsınız.
Geçmiş yaşamların bütünlenmesi biraz farklıdır. Onlar, aslında – eğer bu konuda kesin olmak istiyorsanız – onlar aslında size geri gelmezler. Aslında ruhunuz dediğiniz şeye, ama (doğrusu) bilgeliğinize geri giderler. Böylece onlar – ve bir anlamda, evet, iddia edip diyebilirsiniz ki, “İyi de, onlar bana geri geliyorlar” – ama, bir anlamda, aslında gelmiyorlar. Ruha geri dönüyorlar. Ama siz onların özgürleşmesine yardımcı oluyorsunuz.
Siz ve sizin ruhunuz, sizin bilgeliğiniz, tam anlamıyla… siz buradasın; burada Dünya’ya odaklanmış haldesiniz. Ruhunuz, bilgeliğiniz, size burada katılıyor, ve bunu gerçekleştirdiğiniz zaman, ruhunuzun geçmiş yaşamlarına Rüya Yürüyüşleri yapmaya başlarsınız. Ve bir düzeyde farkedersiniz ki, “Haa, bunlar benim değil,” böylece onlara dolanmazsınız. Ve bu aslında çok daha uzun bir konu, bu kadar olduğunu sanmayın lütfen – ama siz ve ruhunuzun özü, ki şimdi buradasınız, zamanda geri gitmeye başladığınızda, kendinizi ruhunuzun o geçmiş yaşamlarına takdim edersiniz. Güzel olan şu ki, o geçmiş yaşamlarla karşılaştığınızda, “Aa bu geçmiş bir yaşamdaki benim!” diyerek içinde kaybolmayacaksınız. Bu, “Ha, ilginç. Ben kısa duvarın arkasındayım. Bunlar gerçekten benim ruhlarım, böylece onlarla bir bağlantım var” gibi olacak, ama onların içinde kaybolmayacaksınız.
Ve şimdi, bir anlamda, geri geri yürür – kelime anlamında değil, ama sanki zamanda geri gidersiniz – geçmiş bir yaşamla, sıkışıp kalmış olan ya da travmatize olmuş ya da hâlâ sadece o zaman dilimindeki deneyiminin tadını çıkartan bir geçmiş yaşamla karşılaşırsınız. Ve bu geçmiş yaşam veçhesinin karşısına, ister rüyada olsun ya da gerçekte, ister başka bir insan kılığında ya da belki bir görüntü kılığında olsun, meleğe benzer bir varlık olarak çıkar, ve kendinizi o veçheye takdim edersiniz. Ve o sizi tanır, ve gözünden yaşlar boşalır, çünkü o sevgiyi hisseder. Yalnız olmadığını farkeder, ve olduğunu sandığından çok daha muhteşem olduğunu farkeder.
Bunu Şimdi’de gerçekleştirirsiniz, geçmişe gidersiniz ama, bir anlamda, o aslında sadece geçmiş değildir. Şu anda meydana gelmektedir. Ve ruhunuz bayram eder, çünkü sizinle birlikte bir parçasını özgürleştirmiş, kendini yeniden yuvaya geri getirmiştir. Bu yaşamda olmanın sebeplerinden bir kısmı da, o yaşam tasarımı, bunu gerçekleştirmektir.
Bu bir kurtarma ya da geri kazanım değildir. Sadece kendini geçmiş yaşamlara takdim etmektir. “Ben o Ben’im. Buradayım, ben – ruhum – ben başardım, bu yaşama gelmeyi başardım,” bu ister gelecekteki 10.000 yıl olsun ister geçmişteki 10.000 yıl. “Bu yaşama gelmeyi başardım. Ben o Ben’im.” Ben demiştim ki, “Evet, ben aydınlandım, ve bu sayede oldum, ve şimdi sizi selamlamak üzere geri geliyorum. Ben bir zaman gezginiyim, O-bi-An, sevgiyle.” Güm! Geçmiş yaşam ansızın özgürleşmiştir. Onun kendi yolculuğuyla ilgili algısı, yolculuğunun o çok lineer zihinsel doğası, tümüyle dönüşür.
Böylece soru şu, o geçmiş yaşam gerçekte o veçhenin düşündüğü gibi mi meydana geldi? Evet… ve hayır. Meydana geldi, ama bir dolu da etkileşim vardı. Daha muhteşem bir öykü, çokboyutlu bir öykü meydana geldi. Böylece o geçmiş yaşamdaki küçük lineer insan, o öykü yine de gerçektir, ama o tek öykü değildir. Sonra o geçmiş yaşam “Benim diğer öykülerim neler? Aslında başka neler oldu? Bunun daha büyük resmi neydi? Pembe kovboy şapkasının öbür yüzü neydi?” diyebilirse, o zaman “Sevgili Tanrım, Ben o Ben’im,” der ve ruhla yeniden birleşme meydana gelir. Bu çok güzel bir işlem/süreçtir. Burada olmanızın birçok nedenlerinden biri budur.
Bunu kesinlikle bir sorumluluk olarak almayın. Bir görev addetmeyin. Onu neşeyle kabul edin, hiçbir şey yapmayın – farketmez; ama bu aslında bilgeliğinizle birlikte çalışan tutkunuzun şöyle dediği şeylerden biridir, “Hadi bunu gerçekleştirelim. Geri gidelim ve tüm potansiyellerimizi, tüm geçmiş yaşamlarımızı ziyaret edelim…” Biliyorum, çok soru var, ama ben eğleniyorum.
LİNDA: Hayır, hayır, hayır. Ben sadece yönümü sana doğru çeviriyordum…
ADAMUS: Biliyorum.
LİNDA: … sadece tadını çıkarmak için.
ADAMUS: Yani, Edith, şu anda yaptığın bu, ve bazen insan benliği için – hızlı bisikleti olan o yedi-yaşındaki-çocuk için – “Eh, nasıl oluyor da şeyler daha iyiye gitmiyor? Nasıl oluyor da kendimi bu kadar kısıtlı hissediyorum?” demek kolaydır. Eh, o kadar kısıtlı hissetmekten vazgeçin. Evet, siz aydınlandınız. Şu anda neler yaptığınıza bakın, hepiniz, Dünya ve Yeni Dünya için bir potansiyel oluşturuyorsunuz. Geri gidiyor ve geçmiş yaşamların perspektifini açıyorsunuz … onları özgürleştirmek için değil, bu tam doğru kelime değil, Cauldre, ama geçmiş yaşamlarınızın aydınlanmasına yardımcı oluyorsunuz. Bu olduğunda, bu olduğunda dinamiklerde meydana gelecek değişiklikleri bir hayal edin.
Şimdi, bunu soracaktın çünkü, neden bunu şu anda kendin gerçekleştirmiyorsun? Neden şu anda kendin için Rüya Yürüyüşü yapmıyorsun? Başka bir deyişle, neden kendini kendine – ruhunu sana- takdim etmiyorsun? Hepsi budur – kendini kendine takdim etmek. Bu inanılmaz bir şeydir. Şimdideki Rüya Yürüyüşü, gerçek zamandadır.
Gelecek ay için bir not daha düşelim. Bunu gelecek ay yapalım, kendin için bir Rüya Yürüyüşü. Edith, ben senin bilgeliğini seviyorum. Teşekkür ederiz.
EDITH: Ben de seni seviyorum.
ADAMUS: Teşekkür ederim. Buradan bir soru daha alalım, evet. Dışardan gelenlerden daha iyi. (bazı gülüşmeler)
LİNDA: Aaaaa…
ADAMUS: Evet.
MARY: Zihnimle kalbim arasındaki gel-gitler beni çok sinirlendiriyor.
ADAMUS: Evet!
MARY: Ve ben o kadar çok zihnime takılıyorum ki, oysa kalbime gitmeyi seçiyorum, ve sanki zihnim beni anında geri çekiyor, bu ister kitle bilinci olsun ya da ne olursa. Kalbimde daha çok nasıl kalabilirim, çünkü gerçekten zihnim beni sınırlıyormuş gibi hissediyorum?
ADAMUS: Nerede olmayı tercih ediyorsun?
MARY: Kalbimde.
ADAMUS: Kalbinde. Peki zihnin o zaman neden bu oyunu oynuyor? Bir dolu soru, bunu sevmiyor musun?
MARY: Evet. Evet.
ADAMUS: Bunu sevmiyor musun? Zihnin bu oyunu neden oynuyor?
(Mary duraksar)
MARY: Bu yüzden soruyorum.
ADAMUS: Evet ya, tüm o nedenler. Çünkü ona izin veriyorsun.
MARY: Peki.
ADAMUS: Bir tarafın bundan keyif alıyor. Bir tarafın daha iyisini yapabileceğini düşünmüyor. Zihnin aslında o yaşam tasarımının bir parçası, ve sen kendin de bir tasarımcısın, yani bu benzetmeyi anlıyor musun.
MARY: Hıı hııı, evet.
ADAMUS: Tasarımın güzelliği, hatalı bir tasarım olarak algılansa bile, hiç de değildir. Sadece muazzam bir deneyimdir.
Yani sen temelde zihnine izin vermişin, ve o da tam olarak bunu yapıyor. Zihnin hiç de düşmanın değil. Zihnin senin tarafından, başkaları tarafından programlandı. Zihin, tartışmaya, yadsımaya, kuşkulanmaya programlandı. Kalbin üzerinde üstünlük kurma hakkını zihnine sen verdin.
Bununla mücadele etmek kalbine kalmış bir şey değildir. Bu, kalbinle zihnin arasındaki bir yarışma değildir, yoksa bir kalp krizi geçirirsin, aynı zamanda da başın ağrır, gerçekten, ve olan olur. Sonra bir yaşamın daha olur ki bu da kötü bir şey değildir. O yaşamlar oldukça iyiler. Ama neden? Neden hemen şimdi gerçekleştirmeyesin?
Yani, senin devreye girmen gerekiyor, sevgilim. Devreye girmen gerekiyor, ama asıl sorun bu. Girmiyorsun. Ve aslında sanki “Ah, zavallı zihnim” der gibi davranmak istiyorsun. Eh, zihnindeki programı değiştir.
MARY: Tamam.
ADAMUS: Bunu sadece sen yapabilirsin. Ben yapamam.
MARY: Peki.
ADAMUS: Ben yapamam. Zihnine daha fazla program ekleyebilirim. Gerçekten mi? Küçük bir programlama mı istiyordun? Küçük bir ekstra? Bu hafta ikramiye olarak programlama var.
MARY: Sanırım zihnimde yeterince program var. Hayır.
ADAMUS: Zihnindeki programları değiştirebilir ya da yok edebilirsin. Bunu nasıl yaparsın? Nasıl…
MARY: Seçerim.
ADAMUS: Teşekkür ederim. Seçersin. Ona derin bir nefes alır, onunla ilgili kaygılanmaktan vazgeçer, bunu yapıp yapamayacağın hakkında kuşkulanmaktan vazgeçersin. Dersin ki, “Evet, ben aydınlandım. Aman Tanrım! Programı değiştir.” Güm! Ve sonra oluverir. Sonra da o deneyimi yaşarsın.
Çıkıp da… “Evet, ben aydınlandım” dedikten sonra, gerçekten aydınlanıp aydınlanmadığını görmek için kapıdan çıkıp da kendini bir arabanın önüne atmazsın, çünkü bu aslında kuşku duymaktır. Güven ve huzur içinde her yere gidebileceğini sadece varsayarsın. Ama… insanların yaptığı şeylerden biri de bu. “Bunu test edeceğim. Az önce dedim ki, ‘Evet, ben aydınlandım,’ şimdi kaynar suyu alıp elime dökeceğim ki göreyim gerçekten…” diyorlar.
MARY: Haaa.
ADAMUS: Ama, hayır, sadece kuşku duyuyorsundur. Yaşamıyorsundur. Yani, zihninle kalbin arasındaki bu mücadele – üstesinden gelirsin. Üstesinden gelirsin.
MARY: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Evet, ve bu zihnini yadsımak ya da kalbine yeni bir statü vermekle bile ilgili değildir. Bu seninle ilgilidir. Ben’im’le ilgilidir. Evet ya. Sadece biraz nefes yapmaktır ve, vay, vay, vay, bazen kuşku duymaktan hoşlanıyorsun.
MARY: Kendimi kabul etmekle ilgil olduğunu hissediyorum.
ADAMUS: Evet, kendini sevmekle. Evet. Evet. Uzun yürüyüşler yapar mısın?
MARY: Pek değil.
ADAMUS: Hiç yapmazsın. (Adamus kıs kıs güler)
MARY: Eh…
ADAMUS: Evet, uzun yürüyüşler, lütfen.
MARY: Tamam, peki.
ADAMUS: Uzun yürüyüşler.
MARY: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Bunu yapmak için dünyanın en güzel yerlerinden birindesin, ama uzun yürüyüşler. Bu seni kafandan çıkartır. Aslında, bunu başka bir şekilde ifade edeyim. (Uzun yürüyüşler) zihni genişletir, ve sonra zihin ve kalp birlikte dans etmeye başlar.
MARY: O zaman ağrıyan ayağım sadece yürümemek için bir bahane mi?
ADAMUS: Ha tabii, kesinlikle. Zamanın yok, dizin ağrıyor, falan filan. Hayır, uzun yürüyüşler harikadır. Steve Jobs, geçen haftaki (geçen ayki) konuğumuz ne yaptı? Hep uzun yürüyüşler yaptı. Oturup da…
LİNDA: O öldü.
ADAMUS (güler): O aydınlandı. Gerekmedikçe toplantı odalarında oturmadı. Fortune 500 şirketlerinin yöneticilerini alıp çevrede, ormanda, alışveriş merkezlerinde uzun yürüyüşler yaptı. Bu onun tarzıydı. Yürümek. Yürümek, harikalar yaratır, özellikle de doğada.
İki soru daha.
LİNDA: Tamam, ben özetleyeceğim, çünkü soruları gözden geçirdim…
ADAMUS: Evet, evet.
LİNDA: … ve kanserle ilgili inanılmaz çok soru var. Ve özellikle de bir tanesi – onu okuyacağım.
10.SORU: Nixon ‘71de kansere savaş açtığından beri kanserin üstesinden gelmede adeta hiç ilerleme kaydetmedik. Bazı durumlarda aslında ters yöne bile gittik. Bunun, kendimize yükselme ve aydınlanma fırsatı sağlamak amacıyla seçtiğimiz yollardan biri olduğunu söyleyebilir miydin? (o anda arkada bir köpek havlar; kahkahalar ve alkış)
ADAMUS: Hah!
10. SORU (devamı): Ya da kanseri olanları iyileştirmek için doğrudan çaba göstermeden, Şambra, kanserlilerin kendi programlarına göre aydınlanmalarına (yardımcı olmak amacıyla) kanseri (yaratmış olmalarının) avantajlarını nasıl arttırabilir?
LİNDA: Ve burada Şambra için olduğu kadar Şambra-olmayanlar için de bir dolu soru var.
ADAMUS: Ha iyi, iyi. Pekâla On (Garret), sence bir sakıncası yoksa yanıtlar mısın? Senin bunu deneyimlediğin açık, ve sen aslında benden daha iyi bir anlayışa (içgörüye) sahipsin. Kanser. Neden var, hangi amaca hizmet ediyor, ve onunla nasıl başa çıkmalı?
ON: Eh, sanırım o orada kendi sorusunu yanıtlamış.
ADAMUS: Evet, kesinlikle. Buna bayılmıyor musun?
ON: Bu, öyle olmasını seçersen, seni kendi çapalarından tümüyle özgürleştirebilecek bir deneyim.
ADAMUS: Evet.
ON: Yani ne güzel bir deneyim, ne de kötü bir deneyim. Özgürleşmek için bir deneyim.
ADAMUS: Ve en kötüsü, nedir?
ON: Ölürsün.
ADAMUS: Ölürsün. Ve biliyor musun, cidden, (ölmek) doğmaktan daha kolaydır, ve bunu çokça yaptın, ve o kimliğin avaz avaz “Ama ben ölemem!” diye bağırıyor. Eh, nasıl olsa öleceksin. Ama bu bir çapadır, yani ölümden kaçmak. Öleceğini bir kez kabul ettin mi, ki bunu tekrar ve tekrar ve tekrar yaptın, en sonunda “Aman Tanrım! Peki, ama bu arada hiç değilse yaşayayım” deme noktasına geldin.
Peki kanserin amacı, ve enerjisel olarak, kanser nedir?
ON: Sadece dengeden çıkmak.
ADAMUS: Dengeden çıkmak. Evet, ve ben onun genellikle bir öfkeyi ya da nefreti temsil ettiğini söyleyecek kadar ileri gideceğim…
ON: Evet.
ADAMUS: … ki bunlar dengeden çıkmış şeylerdir. Şu günlerde kanserle ilgili yapılan araştırmalar enerjisel sorunları dikkate almıyor. Biyolojik sorunlara bakıyor – hücreler ve enzimler ve kimyasallar arasındaki karşılıklı etkileşime bakıyorlar – ama enerjisel bir etkileşime bakmaya başladıkları zaman…
Bir avuç kanser hücresini biraraya getirin, onları aktive edin, ve bırakın birbirleriyle savaşsınlar, çünkü geldikleri yer orası – savaş, mücadele, öfke. Onları gözlemleyin. O küçük test tüpünde kendi savaşları içinde birbirleriyle nasıl etkileşimde bulunduklarını gözleyin. Onları besleyin, öyle ki, bazısı güçlensin, bazısı zayıflasın, bazısı dönüşsün, bazısı o zaman dönüşen hücreleri yeniden kanserli hale getirmeye çalışacaktır. Dinamiği bir mikroskopla izleyin, enerjisel olarak, biyolojik değil. Yanıtı öğrenirsiniz.
Şimdi, soru şu, bilinç kanserin şifalanmasına hazır mı? Hayır. Aslında değiller. Peki kaç yıl ister? Bir tahminde bulunabilir misin On? Sadece iyi bir tahmin.
ON: Eh, bu sadece bir tahmin. Yeterince Şambra, yeterince insan korku ve öfkelerini salıverirse, bunun orman yangını gibi kitle bilincinde yayılacağı fikrini seviyorum.
ADAMUS: Evet. Genel olarak derim ki – ve sen haklısın – yaklaşık 20 yıl kadar kanser yine de yaygın olacak, ama buna çapalanması gerekmiyor. Çok, çok büyük bir hızla değişebilir. Şu anki gidişata bakacak olursanız, yaklaşık 20 yıl, ama değişebilir. Şambra’nın, kanserin nereden geldiğini farketmesiyle ve onun kötü olarak yaftalanamayacağını farketmesiyle değişebilir. O bir amaca hizmet ediyor. Ölmeden önce birçok insanın hayatlarıyla ilgili düşünmelerini sağlıyor. Kanser bir çarpışmaya benzemez – bir çarpışma oldukça çabuk olup bitiyor – insanlar hayatın anlamını gerçekten derin derin düşünmeye zaman buluyor. Yani kanser bir dereceye kadar bir bilinç amacına hizmet ediyor. Bunu söyledik ama, bunun daha iyi yolları yok mu? Kesinlikle (var). Kesinlikle.
Böylece kanserle uğraşan Şambra için bu, enerjisel olarak bazı eski öfke ve nefret kalıntıları olabilir demektir. Ve bu çok basittir – üzerinde öyle çok düşünmeyin – kanseri aşmak için ne gereklidir? (birisi “Seçim” der; bir diğeri “Seçmek” der) Kendini sevmek. Seçim ve kendini sevmek. Bir seçim yapabilirsiniz, ama kendinizi sevmiyorsanız, o kanser yerleşip kalacaktır.
Bu arada, burada bulunan her birinizde kanser var. Her birinizde, üzgünüm. Her birinizin bedeninde kanser hücreleri var. Onlar potansiyellerdir, aktive olmayabilirler, asla aktive olmayabilirler. Sizin sadece küçük, çok küçük bir yüzdeniz olacaktır – ancak bunu değiştirebilirsiniz.
O hücreler orada. Onlar kendinden-kuşku-duymanın, nefretin ve öfkenin gölgeleridir, ve siz onların ya yüzeye çıkmasına izin verirsiniz ya da onları salıverirsiniz. Biz bu yüzden çapa noktalarından, bunları salıvermekten, enerjiyi, kalıpları ve dinamikleri değiştirmekten söz edeceğiz.
Yani eğer kanseriniz varsa, kendinizi sevin, ve bu arada, kanseri de kabul edin. Onunla savaşmaktan vazgeçin. Sen, On, bunu erken farkettin. Kanserle savaşı asla kazanamazsınız. Tasarladığınız bir şeyle savaşıyor olursunuz. Şimdi, yapabileceğiniz şey, kanserden geçme biçiminizi sevmektir. Ondan geçme biçiminizi sevin. Bu tüm o tıkanıp kalmış enerjiyi dönüştürecektir, ve tüm bedeninizin ışımasını sağlayacaktır, ve o zaman zaten yaşamın keyfini çıkartırsınız.
LİNDA: Son soru?
ADAMUS: Bu kadar, son soru.
LİNDA: Tamam. Bu, daha önceki bir soruyla bağlantılı. Önceki soru şuydu: “Neden sevebileceğim ve beni sevecek bir adam bulmak için kendime izin vermiyorum?” (4.Soru) Pekâla, bu, aynı kişiden senin yanıtına cevaben geldi.
ADAMUS: Evet ya, evet. Yanıta bayıldılar, benimle bir buluşma ayarlamak istiyorlar, ve… neyse, devam et.
LİNDA: Oymaya devam et.
ADAMUS: Oymaya devam et! Peki, oymaya devam et!
11. SORU: Benim sorum neden aşağılandı? Kalpten hissederek sorulmuştu. Bu bana, ciddi bir yanıt verilen ekzema kadar rahatsızlık veriyor.
ADAMUS: Evet, kesinlikle. Kesinlikle, ve hiçbir suçlama kastedilmemişti, ama bu şeylere biraz gülebilmen gerekir. Ve, ah, hazır yarı yola kadar gelmişken, bari oyup çıkartalım.
Herşeyden önce, bu kendini sevmekle ilgilidir, ve sen bir yaşam tasarımı oluşturdun – hepiniz, öyle ya da böyle – bu kendini sevmekle ilgilidir. Bir adam bulamayacaksın. Neden? Çünkü ruhun bunun yapış yapış olduğunu bilecek kadar akıllı. Bu yapış yapış bir şeydir. Başka birisini bulmak, senin dikkatini dağıtacaktır. Bu kendini sevmekle ilgilidir. Kendini sevebilene kadar kimseyi bulamayacaksın. Bu çok güzel bir plandır.
Bak – istatistikler seni ilgilendiriyorsa – bekâr, ya da çocuksuz bekâr, ya da çocuklu bekâr, farketmez, Şambraların istatistiğine bir bak. Neden? Neden? Nefesleri kötü kokuyor diye mi? Hayır. Pek kişilik sahibi değiller diye mi? Hiç de değil, harika kişilikleri var. Bunu, kendinize aşık olmak için zamanınız olsun diye bu şekilde tasarladınız. Bir adama ya da kadına ya da herhangi başka bir şeye ihtiyacınız yok. Bir köpeğe ya da kediye ihtiyacınız yok. Bu sizinle ilgili, ve yaşam tasarımınız diyor ki, “Kendini keşfet.”
Şimdi, sana geri geliyor ve diyorum ki, neden umutsuzca bir adam peşindesin? Neden? Bu, ‘bir adamla birlikteliğin’ deneyimlendiği yaşamlardan biri daha olup çıkardı. Oysa bu, kendinle olma yaşamıdır. Neden o tutkuyu ve o enerjiyi alıp da kendi ruhunu yaşamına davet etmiyorsun? Yatağını pis kokan yaşlı bir adamla paylaşmak yerine (kahkahalar), neden ruhunla paylaşmıyorsun? Adamın tekiyle biraz takıldıktan sonra bir de…
LİNDA: Her ikisini de yapabilir misin? (birisi, “Evet, ikisini de yapabilirdin” der)
ADAMUS: Evet, yapabilirsin. Güzel soru. Ama sizi İnternet’ten biliyorum. Önce adamı bulmaya çalışacaksınız, aydınlanma ikinci sırada gelecek. Yedi-yaşındaki-çocuk, mahalledeki en hızlı bisiklete sahip yedi-yaşındaki-çocuk – işe yaramayacaktır. Siz zaten yaşam tasarımınızı kendinizle olmak üzere oluşturdunuz. Siz o adamsınız! (kahkahalar)
Mutlu Noeller! Tadını çıkarın! Yaşamın keyfini çıkarın!
Ben o Ben’im! Tüm yaratımda herşey yolunda. Kendinizi sevin. Mutlu Noeller. Amin. (alkış)