KIRMIZI ÇEMBER MATERYALLERİ
(BİR SONRAKİ) Dizisi
ŞAUD 11: “Spiral/Sarmal Deneyimi”
ADAMUS’un katılımıyla, Kanallık, Geoffrey Hoppe
Kırmızı Çembere sunulmuştur
4 Haziran 2011
www.crimsoncircle.com – http://kirmizicember.org
(Not: Çizimleri ve fotoğrafları görebilmek için lütfen PDF versiyonunu indirin)
Ben o Ben’im, çok Egemen Alandan Adamus. Toplantımıza hoşgeldiniz, sevgili Şambra. Bu grubun enerjisine – burada, bu Canyon Hall’da bulunanların, dünyanın her yanından izleyenlerin, evet, işte (kameraya bakar), enerjisine hoşgeldiniz – selamlar, hoşgeldiniz.
Günümüze başlarken birlikte derin bir nefes alalım.
Benim bir bardak suya ihtiyacım olacak, ve… sadece bardağa, suya değil. Şeffaf bir bardak. Onu kıracağımdan mı korkuyorsun?
LINDA: Evet! (kahkahalar)
ADAMUS: Bundan korkacağını biliyordum, sevgilim, ve bu yüzden dün gece bir bardak kırdın. Hmmm. Ahhh. Ahhh!! (kahkahalar) Ki bugün bunu yapmak zorunda kalmayayım.
LINDA: Sana yardım edebildiğime çok memnun oldum.
ADAMUS: Bardağımı beklerken… ve kahve de alırım, şeker, krema olmasın lütfen. Aa, teşekkür ederim. (Suzy ona bir bardak getirir) Teşekkür ederim.
LINDA: Teşekkürler Suzy.
ADAMUS: Pekâla, sevgili Şambra…
LINDA: Pişman olacaksın, yine de teşekkürler.
ADAMUS: Evet. Bugün, bir yandan konuşurken bir yandan da küçük bir oyun oynayacağız. Bunu yapmak ister misiniz? (izleyiciler “Evet” diye yanıtlar)
LINDA: Sağlık güvenliği sorunları olmadığı sürece.
ADAMUS: Oyun oldukça basit. Bakın, buraya, bir şeyle dolmak üzere geldiğinizi düşünüyorsunuz. Bir şeyde zayıf ya da eksik olduğunuzu düşünüyorsunuz. (bardağa su doldurur) Bu, yaklaşık olarak (bardağın) yarısı mı? Bir şeyde zayıf ya da eksik olduğunuzu düşünüyorsunuz, onun için de bu toplantıya dolmak için geldiğinizi düşünüyorsunuz.
Ah! Bu bir yanılsamadır. Bu büyük bir yanılsamadır, ve insanların çoğu yaşamını bu şekilde sürdürür – o bardağı sürekli doldurmaya çalışır, sürekli olarak biraz bolluğun, birazcık sevginin, biraz seksin, her ne ise, olmasını sağlamaya çalışır. (kahkahalar) Sürekli o bardağı doldurmaya çalışır. Ve o (bardağın içindeki) giderek azalır, ve siz geri gidip onu başka bir yerde doldurmak zorunda kalırsınız. Şeylerin aslında iş görme biçimi bu değildir. Bunu lütfen benim için tutar mısın. (bardağı Linda’ya uzatır)
Bugün oynayacağımız oyun şu. (Adamus tahtaya bir sarmal – spiral çizer)
LINDA: Kıvırcık saç mı? (izleyicilerden biri “Spiral” der)
ADAMUS: Spiral. Herşey bununla ilgilidir – spiralle. Bardağı doldurmakla, onu tekrar tekrar doldurmakla ilgili değildir. Bu, genişlemekle, süreklilik gösteren spiralle ilgilidir.
Böylece bugün yapacağımız şey – eğer isterseniz küçük bir oyun oynayacağız – bugün gelişecek, evrimleşeceğiz. Bugün enerjilerimizi spiral şeklinde hareket ettireceğiz. Bugün çiçek açacağız. Sadece bir bardağı doldurmayacağız; çiçek açacağız.
Böylece ben konuşurken, söylevimi verirken – iyi ya da kötü, gerçekten farketmez. Aslına bakarsanız, hiçbir şey söylemeyebilirdim de. (duraklama) Buna bir alkışın gelip gelmediğine bakıyordum. Gelmedi, güzel. (kahkahalar) Hiçbir şey söylemeyebilirdim…
LINDA: Bu komikti.
ADAMUS: Bu komikti. (kahkahalar) İnsanoğulları, en azından gülebiliyorsunuz.
Böylece oyun şu, bugün ben konuşacağım. Ha, söyleyecek birkaç şeyim var… bir dolu şeyim var. İstersek çok, çok geçe kalabiliriz ya da sadece normal zamanın içinde kalırız. Bize sonradan bir GE – Guidance Energy (Rehberlik Enerjisi) katılacak (Kathleen Loughery’nin kanallığını yaptığı), ve bir “Soruyu Yanıtla” turu yapacak ve bunun sizi nereye götürdüğünü göreceğiz…
LINDA: Aaa.
ADAMUS: … ya da bizi. Soru sormaya cesaret edecekler mi? Soru sormaya cesaret edecekler mi?
Böylece biz dikkati dağıtırken, konuşurken, bu eğlence devam ederken… umarım eğleniyorsunuzdur, eğleniyor musunuz? Ben her ânında eğleniyorum, Sart. (kahkahalar; Sart bir melek kostümü giymiştir)
Biz o spiralden geçerken küçük duraklamalar yapacağız. Onları farketmeyebilirsiniz bile, ama küçük bir enerji duraklaması. Tobias buna Ayrılık Noktası dedi. Az çok bir değişimden geçtiğinizde o bir sonraki döngüye geçmeniz anlamına gelir. Böylece ben bugünün konularını ele alırken ve biz her bir soruyu irdelerken, o küçücük, neredeyse tespit edilemeyecek duraklamaları yapacağız ki o spiralin devam etmesini sağlayabilelim, ve bunu gün boyunca yapacağız. (spiralin üzerine küçük küçük işaretler kondurur) Ve bu duraklamaları bitirdiğimizde, buradan biraz farklı ayrılacaksınız. Bir şey öğrendiğinizi düşüneceksiniz. Oysa herhalde hayır. Herhalde hayır (öğrenmemiş olacaksınız). Ha, belleğinizi gıdıklayabilirim, ama aslında bir şey öğrenmeyeceksiniz. Ama bir şey deneyimleyeceğinizi umuyorum.
Burada spirali görüyorsunuz. Hiç, çok büyük olup da yuvarlakmış gibi – ya tümüyle yuvarlak ya da enikonu yuvarlak – görünen bir bina gördünüz mü? O aslında yuvarlak değildir. O bina bir dolu yassı taştan ya da cam levhalardan yapılmadır, ve binanın yuvarlak olduğu yanılsamasını yaratır. Ama aslında değildir.
Spiral yanılsaması da buna çok benzerdir. Yaşamınızı sürdürürken şu anda burada olduğunuzu (bir “x” çizer) ve bu yolu yürüyerek akşamüstü burada olacağınızı (başka bir “x” noktasına bir çizgi çeker) düşünüyorsunuz. Hiç de değil. Siz aslında bu güzel spiralin, bir genişlemenin, kendi evriminizin içindesiniz. Herhangi bir bardağı doldurmuyorsunuz – bunu tutacağını sanıyordum (Linda’ya söyler) – herhangi bir bardağı doldurmayacaksınız, çünkü bu o eski kalıptır: Onu biraz doldurursunuz; biter, tükenir. (bardağı yere boşaltır, birisi nefesini tutar) Aman bu sadece su. (kahkahalar) Bunu yapacağımı biliyordun. Suyu kucağına boşaltacağımı sandın değil mi. (kahkahalar) Ahh!
LINDA: Bunu daha önce yaptı.
1.ŞAMBRA (kadın): Yaptığını biliyorum!
ADAMUS: Evet, kesinlikle. (farklı bir içecekten bir yudum alır) Bu enerji veren bir içecek. Çok yapışkan, onun için bunu dökmeyeceğiz.
Böylece oyun bu. Biz önümüzdeki yaklaşık bir buçuk saat boyunca konuşacağız, ve düşünmeyi kesin. Bırakın. Olmasına izin verin.
Derin bir nefes. Bir numaralı spiral. Bir numaralı Ayrılık Noktası şu anda meydana geldi.
Şimdiki Enerjiler
Sonraki konu… bu kadar çok düşünmeyin! Sonraki konu. Yoğun birkaç hafta geçti, ve daha bitmedi. (Yoğun günlerin) Yüzde 40’ını geçtiğimizi söyleyebilirim, Pete. Çok, çok yoğundu.
Bunu yapacağımı biliyordun. (birisinin şapkasını alır)
SUSAN: Onu senin için satın aldım.
ADAMUS: Evet. (şapkanın içine sıkıştırılmış gazete kağıdını çıkartır) Gazetede iyi bir haber var mı? (kahkahalar) Gazeteyi şapkayı takarken mi özümsüyor, içine çekiyorsun… ? (kahkahalar) Gazete okumanın çok ilginç bir yolu bu – onu şapkanın içine koymak. (şapkayı başına koyar) Bir dahaki sefere birazcık daha büyük bir şapka olsun, ya da ben kanal olacak daha küçük kafalı birini bulayım. (Dave bir fotoğraf çeker) Bir tane daha. (bir tane daha çeker) Tamam, güzel. Teşekkür ederim.
Gördünüz mü, sevgili dostlar, bir dikkat dağılımı… bu ne… (melek kostümü giymiş Sart’a bakar) Allah Allah?! (kahkahalar) Bir yanılsama! (artan kahkahalar) Ölüp cennete gidecek ve seni görecek olsaydım, ânında aksi yöne kaçardım!! (kahkahalar) Ama tabii, bak, Cauldre da bu salak şapkayı takıyor!
LINDA: Buraya gel, Sart. Gel. Öne gel. Kim tutar seni. Bunu hak ediyorsun.
ADAMUS: Çok güzel. Teşekkürler.
SART: Merhaba Şambra! (izleyici alkışlar)
LINDA: Korkutucu bir melek.
ADAMUS: İki numaralı dikkat dağılımı. Derin bir nefes alın.
Görüyor musunuz? Bugün vurgulamak istediğim şey, bunun bu kadar basit olduğudur. Bu kadar basit. Düşünmeyi gerektirmiyor. İşlemden geçirme yok. Bir dakikaya kadar bundan söz edeceğiz, ama işlemden geçirmeler bitti.
Böylece bu geçtiğimiz ay, çok yoğundu, ve biz yolun yaklaşık yüzde 40’ını katettik. Bununla nasıl başa çıkıyorsunuz… ah, bunu sormamalıydım. Nasıl başa çıkıyorsunuz?
ŞAMBRA 3 (kadın): Harika.
ADAMUS: Harika. Bunun geleceğini biliyordum. Gözünü kırptığını görebiliyorum.
Sevgili Şambra, şu anda kendinizin bir fotoğrafını çekmenizi istiyorum, çünkü Dünya üzerindeki enerjiler asla bu kadar yoğun olmadı. Giden enerjilerle ve gelmeye hazırlanan yeni enerjilerle, böyle bir enerji geçişi şimdiye dek hiç olmadı. Sistem asla bu kadar gerilime maruz kalmadı. Aslında şaşırdım. Bahisçi bir melek olsaydım şimdiye kadar şeylerin çatırdayacağına ya da patlayacağına bahse girmiştim. İnsan bilincinin lastiği çok gerildi, çok gerildi, özellikle de şu son birkaç haftada, ve daha da gerilecek.
Şimdi, onun rahatlamasına yardımcı olan bazı insanlar var aslında. Aslında. Onlar haber oluyor. Onlar… ben onların sizin adınıza günah işleyerek özveride bulunduğunu söylemek istemiyorum, ama bir anlamda bunu yapıyorlar. Özveride bulunarak günah işliyorlar.
LINDA: Edwards ve Schwarzenegger gibi mi? (kahkahalar)
ADAMUS: Böylece okuyorsunuz… onların yaşamı birdenbire cehenneme dönüyor, bunları okuyor ve sonra, “Bunun ben olmadığına çok seviniyorum” diyorsunuz. (kahkahalar) Ama o sizdiniz, bir anlamda. Ama haberlerde çıkan şeylerin bir bölümü aslında o büyük ağır dramlar değil. Elbette travmatik şeyler var. Piyasa, tüm yıl olduğundan daha düşük. Daha ne kadar düşebilir? Bunu keşfedebiliriz.
LINDA: Utan utan. Bunu yüksek sesle söyleme bile.
ADAMUS: Bunu keşfedebiliriz. Yunanistan’ın ekonomisi temelde çöküyor, yakında birkaç başka ülke de onu izleyecek. Onlar böyle demiyorlar. Sadece bilançonun biraz şaştığını söylüyorlar. Eh, biz biliyoruz ki bilançonuz şaştığında, bu bir çöküştür. (yoğun kahkahalar) Böylece… teşekkür ederiz. Bugün birçok bar taburem var. Bu iyi. Onları kullanmıyorum, ama gerekirse varlar.
Böylece haberlerde meydana gelen şeyler var, özellikle de böyle bir zamanda – cinsel enerjinin çökmesi, Meclis (kongre)… Meclis… (Adamus durur ve “hamile” kıyafeti giymiş birine bakar; hanım onu yaklaşmaya davet eder) Hayır… hayır! (kahkahalar) Biliyor musun, bunu son yaptığımda kendimi yeniden Dünya’da bedenlenmiş halde buldum. (yoğun kahkahalar) Doğum kanalından geçiverdim! Lanet olsun! Bu eski hileyi bir daha yutmayacağım!
Böylece, Meclis ya da Kongre üyeleriyle ilgili bir durum var… ve lütfen gülmeyin.
LINDA: Weiner! (çvr: Anthony Weiner, ABD Temsilciler Meclisi’nde New York eyaletinin 9. Bölge temsilcisi, bir seks skandalına karışmış)
ADAMUS: Weiner. Gerçekten. Arnold (Schwarzenegger) var. Tüm bu farklı şeyler olageliyor, ekonomik durumlar ve diğer her şey. Ben gerilen lastiğin kopmadığına şaşıyorum. Ve biliyor musunuz? Ben hepinizin bu konuda kaygılandığını biliyorum. Böyle bir… ah, şu içinize işlemiş eski korkuyu, aslında çok, çok derinlere işlemiş, ödünüzü patlatan korkuyu, “Ya herşey parçalanırsa” korkusunu biliyorum. Ve ben sizin bir an için durup, bunların hepsini omuzlamaya çalışmaktan vazgeçmenizi istiyorum. Bu o eski Atlantis’ten kalma şeydir. Ah (esner) Atlantis. Ama bunu hâlâ beraberinizde taşıyorsunuz. Hâlâ, “Ya her şey parçalanırsa” diye kaygılanıyorsunuz.
Parçalansa ne olur? Ne olur? Ah! Bakın, hiç de Atlantis gibi parçalanmayacak. Ben buna “ışık enerjisi” diyeceğim, gelmeye hazır ya da çevrede dolanan fazlasıyla ışık enerjisi var. İnsanlığın bilinci aslında oldukça… bu ilginç bir denge. Toplumun yıkımı fiziksel biçimde olmayacak, ama çok bilinçli biçimde bir toplum evrimi olacak.
Bilinç, sevgili Patricia, bildiğin gibi, o büyük kelime bilinç olacak. Mega-eğilimlerden söz edilecek. (Patricia Aburdene’e hitap eder, “Megatrends 2010”un yazarı) Bilinç. İnsanlar daha bilinçli olmaya başlayacak, bazıları da olmayacak. Ve onlar bu zamanda bu yolculuğa bu gezegende devam etmeyebilirler, ve bu pekâladır. Gidebilirler, az çok kendi bir yerlerine, ama burada doğan yeni güneş bilinçtir.
Bilinçli yemek, bundan söz ettiğini duydum, Eesa’lı Linda. Bilinçli yaşamak. Ne çok insanın bilinçsizce yaşadığının farkında mısınız? Neredeyse herkes. Neredeyse herkes.
Bilinçli bolluk. Bu tümüyle ayrı bir konu. Bilinçli ilişkiler. Sözünü ettiğim o muazzam hipnoz katmanının devrede olduğunu farkediyor musunuz, ve Şambra, siz yine de hâlâ ona yakalanma eğilimindesiniz. Onun sizi küçük düşürmesine hâlâ izin verme eğilimindesiniz, ama öğreniyorsunuz. Öğreniyorsunuz. Uyanıyorsunuz. Öğreniyorsun, değil mi? Bana öğrendiğini söyle.
LARRY: Evet.
ADAMUS: Hayır, demek istediğini, öğrendiğini söyle.
LARRY: (biraz daha yüksek sesle) Evet.
ADAMUS: Oturuyorsun, kollarını kavuşturmuşun, ve sözler ağzından zar zor çıkıyor. Öğreniyor musun?
LARRY: Evet.
ADAMUS: Neyi?
LARRY: Hiçbir fikrim yok.
ADAMUS: Hiçbir fikrinin olmamasını (öğreniyorsun). (kahkahalar) Sana bir ipucu vereyim. Bilinç!
LARRY: Ha.
ADAMUS: Bilinç. Bir duralım, bir an. Biz – vay! – bir başka döngüden daha geçtik. Harika. İşte şu kadarcık zamanda dikkatiniz dağılabiliyor.
Bilinçli yaşamak! Bilinçli yaşıyor musun?
LARRY: Hayır.
ŞAMBRA (kadın): Söyle…
LARRY: Pekâla, evet.
ADAMUS: Evet. Gerçekten mi?
LARRY: Belki.
ADAMUS: Belki? Görüyor musun, böyle bir bulanıklık var – ve ben seninle uğraşmıyorum, ama sen uğraşmamı istedin. Uğraşmamı istedin. Bir bulanıklık, bir pus var, ve ona girmek kolaydır. Kendini suçlama. Bırak onu ben yapayım. (kahkahalar) Benim komik dia’mı (gösterin). (gülme efektini gösteren dia’dan söz eder)
Ona kapılmak çok kolaydır, çünkü sen, benim sevgili dostum, sen hâlâ başkaları adına bazı şeyler üstleniyorsun. Üstlendiğini düşünmüyorsun, ama üstleniyorsun, sürekli, ve bu da seni bulanıklığa ya da bir pusun içine sokar.
Sen… sen… ah, bunu söyleyivereceğim. Söyleyebilir miyim? Sen kendini sevmiyorsun. Evet. Kendini sevmemeyi seviyor musun?
LARRY: Hayır.
ADAMUS: Hayır? Peki neden yapıyorsun?
LARRY: Alışkanlık.
ADAMUS: Alışkanlık. Kesinlikle alışkanlık. Belki rahatlatıcı bir alışkanlık. Kendini sevseydin, buradan kendini mutlak şekilde severek çıkıp gitseydin ne olurdu? Onu düşünmek değil de gerçekten kendini sevmek. Sonuçları ne olurdu?
LARRY: Mutluluk.
ADAMUS: Hayır, yaşamın kısa bir süre için cehenneme dönerdi. Kesinlikle. (kahkahalar) Kesinlikle, çünkü hayatında oluşturduğun her şey, yaşamının tümü “Kendimi sevmiyorum, onun için de bilinçsiz kalacağım ve insanların beslenmesine izin vermeyi sürdüreceğim. Başka herkesle ilgileneceğim ama kendimle ilgilenmeyeceğim” üzerine kurulu, aslında bir Bayrak olma rolünü oynamana rağmen. Ve sen bekliyorsun şöyle okkalı bir tekmeyle…
LARRY: Kıçıma.
ADAMUS: Evet, ve işte sana tekme. Ve herkes adına konuştuğunu da farkediyorsun… herkes. Böylece buradan gerçekten, tam anlamıyla, mutlak biçimde kendini severek çıkıp gidersen, bildiğin şekliyle hayat parçalanıverir. Bu kötü değildir, ve ben bunu burada sözünü ettiğim şeyle ilişkilendiriyorum – yani insanlığın bir lastik gibi iyice gerildiği konusuyla.
Ama herşey değişirdi. Herşey evrimleşirdi, ve bu, eski enerjilerin, tıkalı enerjilerin, ki konuştuk, onlara sahipsiniz, temizlenmesi anlamına gelirdi. Ama siz hâlâ onlara tutunmak istiyorsunuz, çünkü doğanızda bir korku var, “Bırakıverirsem ne olur?” Bu o eski derin karanlık uçurum korkusu. “Bırakıverirsem ne olur? Onun içine düşerim.” O zaman yaşam sevinci dediğiniz şeyin o küçücük kırıntılarını da kaybedebilirdiniz. Ama, sevgili Şambra, sevgili Larry, sevgili dostlar, bunun şimdi farklı bir zaman olduğunu size söyleyebilirim. Onu bırakmak zamanıdır. Onu düşünmekten vazgeçmek, ve onu aslında gerçekleştirmek, aslında kendini sevmek zamanıdır – şimdiye kadar gerçekleştirdiğiniz en zor şey. Şimdiye kadar gerçekleştireceğiniz en zor şey – kendini sevmektir.
Pekâla, derin bir nefes alın. Ah, şu anda hemen burada yaklaşık üç katmandan geçtik. (Larry’e hitaben) Biliyorum, salonun önüne gitmemi sabırsızlıkla bekliyorsun. (kahkahalar) Sanki, “Beni yalnız bırak! Oraya git! Yaz geldi!” der gibisin, ama gitmeyeceğim, çünkü çok eğleniyorum. Ve sen de öyle.
LARRY: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Evet, tamam. Derin nefes. Vay canına!
Görüyor musunuz? Bu şeyleri artık düşünmek zorunda değiliz. Evet ya. Bu sadece o spiralden geçmenize izin vermektir. Ve özellikle sen, düşünme, anlamaya çalışma, sadece o spiralden geç. Bu o kadar kolay ki. Açıklayacağım. Peki, teşekkür ederiz.
LARRY: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Larry’e kocaman bir alkış. (izleyiciler alkışlar) Bu tür şeyler yapmasaydım Adamus olamazdım. Soru şu ki, sizin sıranız ne zaman gelecek?
Peki, sevgili Şambra… (Adamus içeceğinden bir yudum almak için duraksar) Ah! Bir başka spiral. İşte bu kadar kolay.
Ben bugün sizinle oynuyorum ya da sizinle ‘birlikte’ oynuyorum, diyeyim. Bu, bu kadar kolay.
Ben tüm bu çabalamaları ve tüm bu zihinsel gerginlikleri ve tüm makyo’yu bitirmek istiyorum. Bu şekilde olması gerekmiyor. Bunun gerçekten bu şekilde olması gerekmiyor, hiç.
Melekler ve Uzaylılar
Ben bir hafta önce Varşova’da – eh, ‘hayatımın’ kelimesi iyi bir kelime değil – egemenliğimin (en iyi) zamanını geçirdim. Polonya’yı çok sevdim ve hâlâ da seviyorum. Orada çok zaman geçirdim, ve bu gezegende fiziksel beden içindeyken kendi başıma geçirdiğim o son birkaç yılımda, kuzey Almanya ve kuzey Polonya’da çok zaman geçirdim. Neden? Oradaki topraklar, doğa, enerjiler yüzünden, kendimle doğa aracılığıyla iletişim kurabiliyordum.
Orada çokça zaman geçirmemin bir nedeni de, şu diğer alemlerde olan bitenler yüzünden – müdahaleler yüzünden – sıkkın olmamdı. Melekler müdahale edebilirler! Tüm meleklerin iyi olduğuna kanmayın. Sanıyorsunuz ki… (Sart’a döner) lütfen ayağa kalk. (Adamus kıkırdar) Bu iyi bir melek! Evet.
Melekler… siz bir melektiniz ve siz sıkışıp kaldınız. Bazı melekler sıkışıp kalır, sıkışıp kaldı.
Geçen haftaki konuşmamızda (Melekler ve Uzaylılar; https://www.shaumbrashoppe.com/p-3386-angels-and-aliens.aspx) dedim ki, şimdi adına Dünya denen, bir gelişme, evrimleşme yeri olarak oluşturulan şu güzel kaya vardı. Evrimleşme, bunun gibi bir gezegende fiziksel maddeye girdiğinizde çok daha zarif ve çok daha fazla deneyimle gelir. Böylece tohumlar tüm gezegene atıldığında… buraya fiziksel bedeni olmadan gelen melekler, Tohumcu denen gruplar vardı, ve onlar gezegeni yaşam veren ışıkla tohumladılar.
Sonra, Bekçiler denen bir grup geldi, ve onların işi, Başmelekler Düzeni’yle Dünya arasındaki enerjisel bağlantıyı korumaktı. Bekçiler muazzam bir sorumluluğa sahiptiler: Gözlemlemek, izlemek, enerjilerin hareketine yardımcı olmak, ama hanımlara ya da beylere dokunmamak. Dokunmamak.
Eh, Bekçiler, bazısı, karşı koyamadı. Neden? Çünkü melekler duyusal varlıklardır. Duyusal. Bu sadece seksi anlamına gelmez; duyusal – rengi hissetmek, müziği hissetmek, (birisi Adamus’a dokunur) beni hissetmek anlamına gelir! Melekler duyusallığa bayılırlar. Bu, duyusallıkla ilgili tümüyle başka bir kanallık konusu.
Ve siz duyusallığınızı baskıladınız, çünkü size onun cinsellik olduğu söylendi. Değildir. Duyusallık, kendi enerjinizi koklamaktır. (birisini koklar) Ah! Evet! Ahhh…
Pekâla, hadi burada bir sıçrama daha yapalım. Ah, evrimleşmek. Evet. Bunların tümü dikkatin dağılmasıdır, ama bu güzel bir taneydi. Başka ne yapacaktınız ki? Televizyon mu izleyecektiniz?
Böylece Bekçiler kendilerine engel olamadılar, eh onlar böyle diyor, ve müdahale etmeye, şimdi Dünya’da bulunan insanların rüyalarında oynamaya başladılar, ve rüyalar aracılığıyla bazı ilginç şeyler gerçekleştirebildiler. Sonuçta Nefilim denen döller yarattılar (çvr: Nephilim, Eski Ahit’te, Tevrat’ta adı geçen ve fiziksel olarak etkileyici ve güçlü “kahramanlar” olarak betimlenen varlıklar), ve bu Nefilimlerin Dünya’nın laneti oldukları söylenir. Ben bunun tam doğru bir söylem olduğunu düşünmüyorum, ama bir karışıklığa neden oldukları kesin. Yani biz (Polonya’da) ayrıntılı olarak bundan söz ettik – tüm bu müdahalelerden. Yani burada söylediğim şey şu, bir varlığın kendine melek demesi, sizden daha iyi biliyor anlamına gelmez.
Biz uzaylılardan söz ettik. Of of of of of. Neden… biri bana söylesin, neden… (Edith’in önüne oturur) bana sen söyle. (bazı gülüşmeler) Neden insanlar kendi güçlerini herhangi bir şeye ya da diğer her şeye teslim ederler? Neden?
EDITH: Hiçbir fikrim yok.
ADAMUS: Ah, ben de böyle diyeceğinden korkmuştum. Evet var. Bir birey kendi gücünü neden başka bir şeye teslim eder?
EDITH: Böylesi belki daha kolaydır.
ADAMUS: Tanrı dahil…. Tanrı dahil.
EDITH: Aynen, aynen.
ADAMUS: Ve uzaylılar.
EDITH: Ha, o zaman kendilerinin sorumluluk alması gerekmez.
ADAMUS: Hah! Biliyormuşun işte, sevgilim! Sorumluluk alman gerekmez! (izleyiciler alkışlar) Bilinçsiz olmayı südürebilirsin. Devam edip…
LINDA: Bu bir Adamus Ödülü hak ediyor mu?
ADAMUS: Üç tane!
LINDA: Üç tane.
ADAMUS: Popülersin. Ben senin bir Facebook arkadaşın olmak istiyorum. (kahkahalar, çünkü Edith Facebook’da aktiftir)
EDITH: Sen benim her zaman arkadaşımsın. Seni seviyorum.
ADAMUS: Pekâla, evet, sorumluluk almak zorunda kalmamak için. O bilinçsizlik kuşağında kalabilirler. Kendilerini – Larry – sevmek zorunda değiller. Direksiyon başında – hemen buradaki yaşamın büyük direksiyonunun başında uyuya kalabilirler. Ama bu olduğu zaman onlar – siz – çok şey kaçırırsınız. Çok şey kaçırırsınız.
Nefes; bir başka küçük döngüden geçelim. Vaay! Ne kadar kolay olduğunu görüyor musunuz. Ah! Onu düşünmekten çok daha kolay. Ah!
Sırlar?
Norveç’te bana ilginç bir soru yöneltildi, belki de Norveç’te sunulan en ilginç, en derin, en sinir bozucu sorulardan biriydi. Şöyle bir soruydu, “Adamus…” ve bu kişi, bu arada, ciddiydi, “Adamus, o sır nedir? Neyi saklıyorsun? Bir şey gizlediğini biliyorum. Nedir? Nedir?”
Şimdi, bu ilginç bir soruydu çünkü o kişi buna kesinlikle inanıyordu. (Adamus içeceğinden bir yudum alır) Hmmm. Biraz ister misin?
Bu kişi benim gizlediğim bir şey olduğuna kesinlikle inanıyordu – ve bu ben değilsem, başka bir varlık, bir kitap, Yükselmiş bir Üstat idi – sanki biz bir sır saklıyormuşuz gibi, sanki kasten onu geri tutuyormuşuz gibi, sanki o büyük bir havuçmuş gibi, sanki… hatta daha fazla seminerlere ve sınıflara gidip de bunlara bağımlı olasınız diye böyle söyleyenler bile olacak. Size hemen şimdi şunu söyleyeyim, bir seminere (workshop) ya da sınıfa gitmek zorunda değilsiniz. Zorunda değilsiniz. Öğrenmeniz gereken hiçbir şey yok.
Sırlar yok. Yok. Sır budur – sırların olmaması. Bizim – benim, birlikte çalıştığım herhangi bir varlığın, Tobias’ın ya da herhangi bir başka varlığın – gizlediği hiçbir şey yok.
Ama bu ilginç bir soruydu çünkü fazlasıyla zihinsel enerji içeriyordu. Bu, belki de birazcık size benzeyen, hâlâ anlamaya çalışan bir kişiydi. Hâlâ anlamaya çalışan! Sanki kocaman bir yapboz varmış da, gidip anlamaya, çözmeye çalışasınız diye parçalarını cehennemin ve lanetli yerlerin her yerine ve evrenin tüm geri kalanına saklamışız gibi. Sanki yapbozun parçalarını saklamaktan başka yapacak işimiz yokmuş gibi! Hayır, sevgili Şambra! Bu komikti. Komik dia? Evet, güzel. (kahkahalar)
Yani bu ilginç bir soruydu, ama geçerliydi, çünkü benim su bardağıma benziyor. Sanki onun her gün, her hafta, her ay bir şeyle dolması gerekiyor, o dolumu gereksiniyor.
Dünya üzerinde sahip olduğunuz tüm o yaşamlarda, tüm o dolumlarda, o bardağın dibinde bir delik olması gerektiğini, ya da tüm o yanılsamanın hatalı olduğunu hiç farkettiniz mi? Ve ben tüm o yanılsamanın kesinlikle hatalı olduğunu iddia edeceğim, çünkü bu, tekrar doldurmakla ilgili değildir. Bazı sırlarla ilgili değildir. Doldurup öğrenmek ve en sonunda da makyo bir saadetle dolup taşmakla ilgili değildir. Bu, deneyimlemekle ilgilidir. Hepsi bu. Bu, deneyimlemekle ilgilidir.
Bu soruyu soran kişinin yaşamını deneyimlemediği açıktı. Onlar belli ki bunu anlamaya, çözmeye çalışıyorlardı. Eminim çok şey okumuşlardır. O kişiyle bir haftasonu geçirecek olsanız ölesiye sıkılırdınız. (Gülme efekti dia’nın gösterilmesini beklemesi kahkahalara neden olur) Ah, bu zorlu bir grup, zorlu bir grup. Kendi gülme işaretimi verebilmek için şu elektronik aletlerden birini alabilir miyim? (gülme efekti dia devreye girer)
Böylece bu kişinin deneyim içinde olmadığı açık. Onlar zihinlerindeydiler. Kendi deneyimlerini geliştirmek yerine belli ki su bardaklarını dolduruyorlardı. Belli ki, kendilerini sevmedikleri bir enerji türünün içindeydiler… (salonun arkasındadır ve gülme efektinin hangi düğmeye basılarak devreye sokulduğu ona gösterilir) Şimdi o düğmenin nerede olduğunu biliyorum! Benim buraya yöneldiğimi görürseniz, bilin ki bir komiklik yapacağım.
Ama ilginç bir soru – sanki bir sırrın olması, sanki saklanan bir şeyin olması. Sanırım sır şudur; (a) hiçbir sırrın olmaması; (b) anlaşılacak, çözülecek hiçbir şeyin olmaması, ve bunun üstesinden ne kadar çabuk gelirseniz, o kadar iyi olur. Anlaşılacak lanet bir şey yoktur.
İnsanların yaptığı şu “anlama, çözme” şeyi saplantı haline gelir. İğrençtir. Tüketen bir enerjidir. Çok modası geçmiştir. Büyük bir saçmalıktır. Anlaşılacak, çözülecek hiçbir şey yok. Deneyimlenecek herşey var.
Kendinize bir deneyim vermekten ne sıklıkta çekiniyorsunuz – size baskı yapabilecek, sizi rahat olduğunuz alandan çıkartabilecek bir şeyi yapma deneyimi gibi, bir iş kurma deneyimi gibi, çılgınca bir şey yapma, bir geziye gitme deneyimi gibi? Bu salonda bulunan bazılarınızın gitmeye can attığı geziler var, ama onu gerçekleştirmemek için binlerce bahane buluyorsunuz – ya paranız yoktur, ya zamanınız, korkuyorsunuz gidip de… (hamile kıyafetinde bir hanıma hitaben) Her seferinde sana bakıyorum. (Adamus güler)
ŞAMBRA (kadın): Genişliyorum.
ADAMUS: Evet ya, genişliyorsun. Evet. İlginç… (artan kahkahalar) Bir dakika için buraya öne gelebilir misin? Sen mükemmel bir örneksin – Tanrı bilir neyin örneği – ama bir şeyin mükemmel bir örneğisin. Belki birisi bana söyleyebilir. Burada sözünü ettiğim şeyin mükemmel bir örneğisin. Hayran olunacak, çekici, güzel, zeki ve çok bilinçli bir varlık olduğun açık, ve söylediğim her kelimeyi kastederek söyledim.
ŞAMBRA (kadın): Katılıyorum.
ADAMUS: Katılıyorsun. Bu iyi. Böylece rahatlık alanından çıktın ve giyinip kuşandın, eğleniyorsun. Bir deneyim yaşıyorsun. Birçok insanın yüzüne bir gülümseme oturtuyorsun, ama kendinin de bir deneyime sahip olmasına izin veriyorsun. Ve ben sana emrediyorum. (Adamus onu kucaklamak üzere harekete geçer, sonra durur) Sana emrediyorum. Sana, taşkınlık yapmanı ve yaşam oyununu, yaşamın bir oyun, bir rol olduğu gerçeğini anlamanı emrediyorum. Kimliğin bir rol, ve onunla oynamaya başladığın an, eğlencelidir. Eve gülümseyerek dönersin, çünkü buradan (kafa) çıkmışındır. Ve senin ‘buran’ çok iyi durumda. Zihinsel olarak çok zekisin, ama onu oldukça iyi dengelemişin. Bana öyle bakma. (kahkahalar) Cauldre’nın canına okuyacakmışın gibi duruyorsun.
Bu hanım oynamaya ve eğlenmeye ve deneyimlemeye istekli. Ve bakın, spiral-metresi şu anda hareket ediyor. Dışarı sızdıracak bardakları suyla doldurmuyor… (hanımın cinsellik çağrıştıran bir biçimde kostümünü çekiştirmesi yoğun kahkahalara neden olur) Böylece o sadece sarmal biçiminde… (Adamus hanımın çok uzağına gider) Şuraya oturabilir miyim? (kahkahalar) Hatta sanırım daha da iyisi… (dışarıya çıkar, yoğun kahkahalar)
Böylece o genişliyor ve spiral şeklinde hareket ediyor. Güzel bir zaman geçiriyor, ve… burada sadece mesafeyi ne zaman koruyacağımızı bilmemiz gerekiyor. Salona geri dönmek güvenli mi? (izleyiciler “Evet” der) Duyduğum pek de… (birisi, “Oturuyor” der) Tamam, o zaman… peki. (salona geri gelir) Uff!
Pekâla Şambra, ah, derin bir nefes alın. Az önce şu küçük şeylerin birkaçından, o küçük spirallerin birkaçından daha geçtik.
Pekâla, sırlar yok; bu, yaşamı deneyimlemekle ilgili. Ve deneyimin de – sizin deyiminizle – iyi ya da kötü olarak yargılanması gerekmiyor. Sonuçta hepsi şaşırtıcı, hepsi güzel ve hepsi genişlemedir.
Sizi incitip incitmeyeceği hakkında kaygılanmanız gerekmiyor. Biliyor musunuz, herşeyden önce, incinme – acı – gerçekten zihinden gelir. Fiziksel beden, zihin ona (David’in omuzuna vurur) acı içinde olduğunu söylemeden… Pardon. (David’e tekrar vurur) Acı içindedir… (David ona geri vurur; yoğun kahkahalar) Ah! Ah! Beden, zihin olmadığında acıyı bilmez. Zihin olmadığında duygular yoktur. Duygularınızın merkezi zihindir.
Hisler – gerçek hisler ıstıraplı değildir. Onlar tamamlayıcı, doyurucudur. Çekicidirler. Çok duyusaldırlar, ama asla ıstıraplı değildirler. Gerçek bir his – farkındalık ve bilinç – ıstıraplı olamaz. Bir uçurumun tepesinde durur, uçurumun ya da uçurum olduğunu sandığınız şeyin hemen kenarında durur – ki o hiç de uçurum değildir, bir başka yanılsama dahadır – ve dersiniz ki, “İyi de, o adımı atmam, anlamaya çalışmaktan vazgeçmem, ve yapmaya bayılacağım şeyleri yapmamak için kendime bahaneler yaratmaktan vazgeçmem ne kadar ıstıraplı olabilir ki?” Bunda ıstırap yoktur. Bilinçte acı yoktur. Bu inanılmaz bir kavram değil mi?
Acıyı zihin, beyin yarattı. Beyin duyguları yarattı – beyin acı dolu duygular yarattı – ama onlar gerçek hisler değildir. Bu gerçek bilinç değildir.
Böylece derin bir nefes alın…
Sırlar yoktur. Saklanan hiçbir şey yok. Bu, kendi güzel ama az çok sinsi tarzında devreye giren zihindir. “Anlaşılacak bir şey olmalı” diyen, devreye giren zihindir. Zihin programlanmıştır. Küçük bir robottur. O hep anlamaya, çözmeye programlanmıştır, ve siz de ona izin veriyorsunuz.
Özellikle şu son birkaç hafta boyunca, şeyler gerginleşmeye başladığında – ve birçoğunuz şimdilerde onu benimsemeyerek içinize almamak konusunda giderek daha başarılı oluyor, onun başka bir yerden geldiğini farkediyorsunuz – yine de hâlâ zihnin devreye girerek onu anlamaya ya da çözmeye, olanları ölçüp biçmeye çalışmasına yatkınsınız. Bu, uzun zamandır iş gördüğünüz biçimdir.
Bu Deneyimle İlgili
Bir an için ölçüp biçmeye çalışan bir zihnin olmadığını hayal edin, ya da en azından, ölçüp biçse bile onun şurada önde duran o lanet vantilatör gibi olduğunu düşünün. Onu sadece görmezden gelirsiniz. O oradadır, ama siz onu görmezden geliverirsiniz, öhöö, Eesa’lı Linda mutlu ve serin kalsın diye.
Böylece zihin bunu çokça yapıyordu – ama özellikle şu son birkaç haftadır – devreye girip, küçük mesajlar veriyordu. “Neler oluyor? Tehlike var mı? Ne yapmam gerek? Tüm parçaları nasıl birleştirebilirim? Neler olduğunu nasıl anlayabilirim?” Ve anlayamazsınız. Anlayamazsınız. Bu konuda rahat olabilir misiniz? Bunu gerçekleştirebilir misiniz? Kolay değildir, özellikle de bir dolu programlanma olduğunda. Zihin sürekli küçük mesajlar gönderir, hep analiz etmesi, kutulara yerleştirip, paketleyip bir yerlerde depolaması gerekir.
Bunu gerçekleştirebilir misiniz (spirali gösterir), sadece o duraklamaları gerçekleştirip, derin bir nefes alıp, kendinize evrimleşme iznini verebilir misiniz? Anlamaya çalışmadan bir deneyim yaşayabilir misiniz? Bunu size çok insanca kavramlarla anlatayım. Küçük çaplı bir araba kazası yapabilir ve onu anlamaya çalışmayabilir misiniz? (birisi “Hah” der) Ha, ha, ha. (Adamus güler)
ŞAMBRA (erkek): Teşekkürler.
ADAMUS: Teşekkürler, evet ya. Küçük çaplı, dedim. Küçük çaplı. Bakın, olan şudur, yolda gidiyorsunuz ve birisi size bir şamar indiriyor. Öyle kuvvetli değil, ama tokat atıyor. Birdenbire “Ruh bana ne söylemeye çalışıyor?” diyorsunuz. İşte bu beyindir. Bu Ruhunuz değildir. O burada değildir. Birden bedeninizin bir kısmı kendini belli etmeye başlıyor, acıyor, ve siz de “Neyi yanlış yaptım?” diyorsunuz. Hiçbir şeyi! Sadece bir deneyim yaşıyorsunuz! Kahkaha lütfen. (gülme efekti)
Bir randevunuzu kaçırıyor ve neler olduğunu anlamaya çalışıyorsunuz. “Sekiz ay önce Adamus ne demişti,” bilirsiniz, “sayfa 14’de?” Farketmez. Bir deneyim yaşıyorsunuz. Herşey bununla ilgilidir. İnanılmazdır. Güzeldir. Ve beyninizi o deneyimde devre dışı bıraktığınız an, beyninizin o deneyimi kontrol etmesine izin vermeyi kestiğiniz an, gerçekten, inanılmaz olacak. Kaç arabanın size çarptığı umurunuzda olmayacak. Bedeninizdeki ağrı ve sızılar umurunuzda olmayacak. Ve onlara odaklanmaktan vazgeçtiğinizde, ne olur biliyor musunuz? Onlara ihtiyaç kalmaz. Yeni bir deneyim düzeyine yükselirsiniz. Oldukça şaşılası. Oldukça şaşılası.
Böylece, oldukça ıstıraplı deneyimleri, kendini tekrarlayan deneyimleri, pek de doyurucu olmayan deneyimleri içeren bir kalıbın şu anda devam ettiğini söyleyebilirsiniz. Ağrı ve sızılara sahip olmak, gerçekten, şu anda ne kadar doyurucudur? Meteliksiz olmak ne kadar doyurucudur? Onlar deneyimdir ama bir kez salıverdiğinizde ya da onu anlamaya çalışmaktan vazgeçtiğinizde, o zihinsel eylemi bir kez durdurduğunuzda, bir kez spiral şeklinde hareket ettiğinizde – vaay! – hiçbir tanımlama olmadan, hiçbir tanımlama olmadan, sadece o saf deneyimin içindesinizdir şimdi. Eğer Dünya üzerinde herşeyi anlamaya çalıştığınız, zihinsel olduğunuz bin dörtyüz bilmem kaç garip yaşamınız olduysa, (o saf deneyimin içinde olmak) başlarda biraz rahatsızlık verecektir. Buna alışık değilsiniz. Bu konuda bir korku var.
Ama, sevgili Şambra, gelecek haftalarda, özellikle de şeyler biraz daha gergin ve biraz daha meydan okuyucu bir hal aldığında, onu anlamaya çalışmayı bırakın. Tüm o sevimli küçük cümleleri ve sevimli küçük kelimeleri bırakın. Eski alışkanlıkları ve eğilimleri salıverin. Sadece derin bir nefes alın, ve eğer bir şey yapacaksanız, kendinizi o genişleyen spiralin içinde imgeleyin. Bu sizsiniz. Bu sizin hayatınız. Bu, Dünya üzerindeki sizin deneyiminiz. Bu onu çok daha kolaylaştırır.
Uzun zaman önce… Tobias gittiğinde, dedim ki, artık işlemden geçirmek yok – onu hâlâ yapıyorsunuz, ama çok daha az – çünkü işlemden geçirmek zihinseldir. İşlemden geçirmek, düzeltilmesi gereken yanlış bir şeyler olduğunu varsayar. Peki ya yoksa? Ya sadece, şimdilerde gerçekten sıkıldığınız o eski deneyimlerin eski kalıplarına girdiyseniz, ve gerçekten düzeltilecek hiçbir şey yoksa?
İşlemden geçirmek. İşlemden geçirmek, biliyorsunuz, bu zihinsel keder, bu süregelen korku, bu… biliyorsunuz, bardağı kısa bir süre için doldurur. Onun içine azıcık meyve suyu, azıcık su ya da her neyse koyar, ve işlemden geçirmeyi seçen kişilerin birazcık daha iyi hissetmelerini sağlar. Onun bir yerden sızdığını anlamadılar mı? O orada kalmaz. Sonra da, aslında sonuçta onlara pek de iyi hizmet etmeyen bir şeye avuç avuç para – avuç avuç para – dökerler.
İşlemden geçirmek zihinsel bir faaliyettir. İşlemden geçirmek bir çeşit deneyimdir ama, tekrarlıyorum, çok sınırlıdır. Boğucudur aslında. Boğucudur, çünkü eski zırvalıklara, kendi eski şeylerinize geri döner durursunuz. Sürekli geri döner ve Tanrı bilir neler yapmaya çalışırsınız – başkasını suçlamak, anlamaya çalışmak, kategorize etmek gibi – ve bunu yapamazsınız! O sadece bir deneyimdi.
Dahası, bu salonda çok kez sözünü ettiğim gibi… (kameraya sırıtmak için durur) bu salonda çok kez (sözünü ettiğim gibi), geçmiş gerçekten zihninizin anımsadığı gibi değildir. Ben buna tekrar girmeyeceğim.
Hadi derin bir nefes alalım.
Kendinize yaşamı deneyimleme izni verin. Şu an ne deneyimlediğinize bir bakın. Ondan keyif alıyor musunuz? Eğer almıyorsanız, anlamaya çalışmayın. Bir sonraki aşamada ne yapmanız gerektiği hakkında bir kişisel-gelişim kitabı daha okumayın. Derin bir nefes alın ve Ben’im’i hissedin. Ya da hiçliği hissedin, çünkü hiçlik hiçlik değildir. Hiçlik herşeydir – o uçurumdur. O uçurum herşeydir ve hiçbirşeydir. Oradadır, ama orada değildir. Neyse, fazla felsefi olmayalım.
Böylece, sevgili Şambra, ha, hadi bu noktada bir başka döngü daha gerçekleştirelim. Vay. Güzel.
Siz yaşamdan ite kaka geçiyordunuz. Yaşamdan ite kaka geçiyordunuz, ve bunu da biliyorsunuz. Bu kendini bedeninizde belli ediyor. Uykunuzda belli ediyor. Yaşam sanki büyük bir itiş kakış, ve her gün uyanıyor ve biraz daha, azıcık daha itip kakabilirmisiniz diye bakıyorsunuz. Bazı günler yenilgiye uğruyorsunuz, o size karşı koyuyor, ama zaten itip kaktığınız nedir ki? Makyo! Açıkça. Makyo. Koca bir makyo topunu itiyorsunuz. Bir kartopunun aşağıya yuvarlanırken nasıl büyüdüğünü biliyor musunuz? Eh, siz bunu tersten gerçekleştiriyorsunuz. Bir zırvalık yığınını yokuş yukarı itiyorsunuz (kahkahalar), ve o giderek daha da zırva bir hal alıyor. Daha zırva bir hal alıyor. Bu benim “itiş kakış yaşamı” dediğim şey. İttir yaşamı, merdivenleri, basamakları tırmanma yaşamı, çaba yoluyla yükselmeye çalışmak – ve bu işe yaramaz. Bir deneyimdir, ama artık bundan sıkıldığınızı biliyorum. İşe yaramaz.
Yaşam hiç de bir itiş kakış olmamalı. Hiç. Bazılarınız şu garip şeye sahipsiniz. Şöyle düşünüyorsunuz, “Eh, azıcık ıstırap çekmeliyim, yoksa onu hak etmemiş olurum. Emeksiz yemek olmaz (Istırap yoksa kazanç da yoktur)” Bunun makyo olduğunu söyleyebilir misiniz? Kesinlikle! Emeksiz yemek olmaz. Kim icat etti bunu?! Egzersiz ya da idman aletleri imal edenler, besbelli! (kahkahalar) Besbelli! Parlak bir pazarlama, ama bu hayat için de geçerli. Size belli şeyleri alabilmeniz için çok çalışmanız gerektiği söyleniyor. Eğitim almanız gerekiyor. Istırap çekmeniz gerekiyor. Bunların hepsinden geçmeniz gerekiyor. Kesinlikle saçmalık. Bu o eski su-bardağını-doldurmaya-çalışma hilesi. İşe yaramaz. Yaşam parlak biçimde latif ve kolay olmalı.
Sıkıcı İnsanlar
Geçen hafta Varşova’da bir şey yaptık. Dedik ki, “Yeter artık.” Yeter artık. Ve şarkı söyledik. “Hit the Road Jack (Yollara düş Jack)” şarkısını söyledik. Bunu meleklere söyledik, her iki tarafın meleklerine, tüm tarafların, sadece karanlık meleklere değil, tüm meleklere. Yeter artık! Orada, Varşova’daki insanların artık meleklere ihtiyacı yok. Bekçilerin ve Tohumcuların ve üreticilerin ve geri kalan hepsinin rolü bitti! Bitti! (Bu noktada) muazzam bir alkışın gelmesi gerekirdi. (izleyiciler alkışlar) Teşekkür ederim. (gülme efekti) Gülme değil! Alkış. (Adamus güler)
Onlar uzun zaman önce, gerçek bilinç denen bir şey daha yerleşmemişken, bir nedenden ötürü buradaydılar. Bu gezegende kesinkes kaybolmamanızı garantiye almak için buradaydılar, ve kaybolmadınız. Kaybolmadınız.
Şimdi buradasınız. O melek çocuklara ve geri kalan tüm o melek gruplarına ihtiyacınız yok. Ve biliyor musunuz? Onların işi de hemen hemen bitmiş durumda. Neden biliyor musunuz? Melek olmaktan sıkıldılar, yoruldular.
ŞAMBRA (kadın): İnsan olmak istiyorlar.
ADAMUS: İnsan olmak istiyorlar. Kesinlikle. Onlar şimdi buraya gelmek istiyorlar. Bir çeşit enerji dengesini koruma rolleri, diğer alemlerle, kendinizin diğer parçalarıyla olan bağlantıların korunmasını garantiye alma rolleri bitti, zaten bunların tümü şimdi eski zırvalar oldu. Melekler eskidir. (kahkahalar) Ve Cauldre sanki bundan tırsıyor. Hayır! Ne yani, melek insanlar seni kovalayıp öldürecek mi, Cauldre?! (kahkahalar) Onlar melek insanlar! (kahkahalar artar) Bunu yapamazlar! Tabii karanlık melekler olmadıkları sürece. Bu biraz komikti.
Pekâla Şambra, meleklerin günü geçti, çünkü, eh, şu anda bedenlenmiş haldeler. Fiziksel beden içindeler. Yaşamın içinde bir deneyimden geçiyorlar, ve gerçekten tam oradalar. Siz tam oradasınız. Sadece daha pek farkına varmıyorsunuz. Pek farketmiyorsunuz, ama gerçekten oradasınız. İnanılmaz zamanlarda yaşıyorsunuz.
Konuma geri döneyim; insanlar sıkıcı. İnsanlar sıkıcı. Gerçekten öyleler. Sıkıcılar. Böyle biriyle çokça zaman geçirmek zorunda kaldınız mı hiç? Aman tanrım! Ne yapıyorlar biliyor musunuz? İşlemden geçiriyorlar. İşlemden geçiriyor ve makyo konuşuyorlar. Sanki “Sus da sen de Tanrı ol!” (demek istiyor insan). Tanrı konuşmaz. (izleyiciler tezahürat yapıp alkışlar)
Ama onlar gerçekten sıkıcı. Bizim ne yaptığımızı söylemek istiyorum… Polonya’da cila çekmemiz gerekti, ben buna Polonya cilası diyorum, geçen hafta – bu oldukça komikti, öyle değil mi? (çvr: Kelime oyunu yapıyor, Polish – Polonya’ya özgü – to polish – cilalamak, Polish polish diyor Adamus, yani Polonya’ya özgü cila) – çünkü orada bir ışık yetersizliği vardı. Şimdi, ben ışığa karşılık karanlıktan söz etmiyorum. Ben ampullerinizdeki ya da hatta güneşten gelen ışıktan söz etmiyorum. Ben tüm yaratımdaki en özsel şeylerin birinden söz ediyorum – o enerji bile değil, gerçek ışık enerji değildir.
Sevgili Şambra, önümüzdeki yıl boyunca Kihak ile çalışırken, ışığın ne olduğunu, buraya nasıl getirilebileceğini, nasıl kullanılacağını ve ondan nasıl korkulmayacağını öğreneceğiz. Ondan nasıl korkulmayacağı! Biz yaşamları aydınlatacağız. Görüyor musunuz, insanlar, onlar gerçekten sıkıcı. Başka bir deyişle, bunun içinde, fizikselin içinde hapsolmuşlar. Sanki o gizli bir mezar odasıymış gibi yaşıyorlar içinde. Sıkıcılar. Bilinçsizler. Çoğu insan gerçekten, gerçekten, gerçekten, gerçekten bilinçsiz. Eğer bana inanmıyorsanız, bilinçli olun, markete gidin, havaalanına gidin ve sadece izleyin. Ve bu bir yargı değil. Bu… Cauldre sinirlenmeye başlıyor. İnsanları yargıladığımı söylüyor. Ee, evet! Bu yüzden buradayım (kahkahalar) şeyleri harekete geçirmek için.
Yeniden sarmal şeklinde hareket edelim, düşünce olmadan, çaba olmadan. Ahhh! Ahhhh! Ah. Sana iyi geldi mi?
LINDA: Şahanesin.
ADAMUS: Şahane olmaya ihtiyacım yok. Deneyimin nasıl?
LINDA: Şahane.
ADAMUS: Güzel. Gerçekten mi? Kamera, o yüze zumla. (kahkahalar) Linda Cauldre ile eve dönecek, yani anlayabiliyorum.
Pekâla, sevgili Şambra, onlar sıkıcılar! Bilinçsizler! Farkında değiller. Hipnotize olmuş haldeler. Kesinlikle hipnotize olmuş haldeler ve siz de bunu biliyorsunuz, ben de biliyorum, hepimiz biliyoruz. Yani bunu artık halının altına süpürmeye kalkmayalım. Onlar alışkanlıklara bağlılar. Saplantılılar. Enerji açısından gerçekten düşükler.
Biz Polonya’ya gittik, Varşova’ya, biraz ışık yerleştirmek için, tozu silip süpürmek için, o içsel ışığın biraz yayılmasını sağlamak için. Biliyor musunuz, ışığınız parlamıyorsa sizi kazıklarlar. Bunu farkediyor musunuz? Sizinle oynarlar. Sizden yararlanırlar. Işığınız parlak değilse sizden besleneceklerdir.
“Onlar” kim? Herkes. Eşiniz, çocuklarınız, uzaylılar. Uzaylılar gerçekten çok parlak değildirler. Değildirler. Ve Cauldre’nın size daha önce söylediği gibi, kalpleri yoktur.
Biliyor musunuz, ben gülebilen iyi bir uzaylıya hiç rastlamadım. İnsanlar gülebiliyor. Ağlayabiliyor, gülebiliyorsunuz. Ben bir uzaylıdan hiç fıkra duymadım.
LINDA: Görünen o ki izleyicilerin arasında bir tane var. (birisi uzaylı görünümündeki bir bebekle oynuyordur)
ADAMUS: Bir uzaylı mı yoksa bir şaka mı? (kahkahalar) Ama burada durum tam tersi. Uzaylıyı manipüle eden insan. (kahkahalar)
LINDA: Haaa!
ADAMUS: Bu gerçekten komikti. (artan kahkahalar ve alkış)
Onlar gülmüyorlar. Ağlamıyorlar. Bunu bir hayal edin. Bir ruhları var, evet, ama sizinki gibi deneyime girmemiş. Sizinki gibi hissetmemiş. Şimdiye kadar yaptığınız herşey, iyi ya da kötü olarak yargılayacağınız şeyler, sadece deneyimin bir parçasıydı, ve size bir kalp verdi. Size şefkat verdi, size sevgi verdi. O uzaylı dillerinin bazısında sevgiyi ifade eden bir kelime yok. Onlar kelimeler kullanmıyor. Bipler kullanıyorlar – “biip-biip, biip-biip, biip” (kahkahalar) – rakkamlar. Madde, cisim yok.
Hadi bu noktada bir daha spiral şeklinde hareket edelim, bunun için iyi bir zaman. Ahhhh! Gördünüz mü, bu kadar kolay.
Böylece insanlar, temelde sıkıcılar, yani bu, ışığı yakmak zamanıdır anlamına geliyor – içinizde. Siz gerçekten bunu başkaları için yapamazsınız, ama onlar bunu sizin içinizde gördüğünde, ah, bunun ne kadar esinlendirici olduğunu bir hayal edin. Bunu sizde hissettiklerinde, gerçekten sıkıcı, donuk olduklarını, enerji kullanımında gerçekten verimli olmadıklarını farkedecekler.
Bundan bir ara ayrıntılı biçimde söz etmek isterim, ama enerjinin buraya getirilme ve kullanılma ve tüketilme biçimi gerçekten zor, meydan okuyucu. Enerjiyi kullanmanın o çok eski ağır biçimiyle fiziksel gerçeklikte olmak, insan formunda olmak zor. Sizi bitkin düşürür, yorar. Böyle olması gerekmiyor.
Enerji çok temizdir, çok saf. Size zarar vermez. Biz bazen büyük miktarlarda enerjiyi buraya getirmekten söz ediyoruz. Sizler gemiler dolusu enerjiyi, evrenler dolusu enerjiyi buraya getiriyorsunuz, ve etkilemeyecektir – sizi etkilemesi gerekmiyor – çünkü saftır. Ama insanlar ışımıyorlar, esinlenmiş değiller, sıkıcı ve çerçeveler içindeler, ve bu yüzden ışığın ve enerjinin bu gerçekliğe gelme işlemi yavaşlatılıyor, En sonunda şimdi ânınıza ulaşabilmesi için bir takım karmaşık, girift işlemlerden geçiriliyor. Ve bunun böyle olması gerekmiyor. Ben onu bu şekilde istemiyorum, sizin de istediğinizi sanmıyorum, ve bizim gittiğimiz yer orası – enerji kullanımı, parlak enerji kullanımı.
Nefes aldığınızda ışımak eğilimindesiniz. Sizi bu noktaya getirmek yıllarca nefes almanızı gerektirdi – bazılarınız gerçekten buna direndi – ama nefes aldığınızda, ışımaya başlarsınız. Aydınlanmaya başlarsınız, ve bu yüzden çoğunuz nefes almayı kestiniz, çünkü başlangıçta, evet, yoğundur. Başlangıçta acıtır. Başlangıçta, zırvalarınızı, makyo’nuzu ortaya çıkarır. Makyo’yu gözlerinizin önüne serer, o zaman dersiniz ki, “Aman, şu nefes işi çok aptalca. Ben gidip bir dolu kitap ve seminer (workshop) ve karmaşık şeyler bulacağım, ve, bilirsiniz, birleştirmem gereken yapboz parçaları varmış gibi davranacağım. Şu aptal nefesi yapmayacağım. O kadar kolay ki. Nasıl etkili olabilir? Ben gidip ıstırap çekeceğim. Aydınlanmak için büyük paralar harcayacağım. Bir guru bulacağım. Lanet olsun, gidip uzaylı bir guru bulacağım ve öğrenmek için ona tonlarca para ödeyeceğim.” Böylece insanlar nefes almaktan vazgeçiyorlar, çünkü aydınlanmak acıtıyor.
Siz öğreniyorsunuz… siz yapıyorsunuz, demeliyim. Siz deneyimliyorsunuz. O derin nefesi alıyor ve zor olması gerekmediğini farkediyorsunuz. Gerçekten gerekmiyor. Ve bulunmuş olduğunuz yerden, bulunduğunuz yerden çıkmak için işlemden geçirmeniz gerekmiyor. Çıkmak için işlemden geçirmeniz gerekmiyor. İnanılmaz. Parlak. Parlak.
Hadi derin bir nefes alalım ve bir döngü daha gerçekleştirelim. Ve bunun işte böyle kolay olması gerekiyor. Gerçekten.
Bisiklete biniyor olabilirsiniz, bir kitap okuyor olabilirsiniz – kişisel-gelişim kitabı değil – siz… ah, gülme efekti. (bazı gülüşmeler ve gülme efekti perdeye yansır) İstediğinizi yapıyor olabilirsiniz. Ha, uyumak; spiral halindeki döngülerden geçmek, genişlemek, evrimleşmek, tüm bu deneyimleri özünüze sindirmek için ne harika bir zaman. Ne harika bir zaman, ama hayır, uykunuz sırasında bu zamanı günlük yaşamınızda nasıl kullanıyorsanız aynı amaç için kullanıyorsunuz – şeyleri anlamaya, çözmeye çalışmak için. Harcanan çok rüya zamanı var. Onu rüyalarınızda bulamayacaksınız. Gerçekten bulamayacaksınız, asla. Ben geceleri gördüğünüz rüyalardan söz ediyorum. Yanıtı orada bulamayacasınız. Ve bazılarınızı görüyorum. Geceleri çıkıp gidiyorsunuz, gizlice sıvışıyorsunuz – bunu gerçekten yapıyorsunuz, sıvışıyorsunuz, çünkü benim izlemediğimi umuyorsunuz – bir yere gitmek, başkalaşmış bir boyuta gidip de bir şey öğrenmek ve onu buraya getirmek umuduyla sıvışıyorsunuz. Öğrenmeyecek, buraya getiremeyeceksiniz.
Uyku halinizde, rüya halinizde, çoğu kez bu yaşamın sorunlarını halletmeye de çalışıyorsunuz. Böylece rüya zamanı fena halde harcanıyor. Bu yüzden yorgun uyanıyorsunuz. Bu yüzden yorgun uyanıyorsunuz, çünkü anlaşılacak, çözülecek hiçbir şey yok! Anlaşılacak bir şey yok, bu sadece bir deneyim. Sadece bir deneyim – inanılmaz bir deneyim; o bir mucize, ama sadece bir deneyim. O nedenle, geceleri oralara gidip de anlamaya çalışmayın.
Derin bir nefes alalım…
İçerde Ne Var?
Dendi ki – ve çoğu insan buna inanıyor, ya da inanmak istiyor, ya da inanmak istediğini sanıyor, ya da inanmaya çalışmanın bir yolunu öğreniyor, ama dendi ki – “İhtiyacınız olan herşey içinizdedir. Herşey zaten oradadır.” Bu bir yalan. Evet ya, evet, evet, evet, evet. Bu bir… ben o sudan içmeyeceğim, ama hayır, bu bir yalan. O zamanlar kulağa güzel geliyordu. Yeshua bunu söylediği zaman kulağa harika geliyordu, ve aslında bunu kastederek söylemişti, ama size 2.000 yıl önce konuşuyordu. İkibin yıl önce bu geçerli olabilirdi. Şimdi değil.
Diyorlar ki, herşey zaten orada. Kulağa güzel geliyor. Buna inanmak isterdiniz ve böylece etrafta koşuşturup anlamaya çalışıyorsunuz – “Peki, nerede? Ona zaten sahipsem, nerede? Saklı mı? Bir sır mı? Adamus beni ondan alı mı koyuyor? Zaten içimde mi?” Ama ona sahip değilsiniz. Bu iyi haber. Bu iyi haber!
Şimdi, bundan daha önce hiç söz etmediğimi ve ne söylediğimi anlayacak çok, çok az kişinin, çok az kişinin olacağını söyleyerek buna bir açıklık getireyim. Bu bazılarının kaçmasına neden olacak. Bazılarının Cauldre’ya kötü şeyler yapmasına neden olacak, ama siz şimdi anlıyorsunuz ve bu kavramı anlamaya hazırsınız. İçinizde hiçbir şey yok. Kesinlikle hiçbir şey, ve böyle de olması gerekiyor. Bilinç enerji değildir, şeyler değildir, bolluk değildir, hiçbir şeydir. O herşeydir. Bilinç herşeydir ama hiçbir şeye sahip değildir. Herhangi bir şeye sahip olmaya ihtiyacı yok, buna anılar da dahil. Herhangi bir şeyi işlemden geçirmeyi gereksinmez, siz dahil.
Bilincin bağımlılıkları yoktur. Arzuları yoktur, amacı ya da sizin tutku diyeceğiniz şeyi yoktur. Bilincin hedefleri yoktur. O odur. Onu tanımlamak için kelime kullanmaktan bile nefret ediyorum, çünkü o zaman zihniniz devreye giriyor ve sonra da anlamaya çalışacaksınız.
Bilinç olandır. Sizin bilinciniz olandır. İnsani terimlerle onun hep var olduğunu ve hep olacağını söyleyebilirsiniz, ama bu kulağa biraz eski geliyor. O sadece olandır. Deneyime bayılır, ve sizin sandığınız gibi deneyime tutunmaz ya da onu sahiplenmez. Başka bir deyişle, şimdiye kadar gerçekleştirdiği, yaptığı herşeyin kronolojik tarihini tutmaz. Buna ihtiyacı yoktur.
Bilincin, deneyimin bilgeliğini çıkarttığını söyleyebilirsiniz, tıpkı bir portakalı alıp da sıkmanız ve sonra o tatlı güzel kısmını almanız gibi.
Bilinç bilgeliği çıkartır. Bilgeliğe ihtiyacı yoktur, ona sahip olmak zorunda değildir, ve bir varlıkla diğer varlık kıyaslanmaz – “Ben senden daha fazla bilgeliğe sahibim.” Bilgelik hiçbir şey değildir ve herşeydir. Üzgünüm, ama insani kelimeler bazen pek doğru olmuyor.
Böylece David, senin bilincin, onun içinde herşey var değildir. Herşey onun içinde değildir. Doğruyu söylemek gerekirse, saf bilincin herhangi bir şeye ihtiyacı yoktur, ama yine de enerjilere çağrıda bulunmanın, ışığa çağrıda bulunmanın, onun oynamasına yardımcı olmak, onun deneyimlemesine yardımcı olmak için orada olan şeylere çağrıda bulunmanın bir yoluna sahiptir, ve sonra o enerjileri getirir, buraya değil, ama az çok yakına, ve o enerjiler, bilincinizin güzelliğine yanıt olarak kendilerini uyumlayacaklardır. Bilinç herhangi bir şeyi uyumlamak ihtiyacında değildir. Zihin, beyin uyumlanmayı gereksinir. Bilinç gereksinmez, çünkü o zaten mükemmel bir şekilde gerçekleştirilmiştir, mükemmel biçimde, tümüyle rezonansta olan, ışıyan ve senkronize bir biçimde.
Bilinç asla bir şeye sahip olmayacaktır, asla bir şeyi manipüle etmeyecektir, asla. Siz – siz (bunu) yapmayacaksınız. Yaşamınızda sizi çabalamaya iten, size o makyo’yu yokuş yukarı giderek daha çok ittirten, o çok eski olan şey var. Bunu yapmanıza gerek yok. Gerçekten yok. Bunu yapmanıza gerek yok. Orada saklı olan bir şeyi keşfetmeniz gerekmiyor, çünkü aslında orada bilinçten başka, hadi sevgi diyelim, hiçbir şey yok. Ben sevgi kelimesinden hoşlanmıyorum, çünkü çoğunuza sevildiğiniz söylendi ve sonra bu yüzden ıstırap çektiğinizi biliyorum. Böylece… farkındalık, bilinç.
Yani bundan böyle herşey içinizde değil. Bundan böyle, onu deneyimlemek isterseniz, içinizde Ben’im’in saflığından başka bir şey yok. Ben’im, herşeyi güzel mükemmel bir şekilde uyumlar. Siz ondan o kadar uzaklaştınız, onunla o kadar iletişiminiz kesik, yaşamla ilgili o kadar herşeyi kontrol etme peşindesiniz ki, Ben’im, o güzelliği içinde – o hâlâ orada, hâlâ rezonans içinde, hâlâ hiçlik – oyunun sürmesine izin veriyor, sizin devam etmenize izin veriyor. O kadar şefkatli ki, “İstiyorsan bu oyunu oyna” diyor.
Bu size kalmıştır, Larry, ve diğer hepiniz. Oyunu bitirdiğiniz an, onu salıverirsiniz. Ha, bu sanki o faal volkana düşecek ve cehennem ya da her ne ise ateşlerinde yanacakmışınız hissi veriyor. Ama salıverdiğiniz an, birdenbire tümü birleşir. Buradan değil (kafa), ama buradan (kalp). Birdenbire farkedersiniz, “Ben o Ben’im. Tümünün içimde olmasına ihtiyacım yok. Sırlarımın ve gizemlerin ve geri kalan tüm o şeylerin olmasına ihtiyacım yok.” Bu kadar basit. Bu kadar basit. Bu kadar, karmaşık olmayan (bir şey). Bu, Kaynağın, sizin, çok parlak bir tasarımı.
Artık hiçbir şey üzerinde çalışmanız gerekmiyor, gerçekten. Bunu yapmanızı istemiyorum. Umarım siz de istemiyorsunuzdur, tabii o oyundan hoşlanıyorsanız başka.
Kendinizi hissetmeye başlayın … kendinizi bilinç olarak ve yalnızca bilinç olarak bilmeye başlayın. Hatta kendinizi o geçmiş yaşamlarınız olarak ve tüm o yaptığınız şeyler olarak, diğer herşey olarak bile (tanımlamayın, bilmeyin). Bu, bizim tekrar tekrar sözünü ettiğimiz o kimliğin yok edilmesidir, oyunu bırakmaktır. Şimdi saf bir bilinç olarak kendinizi bilmeye, kendiniz olmaya başlayın. Herşey içinizde değil. İçinizde hiçbir şey yok ve olması da gerekmiyor. Güzellik burada. Olması gerekmiyor.
Biliyorum, bazılarınız bu konuda tartışacak ve bir dolu enerjiyi boşa harcayacak. Bu, onu deneyimlemekle ilgilidir.
Böylece biz, destekleyenler için, o doksan-dokuz kişi için Kihak’ı başlatırken – bu gerçekten o başlama vuruşudur – o içinizde değil. İçinizde hiçbir şey yok, Ben’im dışında. O Ben’im, kendi içinizde ona güvenebilirseniz, çaba olmaksızın tüm uygun enerjileri buraya getirir, sizin ıstırap çekmenize meydan vermeden, günahlarınızın bedelini ödemenize meydan vermeden, oyunlar oynamanıza ve manipülasyona ve enerjiye meydan vermeden tüm uygun enerjileri en parlak biçimde uyumlar. O sadece olandır. O sadece olandır. Bu, yaşamanın çok muhteşem bir yoludur.
İnsan biçiminin içindeyken bunu çok az insan gerçekleştirdi, çok az. Birçoğu denedi. Birçoğu daha oraya ulaşamadı. Şimdiye kadar çok azı bunu başardı. Sizin kolektif varlıklar diyeceğiniz varlıklar, parlak üstatlar vardı, ama onlar grupların, buraya gelip de inanılmaz şeyler yapan insanların kolektif bir enerjisiydi. Ama sizin gibi gerçek ruhu olan varlıklar? Çok az.
Peki neden? Bu neden böyle? Ben bunu çok sık merak etmişimdir. Bu gezegende milyarlarca insan ve başka alemlerde milyarlarca başka varlık varken, neden bu kadar azı bunu gerçekleştirdi? Neden, Linda?
LINDA: Biz kendimize güvenmiyoruz.
ADAMUS: Bu iyi bir yanıt. Kendine güvenmiyorsun. Bunu bir adım öteye götüreceğim. Evet.
ALAYA: Ben bizim kolektif bir bilince sahip olduğumuza inanıyorum.
ADAMUS: Sence bir sakıncası yoksa…? (Linda ona mikrofonu götürür) Evet. Bir ödül alacaksın, üstelik daha cevabını bitirmemiştin bile.
ALAYA: Bizim kolektif bir bilince sahip olduğumuza inanıyorum.
ADAMUS: Evet! Evet. Hanımefendi iki ödül alacak.
ALAYA: Ve bunları birbirinden ayırmak çok zor.
ADAMUS: Öyle mi. Neden?
ALAYA: İnanç sistemi ya da duygular mı? (İnsanların) birbirine karşı duyduğu duygular mı?
TIM: Ebeveyinlerden ayrılmak.
ADAMUS: Ve bunu mikrofonla yapıyoruz, peki…
ALAYA: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Evet. Cauldre bugün para getirmedi, yani…
LINDA: Oooo.
ADAMUS: Evet.
TIM: Bu meleksel ailelerimizle ve bağlantılarımızla ilgili.
ADAMUS: Kesinlikle. Kesinlikle. Yani sen bunları birleştiriyorsun. O saf bilinç noktasına gerçekten ulaşmış insanlar neden bu kadar az? Çünkü buraya kendi melek ailenizin bir temsilcisi olarak geldiniz, ve o niteliğe hâlâ sahipsiniz, o sorumluluk sizin büyük bir parçanızı oluşturuyor. Gezegenin kitle bilincine bağlısınız çünkü gezegeni seviyorsunuz. Onun için doğal olarak kitle bilincine çok bağlı olacaksınız. Tobias, birkaç yıl önce sizi kitle bilincinden koparmaya başladı, ya da ondan çıkmaya teşvik etti, ama o bağımlılık yapar. Yapışkandır. Ondan çıkmak zordur.
Kitle bilinci, öyle azıcığını yapabileceğiniz ya da azıcık uzaklaşabileceğiniz bir şey değildir. Ya hep ya hiç gibidir, ve o tür bir kopmayı gerçekleştirmek zordur.
Sonra üstüne üstlük bir de o muhteşem birliği iddia edenler var. Onlar, “Hepiniz birsiniz”den söz ediyorlar. Son kişinin de bundan geçmesini gerçekten beklemek istiyor musunuz? Hayır. Hayır, çok da iyi bir nedenden ötürü. Onların size ihtiyacı var. Onların sizin ışığınızı görmeye ihtiyacı var. Onların Dünya’yı bilinçli olarak arşınlayan Üstadı görmeye ihtiyacı var, yoksa sonuca ulaşamayacaklar. Yoksa orada geride kalacaklar. Ve o büyük birlik, o büyük Borg (“Borg” Star Trek’te betimlenen bir kolektiftir) eterik alemlerde sürüklenen o büyük alanında sıkışıp kalır.
Yani hayır, hayır, ama birliği, spiritüel aileyi, Düzen’i, verilmiş sözleri ya da sorumluluğu salıvermek çok zordur. Bu yüzden bu kadar az insan (bunu başardı). Bu yüzden bunca insan, mecazi olarak yükselişin, anlayışın, Ben’im’i bilmenin – sizin deyiminizle – görüş alanına girmişken, gerisin geri döndüler. Dönüp gidiyorlar.
Bugün bütün bunları, sözünü ettiğim herşeyi, tümünü gündeme getirmemin nedeni, sevgili Şambra – şu sarmallardan birini daha gerçekleştirelim; bu sefer biraz daha yapış yapış, değil mi? evet – sizin az çok bulunduğunuz noktanın burası olmasıdır.
Bunların hepsini – o büyük evrimleşmeyi – gerçekleştirdiniz, ve bir yanınız hazır olduğunuzdan aslında emin değil. Bir yanınız ondan çıkmaya hazır olduğunuzdan bile emin değil, çünkü sonuçta siz artık o spiralde değilsiniz. Spiral, farkettiğiniz gibi, bir yanılsamadır.
Böylece diyorsunuz ki, “Peki ama ya, ya, ya? Çocuklarıma ne olur? Arkadaşlarıma ne olur? Veçhelerime ne olur? Dünya gezegenine ne olur? Yunuslara ne olur? Balinalara ne olur?” (birisi güler) Bir kişiyi güldürdüm. Sen bunun için bir ödül alacaksın, evet. (kahkahalar) Gülme ödülleri vermeliyim.
Siz bu noktada bulunuyorsunuz, ve biz bu yüzden böyle konuşuyoruz ve bugün olan gerçekten buydu.
Zihin şu anda (boşlukları) doldurmaya çalışıyor. Zihin ‘peki ya’ları doldurmaya çalışıyor. Şu an ansızın o muhteşem farkındalığa erişseniz ve herşey biraraya gelse; ansızın gerçek bir Üstat olsanız ve bu enerjiler buraya akıp ânında çabasızca uyumlansa, ne olur? Birdenbire diğer herkesten çok farklı oluverirsiniz. Birçok insan sizden hoşlanmayacak. İsa’ya ne olduğuna bakın. (kahkahalar) Ha, şimdi gülüyorsunuz. Gülüyorsunuz! (Adamus güler) İşte siz bu noktadasınız. Bu, tekrarlıyorum, Kihak için harika bir başlangıç noktasıdır.
Sorular ve Yanıtlar
Pekâla, dersi bitirdim. Sarmal hareketi bitirdik. Biz Kathleen aracılığıyla Guidance Energy’i öne gelmeye davet edeceğiz. Kocaman bir alkış (izleyiciler alkışlar) Güzel. Şimdi bir de Kathleen’i alkışlayalım. (artan alkışlar)
(Kathleen’e hitaben) Bunu tercih eder misin?
KATHLEEN: Hayır, iyiyim.
ADAMUS: Bu iyi mi? Tamam.
KATHLEEN: Çok teşekkür ederim.
ADAMUS: Pekâla, derin bir nefes alacağız ve hep birlikte sarmal şeklinde hareket edelim. Soru ve yanıt zamanı.
Ve, bu arada, son zamanlarda Şambra’nın sorularından çok etkilendiğimi söylemeliyim. (Sorular) çok daha iyi olmaya başladı, ve öyle anlamsız yaşam stili soruları yerine, gerçekten özsel bir anlayışa varmayı hedefliyorlar. Sadece bir adet büyükanne sorusu geldi geçenlerde, ve… ben buna girmeyeceğim ama büyükannen öldü, ille de soracaksan. Farkediyor musun ki o sadece… o öbür tarafta ve bir deneyim “yaşıyor”. Geri gelecek.
Böylece herkes derin bir nefes alsın. Soru ve yanıt zamanı, ve bu noktada sevgili Linda mikrofonu izleyicilere götürecek. Sizler bir soru soracaksınız, ve lütfen ayağa kalkıp da soruyu o büyük ruhsal sesinizle sorun. İstediğiniz her türlü soru olabilir, ve Guidance Energy ile ben bir arkaya bir öne gidip kafanızı daha da karıştırmak için elimizden geleni yapacağız. (kahkahalar)
Böylece, Linda, ilk soru.
1.ŞAMBRA’NIN SORUSU (kadın): Merhaba!
ADAMUS: Merhaba.
1.ŞAMBRA: Bu soruyu sorduğum için çok heyecanlıyım.
ADAMUS: İyi.
1.ŞAMBRA: Sanki (içim) taşıyor.
ADAMUS: Evet.
1.ŞAMBRA: Anında uçup gidiveren birkaç durum yaşadım, (ve o durumlar/olaylar sırasında) genelde bilmediğim şeyleri biliverdim.
ADAMUS: Evet.
1.ŞAMBRA: Örneğin, erkek arkadaşım motorsikletleriyle uğraşıyor, ve ben o motorları ve nasıl çalıştıklarını asla anlamadım. Ama geçen gün, sadece biliverdim, ve bu benim için o kadar basitti ki, yani nasıl çalıştığı.
ADAMUS: Evet.
1.ŞAMBRA: Bu iki zamanlı motorun nasıl çalıştığı…
ADAMUS: Evet.
1.ŞAMBRA: … arkadaşımın yağı ve benzini – herşeyi – neden koyması gerektiği.
ADAMUS: Evet.
1.ŞAMBRA: Ve sonra uçup gitti. Ama bu başka şeylerde de oldu. Ben onunla oynamak istiyorum. Onunla nasıl oynayabilirim?
ADAMUS: Evet. Evet. Güzel, güzel, güzel soru. Ve bu aynı zamanda hepinize olan şeylerin bir işareti. Birdenbire bir kitap okumaya ihtiyaç duymayıverirsiniz. Birdenbire eski beyninizi kullanmayıverirsiniz. Olan şu ki, bu tanrısal zekâ….
GUIDANCE ENERGY: Sence bir sakıncası var mı, seni keseceğiz sevgili varlık! (kahkahalar) Çünkü şimdiden kullanmaya başladığımız beden şimdiden transa girdi ve bir panik atak geçirdi ve o anda ne yapacağını bilemedi. Böylece biz de onu burada kenara yolladık. Size duyduğumuz hak edilmiş saygı çerçevesinde soruyu biz yanıtlamak isteriz.
ADAMUS: Peki Kathleen nerede?
GUIDANCE ENERGY: Burada kullandığımız beden, daha iyi bir kelime bulamadığımızdan, sözleşmemizi kabul etti. Ve bu sözleşme bir anlamda birçok insani deneyim türüne izin vermeyi içeriyor, yani öyle deneyimler ki beden bağlantıları negatif kutuplulukta yeniden döşeniyor – biz buna bedenin yeniden ayarlanması demeyi tercih ediyoruz – bunun olma biçimi, bizim varlık (var olma) enerjisi dediğimiz enerjinin bu şekilde aktarılmasına izin veriyor. Bizim kendimize Guidance Energy (Rehber Enerji) dememizin tek sebebi, bir ad vermemiz istendiği içindir, yani neden olmasın? Değil mi? Bu ad kulağa güzel geliyor, öyle değil mi. Rehberlik eden enerji, evet.
ADAMUS: Kathleen biraz daha yakına gelmek ister miydi?
GUIDANCE ENERGY: Bizim bu şekilde kullandığımız beden bir bilinç düzeyini, bir anlayış düzeyini koruyor. Ancak, bu durumla bağlantılı şeylerin çoğu bedenin alışık olduğu bilinç sınırlarını biraz aşıyor, ki burada bulunan çoğunuzda da bu böyle.
Soruyu yanıtlayacak olursak, olan şudur, sevgili varlık, bedenin, zihnin sınırlarını aşan bilgiye bağlanmasını sağlayan bir frekansa ayarlanıyor. Biz buna bilincin özgürleşmesi diyoruz, zihin daha önce bildiği şeyi yargılamayacağı için, bilinç deneyimlemeyi gereksindiği şeyi deneyimlemek üzere özgür kalmış oluyor. Bu anlaşıldı mı?
1.ŞAMBRA: Evet.
GUIDANCE ENERGY: Ve bu durumda, kullandığımız beden – ve o (Kathleen) bu terimi de sevmiyor – bizi bir diyaloğa sokuyor. Böylece biz de karşılıklı konuşuyoruz. Ve o çoğu zaman bize sorular soruyor ve biz yanıtlamıyoruz ve o az buçuk kontrolsüz öfke patlamaları yaşıyor, evet. Ancak, kullandığımız beden bu tür bir işlemi deneyimlemek için bedenlendi, yine daha iyi bir kelime bulamadığımız için “bedenlenme-enkarnasyon” diyoruz, ve bunu isteyerek kabul etti.
ADAMUS: Peki Guidance, biliyorum ki, Adamus olarak, sizi, sizin bu grubunuzu bildiğimi biliyorum, ama tam çıkaramıyorum. Şu anda farklı bir rezonansın var, ama ben bizim ve senin grubunun daha önce birlikte çalıştığını biliyorum.
GUIDANCE ENERGY: Evet, elbette, çünkü, bilirsin, başka adlarla da bilinirdik, ama Guidance Energy (adını) seviyoruz. Bu enerjidir, ki anlayışa gerçekten girecek olan da odur, ve neden Rehberlik olmasın, değil mi?
ADAMUS: Çok iyi.
GUIDANCE ENERGY: Ayrıca en azından melekler demiyoruz. (kahkahalar)
ADAMUS: Yani sen (bizi) dinliyordun.
GUIDANCE ENERGY: Ve, tabi, biz “uzaylı” dediğimiz zaman, kullandığımız beden küçük bir panik atak daha geçiriyor, yani bu kelimeyi kullanmıyoruz. Böylece biz uzaylı kelimesini kullanmakta özgürüz ve mutluyuz, evet.
ADAMUS: Ve Guidance, bunu sormam gerekiyor, tabi elçime hak ettiği tüm saygıyı göstererek, sese bayıldım. Onunki (Cauldre’nınki) sadece sıradan, yani sesin arkasında yatan ne?
GUIDANCE ENERGY: Ayar (uyumlanma). Armoniklerin fiziksel gerçekliği değiştirdiğini hepiniz anladınız. Örneğin, senin şu harika bardağın, sevgili varlık, eğer tonal bir perdeye (ses yüksekliğine) ulaşırsak, onu nano-saniyede paramparça ederdik, değil mi? Ve işte bizim ruh ya da bu durumda enerji ya da bilinç dediğimizin, bildiğin gibi, daha iyi bir kelime olmadığından, sevgili varlık, fiziksel gerçekliği etkileme becerisi de aynen böyledir, evet.
ADAMUS: Güzel.
GUIDANCE ENERGY: Tıpkı bir frekans tonunun ya da nabzının gerçekliğin doğasını değiştirmesi, örneğin bir bardağın fiziksel tezahürünü değiştirmesi gibi, tamam mı? Böylece belli bir ayarı (uyumlanmayı) seçiyoruz ki, buradaki insani araştırmaya, ki toplanmış olan hepinizle bağlantısı vardır, deyim yerindeyse, bir hizmet verebilelim ve sözünü ettiğimiz şu ayarlanana da hizmet edebilelim. Tamam mı sevgili varlık?
ADAMUS: Güzel. Derin bir nefes alalım, ve bu noktada bir sarmal hareket gerçekleştirelim.
GUIDANCE ENERGY: Sarmal hareketi yapıyorlar, değil mi!
ADAMUS: Evet. Evet yapıyorlar. Hadi bir sonraki soruya geçelim, ve Guidance, onu önce sen yanıtlar mısın.
GUIDANCE ENERGY: Niyetimiz bu, sevgili varlık. (kahkahalar)
ADAMUS: Biliyordum.
ELIZABETH: Hazır uzaylılardan söz ediyorken, benim sorum şu, siz işgalcilerden, burnunu sokan, karışan varlıklardan konuşuyorsunuz, ve yıllardır duyuyoruz, Pleiades ya da Plei…
ADAMUS: Pleiadesliler.
ELIZABETH: … Pleiadesliler ve diğerleri türlü yollardan bilgi gönderiyorlar, ki bunlar şefkatli, sevecen görünüyor. Ve benim sorum şu, bu (işimize) karışan varlıklar tam anlamıyla sizin sözünü ettiğiniz uzaylıların her biri mi, alıntı yapacak olursam, yani (sizin kullandığınız) terminolojiyle – uzaylılar, Pleiadesliler – onlar karışan varlıklar mı? Ya da bu yeni bilgiyle benim ne farketmem gerekiyor?
GUIDANCE ENERGY: Evet, karışanlar. Burada kelimeleri iyi seçmek gerekir, değil mi? Biz onlara “özgür iradenin bok yedi başları” diyoruz. (kahkahalar) Yani özgür iradeye burnunu sokanlar, ve bizim Guidance Energy olarak sunduğumuz şey, özgür iradenin tanrısallığın en muazzam armağanlarından biri olduğudur – varlıkların dediği gibi, Ben’im’i anlama yeteneği. Ve böylece biz onlara özgür iradeye burnunu sokanlar diyoruz, ki bu da şu anlama geliyor, örneğin, kullandığımız beden – biz onun özgür iradesine burnumuzu sokuyor muyuz? Eh, sokmasak iyi olur! Bu bir sözleşme. Bir anlaşma. Anlaşıldı mı, hmm?
Sen yıldız sistemlerindeki varlıklardan söz ediyorsun. Biz sadece, çağdaş dünyanın ilk zamanlarında gezegene yerleşen, tapınmalarında ve seremonilerinde ve ritüellerinde doğaya daha yakın olan insanlarla bağlantı halinde olan varlıklardan söz ediyoruz. Onların birçok adı var. Biz o adların hiçbirinden hoşlanmıyoruz, onun için de bu adları kullanmayacağız, ama onlar, şimdilerde sahip olduğunuz çağdaş kolaylıkların olmadığı topraklarda yaşayan, belki o toprakların yerlileri olarak bilinen varlıklardır, tamam mı? Ve onların bu tür şeylerle ilgili anlayışlarına göre, var olanların ve varlıkların hizmet düzeyleri vardı, ve bu şekilde bir bilinç anlayışı vardı. Yani o zamanlar bu şeyler birleşmişti, şimdi hâlâ birleşiktir, ve gelecekte de birleşik olabilir. Bu, senin sorunu yanıtlıyor mu, sevgili varlık?
ELIZABETH: Pek değil. (kahkahalar)
GUIDANCE ENERGY: Kalp atışların biraz hızlandı, değil mi? Bana ne sorduğunu bile bilemez oldun, öyle değil mi?
ELIZABETH: Ben bu konuda net değilim, çünkü sanırım bu (konu) insanları herhalde zorluyor, ve ben yaklaşık 25 yıl önce fizikçilerle ve doktorlarla, dünyanın her yanından çok parlak olup da bilgiyi paylaşan insanlarla bunu araştırdım, ve uzaylılara bu adlar yakıştırılıyordu. Ve bazısı sürüngenler ve Zetalar ve kötü adamlardı. Ve bazısı da Pleiadeslilerdi – play at ease (çvr. kelime oyunu: rahatça oyna) – ve onlar anlıyordu çünkü şefkatli ve sevecendiler. Yani benim sorum basitçe şuydu, onların hiçbirinin kalbi yok mu, yani saydıklarımın?
GUIDANCE ENERGY: Sevgili varlık, biz burada, sorunu yanıtlarken kalp atışının hızlandığından söz ettik. Buna katılıyor musun? Evet ya da hayır.
ELIZABETH: Kalbim… kalp atışım hızlandıysa, ben bu soruyu soruyorum diye hızlanmıştır.
GUIDANCE ENERGY. Kesinlikle.
ELIZABETH: Peki.
GUIDANCE ENERGY: Ve bu yüzden, eğer kalp işin içindeyse, o zaman sözünü ettiğin varlıkların belli bir düzeyiyle ilgili bir anlayış vardır – kalp onunla şefkatli bir biçimde bağlantı kuruyordur.
ELIZABETH: Peki.
GUIDANCE ENERGY: Tamam mı? Biz diyoruz ki, sevgili varlıklar, tüm yanıtlar içinizdedir, ama onları dışarı çıkarmak gerçekten uzun zaman alabilir, öyle değil mi? Böylece sana diyoruz ki, sevgili varlık, belki bedensiz olanlar ya da uzaylılar – ah bu kelimeyi şimdi kullanmaktan hoşlandık – hakkında bir şey sorduğun zaman, ve kalbin o enerjiyle şefkatli bir biçimde uyumlanıyorsa, daha iyi bir kelime bulamadık, bu, bu yüzden senin kendi rehberliğin olmaz mı? Evet ya da hayır.
ELIZABETH: Eğer şefkat enerjisi hissedersem… örneğin, Tobias geri döndüğünde birkaç yıl önce bir kanallık yapıldı… ben bir dolu Şambra’yla konuştum, ve onlar Pleiadeslilerin enerjisini paylaşan Wendy’den gelen güzel bir enerji hissettiklerini söylediler. Sevgiyi hissettiler – bu belki bu kelimenin kötüye kullanılmasıdır – ama sıcaklığı ve şefkati ve belki titreşimi hissettiler.
GUIDANCE ENERGY: Ve bu yüzden, bunu hissettiğin zaman ve özgür iraden zaten iyilik sever, sevecen bir enerjiyle uyumlandığında, bu yüzden, kalbin o bağlantıyı hisseder, o zaman sen, sevgili varlık, bilirsin ve kendi içinde neyin en iyi olduğunu bilecek güce sahip olursun. Anlaştık mı?
ELIZABETH: Anlaştık.
GUIDANCE ENERGY: Ve böylece soruyu yanıtla, sevgili varlık. Değindiğin o varlıklar şefkate sahipler mi? Evet ya da hayır. Çabuk cevap ver.
ELIZABETH: Mm, aman tanrım ne baskı! (kahkahalar) Kanallıkların bazısında, bu varlıkların bazısında güzel enerjiler hissettim.
GUIDANCE ENERGY: İnsanlık her zaman güzel enerjiyi deneyimleme fırsatına sahip olmuyor, bu yüzden size diyoruz ki, sevgili varlıklar, onu deneyimlediğiniz anlar varsa, buna izin verin, ve onun ne olduğuna dair aklınızın karışmasına izin vermeyin. Ve soruyu sana bırakıyoruz, sevgili varlık.
ADAMUS: Gerçekten de. (yanıtlamasının zaman alması kahkahalara neden olur) Uyuyordum!
Bu daha çok, insanların kendi güçlerini neden teslim ettikleriyle ilgili. İnsanlar kadar olmasa da öbür alemlerde çok şey öğrenmiş varlıklar var, ama hâlâ, başka bir alemden geldiğini söyleyenlere, fiziksel beden içinde bulunmayan herhangi birine teslim olma arzusu var. Birisi öldüğü zaman, bu onları ansızın muhteşem ya da herşeyi-bilir ya da herşeyi-görür yapmaz. Yani muazzam şefkati olan bazı varlıklar var, ama soruyu size geri yönelteyim, fiziksel bedeninizde sizi gerçekten çok endişelendiren bir şey için hiç tıp okuluna gitmemiş bir doktora gider misiniz? Herhalde hayır. Bu gezegende hiç bulunmamış, insan olmayı deneyimlememiş, Dünya’nın koşullarını hiç bilmemiş yaşamamış birinden öğüt alır mıydınız? Sanmıyorum. Sanmıyorum.
ELIZABETH: Ben insanların tapınmaya çalıştığını düşünmüyorum… benim sorum göreceli değildi, ve şu gruplarımız aracılığıyla verilen bilgileri duyduğum zaman, onların bilgisine herhangi bir veçhemi teslim etme gereğini de hiç hissetmedim.
GUIDANCE ENERGY: Evet, ve biz de masaları falan döndürerek senin bunu yapmana kesinlikle izin vermezdik, ve soruyu senin yanıtlamanı sağlardık, öyle değil mi?
ELIZABETH: Güzel, ve teşekkür ederim. (kahkahalar)
ADAMUS: Teşekkür ederiz. Ve tamamlamak amacıyla (şunu söyleyelim), diğer alemlerden bazı varlıklarla gerçekleştirilen bilgi alış verişi çok sağlıklı olabilir. Ama insanlar – sen değil – ama insanlar ansızın bu varlıklardan bazısını koca bir podyuma, bir kürsüye yerleştirecek olursa, işte o zaman biz hayır demek zorundayız, hatırlayın, insanlar, kendi içlerinde muhteşemler.
Şimdi, sonraki adım, diğer alemlerle nasıl iletişim kurmaya başlarız? Ve burada bu Dünya’daki küçük yaşamınızı nasıl sürdüreceğinizi öğrenmek açısından değil, buranın ne kadar sefil olduğunu söyleyenlerin açısından değil, ki hiç de sefil değil. Ama bu kez dışarıyla bağlantı kuran gerçek bir bilinçle, çünkü o diğer alemlerden öğrenilebilecek şeyler var. Teşekkür ederiz.
Sonraki soru.
MARIANNE: Aa, bunu söylemekten nefret ediyorum ama, anlamaya çalıştığım bir deneyim yaşadım.
ADAMUS: Ha, güzel. Dürüst olduğun için teşekkür ederiz.
MARIANNE: Pekâla, sanırım şu son sekiz aydır, bilirsin, beni depresif yapan ve çoğu zaman gerçekten kızdıran bir ilişki içindeyim. Ve, bilirsin, ayrılmam gerektiğini düşünüyordum, ama ayrıldığımda görüyorum ki aynı şekilde depresif olmaya devam ediyorum ve sonunda yine geri dönüyordum. Böylece Perşembe günü, bilirsin işte, büyük bir histeri krizine girdim, bavullarımı topladığım gibi buraya geldim. Bu yüzden bavullarımla buradayım. Ama bavullarımı toplayıp da buraya geldiğim an, geri dönmeyi düşünüyorum. Yani, bilirsin, sen deneyimin keyfini çıkarmaktan söz ediyordun, ki ben büyük bir bölümünün keyfine varmadım, ve, bilirsin işte, keyfine varacağım ve yapmak isteyeceğim nedir. Ve tüm yaşamım boyunca kendimi bu kadar muhtaç (zavallı) hiç hissetmedim, yani o bardağı doldurmaya çalışıp duruyorum, ve görüyorum ki, önceleri nefret ettiğim her şeyi şimdi ben yapıyorum. Yani aslında olan nedir? Ben o kadar kızgınım ki… ve bilirsin…
GUIDANCE ENERGY: Tamam o zaman, bu soruyu biz alalım, istersen, evet! (kahkahalar)
ADAMUS: (gülerek) Ha istiyorum! İstiyorum!
GUIDANCE ENERGY: Evet – biz bunu (soruyu/varlığı) hissettik – çünkü neşeden, sevinçten söz etmeye bayılırız, ve deneyimin sadece keyfine varmak değil, ama deneyimdeki neşe, ve deneyimdeki güç ve sevinç. Peki, ortalık biraz karışıkken bunu (neşeyi/sevinci) nasıl gerçekleştirirsin? Ve sen onu hissediyorsun. Diyeceğiz ki – ve bu söylediğimiz şeyler, sevgili varlık, onları sadece, Adamus’un da hemfikir olacağı gibi, dil (lisan) biraz meydan okuduğu için söylüyoruz. Ve biliyor musun, Guidance Energy, yani biz bir şey söyleriz, ve bizi tanıyanlarınızın bildiği gibi ertesi gün onu çöpe atarız. Ama burada kullandığımız kelimeler seni şifalandırma hizmetine yöneliktir, sevgili varlık, çünkü biraz şifalanma gerekiyor, ve tekrarlıyoruz, bu kelime (şifa) aşırı kullanılmıştır ve biz daha önce kullanıldığı anlamı kastetmiyoruz.
Bu kelimeyle kastettiğimiz dengedir, ve eğer sen ıstırap çektiysen, ki çektiğini biliyoruz, bunun karşıt enerjisi çokça sevinç, neşe, ve bu sayede dengeyi buraya getirmek, güç denen şeye biraz geri dönmek olurdu.
Kutupluluk. Biz örnek olarak bir pili kullanacağız, sevgili varlık. Şimdi sen bir pil olsan ve bir ucun eksi ise (negatifse) ve daha önce deneyimlediğin şeylerden farklı bir şey deneyimlediğin için, ve bu kendinle boğuşmana neden olduğu için, dik duran pilin eksi tarafı şimdi yukardadır, ve o pili çevirirsen, ve artı (pozitif) tarafı yukarı bakar olursa, o artı, deneyimin pozitif kutupluluğu olurdu. Biz, onun (bu deneyimin) içindeki iyiyi bul, demiyoruz, çünkü senin de onaylayacağın gibi, onun içinde gerçekten hiç iyi yok. Yani biz basit metafizikten söz ediyoruz. Sadece pili yukarı çevir. Şimdi şu anda sevinç duymana izin ver, çünkü bu grupla anda sevinç duyuyorsun.
Nefes al, sevgili varlık. Nefes al… mücadele etme ihtiyacına diren.
ADAMUS: Böylece… ve biz …
GUIDANCE ENERGY: Diyoruz ki, biz bu çabayı, bu çabayı salıvermeyi seviyoruz, sevgili varlık. Çabasızlık. Yaptı. İyi iş çıkardın. Bir derin nefes daha al. Ve eğer sevinç, neşe olmaktan sıkılırsan ve bu salonu terk ettiğinde onu hissetmezsen, o zaman o pilin eksi tarafının yukarı bakmasına izin verebilirsin, çünkü insanlar bunu yapmaya bayılıyorlar, değil mi? Ama onun doğru tarafını yukarı çevirip de dengelemek amacıyla bir sevinç düzeyiyle birleşmek senin gücün dahilinde.
Şifalandın mı? Herhalde hayır, ama bu, şimdiye kadar sen olarak bildiğin seni dengelemenin iyi bir yolu. Anlaştık mı, sevgili varlık? Derin bir nefes al.
ADAMUS: Ve ayrıca o ilişkiye girdiğinde, arzularını, o zamanki ihtiyaçlarını, o ilişkinin zaten neden başladığını da göz önünde bulundur. Böylece şimdi buradasın, kendi evriminde; ihtiyaçların artık aynı değil, ama bir yanın yine de onların (ihtiyaçlarının) belki de aynı olduğu konusunda endişeli. Belki de ilişkinin ilk günlerinde farkettiğin şeylere ihtiyacın yok. Böylece, bunlar söylendiğine göre, buradan daha evrimleşmiş ya da genişlemiş bir varlık olarak çıkıp gidebilir, ilişkiye aynı ihtiyaçlar ya da arzular olmadan geri dönebilir, ve yine de ilişkiyi çok yeni bir biçimde sürdürebilirsin.
GUIDANCE ENERGY: Çok güzel söyledin, sevgili varlık.
ADAMUS: Teşekkür ederim. (kahkahalar) Sonraki. Yaklaşık üç soruluk zaman var.
MARY: Ben şu son yedi gündür bir dolu deneyimden geçtim, ve bu yedi günün sonunda sanki fiziksel bedenim tüm enerjisini kaybetti. Ve bu sanki hani demin sözünü ettiğin o boş bardak gibi – öyle hissediliyor. Sanki bedenimin hiç enerjisi yokmuş gibi hissediliyor, ve ben neden hâlâ bu kalıba izin verdiğimi, bedenimi neden yeniden dengeleyemediğimi bilmek istiyorum.
GUIDANCE ENERGY: Ah, bu soruyu önce senin yanıtlamana izin vereceğiz. Buyur.
ADAMUS: Gerçekten. Duygusal krizlerden ve duygusal işlemlerden geçtiğin zaman, bu çok, çok enerji tüketir. Ben bunu hepinize duygusallığı aşmanızı sabırsızlıkla beklediğimi söylemek için bir fırsat olarak kullanıyorum. Bu, kalpsiz olmak ya da sevgisiz ya da sığ olmak anlamına gelmiyor, ama tekrarlıyorum, duygular zihin tarafından yaratılır, ruh tarafından değil, kalp tarafından değil. Bunu farketmeye başladığın zaman, duyguların gerçekten çok sahte ve çok yapay, ve aşırı derecede enerji tüketici olduğunu da farkedeceksin. Onun için de içinden geçtiğin duygular bedelini bedenine ödetiyorlar.
Ama bu bir anlamda senin şu anda yararına olabilir, çünkü seni tüketiyor. Yiyip bitiriyor. Seni hizaya sokuyor – hiza derken kalma ya da gitme (kararını) kastediyorum – ve o hizada bazen, ya da o yoğun baskı, o büyük karar sırasında, o zaman nihayet, nihayet zihninden çıkarsın. Biz konuşurken bile ve Şaudlara geldiğinde bile, hâlâ analiz ediyorsun. Bir şey var… sen hâlâ deneyime direniyorsun – gerçek deneyime; gerçek deneyimi kastediyorum – belki korkudan, belki gelecek olanla başa çıkabileceğinden emin olmadığından. Ama şimdi tükenmiş haldesin, ve bu büyük olasılıkla iyi bir şeydir, çünkü o zaman zihninden çıkmak zorunda kalırsın.
Zihin aynı zamanda muazzam miktarlarda enerji tüketir – yani senin zihin/duygu kısmın – ve tükenip bittiğinde onlarda kapanma eğilimindedir. Kendilerini kapatma eğilimindedirler. Bu, senin Ben’im’inin mevcut olması için ve senin o Ben’im’i bilmen için ve onun senin için Motorsikletin Zen’ini ve Sanatını sana vermek gibi, bir kitap okuman gerekmeden, hiçbir şey yapmadan bunu anlamanı sağlamak gibi güzel şeyler gerçekleştirmesi için çok güzel bir zamandır. O anlayış ansızın oradadır. Sen birdenbire anlayıverirsin. Ve anlamaya, çözmeye çalıştığın tüm o şeyleri birdenbire anlayıverirsin. Ağaçları, bir arabanın ya da motorsikletin ya da kendi biyolojinin nasıl çalıştığını – ansızın, sadece biliverirsin, ve dersin ki, “Lanet olsun! Ben bunu hep biliyordum. Engel olan neydi ki?” İşte bu yaşamaktır, ışık içinde yaşamak. Biz oraya doğru gidiyoruz. Teşekkür ederiz. GE sende.
GUIDANCE ENERGY: Evet ya, biz duygular için belalı diyoruz.
ADAMUS: Belalı, evet.
GUIDANCE ENERGY: Belalı duygular, tamam mı? Ve biz diyoruz ki, sakın ola … zihinin, duyguları işlemden geçirmek yerine yapacak bir dolu daha iyi şeyi var. Ruh, ki biz ona Kaynaktan gelen canlı yaşam gücü diyoruz, eğer zihin anlamaya başlarsa, belki, bilincini özgürleştirerek, sınırları iterek anlayabilirse, (o zaman) içinde bulunduğun halin ayarını, kalibrasyonunu da anlayabilir ve bu hali belki de senin şu anda ilişkilendirdiğin halden farklı bir şey olarak saptar, sevgili varlık. Hmm? O belalı duygulardan kurtulun, sevgili varlıklar! Evet, biliyoruz. Söylemesi yapmaktan daha kolay.
ADAMUS: Evet. (kahkahalar) Ama her zaman için durup derin bir nefes alabilirsin … şimdi birazcık spiral şeklinde hareket etmene izin ver. Ve, gerçekten, Guidance’in dediği gibi, bir anlam ya da anlayış yüklemeye çalışman seni daha da tüketecektir.
MARY: Teşekkür ederim.
ADAMUS: Teşekkür ederiz. Kes … Mary, bu kadar zorlamayı kes, gerçekten, herşey için. Sonraki.
DAVE S: Önümüzdeki birkaç yıl içinde, dünyanın seçkinleri tarafından yönetilen şimdiki hükümetlerin yerini alacak ve insanlar için insanlar tarafından kurulacak uluslararası bir federasyon olacak mı?
GUIDANCE ENERGY: Eh, bu zihinden gelen bir soru değil de nedir! Öyle değil mi? (kahkahalar) O belalı duygulardan kurtul ve ortaya çıkan şeye bak!
DAVE S: Lütfen soruyu cevapla.
ADAMUS: Bu soruyu sen almak ister misin?
GUIDANCE ENERGY: Size şunu söylüyoruz, sevgili varlıklar, sözünü ettiğiniz bu şeyler bizim şimdi, sadece araştırma amaçlı olarak, Dünya’daki değişimler, fiziğin anlaşılmasındaki değişimler, bilimin anlaşılmasındaki değişimler dediğimiz şeylerle bağlantılı ilerlemelerdir. Ve insanlık kendini bilince doğru özgürleştirmeye ve zihnin sınırlarını genişletmeye, daha önce yapabildiklerinin ötesine bilgeliğini devreye sokabilmeye başlarsa, belki doğal bir eğilim olarak organize etmeye başlayacak, çünkü zihnin yapmayı sevdiği şey budur.
Ama size söylüyoruz, sevgili varlıklar, bu şeylerin odağı kozmostaki, Dünya’daki değişimdir, ve Dünya yerini değiştirdikçe, doğanın kendisi de onunla birlikte değişir. Ve doğa değiştiğinde, sevgili varlıklar, insanlık değişir. Ve o değişirken ve burada hizmette bulunan bizler bilince yardımcı olup onu özgürleştirirken, belki o soruda kullandığın kelime, sevgili varlık, gelecekte farklı olur, yani şimdi sorarken kullandığın kelimelerden farklı olur. Anlıyor musun?
DAVE S: Evet.
ADAMUS: David, soruna cevap olarak, ben geçmişte zengin bireyler, zengin gruplar tarafından yaratılmış büyük dengesizlikleri dengeye sokmaya çalışan uluslararası federasyonlarla ilişki içindeydim. Çok önemli bir şey farkettim. Bir nedenden ötürü, onun sürmesine seçmenler izin veriyordu. Buna izin veriyorlardı. Eğer bir ülkede bir diktatör varsa, bu (o ülkedeki) insanların bilinci bir diktatöre çağrıda bulunduğu içindir.
Bu noktada uluslararası bir federasyonun olacağını görmüyorum, hayır, görmüyorum – kuvvetle görmüyorum – türlü nedenlerden ötürü, farklı beklentiler, gündemler, farklı kültürel yaşam tarzları ve şeyler. Ve aslında diyeceğim ki, 300 yıl öncesiyle şimdi arasındaki fark, bireylerin, çoğu zaman, o enerji miktarını koruyamamaları ve kendi bilinçlerinde olamamalarıydı, bu yüzden bir değişim meydana getirebilmek için birleşmeleri gerekiyordu. Oysa şimdi farklı. Gerçek değişim bireyin içinde meydana geliyor ve bilmesi bile ya da düşünmesi bile gerekmeden, benzer bilinçte olan varlıklarla bağlantı kuruyorlar. İşte bu dünyayı değiştirir. “Hadi hepimiz birleşelim ve birlik içinde olup Kumbaya (şarkısını) söyleyelim, ve…” değil, bu işe yaramaz. Birleşmiş Milletler – enerjisel olarak çok verimsiz ve aynı zamanda da çok yoz.
Ama bireyin kendi içinde – senin ve senin ve senin ve hepinizin – kendi başına çalışması, kendiyle çalışması, işlemden geçirmeleri bırakması, ve egemen/bağımsız varlıklar olduğunuzu anlaması, işte farkı bu yaratır.
Ben insanlar ışıldadığında bunu enerjisel olarak görüyorum, senin ışığını, sevgilim, ışıldıyor ve kendi içinde o egemendir. Başka kimseninkine bağımlı değilsin, ama ben senin ışık kuşağının (kavisinin) buraya, onun ışığına uzandığını görüyorum. Ve sizler birbirinize bağımlı değilsiniz, birbirinize karşı talepkâr değilsiniz; bu doğal bir oluştur. Bu birlik olmada size köprü olmaz; ama bir tür egemen ya da bağımsız rezonansa köprü olur, ki bu rezonans şu anda tam anlamıyla dünyayı değiştiriyor. Yani, her seferinde bir kişi. Teşekkür ederiz. (izleyiciler tezahürat yapıp alkışlar)
GUIDANCE ENERGY: Biz bu bedenin alkışlamasını sağlayamıyoruz, ama yapabilseydik alkışlardık, sevgili varlık.
DAVID K: Ben aslında deneyimden yanayım. Aslında bir dolu sorum yok, çünkü soru gelmeden önce zaten birçok şeyi biliyorum.
ADAMUS: Güzel.
DAVID K: Ama bir yanım yine de sormak istiyor, soru olmamasına rağmen. Bu nedir? Şu, hâlâ bir şey sormak istiyorum ama soracak hiçbir şey yok hissi. (kahkahalar) Yani ben burada bunu soruyorum.
ADAMUS: Bu soruyu almak ister misin?
GUIDANCE ENERGY: Zihin sonunda sakinleşmiş, sevgili varlık. Bu garip bir hal, öyle değil mi? Biz diyoruz ki, sezgi aktive edildiğinde ve sen, yeniden ele geçirme gücüne sahip olduğun şeyi yeniden ele geçirebildiğinde, zihin bu bilgeliğin yayılımını ve nabızlarını alır, ve sen o zaman bizim denge dediğimiz şeye bağlanırsın. Bu iyi bir his, öyle değil mi?
DAVID K: Evet.
GUIDANCE ENERGY: O zaman keyfini çıkart, sevgili varlık! Bırak o neşe, o sevinç biraz aksın! (alkış)
ADAMUS: Güzel, teşekkür ederiz. Sen herşeyi söyledin. Sonraki ve son soru.
5.ŞAMBRA’NIN SORUSU (kadın): Benim sorum esinlenmeyle ilgili. Esinlenme nedir?
ADAMUS: Ah! Güzel.
GUIDANCE ENERGY: Ah, sevgili varlık, Ben’im dememiz gerekiyor, tamam mı? Ben’im’in insani deneyimidir, ve yarattığın bilincin ifadesidir. Esinlenme bir eylem değildir. Bir düşünce değildir. Bilinçle bağlantılı bir nabız ve bir frekanstır. Ve senin onu ifade etme biçimindir, bizim şimdi sevdiğimiz kelimelerle, “Ben’im.” Ah, Guidance Energy şimdi sadece ortada dolanıp, “Ben’im, Ben’im” diyecek, tamam mı? (kahkahalar)
ADAMUS: O benim repliğim. (kahkahalar)
GUIDANCE ENERGY: Evet, sevgili varlık! Ama biz daha dolanmıyoruz. Bu yüzden ifade, Ben’im olarak yaratıcı biçimde bilinçte olmaktır. Sen konuş, sevgili varlık. Bu konuda sunacağın çok şey var.
ADAMUS: Gerçekten de. Esinlenme, bilincin, saflığın artık kısıtlanmaması ya da geri tutulmamasıdır. Fiziksel biçim içinde var olabilirken, ışığınızın da engelsiz, baskısız çıkmasına izin vermektir. Ve bu spiralin içinde, tam anlamıyla, olan şudur, bilinç deneyime öylesine aşıktır ki, bu biçimin içinde olma becerisine öylesine aşıktır ki, çiçek açıverir. Esinlenme budur.
Esinlenmeyi fizik kurallarına göre tanımlarsak, ruhunuzda, varoluşunuzda o kadar büyük bir heyecan olur ki, ruhunuz açılıverir, genişler, çiçek açar, bu sayede de konuşmamızın başında sözünü ettiğimiz ışıktan da farklı bir ışık türünü içeri çeker. Sıradan ışık yerine – bunların hepsini daha sonra ele alacağız – o şimdi farklı bir ışındır. Ve herşeyin güzel bir biçimde alev almasını sağlar. Bu, kendine daha derinden aşık olan, daha da fazla ifade etmek isteyen ruhtur.
Böylece, sevgili Şambra, ne gün oldu ama. (izleyiciler alkışlar) Ve Guidance Energy ile Kathleen’e, senin dışarlarda bir yerlerde olduğunu biliyorum, bizimle olduğunuz için çok teşekkür ederiz.
GUIDANCE ENERGY: Bu bir onur ve ayrıcalık, ve burada bulunanların birbirlerine ve, eğer bulabilirlerse, kendi içlerinde olana bağlanmaları, büyük bir nimettir. Huzurla, sevgili varlıklar.
ADAMUS: Gerçekten.
Ve böylece, stres yapmayın. Hatırlayın, tüm yaratımda herşey yolunda.
Ve böylece, size veda ediyorum. Teşekkür ederiz. (izleyiciler alkışlar)